Türkiye´de Felsefenin Gelişimi 1 Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Türk Düşüncesinde Felsefe Anlayışının Seyri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
İlk İslam filozofu kabul edilen Kindi’ye göre felsefe nasıl açıklanabilir?
İlk İslam filozofu kabul edilen Kindi’ye göre felsefe, insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir. Çünkü, filozofun bilgideki amacı gerçeğin bilgisini yakalamak, davranışının amacı ise sürekli fiile değil, gerçeğe göre davranmaktır. Gerçeğe ulaşınca o yöndeki fiilimiz sona erer (Kindi 2003, 7).
Hikmet hangi anlamlarda kullanılmıştır?
Hikmet, işleri gereği gibi sağlam ve kusursuz yapmak; manaları idrak etmek; en değerli varlıklar hakkındaki en üstün bilgiye ulaşmak; insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyetini ve hakikatini bilmek anlamlarında kullanılmıştır (Kutluer 1998, 503).
İslam medeniyetinde felsefenin zan altında tutulmasının nedenleri nelerdir?
İslam medeniyetinde felsefenin zan altında tutulmasının nedenleri, felsefenin kurucusu olan Yunan toplumundan kaynaklanan sorunlar, İslam ümmetinin Yunanlılardan farkı, felsefeye yüklenen anlam ile felsefenin yapısı arasındaki uyumsuzluk ve felsefenin reddedilmesi ve gerekçeleri şeklinde sıralanabilir.
Yeni bir felsefe yapabilmenin şartı nedir?
Yeni bir felsefe yapabilmenin şartı, temel konulara ilişkin açıklamalarda, şüpheli noktalar bulmak, hakim düşüncenin cevaplayamayacağı zorlukta sorular ortaya koymak, tutarsızlıkları ve eksiklikleri göstermektir.
Macit Gökberk’e göre 10. ve 11. yüzyılda İslam medeniyetinin felsefeye bakışı nasıldır?
Macit Gökberk’e göre 10. ve 11 yüzyılda İslam medeniyetinin Farabi örneğine karsı, felsefe bağımsız değil, dinin emrinde olmuştur. Söz konusu dönemde, felsefe ne konusunu seçebiliyor ne de araştırabiliyor, ne de yöntemini seçebiliyor. Din, felsefeye, dini dogmaları desteklemesini buyurmaktadır.
Yunanlılar tarafından yapılan felsefe tanımları nelerdir?
Söz konusu tanımlardan bazıları şunlardır: Felsefe, mevcut olmaları itibarıyla mevcut olan her şeyin bilgisidir. “Felsefe, ilahi ve insani olan şeylerin bilgisidir. Felsefe, ölüme sığınmaktır, yani ölümü sevmektir. Felsefe, insanın gücü yettiği ölçüde Tanrı’ya benzemesidir. Felsefe, sanatların sanatı, ilimlerin ilmidir. Felsefe, hikmetin tercih edilmesidir (Seyid Hüseyin Nasr 2007/1, 42).
Teorik ve pratik felsefenin amacı nedir?
Teorik felsefenin amacı, amel olmayan bir düşünceye inanılmasıdır (düşüncenin bilinmesidir). Pratik felsefenin amacı ise bir amel hakkındaki düşünceyi bilmektir (İbni Sina 2006/1, 5).
Son iki yüzyılda Aydınlanmacılara göre İslam düşüncesinde felsefeye bakış nasıldır?
Son iki yüzyılda Batılı ve yerli bazı kesimler özellikle de Aydınlanmacılar, İslam düşüncesinde felsefenin yasaklanmış olduğu, İslam devleti olarak tanınan Osmanlılarda da yasağın geçerli olduğunu ileri sürmektedirler.
Felsefe nedir?
Felsefe, varlık, varolanlar, evren, düzen, insan, bilgi, ahlâk gibi değerleri mantıksal bir zeminde bütünlüklü bir şekilde kurma çabasıdır.
İslam medeniyetinde felsefe nasıl bir tarihi süreçten geçmiştir?
Felsefenin İslam medeniyetinde meşrulaştırılmanın yollarından biri, felsefenin (hikmet) İdris Peygamber tarafından kurulduğunun kabul edilmesidir. Kur’an’da (Meryem, 65-67), doğruluğu nedeniyle yüksek bir mevkie getirildiği bildirilen İdris Peygamber, hikmetin kurucusu olarak benimsenmiştir (Kutluer 2001, 32-33). Bu kabule dayanarak El Kindi ve Farabî gibi filozoflar, hikmetin felsefenin ilkin Irakta yaşayan Keldaniler arasında ortaya çıktığını, sonra Mısır’a götürüldüğü, oradan da Yunanistan’a geçtiği, Yunanlılardan da Süryanilerin aldığı ve sonunda Araplara vardığını kabul ederler (Farabî 1974, 51; Arslan 2004, 11).
H.Ziya Ülkene göre felsefenin yeri neresidir?
H. Ziya Ülken’e göre, genel olarak felsefi düşünce, Gazali-İbni Rüşt tartışmasının bıraktığı yerdedir.
Taner Timur’a göre Osmanlı’da felsefeye bakış nasıl idi?
Gerçek anlamıyla Osmanlılarda felsefi düşünce yoktu. Çünkü özgür düşünce yoktu. Felsefenin varlık ve bilgi teorileri ile ilgili sorunları, Osmanlı kültüründe ilahiyat bilimleri çerçevesinde yer alıyorlardı (Timur 1986, 35-36). Osmanlı esprisi kritik akla değil, nakilciliğe ve “kalb”e dayanıyordu. (Timur 1986, 44).
Felsefe hangi özellikleriyle diğer düşünce biçimlerinden ayrılır?
Felsefe, evren tasavvurunun temel konulanı, yani evren, dünya, insan ve bunların dayandıkları değer dizileri ile kurumsal yapıları eleştirel bir tutumla inceleme ve tutarlılık ilkesiyle temellendirme özellikleriyle diğer düşünce biçimlerinden ayrılır.
Osmanlı’da felsefeye bakışı nasıl açıklayabiliriz?
Osmanlı düşünürlerinin felsefe karşısındaki tutumları, evren tasavvurlarını temellendirdikleri değer dizilerinin hiyerarşik yapısından kaynaklandığı açıktır. İtikadın dayandığı değerler ve ilkelere saldırmadıkları ve felsefeyle uğraşanları inançları konusunda şüpheye düşürmediği sürece, felsefeyle uğraşmak sakıncalı görülmemiştir. Tasavvuf konusunda da, felsefeye karşı olumsuz tutuma benzer bir durum ortaya çıkmıştır.
Modern düşüncenin en önemli unsuru nedir ve nasıl bir yaklaşıma sahiptir?
Modern düşüncenin en önemli unsuru akıldır. Akıl, insanın kendi varoluşunu sağlamada ve sürdürmede belirleyici ilke kabul edilmiştir. İnsanlar, aklın keşfettiği ve bizzat aklın da tabi olduğu doğal yasalarca yönetilen bir dünyaya aittir (Touraine 2002, 49). Tanrı ve kilise temelli eski değer sisteminin yıkılmasını, toplumun bir sınıfı tarafından değil de, aklın kendisi ve o aklın zaferini hazırlayan tarihsel gereklilik olduğu benimsenmiştir (Touraine 2002, 25). Kant’ın deyişiyle, bireyin aklını kullanışı, erginliğe ulaşması anlamına gelmektedir (Kant 1963, 140). Akıl, ilk, en güvenilir, sağlam ve son müracaat merci mevkiidir. Akıl, tektir, eşsizdir. Bütün insan hâl, hareket ve işlerini o tayin eder. Buna karşılık onu kendinden başka hiçbir güç, kudret ile merci belirlemez. Akıl, tüm insanlığa mahsustur. Mantık, matematik ve mekanizma, aklın gösterdiği şaşmaz yoldur (Dural› 2006, 56). Akla yüklenilen bu özellikler, modern düşüncenin temellerinden biri olmuştur.
Evren tasavvuru nedir?
Evren tasavvuru, evrenin nasıl kurulduğu, dünyanın yaşanılır hale nasıl geldiği, insanın dünyada nasıl oluştuğu, dünyada nasıl yaşaması gerektiği, öldükten sonra nereye gideceği sorunlarını içeren düşüncelerden oluşan bir yapıdır. Evren tasavvuru, bilimsel teori gibi bir yapıya sahip olmaktan çok, esnek bağlarla konuları birbirine bağlayarak, toplumun değer sistemlerini bütünlüklü bir biçimde ortaya koymak anlamında teorik olma özelliği göstermektedir.
Gazali, Meşşai filozoflarının ortaya koyduğu görüşleri nasıl eleştirmiştir?
Gazalî, Meşşai filozoflarının ortaya koyduğu görüşleri hem mantıksal tutarlılık, hem de dinle ilişkileri açısından sorgulamıştır. Sorgulamalar, üç başlık altında toplanır: Tanrı’nın özellikleri, kâinatın varoluş şekli ve insan. Filozofların üç konuda küfür işlediklerini bildirmiştir: 1- Alemin kadim olma meselesi ve bütün cevherlerin kadim olduğuna dair görüşleri. 2- Yüce Allah’ın cüzileri bilmediğine ilişkin iddiaları. 3- Bedenlerin diriltip haşredileceklerini inkar etmeleri. Bu düşüncelerin hiç biri İslam’la bağdaşmaz. Bu görüşlere inanan kişiler, peygamberlerin yalan söylediklerini kabul etmiş olurlar ve dinden çıkmışlardır (Gazali 2002, 243).
Felsefe yönteminin belirleyici nitelikleri nelerdir?
Şüphe, eleştiri, tutarlılık, tanımlama, sınıflama, ilkelere varma.
Felsefenin hakikati kavramaya yönelik bir çalışma olduğu anlayışı nasıl bir sorun ortaya çıkarır?
Hakikatten kasıt, Tanrı, varlık ve insanın sahip oldukları öznitelikleri kavramaktır. Bu felsefe anlayışlı önemli soruna neden olmaktadır: Dinin ortaya koyduğu hakikat iddialarının yeterli olmadığı, hakikate felsefeyle de varılabileceği, dolayısıyla evren tasavvurunun felsefeyle kurulacağıdır.
Konu ortaklığı olmakla birlikte felsefe ile din arasında nasıl bir fark vardır?
Konu ortaklığı olmakla birlikte felsefe ile din arasındaki ayrım, esas olarak yöntem açısından ortaya çıkar. Din, evren tasavvurundaki değerlere iman edilmesini isterken, felsefî düşüncenin temel ilkeleri arasında yer alan şüphe iman etmenin önündeki en önemli etmendir.
İslam ümmetinin evren tasavvufu hakkında neler söyleyebiliriz?
İslam inancı çerçevesinde oluşan evren tasavvuru ve toplumsal yapı, Yunan evren tasavvuru ile toplumsal yapısından kökten farklıdır. İslam evren tasavvuru, mutlak yaratıcı bir Tanrı› tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla hem evren hem de insan ve onun eylemleri, Tanrı tarafından biçimlendirilmiştir. İnsanların ilkece doğuştan eşit oldukları, insanlar arasındaki esas farkın takvadan kaynaklandığına inanılmıştır. İktisadi, siyasi ve soy farklılıklarını reddetmek, köleliğin olumsuzlaşması, teorik açıdan eşitlik temeline dayalı sınıfsız bir toplum oluşturma amacı gütmüşlerdir.Devlet, Müslümanların varoluşlarını güvenceye almak, İslami değerleri yaymak ödevleri çerçevesinde, imparatorluk şeklinde teşkilatlanmıştır. Siyasi sistem tartışmaları yapılmamış, belli bir hukuk çerçevesinde en iyi nasıl yöneltilir soruları üzerinde durulmuştur.
Katip Çelebi’ye göre Osmanlı’da felsefe nasıl bir tarihi süreçten geçmiştir?
Katip Çelebi’ye göre Osmanlı Devleti’nin orta dönemlerine kadar Anadolu’da felsefeye ve hikmete çok önem verilmiştir. Bu asırlarda insanın değeri, öğrendiği ve kavradığı akla ve nakle dayalı ilimlerle ölçülmüştür. Onların döneminde hikmet ile şeriatı bir araya getirecek insanlar ortaya çıkmıştır. Duraklama dönemine geldiği zaman bazı müftülerin felsefe öğrenimin yasaklamaları, hidayeti ve en mükemmel olanı yönlendirmesi sebebiyle ilimlerin rüzgarı durgunlaşmış ve azalmıştır, az miktarda belirtisi dışında ilimler tamamen yok olmuştur (Katip Çelebi 2007/2,567-568).
Yunan toplumunun evren tasavvufu hakkında neler söyleyebiliriz?
Eskiçağ Yunan toplumu, çok tanrılı bir yapıya sahiptir. Öne çıkan önemli unsurlardan biri, çok tanrıcılıktan uzaklaşarak yetkin bir varlığın, hem evreni hem de insanı ve dolayısıyla kültürel dünyayı düzenleyip koruduğu sonucuna ulaşmalarıdır. Böylelikle evren tasavvurunu yetkin gücün belirlediğini temellendirmeye çalışmışlardır. Yunan düşüncesinde, yaratıcılık anlayışı olmadığından, varlık, ezeli ve ebedi olarak kabul edilmiştir. Kabile esaslı şehir devleti şeklinde yönetilen Yunanlılar sınıflı bir toplumdur.
Katip Çelebi’ye göre felsefe ilimleri kaç çeşittir?
Katip Çelebi’ye göre felsefe ilimleri dört çeşittir: Matematik ilimleri, mantık ilimleri, fizik ilimleri ve ilahi ilimler (Katip Çelebi 2007/3, 1031).
Yunan düşüncesinin İslam dünyasına aktarılamayışının sebepleri nelerdir?
Bunun başlıca nedenleri arasında, Yunan tarihi ve toplumu hakkında yeterli bilginin olmamasının yanında, Rosenthal’in belirttiği gibi, Yunan ve Arap terimlerinin dağlar kadar birbirinden farklı şeylere işaret etmesidir (Roshenthal 2004, 227). Izitsu’nun benzer bir görüşü vardır. Aktarılan kavramlar şeffaflıklarını kaybeder yarı şeffaf olurlar ve bu nedenle de istenilen sonuçlar elde edilmez (Izutsu, 84). Bu temel gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda, Yunan felsefesi İslam dünyasında istenilen sonuçları veremezdi. Başka bir deyişle fıkıh, kelam gibi çok yaygın ve makbul disiplin haline gelemezdi. Ayıca, her sorunun cevabının İslam’da olduğu inancı hakimken, eski çağın pagan inancına sahip gayrimüslimler nasıl olur da Müslümanların bilmediklerini bilebilirlerdi (Leaman 2005, 49-50), türünden yaklaşımlar da söz konusu olmuştur.
Din ve felsefe arasında iman açısından nasıl bir zıtlık vardır?
Felsefedeki şüphe ile dindeki iman, bir araya gelmez iki karşıt değeri temsil ettiklerinden, evren tasavvuru oluşturan iki düşünce biçimini birbirlerinden uzaklaştırmışlardır. Din hakikate sahip olduğuna ve kendisine iman edilmesini beklemektedir. Felsefe ise hakikati keşfetme çabasında olduğundan, önüne çıkan her şeyden şüphe etmektedir. Bununla birlikte, felsefe doğası gereği, şüpheyi içerdiğinden, hiçbir zaman bir felsefe öğretisine iman edilemeyeceği gerçeğini benimsemek durumundadır. Felsefeye iman edildiğinde, o öğreti felsefe olmaktan çıkar. Din açısından da felsefenin sahip olduğu özellikler, kabul edilebilir gözükmemektedirler.İman edilen şeyden şüphe edilmesini, hiç bir din kabul etmemiştir.
Meşşailer metafizikle ilgili hangi konularda bir takım sonuçlara varmıştır?
Meşşailer metafizikle ilgili üç önemli konuda bir takım sonuçlara varmıştır. 1- Madde öncesizdir (ezelidir). Tanrı, evrenin yaratıcısı değildir. Yaratıcı deyimi mecazi bir deyimdir. 2- Tanrı’nın bilgi (ilim) ve inayeti tümellere (külli) yani evrenin tümel yasalarına ilişkindir. Yoksa tikellere ilişmez. 3- Ruh, her türlü yetkinliği kabul edebilir, düşünce ve eylem güçleri yetkinleşince Tanrı’ya benzer. Ruh için ancak akli bir tat ya da acı vardır Bu nedenle cisimsel bir yeniden diriliş yoktur (İzmirli 1997, 65-66).
Aydınlanma nedir?
Aydınlanma, düşünme ve değerlendirmenin, geleneklere bağlı olmaktan kurtulup insanın kendi aklı ile, kendisinin yapmış olduğu denemeler ve gözlemler ile hayatını aydınlatmaya girişmesidir (Gökberk 1948,11).
Toplumun felsefeye ve filozoflara karşı olumsuz tutumunun sebebi nasıl açıklanabilir?
Filozofların şeriatı felsefeden daha aşağı görmeleri, Farabî’nin, insan öldükten sonra nefsin ortadan kalkacağını söylemesi (Pines 1997, 374) ve ahiretin, cennet ile cehennemin olmadığı (Galston 1999,87) düşüncesi, halkın felsefecilere ve felsefeye karşı olumsuz tutumuna sebep olmuştur.
Modern düşüncenin başlangıcı olarak kabul edilen anlayış nedir?
Eski evren tasavvurunun merkezinde, iman ilkeleri çerçevesinde Tanrı ve Kilise yer alırken, yeni evren tasavvurunda, bilimsel bilginin ortaya koyduğu evrenin maddi yapısı ile insan ve dünyası hareket noktası haline gelmiştir. İnsan merkezli yeni evren tasavvurunun diğer değerleri, insanın yetenekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda tanımlanmıştır. Bu anlayış modern düşüncenin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Türkiye’de felsefe konusunda asıl gelişme ne zaman ve nasıl başlamıştır?
Felsefe konusunda asıl gelişme, 1900’de Darülfünun’un (üniversite) açılmasıyla birlikte Felsefe Bölümü’nün kuruluşuyla başladığı söylenebilir.
Modern felsefe anlayışı Türkiye’ye ne zaman girmiştir?
Modern felsefe anlayışı, modern okulların açılması ve Batı Avrupalı toplumlarla yoğun ilişkiler sürecine bağlı olarak 18. yüzyıldan itibaren Türkiye’ye de girmiştir. 1845 yılından itibaren Askeri Cerrahhane’de çalışan Fransız öğretmenler öğrencilere materyalizmi aşıladıkları ve onların materyalist bir dünya görüşüne sahip oldukları kabul edilmektedir (Mardin 1998, 240). Materyalist anlayışın başlama tarihinin de ortaya koyduğu gibi, modern felsefenin Türkiye’de okunup yazılması ve ürünlerin ortaya çıkış şartları 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşmuştur.
Aydınlanmanın en belirgin özelliklerinden birini nasıl ifade edebiliriz?
Aydınlanmanın en belirgin özelliklerinden biri şöyle ifade edilmiştir: “Şüphe bilimin başlangıcıdır; hiçbir şeyden şüphe etmeyen bir insan, hiçbir şeyi tetkik edemez; hiçbir şeyi tetkik edemeyen hiçbir şeyi keşfedemez; hiçbir şeyi keşfedemeyen kördür ve hep kör kalır” (Hazard 1973, 14).
1937-1938 dere programına göre felsefe bölümü kaç ana ihtisas bölümüne ayrılmıştır ve bunlar nelerdir?
Felsefe Bölümü lisansı dört ana ihtisas disipline ayrılmıştır. Umum Felsefe ve Mantık, Felsefe Tarihi, Ruhiyat ve Terbiye, Sosyoloji ve Ahlak aynı zamanda kürsülere de işaret etmektedir (Talebe Kılavuzu 1938, 63- 65; Kafadar 2000, 291).
Medeniyetin kuruluş sürecinde felsefenin temel sorunları nelerdir?
Medeniyetin kuruluş sürecinde felsefenin temel sorunları, yöntem, akıl, bilginin elde edilme şartları; bilginin kaynaklar› ile bilginin güvenilirliği; dış dünyanın varlığı ile özellikleri; devlet, hukuk ve toplumun kökenleri sorunları üzerinde yoğunlaşmıştır.
Felsefe bölümü hangi yılda ve hangi talimatnameye göre ayrı lisans ve kürsü sertifikaları korunmuştur?
Felsefe bölümü, 1950’li yıllarda yürürlüğe giren Edebiyat Fakültesi Lisans Talimatnamesi’ne göre ayrı lisans ve kürsü sertifikaları korunmuştur.
Teorik düşüncenin evren tasavvuruna dönüşmesi kaçıncı yüzyılda gerçekleşmiştir?
Yeni evren tasavvurunun teorik temelleri, felsefe tarafından oluşturulmasına karşın, teorik düşüncenin evren tasavvuruna dönüşmesi, siyasi iktisadi gelişmeler çerçevesinde 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Modernlik, Sanayi Devrimi’ne bağlı olarak gelişen iktisadi ve siyasi yapılanmalar gerçekleşmiştir.
1919 Nizamnamesi’ne göre kürsüler nasıl tanımlanmıştır?
1919 Nizamnamesi’ne göre kürsüler şöyle tanımlanmıştır: Müderrisler Meclisi’nin takdiriyle öğretim kürsüler ve derslere ayrılarak yapılacak ve her medresenin (fakülte) esaslı meslek dersleri kürsü itibar olunur. Ana meslek dersleri kürsüler şeklinde örgütlenmiş olup, bunların dışındaki dersler kürsülere bağlı değillerdir. Yeni kürsü açmak, ya da kapatmak, yeni dersler koymak kaldırmak, dersleri birleştirmek, Müderrisler Meclisi’nin kararı, Darülfünun Divanı’nın tasvibi ve Maarif Nezaretinin onayıyla gerçekleşir (Dölen 2009, 552-554).
Darülfunun kurulduğunda eğitim süresi kaç yıl idi?
Darülfünun’un kuruluşunda eğitim süresi üç yıl olarak belirlenmiştir (Dölen 2009, 280). Haftalık ders saati 11-13 olarak belirlenmiştir (Dölen 2009, 284).
Modern felsefe anlayışı Türkiye’de nasıl bir süreçten geçmiştir?
Başlangıçta, modern felsefe anlayışından haberdar olmak, onları kısmi olarak tanıtmak ve aktarmak şeklinde başlayan süreç, çevirilerle devam etmiştir. 1870’lerden itibaren dönemin düşünürleri kendilerine ilişkin görüşlerini sergilemeye başlamışlardır. 1910’lara gelindiğinde, hem çeviri hem de telif olmak üzere önemli miktarda modern anlayışla yazılmış kitaplar yayınlanmıştır.
İstanbul Üniversitesi’nde felsefe bölümü ne zaman kurulmuştur?
İstanbul Üniversitesi’nin modern bir kurum olarak teşkilatlandırılması ve modern bilim anlayışına göre öğretime başlaması 1845 yılında başlamış, çeşitli aşamalardan geçtikten sonra 12 Ağustos 1900 tarihinde Darülfünun-ı Şahane adı altında bazı bölümler kurulmuştur. Darülfünun’la aynı tarihte Edebiyat Fakültesi, Edebiyat, Tarih ve Felsefe bölümleriyle kurulduğu kabul edilmektedir.
Yabancı hocalara ne gibi eleştiriler yapılmıştır?
Baltacıoğlu’na göre, alman hocalar kendi aralarında dayanışma ruhuyla Türk öğretim elamanlarına karşı hareket etmektedirler. Darülfünun içinde yeni ve yabancı bir gücün ortaya çıkmasının çalışma birliğini bozduğunu söylemektedir. Genç felsefecilerin bağımsız ve verimli çalışmalar yapacak şekilde yetişmelerini sağlayamadıkları bildirilmiştir.
Felsefe Bölümü’nde hocaların bölüme nasıl bir etkisi vardır?
Felsefe Bölümü’nün kurulup gelişmesinde ve özelliklerinin oluşmasında Bölüm’de ders veren hocalar belirleyici olmuştur. Başka bir deyişle hocaların felsefe anlayışları Bölüm’de öğretilmek istenen felsefe anlayışını da biçimlendirmiştir.
Felsefe doktora programı kaç yılında açılmıştır ve kaç kişi mezun olmuştur?
1942’de başlatılan felsefe doktora programından, 1956 yılına kadar 10 kişi mezun olmuştur.
Felsefe Bölümü’nde etkili olan yabancıların başında gelen isim kimdir?
Felsefe Bölümü’nde etkili olan yabancıların başında Reichenbach gelmektedir.
Felsefe Bölümü hocalar açısından kaç dönemde incelenir ve bu dönemler nelerdir?
Felsefe Bölümü hocalar açısından üç dönem halinde incelenebilir: 1- 1900-1933 Reform Öncesi Dönem. 2- 1933- 1950 Yabancı Hocalar Dönemi. 3- 1950- 1990 Doktoralı Yerli Hocalar Dönemi.
1937-1938 arası dönemde dersler nasıl sunulmaktadır?
Reichenbach (1933-1938) ile Ernst von Aster’in (1936-1948) birlikte ders verdikleri döneme (1937-1938 arası) ait olan ve Felsefe Bölümü arşivinde yer alan, Felsefe Bölümünün Tedrisat Planı adlı metinde dersler şu şekilde sunulmaktadır: Felsefe öğrencilerinin umumi felsefe, felsefe tarihi, sosyoloji, ruhiyat, terbiye olmak üzere beş ihtisas alanına ayrıldığını, bu alanların ilk iki yıl ortak dersler aldıkları, isterse ihtisas alanlarını değiştirebilecekleri, üçüncü yılla birlikte ihtisas derslerinin başladığı belirtilmiştir. İlk iki sene dersler, A ve B tipi ve her tip için haftada 10 saati geçmeyecek şekilde sınıflandırılmıştır. Yeni gelen öğrenciler bu ders tiplerinden birini seçmek durumundadırlar. Derslerin iki tipe ayrılmasındaki amaç, hocaların her yıl aynı dersleri okutmaması ve dersleri mümkün olduğunca fazla kişinin takip etmesidir.
Bölüm’ün ilk hocaları ve verdikleri dersler nelerdir?
Bölüm’ün ilk hocalar› ve verdikleri dersler şunlardır: Ahmet Mithat Efendi, Felsefe Tarihi, Dinler Tarihi, Umumi Tarih dersleri (Ülken 1979, 110) okutmuştur. Hüseyin Cahit Yalçın, Felsefe ve Estetik; Filibeli Ahmet Hilmi, Metafizik; Emrullah Efendi, Hikmet-i Nazariye ile Terbiye ve Tedris (‹pek 2008, 2); Mehmet Ali Ayni, Felsefe Tarihi (Ülken 1979, 294); Ziya Gökalp, İçtimaiyat; Rıza Tevfik, Felsefe, Estetik (Utku ve Erbay 2009, 4) ve Metafizik; Babanzade Ahmet Naim, Felsefe, Mantık, Ruhiyat (Çakan 1991, 375) ve Metafizik (Gökberk 1983, 3-4) derslerini vermişlerdir. 1933 yılına kadar olan sürede Muallim Ali Haydar, Halil Nimetullah Öztürk, Mehmet İzzet, Orhan Saadettin, Mehmet Emin Eriflirgil, İzmirli İsmail Hakkı, İsmail Hakkı› Baltacıoğlu, Şekip Tunç, Necmeddin Sadık, Hilmi Ziya Ülken ders vermişlerdir.
Reform sonrasında felsefeye bakış nasıl olmuştur?
Reform sonrasında yer alan hocalar, felsefeyi modern felsefenin özellikleri açısından anlamış ve bu bağlamda felsefeyle ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Genel olarak, tanıma-aktarma ağırlık olmakla birlikte, Takiyettin Mengüfloğlu, İsmail Tunalı ve Nermi Uygur, kendi anlayışları çerçevesinde felsefe yapmanın gereğini yerine getirmişlerdir. İsmail Tunalı ve Nermi Uygur, toplumsal sorunlara hiç değinmemişlerdir. Takiyettin Mengüfloğlu Tarihlilik ve Tarihsizlik adlı yazısında şarklılık zihniyetini ağır bir şekilde eleştirmenin dışında, toplumsal sorunlarla ilgilenmemiştir. Macit Gökberk ve Bedia Akarsu, Atatürkçülük ve Atatürk inkılaplarıyla çok yakından ilgilenmişler, bu konularda çok sayıda makaleler yayınlamakla birlikte, daha çok bu konuların siyasi yorumlarını yapmışlar, felsefi temellendirmelere gitmemişlerdir.
Reform öncesi dönemde hoca atamaları nasıl gerçekleşirdi?
Alan eğitimi almayan doktorasız hocalar, bilgi birikimi, belirli bir süre Batı ülkelerinde bulunma, yabancı dil bilme, konuya merakları gibi niteliklere bakılarak atanmışlardır.
Reform öncesi felsefe hocalarının derslere yaklaşımı nasıl olmuştur?
Reform öncesinin felsefe hocaları, felsefenin problemlerini, tarihini, ortaya çıkan felsefe akımlarını önemli ölçüde tanımış ve anlatmışlardır. Mehmet İzzet’in belirttiği gibi, yabancı bir dildeki kitabı esas alarak ve aynı kitabı öğrencilere tavsiye ederek ders anlatılması temel tavırdır (Mehmet İzzet 1989/5, 41-42). Bunların yanında dersler, ansiklopedik bilgileri aktarmak ve not tutturmak suretiyle yapılmışlardır (Bıçak 2010, 344-345).
Doktora çalışmalarında ele alınan konular hangi kavramları içerir?
Doktora çalışmalarında ele alınan konular, ahlak, bilgi, varlık, estetik, bilim, dil-kültür, aydınlanma, siyaset-iktisat, insan, algı, sistem, a priori, mantık, Sokrates öncesi, metafizik, sanat, tarih gibi, felsefenin temel alanları ile temel kavramlarını içermektedirler.
914’de Felsefe Bölümü’nde Matbaa-üt tabia (Metafizik), Mantık ve Usuliyet (Metodoloji) dersleri vermek için getirtilmiş yabancı hoca kimdir?
Prof. Günther Jacobi (1881-1969).
İÜ. Felsefe Bölümü’nü takip eden felsefe bölümleri kuruluş sırasına göre hangileridir?
Ankara Üniversitesi DTCF Felsefe Bölümü(1940), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü(1969), Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü(1975), ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü (1981).
Reform öncesinde felsefenin anlaşılması ve gelişmesi için felsefe hocaları ne yapmışlardır?
Reform öncesinde, hocalar, modern Batı felsefesini benimsemiş, onu anlama ve tanıtmayı esas almışlardır. Bununla birlikte kendi geçmişlerinden gelen düşünceleri canlı tutma ve onları modern felsefe çerçevesinde yeniden yorumlama denemeleri yapmışlardır. Felsefe sorunlarını teknik bağlamda tartışmışlar, yöntem sorunları üzerinde durmuşlar, felsefenin farklı anlamlara sahip olduğunu görmüşler, toplumsal sorunların üstesinden gelmek için felsefenin desteğini felsefe yaparak göstermeye çalışmışlardır. Öte yandan toplumsal sorunlarla felsefe arasındaki ilişkileri çeşitli yönleriyle ele alarak, felsefenin toplumdaki olumsuz imajını etkisizleştirmişler ve felsefenin gerekliliğinin içselleştirilmesini sağlamışlardır.
Yabancı hocaların getirilmesindeki amaç nedir?
Alman düşünce geleneğinde yetişmiş meslekten felsefecilerin kontrolünde, felsefe öğretim ve eğitiminin kalitesinin artırılması tasarlanmıştır. Felsefeyi doruğuna ulaştıran bir ülkeden gelen felsefecilerin Türkiye’de felsefe öğretimine katkı sağlamaları beklenmiştir.
Darülfünun döneminden 1950’ye kadar Felsefe Bölümüne kaç yabancı hoca getirilmiştir?
Darülfünun döneminde Felsefe Bölümü’nde bir yabancı hocanın adı geçerken, 1933 sonrasında sekiz yabancı hoca gelmiş ve 1950’ye kadar Bölümü kontrol etmişlerdir.
Reform sonrasında Reichenbach’tan etkilenen yeni kuşak felsefeciler kimlerdir?
Hilmi Ziya Ülken, Vehbi Eralp ve Nusret Hızır.
Alman hocaların Türkiye’de etkili olmalarını hangi etkenlere bağlayabiliriz?
Etkili olmalarının birkaç nedeni vardır: 1- Felsefe Bölümü’nde Şekip Tunç’tan başka Fransız geleneğinde yetişmiş kimse kalmamasıdır (Ülken 1979, 457; Kafadar 2000, 267). 2- Reformun getirdiği yeni üniversite ortamında uygun sosyo-psiflik ve siyasal -ekonomik şartların birleşmiş olmasıdır (Kafadar 2000, 267- 268). 3- Hükümet üniversitenin yenilenmesinde ümidini Almanlara bağladığından her türden desteği vermişlerdir. 4- Alman hocalar 1933-1955 arası sürekli olarak Bölüm’de bulunmaları da etkinin nedenleri arasındadır (Kafadar 2000, 268).
1933 Üniversite Reformu Felsefe Bölümü’nü nasıl etkilemiştir?
1933 Üniversite Reformu, Felsefe Bölümü’nü de büyük ölçüde dönüştürmüştür. İ. H. Baltacıoğlu, Babanzade Ahmet Naim, Halil Nimetullah (Öztürk) gibi bazı hocalarının ifline son verilmiş, M. Şekip Tunç, kısa süre sonra ayrılacak olan M.E. Erişirgil ve gençler arasında sayılan H. Z. Ülken Bölüm’de kalmışlardır. Bölüm’ün yapılandırılması için bilim felsefecisi Hans Reichenbach getirilmiştir. Macit Gökberk’in belirttiğine göre Felsefe Bölümü 1950 yılına kadar yabancıların kontrolünde kalmıştır (Gökberk 1983, 5).
1950’den sonra Felsefe Bölümü’nde nasıl bir değişiklik olmuştur?
Macit Gökberk’in belirttiğine göre, 1950 yılında Felsefe Bölümü Türk hocaların sorumluluğuna geçmiştir (Gökberk 1983, 5). Tarihsel süreç de bu görüşü doğrulamaktadır. 1940’lardan 1990’lara kadar etkili olan ilk iki kuşakta yer alan kişiler, Felsefe Bölümü’nün üçüncü aşamasını biçimlendirmişlerdir.
İlk kuşak ve ikinci kuşak felsefe hocaları kimlerdir?
1900’lerde doğan ilk kuşak felsefe hocaları şunlardır: Takiyettin Mengüfloğlu (1905- 1984), Halil Vehbi Eralp (1907- 1994), Macit Gökberk (1908- 1993), Mazhar Şevket İpşiroğlu (1908- 1985). İkinci kuşakta yer alan felsefeciler 1920’li yıllarda doğanlardır: Hüseyin Batuhan (1921- 2003), Bedia Akarsu (1921- ), İsmail Tunalı (1923-), Nihat Keklik (1926- ), Nermi Uygur (1925- 2005).
İnsanın evrendeki konumunu açıklamak için, her kültürde geliştirilen ve kültürün temel değerleri ile kurumları çerçevesinde oluşturulan en geniş kapsamlı teorik yapı nedir ?
Evren Tasavvuru, insanın evrendeki konumunu açıklamak için her kültürde geliştirilen ve kültürün temel değerleri ile kurumları çerçevesinde oluşturulan en geniş kapsamlı teorik yapıdır.
İslam terminolojisinde felsefe ne olarak adlandırılır ?
Hikmet
İslam anlayışına göre felsefenin kurucusu kimdir ?
Felsefenin İslam medeniyetinde meşrulaştırılmanın yollarından biri, felsefenin (hikmet) İdris Peygamber tarafından kurulduğunun kabul edilmesidir. Kur’an’da (Meryem, 65-67), doğruluğu nedeniyle yüksek bir mevkie getirildiği bildirilen İdris Peygamber, hikmetin kurucusu olarak benimsenmiştir.
Allah’ın varlığı, sıfatlarını teorik çerçevelerde inceleyen felsefeyle de çok yakından ilişkili teorik disiplin hangisidir ?
Kelam
Bir yanıyla inancın ilkelerini temellendiren ve ibadetlerin şartlarını belirleyen, diğer yanıyla İslam hukuku olan teorik ve pratik disiplin hangisidir ?
fıkıh
Niçin sorusunun hikmetten yoksun olduğunu bildirerek felsefe sorularını etkisizleştirme yoluna giden kimdir ?
Maturidi
Sudur anlayışına “yoktan yaratma” inancını ekleyerek felsefe ile din arasındaki ortaklıkları arttırmaya çalışan kimdir ?
El Kindi, sudur (kainatın yatatılışı) anlayışına, “yoktan yaratma” inancını ekleyerek, yaratma sorununu felsefe bağlamında ele almış ve böylelikle felsefe ile din arasındaki ortaklıkları arrtırmaya çalışmıştır.
Filozofların Tutarsızlığı adlı kitabın yazarı kimdir ?
Gazali
Mukaddime'de “filozofların görüşleri her yönüyle batıldır” diyen kimdir ?
İbn Haldun
Ahlakı, hikmetin bir bölümü olarak tanımladığı Ahlak-i Ala’i adlı kitabında “İlim ağacı, amel meyvesini vermezse, itibar dairesinin dışında kalır” diyen kimdir ?
Kınalızade Ali Efendi ; Ahlak-i Ala’i (Ahlak İlmi) ; hikmet = felsefe.
Keşfü’z-Zunun An Esami’l-Kütübi Ve’l-Fünun (Kitapların ve İlimlerin İsimlerinden Şüphelerin Giderilmesi) adlı kitabında felsefeyi benimsetmek için Halife Me’mun’un rüyasında Aristoteles’i güzel huylu bir adam olarak gördüğünü anlatan kimdir ?
Katip Çelebi
Yaptırdığı Semaniye Medresesi’nin vakfiyesine okutulsun diye yazdırdığı kelam dersleri, sonrakiler tarafından “felsefiyattır” diye kaldırılıp yerine peygamberin mükemmeliği dersleri okutulan padişah kimdir ?
Fatih Sultan Mehmet, Semaniye Medresesi’ni yaptırıp kanuna göre iş görülüp okutulsun diye vakfiyesinde yazmış ve Haşiye-i Tecrid (açıklamalı kelam kitabı) ve Şerh-i Mevakıf (el İci’nin kelama ilişkin kitabının şerhi) derslerinin okutulmasını bildirmişti. Sonra gelenler bu dersler felsefiyattır diye kaldırıp Hidaye ve Ekmel (Peygamberin mükemmeliğini konu edinme) derslerini okutmayı akla uygun görmüşler.
Fihrisü’l Ulum adlı kitabında Osmanlı döneminde hikmet ile meşgul olanların ve kişilik olarak hikmeti kabul ettiği bilinen kimselerin dışındakilere hikmetin yasaklanmış olduğunu söyleyen kimdir ?
Nedim, Fihris’de (Fihrisü’l Ulum) hikmet ile meşgul olanların ve kişilik olarak hikmeti kabul ettiği bilinen kimselerin dışındakilere hikmetin yasaklanmış olduğunu nakletmiştir. Felsefeciler hikmet ve felsefe öğrenmek isteyenlerin doğum tarihlerine bakıp; eğer doğum tarihlerinden, kişinin bu ilmi elde edeceği çıkartılırsa, onu çalıştırmışlar ve ona hikmet sunmuşlar, aksi olduğunda öğrenci olarak kabul etmemişlerdir. İbni Haldun’un da anlattığı gibi, bu durum devletin çöküşünün belirtilerindendir.
Felsefeye olumlu baktığı halde felsefe çalışmanın helal olması için zihinde İslam inançlarının güçlü olması gerektiğini söyleyen kimdir ?
Katip Çelebi, felsefe ilimlerinde çalışmanın iki şartla helal olacağını bildirmiştir. 1- Zihni İslam inançlarından boş olmamak bilakis dininde güçlü ve şerefli, şeriat hakkında geniş bilgili olmak.
Felsefeye olumlu baktığı halde felsefe çalışmanın helal olması için felsefenin şeriata aykırı problemlerinin eşelenmemesi gerektiğini söyleyen kimdir ?
Katip Çelebi, felsefe ilimlerinde çalışmanın iki şartla helal olacağını bildirmiştir. …. 2- Felsefenin şeriata aykırı problemlerine geçmemektir. Eğer geçerse onları sadece cevap vermek için kullanmalıdır.
Kimin kurduğu hangi düşünce, insanın bağımsızlığını ilan etmesi anlamına gelmiştir ?
Rene Descartes’in (fransız) kurduğu Kartezyen düşünce, insanın bağımsızlığını ilan etmesi anlamına gelmiştir.
Modern düşüncenin en önemli unsuru nedir ?
Modern düşüncenin en önemli unsuru akıldır. Akıl, insanın kendi varoluşunu sağlamada ve sürdürmede belirleyici ilke kabul edilmiştir. İnsanlar, aklın keşfettiği ve bizzat aklın da tabi olduğu doğal yasalarca yönetilen bir dünyaya aittir. Aydınlanma çağında büyük ölçüde belirlenmiş fikre göre, insan gerçeği ancak aklını kullanarak bulabilir. İnsanın kendi içine bakarak, insanların nasıl düşündüğünü, edimlerine nasıl sürüklendiğini, kavramları nasıl oluşturduğunu, tecrübelerle edinilen bilgileri nasıl algılayıp yorumladığını keşfedebilir. Akıl dış dünyaya yöneltildiğinde, yeryüzünün, canlıların ve evrenin nasıl meydana geldikleri ve işlevlerini nasıl yerine getirdiklerini gözlem ve deney yoluyla öğrenmek mümkündür. Akıl, ilk, en güvenilir, sağlam ve son müracaat merci mevkiidir.
1845 yılından itibaren Askeri Cerrahhane’de çalışan Fransız öğretmenlerin öğrencilere aşıladıkları kendi dünya görüşleri nedir ?
Materyalizm (maddecilik)
Osmanlı döneminde 19. yüzyılın ikinci yarısında modern felsefeyle ilgilenen düşünürler kimlerdir ?
Modern felsefenin Türkiye’de okunup yazılması ve ürünlerin ortaya çıkış şartları 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşmuştur. Söz konusu dönemde, Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Münif Paşa, Cevdet Paşa, Ali Suavi, Filibeli Ahmet Hilmi, Ahmet Mithat Efendi başta olmak üzere, çok sayıda düşünür, felsefeyle doğrudan ya da dolaylı bir şekilde ilgilenmişlerdir.
Türkiye'de ilk Felsefe bölümü hangi üniversitede, ne zaman kuruldu ?
İstanbul Üniversitesi’nin modern bir kurum olarak teşkilatlandırılması ve modern bilim anlayışına göre öğretime başlaması 1845 yılında başlamış, çeşitli aşamalardan geçtikten sonra 12 Ağustos 1900 tarihinde Darülfünun-ı Şahane adı altında Yüksek Din İlimleri (Ulum-ı Aliye-i Diniye), Matematik ve Doğa Bilimleri (Ulum-ı Riyaziye ve Tabiiye), Edebiyat, Mekteb-i Hukuk ve Mekteb-i Tıbbiye fakülteleriyle kurulmuştur (Dölen 2009, 273). Darülfünun’la aynı tarihte Edebiyat Fakültesi, Edebiyat, Tarih ve Felsefe bölümleriyle kurulduğu kabul edilmektedir.
Darülfünun, ne zaman, ne ile üniversite oldu ?
Üniversite Reformu, 1933 yılında 1900 yılında kurulan Darülfünun’da reform yaparak onu geliştirmek amacına yönelik bir hükümet uygulamasıdır. Reformla birlikte, Darülfünun adı kaldırılmış üniversite unvanı kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca, Darülfünun’da ders veren çok sayıda hocanın kurumla ilişiği kesilmiş, yerlerine Almanya’dan yabancı hoca getirilmiştir.
İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nün belirgin dönemleri nelerdir ?
1- 1900-1933 Reform Öncesi Dönem ; 2- 1933-1950 Yabancı Hocalar Dönemi ; 3- 1950-1990 Doktoralı Yerli Hocalar Dönemi
1933'e kadar İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü hocalarının eğitim düzeyi nedir ?
1933 Reformu’na kadar, yurt dışında doktora yapan az sayıda kişi dışarıda bırakıldığında, Darülfünun’da ders veren hocaların tamamına yakını doktorasızdır. Bu durum felsefe bölümü için de geçerlidir. Alan eğitimi almayan doktorasız hocalar, bilgi birikimi, belirli bir süre Batı ülkelerinde bulunma, yabancı dil bilme, konuya merakları gibi niteliklere bakılarak atanmışlardır.
Darülfünun hakkındaki bilimsel güvensizlik, ne zaman, nasıl kırıldı ?
Yabancı Hocalar dönemi (1933 sonrası) : Darülfünun hakkındaki bilimsel güvensizlik yapılan bilimsel çalışmalar ve yayınlanan ders kitaplarıyla kırılmıştır.