Modern Felsefe 1 Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Deneyciliğin İzleyicileri Berkeley Ve Hume
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
George Berkeley’in başlıca yapıtları nelerdir?
George Berkeley’in önemli eserleri şöyle sıralanabilir: • Yeni Bir Görme Kuramına Doğru (An Essay toward a New Theory of Vision 1709), • İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine Bir Deneme (A Treatise Concerning the Principles of Human Knowledge 1710), • Hylas ile Philonous Arasında Üç Diyalog (Three Dialogues between Hylas and Philonous 1713), • Alcipron or the Minute Philosopher (1732).
Hume’a göre birleşik ya da karmaşık ideler nasıl oluşmaktadır?
İde bir izlenimin basit tarafından bir kopyasıdır. Yani her ide için ilksel bir izlenim bulunmalıdır. Bununla birlikte her idenin bir izlenimi olmayabilir. Sözgelimi biz hiçbir uçan at ya da denizkızı görmedik ama bu idelerfikirler bizim zihnimizde var:Hume bunun duyular ve deneyim tarafından verilen materyalin zihin tarafından yerini değiştirme, eksiltme, birleştirme gibi edimlerinin bir ürünü olarak gerçekleştiğini açıklar. Bu şekilde biz birleşik ya da karmaşık idelerimizi oluştururuz.
Berkeley’in metafiziği hangi terimlerle nitelenebilmektedir?
Berkeley’in metafiziği spiritüalizm ve idealizm terimleriyle nitelenebilecek türdendir: Buna göre evrende sonul gerçeklik olarak Tanrısal zihin ile biz insanların sınırlı zihinleri ya da ölümlü ruhları ve bir de bu zihinlerin ideleri vardır. Ancak ideler onları üreten zihinlere bağımlı olarak var olurken zihinlerin ya da ruhların her biri Tanrı’nın yaratımı olarak bağımsız bir biçimde vardırlar.
Berkeley’in Yeni Bir Görme Kuramına Doğru adlı yapıtında, Locke’un birincil ve ikincil nitelikler konusunda Berkeley’in görüşü ne yöndedir?
Ona göre görme ve dokunma duyumlarının bağlantıları mantıksal bir zorunluluk olmayıp sadece alışkanlıktan ileri gelir. Buradan çıkan sonuç Locke’ta nesnel oldukları kabul edilen birincil niteliklerin de ikincil nitelikler gibi öznel olduklarıdır. Yani bunlar gerçekte nesnede bulunmamaktadırlar. Bunları da ikincil nitelikler gibi nesnelere yükleyen insan zihnidir. Böylece Berkeley Locke’taki birincil ve ikincil nitelikler ayrımını reddedip sadece ikincil nitelikleri kabul etmiş olur.
Berkeley’in “madde” teriminin anlamdan yoksun, anlamca boş bir terim olduğu sonucunu çıkarmasının nedeni nedir?
Ona göre töz ya da madde asla algılanmamakta ya da duyulanamamaktadır. Bu durumda var olduğu söylenemez. Eğer töz var olmuyorsa ve sadece duyulanan nitelikler gerçek ise, o zaman sadece düşünme, ya da Berkeley’in deyişiyle tinsel (spiritüel) şeyler varolur. Böyle olunca da, Berkeley “madde” teriminin anlamdan yoksun, anlamca boş bir terim olduğu sonucunu çıkarır.
Berkeley’in metafizik ve Tanrı ile ilgili görüşleri hangi yöndedir?
Bütün insan zihinleri zaman zaman durarak ilgisini nesnelerden başka tarafa çektiği için “her zaman algılamak için hazır olan” bir Dışsal Zihin vardır. Bu zihin tüm şeyleri bilir ve kavrar ve onları bizim görüşümüze kendisinin takdir ettiği kurallara göre o tarzda gösterir ki, bu durum bizim tarafımızdan doğa yasaları terimiyle ifade edilir. Şeylerin varoluşu bundan dolayı Tanrı’nın varoluşuna bağımlıdır ve Tanrı doğadaki şeylerin düzenliliğinin nedenidir. Benim ve onların sınırlı zihinlerinden ayrı olarak, zihne analoji ile daha büyük bir Zihin vardır ve bu da Tanrı’nın zihnidir. Tanrı’nın ideleri doğanın her zamanki düzenini kurarlar. Bizim zihnimizde bulunan ideler, Tanrı’nın bize bildirmiş olduğu idelerdir. Böylece bizim günlük deneyim içinde algıladığımız nesnelerin nedeni madde ya da töz değil, Tanrı’dır. Sınırlı zihinlerin tüm deneyimlerini, düzenliliği ve deneyime bağımlılığı garanti ederek, koordine eden de yine Tanrı’dır; bir başka deyişle O, bizim doğa yasalarının terimleri içinde düşünmemizi sağlar. Böylece Tanrı’nın zihnindeki idelerin düzenlilik içinde sıralanmaları insanların sınırlı zihinlerine ya da ruhlarına bildirilir ve kutsal olan ile sınırlı zihinler arasındaki yeterlilik farkları için müsamahada bulunulur. Şu halde sonul gerçeklik maddesel değil, ruhsaldır (spiritüel) Tanrı’dır ve biz onları algılamadığımız zaman onların varoluşunun devamı Tanrı’nın onları sürekli algılamakta oluşu ile açıklanabilir.
Berkeley’e göre obje nedir?
Gerçekte obje ve duyum aynı şeydir, bunları birbirinde soyutlayamayız. Bundan dolayı bir obje algılanmış niteliklerin bir toplamıdır. Sonuç olarak var olmak algılanmış olmaktır (esse est percipi).
David Hume’in 1734-37 yılları arasında Fransa’da kaleme aldığı ilk ve temel felsefi yapıtının adı nedir?
David Hume’in ilk ve temel felsefi yapıtı, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme (A Treatise of Human Nature) adlı eserdir.
Berkeley, “varolmak algılanmış olmaktır” genel tezi ne ifade etmektedir?
Berkeley, duyulur şeyleri ve zihnin dışındaki varoluşu yadsımadığını dile getirir: Bu da özellikle kendi zihni değil, tüm öteki zihinlerdir. Onların benim zihnime dışsal olan bir varoluşa sahip oldukları açıktır, çünkü deneyim aracılığıyla onların zihnimden bağımsız olduğunu keşfediyorum. Onların kendisinde var olduğu bir başka zihin daha var ki benim algılamadığım zamanlarda onları algılamaya devam etmektedir.
Hume’un bilgi bilimine bakıldığında, kendisini Locke ve Berkeley’den ayıran ve benzer görülen fikirleri nelerdir?
Hume, İngiliz empirizmini en uç noktalara dek taşımış, gerek Locke’ta gerek Berkeley’de gördüğü ve can çekişmekte olduğuna inandığı bazı metafizik kavramları sistemden tümüyle dışlamayı başarmıştır. O da tıpkı Locke ve Berkeley gibi, bir empirist için idelerin kaynağı sorunundan yola çıkmanın uygun bir yol olduğunu düşündü. Locke ve Berkeley gibi ona göre de, tüm zihin içeriğimiz bize duyularımız ve deneyimlerimiz aracılığıyla verilmektedir.
Önemli bir İngiliz empiristi olan Berkeley’i, Locke’un düşünce yapısından ayıran özellikler nelerdir?
Berkeley, Locke’un düşüncesindeki tutarsızlıkları eleştirerek yola çıkmış ama empirizmini bir öznel idealizme ve immateryalizme sürüklemiştir. Her şeyden önce duyum ve düşünüm ayrımını eleştirerek bunlar arasında köklü bir farklılık olmadığını savunmuştur. Bunlar birbirlerini bütünleyen edimlerdir; duyuların sağladığı verileri zihnin düşünme yetisi kuşkusuz işlemek zorundadır. Aksi takdirde zihnimizde hiçbir ide kavram ve düşünce oluşamazdı. Ayrıca Locke’un soyut kavramlar-tümeller kuramını ve Locke’un birincil-ikincil nitelikler ayrımını eleştirmiş, ayrıca Locke’un “varlığını kabul ediyorum ama ne olduğunu bilmiyorum” söylemiyle betimlediği töz anlayışından etkilenerek madde tözünün varlığını yadsımıştır. Çünkü ona göre bilgisine sahip olamadığımız bir şey bizim için yok demektir.
Hume’a göre bir izlenim ve bir ide arasındaki ayrım konusundaki fikirleri nelerdir?
Özgün algı işitirken, görürken, hissederken, severken, nefret ederken, arzu ederken aldığımız ya da yaşadığımız izlenimdir. Bu izlenimler biz onlara sahip olurken canlı ve açıktır; bu izlenimler üzerine düşünümde bulunduğumuz zaman onların idelerine sahip olmuş oluruz ve bu ideler özgün izlenimlerin daha az canlı versiyonlarıdır. Acı hissetmek bir izlenimdir; bu acının anımsanması ise bir idedir. Her tikel durumda izlenimlerin ide olarak karşılıkları birbirine benzer ama aradaki fark izlenimler canlı canlı iken idelerin izlenimlerin sönükleşmiş, donuklaşmış biçimleri olmalarıdır.
Eğer ideler genelde izlenimleri izliyorsa düşünme dediğimiz şeyi ya da idelerin kendilerini grup haline getiren uygulamaları nasıl açıklayabiliriz?
Zihin izlenimleri aldığı zaman bunlar iki biçimde yeniden ortaya çıkabilirler: • Birincisi bellekte anımsama yoluyla ortaya çıkmaları, • İkincisi de imgelemde imge olarak ortaya çıkmalarıdır. Ama her iki durumda da izlenimler gitmiş, onların yerini sönük versiyonları, yani ideler almıştır.
Hume’un Tanrı idesi hakkındaki görüşleri nelerdir?
Hume, Tanrı idesi test edildiği zaman, zihnimizde insanlar arasında deneyimlediğimiz iyilik niteliklerini ve erdemi “sınırsızca büyütmek” suretiyle bir Tanrı idesi oluşturmak yoluna gittiğimizi söyler. Şu halde Tanrı idesi de karmaşık bir idedir ve kendine özgü bir izlenimi var mı yok mu sorusu halen yanıt beklemektedir.
Hume için etiğe ilişkin temel olgu nedir?
Ahlak yargılarının sadece akıl tarafından değil, sempati-duygudaşlık duygusu tarafından düzenlenmiş olmasıdır; kuşkusuz, etik kararlara ilişkin tartışmalarda akıl dikkate değer bir rol oynayabilir, ama herhangi bir ahlaksal övgü ya da yergi konusunda tek başına yeterli değildir, şeklinde düşünmektedir.
Hume’a göre zihinde bulunan tüm algılar hangi formlar içerisinde bulunurlar?
Ona göre zihindeki bu algılar, iki form içinde bulunur. Bunlar; • İzlenimler (impressions) ve • İdelerdir (ideas). Hume’un ide deyince düşünce, kavram, imge gibi zihinsel içerikleri anladığı vurgulanmalıdır. Düşüncenin orijinal ham maddesi bir izlenimdir ve bir ide, bir izlenimin salt bir kopyasıdır.
Hume bilgi türlerini kaça ayırır ve içerikleri nelerdir?
Hume bilgi türlerini ikiye ayırır: • İdeler arası ilişkilere dayananlar ve • Olgulara ilişkin olanlar. Birinci grup mantık ve matematik bilgilerini içerir. Bu bilgiler ya sezgisel (intuitif) ya da tanıtlamalı (demonstratif) olarak doğrulukları gösterilebilen bilgilerdir. Deneyim bize nesneler arasında zorunlu bağlantılar bulunduğunu kanıtlamamaktadır. O halde fizik, kimya, biyoloji gibi doğa bilimlerinin sağladığı bilginin kesinliği kuşkuludur.
Hume’un çağrışım mekanizması nasıl çalışmaktadır?
Bu mekanizma genel olarak üç biçimde çalışır; • Benzerlik, • Zamanda ve uzayda bitişiklik ve • Neden-etki bağı. İmgelem kolaylıkla bir ideden ona benzeyen bir başkasına geçer. Yine zihin uzayda ve zamanda dolaysızca ya da dolaylı olarak bitişik olan düşünceleri birleştirme alışkanlığı kazanır. Yine zihin sürekli olarak birbirini izleyen izlenimler arasında alışkanlık olarak neden-etki bağı kurar. Ancak Hume bu sonuncu çağrışım biçimine, bir başka deyişle nedensellik ilkesine çok özel bir ilgi göstererek onu derinlemesine incelemiştir.
Hume’un “genellikle üstün gelen nazik bir kuvvet (agentle force)” diye betimlediği şey nedir?
İdeler arasında bir “birleştirici ilke,” bir idenin doğallıkla bir başkasını getirmesini sağlayan bir çağrıştırma özelliği vardır. Hume bunu “genellikle üstün gelen nazik bir kuvvet (a gentle force)” olarak betimler; o, bunu insan doğasında verili bir şey olarak kabul eder.
Hume gibi tüm politik problemlerin çözümünde yarar ilkesini öngören düşünürler kimlerdir?
Politik problemlerin çözümünde yarar ilkesini öngören düşünürler şunlardır: • Adam Smith, • Paley ve • Bentham.
Hume düşünmenin işlemlerini kaç başlık altında ele alır?
Hume düşünmenin işlemlerini üç başlık altında ele alır. Bunlar; • İlişkiler, • Kipler ve • Tözlerdir.
Nedensellik ilkesi nedir?
Nedensellik ilkesi tüm bilgilerimizin geçerliliğinin kendisine dayandırıldığı temel bir ilke olarak kabul edilir.
Hume’a göre, bizim dışımızda bir şeyler dünyasının var olduğu inancı, izlenimlerimizin iki özel niteliğine ilişkin olarak imgeleme gücümüzün bir ürünü olarak hangi özellikleri yakalar?
İmgeleme gücümüz izlenimlerde; • Sabitlik ve • Tutarlılık gibi iki özellik yakalar. Yani şeylerin düzenlenişinde bir değişmezlik, sabitlik olduğunu görürüm. Karşımda gördüğüm şeylerin aralarındaki düzenleniş tarzı hep aynıdır. Bu izlenimlerimizdeki değişmezlik-sabitliktir. Buna dayanarak imgelem, bize onları görsek de görmesek de onların aynı düzen içinde kalacağını düşündürür. İşte bu da şeylerin değişim sürecindeki tutarlılıktır.
Locke, Hume ve Berkeley’in töz kavramına ilişkin görüşleri nelerdir?
Locke maddi ve ruhsal tözleri kabul etmiş ama bilinemeyeceklerini savunmuştu. Berkeley maddi tözü reddetmiş ruhsal tözü benimsemişti. Hume ise tözü tamamen reddetti.
Hume’un “ben” kavramına ilişkin görüşleri nelerdir?
Hume herhangi bir ben kavramına sahip olduğumuzu kabul etmez. Hume,sürekli bir ben- özdeşliğini kabul etmez. İnsan deyince geriye kalan şey, ona göre, farklı algıların bir toplamından ya da paketinden başka bir şey değildir.
Hume’a göre deneyim bize nesneler arasında nasıl bir ilişki gösterir?
Hume’a göre deneyim bize nesneler arasında üç ilişki gösterir; • Yakınlık ya da ardardalık, • Zamanda öncelik ve • Sürekli birliktelik. Bunların üçünde de A nesnesiyle B nesnesi arasındaki ilişki zorunlu değildir. O halde nedensellik nesnelerde gözlemlenen bir nitelik değil, A ve B örneklerinin tekrarlarından üretilen bir çağrışım alışkanlığıdır.
Hume adalet ilkesi üzerinde ne düşünmüştür?
Ona göre, genel barışı ve düzeni betimleyen adalet ötekilerin kazanımlarından genel bir uzak durma ilkesi olarak kişiliğinde ve kazanımlarında güvenlik içinde olmak isteyen her kişinin kendi çıkarını yansıtır. Bu güvenlik ve mutluluk bir adalet düzeninin bulunduğu bir toplum içinde kazanılır. Bu bağlamda adalet kişisel ilginin bir yansımasıdır. Adalet ilkesinin yararı kişisel kazancı korumasıdır. Bu nedenle kamusal yararın adaletin biricik kökeni olduğunu söyleyebilecek duruma gelir.
Yararlılık, Hume tarafından nasıl tanımlanır?
Yararlılık, Hume tarafından “doğal bir sonuca yönelim” olarak tanımlanır. O, yine şunu kabul eder: Yararlı olan ve zararlı olan arasındaki ayrım, en temel etik ayrımdır; eğer bir şey yararlı ise o etik duygunun kaynağıdır ve bu yararlılık daima kendimize referans olarak düşünülmemelidir.
Hume’a göre, sempati duyarlılığı ya da duygudaşlık nasıl açıklanmaktadır?
Sempati duyarlılığı ya da duygudaşlık insan doğasında kendisinden daha geneli olmayan bir ilke olarak alınmalıdır. Bu insan kapasitesi aracılığıyla biz sık sık nerede ve ne zaman olursa olsun, gerçekleştirilen erdemli eylemleri övme yoluna gideriz. Bu eylemlerde kişisel ilginin herhangi bir görünümü keşfedilemez ya da şu anki mutluluğumuz ve güvenliğimiz ile bağlantılı olan herhangi bir ilişki keşfedilemez; bunlar birbirinden çok ayrı şeylerdir.
Hume’un özel mülkiyet konusundaki görüşü nedir?
Hume, özel mülkiyet konusundaki görüşünde Locke’un mülkiyet hakkını emek üzerine temellendirmesini doğru bulmamıştır. Bunu daha çok tahta çıkma, işgal etme, yerine geçme hakkı, zaman aşımına dayanan hak gibi yerleşik kurumlara dayalı alışkanlık ile açıklamıştır. İnsanlar asla bunu emek ya da doğrudan yararlılık temeli üzerinde bile düzenlemeye çalışmamışlardır, çünkü bu ilkeler üzerindeki dağıtımın güçlüklerini başa çıkılamaz bulmuşlardır.
İlk yapıtı İnsan Bilgisinin Kökeni Üzerine Deneme başlığını taşıyan, bununla Locke’un empirizmini Fransa’da tanıtma işine girişen düşünür kimdir?
Soruda bahsedilen düşünür Etienne Bonnot De Condillac’dır.
Reid’in görüşlerine göre salt realizm ne anlama gelmektedir?
Reid oldukça ayrıntılı bir sağduyusal ilkeler dökümü yapmıştır. Bu ilkeler temelinde dışımızda yer alan varlıkları algıladığımız biçimiyle bildiğimiz ya da kavradığımız ana sav olarak karşımıza çıkar. Üstelik biz onları algılamadığımız zamanlarda da onlar vardır. Bu yaklaşıma salt realizm denebilir.
Epistemolojik ve metafizik görüşleri bakımından İngiliz empirizmini en uç noktalara taşımış, ama ele aldığı her konuda tam bir kuşkuculuğun içine düşen düşünür kimdir?
Soruda bahsedilen düşünür, David Hume’dur.
Condillac’ın fikirlerindeki ikili amacı hangi düşünceleri içermekteydi? Bu konuda kendisini Locke’dan ayıran özelliği ne idi?
Birincil amacı, gözlemlenemeyen bir ruha ya da doğuştan ideler gibi şeylere gönderme yapmadan, duyular yoluyla otomatik olarak alınan izlenimlerin zihinde nasıl değişimlere uğradığını ve buna bağlı olarak da dışsal, maddesel bir dünyanın savunmasını yapmaktı. Birinci amaç Locke’dan farklı görünmese de ikinci amaç yeni bir yaklaşım ortaya koymuş oluyordu. Bu yaklaşım duyumların ya da izlenimlerin bizim dışımızdaki maddesel şeyler tarafından oluşturulan imgeler oldukları iddiasını yadsımış oluyordu. Onun amacı, salt zihinsel yapılı olan duyumlar aracılığıyla zihnimizin dışında maddi bir dünyanın varoluşunu kanıtlamaya çalışmaktı.
Condillac’ın Duyumlar Üzerine İnceleme’nin ulaştığı genel sonuç nedir?
“Doğal düzende tüm bilginin duyumlardan doğduğu” sonucudur. İnsanın tüm zihinsel işlemleri “dönüşmüş duyumlar” olarak açıklanabilir. Oysa Locke’un temel tezi zihinsel işlemlerin zihnin doğasında bulunmasıydı. Bu açıdan kendi konumunun bir ilerleme olduğunu öne sürer.
Condillac’ın felsefesini maddecilik dışı bir yoruma açık bırakmakta olan görüşü nedir?
Condillac’ın “dönüşmüş duyumlar olarak zihinsel işlemler kuramı maddeci bir konumu belirliyor olarak görünür; çünkü tüm zihinsel yetiler bedenin otomatik bir işlevi olan duyumlardan adım adım dönüşerek oluşmaktadır.” Ama kendisinin net bir maddeci konumda olduğu söylenemez. Çünkü en yüksek neden olarak Tanrı’nın varlığını kabul etmekle kalmıyor, ayrıca ruhu da Hume’un yaptığı gibi bir duyumlar öbeğine indirgemekten kaçınıyordu. Burada da Locke’un bir bilinemezcilik noktasında da olsa töz idesini kabul ediyor olmasının açık etkisi görülebilmektedir. Açık olan nesnelerin bizde duyumlara yol açan kendilikler olduklarıdır ve hiçbir kesin bilgilerine ulaşamayacağımız özellikler taşıdıklarıdır. Bu nokta Condillac’ın felsefesini maddecilik dışı bir yoruma açık bırakmaktadır.
Locke’un algı kavramından hareketle Berkeley, Hume ve Reid’in görüşleri nelerdir?
Locke’un algı kavramından hareketle, Berkeley’in spiritüalist idealizmi ve Hume’un idealist kuşkuculuğu Reid tarafından bir sağduyu realizmine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Yine de bu görüş sıradan insanın sağduyu sınırlarının çok dışında, kendi felsefi sınırları içinde yer almıştır.
Reid’in, öncelikle empirizmin ilk ilkesi olarak beliren “ideler algının dolaysız objeleridir,” düşüncesine ilişkin görüş ve eleştirileri ne yöndedir?
Reid, öncelikle empirizmin ilk ilkesi olarak beliren “ideler algının dolaysız objeleridir,” düşüncesinin yanlış olduğunu göstermeye çalışır. Bunun için önce günlük dilde ide sözcüğünün ne anlama geldiğine bakar. Ona göre günlük dilde bu sözcük kavramayı ya da ayrımsamayı imler. Herhangi bir şeyin bir düşüncesini ya da idesini taşımak onu kavramış olmaktır; onun hiçbir düşüncesini taşımamak onu kavramamış olmaktır. Düşünce/ide sözcüğü bu sağduyusal anlamda alındığında, hiç kimse düşüncelerinin olup olmadığından kuşku duymaz.
İskoç felsefesinde sağduyu okulunun kurucusu, empirizmi bir sağduyu yaklaşımına taşıyan, Sağduyu İlkeleri Üzerinde İnsan Zihni Üzerine Araştırma (1764), İnsanın Ussal Güçleri Üzerine Denemeler (1785), İnsanın Etkin Güçleri Üzerine Denemeler (1788) eserlerinin sahibi düşünür kimdir?
Soruda bahsedilen düşünür, Thomas Reid’dir (1710-1796).
Reid’e göre “sağduyu ilkeleri” ne anlama gelmektedir?
Yargı ve inanç düşünceleri algının doğasında içerilir. Reid’e göre bu kökensel ve doğal yargılar, doğanın insan anlığına vermiş olduğu donanımın parçasıdırlar. Bunların tümü insanlığın sağduyusu denen şeyi oluştururlar. Bu sağduyu ilkeleri kendiliğinden açık ilkelerdir; bu nedenle tanıtlanmalarına da gerek yoktur. Bunlar tüm uslamlamanın ve tüm bilimin temelidirler. Bu ilkeleri Reid, karşıtları olanaksız zorunlu gerçeklikler ve karşıtları olanaklı olumsal gerçeklikler biçiminde ifade eder.
Berkeley'in bilgi kuramına göre birincil ikincil nitelikler ayrımını reddedip sadece ikincil nitelikleri kabul etmek ne anlama gelir?
Berkeley, tüm bilgimizin olgusal olarak görmeye ve öteki duyusal deneyimlere bağlı olduğu sonucuna varır. Biz asla uzayı ya da büyüklüğü algılayamıyoruz. Bir nesneye baktığımız zaman farklı bakış açılarından farklı görüşlere ya da algılara sahip oluyoruz. Uzaklığı, mesafeyi de görmüyoruz. Nesnelerin uzaklığı deneyimimiz tarafından telkin edilmektedir. Gördüklerimiz, görme duyumuzun algılayabildiği kadarıyla nesnelerin niteliklerinden ibarettir. Bir objenin yakınlığını da algılamıyoruz; ona doğru gittiğimizde ya da ondan uzaklaştığımızda onu farklı görüşlerimize sahip oluyoruz. Şu halde bizim uzama ilişkin nesnel bir kavrayışımız gerçekleşmemektedir. Bu nedenle biz nesneyi de salt olarak algılamaktan uzağız.
Berkeley'e göre obje nedir?
Berkeley hangi düşünürün düşüncelerini eleştirerek duyum ve düşünüm arasındaki ayrımı reddetmiştir?
Locke
Berkeley'in metafiziğinin niteliği nedir?
Berkeley’in metafiziği spiritüalizm ve idealizm terimleriyle nitelenebilecek türdendir: Buna göre evrende sonul gerçeklik olarak Tanrısal zihin ile biz insanların sınırlı zihinleri ya da ölümlü ruhları ve bir de bu zihinlerin ideleri vardır. Ancak ideler onları üreten zihinlere bağımlı olarak varolurken zihinlerin ya da ruhların her biri Tanrı’nın yaratımı olarak bağımsız bir biçimde vardırlar.
Hume’a göre zihinde bulunan tüm alg›lar iki form içinde bulunurlar. Bunlar nelerdir?
İzlenimler ve ideler
Hume'a göre ide nelerdir?
Düşünce, kavram, imge gibi zihinsel içeriklerdir.
Hume'un teorisine göre, zihin, duyular ve deneyim taraf›ndan verilen materyali nasıl idelere dönüştürür?
Zihin, duyular ve deneyim tarafından verilen materyali yerini değiştirme, eksiltme, birleştirme gibi edimlerle birleşik ya da karmaşık idelere dönüştürür.
Hume’a göre deneyim bize nesneler arasında üç ilişki gösterir. Bunlar nelerdir?
Yakınlık ya da ardardalık, zamanda öncelik ve sürekli birliktelik.
Hume, Locke ve Berkeley'in töz ve madde görüşleri arasındaki farklar nelerdir?
Locke maddi ve ruhsal tözleri kabul etmiş ama bilinemeyeceklerini savunmuştu. Berkeley maddi tözü reddetmiş ruhsal tözü benimsemişti. Hume ise tözü tamamen reddetti.
Hume için etiğe ilişkin temel olgu nedir?
Hume için etiğe ilişkin temel olgu ahlak yargılarının sadece akıl tarafından değil, sempati-duygudaşlık duygusu tarafından düzenlenmiş olmasıdır.
Hume’un ahlak duygusu ve duygudaşlık kavramı geleneksel etik kuramlarla nasıl bir zıtlık içindedir?
Ama Hume etik kurallar bulunduğu hipotezini kabul etmez, çünkü böyle bir hipotez tümüyle anlaşılmaktan uzak ve asla akla uygun kılınamayacak bir durumdadır.
Hume, tüm politik problemlerin çözümünde ne ilkesini görür?
Yara ilkesini.
İnsan Bilgisinin Kökeni Üzerine Deneme kimin kitabıdır?
Etienne Bonnot De Condillac
Condillac'ın bilgi ile ilgili düşüncelerini nasıl özetleyebiliriz?
Condillac, doğal düzende tüm bilginin duyumlardan doğduğunu düşünmekteydi. İnsanın tüm zihinsel işlemleri dönüşmüş duyumlardır.
T. Reid'e göre, bir şeyi kavramış olmak ne anlama gelir?
Reid’e göre herhangi bir şeyin düşüncesini ya da idesini taşımak onu kavramış olmaktır.
Reid'e göre sağduyu ilkeleri nasıldır?
Reid’e göre sağduyu ilkeleri kendiliğinden açık, tanıtlanmalarına gerek olmayan, uslamlamanın ve bilimin temelini oluşturan kökensel ve doğal yargılardır.
Reid’e göre olumsal gerçekliklerin ilk ilkelerinden bazıları nelerdir?
“Seçik olarak anımsadığım şeyler gerçekten olmuşlardır,” “duyularımız aracılığıyla seçik olarak algıladığımız şeyler gerçekten vardır ve onları algıladığımız gibidirler,” “gerçeği yanlıştan ayırmamızı sağlayan doğal yetiler yanıltıcı değidir,” gibi.
Hume neden herhangi bir ben kavramına sahip olduğumuzu kabul etmez?
İnsan deyince geriye kalan şey, ona göre, farklı algıların bir toplamından ya da paketinden başka bir şey değildir.