Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı 2 Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatında Şiir-Iı (İkinci Kuşak)
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit ve Muallim Naci gibi isimler neden “Tanzimat ikinci kuşak” şairleri olarak adlandırılırlar?
Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit ve Muallim Naci gibi isimler ise birinci kuşak şairlerinden çeşitli açılardan farklılık gösterdikleri için “Tanzimat ikinci kuşak” şairleri olarak adlandırılırlar.
Tanzimat edebiyatının diğer adı nedir?
Tanzimat edebiyatı ya da diğer adıyla “yenileşme dönemi Türk edebiyatı” iki döneme ayrılır.
Birinci kuşak genel hatlarıyla, en çok öne çıkan isimler olması nedeniyle, Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal üçlüsüyle anılır. İkinci kuşakta öne çıkan şairler kimlerdir?
Tanzimat edebiyatı ya da diğer adıyla “yenileşme dönemi Türk edebiyatı” iki döneme ayrılır. Birinci kuşak genel hatlarıyla, en çok öne çıkan isimler olması nedeniyle, Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal üçlüsüyle anılır. İkinci kuşak ise yine genel hatlarıyla Ekrem, Hâmit, Sezai (Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşazâde Sezai) mektebi olarak bilinir.
Muallim Naci Tanzimat ikinci kuşak şairleri içerisinde farklılaşan bir isimdir. Bu farklılığın nedeni nedir?
Muallim Naci Tanzimat ikinci kuşak şairleri içerisinde farklılaşan bir isimdir. Bu farklılık Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’e göre ayrı bir yerde hatta onlara zıt bir kutupta bulunmasından kaynaklanır.
Tanzimat ikinci kuşak şairleri ile birinci kuşak şairlerinin özellikleri arasında ne gibi farklılıklar vardır?
Tanzimat ikinci kuşak şairleri sanat için sanat anlayışına daha yakındılar. Üstelik edebiyatı siyasal bir araç olarak da kullanmıyorlardı. Hatta siyasi söylemden özellikle kaçınıyorlar ve sosyal meselelerden uzak bir edebiyat oluşturmaya gayret gösteriyorlardı. Bu bağlamda birinci kuşak daha çok sosyal sorunların ve siyasi kavganın içindeyken ikinci kuşak daha ziyade edebî tartışmaların içinde kalmayı, soyut ve somut bütün çabalarını edebî tartışmalar içinde göstermeyi tercih etmişlerdir.
Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in sosyal ve siyasal konulara yönelmemelerinin temel nedenlerinden ilki nedir?
Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in sosyal ve siyasal konulara yönelmemelerinin temel nedenlerinden biri -hatta ilki- mücadeleci değil, daha çok sanatkâr mizaca sahip olmalarıdır.
İkinci kuşak şairleri birinci kuşağa göre Batı kültürüne ve edebiyatına daha hâkimdir. Batı edebiyatına yönelik çeviri ve uyarlamaları daha kolay yapmışlardır. Verdikleri eserler Avrupai edebiyatın niteliklerine daha uygundur. İkinci kuşak içerisinde bu niteliklere en hangi şair sahiptir?
İkinci kuşak şairleri birinci kuşağa göre Batı kültürüne ve edebiyatına daha hâkimdir. Batı edebiyatına yönelik çeviri ve uyarlamaları daha kolay yapmışlardır. Verdikleri eserler Avrupai edebiyatın niteliklerine daha uygundur. İkinci kuşak içerisinde bu niteliklere en çok da Abdülhak Hâmit sahiptir.
Recaizâde Mahmut Ekrem önemli manzumelerinden olan “Hasbihâl”i kaç yılında hangi seyahati esnasında yazar?
Recaizâde 1874’te bir Viyana seyahati yapar. Önemli manzumelerinden olan “Hasbihâl”i bu seyahat esnasında yazar.
Recaizâde Mahmut Ekrem'in kaleme aldığı “Tevellûat”, Nailî’nin “dökülsek” redifli gazelinin; “Nağme-i Seher” eserler hangi yazarların etkisinde yazılmıştır?
“Tevellûat”, Nailî’nin “dökülsek” redifli gazelinin; “Nağme-i Seher” biraz Leskofçalı Galip’in, biraz Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın etkisi altında yazılmış manzumelerdir.
Musammat nedir?
Musammat, divan şiirinde bendlerle kurulan nazım şekillerinin geneline verilen addır.
Recaizâde Mahmut Ekrem “Bülbül” manzumesini hangi teknikle yazmıştır?
Recaizâde farklı tarihlerde üç farklı “Bülbül” manzumesi yazar. Bunlardan biri o devirde çok beğenilir. Bu manzume de yine eski edebiyat nazım tekniği olan musammat şeklinde yazılmıştır.
Recaizâde Mahmut Ekrem'in ilk şiir kitabının adı nedir?
İlk şiir kitabı olan Nağme-i Seher (1871) şairin daha çok eski edebiyat tarzında yazdığı manzumeleri içeren kitabıdır.
Recaizade Mahmut Ekrem, şairliğinden daha çok hangi yönüyle Türk edebiyatında önemli bir yer edinmiştir?
Recaizâde Mahmut Ekrem, şairliğinden daha çok romancılığı ve edebiyat teorisi üzerine verdiği eserleri açısından Türk edebiyatında önemli bir
yer edinmiştir.
Recaizade’nin teorik eserlerinde dile getirdiği bir başka ayrım ise edebî metinlerdeki üslup çeşididir. Ona göre kaç çeşit üslup vardır ve bunlar nelerdir?
Recaizade’nin teorik eserlerinde dile getirdiği bir başka ayrım ise edebî metinlerdeki üslup çeşididir. Ona göre üç çeşit üslup vardır: Sade, müzeyyen (süslü) ve âlî (yüksek).
Recaizâde’ye getirilen eleştiriler nelerdir?
Hiçbir zaman derin fikirlerin, felsefi ıstırapların şairi olmamıştır. Şiirin üç bileşeni olan “dil, vezin, kafiye” konularında yetersizlik Recaizâde’nin en
çok eleştiri alan yönüdür. Recaizâde şair doğmamıştır, şiirde gerçek anlamda yetenek sahibi değildir.
Abdülhak Hâmit, Paris’te yazdığı ve orada yayımlanan hangi tiyatro eserinden dolayı siyasi olarak şüpheleri üzerine çeker?
Hâmit, Paris’te yazdığı ve orada yayımlanan Nesteren (1878) adlı tiyatro eserinden dolayı siyasi olarak şüpheleri üzerine çeker. 1878’de görevine son verilir.
Abdülhak Hâmit'in karısı Fatma Hanım’ın ölümünün üzerine yazdığı eserler hangileridir?
Fatma Hanım 1885 yılında 26 yaşında veremden Beyrut’ta hayatını kaybeder. Makber (1885), Ölü (1885), Hacle (1885) ve Bunlar O’dur (1885) gibi eserleri bu ölüm üzerine yazılır.
Abdülhak Hâmit’in kaleme aldığı sahibi olduğu bu unvan ile yaşadığı sefalet arasındaki tezadı gözler önüne seren imdat şiirinin adı nedir?
“Şair-i Âzam” başlıklı manzumesi, sahibi olduğu bu unvan ile yaşadığı sefalet arasındaki tezadı gözler önüne seren bir imdat şiiridir.
Şair-i Azam hangi şaire verilen bir unvandır?
Abdülhak Hâmit Tarhan 12 Nisan 1937’de İstanbul’da yaşamını yitirir. Namık Kemal ve Recaizâde tarafından övülmüş ve genç şair adaylarına örnek şair olarak gösterilmiştir. Ayrıca “Şâir-i Âzâm” unvanıyla da Türk edebiyatının en üst seviyelerine çıkarılmıştır.
Hemen her yazar/şair gibi Hâmit’in de hayatı araştırmacılar tarafından bazı evreler ayrılır. Birinci evre yazmaya başladığı yıllardan ilk eşi Fatma Hanım’ın ölümüne kadar olan süreçtir. Bu evreye ne ad verilir?
Bu evreye romantik Hâmit evresi denilmektedir.
Abdülhak Hâmit tarafından kaleme alınan, Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneği sayılan eserin adı nedir?
“Sahra” Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneği sayılır.
Muallim Naci'yi edebiyat çevrelerinde üne kavuşturan ise ilk şiir kitabının adı nedir?
Edebiyat çevrelerinde üne kavuşturan ilk şiir kitabı Ateşpâre (1882) olur.
Muallim Naci’den etkilenen Türk şairleri kimlerdir?
Muallim Naci’nin şiirde etkilendiği isimler kadar etkilediği isimler de önemlidir. Türk edebiyatının önemli şairlerinden olan Mehmet Akif, Tevfik Fikret ve Yahya Kemal gibi isimler Muallim Naci’den etkilenmişlerdir.
Muallim Naci ile diğer Tanzimatçılar arasında önemli bir ayrışma ilk olarak hangi yaklaşımdan ötürü çıkar?
Muallim Naci ile diğer Tanzimatçılar arasında önemli bir ayrışma ilk olarak şiir tekniklerinde gösterdikleri yaklaşımdan çıkar.
Tanzimat edebiyatında öne çıkan birinci ve ikinci dönem şairleri kimlerdir?
Birinci kuşak genel olarak Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal üçlüsüyle anılır. İkinci kuşak ise yine genel hatlarıyla Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşazâde Sezai mektebi olarak bilinir.
Tanzimat Dönemi ikinci kuşak şairlerinin birinci kuşaktan ayrılan özelliği nedir?
Tanzimat ikinci kuşak şairleri sanat için sanat anlayışına daha yakındılar. Üstelik edebiyatı siyasal bir araç olarak da kullanmıyorlardı. Hatta siyasi söylemden özellikle kaçınıyorlar ve sosyal meselelerden uzak bir edebiyat oluşturmaya gayret gösteriyorlardı.
Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in sosyal ve siyasal konulara yönelmemelerinin temel nedenleri nelerdir?
Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in sosyal ve siyasal konulara yönelmemelerinin temel nedenlerinden biri mücadeleci değil, daha çok sanatkâr mizaca sahip olması. İkinci neden, hocaları olan ya da örnek aldıkları birinci kuşak ediplerinin politik mücadele içinde oldukları için hayatlarının hep sürgünde geçmesi. Üçüncü olarak Tanzimat ikinci kuşak edipleri, Muallim Naci haricinde aristokrat ailelerin çocukları olmaları. Bu nedenle aileden dolayı devlete ve bürokrasiye yakın olmuşlardır.
Recaizâde Mahmut Ekrem Türk Edebiyatı'nın hangi alanlarında yer almıştır?
Recaizâde Mahmut Ekrem, şiir, roman ve edebiyat teorisi üzerine eserler vermiştir. Ayrıca tiyatro yazarlığı ve eleştirmenlik de yapmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ının Recaizâde Mahmut Ekrem'in şiirlerine yönelttiği eleştirisi nedir?
Tanpınar, Recaizade Mahmut Ekrem'in divan şiirinin etkisinden hiç kurtulamadığını, en iyi manzumelerinin eskinin bulandırılmış bir versiyonu olduğunu şiir adları vererek aktarır (Tanpınar, 1988, s. 479). Tanpınar, onun yeniliğinin eski tarza yakın yazdığı gazel ve kasidelere farklı isimler vermekten ibaret olduğunu söyler.
Recaizâde Mahmut Ekrem ilk manzumelerini hangi tarzda yazmıştır?
Recaizâde Mahmut Ekrem ilk manzumelerinde gazel, münacaat, tevhid ve naat da yazmıştır.
Recaizâde Mahmut Ekrem'in şiirlerine yönelik biçimsel eleştiriler hangi yönde yapılmıştır?
Recaizâde’nin şiirine yapılan biçimsel eleştiriler “dil, vezin, kafiye”ye yöneliktir.
Recaizâde’nin yenilik arayışları içerisine girmesi hangi kitapla başlamıştır?
Recaizâde Mahmut Ekrem'in ikinci şiir kitabı olan Yadigâr-ı Şebab; gençlik günlerinin özlemlerini, hatıralarını içeren kitabıdır. Recaizâde’nin yenilik arayışları içerisine girmesi bu kitabıyla başlamıştır.
Recaizade Mahmut Ekrem teorik çalışmalarında şiiri hangi açılardan ele almaktadır?
Recaizade Mahmut Ekrem edebî bilgiler içeren teorik çalışmalarında genel olarak şiir sanatını fikir, his ve hayal ögeleri açısından ele alır. Kendisi ise şiir sanatında his ve fikir yolunu seçer.
Abdülhak Hâmit'in edebi kişiliğini etkileyen yazarlar kimlerdir?
Abdülhak Hâmit, doğu edebiyatında Sâdi, Hâfız, Fuzûli, Şeyh Galip’ten; Batı edebiyatında ise Corneille, Chateaubriand, Hugo, Shakespeare, Gothe ve Ibser’den etkilenmiştir. Kendi çağdaşlarından ise Namık Kemal ve Recaizâde Mahmut Ekrem onun için önemli ediplerdir.
Abdülhak Hamit'in şiirlerinin nazım şeklinde nasıl bir değişiklik görülür?
Abdülhak Hamit divan şiirindeki mesnevi, gazel, murabba gibi nazım şekillerini yıkarak yerine kuralsız nazım şekillerini getirmiştir.
Abdülhak Hamit'in manzumelerinde en çok işlediği temalar nelerdir?
Abdülhak Hamit'in en çok işlediği temler aşk ve tabiattır. Hatta Hâmit’le birlikte Türk şiirinin tabiata bakışı değişmiştir denilebilir.
Abdülhak Hamit'in yeni Türk şiirindeki en önemli matem manzumelerinden biri olan eseri hangisidir ve konusu nedir?
“Makber”, Abdülhak Hâmit’in en iyi bilinen, yeni Türk şiirinin de en önemli matem manzumelerinden biridir. Şairin ilk eşi Fatma Hanım’ın hastalığı ve ardından gelen ölümünün acısını konu almıştır. Makber’de sevilen bir genç kadının ardından duyulan hicran, acı, başkaldırı, şaşkınlık, umutsuzluk, özlem, korku ve yakarışı görürüz.
Abdülhak Hamit'in "Bâlâdan Bir Ses" adlı eserinin biçimsel özellikleri nelerdir?
Victor Hugo’nun etkisiyle yazılan Bâlâdan Bir Ses (1912) duraksız hece vezniyle kaleme alınmıştır. Yüz seksen sekiz mısradan oluşur. Eser mensur üslup özellikleri gösterir. Hâmit’in kendisinin yenilik saydığı bu düzende mısralar bazen şiir olmaktan çıkar, âdeta ahenksiz mensur cümleye yakınlaşır.
Muallim Naci'nin gençlik yıllarından beri okuduğu isimler kimlerdir?
Muallim Naci diğer bütün Tanzimat şairleri gibi başta Fuzûli ve Şeyh Galip olmak üzere divan
şiirinin etkisinde şiire başlar. Naci’nin gençlik yıllarından itibaren okuduğu diğer isimler Namık Kemal, Ahmet Midhat Efendi, Ziya Paşa ve Abdülhak Hâmit’tir.
Muallim Naci’nin ilk manzumelerinden itibaren dikkat çeken özelliği nedir?
Muallim Naci’nin ilk manzumelerinden itibaren dikkat çeken bir özelliği dil, teknik, ahenk ve şiiriyet açısından son derece oturmuş, sağlam metinler çıkarmasıdır.
Muallim Naci'nin “Köylü Kızların Şarkısı” adlı şiirinin dikkat çeken özelliği nedir?
Muallim Naci’nin “Köylü Kızların Şarkısı” onun Batı şiirinden muhteva olarak beslendiğine örneklik teşkil edecek manzumelerden biridir. “Köylü Kızlarının Şarkısı” aynı zamanda halk şiirinden izler taşıması açısından iki kültürü sentezleyen bir şiir olarak da kabul edilebilir.
Muallim Naci ile diğer Tanzimatçılar arasında şiir tekniğinde nasıl bir ayrışma oluşmuştur?
Muallim Naci ile diğer Tanzimatçılar arasında önemli bir ayrışma ilk olarak şiir tekniklerinde gösterdikleri yaklaşımdan çıkar. Muallim Naci eski şiirin zihaf, imale gibi kurallarını uygulayarak kusursuz vezinler oluşturma çabası güder. Yeniciler ise bu konuda ona göre daha serbest tavırlar içerisine girer.
Muallim Naci'nin eski ve yeni şiir hakkındaki düşüncesi nedir?
Muallim Naci yeni edebiyatın her yönüyle farkında, yeni bir oluşumun gerekliliğinin bilincindedir. Nitekim Naci külliyatı içerisinde yenilikçi metinlerin azımsanmayacak sayıda olması da bu iddiayı destekler. Naci mükemmel bir yeninin eskiye kayıtsız kalarak, eskiyi inkâr ederek ortaya konulamayacağının da bilincinde olduğu için eskiyi hiçbir zaman inkâr ve ihmal etmemiştir.
Muallim Naci’ye şiirlerinin biçimiyle ilgili getirilen eleştiri nedir?
Naci, muhayyile denen şeyden mahrumdur. Onun manzumelerinin hemen hepsi muhayyilenin yokluğundan gelen iptidailiklerle (ilkellik) doludur. Bu yüzden yer yer şiir içinde nesir dili ve üslubuna başvurur.
“Tanzimat ikinci kuşak” şairleri olarak adlandırılan şairler kimlerdir?
Tanzimat birinci kuşak şairleri olarak adlandırdığımız Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimlerde ilk karşılıklarını bulmuştur. Bunlardan sonra gelen ve büyük oranda bu birinci kuşağın etkisinde şiire başlayan yenileşmenin ikinci kuşağı olarak tanımladığımız Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit ve Muallim Naci gibi isimler ise birinci kuşak şairlerinden çeşitli açılardan farklılık gösterdikleri için “Tanzimat ikinci kuşak” şairleri olarak adlandırılırlar.
Tanzimat ikinci kuşak şairlerini birinci kuşak şairlerinden ayıran en önemli özellikler nelerdir?
Birinci kuşağın bu eğiliminin aksine Tanzimat ikinci kuşak şairleri sanat için sanat anlayışına daha yakındılar. Üstelik edebiyatı siyasal bir araç olarak da kullanmıyorlardı. Hatta siyasi söylemden özellikle kaçınıyorlar ve sosyal meselelerden uzak bir edebiyat oluşturmaya gayret gösteriyorlardı. İkinci kuşak daha ziyade edebî tartışmaların içinde kalmayı, soyut ve somut bütün çabalarını edebî tartışmalar içinde göstermeyi tercih etmişlerdir. Yine ikinci kuşak şairleri birinci kuşağa göre Batı kültürüne ve edebiyatına daha hâkimdir. Bu kuşak teorik olarak edebî konularda daha bilinçlidir denilebilir. Çünkü Tanzimat ikinci kuşak şairleri için edebiyat birinci plandadır.
Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in sosyal ve siyasal konulara yönelmemelerinin nedenleri nelerdir?
Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in sosyal ve siyasal konulara yönelmemelerinin temel nedenlerinden biri -hatta ilki- mücadeleci değil, daha çok sanatkâr mizaca sahip olmalarıdır. İkinci neden, hocaları olan ya da örnek aldıkları birinci kuşak edipleri politik mücadele içinde oldukları için hayatları hep sürgünde geçmiştir. Üçüncü olarak Tanzimat ikinci kuşak edipleri, Muallim Naci’yi istisna tutarak söylenecek olursa aristokrat ailelerin çocuklarıdır. Bu nedenle aileden dolayı devlete ve bürokrasiye yakındırlar. Muallim Naci ise bir nevi manevi babası olan Sait Paşa’dan dolayı bürokrasiye yakındırlar. Tanzimat ikinci kuşak şairlerini sosyal meselelerden uzaklaştırmış, bu şairler siyasal mücadeleye hiç girmemişlerdir. Tanzimat ikinci kuşak şairlerinin eserlerinde onların yerine eserlerinde oluşturdukları kahramanlar vatan için, hürriyet için mücadele eder. Özellikle Muallim Naci ve Abdülhak Hâmit’in millî temaları işledikleri bazı eserlerinde bu tür kahramanlara rastlanır.
Recaizade Mahmut Ekrem'in Türk edebiyatında önemli bir yer edinmesinin sebebi nedir?
Recaizâde Mahmut Ekrem, şairliğinden daha çok romancılığı ve edebiyat teorisi üzerine verdiği eserleri açısından Türk edebiyatında önemli bir yer edinmiştir. Ayrıca tiyatro yazarlığı ve eleştirmenlik de yapmıştır. Recaizâde yaş itibariyle birinci kuşak Tanzimatçılara yakın olması açısından Tanzimat birinci kuşak edipleriyle ikinci kuşak edipleri arasında bir köprüdür.
Recaizade Mahmut Ekrem'in şairliği nasıl eleştirilmiştir?
Şiirin çok temel bir meselesi olan dil, Recaizâde’de kusurludur. Yine dile bağlı olarak ortaya çıkan uyak Recaizâde’de hiçbir zaman oturmamıştır. Ses benzerliklerini oluşturmak için seçtiği sözcüklerin basitliği Recaizâde’nin yetenek bir yana şiire yoğunlaşamadığını da gösterir. Şairin uyak için zorlama sözcükler kullandığı gibi aynı şeyi vezni uydurmaya çalışırken de yapması hem aruz tekniğine hâkim olmadığını hem de dile karşı özentisiz olduğunu gösterir.
Recaizâde’nin şiirine yapılan eleştiriler “dil, vezin, kafiye” gibi biçimsel ögelerin eleştirisinden ibaret değildir. Onun şiiri gerçek anlamda yeteneğin ürünü olan bir şiir değildir.
Bir başka değişle;
Recaizâde’ye Getirilen Eleştiriler
1. Hiçbir zaman derin fikirlerin, felsefi ıstırapların şairi olmamıştır. Bu açıdan ona en sık yöneltilen eleştirilerden birisi, manzumelerinde Abdülhak Hâmit’teki derinliğin ve Namık Kemal’deki coşkunluğun olmayışıdır.
2. Şiirin üç bileşeni olan “dil, vezin, kafiye” konularında yetersizlik Recaizâde’nin en çok eleştiri alan yönüdür. Hiçbir zaman rakibi Muallim Naci ayarında bir şiir tekniği kullanamamıştır. Aruz veznine hâkim olamayışı da bunda etkendir.
3. Recaizâde şair doğmamıştır, şiirde gerçek anlamda yetenek sahibi değildir. Bu yüzden genel olarak şiir sanatına kendini verememiştir.
Recaizade Mahmut Ekrem'in Eserleri nelerdir?
İlk şiir kitabı olan Nağme-i Seher (1871) şairin daha çok eski edebiyat tarzında yazdığı manzumeleri içeren kitabıdır. İkinci şiir kitabı olan Yadigâr-ı Şebab; gençlik günlerinin özlemlerini, hatıralarını içeren kitabıdır. Recaizâde’nin dikkat çeken ilk şiir kitabı ise 1881 ile 1885 arasında yayınladığı ve üç kitaptan oluşan Zemzeme’lerdir. Pejmürde (1894) ise yine manzum metinlerden çok mensur metinleri içeren fakat içerisinde manzumeler de barındırdığı için manzum kitapları içerisinde değerlendirilen eseridir. Aşk konulu gazellerde, doğayı bir tablo gibi ortaya koyduğu tabiat manzumelerinde ve Nijad Ekrem’deki (1911) hassas ve kırılgan üslupta Abdülhak Hâmit etkisi dikkat çeker. Abdülhak Hâmit’in Çamlıca’yı anlattığı şiirleriyle benzerlik gösteren “Hülyada Bir Temaşa”, Boğaziçi'nin mehtaplı gecesini anlatması açısından Recaizâde’nin sevilen şiirlerinden biri olmuştur.Oğlu Nijad’ın ölümünden sonra Recaizâde’nin şiiri yeni bir döneme girer. Şairin Nijad Ekrem (1910) adlı eseri bu dönemin ürünüdür. Nijad Ekrem’de yer alan oğluyla ilgili manzum ve mensur metinlerde bu derin üzüntüyü görmek mümkündür. Bunlardan en önemlisi hece vezniyle yazdığı “Mersiyye” ve “Âh Nijâd” manzumeleridir. Recaizâde tam olarak Edebiyat-ı Cedîde’nin temellerini atar. “Kırmızı Mektuplar” manzumesi yeni dönem sanat yönelimlerini görmek adına önemli bir manzumedir.
Recaizade Mahmut Ekrem'in Türk edebiyatındaki önemi ve etkileri nelerdir?
Recaizâde Mahmut Ekrem, şairliğinden daha çok romancılığı ve edebiyat teorisi üzerine verdiği eserleri açısından Türk edebiyatında önemli bir yer edinmiştir. Hatta bazı açılardan edebiyatta bir misyon adamı olmuştur. Ayrıca zamanının en gözde okullarında edebiyat hocalığı yapması, çevresinde ona hayran, ondan etkilenen genç bir kitlenin bu okullardan yetişmesini beraberinde getirmiştir. Yine hocalığının ürünü olan, derslerde anlattığı ve geliştirdiği görüşlerinden ortaya çıkan Talim-i Edebiyat adlı eseri de onun edebiyat dünyasındaki yerini pekiştirmiştir. Çünkü Talim-i Edebiyat devrine göre yeni ve estetik görüşler içerir. Servet-i Fünûn’un bir edebiyat dergisine dönüşmesinde Recaizâde’nin etkisi vardır. Mekteb-i Sultanî’deki öğrencilerini burada yazmaları noktasında özendirir. Türk edebiyatında Tanzimat ikinci kuşakla başlayan ferdî ıstırapların şiiri ilk Recaizâde ile başlar. Dolayısıyla tüm bu hususlar hem Recaizâde’nin eski taraftarlarıyla yaşadığı kavgada özgüvenini artırır hem de iyiden iyiye “üstat” kabul edilmesine neden olur.
Recaizade Mahmut Ekrem'in teorik eserlerinde üslup kaç çeşittir?
Recaizade’nin teorik eserlerinde dile getirdiği bir başka ayrım ise edebî metinlerdeki üslup çeşididir. Ona göre üç çeşit üslup vardır: Sade, müzeyyen (süslü), âlî (yüksek).
Abdülhak Hamit'in eserlerinin isimleri nelerdir?
Abdülhak Hâmit, Maliye Mühimme ile Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemlerinde çalışır. 1876 ya dek Hâmit’in sanatı için oldukça verimli geçer. 1876 yılına kadar
olan dönemde Macerâ-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindû (1876) piyeslerini yayımlar. Ayrıca şiirde Garam (1923), Kahbe (1879) ve Sahra’nın (1886) büyük bölümünü bu yıllarda yazar. 1875 yılında Paris Sefareti ikinci katipliğine tayin edilir. Divaneliklerim Yahut Belde (1885) adlı eseri burada yaşadığı “divane” hayattan izler taşır. Hâmit, Paris’te yazdığı ve orada yayımlanan Nesteren (1878) adlı tiyatro eserinden dolayı siyasi olarak şüpheleri üzerine çeker. 1878’de görevine son verilir. Bu sıkıntılı yıllar sanatsal üretim açısından Hâmit’in oldukça üretken olduğu yıllardır. Tezer (1879), Eşber (1880), Tarık (1880), Bir Sefilenin Hasbihâli (1886) bu dönemde yazılmış, Sahra yine bu dönemde yayımlanmış ayrıca Hazine-i Evrak’a küçük manzumeler göndermiştir. Eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine Makber (1885), Ölü (1885), Hacle (1885) ve Bunlar O’dur (1885) gibi eserlerini kaleme alır. Ölüm temalı metinlerin üzerinden çok geçmeden Divaneliklerim Yahut Belde (1885), Kahbe yahut Bir Sefilenin Hasbihâli (1886) adlı eserleri yayımlanır. İkinci evliliğini İngiltere’de tanıştığı Nelly Cloower ile yapar. Zeynep (1909) ve Finten (1916) burada yazılır fakat siyasi nedenlerle yayımlanamaz.
Kronolojik olarak sıralama şöyledir:
Macerâ-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindû (1876), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879), Tezer yahut Melik Abdurrahmanü’s- Salis (1880), Eşber (1880), Nesteren (1878), Sahra (1879), Belde (1885), Nazife (1876), Bir Sefilenin Hasbıhâli (1886), Garâm (1923), Sardanapal (1917)
ve İbn-i Musa yahut Zatü’l Cemâl (1917) Arziler (1925), Finten (1916), İlhan (1913), Turhan (1916), Tayflar Geçidi (1917), Ruhlar (1922), Yâdigâr-ı Harb (1917) ve Yabancı Dostlar (1924)
Abdülhak Hamit'in Türk edebiyatındaki yeri nedir?
Abdülhak Hamit “Şâir-i Âzâm” unvanıyla da Türk edebiyatının en üst seviyelerine çıkarılmıştır.Abdülhak Hâmit’in Türk edebiyatının yeni bir evreye girmesinde çok ciddi payı olduğu hep söylenegelmiştir. Hemen her yazar/şair gibi Hâmit’in de hayatı araştırmacılar tarafından bazı evrelere ayrılır. Birinci evre yazmaya başladığı yıllardan ilk eşi Fatma Hanım'ın ölümüne kadar olan süreçtir. Bu evreye romantik Hâmit evresi denilmektedir. Bu dönemde şair Doğu kültürü ile Fransız edebiyatının tesirlerini üzerinde taşır. İkinci evre ise öncesine göre daha derinlikli metinlerin yazıldığı evredir. Birinci dönem şiirlerinde görülen lirizme ek olarak bu evrede bir derinleşme söz konusudur. Şairin karmaşık ruh dünyasının şiirine yansıması ise “tezat şairi” olarak anılmasında etkendir. Aruzun yanı sıra hece veznini de kullanmıştır. Hece ile yazdıkları içerisinde duraksız ve çok uzun mısralar içeren şiirler mevcuttur. En çok kullandığı edebî sanatlar ise tezat ve tarizdir. Nazım şekli ve uyak haricinde içerik, imaj ve temalarda da önemli değişiklikler yapmıştır. Sosyal, dinî ve millî konuları manzumelerinde işleyen Hâmit’in şiirlerinde felsefi bir yönelim de vardır. Bununla birlikte en çok işlediği temler aşk ve tabiattır. Hatta Hâmit’le birlikte Türk şiirinin tabiata bakışı değişmiştir denilebilir Hâmit’in şiirlerindeki disiplin yokluğu, dil ve üslubuna da yansır. Bu dil, yaşadığı ve etkilendiği kültür nedeniyle Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcanın tesiriyle oluşmuş, Hâmit’e özgü bir dildir. Ayrıca “bazı orijinal imajlar yaratmak için mantığın da hayal gücünün de dışına taşması” şiirinin bir başka olumsuz tarafıdır (Okay, 2006, s. 64). Hâmit’in bir başka üslup özelliği çok uzun cümleler kurmasıdır. Bağlaçlarla birbirine bağlanan uzun cümlelerde lirizmi korumayı başarmıştır. 1908’den sonra ise Türkçülük akımının yükselişe geçmesiyle birlikte daha sade bir dil kullanan Hâmit son derece anlaşılır olmayı da başarmıştır. Abdülhak Hâmit yeni Türk edebiyatında yenilik içinde yenilik getiren bir şairdir. Edebiyatta basmakalıp her şeye karşı çıkmış olması nedeniyle kural dışı bir şahsiyettir. Bazı kusurlarına rağmen Tanzimat şiirinin önemli bir şairi sayılır.
Panteizm ne demektir?
Panteizm, geniş bir çerçeve içinde ele alındığında, Tanrı’nın dünya ile olan olumlu ve organik ilişkisi bakımından deizmi aşan ve Tanrı’nın dünyaya aşkın değil de içkin olduğunu öne süren Tanrı anlayışı ya da görüşü. Başka bir deyişle, panteizm, Tanrı’yla evrenin bir ve aynı olduğunu öne sürer; sonlu ve sınırlı dünyanın ezeli-ebedi, sınırsız ve mutlak Varlık’ın bir parçası, görünüşü ya da tezahürü olduğunu savunur (Cevizci, 2010, s. 1245).
Abdülhak Hamit'in şiirleri ve şairliği için neler söylenebilir?
Abdülhak Hâmit’in şehir ve tabiat hayatına ilişkin duygu/düşünüşlerini dile getirdiği manzumeleri Sahra (1879) adlı kitabında genellikle yer alır. On bölümden oluşan eser “tarz-ı garbî” (Batılı şiir biçimi) ile yazılmıştır.“Sahra” Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneği sayılır. Divaneliklerim yahut Belde de “tarz-ı garbî” ile yazılmıştır. Hece ve aruz ölçüleri ile dize sayıları ve uyak düzenleri alışılmışın dışında, özgürce kullanılmıştır. Başlıkların yanı sıra manzumeler de yer yer Fransızca sözcükler içermekte, hatta uyaklar bile Fransızca sözcüklerden oluşmaktadır. Fransızca sözcüklerin peşi sıra gelen Farsça sözcükler de dikkat çeker.Hem ölüm hem de tabiat konulu şiirlerin yer aldığı eseri Bunlar O’dur (1885) adlı kitabıdır. Eser Fatma Hanım’la olan hatıralar üzerinden yazılmış duygulanmaları içerir. Hâmit’in en ünlü şiirlerinden biri olan ve Lamartine’den izler taşıyan “Tecelli yahud Teselli” başlıklı manzume bu kitap içerisinde yer almaktadır. Yine tabiat şiirleri içerisinde çok önemli yer tutan “Kürsi-i İstiğrak” şiiri de burada bulunur. Hâmit’in Fatma Hanım'ın ölümünün acısıyla yazdığı ilk metin Makber (1885) adlı manzumedir. Sekiz mısralık kıtalardan oluşan eserde toplamda iki yüz doksan beş kıta yer almaktadır. Bir genç tarafından aldatılan masum bir köylü kızın hikâyesinin anlatıldığı Kahpe yahut Bir Sefîlenin Hasbihâli (1886) mesnevi tarzında yazılmış manzum bir monologdur. Victor Hugo’nun etkisiyle yazılan Bâlâdan Bir Ses (1912) duraksız hece vezniyle kaleme alınmıştır. Yüz seksen sekiz mısradan oluşur. Semaya yükselmiş bir ruhun dünyaya seslenişlerini içerir. Yine kitap olarak basılan Validem (1913) manzumesinde Hâmit, kendi annesi Münteha Hanım'ın hayat hikayesini anlatır. İlham-ı Vatan (1916) farklı mecmua ve kitaplarda basılmış, tamamı aruz ölçüsüyle yazılmış on dokuz manzumeyi içerir. Epik özellikler gösteren bu kitap millî-manevi duyguları içeren kahramanlık, Türk tarihi, vatan sevgisi gibi temaların işlendiği hamasi metinlerden oluşur. Garam (1923) İstanbul’un Çamlıca semtinde geçen bir aşkın manzum hikâyesidir. İnanılmaz olayları, garip kişileri, romantik duyguları ve savruk düşünceleriyle mesnevi biçiminde düzenlenmiş bir eserdir.
Abdülhak Hamit'in tabiat şiirleri içerisinde çok önemli bir yeri olan "Kürs-i İstiğrak" şiiri Türk şiiri açısından önemi nedir?
“Kürsi-i İstiğrak” Tanzimat şairlerinin tamamının değil sadece Hâmit’e özgü bir tabiat anlayışının resmidir. Şiirde Hâmit hayran kaldığı bir tabiat ile iç içedir. Fakat şair tabiatı olduğu gibi, göründüğü gibi ele almaz. Onu yer yer değiştirir ve dönüştürür. Bu şiir yeni Türk şiirinde tabiat algısının değiştiğinin habercisidir. Varlık karşısında hayranlık duyma, dönem için Türk şiirinde başlı başına bir yenilik olarak düşünülebilir.“Kürsi-i İstiğrak” taki tabiat şair için birçok manayı içerir. Bu mana resmedilen uzamın tenhalığıyla paralel bir anlam derinliğini barındırır. Onun derin anlamları karşısında insan -özellikle ikinci bölümde- acizliğin sınırına gelir. Burada resmedilen tabiatın sessizliği ve tenhalığı farklı söz ve sözcük gruplarıyla tekrar tekrar vurgulanır.Şiirin mistik bir boyutu olduğunun ipuçları aslında başlıkta kendini hissettirmektedir. İstiğrak “kendinden geçme”, “dünyayı unutma” anlamlarına gelir. Fakat özellikle dördüncü bölüm mistik ilginin belirgin kılınmaya başladığı yerdir. “Kürsi-i İstiğrak”’ın bir başka önemli özelliği ise oldukça lirik bir şiir olmasıdır. Özellikle her bölümde nakarat şeklinde tekrar eden, mısralarda peş peşe sıralanan çokluk eki almış tabiat öğeleri bu lirizmi daha da arttırır.
Abdülhak Hamit'in Türk şiirinde en iyi bilinen "Makber" manzumesinin konusu nedir?
Hâmit’in Fatma Hanım’ın ölümünün acısıyla yazdığı ilk metin Makber (1885) adlı manzumedir. Romantiklerin çok fazla işlediği ölüm temi bu manzumenin bütününde kendini göstermektedir. “Makber”, Abdülhak Hâmit’in en iyi bilinen, yeni Türk şiirinin de en önemli matem manzumelerinden biridir. Makber’in kendi içinde bir düzeni de yoktur. Hâmit’in kendi sanat anlayışına uygun şekilde gelişi güzel anlatan bir şiir olarak her yeni mısrada bir önceki mısradan çok farklı bir konuya geçilebilmektedir. Makber’i önemli kılan hususlardan biri de sıra dışı içeriğini oluşturan karmaşık, birbirinden farklı temlerdir. Makber’de sevilen bir genç kadının ardından duyulan hicran, acı, başkaldırı, şaşkınlık, umutsuzluk, özlem, korku ve yakarışı görürüz. Ölüm vakasını bazen reel bir gerçeklik olarak kabul eder ama buna rağmen; diyerek bir ölüden dirilmesini de bekleyebilmektedir. Fakat daha sonra tekrar romantik bir karamsarlık içine girdiğini de görürüz. Ama tüm bu duygu dalgalanmalarından sonra Tanrı karşısında acziyetini anlayarak susar. Şair Tanrı’nın varlığına ve suçsuzluğuna inanır artık. Kısacası “Makber” bilgi ve düşünceyle yoğrulmuş bir öznenin şiiridir. Şiirin temel sorunsalı olan ölüm bahsinde ise ölümü anlamaya çalışan bir özne görürüz. Ölümü anlamaya ve anladığı kadarıyla da anlatmaya çalışan bir özne.
Müstear ne demektir?
Müstear, geçici olarak alınmış, ödünç şey anlamına gelir. Takma ad anlamında kullanılmaktadır.
Tahmis ne demektir?
Tahmis ya da diğer adıyla beşleme; bir gazeli, her beytinden önce kafiyelerine uygun üçer mısra ekleyerek beşer mısralık bir manzumeye dönüştürmeye denir.
Muallim Naci'nin şiir ve şairliği nasıldır?
Muallim Naci'yi edebiyat çevrelerinde üne kavuşturan ilk şiir kitabı Ateşpâre (1882) olur. Muallim Naci’nin ilk manzumelerinden itibaren dikkat çeken bir özelliği dil, teknik, ahenk ve şiiriyet açısından son derece oturmuş, sağlam metinler çıkarmasıdır. Kendi çağdaşlarının bir kısmı tarafından pek önemsenmeyen imalesiz, zihafsız bir vezin kullanması onun şiirdeki kabiliyetini gözler önüne serer. Recaizâde’nin ona “şair-i mâderzât”, yani anadan doğma şair demesinin altında da bu yatmaktadır. Recaizâde, Talim-i Edebiyat’ta “şiirde vuzuhun ve tabiiliğin” örnekleri olarak Naci’den “Kuzu” ve “Feryâd” gibi şiirleri almıştır. Ayrıca Sakız depremini konu alan ve şeklinde başlayan gazelini de tahmis eder. Tanzimat’ın hep bahsedilen ama bir türlü tam anlamıyla gerçekleştirilemeyen sadeliği Muallim Naci şiirlerinde yer bulur. Millî Edebiyat cereyanlarından çok önce Muallim Naci’nin şiirde sergilediği bu berrak ve devrine göre sade Türkçe, bazı şiirlerinde halk şiiri kaynaklarına yöneliş Muallim Naci şiirinin en çok övgü alan üslup özelliğidir. Naci bu yeni dili kesinlikle bilinçli bir şekilde tercih etmiştir. Bir anlamda bu, onun Türk dilinin ve Türkçe edebiyatın yeni yönelimlerini önceden haber vermesidir. Naci’nin şiirinin bir başka yeniliği ise biçim ile içeriğin uyumunda gösterdiği dikkat ve başarıdır. Şiirlerinde özellikle Batı edebiyatından alınma temlere rastlanan Muallim Naci’nin “Köylü Kızların Şarkısı” bu anlamda onun Batı şiirinden muhteva olarak beslendiğine örneklik teşkil edecek manzumelerden sadece biridir. “Köylü Kızlarının Şarkısı” aynı zamanda halk şiirinden izler taşıması açısından iki kültürü sentezleyen bir şiir olarak da kabul edilebilir. Muallim Naci’nin eskiliği biraz da eski şiirin kurallarını ihmal etmeyişinden, bu kuralları uygulamadaki ısrarından gelir. Muallim Naci’nin eski edebiyatla ilişkisine yönelik bir başka iddia ise onun eski edebiyat taraftarlarının dolduruşuna geldiğidir Naci’ye nazireler yapan şairler bir anlamda Naci’ye eskide ısrar konusunda bir özgüven de vermiştir. Dolayısıyla Naci bu tavrı ve seçimiyle Ziya Paşa’dan sonra eski kültürün en önemli savunucusu hâline gelir.
Nazire ne demektir?
Nazire, divan edebiyatında bir şiirin başka bir şair tarafından aynı vezin, uyak ve temayla yeniden yazılmasına denir.
Muallim Naci ile diğer Tanzimatçılar arasındaki ayrışmalar nelerdir?
Muallim Naci ile diğer Tanzimatçılar arasında önemli bir ayrışma ilk olarak şiir tekniklerinde gösterdikleri yaklaşımdan çıkar. Muallim Naci eski şiirin zihaf, imale gibi kurallarını uygulayarak kusursuz vezinler oluşturma çabası güder. Yeniciler ise bu konuda ona göre daha serbest tavırlar içerisine girer. Muallim Naci ile Recaizâde’nin polemikleri uzun zamandan beri gerildikçe gerilen edebiyat ortamındaki eski-yeni kavgasının bir nevi patlama noktası olur.Muallim Naci’nin eskiliği biraz da eski şiirin kurallarını ihmal etmeyişinden, bu kuralları uygulamadaki ısrarından gelir. Muallim Naci’nin eski edebiyatla ilişkisine yönelik bir başka iddia ise onun eski edebiyat taraftarlarının dolduruşuna geldiğidir. Naci’ye nazireler yapan şairler bir anlamda Naci’ye eskide ısrar konusunda bir özgüven de vermiştir. Dolayısıyla Naci bu tavrı ve seçimiyle Ziya Paşa’dan sonra eski kültürün en önemli savunucusu hâline gelir. Tanpınar, Muallim Naci’nin yenilik düşmanı olmadığını, onun sadece iki kutbun arasında kaldığını, bir taraftan Beşir Fuad ile başlayan realizm davasına katıldığını, diğer taraftan ise Şeyh Vasfî Efendi ile ortak yayın yaptığını dile getirir Muallim Naci yeni edebiyatın her yönüyle farkında, yeni bir oluşumun gerekliliğinin bilincindedir. Nitekim Naci külliyatı içerisinde yenilikçi metinlerin azımsanmayacak sayıda olması da bu iddiayı destekler. Naci mükemmel bir yeninin eskiye kayıtsız kalarak, eskiyi inkâr ederek ortaya konulamayacağının da bilincinde olduğu için eskiyi hiçbir zaman inkâr ve ihmal etmemiştir.
Külliyat ne demektir?
Külliyat, bir yazarın yazmış olduğu eserlerin tamamıdır.
Mazmun ne demektir?
Mazmun, Edebiyatta bazı özel kavram ve düşüncelerin ifade edilmesinde kullanılan klişeleşmiş söz ve anlatımlara denir (Pala, 1998, s. 263).
Muallim Naci'ye getirilen eleştiriler nelerdir?
Muallim Naci’ye Getirilen Eleştiriler
1. Naci, muhayyile denen şeyden mahrumdur. Onun manzumelerinin hemen hepsi muhayyilenin yokluğundan gelen iptidailiklerle (ilkellik) doludur. Bu yüzden yer yer şiir içinde nesir dili ve üslubuna başvurur.
2. Tanpınar’a göre birkaç neslin övgüsüne mazhar olan “Dicle”de, şiirdeki peyzajın yetersizliğini tek mısranın tesadüfi güzelliğini unutturamamıştır.
3. Yine devrin çok sevilen “Kuzu” manzumesinin tek kıymeti bize, Türk şiirinde hangi yollardan geçtiğimizi ya da yolumuzu ne kadar uzattığımızı göstermesindedir. Tanpınar’ın ironik bir göndermesi olan bu yorumu Muallim Naci’nin sanatının özgünlükten yoksun olduğunu vurgulamaya dönük bir ifade olarak okunabilir.
4. Muallim Naci şiirinde okurla laubali bir hasbıhal edasına girer. Tanpınar okuyucuyu ikide bir kolundan çekip bulduğunu göstermek isteyen bu dikkatin ilkel bir tarz olduğunu söyler (Tanpınar, 1988, s. 599-600).