Dil Felsefesi Dersi 3. Ünite Özet
Frege’Nin Anlam Ve Gönderme Kuramı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Matematiğin Temelleri
Ünlü Alman düşünür Gottlob Frege ’ye göre tüm aritmetiksel nesneler aslında mantıksal nesnelerdir ve tüm aritmetiksel doğrular aslında mantıksal doğrulardır. Örneğin sayı kelimesinin anlamını anlamak için “5+7=12” gibi basit bir aritmetik tümcenin bir çözümlemesini yapmak gerekmektedir.
Bu tarz bir çözümleme sonucunda Frege matematiğin temellerine ait bir kuramı ortaya çıkartmıştır. Ona göre aritmetik mantıktır ve aritmetiğin temeli olan mantık doğal dillerin yapısında bulunur.
Frege, Aritmetiğin Temelleri ni yayınladıktan sonra, çalışmalarını daha genel anlamda dil üzerine yoğunlaştırarak, 1892 yılında günümüzde dil felsefesinin klasiği haline gelmiş olan “Anlam ve Gönderme Üzerine” (Über Sinn und Bedeutung) adlı makalesini yayınlarmıştır.
Özdeşlik Problemi
“Anlam ve Gönderme Üzerine” adlı yapıtında ise özdeşlik problemi üzerine düşünceleri aktarmıştır ve özdeşlik kavramına ait ilişkilerinin nelerle bağlantılı olduğunu değerlendirmiştir.
Özdeşliğin temeli matematik ve mantık dilinde kullanılan “=” imiyle özdeşlik ilişkisi kavranır. Matematik alanında bir örnek vermek gerekirse “5+7=12” işlemi aslında her iki tümceyi birbirlerine karşı eşitlemektedir. Aslında bu durumda her iki şey eşitlenmiş olmaktadır veya özdeşlik meydana getirmektedir.
Özdeşlik ilişkisi doğal olarak sadece matematik veya mantık dilinde değil, aynı zamanda gündelik hayatımızda da bulunmaktadır. Örneğin “Akşam Yıldızı Sabah Yıldızı’dır” ifadesinde kullanılan –dır soneki iki şeyin özdeşlik ilişkisini ifade etmektedir. Bu düşüncelerinde hem eski hem de yeni görüşleri oluşmuştur ve bunları da sorgulamıştır.
Eski görüşünde özdeşlik ilişkisinin nesneler arası değil, nesnelerin adları arasında bir ilişki olduğunu düşünmüş ve özdeşliğin nesnenin adlarıyla girdiği bir ilişki olduğundan bahsetmiştir.
Yeni görüşüne göre ise, özdeşlik ilişkisinin bir nesnenin kendisiyle arasında bir ilişki olduğunu savunur ve anlam kavramı üzerinde dururken aynı olan bir nesnenin farklı temsil etme biçimlerinde farklı anlamların öğreticiliği üzerinde durmuştur.
Anlam ve Gönderme Arasındaki Ayrım
Anlam ve gönderme arasında bir ayrım yaparken Kant’ın felsefesinden yararlanmıştır ve dış dünyadaki nesnelerin bize kendilerini sunarken bir de sunmadıkları yanlarının olduğuna değinmiştir.
Frege’ye göre, bir nesne kendini birçok hatta sonsuz farklı biçimlerde sunabilir. Frege bu sunuş biçimine Almancada “Sinn” yani “anlam” kelimesini uygun görmüştür.
Frege’nin bu kuramına göre;
- Zihnimizde anlamlar sayesinde bir nesneyi tasavvur edip adlandırmaktayız.
- Bu tutumda bir adın anlamı, o adın göndergesi olan nesneyi belirlemektedir.
- Bu anlamların bir araya gelmesi de “düşünce” (ya da günümüz dil felsefesi terminolojisinde “önerme”) yi oluşturmaktadır.
Örneğin Babilliler Venüs’ü gün doğumundan hemen önce en son görünen parlak gök cismi olarak isimlendirmişler ve ona “Sabah Yıldızı” ismini vermişler. Aynı şekilde Venüs için günbatımından hemen sonra ilk ortaya çıkan parlak gök cismini de anlamlandırıp ona da “Akşam Yıldızı” ismini vermişler.
Anlamın Nesnelliği
Frege anlamın nesnelliği üzerinde olan düşüncelerinde dili, düşünmeyi ve iletişimi olanaklı kılan anlam kavramının öznel bir varlık olmadığından bahseder ve bu konuda bir sözcüğün göndergesi, sözcüğün anlamı ve o sözcüğün biri tarafından kavranması olarak bir ayrım yapar ve “anlam” dediğimiz şeyin zihinlerde yer alan öznel bir şey olmadığını belirtir. O da gerçek ve nesnel bir dünyanın parçasıdır ve öznel olsaydı dil yoluyla iletişim kurmak mümkün olmazdı.
Her ne kadar kültürlere göre bir nesnenin anlam tercihi farklı yapılsa da aslında sözcüğe yüklenen anlam yine de kendi nesnelliğidir.
Frege sözcüklerin zihinlerimizde olan özel imgelere “ide” ismini vermiştir. Bu çağrışımlar özneldir, kişilere göre farklılıklar gösterebilir ve biz bu özel imgeler sayesinde bir sözcüğün anlamını kavrarız.
Özel Ad/Yüklem ve Nesne/Kavram Ayrımları
Sözcüklerin bir araya gelip bir düşünce oluşturma aşamasında ise sözcükler belirli mantıksal ulamlar içerisinde anlam kazanmaktadırlar. Bu konuda Frege “Özel ad / yüklem ve nesne / kavram ayrımları”na değinmektedir.
Bu ulamlar içerisinde de özne ve yüklem’i temel alır. Freg’nin kuramında dilin tüm terimlerinin iki esas semantik işlev mevcuttur. Bir terimin öncelikle bir anlam taşıdığı ve anlam aracılığıyla gönderme yaptığı belirtilmektedir ve anlamla gönderme arasındaki ayrım dildeki tüm terimler için geçerlidir.
Frege, özne konumundaki terimler için “nesne” kelimesini seçmiştir ve özne konumundaki terimlerin tek bir nesneye gönderme yapabileceğini belirtmiştir. Frege bunlara “özel ad” ismini vermiş olsa da, dil felsefesindeki karşılıkları “tekil terim” olarak adlandırılmaktadır.
Frege tekil terimleri “doymuş” terimler olarak ele almaktadır ve dolayısıyla tekil terimin gönderme yaptığı nesne de doymuş bir nesne olacaktır.
Yüklemler için ise “doymamış” kavramını kullanmaktadır ve dolayısıyla göndermeleri de doymamış olacaktır. Bundan dolayı yüklemler hiç bir şekilde nesnelere gönderme yapmamaktadırlar. Örneğin “dünya yuvarlaktır” tümcesinin iki parçası vardır, “dünya” tekil terimi ile “_yuvarlaktır” yüklemi. “Dünya” sözcüğü bu tümce içinde bir nesne olan dünyaya gönderme yapar. Aynı tümce içinde geçen “___yuvarlaktır” yüklemi ise Frege’ye göre bir kavrama gönderme yapar.
Tümcelerin Göndergeleri ve Doğruluk
Frege’ye göre özne ile yüklemin bir araya gelmesiyle basit tümceler oluşmaktadır. Bir dilde sonsuz sayıda özne üretilebilmesi durumunda da sonsuz sayıda tümceler üretilebilmektedir ve bunun sebebi de yüklemin doymamış olmasına bağlanmaktadır. Frege bu sebepten ötürü yüklemlerin birer fonksiyon olduğunu ve her özneyi farklı bir tümceyle eşleştirildiğini belirtmektedir ve özne-yüklem tümcesinin beraber kullanıldığında düşünce kavramının ortaya çıktığını savunmaktadır.
Frege, tümce öznesinin bir nesneye ve yükleminde bir kavrama gönderme yaptığını ve eşgöndergeli terimler kullanımında anlamların değişmediğini söyler. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı’nın annesi ve Atatürk’ün annesi her şekilde yine Zübeyde hanıma gönderme yapmaktadır. Bu durumda tümceler farklı ve anlamları ayrı da olsa, değişmeyen tek şey gerçekliktir.
Dolayısıyla her iki tümcenin de doğru olması gerekmektedir. Bu kurama göre iki doğruluk değeri bulunmaktadır: Doğru ve Yanlış. Ancak her anlamlı tümcenin doğru ya da yanlış olması da gerekmemektedir.
Varlık Tümceleri ve İkinci Düzey Kavramlar
Frege’nin felsefe tarihine olan önemli katkılarından bir tanesi de varlık kavramına ait düşünceleridir. Varoluş ile ilgili sorular daha çok 19. yüzyıl felsefe akımlarında görülse bile, aslında kökeni antik çağa kadar uzanmaktadır.
Ancak antik çağda ele alınan bu konu, bir dil felsefesi üzerinden değil, daha çok varlık ve yokluk arasındaki bir metafizik düşüncesi olarak ele alınıyordu. Varoluş üzerine felsefe tarihindeki tartışmaların yoğun olarak ortaya çıktığı nokta ise tanrı varlığının tanıtlanma düşüncelerinde ortaya çıkmıştır.
Yüklemler normal koşullarda nesnelere özellik veya nitelik katan terimlerdir. Bazı tümcelerde, özne/yüklem yapılarının kullanılmadığı durumlarda tümcenin sentaktik yapısı bizi yanıltmaktadır ve bir nesne yerine kavramlar hakkında konuşmuş olabiliriz. Dolayısıyla bir varlığın var olma veya olmamama anlamını nesnelerle değil, kavramlarla açıklamaya çalışırız.
Frege nesnelere yüklediğimiz yüklemlere “birinci düzey yüklem” ismini vermiştir ve bu tarz yüklem göndergelerine de “birinci düzey kavram” demektedir.
“Var olma” türündeki kavramlara yüklenen yüklemlere de “ikinci düzey yüklem” adını vermektedir. Bu durumda bu tarz yüklemlerin göndergeleri de “ikinci düzey kavram” olarak ele alınmaktadır.
Düşünce Üzerine Düşünce
Frege’nin önemli olan ilklere ait bir diğer düşüncesi ise “Bileşimsellik İlkesi” (Principle of Compositionality) adı altında toplanmaktadır ve hem anlam hem de gönderme için bir işlevi vardır. Bu ilkeye göre bileşik bir terimin anlamları, kendi yapısı içinde bulunan parçaların anlamlarına ait bir fonksiyonudur.
“Bileşik terim” ile basit olmayan, ancak basit parçaların bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir dilsel yapıdan söz edilmektedir. Örneğin “dünya yuvarlaktır” tümcesi bileşik bir terimdir ve özne ile yükleme göre ayrılabilir. Bu ilkeye göre de bir tümce de bir araya getirdiği kelimelerle anlamlı bir bileşik oluşturmaktadır.
Yukarıda bahsedilen “anlam için bileşimsellik ilkesi”ne göre de bileşik bir kelimenin anlamı, parçaların da anlamlarıyla bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Frege’nin Gönderme için Bileşimsellik İlkesi’ne göre ise bileşik bir terimin göndergesi, o kelimenin yapılarına ait göndergelerin fonksiyonu ele alınmaktadır.
Özne/Yüklem yapılarından oluşan bir tümce içerisinde öznenin eş anlamlı sözcükler ile yer değiştirmesinde, her hangi bir anlam farklılığı ortaya çıkmamaktadır, ancak aynı ilkenin anlamlar yerine göndergeler ile uygulanmasında bir sorun ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir özne için kullandığımız eşgöndergeli bir kelime, göndermesini özneye göre yapmasına karşın, gönderme işlevinin farklı bir takım değerlendirilmesi durumlarında doğruluk ve gerçeklik derecesinde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Özellikle doğrular her türlü doğrulardan oluşmalıdır.
Sonuç olarak dilimizi kullanmakla bizim Dünyamızı çevreleyen nesnelerden de söz edebilmekteyiz. Ancak dilimizin bir diğer özelliği ise düşüncelerimizi aktarabilmemizdir. Bu şekilde düşünme üzerinde de düşünme becerimiz ortaya çıkmaktadır.