Felsefe Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Siyaset Felsefesi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Hobbes ve Locke’un hipotetik doğa durumu ve toplum sözleşmesi ile ilgili görüşlerini açıklayınız.
Hobbes doğa durumundaki insanla ilgili olarak olumsuz görüşlere sahiptir. Hobbes, özü itibariyle bencil olan insanın, herkesin istediğini yapabildiği ve eşit olduğu doğa koşullarında düzenli ve barışçıl bir toplum yaratamayacağını belirtmiştir. Bu durumun farkına varan insanlar, kendi varlıklarını güven içerisinde sürdürebilmek için toplum sözleşmesi yoluyla doğa durumundaki bir takım hak ve özgürlüklerinden feragat ederek kolektif düzeni kurmuşlardır. Sözleşmenin ürünü olan toplumun varlığını devam ettirebilmesi için ise, sözleşmenin üstünde bulunan yönetici bir güce yani devlete ihtiyaç vardır. Locke ise, doğa durumundaki insanla ilgili olumlu görüşlere sahiptir. Bu görüşe göre doğa durumun iyi ya da kötü olmayan insan, Tanrı’nın yasalarına uyarak eşitlik, özgürlük ve barış içerisinde yaşamaktadır. Ancak bu düzen içerisinde, düzen, tehdit eden insanların varlığı sebebiyle ortaya çıkan potansiyel savaş tehdidi, politik bir otoriteye duyulan ihtiyacı arttırmıştır. Bu durumda insanlar, düzenlerinin bozulmaması, adil ve barış içinde bir toplum olarak yaşayabilmek için toplum sözleşmesine ihtiyaç duymuşlardır. Bu durumda sözleşmenin işlemesi için gerekli olan üst mercide bulunan devlet, insanların hak ve özgürlüklerini korumakla görevlidir.
Anarşizmin devlete tamamen karşı çıkmakta kullandığı argümanları açıklayınız.
Devlete tamamen karşı çıkan anarşizm, bu görüşünü temellendirmek için üç temel argüman geliştirmiştir. Bunlardan ilki, William Goldwin tarafından öne sürülmüştür. Bu argümana göre devlet, insan mutluluğuna zarar veren mülkiyet ilişkilerine destek sağlamadığı ve rekabet sınırlarını zorlayarak eşitsiz ve düşman sınıflardan oluşan bir toplumun ortaya çıkmasına sebep olduğu için zararlı bir kurumdur. Yine Goldwin tarafından üretilen ikinci argüman, devletin insanın kişisel gelişimini kapsayan yetkinleşebilme sürecine verdiği zarar üzerinden temellenir. Devlet, doğrudan müdahale yoluyla itaat tavrının gelişmesini sağlayarak, ya da eşitsiz sınıf ilişkileri yoluyla bir sınıfı diğer sınıfın kölesi haline getirerek, insan özerkliğinde telafisi mümkün olmayan yarar açar. Bu sebeple gerçek insanlık önünde bir engel olan devlet, yıkılmalıdır. Üçüncü argüman ise, doğaya içkin olan ya da doğadan türetilen bir ahlak yasasına dayanarak devlete karşı çıkar. Doğal hukukun formu ve içeriği konusunda farklılıklar gösteren anarşistler arasında Lev Tolstoy, Tanrı’nın evrensel kardeşlik düşüncesini ve kişinin komşusunu sevmesi gerektiğini bildiren buyruğun gerçekleşebilmesi için ulusal kimlikler ve sınıfsal ayrımlarla insanların arasında aşılmaz engeller koyan devletin yıkılması gerektiğini belirtir. Pyotr Kropotkin ise evrimsel gelişmede rekabetin değil dayanışmanın esas olduğunu belirtmiş ve devletin insanların bu temel yasaya uymasına engel olduğu için yıkılması gerektiğini vurgulamıştır.
Muhafazakar ve sosyalistlerin devlete bakış açısı nasıldır?
Muhafazakarlık devletten yana olan bir ideolojidir. Bu ideoloji, bireyin devlete itaat alışkanlığı ve sadakati olmadığında aile, sivil toplum ve düzeninin de olamayacağını savunur. Bu açıdan bakıldığında muhafazakarlığın devleti önceleyen bir yaklaşımı vardır. Ancak devlet, sınırları olmayan bir güce hakim değildir. Aile, din ve geleneklere karşı duyarlı olan muhafazakarlık ideolojisi, bu duyarlılığı sebebiyle devletin gücüne de sınırlılık getirmektedir. Toplumun her alanının devlet eliyle siyasallaştırılmasına ve toplumun devlet tarafından dönüştürülmesine karşı çıkar. Sosyalizmin devlete yaklaşımı olumsuzdur. Sosyalist bakışa göre, devletin görevi egemen sınıfın çıkarlarını temsil edip korumaktır. Bu durumda devlet, toplumun ortak çıkarlarını değil, egemen sınıfın çıkarlarını temsil ettiği için statükonun devamını sağlayan bir araç konumundadır. Sosyalist bakış açısı, devletin herkesin çıkarlarını temsil eden bir kuruma dönüştürülmesi gerektiğini savunur. Ancak bu dönüşüm devletin yargı ve silah güçlerine hakim olması sebebiyle barışçı yollardan gerçekleştirilemez. Kapitalist devletin yıkılması toplumun tüm sınıflarının iyiliği için gerekliyken, kapitalist devleti yıkacak, işçi ve burjuvaziyi özgürleştirecek olan sosyalist devletin kurulması gerekir. Sosyalizm, kapitalist devlete karşı olsa da sosyalist devletin kurulmasının gerekliliğini vurguladığı ve bu devlet biçimini olumladığı için, devlete tamamen karşı bir ideoloji değildir.
Devletin temel özellikleri nelerdir, açıklayınız.
Devletin temel özelliklerinden biri, belirli bir coğrafya üzerinde mutlak egemenliğe sahip olmasıdır. Başka bir deyişle devletin otoritesi, hakim olduğu coğrafya üzerindeki herkesi kapsamaktadır. Devletin diğer temel özelliği, otoritesini meşruiyet zemininde güç kullanarak tahsis eden bir örgüt olmasıdır. Devletin sivil toplumdan ayrıldığı alan olan kamusallık, kamusal hayatın örgütlenmesinden sorumlu kurumlar bütününe hakim olan devletin kontrolü altındadır. Başka bir deyişle devlet kolektif kararlar alıp uygulamaya koyma yetisine sahiptir. Aldığı kararların uygulanması da, devlet otoritesinin zorla desteklenmesine ve itaatsizlik halinde cezalandırılmasına dayanır. Bu anlamda pozitif hukukun kurucusu olan devletin hükmettiği sınırlar içerisinde yaşayanlar, onun otoritesini kabul etmek zorundadır. Buna ek olarak, devletin toplumun çıkarlarını ve ortak iyiyi yansıttığı düşüncesi, yani devletin meşruluğu, devletin elinde olan hukuki ve silahlı gücü kullanmasına da zemin hazırlar.
Siyaset bilimi ile siyaset felsefesi arasındaki farklılıkları maddeler halinde sıralayınız.
Siyaset bilimi ile siyaset felsefesi arasındaki farklar şu şekildedir: 1. Siyaset bilimi olanı ve mevcut kurum ve ilişkileri ele alırken, siyaset felsefesi iyi bir sosyal hayatın nasıl olması gerektiği hakkında vizyon geliştirmeye çalışır. 2. Siyaset bilimi olan ile ilgilenen bu sebeple normatif olmayan bir bilim iken, siyaset felsefesi olması gereken ile ilgilenen, başta etik olmak üzere felsefenin diğer dallarıyla yakından alakalı normatif bir disiplindir. 3. Siyaset felsefesi, siyaset biliminin ele aldığı süreç ve problemler yaşandıktan sonra siyaset biliminin doğası gereği açıklayamadığı konuları ele alır. Bu sebeple siyaset felsefesi ikinci düzey bir etkinliktir.
Rousseau’da doğa durumundan toplum sözleşmesine geçişin aşamalarını yazınız.
• İnsan doğa durumundayken iyi, özgür ve mutludur. • İnsanda kendi türüne karşı sempati ve merhamet iç güdüsü bulunmaktadır. • İnsan ihtiyacı olmadığı bir şeye gözünü dikmez. • Doğa durumu “burası benim” diyen insanın mülkiyet talebiyle bozulmuştur. • Mülkiyet haklarını korumak üzere kurumlar tesis edilmiştir. • Bu aşamadan sonra doğa durumuna dönmek mümkün ve anlamlı değildir. • İnsanın doğal özgürlük kaybı, sivil ve ahlaki özgürlüklerin kazanımıyla dengelenir. • Bu süreç sonunda insan dürtüler tarafından değil, akıl ve ödev tarafından belirlenen bir varlık haline gelir. • Sonuç olarak bütün varlığıyla toplum sözleşmesine katılan insan, kendini genel iradeye tabi kılarken mutlak bir eşitlik de elde etmiş olur.
Muhafazakarlığın kurucu babalarını sıralayınız
• Edmund Burke • Alexis de Tocqueville • Joseph de Maistre • Hegel
Siyaset felsefesi nedir?
Felsefenin siyaseti, politik hayatı oluşturan kurumları konu alan, politik toplumları inceleyen dalına siyaset felsefesi denir. Siyaset felsefesi insanın toplumla ve politik otoriteyle nasıl bir ilişki içinde olması gerektiği sorusuyla başlar, farklı yönetim ve sosyal varoluş biçimlerini ele alır; mevcut kurum ve sosyal/politik ilişkileri analiz etmede başvurulacak birtakım standartlar ortaya koymaya çalışır. Bu çerçevede siyaset felsefesi; devleti, siyasal iktidarı, iktidarın meşruiyetini, yönetim biçimlerini, birey-devlet ilişkilerini ele alır.
Devletin gerekliliğini vurgulayan ideolojilerle devletin tamamen yıkılması gerektiğini savunan ideolojiler nelerdir, sıralayınız.
Devletin gerekliliğini savunan ideolojiler: • Faşizm • Sosyalizm • Liberalizm • Muhafazakarlık Devletsiz bir düzeni savunup devlet anlayışının terk edilmesi gerektiğini vurgulayan ideolojiler: • Anarşizm
Modern devleti tanımlayınız.
Modern devlet, mutlak bir egemenliğe sahip olan güç ya da kurumlar bütünü olarak tanımlanır. Modern devlet, sivil toplumun karşısında duran, insanları kontrol edip düzene sokan meşru roller kümesinin belirlediği sabit politik sistemdir. Bu anlamda modern devlet, hükümetten daha fazlasıdır. Bölünmemiş, merkezi bir iktidar yapısına işaret eden modern devlet, toplumun üzerinde yer alan sınırlanmamış iktidarı ifade etmektedir.
Siyaset felsefesinin konu ve problemleri nelerdir, açıklayınız.
Siyaset felsefesinin konu ve problemleri iki şekilde sınıflandırılabilir. Bunlardan biri lokal ve evrensel problemler ayrımıdır. Evrensel problemler çağlar boyunca değişmeyen ve siyaset felsefesinin ilgi alanı içerisinde kalan soru ve problemlerdir. “ En iyi yönetim şeklinin ne olduğu” ve “kimin yönetmesi gerektiği” soruları ile politik düzenin, devlet veya siyasal iktidarın hangi değer üzerine inşa edilmesi gerektiği konusu evrensel problemlere örnektir. Evrensel problemlerin yanında çağdan çağa değişen konu ve problemler de siyaset felsefesinin lokal problemlerini oluştururlar. Ahlak-siyaset ilişkisi, politik otorite ile din, devlet ve kilise arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği soruları da lokal problemlere örnektir. İkinci olarak, siyaset felsefesinin konu ve problemleri normatif ve kavramsal problemler olmak üzere iki ayrılabilir. Buna göre, devletin nasıl oluşturulması gerektiği sorusu, siyaset felsefesinin evrensel problemlerinden biridir. Bu problemin gerisinde ise onu meşrulaştıracak veya devletin kararlarına rehberlik etmesi gereken genel ilkelerin ne olduğu sorusu bulunur. Bu soruların cevaplanabilmesi için, eşitlik, özgürlük, adalet, ihtiyaçlar, kamusal çıkar, haklar benzeri kavramların siyaset filozofu tarafından analiz edilip açıklanması gerekir. Bu da siyaset felsefesinin kavramsal problemlerini oluşturur. İkinci olarak ise, siyaset filozofunun “En iyi yönetim biçimi nedir?”, “Sosyal adalete ulaşmak için hangi ilkelerin benimsenmesi gerekir?”, “Toplumsal istikrarı temin etme sürecinde hukukun rolü ve kapsamı ne olmalıdır?” benzeri normatif soruları yanıtlamasını mümkün kılacak temel ilkeleri ortaya koymasını gerektiren problemlere ise normatif problemler denir.
Komünoteryanizmin pozitif ve negatif boyutlarını tartışınız.
1980-1990’lı yıllarda ortaya çıkan komünoteryanizm, cemaati ön planda tutmaktadır. Negatif konünoteryanizm, diğer adıyla cemaatçilik, bireycilik karşıtlığıyla karakterize edilebilir. Negatif komünoteryanizm, liberal bireyciliği bireyi öne çıkarırken bireysel özgürlükten daha değerli olan kimlik ihtiyacına duyarsız kaldığı için eleştirir. Cemaat, en genel anlamıyla belli bir mekândaki insan topluluğunu ifade eder. Ancak terimin politik düşüncedeki kullanımı toplumsal grup, kasaba ve işçi grupları gibi kolektif bir kimliğe sahip olan topluluklara gönderme yapmaktadır. Cemaati belirleyen sadakat ve görev bağlarıdır. Komünoteryanizm devletten ziyade sivil toplum veya cemaati, bireysel hayata bir amaç yükleyen, bireylerin kendi doğalarına uygun olarak gelişmelerini temin eden bir anlam ve değer kaynağı olmaları sebebiyle en üst düzeye taşır. Bu anlayışa göre bireyi birey yapan içine doğduğu somut ahlaki, politik ve toplumsal bağlamdır. Bu anlamda toplumdan soyutlanmış bir kişinin tanınması imkansızdır. Bu sebeple liberalizmin en büyük hatası, bireyi toplumdan soyutlanmış ve asosyal bir kişi olarak görmesidir. Komünoteryanizme göre komünal iyinin, sosyal değerlerin bireysel haklardan önce gelmektedir. Kamusal ve komünal iyiler ise ancak cemaat hayatının pratiğinde kökleşebilir. Tarihsel ve bireysel kişinin merkeziliğini vurguladığı için komünoteryanizm yalnızca liberalizm ile değil, aynı zamanda sosyalizm, Marksizm gibi kolektivist görüşlerle de mesafelidir. Pozitif komünoteryanizm ise iki farklı teze dayanmaktadır. Bunlardan ilkine göre insan hayatı cemaatin değerlerine göre yönlendirilip şekillendirildiğinde daha iyi ve nitelikli bir hayat olmaktadır. Bu durumda cemaatin değerleri tarafından şekillenen birey, toplumun cisim bulmuş haline dönüşmektedir. Bu sebeple günümüz dünyasında cemaatin değerlerinin düzenlenmesi gerekliliği kaçınılmazdır. Komünoteryanizm veya cemaatçiliğe göre, değerleri yukarıdan aşağıya dayatılması ya da bireyin devlete tabi kılınmasının başarısız yollar olduğu deneyimlenerek öğrenilmiştir. Bu yollardan ziyade, komünoteryanizmin amacı toplumsal sorumluluk ve ahlaki yükümlülüklerden azade bireylerin sadece kendi istek ve çıkarları doğrultusunda hareket etmesine destek veren modern toplumla siyaset düşüncesindeki bozukluğu düzeltmektir.
Demokrasinin türlerini detaylı bir şekilde açıklayınız.
Demokrasi, halkın halk tarafında halk için yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasinin halkın halk tarafından yönetilmesi ilkesine dayanan biçimi doğrudan demokrasidir. Milattan önce beşinci ve dördüncü yüzyıllarda Eski Atina’da uygulanan, köleler, çocuklar ve kadınlar hariç tüm vatandaşların politik karar alma süreçlerine dahil edildiği doğrudan demokrasi, sivil toplum ve devlet ayrımını aşan bir yapıya sahiptir. Doğrudan demokrasi, bütün yurttaşların karar alma süreçlerine katılmasını sağladığı için yurttaşların kendi kaderini tayin etme hakkını en çok destekleyen demokrasi türüdür. Nüfusun yoğun olduğu, uzmanlaşmanın arttığı modern dünyada uygulanan demokrasi biçimi ise temsili demokrasidir. Bu demokrasi türünde, halkın iradesinin yönetimde belirleyici güç olarak muhafaza edilebilmesi amacıyla temsil kurumu işletilir. Yani tek tek bütün yurttaşların politik karar alma süreçlerine doğrudan katılması yerine, halkın kendi kendisini yönetme hakkı temsilcilerine devredilir. Doğrudan demokrasiyle kıyaslandığında, temsili demokrasi sınırlı ve dolaylı bir demokrasi türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokrasinin yalnızca belirli dönemlerle yapılan seçimler üzerinden işlemesi onun sınırlılığına işaret ederken, halkın politik karar alma süreçlerine bizzat değil seçtiği temsilciler yoluyla katılması da onun dolaylılığına işaret etmektedir. Bu demokrasi türündeki en büyük sorun, yetki verilen temsilcilerin profesyonel politikacılar olmaları sebebiyle verilen yetkiyi istismar etmeleri ve kötüye kullanabilmeleridir. Buna ek olarak, seçim aralıklarının uzun olması halinde, temsilcilerin halk tarafından denetlenmesi ve cezalandırılması da zorlaşır.
Siyaset felsefesinde tartışılan rasyonalizm-irrasyonalizm zıtlığını açıklayınız.
Siyaset felsefesinin epistemoloji ile yakınlaştığı nokta aklın siyaset felsefesindeki rolü noktasıdır. Rasyonalizm ve irrasyonalizm zıtlığı ise bu noktada belirmektedir. Politik rasyonalizm, toplum düzeninin kurulmasında aklın etkin bir rol oynadığını savunmaktadır. Toplumsal düzenin oluşturulmasında bireylerin sosyal ya da kültürel değerlerinden ziyade evrensel aklın etkinliği ön plandadır. Rasyonalizmin liberalizmde, liberalizmin insan davranışın rasyonel olduğu varsayımı üzerinde yükselen ekonomi modelinde ya da rasyonel tercih teorisinde ve sosyalizmde cisimleştiği söylenebilir. İrrasyonalizm ise, toplumsal meselelerde akıl yerine kültürel ve dini değerleri ön plana çıkarır. Buna ek olarak irrasyonalistler, aklın evrenselliğini de eleştirmektedirler. Onlara göre aklın evrenselliği Batı kültürünün rasyonalizasyonundan ve meşrulaştırılmasından ibarettir.
Liberal demokrasi ve halk demokrasisi kavramlarını açıklayınız.
Liberal demokrasi ve halk demokrasisi ayrımı politik kararların kim tarafından alındığı ölçütüyle kararların kimin çıkarlarına hizmet ettiği ölçütü arasındaki ayrıma dayanmaktadır. Liberal demokrasi, politik kararların kim tarafından alındığına odaklanır. Kapitalist toplumlarda görülen liberal demokrasideki liberal bireylerin özgürlükleriyle, çıkar gruplarının özerkliğinin temele alınması ve devletin sınırlı yönetim ilkesine dayanmasını ifade ederken, demokrasi, rıza, refah, toplumsal uyum ve eşitliği ifade etmektedir. Liberal bakışa göre devlet sivil özgürlükler ile mülkiyet haklarına dayanan sivil toplum, devletin yetkilerini sınırlandırmalıdır. Çünkü kontrol altında tutulmadığında devlet, bireylere karşı güç ve zulüm uygulama eğilimindedir. Liberal demokrasinin en önemli özelliklerinden biri de, düzenli, açık ve rekabetçi bir seçim sistemiyle halkın siyasetçilerden hesap sorabilme kapasitesinin güvence altına alınmasıdır. Bu anlamda çoğulculuk, liberal demokrasinin önemli bir parçasıdır. Sovyet modelindeki komünist rejimden türetilen halk demokrasisi ise, alınan politik kararların kimin çıkarına hizmet ettiğine odaklanır. Halk demokrasisini savunan Marksistler, liberal demokrasiyi burjuva ve kapitalistler için demokrasi inşa ettiği gerekçesiyle eleştirirler. Demokrasinin gerçek amacı, kaynakların eşit dağıtımıyla toplumsal eşitliği sağlamak olmalıdır. Bu durumda devletin, halkın çıkarlarını temsil eden öncü bir partinin yönetimi altında olması gerekmektedir. Halk demokrasisi anlayışı işte bu öncü parti ve entelektüellerin kontrolü altındaki demokratik bir devletin, halkın kendisi gerçek çıkarlarının nerede olduğundan yana bilgisizlik içinde bulunduğu zaman bile, halkın gerçek çıkarlarını yansıtma zorunluluğuna dikkat çeker.
Demokrasinin üzerinde yükseldiği eşitlik, özgürlük ve rekabet değerlerini tartışınız.
Seçimler, demokrasinin işlediğinin en önemli göstergesi olarak kabul edilmiştir. Seçimlerinin özünde ise yöneticilerin yönetilenler tarafından seçilmesi yatmaktadır. Bu seçimlerde herkesin oy hakkına, yani seçme hakkına, ve seçilme hakkına sahip olması eşitlik ilkesine dayanmaktadır. Başka bir deyişle eşitlik ilkesi, bütün yurttaşların yöneticilerini seçme bakımından eşit hakka sahip olduğunu belirtir. Özgürlük ilkesi ise, halkın serbest seçimler yoluyla özgürleştirilmesine dayanmaktadır. Halk bir yandan yöneticilerini seçme yetkisine sahipken, diğer yandan yurttaşların yasalar tarafından tanımlanan bir takım hak ve özgürlükleri bulunmaktadır. Sivil, politik ve kişisel hakları yasalar tarafından korunan özgürlüklerin birinci kategorisini oluşturmaktadır. Bu kategoride düşünce ve ifade özgürlükleri bulunmaktadır. İkinci kategori de, mülkiyet, eğitim, sağlık vb. haklardan oluşan sosyal ve ekonomik haklar bulunmaktadır. Son olarak, dilsel, dini ve kültürel haklar da demokratik devlet tarafından koruma altındadır. Rekabet değeri ise özellikle seçimlerle iş başına gelecek olan kadroların halka hizmet için bir yarış içerisinde olmalarına dayanır. Bu rekabet ortamında, seçilecek kişiler liyakat ve başarı esasına göre seçilirler.
Demokrasinin meziyetleri ve kusurlarını sıralayınız.
Demokrasinin meziyetleri şu şekilde sıralanabilir: • Hataları telafi etme imkanının bulunduğu yegane yönetim şeklidir. • Bireylere kendi kaderlerini tayin etme hakkı vermektedir. • Demokrasi adaleti sağlayan bir yönetim biçimidir. • Demokrasi farklı tarzların meşruiyetine inanmaktadır. Demokrasinin kusurları ise şu şekilde sıralanabilir: • Demokrasi sosyal dayanışma duygusunu ön plana çıkarmaktadır. • Demokraside azınlıklar çoğunluk tarafından yönetilme veya kontrol edilme anlamında hürriyetten yoksundurlar.
Liberalizmi siyaset felsefesinin metafiziksel boyutuyla ilişkili olarak açıklayınız.
Liberalizm bireyi temel alan ideolojidir. Yani liberalizmin özünde bireycilik bulunmaktadır. Bu sebeple birey hem toplumdan daha gerçektir hem de ondan önce - gelir. Liberlizmin olumlu insan doğası hakkındaki kabulleri İngiliz düşünür Locke’a dayanmaktadır. Bu görüşe göre, insanların doğuştan getirdiği hiçbir düşünce yoktur; çevre, yetişme koşulları ve deneyim insanı bir bütün olarak şekillendirmektedir. Klasik liberalizmde birey çoğu zaman kendi içine kapalı, diğerlerinden yalıtılmış yalnız bir varlık olarak anlaşılmaktadır. Bu sebeple bireysel arzu ve çıkarlar ön plandayken, akıl bu amaçlara erişebilmenin bir aracı olarak görülmektedir. Bireyin amacı kendini gerçekleştirebilmesidir, bu nedenle bireyi sınırlandıracak politik ya da moral bir öğreti olamaz. Bu durumda kişinin bu öğretiler için ya da bir kurgu olan toplum için kendini feda etmesi söz konusu değildir. Rasyonel bir hayat kişinin kendisini gerçekleştirdiği, kendi çıkarlarına göre yaşadığı bir hayat olduğuna göre, böyle bir hayat ihtimalini en yüksek düzeye çıkaran düzenleme biçimi serbest pazar ve dolayısıyla kapitalizmdir. Liberallerin hedeflediği toplum, ödülün çok çalışma esasına dayanarak başarı ve liyakata göre dağıldığı bir toplumdur. Modern liberalizm, klasik liberalizme göre devlete karşı daha olumlu bir tavır sergilemektedir. Çünkü devlet müdahalesi bireyleri sosyal kötülükten koruma işlevini yerine getirmektedir. Yine devletin bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına alması gerekmekle beraber, devlet özel alana karışmamalı ve toplum içinde var olan çeşitli dinî, kültürel ve etnik gruplara karşı yansız davranmalıdır.
Siyaset felsefesi ne gibi soruları ele almaktadır?
Siyaset felsefesi ikinci düzey bir etkinliktir. Yani o, siyaset bilimi tarafından ele alınan süreçler ve problemler yaşandıktan, dolayısıyla reel siyaset bir şekilde gerçekleştikten sonra, siyaset biliminin doğası gereği veya kaçınılmaz olarak yanıtlayamadığı soruları ele alır.
Siyaset bilimi ve siyaset felsefesi arasında hangi yönlerde benzerlikler ve farklılıklar vardır?
Siyaset bilimi ile siyaset felsefesi arasında konu yönünden bir benzerlik vardır. İkisi arasındaki
farklılık yaklaşım ve yöntem yönünden olan bir farklılıktır.
Siyaset felsefesinin konu ve problemleri hangi başlıklar altında toplanır?
- Evrensel problemler
- Lokal problemler
Evrensel problemler ile lokal problemler arasındaki fark nedir?
Evrensel problemler, tüm çağlar boyunca aynı kalan, lokal problemler ise çağdan çağa değişen
problemlerdir.
Siyaset felsefesinin kavramsal sorularının en başında hangi soru gelir?
Siyaset felsefesinin kavramsal sorularının en başında “devletin ne olduğu” sorusu gelir.
Birinci ve klasik devlet tanımı nedir?
Birinci ve klasik devlet tanımı, onu oldukça geniş ve genel bir biçimde bir toplumdaki egemen yönetim örgütü olarak tarif eder.
Max Weber’e göre, devletin en önemli veya yegâne özelliği nedir?
Nitekim Max Weber’e göre, devletin en önemli veya yegâne özelliği, güç kullanımını otorite ile bütünleştirmiş olmasıdır.
Geleneksel devlet nedir?
Geleneksel devlet, on beşinci yüzyıl öncesinde kurulmuş, dini temellere dayanan devlettir.
Modern devlet nedir?
Modern devlet, modernleşme süreçlerinin politik ifadesi olarak seküler devlettir.
Devlet faşizm içerisinde nasıl tanımlanmaktadır?
Etnik milliyetçilik, ırkçılık, irrasyonalizm benzeri pek çok özellik üzerinden tanımlanabilen faşizm, devleti neredeyse ilahlaştırır. Gerçekten de esas olarak bir yandan milliyetçilik, diğer yandan mutlakiyetçi bir devlet anlayışı üzerinden ortaya konabilen faşizm, devletin bireyler üzerinde mutlak bir otoritesi olması gerektiğini savunur. Devlet, onda hayatın bütün yön ve unsurlarını kontrol ederken bir yandan da bütün değerlerin belirleyicisi olarak ortaya çıkar.
Liberalizmin devlete bakışı nedir?
Liberalizme göre devlet, kendi başına bir varlığa sahip değildir; o, bireyler için, onların temel hak ve hürriyetlerini korumak, birlikte yaşamalarını mümkün kılan çerçeveyi temin etmek için vardır.
Sosyalizmin devlete yaklaşımı nedir?
Devlet, sosyalist bakış açısından, gerçekte egemen sınıfların çıkarlarını temsil edip bunları korumakla yükümlüdür. Başka bir deyişle, sosyalizmde devletin toplumun ortak çıkarlarını temsil eden bir kurum oluşundan söz etmek mümkün değildir; o, burjuvaların çıkarlarını temsil eden ve dolayısıyla statükonun devamını sağlamaya çalışan bir araç olma statüsündedir.
Anarşizm dışındaki ideolojiler devlet hakkındaki hangi tutumda birleşirler?
Anarşizm dışında kalan bütün politik ideolojiler, devlet konusundaki görüşleri ne kadar farklılık gösterirse göstersin, onun varlığını olumlama noktasında birleşirler.
Toplum sözleşmesi nedir?
Toplum sözleşmesi, kolektif düzenin onun bir parçası olan bireyler arasında yapılmış, hemen tamamıyla iradi olan bir sözleşme veya anlaşmaya dayandığını, politik otoritenin bireylerin rızasının bir sonucu olduğunu dile getiren bir kavramsal modeli ifade eder.
Hobbes devleti insanın hangi ihtiyacı ile bağdaştırmıştır?
Hobbes devleti insanın güvenlik ihtiyacına dayandırmıştı.
Locke'un doğa durumuna bakışı nedir?
Locke’un doğa durumuyla ve doğa durumundaki insanla ilgili görüşleri olumludur. Doğa durumundaki insanların en azından ne iyi ne de kötü olduklarını fakat Tanrı’nın yasasını tanıyıp bu yasaya hürmet ve itaat ettiklerini savunan Locke, doğa durumunu onların doğa ya da aklın yasasına uygun olarak eşitlik, özgürlük ve barış içinde yaşadıkları bir düzen olarak tanımlar.
Rousseau’nun devleti hangi kavram üzerinde meşrulaşır?
Eşitlik
Demokrasi nedir?
Demokrasi, “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” anlamına gelir. Tanımdaki “halk tarafından yönetim” bileşeni, doğrudan ve katılımcı demokrasiyi ifade ederken “halk için
yönetim” ifadesi temsili demokrasiyi anlatır.
Demokrasiyi, özellikle de temsili demokrasiyi belirlemede gündeme gelen iki ölçüt nedir?
Demokrasiyi, özellikle de temsili demokrasiyi belirlemede gündeme gelen iki ölçüt vardır. Bu ölçütler de sırasıyla yönetimde politik kararın kim tarafından alındığı ve kararın kimin çıkarına
hizmet ettiği ölçütüdür. Birincisi Batı tipi liberal demokrasiye, ikincisi sosyalist rejimlerde
uygulanmış olan halk demokrasisine götürür.
Demokrasinin son tahlilde üzerinde yükseldiği üç ana değer nelerdir?
Eşitlik, özgürlük ve rekabet.