Ortaçağdan Günümüze Anadolu Uygarlıkları Dersi 2. Ünite Özet
Orta Bizans Dönemi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Tarihçe
M.S. 843-1204 yılları arası, genellikle Erken Bizans Dönemi sonrasından 1204 Latin İstilası’na kadar olan dönem, ‘Orta Bizans Dönemi’ olarak anılır. Bizans İmparatorluğu’nda savaşlarla geçen bu dönem, Anadolu’nun kent yaşamında da etkisini derin biçimde hissettirir. Sürekli savaşlarla yıpranan askeri düzenin ve devlet idaresinin iyileştirilmesi için 7. yüzyılda Thema Teşkilatı kurulmuştur (s. 36, şekil 2.1). Roma İmparatoru Diocletianus (284-305) döneminden itibaren kullanılan bu sistemde 7. yüzyıldan önce Opsikion, Anatolikon, Armeniakon ve Kibyrrhaiotai olmak üzere dört thema vardı. Thema teşkilatı; Bizans İmparatorluğunda savunma ve üretimin devam edebilmesi önceliklerine dayanan askeri kuruluştur. Çok büyük olan thema sınırları değiştirilerek sayıları on ikiye çıkartılmış ve 7. yüzyıldaki düzenlemede strategoslar (thema başlarındaki askeri valiler), artık daha çok imparatorun askeri danışmanları olarak görev yapmışlardır. Sınırları ve sayıları değişmiş Thema teşkilatı 14. yüzyıla kadar kullanılmıştır.
Bizans İmparatorluğu yönetimi, 8. yüzyıl başında Heraklios Hanedanlığından İsauria Hanedanlığı’na geçmiştir. İsauria Hanedanlığı’nın ilk imparatoru olan III. Leon (717-741) Bizans Sanatı için dönüm noktası olan Ikonaklast ya da İkonaklazma (726-842) hareketinin mimarı olmuştur. İkonaklazma, Yunancadaki eikon (ikona ya da imge) ve klao (kırmak ya da yıkmak) sözcüklerinden gelir ve sözcük anlamıyla imgelerin kasıtlı olarak yok edilmesini anlatır. Bizans tarihinde her tür dinsel tasvirin kaldırılması için girişilen çatışmalarla geçen dönemdir.
867-1056 yılları arasında tahtta bulunan Makedonya Hanedanlığı’nda savaşlarla bozulan ekonomik düzenin yeniden kurulması sağlanmıştır. İlk temsilcisi I. Basileios (867-886), elden çıkan Anadolu topraklarını yeniden imparatorluk sınırlarına katmış, Girit, Kıbrıs, Suriye ve Balkanlar’ın bir kısmında tekrar Bizans hâkimiyetine girmiştir. I. Basileios ve ardılı VI. Leon (886-912) döneminde imparatorluğun hukuk sistemi de yeniden düzenlenmiştir. Bu dönemde Konstantinopolis patrikligi ve papalık arasındaki görüş ayrılıkları da çok sert tartışmalarla sonuçlanmıştır. Tartışmalar sonucunda IX. Konstantinos Monomakhos (1042-1055) döneminde Roma Katolik Kilisesi ile Dogu Ortodoks Kilisesi 1054 yılında tamamen bağımsız kiliseler haline gelmiştir.
XI. yüzyılın ortalarında Abbasi Halifeligi’nin son bulmasıyla askeri ve siyasi güç Mısır’da Fatimiler’in ve imparatorluğun doğusundaki Selçuklular’ın eline geçmiştir. IV. Romanos Diogenes 1068 yılında tahta çıktığında Anadolu’daki orduları tekrar düzenlemiş, Norman tehlikesiyle mücadele etmiştir. Ancak 1068-69 yılları arasında Selçuklular Anadolu’daki kentleri ele geçirmiştir. 1071 yılında Doğu Anadolu’da Malazgirt’te yapılan savaşta Büyük Selçuklulara karşı agir bir yenilgi almıştır. Savaş sonrasında Büyük Selçuklu komutanları Anadolu’ya sürekli akınlar düzenlemeye başlamış ve yaklaşık on yıl içerisinde başkent Konstantinopolis sınırına dayanmışlardır. I. Aleksios Komnenos’un (1081- 1118) askeri başarılarıyla Norman tehlikesini bertaraf etmesi ve Selçuklu Sultanı Kutalmışoglu Süleyman Şah’ın ölmesiyle Bizans İmparatorluğu, kısa bir süre için de olsa, bu buhrandan uzaklaşmıştır. 11. yüzyıl sonunda Kutsal Kent Kudüs’ün geri alınması idealine dayanan ilk Haçlı ordusu toplanmıştır. I. Haçlı Seferi’ne katılan Haçlı komutanları ile I. Aleksios Komnenos arasında Anadolu’da geri alınan toprakların Bizans’a bırakılması yönünde anlaşma yapılmıştır. IV. Haçlı Seferi ise tamamen idealinden uzaklaşarak, Bizans’ın görkemli başkenti Konstantinopolis’in 1204 yılından Latinler tarafından işgal edilmesiyle sonuçlanmıştır. İşgal esnasında başkentin tüm kiliseleri ve sarayları yağmalanmıştır. 1204’te Konstantinopolis’te Flandre Kontu Baudouin yönetiminde bir Latin İmparatorluğu kurulmuştur. Haçlıların istila etmediği topraklardaysa dört farklı Bizans Devleti hâkim olmuştur (s. 38, şekil 2.2).
İznik’te 1204 yılında I. Theodoros Laskaris, İznik İmparatorluğu kurucusu ve Roma hükümdarı olarak taç giymiştir. Trabzon’da Komnenos Hanedanlığından Aleksios ve David tarafından Pontos Devleti kurulmuştur. Bu devlet bağımsızlığını 1461’de Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmasına kadar sürdürmüştür. Mikhael Komnenos Dukas Adriyatik kıyısında Epiros Despotluğu’nu kurmuştur. Bu devlet daha sonra sınırlarını Makedonya ve Batı Trakya’da genişleterek Selanik’i ele geçirmiştir. İznik İmparatorluğu ise sınırlarını Avrupa’ya kadar genişletmiştir. VIII. Mikhael Palaeologos döneminde 1261 yılında İznik İmparatoru Konstantinopolis’e girerek, başkenti Latin İmparatorluğu’ndan geri almıştır. VIII. Mikhael Palaeologos’un Ayasofya’da ‘Roma İmparatoru’ olarak taç giymesiyle Bizans İmparatorluğu yönetiminde Palaeologos Hanedanı dönemi başlamıştır.
Orta Bizans Dönemi Önemli tarihleri için kitabın 38. sayfasına bakınız.
Mimari
A. Dini Mimari
Kapalı Yunan Haçı Planlı Kiliseler
Orta Bizans Döneminde kilise mimarisinde, başta başkent olmak üzere, imparatorluğun bütün bölgelerinde yaygın olarak kullanılan plan tipi “Kapalı Yunan Haçı”dır. Kapalı Yunan Haçı planlı yapılarda, dikdörtgen bir zemin planı üzerinde yer almakta; ortada dört serbest destek üzerine oturan, pandandif (Bir kubbeyi taşıyan kemerler ile kubbe kaidesinin arasını kapatan ve kare bir plandan kubbenin dairesel kaidesine geçmeyi sağlayan küresel üçgen) geçişli kubbeli bir bölüm, bunun dik eksenlerinde tonoz örtülü haç kolları, çapraz eksenlerinde ise tonoz ya da kubbe örtülü köşe odaları bulunmaktadır. Kapalı Yuna Haçı plan tipinin kökeni hakkında ileri sürülmüş iki görüş vardır. Birincisi, bu plan tipinin Bizans dini mimarisinin kendi içindeki gelişimi sonucunda ortaya çıktığı; ikincisiyse, yabancı kültürlerden alındığıdır.
Orta Bizans Dönemine damgasını vurmuş Kapalı Yunan Haçı Planlı kiliselerden tarihi bilinilen en eskisi 907 tarihli İstanbul Konstantin Lips Manastırı’nın (Fenari İsa Camii) kuzey kilisesidir (s. 40, şekil 2.3). Kilise, İmparator VI. Leon (886-912) döneminde, devletin yüksek dereceli bir memuru olan Konstantin Lips tarafından yaptırılmış ve Meryem anaya ithaf edilmiştir. Diğeriyse yaklaşık 920 tarihli Myrelaion Manastırı Kilisesi’dir (Bodrum Camii). Yapı İmparator I. Romanos Lekopenos (920-944) tarafından inşa ettirilmiştir (Mango, 2006: 165-166). Tarihleri bilinen bu iki kilise dışında, başkent Konstantinopolis’de günümüze gelmemiş, ancak bu plan tipinin ilk örneği olarak kabul edilen “Nea” adlı bir kilisenin varlığı bilinmektedir. I. Basileios (867886) tarafından yaptırılan kilisenin varlığı ve planına ilişkin bilgiler İstanbul Patriği Photius’un (858-867; 877-886) yazdığı homilyede (kilisede veriln vaazları bir araya toplayan el yazması) bulunmaktadır (Pekak, 1991: 129).
Sekiz Destekli Tip
Makedonya Sülalesi Dönemi’nde (856-1056) özellikle Yunanistan ve Kıbrıs’ta tercih edilen bu plan tipinde, yapılardaki orta nefin üzerini örten kubbe, sekiz destek üzerine oturmaktadır. Kubbeye geçişler genellikle tromptur (Kare Planlı kubbeli bir yapının duvarları arasındaki köşelerin üst bölümüne yapılan ve binanın üstünü sekiz kenarlı bir şekil haline getirerek kubbenin oturması için köşeleme örülen tonoz). 11. yüzyılda yoğun olarak kullanılan bu tip, Ada Tipi ve Kara Tipi olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Ada Tipi kiliselerde kubbenin kuzeyinde ve güneyinde yan nefler bulunmaz. Kara tipindeyse kubbenin kuzeyinde ve güneyinde yan nefler yer alır.
Manastırlar
Orta ve Geç Bizans Dönemi manastırları iyi tanımlanabilir bir yapı topluluğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde manastırların çevreleri bir surla kuşatılmıştır. Ziyaretçi içeri girince kendini geniş, açık bir avluda bulurdu. Ortada ise her yönden görülebilen kilise yer alırdı. Kilisenin diğer yapılardan ayrı tek başına bu konumu da Erken Bizans Dönemi örneklerinin ersine, dış görünüme daha fazla özen gösterilmesine neden olmuştur. Günlük yaşam için gerekli diğer mekanlar da sur duvarlarını izleyecek şekilde düzenlenmiştir. Ancak birçok örnekte günümüze kilise dışında manastırların diğer yapıları gelmemiştir.
B. Sivil Mimari
Özellikle 610- 850 yılları arasındaki dönemde akınlarla toprak kaybetmiş Bizans sivil mimarisi hakkında kesin bir şeyler söylemek çok da mümkün değildir. Özellikle surlar ve su sistemleri çoğu zaman var olanları onarmak şeklinde yapılmıştır. Kentsel yaşamın çökmesi, Erken Bizans Dönemi kentlerinden farklı olarak manastırların giderek daha özgür hale gelmeleri ve kentlerdeki manastır yerleşimlerinin çoğalması Orta Bizans kentlerindeki mimari tarzı da etkilemiştir.
Orta Bizans Döneminde, evlerden ya da çok katlı apartmanlardan oluşan Roma insulası artık kullanılmıyordu. Orta Bizans ve izleyen dönemlerde varlıklı kişiler Roma tipi atriumlu evlere ya da büyük bir merkezi salonu olan, bazen de bahçesi olan çok katlı evlere sahipti. Fakat, sıradan evler, büyük olasılıkla iki katlıydı zemin kat; hizmet odalarına, depolara, ahırlara, birinci ya da üst katlar da yaşama alanlarına ayrılmış olmalıydı. Bizans Karanlık Dönemi sonunda bilinen en erken tarihli saray yapısı, Anadolu yakasında Bostancı semtinde bulunan Bryas Sarayı’dır. İmparator Theophilos (829-842) tarafında yaptırılan sarayın Emevi ve Abbasi saraylarıyla büyük benzerlik gösterdiği bilinmektedir.
Resim
İkonaklazma hareketinden en fazla etkilenen yer başkent Konstantinopolis (İstanbul) olmuştur. Öncesinde var olan eserlerin de kaldırıldığı ve yerine sembolik tasvirlerin konulduğu izlenir. yüzyıl başındaki Arap akınları ve hemen ardından gelen İkonaklazma döneminin etkilerinden kaçan Bizanslı sanatçıların İtalya ve Fransa’ya yerleştikleri bilinmektedir. Özellikle Roma ve güney İtalya’da yaptıkları resimlerin Bizans üslubunu taşıdıkları görülür. Bu sanatçılar 7. ve 8. yüzyılda çoğu Yunan ve Suriyeli Papalara hizmet etmiştir. Anadolu’da ikonaklazmadan etkilenmeden günümüze geldiği düşünülen örneklerin sayısı oldukça azdır. Tartışmalı da olsa Kapadokya’daki bazı örneklerin ikonaklazma dönemine ait olduğu düşünülür.
İkonaklazma döneminin sona ermesiyle birlikte Bizans resim sanatında yeniden canlanma yaşanır. Bu dönem sonrası başa geçen Makedonya Hanedanlığı mensubu İmparator III. Mikhael (842-867) ve onu izleyen yıllarda imparator olan Basileios (867-886) ile VI. Leon (886-912) dönemleri Bizans resminin zengin örneklerini barındırır. Büyük çoğunluğu günümüze ulaşamayan bu eserler arasında İstanbul’daki Nea Kilisesi (880 öncesi) özellikle Kapalı Yunan Haçı planlı kiliselerde geliştirilen resim programına öncülük etmesi nedeniyle önemlidir.
Bu dönemde Anadolu Bizans resim sanatı örneklerini bütün halinde barındıran en önemli merkez Kapadokya’dır. Kayaya oyma kiliseler içine yapılan freskolar, doğu etkili yerel geleneğe bağlı üslubu yansıtır niteliktedir. Bununla birlikte, başkent üslubuna sahip eserler de belgelenmektedir. Kapadokya bölgesinde saptanan resim örneklerinde öyküsel anlatımlı Meryem ve İsa’nın hayatını içeren resim dizisine rastlamak mümkündür. Bunun yanı sıra, zengin bir ikonografi yansıtırlar. Bölge örneklerinde, İncil konularının yanı sıra Apokrif (Yalancı) İncil kaynaklı konuların da saptanması ilginçtir. Birbiriyle bağlantılı kişi ya da olayları belirli bir sıra içinde tasvir eden resim programları bölgede yaygındır.
Bizans resim sanatının 11.yüzyıldaki en seçkin örnekleri, Yunanistan’daki Daphne (Dafni) Manastır Kilisesi, Hosios Lukas ve Sakız Adası Nea Moni Kiliseleridir. Bu yapıların içinde yer alan resimlerde bazı üslup farklılıkları olsa da ortak özellikler de saptanabilir. Her şeyden önce resim programında hiyerarşinin ön plana çıktığı izlenir. Bu hiyerarşi, kilisenin iç mekan algılayışına göre sahnelerin yerleştirilmesiyle karşımıza çıkar. Örneğin; merkezi kubbede madalyon içine alınmış Pantokrator Isa tasviri yer alır. Evrenin hâkimi olarak tanrısallaştırılmış bu figür, gök kubbe olarak sembolleştirilmiş kubbe içinde yer alır. Dolayısıyla bu bölüm tanrıya ayrılmıştır. Isa kimi zaman baş meleklerle çevrilidir. Bu kompozisyonun altında havari ve peygamber tasvirleri yer alır. Kubbe geçişleri (çoğunlukla pandantif, bazı örneklerde isetromp) dört İncil yazarı için ayrılmıştır. Benzer şekilde Apsis yarım kubbesi, İsa’nın annesi Meryem’e ayrılmıştır. Meryem genellikle iki yanında baş melekler Mikael ve Cebrail ile birlikte tasvir edilir. Bu kompozisyonun altında ise havari komünyonu veya piskopos tasvirleri yer alır. Mekânın diğer bölümlerinde genellikle saat yönünde kronolojik olarak betimlenen Bayram Sahneleri (Hristiyan Kilisesince önemli 12 olaydır. Bkz. s. 45) ile Hıristiyanlık uğruna savaşan azizler, keşişler tasvir edilmiştir.
Bizans resim sanatı ile ilgili araştırmalarda Makedonya Rönesans’ı olarak tanımlanan bir dönemden söz edilir. Adını Makedonya hanedanlığından alan bu hareketin VII. Konstantinos Porfyrogenitos (913-959) döneminde var olduğu çok da net olmayan bir tez olarak sunulur. Bu döneme ait anıtsal duvar resimlerinin olmayışı, tanımlama konusunda sıkıntı yaratmaktadır. Makedonya Rönesans’ı olarak adlandırılan bu hareketin izleri, daha çok el yazmalarında izlenir. Bu dönemde Antik Çağ sanat ve edebiyatına ait el yazmalarının sanatçılar tarafından kopyalandığı bilinir. Döneme atfedilen el yazmalarındaki resimlerde klasik dönem sanat üslubu ağırlıklıdır.
12. yüzyılda Bizanslı ustaların İtalya’da ortaya koydukları örneklerden en çarpıcı olanları Venedik San Marco ve Torcello’daki Meryem Kilisesinde karşımıza çıkar. Bizans sanatının imparatorluk sınırları dışına taştığı yıllar yaklaşık olarak 1000 ile 1150 arasına rastlamaktadır. Bu dönemde Bizanslı sanatçıların Palermo ve Cefalu’ya kadar gittikleri bilinmektedir. Norman Krallığı zamanından başkentten getirilen ustalara bu mozaiklerin yaptırıldığı bilinmektedir.
11-12.yüzyılın başkent freskoları hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Odalar Mescidi’nde bu döneme ait freskoların Meryem’in hayatına ilişkin bir resim dizisi içerdiği bilinmektedir. 12.yüzyılın el yazmaları arasında dikkat çekici bir örnek başkent atölyelerinde üretildiği bilinen Ioannnes Skylitzes Kroniği’dir. Madrid Milli Kütüphane’deki 600 resim içeren el yazmasında 811-1057 yılları arasındaki Bizans tarihi anlatılmıştır.
Orta Bizans döneminde İkonalar, İkonakırıcı dönemin sona ermesinin ardından, Hıristiyanlığın zaferini vurgulayan sembol eserler olarak karşımıza çıkar. Bu dönemde İkonaların imgesel anlamları, Hıristiyanlığın zaferi ve kurtuluşuna vurgu yaptığı kadar, inananları koruyucu bir rolü de üstlenmiştir. Bu yaklaşımın, ikona üretimini arttırdığı izlenir. Bu artış, aynı zamanda ikona üretiminin belirli bir düzene alınmasına yol açmış ve birçoğu manastırlar içinde yer alan üretim merkezleri hızla artış göstermiştir.
Bizans resim sanatının 1150-1200 yılları farklı üslupların ortaya konduğu biraz da karmaşık bir dönemdir. Öyle ki yüzlerce yıl önce unutulan heykel sanatını canlandırmaya yönelik çabaları, dönemin tarihçilerinden öğrenmek mümkündür. İmparator I. Andronikos’un tahttan indirildiği süreçte, bronz bir heykeli yaptırma hazırlığında olduğu aktarılır. Kanun yazıcı Balsamon’dan öğrendiğimize göre: “Bazı zenginler, evlerinde erotik konulu resimler ve alçıdan figüral oymalara sahiptiler”. Bu örnekler, dinin baskı altında tutmaya çalıştığı sanatın, kendi özgür akışını arama çabasını göstermesi bakımından önemlidir. Bununla birlikte asıl önemli olan, bu dönemde sanatçı isimlerinin ortaya çıkmasıdır. Bizans resim sanatında çok sıklıkla olmasa da sanatçı isimlerinin yazıldığı kitabelerin 13.yüzyıldan itibaren görülmeye başlaması önemlidir.
El Sanatları
Maden
Orta Bizans Dönemi’nde altın yine değerli ziynet eşyalarında tercih edilen bir malzeme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında değerli kilise hazinelerinde de kullanılmıştır. Orta Bizans Dönemi’nde ekonomiyle de ilişkili olarak gümüş kullanımı azalmıştır. Dolayısıyla eserlerde kontrol damgası sistemi de görülmez. Maden sanatında, 9. yüzyıl ile birlikte, özellikle Makedonya Sülalesinin yönetime geçmesiyle başlayan dönemde (867- 1056), sanatta yeni bir canlanma yaşanmıştır. Bu dönemde yeni bir teknikle üretilen eserler, erken dönemin gümüş hazinelerinin yerini almıştır. Bu yeni teknik, Bizans kuyumculuğunun doruk noktasına ulaştırdığı mine tekniğidir. Mine tekniğinin kullanıldığı eserlerin büyük kısmını paten, kalis, röliker gibi dini işlevli eserlerle taç, küpe, bilezik gibi süs eşyaları oluşturmaktadır. Bu eserler üzerinde “Son Akşam Yemeği’’, “Pantokrator İsa’’, Meryem, baş melekler, azizler, martür, piskopos, patrik, imparator, havariler ve İncil yazarlarının tasvirleri görülmektedir.
9. yüzyıldan itibaren maden sanatına bakıldığında mine ve nadir gümüş eserlerin dışında kilise eşyalarında ve günlük kullanıma yönelik eşyalarda malzeme, süsleme tekniği, tasvirler, üslup ve yazıtların içeriğinde dikkate değer bir değişim olduğu görülmektedir. İmparatorluğun ekonomik koşullarıyla bağlantılı olarak paten ve kalis gibi birinci derecede litürjik eşyalarda da bronz ve bakır kullanılmaya başlamıştır. Ancak malzeme olarak bakır, yapım tekniği olarak dövme, bezemelerde kazıma tekniği, erken döneme göre daha yoğun kullanılmıştır.
Fildişi
Erken Bizans Dönemi fildişi eserlerinin üzerlerinde tasvir edilen konular mitolojik, gündelik hayat, İncil ve Tevrat konulu olarak karşımıza çıkarken Orta Bizans Dönemi örneklerinde, yoğun olarak dini konular işlenmiştir. Ancak bunun yanında gündelik yaşamda kullanılan bazı kutularda din dışı konulara yer verilmiştir. Üretim yeri Başkent Konstantinopolis olan, 10. ve 11. yüzyıla tarihlenen bu dönem fildişi örneklerin neredeyse hepsi bugün yurt dışındaki müzelerde sergilenmektedir. 11. yüzyıl sonrasına tarihlenen örneklerse oldukça sınırlıdır. Erken Bizans Dönemi örneklerinde olduğu gibi eserler genellikle Pyxid, Röliker, Staurotek ve Kitap Kapakları’dır.
Seramik
7. yüzyıl ortasında Arap akımlarıyla birlikte kırmızı astarlı seramik üretimi sonlanır. Bu dönemde kil çıkartılan ve seramik üreten merkezlerin yeri değişir. İmparatorlukta ‘Beyaz Hamurlu Seramikler’ olarak anılan üretim grubu ortaya çıkar. Bu seramikler, beyaz hamurlu, yeşil, kahverengi ya da sarı renkte sırlıdır (ince ve akışkan cam hamurudur. Seramik yüzeylerin sıvı geçirgenliğini azaltmak hem de dekoratif etki sağlamak için kullanılır). Sır içeriğinde, renk vermesi için kurşun kullanılmıştır. Yüksek kaideli servis kapları ve tabaklar en sık üretilen seramik formlarıdır. Başkent çevresi, Ege ve Balkanlar’da bu seramiklerin çeşitli tipleri, 11. yüzyıla kadar üretilmiştir. Seramikler üzerinde geometrik motifleriyle balık ve haç motifi gibi Hıristiyanlık sembolleri yer alır.
Beyaz Hamurlu Seramiklerle aynı dönemde, 9. yüzyılda üretimine başlanan ‘Baskı dekorlu Seramikler’ adı verilen bir başka üretim grubu da görülür. Bu sırlı seramikler üzerinde baskı tekniğiyle yapılmış insan, hayvan figürleri ve mimari tasvirler yer alır. Aynı yüzyılda Bizans hâkimiyetindeki coğrafyada ‘Tek Renk Sırlı Seramikler’in de üretildiği görülür. ‘Taç Yaprağı Dekorlu Seramikler’ ve ‘Polychrome Seramikler’ de yine Orta Bizans döneminde üretilmiştir. Bizans Seramik Sanatı içerisinde özel bir üretim grubu olarak göze çarpar.
Bizans seramik sanatında 11. yüzyılda yeni süsleme teknikleri kullanılmaya başlanmıştır. Sgrafitto (astar kazıma: bkz. s. 51) tekniğinin kullanımı seramikler üzerinde serbest elle yapılan zengin dekorların görülmesine neden olmuştur.
Cam
Bizans İmparatorluğunun orta dönemi düşünüldüğünde, cam üretiminin Anadolu’da etkin bir rol oynadığı anlaşılır. Erken dönemlerden itibaren, köklü camcılık geleneğine sahip olan Anadolu’daki üretim atölyeleri, Bizans döneminde de kullanılmıştır. Orta Bizans döneminde cam üretiminin izlendiği merkezlerden biri Antakya’dır. Orta Bizans dönemi cam sanatını tanımlamamızı sağlayan merkezlerden biri de Yunanistan’daki Korinth’dir. M.S. 9- 11.yüzyıllarda Korinth’de cam üretimi yapıldığı arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan cam atölyeleriyle belgelenmektedir. 12-13. yüzyıllarda, Venedik ve Cenevizlilerin Doğu Akdeniz’deki Bizans, İslam ve Frenk Devletleriyle geliştirdikleri güçlü ekonomik bağlar dikkat çekicidir. Bu ilişkiler, Bizans’ın uzun yıllar tekelinde tuttuğu lüks cam üretiminin Konstantinopolis dışına çıkmasına yol açmıştır. Özellikle lüks cam üretiminde kullanılan altın yaldız ve emay tekniği (Soğuk cam üzerine altın yaldız ve maden oksitlerle dekorasyon yapıldıktan sonra fırında ısıtılarak camın yüzeyine sabitlenmesi işlemidir.) bu açılımla Suriye’deki atölyelerde üretilmeye başlanmıştır.
Tekstil
Orta Bizans Dönemi’nde üretilen kumaşlarda Erken Bizans Dönemi’nde görülen gerçekçilik ve gölgeli etkiler kaybolmaya başlamıştır. Bu dönemde Sasani Pers üslubu olarak da adlandırılan kumaşlar kullanılmıştır
7. yüzyıldan itibaren İran’da üretilmiş olan bu kumaşların Bizans’ta da üretilip üretilmediği kesin olarak bilinmemektedir. Üslup olarak desenler artık çizgiseldir. Daireler içerisinde aslan, fil, tavus kuşu, kartal, at gibi hayvanlarla grifon (kartal başlı, aslan vücutlu mitolojik yaratık), sfenks (insan başlı, aslan gövdeli mitolojik yaratık) gibi hayali yaratıklar görülür. 10-12. yüzyıl arasında Thessalonika, Korinth, Thebes ve Atina’nın önemli tekstil üretim merkezleri olduğu bilinmektedir.
Sikke
Bizans altın sikke birimi olan “solidus”un ağırlığında, kalitesinde ve büyüklüğünde İmparator II. Nikephoros’a kadar (963-969) herhangi bir değişiklik olmamıştır. II. Nikephoros ise solidus’tan daha hafif “tetarteron (nomisma) olarak adlandırılan sikkeyi tedavüle sokmuştur. Ağırlığı tam olan altın sikke ise “histamenon” (nomisma) olarak bilinir (Tekin, 1999: 38). II. Basileios (976-1025) döneminde histamenon büyük ve ince; tetarteron ise daha küçük ve kalın basılmıştır.
Bizans altın sikkelerinin ayarı ve kalitesi IV. Mikhael (1034-1040) ile birlikte bozulmaya başlamıştır. 1071’deki Malazgirt yenilgisinden sonra ve I. Aleksios (1081-1118) döneminde nomismanın içindeki altın miktarı neredeyse %75 oranında azalmıştır. 1092 yılında I. Aleksios para reformu yapmak zorunda kalmıştır. Gümüş birim olarak, 720 yılında III. Leon ve oğlu V. Konstantinos (720-741) tedavüle yeni ve sürekli “Miliaresion”u sokmuştur. Makedonya Hanedanlığı’nın (M. S. 867-1056) sekizinci ferdi olan İmparator I. Ioannes Tzimiskes (969-976) dönemindeyse “Anonim Follis”ler basılmaya başlamıştır.
11. yüzyıl sikkelerinde görülen bir değişiklik, imparatorların ayakta tasvir edildiği örneklerde üzerlerinde durdukları objelerdir. Bu objeler iki formda görülür. Bunlar kare ya da dikdörtgen halı ve ayak taburesidir.