Aile İçi Uyumlu Etkileşim Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Yaşam Boyu Aile Döngüleri Ve Uyum
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Ana-babaların çocuklarıyla kurmuş oldukları
etkileşimde kullandıkları beş temel tutum nedir?
• Otoriter katı kuralcı aile
• İzin verici aile
• Aşırı koruyucu aile
• İlgisiz ve kayıtsız aile
• Demokratik aile
Aile içindeki babanın, annenin ve çocukların rolleri
yeni oluşan sosyal yapıyla birlikte yeniden şekillenmiştir.
Bu şekillenmelerin özellikleri nelerdir?
Geçmişten günümüze sosyoekonomik ve kültürel
gelişmeyle birlikte oluşmuş çeşitli aile modelleri
görülmektedir. Bu modellere ait bir sınıflama, bağımsız
aile modeli, bağımlı aile modeli ve duygusal bağlılık
modeli şeklindendir. Bağımlı aile modeli genellikle kadın
statüsünün düşük olduğu, çok çocuklu, çocukların
otoriteye boyun eğdiği, daha çok erkek çocukların tercih
edildiği geleneksel toplumlarda görülmektedir. Aile
üyelerinde aileye bağlılık söz konusudur. Bağımsız aile
modeli ise ekonomik seviyesi yüksek, teknoloji ve
endüstri açısından gelişmiş, bireyci toplumlarda
görülmektedir. Bu modelde aile üyeleri arasında
bağımsızlık, kadın statüsünde yükselme ve erkek çocuk
tercihinde düşme görülmektedir. Duygusal bağlılık
modelinde ise hem aile üyeleri arasında duygusal bağlılık
hem de bireysellik ve özerklik bulunmaktadır. Duygusal
bağlılık modeli, kadın statüsünde artmanın, erkek çocuk
tercihinde düşmenin ve çocuk yetiştirmede anababa
kontrolünün yer aldığı bir modeldir. Ülkemizde aile
yapısının sosyo-ekonomik gelişme ve kültürleşmeyle
birlikte gittikçe duygusal bağlılık modeline doğru kaydığı
gözlenmektedir.
Otoriter ailenin çocuk üzerindeki etkileri nelerdir?
Otoriter ve kuralcı bir aile tutumuyla karşı
karşıya kalan çocuk ailesinden sürekli baskı gördüğü için
kendini ifade etmekte zorluk çekmektedir. Bu çocuklar
çevresindeki insanlara karşı çekingen, sessiz, silik, bağımlı
ve başkalarından çok çabuk etkilenen bir yapıya
sahiptirler. Bu da onların özgüvenlerini ve özsaygılarını
düşürerek kendilerini değersiz bulmalarına neden
olmaktadır. Zaman zaman bu çocukların isyankâr, inatçı,
hırçın, kindar ve kavgacı oldukları da görülmektedir.
Ailelerinden bağımsız hareket edemedikleri için karar
verme becerileri sağlıklı gelişememiş ve böylece
yaratıcılıkları da zayıf kalmıştır.
Otoriter ailenin özellikleri nelerdir?
Otoriter ve kuralcı bir aile tutumuyla karşı
karşıya kalan çocuk ailesinden sürekli baskı gördüğü için
kendini ifade etmekte zorluk çekmektedir. Bu çocuklar
çevresindeki insanlara karşı çekingen, sessiz, silik, bağımlı
ve başkalarından çok çabuk etkilenen bir yapıya
sahiptirler. Bu da onların özgüvenlerini ve özsaygılarını
düşürerek kendilerini değersiz bulmalarına neden
olmaktadır. Zaman zaman bu çocukların isyankâr, inatçı,
hırçın, kindar ve kavgacı oldukları da görülmektedir.
Ailelerinden bağımsız hareket edemedikleri için karar
verme becerileri sağlıklı gelişememiş ve böylece
yaratıcılıkları da zayıf kalmıştır.
İzin verici ailenin çocuk üzerindeki etkileri nelerdir?
İzin verici ana-babalar çocukların her türlü
düşünce ve davranışlarını hoşgörü ile karşılarlar. Çocuklar
yaşamlarıyla ilgili kararları doğru da olsa yanlış da olsa
kendileri verirler ve ailelerinden bir tepki almazlar. Bu
nedenle çocuklar yaşlarına uygun olmayan davranışlarda
da bulunabilirler. İzin verici anababalar çocuklarına
toplumsal kuralları ve değerleri öğretmekte geri kalmakta
ve bu kurallara uymadıklarında ise bir yaptırım
uygulamamaktadırlar.
İzin verici ailenin özellikleri nelerdir?
İzin verici ana-babalar çocukların her türlü
düşünce ve davranışlarını hoşgörü ile karşılarlar. Çocuklar
yaşamlarıyla ilgili kararları doğru da olsa yanlış da olsa
kendileri verirler ve ailelerinden bir tepki almazlar. Bu
nedenle çocuklar yaşlarına uygun olmayan davranışlarda
da bulunabilirler. İzin verici anababalar çocuklarına
toplumsal kuralları ve değerleri öğretmekte geri kalmakta
ve bu kurallara uymadıklarında ise bir yaptırım
uygulamamaktadırlar.
Aşırı koruyucu ailenin özellikleri nelerdir?
Aşırı koruyucu ana-babalar çocuklarının yapması
gereken pek çok işi kendileri yaparlar ve çocuklarına
gereğinden fazla ilgi gösterirler. Çocuk sürekli denetim
altındadır. Bu koruyuculuk daha çok anne tarafından
gösterilir. Böyle bir tutum içinde olan anne çocuğunu her
türlü dış etkilerden korumaya çalışır. Çocuk
gereksinimlerini karşılayabilecek durumda olsa bile annebaba
onun yerine ihtiyacını gidermeye çalışır. Ana-babalar
ancak bu şekilde davrandıklarında çocuklarına olan
sevgilerini en iyi şekilde ortaya koyduklarına inanırlar.
Aşırı koruyucu aile yapısında çocuğun özellikleri nelerdir?
Aşırı koruyucu bir aileye sahip çocuklar çok
duygusaldır. Sürekli aileleri tarafından korunup
kollandıkları için bağımsız olamazlar ve kendi ayakları
üzerinde durmakta güçlük çekerler. Bu nedenle anababalarından
ayrı kalamazlar ve sürekli onların yanında
olmak isterler. Kendileriyle ilgili bir karar vermeleri
gerektiğinde cesaret gösteremezler. Özgüvenleri düşük ve
zayıf bir kişiliğe sahiptirler.
İlgisiz ve kayıtsız aile yapısında çocuğun özellikleri nelerdir?
İlgisiz ve kayıtsız bir tutum sergileyen aileye
sahip çocuklar genellikle bencil oldukları için arkadaşları
tarafından pek sevilmezler. Bu çocuklar aile ilgisi
göremedikleri için ana-babalarının ilgisini çekmek için
pek çok yola başvururlar. Zaman zaman ailede kendilerine
iyi bir model bulamadıkları için başka yerlerde model
ararlar ve yanlış modeller edinirler. Edinmiş oldukları
yanlış modeller sonucunda da yanlış alışkanlıklar
kazanırlar. Zamanını verimli kullanamaz, okula karşı
ilgisiz kalır, sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklar
edinirler. Hemen hemen her istediklerini
yapabildiklerinden engellenmelere karşı tahammülleri
yoktur. Kendilerini yaşamın akışına bıraktıkları için
geleceğe dönük planlar yapamazlar.
İlgisiz ve kayıtsız ailenin özellikleri nelerdir?
İlgisiz ana-babalar çok rahattırlar ve çocuklarına
yeteri kadar zaman ayırmazlar. Çocuklarına iyi bir model
olamazlar. Çocuklarıyla iletişimleri çok azdır. İlgisiz ve
kayıtsız ana-babaların genellikle çok işleri vardır ve
çocuklarını yapacakları işe engel olacaklar düşüncesiyle
kendilerinden uzak tutarlar.
Demokratik ailenin özellikleri nelerdir?
En etkili ana-baba tutumu demokratik ana-baba
tutumudur. Bu tutuma sahip aileler evde çocuklarına sıcak,
sevecen ve sevgi dolu bir ortam oluştururlar. Ana-babalar
çocuklarını gerektiğinde denetledikleri gibi aynı zamanda
onlara ihtiyaç duydukları ilgiyi de göstermektedirler.
Çocuklarının olumlu davranışlarını onaylayarak sağlıklı
bir gelişim göstermelerini sağlarlar. Gerekli kurallar
çocukla tartışılarak önceden belirlenir. Çocuğun yaşamını
kısıtlayıcı kurallar alınmışsa bunun nedeni çocuğa
açıklanır. Ana-babalar çocukların düşünce ve görüşlerine
değer verirler. Çocuğun sorumluluk bilinci kazanmasına
yardımcı olacak küçük görevler verilir. Ana-babalar
çocukların kazanmaları gereken davranışları, onlara iyi bir
model olarak öğretmeye çalışırlar.
Demokratik aileye sahip olan çocuğun özellikleri nelerdir?
Demokratik bir aile ortamında büyüyen
çocukların özgüvenleri yüksek, daha yaratıcı, özerk ve
bağımsız kişiler olduğu görülmektedir. Bu çocuklar
paylaşımcı ve grup çalışmalarında daha başarılı bir
özelliğe sahiptir. Demokratik ana-babaların çocuklarını
belli sınırlar içinde özgür bırakmaları ve istedikleri
kararları vermelerine yardımcı olmaları, kendilerini
değerli bulmalarına neden olmaktadır. Daha az çatışmanın
yaşandığı ve daha çok güvenli ortamın bulunduğu bir
ailede bulunan çocuğun stresli ve olumsuz yaşam
koşullarını daha kolay atlattığı görülmektedir. Sonuç
olarak demokratik aileye sahip çocukların diğer dört aile
ortamına sahip çocuklara göre daha özerk, bağımsız,
sorumluluk sahibi, çevresindeki insanlara saygı gösteren
ve sevgiyle bakan, özgüveni yüksek, vicdan duygusu
gelişmiş bir kişiliğe sahip olduğu görülmektedir.
Öfke ve kızgınlığını gösteren ana babanın çocuk üzerindeki etkisi nasıldır?
Çocuklara öfke ve kızgınlık duyguları yansıtılırsa
çocuklarda korku ve endişe gelişir ve çocuk ana-babası
tarafından sevildiğini hissedemez. Sosyal ilişkilerinde
kendi duygu ve düşüncelerini açıklayamaz ve kaygı yaşar.
Oysaki çocuklara gösterilmesi gerek en önemli duygu
sevgi duygusudur. Ana-babalar çocuklarına onları
sevdiklerini hem sözel olarak hem de davranışsal olarak
göstermelidir. Ancak bu sevgi gösterisi aşırıya ve
taşkınlığa kaçmadan yapılmalıdır. Ana-babalar,
çocuklarının sağlıklı bir duygusal gelişim yaşaması için
dengeli bir duygusal etkileşim ortamı hazırlamaları
gerekir.
Ailede iletişimin temelini oluşturan etken nedir?
Ailedeki iletişim ve etkileşimin temelini sevgi
oluşturmaktadır. Bir aile, eşlerin birbirine karşı duymuş
oldukları sevgi sonucu temellenir. Sevgi, eşleri ve
çocukları birbirine bağlayan en temel duygudur. Çocuklar
dünyaya geldikleri andan itibaren sevgi görmeye ihtiyaç
duyarlar. Ana-babaların gösterecekleri sevgi, onların
yaşamındaki diğer ihtiyaçları karşılamalarında da etkili
olur. Sevgi ortamında büyüyen çocuklar mutludur ve
yalnız olmadıklarını, korunduklarını ve değerli olduklarını
hissederler. Sevgi ortamı çocuklara kendilerini güvende
hissettirmektedir.
Çocukların yetiştiği ortamda sevgi olmasının önemi nedir?
Çocuklar sevmeyi ve sevilmeyi belki de
sevmemeyi yaşadığı ailede öğrenmektedir. Sevgi
ortamında büyüyen çocuk, sevgi ihtiyacını yeterince
karşıladığı için çevresindeki insanlara, hayvanlara ve tüm
canlılara sevgiyle bakar. Sevgiden yoksun büyüyen
çocuklar ise sevgi ihtiyacını karşılayamadıkları ve sevgiyi
tatmadıkları için çevrelerine sevgi gösteremezler. Sevgi
hem ana-baba hem de çocuklar için oldukça önemlidir.
Sevgi kadar önemli olan bir diğer konu ise sevginin açıkça
gösterilmesidir. Çocuklarına karşı sevgi duymayan anababa
neredeyse hiç yoktur. Ancak duymuş oldukları
sevgiyi çocuklarına açıkça gösteremeyen ana-babalar
vardır. Anababanın çocuklarına karşı duymuş oldukları
sevgi çocuk tarafından görülmez ve hissedilmezse bu
sevginin çocuk üzerinde olumlu bir etkisi olamaz.
Eşler arası tutarsızlık çocukları nasıl etkiler?
Eşler arasında ortaya çıkan tutarsızlık, eşlerin
çocuk yetiştirmeye karşı sahip oldukları farklı bakış
açılarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca eşlerin çocuk
yetiştirmeye ilişkin yöntem değiştirme kararı konusundaki
uyuşmazlık da çocuklara karşı tutarsız davranmalarına
neden olmaktadır. Ana-babaların çocuklarından
beklentileri farklı olsa bile çocuğun yanında birlikte
hareket ediyor izlenimi bırakmaları gerekir. Ana-babaların
küçük fikir ayrılıkları, çocuklarına bireylerin farklı
fikirlere sahip olabilecekleri anlayışını kazandırmasına
rağmen, ana-babalar temel konularda birlikte hareket
etmelidir. Aksi taktirde çocuklar kendilerine sergilenen
tutarsız tavırlardan dolayı nerede nasıl davranacakları
konusunda kararsız kalabilirler.
Kendi içerisindeki tutarsızlık eşleri ve çocukları nasıl etkilemektedir?
Eşlerin kendi içlerinde gösterdikleri tutarsızlık,
yaşadıkları eski-yeni çatışmalarından kaynaklanmaktadır.
Ana-babalar eskiden çocuklarına karşı göstermiş oldukları
bir davranış biçimini artık göstermeyebilirler. Anababaların
sahip oldukları ruhsal değişmeler de çocuklarına
karşı tutarlı davranmalarını güçleştirmektedir. Gün içinde
yaşanan stres, kaygı ve iş yoğunluğu ana-babaların ruhsal
yapısı üzerinde etkili olmaktadır. Tutarlı olmak için
çocuklara karşı ilgili olmak, anlayışlı, hoşgörülü ve sabırlı
olmak gerekir. Ana-babaların bir kuralı uygulamaya
koyduktan sonra o kuralı uygulamadan kaldırmaları
tutarsız davrandıklarını göstermektedir. Zamanla
yaptırımları söylemekten sıkılarak daha sonraki bir
zamana ertelemek de tutarsızlığı göstermektedir. Eğer ki
çocuklar ana-babalarında bir tutarsızlık görürlerse
kendilerine uygulanan disiplinde de bir belirsizlik görecek
ve kendinden bekleneni yerine getirmeyeceklerdir.
Psikolojik değere sahip ailelerin özellikleri nelerdir?
Psikolojik değere sahip ailelerde çocuklardan
alınan zevk ve mutluluk ön plandadır. Çocuklar
büyütülürken alınan haz, çocukların büyüme sürecinde
ortaya koydukları davranışlar ve bu davranışlarda yaşanan
ilkler, eşlere tarifsiz mutluluklar yaşatır. Böylece ailede
sevgi atmosferi gelişir. Psikolojik değerde çocuk sayısının
azlığı önemlidir. Bu tür aileler refah seviyesi yüksek daha
çok kentlerde yaşayan ailelerdir. Eşler arasında ise bu
değere kadınlar erkeklere oranla daha çok önem
vermektedir.
Sosyal değere sahip olan ailelerin özellikleri nelerdir?
Sosyal değere sahip aileler ise daha çok erkek
çocuklarına değer vermektedir. Onlar için önemli olan aile
isminin devam etmesidir. Ayrıca ailelerin çocuk sahibi
olması toplum tarafından beklenen ve kabul gören bir
durumdur. Bu değere sahip aileler, şehirlerde de kentlerde
de görülebilir.
Bağımsız aile modelinin özellikleri nelerdir?
Bağımsız aile/insan modeli daha çok sosyoekonomik
düzeyi yüksek, endüstrileşmiş, teknolojinin
kullanıldığı kentlerde yaşayan ailelerde görülmektedir. Bu
aileler çocuklarının bağımsız ve birey yetişmesine önem
verirler. Bu ailelerde çocukların cinsiyetinin ne olduğu
önemli değildir. Kadınların ailedeki statüleri yüksek ve
ailedeki doğum oranı düşüktür.
Bağımlı aile modelinin özellikleri nelerdir?
Bağımlı aile/insan modelinde yer alan ailelerin
sosyo-ekonomik düzeyleri düşük, kırsal bölgede yaşayan
ve tarımla uğraşan geleneksel ailelerdir. Bu ailelerde
üyeler arası maddi bağlılıklar vardır. Anababa yaşlılık
yıllarında ekonomik açıdan çocuklarına bağlıdır ve bu
nedenle de erkek çocukları daha çok tercih ederler. Bu tip
aileler otoriter ailelerdir ve kadınların statüsü düşüktür.
Ailedeki çocuk sayısı da yüksektir.
Psikolojik/duygusal aile modeli özellikleri nelerdir?
Psikolojik/duygusal aile modeli ise iki prototipin
sentezi gibidir. Aile üyeleri birbirlerine ekonomik bağlarla
değil duygusal bağlarla bağlardır. Bu tip ailelerde kadının
statüsü yüksek, doğum oranı düşüktür. Bağımsız aile/insan
modelinde olduğu gibi bu modelde de erkek çocukları
tercih düşüktür. Ailede duygusal bağlılıklar olmasına
karşın bireysel değerler ve özerklik ana-baba kontrolünde
olmak koşuluyla ön plandadır. Yaşanan kültürel değişim
ve sosyo-ekonomik gelişmelerle birlikte, aileler genel
olarak psikolojik/duygusal bağlılık modeline doğru
kaymaktadır.
Ana babanın çocuğa zaman ayırmasının önemi nedir?
Çocukların kişisel, sosyal ve ahlaki değerleri
kazanabilmeleri için ana-babalarını rol model olarak
almaları gerekir. Çocuklar onlarla konuşabilecek yeterli
zamanı bulmalı ve pek çok konuda fikirlerini alıp
tartışmalıdır. Hem annenin hem de babanın çalıştığı
ailelerde evle ilgili yapılması gereken işlerin paylaşılması
gerekir. Henüz geleneksel aile modelini tam olarak
üzerinden atamayan ailelerde anne hem çalışmakta hem de
akşam eve geldiğinde ev işleriyle ve çocuk bakımıyla
ilgilenmektedir. Bu da anneyi hem fiziksel olarak hem de
ruhsal olarak yıpratmaktadır. Çocukları için ayırmış
olduğu zamanı da verimli kullanamamasına neden
olmaktadır. Tüm bu gerekçeler çocukların ihmal edilmesi
için bir neden olamaz. Çocuklar aile için çok önemlidir ve
çok değerli varlıklardır. Ayrıca çocukların ana-babasının
ilgi ve sevgisine, onlarla birlikte olmaya, oyun oynamaya
ihtiyacı vardır. Bunları yapabilmek için ana-babaların
etkili bir zaman planlaması ve iş paylaşımı yapması
gerekir. Babanın da ev işlerinde ve çocuk bakımında
sorumluluk alması gerekmektedir.
Kayhan(2007) ye göre boş zaman etkinliklerinin
oluşturacağı etkiler nelerdir?
• Bireyin kendini ifade etme ve var olan güçlerinin
ortaya çıkarıp geliştirebilme fırsatı verir.
• Bireyin içinde yaşadığı doğal ve toplumsal
çevreyi tanımasına ve çevre ile sağlıklı ilişkiler
kurabilmesine yardımcı olur.
• Bireye yeni bilgi ve beceriler kazandırır. Birey
kendini geliştirme ve yenileme olanağı bulur.
• Birey fiziksel, zihinsel ve ruhsal rahatlama
sonucu yeniden verimli çalışma gücü kazanır.
Çocukların ana-babalarıyla birlikte zevk alarak vakit
geçirdikleri en önemli etkinlik olan oyunun önemi
nelerdir?
Ailesiyle oyun oynayan çocuk, hem en çok
birlikte olmak istediği kişilerle birliktedir hem de en çok
yapmak istediği şeyi yapmaktadır. Ana-babaların
çocuklarının gelişimi için mutlaka bu süreci yaşamaları
gerekir. Oyun çocukların kendi ilgi ve yeteneklerini
keşfetmelerine yardımcı olduğu gibi bilişsel, duygusal,
sosyal ve fiziksel olarak gelişimlerine de yardımcı
olmaktadır. Oyun aile yaşantısında önemli bir yere
sahiptir. Oynanan oyunla hem aile üyeleri arasındaki
etkileşim güçlenir hem de çocuğun gelişimi desteklenmiş
olur.
Ailede ikinci çocuğun olmasının etkileri nelerdir?
Ailede ikinci çocuğun doğması daha önce tek
çocukla kurulmuş düzeni bozarak yeni bir düzenin
kurulmasını gerekli kılar. Büyük çocukla yeni doğan
çocuk arasında ana-babanın sevgisini paylaşma sorunu
ortaya çıkar. Bu durum ailede gerginlik oluşturur.
Özellikle aralarında yaş farkı az olan çocuklarda
kıskançlık oldukça fazla görülmektedir. Kıskançlık
oldukça doğal bir durumdur. Çünkü yeni doğan çocuk
büyük çocuğun sahip olduğu pek çok şeye ortak olmuştur.
Bu ortaklık ana-baba sevgisinden fiziki mekân
paylaşımına, ilgi paylaşımına, oyuncak ve zaman
paylaşımına kadar devam etmektedir. Burada iki çocuk
arasındaki dengeyi sağlayacak olan kişiler ana-babalardır.
Ana-baba, çocuklarına dengeli ve eşit davranmalı asla
ayırım yapmamalıdır. Aksi halde çocuklar arasındaki
sevgi ve saygı zarar görür ve birbirlerine karşı düşmanca
bir tutum geliştirebilirler.
Kız ve erkek kardeşlerin birbirinden ayrılması çocuk üzerinde nasıl etki eder?
Kardeşler arası ayırım çocukların sahip oldukları
cinsiyetten de kaynaklanmaktadır. Özellikle geleneksel
ailelerde gittikçe azalmasına rağmen erkek çocuğa verilen
değer daha çoktur. Bu konuya değer başlığında
değinilmişti. Erkek çocuklar ailenin hem adını devam
ettirmekte hem de aileye ekonomik kazanç sağlamaktadır.
Ayrıca ana-babalar yaşlılıklarında erkek çocuklarını
kendilerine bakacak bir güven kaynağı olarak
görmektedir. Bu faktörlerden dolayı erkek çocuklarla kız
çocuklar arsında ayırım yapıldığı görülmektedir. Böyle bir
durumla karşı karşıya kalan kız çocuklarının aile bağları
zayıflamakta ve gerekli desteği göremedikleri için
ailelerine güvenmemektedirler. Daha sıcak, daha sevgi
dolu ve değer veren ortamların arayışı içine
girmektedirler. Henüz doğru karar verebilme yeterliliğine
sahip olmadan vermiş oldukları kararlar sonucunda da çok
daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedirler.
Anababaların bu durumu göz önünde bulundurarak böyle
basit ve anlamsız ayırımlara girmemeleri gerekir. Evlat kız
da olsa erkek de olsa aynıdır ve kesinlikle ayırım yapmak
doğru değildir.
Büyük kardeşin küçük kardeşten ayrılması çocuk
üzerinde nasıl etki eder?
Ailelerin yapmış oldukları bir diğer kardeş
ayırımı ise küçük kardeş büyük kardeş ayırımıdır.
Özellikle üç ve daha çok çocuklu ailelerde en küçük çocuk
daha çok sevilmektedir. En küçük çocuklar, gerek
diğerlerine göre daha küçük olmalarından gerekse
sempatik tavırlarından dolayı daha çok ilgi, dikkat ve
sevgi görmektedir. Küçük çocuklara sadece ana-babalar
değil çoğu zaman büyük çocuklar da daha çok sevgi
göstermektedir. Ancak bu her zaman böyle olmayabilir.
Zaman zaman kardeşlerden bazılar bu sevgi ayırımından
rahatsız olabilir. Böyle durumlarda ana-babaların dikkatli
olup rahatsız oluşturacak kadar sevgi ayırımı yapmamaları
gerekir.
Bireysel yaşam döngüleriyle benzerlik gösteren aile döngüleri hangi aşamalardan oluşmaktadır?
Aile döngüleri, bireysel yaşam döngüleri ile benzeşen bir sürece sahiptir ve genel itibariyle şu aşamalardan oluşmaktadır:
• Başlangıç evresi
• Hamilelik ve doğum evresi
• Çocuk yetiştirme evresi
• Evden ayrılık evresi
• Orta yaş evresi
• Yaşlılık evresi
Bu evreler ve öğeleri geçerli olmakla birlikte, her aile her bir evreyi deneyimleyecek diye bir kural yoktur.
Modern aile sistemi kuramlarının çıkış noktası nedir?
Modern aile sistemi kuramlarının çıkış noktası olan Genel Sistemler Kuramı (GSK), ne türden olursa olsun karmaşık, organize olmuş sistemlerin davranışlarını açıklama çabasına sahiptir. Sistem anlayışı dünyayı, her bir nesnenin bir diğeriyle karşılıklı ilişkili olduğu bir biçimde görmektir.
Modern aile sistemlerinin temel varsayımları nelerdir?
Modern sistem kuramlarının temel varsayımlarından biri holism veya bütüncülük olarak adlandırılır. Daha açık bir ifade ile her sistem tutarlı ve birleşik bir bütündür ve bu nedenle her bir parçası ayrı ayrı incelenerek anlaşılamaz, bir bütün olarak anlaşılmalıdır.Aile sisteminin bir ikinci özelliği öz yansıtıcı olmasıdır yani, kendini ve davranışlarını inceleme nesnesi ve açıklama hedefi yapabilme ve böylece de kendisi için hedefler oluşturabilme becerisine sahiptir. Öz yansıtıcılık, insani sistemlerin ayırt edici bir özelliğidir. Aile sisteminin, işlevi, iletişim ve işlem kalıpları, çatışma, üyeler arası mesafe, uyum, bütünleşme ve değişime ayak uydurma gibi ürünleri, odağı bireyden uzaklaştıran ve aile üyeleri arasındaki ilişkilere kaydıran unsurlardır.
Aile yapısı; ekonomik sıkıntı veya nüfus artışı gibi dış etkenlerden, tek bir üyenin kendi davranışındaki değişimle veya olumlu geribildirim döngüsünün tamamlanarak sistemin öğrenmesi yoluyla değişime uğrar. Birinci ve ikinci dereceden değişimin arasındaki farklar nelerdir?
Birinci dereceden değişim, bir aile üyesinin olumlu geribildirim döngüsü tamamlanmadan kendi davranışlarında yaptığı bir değişiklik gibi sistemin bir bileşenindeki küçük bir değişimdir. İkinci dereceden değişim ise, tüm sistemi değiştirecek veya sistemi tekrarlayan olumsuzluklar karşısında savunmasız bırakabilecek kadar yüksek düzeyli bir değişimdir. İkinci dereceden sistem değişiminin etkileri daha ciddi ve kalıcıdır, dolayısıyla tüm sistem yeni işlemleme kalıplarına göre yeniden organize olur (Whitchurch ve Constantine, 1993).
Aile sistemleri kuramının temel kavramları nelerdir?
Aile Sistemleri Kuramı, Constantine (1986) tarafından GSK varsayımlarını aileye uyarlanması ile ortaya atılmıştır. Aile sistemleri kuramının temel kavramları: sistem, alt sistemler, sınırlar, içsel ve dışsal girdi ve çıktılar, sistem hiyerarşisi, dönüşüm kuralları, geri bildirim mekanizması, hedefler, değişim ve denge olarak sıralanabilir.
Aişe sistemindeki girdiler ve çıktılar nasıl açıklanabilir?
Aile sistemleri girdiler alıp bunları çıktılara dönüştürür. Bu girdilerin derecesi ve türü sistemin açıklık veya kapalılık dereciyle ilgilidir. Sistemin girdileri çıktılara dönüştürme şeklini düzenleyen dönüşün kuralları vardır. Buna göre aile sistemleri, yiyecek, çeşitli ürünler ve hizmetler, farklı kaynaklardan bilgiler gibi girdiler alır ve aile üyelerinin davranışları, işyerlerindeki katkıları veya çöp gibi maddi ürünler biçiminde çıktılar üretir. Ailenin çocuğu toplumsallaştırması ise diğer bir çıktı olarak görülebilir (Whitchurch ve Constantine, 1993).
Gerginlik aile sistemi içerisinde bulunur ve belirli düzeydeki gerilim sistemlerin özelliği yada gerekliliğidir. Gerilim çıktığında ailelerin kullandığı strateji yöntemleri nelerdir?
r. Gerilim ortaya çıktığında, aileler üç türden stratejiden birini kullanır. Bu stratejilerden ilki sistemin bölümlerinin ilişkisini olduğu gibi koruması için sürdürme stratejileri, ikincisi ise gerginliği vurgulayan ve arttıran ve zaman zaman da aile bölümlerinin ilişkilerinde kafa karışıklığı yaratan ve onları kargaşaya iten baskı (stres) stratejileridir. Aile sisteminin tercih edebileceği üçüncü türden stratejiler ise yaşanabilir ve işleyen bir sistem olarak kalabilmek için değişme şansı veren onarıcı stratejilerdir (Whitchurch ve Constantine, 1993).
Aile Sistemi Kuramı'nın temel önermeleri nasıl sıralanabilir?
Aile Sistemi Kuramı’ nın temel önermeleri şu şekilde sıralanabilir:
• Bir aile sisteminin uyumu ve dolayısıyla ömrünü sürdürebilmesi; sistemin değişiminin miktarı ile pozitif yönde ilişkilidir,
• Bir aile sisteminin uyumu ve dolayısıyla ömrünü sürdürebilmesi; sistemdeki çatışma ve gerginlikle olumsuz yönde ilişkilidir,
• Daha üst düzeydeki hedefler, daha alt düzeydeki hedeflerin arasında öncelikli olanları tanımlar ve aslen gözden geçirilip terk edilmeleri daha az muhtemeldir.
Jay Belsky'ın (1981) önerdiği üçlü aile sistemi şemasının ögeleri nelerdir?
Jay Belsky’nin önerdiği bu aile sisteminin üç ana etkeni vardır ki bunlar: evlilik, ebeveynlik ve çocuk davranışı ve gelişimi olarak belirtilir.
Romantik ilişkilerle ilgili hatırı sayılır derecede tanınmış bir uzman olan John Gottman'a göre evliliğin yürüyüp yürümeyeceğini gösteren en temel ilke nedir?
Olumlu ya da olumsuz herhangi bir duyguyu paylaşmak için öncelikle istekliliği arttırmak gereklidir. Bu nedenle de Gottman’a göre bir evliliğin yürüyüp yürümeyeceğini belirleyen ilk temel ilke evli bireylerin birbirlerinin yaşamlarını anlamakta ve saygı duymaktır. Birbirlerine psikolojik olarak yakın olan bu çiftlerin aşk haritası oluşturduklarını ifade eder. Aşk haritası oluşturan bu çiftler kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz, kimi zaman da karmaşık ya da kaotik duygular yaşasa bile birbirlerinin dünyalarına yönelik derin anlayışları ve detaylarıyla belirledikleri ortak yaşam yolları bu duyguları düzenler.
Gottman'ın çözülebilir sorunlar üzerinde çalışmak ilkesini açıklayınız.
Çözülebilir sorunlar evlilikte gündelik iş paylaşımı veya sevginin sözle ifade edilmemesi gibi iletişim ve iyi niyetle aşılabilir olanlardır. Maalesef evliliklerde her sorunun, özellikle de uzun süreli olanların, sadece iletişimi etkili kullanarak üstesinden gelemeyeceğimizi de unutmamak gerekir. Uzun vadeli veya müzmin sorunlar eşlerin çocuk sahibi olup olmama veya bir diğerinin hareketlerini sınırlama gibi daha ciddi bir içeriğe sahiptir. Bu müzmin sorunların çözülmesi daha profesyonel bir destek ile (örneğin evlilik terapisi) mümkün olabilir ve çözülmediğinde ise boşanma ile sonuçlanması muhtemeldir. Dolayısıyla çözülebilir sorunlar üzerinde çalışmak olarak adlandırılan bu ilkeye göre, eşler birbirlerine hoşgörülü ve yapıcı biçimde yaklaşmalı ve müzakere yoluna giderek yumuşak bir yaklaşım sergilemelidir. Böylece her iki eş de bir diğerinin hatasını yüze vurmak yerine, duygularını bir diğerine göre ayarlayarak değişim değil ama uyma sürecini yaşar.
Gottman'a göre sağlam bir evliliğin/ilişkinin en önemli belirleyicisi olan Gottman oranı nasıl açıklanabilir?
Gottman’a göre sağlam bir evliliğin/ilişkinin en önemli belirleyicisi ise çiftlerin aralarındaki olumlu etkileşimlerin olumsuz etkileşimlere oranıdır. Bir romantik ilişkinin yürümesi için olumlu etkileşimlerin oranının olumsuzların 5 katı olması gerektiği ileri sürülmektedir. Çiftlerin bu “Gottman oranı” hakkında bilgi sahibi olması ve bu oranı korumaya özen göstermeleri önerilebilir.
Tüm dünyada 35 yaş üstü anne olanların sayısı artmaktadır.2000’li yıllarda geç yaşta anne olmaya dair öne çıkan bulgular nelerdir?
2000’li yıllarda geç yaşta anne olmaya dair üç önemli noktaya işaret etmektedir. Bu üç nokta sırasıyla;
1. anne yaşı arttıkça annenin duygusal iyi oluşu da artmaktadır.
2. geçmişe göre şimdiki geç yaştaki anneler daha avantajlı sosyal ve ekonomik koşullara sahiptir.
3. anne yaşı çocukların davranışsal, sosyal ve duygusal gelişimine tek başına olumlu katkı verecek kadar güçlü bir belirleyicidir.
Erken Çocukluk döneminde (3-8 yaş) oyunun önemi nedir?
Oyun bu dönemdeki en önemli sosyal beceridir. Oyunda işbirliği yapma, hayali oyun ve oyunda sırasını bekleme bu yaşta yeni yeni gözlenir. Özellikle 5-6 yaşları arasında çocuklar oyunun kurallarının değişebileceğine inanır. Yine bu yaşta çocuğun uydurma veya hayali arkadaşları olabilir. Sosyal beceriler sergiler; işbirliği ve yardımseverlik gözlenir. Farklı toplumsal roller dener, oyunda anne, öğretmen veya bir çöpçüyü canlandırır.
Ergenlik döneminde (12-18 yaş) bilişsel açıdan yaşanan değişimler nelerdir?
Ergenlik bilişsel bir diğer değişim yaşandığı dönemdir. Ergenlerde soyut düşünme ve bağlı biçimde önermesel/ hipotetik ve mantıksal düşüncenin gelişimi gözlenebilir. Bu bilişsel niteliklerini biraz daha açıklamak gerekirse, öncelikle hepsinin Jean Piaget’in bilişsel gelişim kuramında soyut işlemler adını verdiği dönemin nitelikleri olduğunu söylemek gerekir. Önermesel veya hipotetik düşünce, bireyin düşünce ve eylemlerini bilfiil gerçekleştirmesine gerek olmadan sonuçlarını hesaplayabilmesi anlamına gelir. Mantıksal düşünce ise, olası sonuçları ve önermeleri mantık temelinde belirlemek ve gerekirse red etmek anlamına gelmektedir. Yanı sıra ergen kendi düşüncelerini de gözden geçirip, içe bakışı kullanarak bir kendilik değerlendirmesi yapabilir.
Ebeveynlerin çocuklarının kişisel ilgi, merak, motivasyon ve gelişimsel ihtiyaçları kapsamında farklı biçimlerde sundukları bazı önemli destekler nelerdir?
• Duygusal bağlantıyı gündemlerinde tutmak: Bağlanma
• Çocuklarını yetiştirirken olumlu tutumlar benimsemek: Stiller
• Çocuklarını sosyal ilişkilerinde cesaretlendirmek, bilgilendirmek ve eğitmek: Rehberlik, Koçluk veya Akran İlişkilerini Yönetmek
Çocuğun kendisine bakım veren yetişkinle kurduğu en temel duygusal bağın önemi nedir?
İnsan yavrusunda bağlanma çalışan John Bowbly (1969, 1989) ve Mary Ainsworth’ün (1979) Yabancı Durum Paradigması deseni bizlere bağlanma ile ilgili çok derin bir kavrayış kazandırmaktadır. Bulgular, bağlanmanın bebek için yaşamsal bir eğilim olma veya beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçların giderildiği bir ilişki olmanın ötesinde temelinde sevgi ve sıcaklık olan bir ilişki biçimi olduğunu ortaya koymaktadır. Böylece ilişkinin ve kendi benliğinin zihinsel bir modelini oluşturan bebek, daha sonra başkalarına vereceği tepkileri buna göre düzenleyecektir (Bretherton ve Munholland, 2008; akt. Santrock, 2014, ss.192). Nitekim güvenli bağlanan bebeklerin bakım verenlerinin tarzıyla ilgili araştırma bulguları da, bu bebeklere bakım verenlerin genelde tutarlı ve duyarlı yaklaştığını; bebeklerin ihtiyaçlarını gidermek için duygusal olarak açık, zamanında ve yeteri miktarda ilgi gösterdiklerini ortaya koymaktadır (Finger ve ark., 2009; akt. Santrock, 2014, ss. 195).
Bakım verme stillerinden duyarlı tepki yada duyarlılık nasıl açıklanabilir?
Bakım verme stilleri, çocuğun gelişimsel evresine göre ele alınmaktadır. Bebeklik döneminde çocuğu olan ebeveynin çocuğuna bakım verme stili genellikle bakım verenin duyarlı tepkileri ele alınarak incelenmektedir. Duyarlı tepkiler veya duyarlık; yaşamın ilk yıllarında bakım verenlerin bebeğin ağlama, belli bir yere doğru uzanma, sıkıntı gibi işaretlerine karşı ilgili, ihtiyaçlarını doğru belirlemekte maharetli, zamanlamada özenli ve bebeğin istek ve ihtiyaç dengesini karşılarken tavırlarında tutarlı olmalarını içeren bir grup niteliğin tamamını içermektedir.
Ana babalık sınıflandırmalarının temelindeki boyutlar nelerdir?
Ana babalık sınıflamalarının temelde iki boyutu vardır ve bir boyutu ile kabul etme ve ilgilenme diğer boyutu ile talep etme ve kontrolü içermektedir. Ebeveynin çocuğunu kontrolünün düşük ama kabulün yüksek olduğu üçüncü tip bir sınıflama ise hoşgörülü ebeveynlik olarak adlandırılır. Son olarak hem kontrol hem de ilginin düşük olduğu ebeveynlikte ise ana-baba çocuğun yaşamına ilgisizdir ve ihmalkâr ana babalık stili mevcuttur (Santrock, 2014, ss. 253,254).
Orta çocukluk döneminde ebeveyn-çocuk ilişkilerinde gelişimsel bir takım değişiklikler nelerdir?
Orta çocukluk döneminden itibaren akıllı ebeveynler ebeveynliklerinde niteliksel bir takım değişikliklere gider. Böylece, daha önceki dönemlere kıyasla çocuklarının davranışlarını yakından ve birebir kontrol etmemeye başlar, rehberlik gibi daha uzaktan ve dolaylı bir takım yöntemleri kullanırlar. Huston ve Ripke’ye göre (2006) çocukluk döneminin ortalarından itibaren ebeveynlerinin temel görevi bir gözlemci ve bir iskele oluşturucu gibi evlatlarına akademik beklentileri karşılamasında ve sosyal ilişkilerinde destek sağlamaktır.
Boş yuva sendromu nedir?
Çocuklarıyla yaşayan ebeveynler, çocuğun yetişkin yaşantısına geçişi ile beraber, boş yuva sendromu yaşayabilirler. Boş yuva sendromu, ebeveynlerin çocukları eğitim, evlilik veya iş yaşantıları gereğince evden ayrıldıktan sonra yaşadıkları değişimdir. Araştırmalar bazı ebeveynlerin duydukları üzüntü ve boşluk duygusunu ve evlilik doyumundaki azalmaya (Fingerman ve Baker, 2006), bazıları ise artışa(Gorshoff ve Baker, 2006) işaret eder (akt. Santrock, 2014, 516).
Sosyolojinin yapısal işlevselci perspektifinden ailenin 3 temel işlevi nedir?
Ailenin 3 temel işlevi : toplumun sürekliliği için çocuk yetiştirmek (cinsellik ve çocuğu kültürel donanımla eğitmek), aileye ekonomik işbirliği destek sağlamak, yoldaşlık ve samimiyet kurarak duygusal güven sağlamak olarak belirtilmektedir. Tüm bu işlevler aslen toplumun devamı sağlamak için karşılanması gereken 3 temel işlevi temsil eder ve aile bu işlevleri en iyi biçimde karşılar (ayrıntılar için bkz. Eshleman ve Bulcroft, 2006).
Sosyal Çatışma Kuramı aile içindeki düzeni nasıl ele alır?
Sosyal çatışma kuramı, aile içindeki düzeni normal ve çatışma olarak ikiye ayırır. Çatışma; temelde rekabet ve güç kaynaklı birer biçimde düzende dinamizm yaratır. Aile bireylerinin değişen rolleri ailede güç dengesini değiştirir ve bu nedenle çatışmalar ortaya çıkar. Ailelerin çatışmayı çözmek için değişime hazır olması gerekir. Sosyal çatışma kuramının aileye getirdiği bakış açısıyla sosyal gerçekliği sağladığı ileri sürülmektedir (ayrıntılar için bkz. Farrington ve Chertok, 1993).
Sembolik Etkileşim Kuramı'nın vurguladığı noktalar nelerdir?
İnsanların sosyal etkileşim kurmasının temelinde anlam oluşturma olduğu ileri süren Sembolik Etkileşim Kuramı, dil ve işaret gibi ortak paylaşılan sembolleri yorumlama ve anlamlandırma çabamıza vurgu yapar. Kuram temelde, ailenin çocuğun sosyalleşmesindeki rolünü açıklar
Aile Ekolojisi Kuramı'nda belirtilen çevresel sistemler nelerdir?
Ekolojik Sistemler Yaklaşımı; mikro, mezo, eko, makro ve krono sistemler olarak adlandırılan bu çevresel sistemleri ileri sürerek, en dar ve en geniş boyutta çevreyi incelemiş ve aralarındaki bağlantılara dikkat çekmiştir. Mikrosistem ev, okul ve akran grupları gibi çocuğun kişiler arası ilişkiler, roller ve etkinlikleri deneyimleyip etkileneceği bir düzendir. Ekzosistem, ailenin işi, ebeveynin işyeri, okul idaresi kararları gibi daha geniş toplum düzeneklerinden oluşmaktadır. Makrosistem ise, gelişen çocuğun doğrudan temas etmediği ama onu ekzo, mezo ve mikro sistem üzerinden etkileyecek tarihi ve kültürel olaylar olarak ifade edilir ki çocuk da zaman içinde bu olayları etkileyecek hareketler içinde yer alır. Bu sistemler karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir.
Aİle Ekolojisi Kuramı'nın, Aile Sistemleri Kuramı ile benzeştiği noktalar nasıl sıralanabilir?
Aile Ekolojisi Kuram’ nın, pek çok yönden Aile Sistemleri Kuramına benzetilebileceğini söylemekte yarar vardır. Bu benzerliklere kısaca değinecek olursak ilk olarak, her iki kuramın da aile üyelerinin birbiriyle ilişki biçimleri üzerinde yakın ve uzak çevrelerin önemini kabul ettikleri söylenebilir. Yine her iki kuram ilişkilerin ve davranışların karmaşık olduğunu ve neredeyse hiçbir zaman tek bir neden veya olaya bağlı olmadıklarını kabul eder. Her iki kuram da sistem veya ekosistemi içeren bir ele alış sunar. Sistem kuramı alt sistemlerin, sistemlerin ve üst sistemlerin karmaşıklığını ve her birinin kendi karmaşık yapısını anlamamıza yardımcı olur.
Feminist Aile Kuramı aileyi nasıl tanımlar?
Feminist perspektiften aile, erkeklerin güç kaynaklarına daha fazla sahip olduğu ve erkek üstünlüğüne dayandığı bir sistem olarak sürdürülür. Feminist bakış açısı cinsiyeti sosyal bir yapı olarak yorumlar. Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıktan ziyade, toplumun kadın ve erkekten geliştirmesini istediği davranışları, tutumları ve değerleriyle ilgili beklentilerini yansıtmaktadır. Aile sistemi üyelerine, toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal sınıf, ırk, cinsel yönelim ve medeni konumları temelinde toplum tarafından belirlenmiş bazı cinsiyet temelli beklentileri öğretir (Canatan, 2013).
Yaşam Boyu Aile Döngüsü Kuramı'nın temelde Sistemler Kuramı'ndan farkı nedir?
Yaşam Boyu Aile Döngüsü Kuramı, sistemler kuramı gibi 20. Y.y’da geliştirilen ve öne çıkan bir kuramdır. Bu iki yaklaşım temelde farklı kökene sahiptir. Sistemler kuramı insan ilişkileri alanına Uygulamalı Psikoloji’ nin grup ve aile terapisi uygulamaları yoluyla girmiştir. Yaşam Boyu Aile Döngüsü Kuramı ise sosyolojiye yakındır. Bununla beraber, her yaşam döngüsü yaklaşımı bir sistem yaklaşımıdır ve sistem yaklaşımına insanın gelişimsel evreleri (yaş, tarih) bağlamında zaman boyutunu katmıştır. Günümüzde bu iki yaklaşım tek bir bakış açısı altında değerlendirilmektedir (O’Brien, 2005; akt. Hortaççsu, 2015).
Klasil aile döngüsü modellerine göre ailenin evreleri nasıldır?
Klasik aile döngüsü modellerinin ileri sürdüğü normal bir aile süreci, ilk 20 yılı çocuk sahibi olmak için hazırlanmak, 25-30 yılı çocuk yetiştirme ve yine bir o kadar zamanı ise çocuklar evden ayrıldıktan sonra yalnız veya eşle beraber yaşamak olarak ele almaktadır. Görülebileceği üzere klasik modelin büyük bir eksikliği vardır; çünkü tek tip bir aileden bahsetmektedir.
Yaşam boyu aile döngüsü kuramında hamilelik ve doğum evresi nasıl işler?
Bir çift aile kurar ama ana babalığa geçiş ile birlikte “aile olunur”. Hamilelik ve doğum evresi, ebeveynlik beklentisi ile başlar ve bebek 2- 2.5 yaşına gelene değin sürer. Bu evrede çiftlerin ilgisi birbirinden ziyade yaklaşan doğuma kayabilir ve çocuk doğar doğmaz ise tüm ilgileri bebeğe yönelir. Diğer bir zorluk ise bebek bakımının bedelinin yüksek ve tüketici olmasıdır. Bu evrede çiftin eş, ebeveynlik ve maddi geçim sağlama rollerini dengelemesi temel görevleridir. Boylamsal bir çalışma bulgusu, çiftlerin evlilik memnuniyetinin çocukları üçüncü yaşına ulaştığı dönemle karşılaştırıldığında hamileliğin son döneminde anlamlı biçimde daha fazla olduğunu ortaya koymuştur (Cowan ve Cowan, 2000).
Aile döngüsü analizinin adımları nasıl açılanabilir?
Aile döngüsü analizinin ilk adımı “Aile olarak biz kimiz ve neredeyiz?’’ sorularına yanıt vermektir. Bu çerçevede öncelikli olarak ailenin döngüsel süreçteki konumunun veya konumlarının, üyelerinin alt sistemlerdeki rollerinin ve etkileşimlerinin neler olduğu ortaya konulmalıdır. İkinci adım aile üyelerinin rollerinin analiz edilmesidir. Bu süreçte ailenin yönetim şekli, rollerle ilgili netleşmek, aile üyelerinin kendi ve diğerlerinin rolleri üzerinde fikir birliği oluşturması, rollerle ilgili sorumluluklar, rolleri belirli aralıklarla gözden geçirmek gibi unsurlar analiz edilmelidir. Aile terapisinin bir diğer adımı, ailenin kurulduğu günden bu yana yaşadığı gelişimin analiz edilmesidir. “Aile nasıl ve ne amaçla kurulmuştur?’’, “Kurulduğu günden bu yana nasıl bir süreç izlemiştir?’’, “Aile üyeleri birbiriyle nasıl bir ilişki kurmuştur?’’, “Ailenin içinde bulunduğu döngüsel evredeki -ve öncekilerdeki- başarıları ve başarısızlıkları nelerdir?’’ gibi soruların yanıtlanması gerekmektedir.
Aile Terapi Sürecinde kimlik kavramının önemi nedir?
Aile, çift, ebeveyn, evlat kimlikleri ise temel olarak bir ailenin ortak hedefini, aile içinde üstlenilen davranışları, rolleri ve iletişim biçimlerini kapsamaktadır. Soyadı, ortaklaştıkları semboller, ritüeller ve kullanılan dil de aile kimliğinin birer parçasıdır. Ailede üstlenilen kimliklerin analizinde; bu kimliğin nasıl oluşturulduğu ve aile üyesinde nasıl bir anlayış olduğu incelenmeli; aile üyesinin aileye yönelik algısında diğerlerinden bir farklılık söz konusu ise bu doğrultuda terapi ilerletilmelidir.
Yaşam boyu aile döngüsü modelinin eleştirilmesinin başlıca nedenleri nelerdir?
Eleştirilerin aslen iki temel kaynağı vardır. Bunlardan ilkine göre, Evelyn Duvall (1948) tarafından öne sürülen orijinal aile yaşam döngüsü modelinde, aile yaşam döngüsü evlilikle başlar ve bir eşin ölümü ile sonlanır. Oysaki gerçek yaşamda aynı aile aynı anda birden fazla evre içinde olabilir.İkinci eleştiri konusu; geleneksel aile yaşam döngüsü modeli ısrarla 20’li yaşlarda evlenen, çocuklu ve kan bağı olan klasik bir aileyi tanımlamaktadır. Halbuki günümüzde bu geleneksel yaşam döngüsüne uymayan pek çok farklı aile türleri kavramsallaştırılmaktadır. Bu güncel aile biçimlerinden geç veya ikinci bahar evlilikler, çocuksuz aileler, boşanmış aileler, tek ebeveynli aileler ve karma aileler gibi bazılarının isimlerini bilmekte fayda vardır.
Aile döngüsü analizinin eleştirildiği noktalar nelerdir?
Aile döngüsü analizi hakkında bir dizi eleştiri de vardır. Eleştirilerden ilki “klasik yaşam döngüsü” modelinin ebeveynin yaşı gibi ailede değişimi etkileyebilecek kişisel faktörleri görmezden gelme eğilimidir. Yanı sıra, modelin ideal aile tipi ve ideal kadın rolüne dair örtük varsayımları vardır ki bu da ailelerdeki farklılıklara saygı göstermeyen ve ayırt etmede yararsız bir tavırdır. İkinci eleştiri ise, tüm aile döngüsü modellerinin birbiriyle karşılaştırılabilir kavramlar ve geriye dönük ve boylamsal çalışmalardan elde edilen veriler sunmakla beraber; modern aile yaşam döngüleri modellerinden farklı olarak klasik modelin analizler için rehberlik edebilecek açık ilkeler sunmaz (Murphy, 1993).