Göç Ve Göç Sorunları Dersi 2. Ünite Özet
Göç Teorileri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Göç teorileri, kişilerin ve hanelerin davranış biçimleri, ekonomik, sosyal ve siyasi etkenler gibi değişkenlere dayanmakta ve bu değişikliklerin göçleri nasıl etkilediği ile ilgili analizler yapmaktadır. Göç teorilerinin bir kısmı itici faktörlerin önemine öncelik verirken, bir kısmı da çekici faktörleri ön plana çıkarmaktadır.
Farklı Disiplinlerin Göç Teorilerine Bakışı
Etki alanı oldukça geniş bir nüfus hareketi olan göçler, farklı bilimsel disiplinler tarafından farklı bakış açılarıyla ele alınmakta ve analiz edilmektedir. Bunlar;
- Antropologlar kimin, ne zaman ve neden göç ettiğinden çok, bir göçmen olmanın deneyimi ve anlamı ile ilgilenmektedirler.
- Nüfus bilimciler için göç, nüfus değişiminin temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
- Ekonomistler “Kimler göç eder?” sorusunu sormakta göçün ekonomik yönünü ele almaktadırlar.
- Tarihçiler nüfus hareketlerinin belirleyici unsurları ve sonuçları ile ilgilenirler.
- Hukukçular, hukuk kurallarının göç olgusunu nasıl şekillendirdiği üzerinde çalışmakta ve tutarlı bir göç kontrol rejiminin oluşturulmasının zorunluluğuna işaret etmektedirler.
- Sosyologlar, “Göç neden olur?” ve “Zaman içerisinde nasıl devam eder?” sorularına yanıt aramaktadır.
- Coğrafyacılar temelde mekânsal ilişkilerle ilgilenirler.
Erken Dönem Göç Teorileri
Nüfus ve göç teorileri ilk olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu aşamada göç olgusu yer değiştirmek isteyen bireylerin kararları açısından değerlendirilirken 20. yüzyıldan itibaren çeşitli disiplinler tarafından farklı kavramsallaştırmalara dayalı ve teorik temelleri birbirleri ile aynı olmayan “göç teorileri” ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu teorik yaklaşımların yanı sıra A. Smith, T. R. Malthus ve W. Farr gibi teorisyenlerin de nüfus hareketleri ve göç konularındaki fikirleri dönemin diğer teorisyenlerini etkilemiştir. Robert Malthus’un (1766- 1834) Nüfus Teorisine göre nüfusun kaydedeceği uzun dönemli gelişme, gıda maddeleri üretimindeki artıştan daha hızlı olacaktır. Erken dönem göç teorileri başlığı altında;
- Ravenstein’ın Göç Teorisi,
- Marksist Teori,
- Kesişen Fırsatlar Teorisi,
- İtme-Çekme Teorisi,
- Petersen’in Göç Sınıflandırması ele alınmaktadır.
Ravenstein’a göre göç etmenin temel unsuru ekonomik olarak daha iyi koşullara ulaşma isteğidir. Bunun dışındaki diğer unsurlar ikincil derecede önem taşımaktadır.
Ravenstein’ın kanunlarının göç olgusuna en büyük katkısı, kendisinden sonraki yüzyıl içinde yeni göç teorilerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamış olmasıdır.
Kendi başına Marksist bir göç teorisi olmamakla birlikte, “Kapital” isimli ünlü eserinde Marx, feodal üretim tarzından kapitalist üretim tarzına geçişin kırdan kente göç olgusuna yol açtığını iddia eder. Ayrıca kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışında sömürgecilik ve köleliğin etkin olduğunu açıklayarak zorunlu göçlere atıf yapmaktadır. Marx tarafından ortaya atılan “Artık Değer Teorisi’nde, işçinin işveren (kapitalist) tarafından sömürüldüğü ve ürettiği değerin karşılığı olan ücretin kendisine tam olarak verilmeyip bir kısmının alıkonduğu ileri sürülmektedir. Marksist teori, özellikle göç olgusunu açıklamaya yönelik olmadığından, feodal üretimden kapitalist üretime geçişle oluşan göçler hariç, diğer değişik durumlarda oluşan göç durumlarını açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Göç olgusunu matematiksel bir yaklaşımla açıklamaya çalışan kesişen fırsatlar teorisine göre; belli bir mesafeye göç edecek kişilerin sayısı, bu mesafedeki iş imkânlarının çokluğu ile doğru orantılıdır. Ona göre göçün en önemli nedeni fırsatlardır. Stouffer teorisini 1935- 1940 yılları arasında ABD’nin Ohio eyaletinin Cleveland bölgesine ait nüfus sayımı istatistiklerini kullanarak evlerinden taşınan kişileri veri kabul ederek geliştirmiştir.
İtme-çekme teorisini 1966 yılında ortaya koyan Lee’ye göre, göç olayında dört temel faktör vardır. Bu faktörler şu şekilde sıralanır:
- Yaşanan yerle ilgili faktörler,
- Gidilmesi düşünülen yerle ilgili faktörler,
- İşe karışan engeller,
- Bireysel faktörler.
Lee’ye göre; yaşanılan ve göç edilmesi gereken yerde itici ve çekici faktörler vardır.
Petersen’e göre; kişileri göçe iten nedenlerde yalnızca itme-çekme faktörleri değil, aynı zamanda bireysel ve sosyal faktörler de etkilidir. Tarımsal krizden macera ruhuna kadar, ya da denizciliğin gelişmesinden aşırı nüfusa kadar uzanan heterojen bir dizi faktör söz konusudur. Kişisel motivasyonu etkileyen bu faktörler göç kitlesel hâle dönüştüğünde önemini yitirmektedir. Petersen, bireysel ve sınıfsal farklılıkları da göz önüne alarak oluşturduğu beş göç tipini kısaca şöyle açıklamaktadır:
- İlkel göç,
- Zorlama göç,
- Yöneltilmiş göç,
- Serbest göç,
- Kitlesel göç.
Petersen’in çalışmasında ortaya konan göç tipleri, göçlerin bireysel ve toplumsal boyutlarını ayrıntılı olarak ele aldığı için göç sosyolojisi içerisinde anlamlı bir yere sahiptir. Petersen’in göç sınıflandırması birden fazla göç faktörünün analiz edilebilmesini sağlamaktadır. Ayrıca bu sınıflandırma, “yöneltilmiş” ve “zorlama göç” ayrımını başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğinden günümüzdeki göçleri çözümlemede başarılı olarak görülmektedir.
Çağdaş Göç Teorileri
Göç hareketlerinin hangi nedenlere dayalı olarak başladığını açıklamaya çalışan teorik modellerin çeşitliliği, farklı odak noktaları ve farklı kabulleri dikkate almalarından kaynaklanmaktadır. Bu teorilerin nedensellik süreçlerini açıklarken birey, hane halkı, ulusal ve uluslararası piyasalar gibi değişik analiz düzeylerini kullanmaları, aralarında bir uyumsuzluk olduğunu göstermemektedir.
“Neoklasik Ekonominin Makro Teori”si çağdaş göç teorilerinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Neoklasik Teoriye göre göç, işgücünün çeşitli piyasalarda karşılaştığı kazanç farklılıkları sonucunda ortaya çıkmaktadır.
“Neo-klasik Ekonominin Mikro Teorisi”ne göre göçte belirleyici olan rasyonel bireydir. Birey hedef ülkede elde edeceği kazançları ve göç maliyetlerini karşılaştırarak göç kararı vermektedir.
İşgücü göçüne ilişkin yeni ekonomi teorisine göre; hane halkı, bireylerden farklı olarak ailenin verimli gelir kaynaklarını daha etkili bir biçimde çeşitlendirebilir. Hane halkı üyelerinin bir kısmı yerel ekonomide istihdam edilirken, bir kısmı da koşulları daha iyi olan yabancı ülkelerde çalışabilirler. Yerel ekonomik bir krizle karşılaşıldığında ise, ailenin geliri göç eden bireylerin gönderdikleri gelirler sayesinde dengelenebilir.
“İkili İşgücü Piyasası Teorisi”; işsizlik, ayrımcılık, sendikalar, gelir dağılımı ve yoksulluk gibi konuları açıklamada kullanılan, kendine has özellikler taşıyan bir teoridir. Sanayi toplumlarının ve ekonomilerinin dört temel niteliği, bu toplumların sürekli göçmen işgücü talebine gereksinim duymalarına neden olmaktadır. Bu temel nitelikler yapısal enflasyon, motivasyon sorunları, ekonomik düalizm ve emek arzının yapısı olarak ele alınabilir.
- Yapısal Enflasyon
- Motivasyon Sorunları
- Ekonomik Düalizm (İkili Yapı)
- Emek Arzının Yapısı.
Merkez-çevre göç teorisine (dünya sistemleri teorisi) göre, merkezdeki kapitalist ekonomilerin kapitalist olmayan çevre toplumlarına etki etmeye başlaması ve kapitalist ilişkilerin yayılması çevre bölgelerde göç etmeye hazır hareketli bir nüfus oluşturur. Söz gelimi; kapitalist çiftçiler mevcut tarımsal kaynaklardan maksimum kâr elde etmek ve küresel piyasalarda rekabet etmek amacı ile çevre bölgelerdeki üretimi mekanize etmeye, ihracata yönelik üretim yapmaya ve gübre, yüksek getirili tohumlar gibi endüstriyel girdileri kullanmaya çalışırlar.
Göç hareketlerinin başlamasında, kazancın maksimize edilmesi, hane halkına yönelik risklerin azaltılması, ucuz işgücü ihtiyacının giderilmesi veya hepsi birden etkili nedenler olabilir. Ancak, göçü başlatan nedenler ile sürekliliğini sağlayan nedenler birbirinden farklılık gösterebilmektedir.
Göçmen İlişkiler Ağı Teorisi; 1990’lı yıllarda sosyolojide kişiler arası ilişkileri açıklamakta kullanılmakta olan “ağ (network)” kavramı göç olgusunu açıklamakta kullanılmaya başlanmıştır. Massey, göç ağını göçmenlerin aileleri, arkadaşları ve ülkelerinde kalan yakınları ile karşılıklı ilişkilerinin bir bütünü olarak tanımlamıştır. Bu ağlar göç sürecinin maliyetini ve risklerini azaltarak göç kanalları oluşmasına yol açmaktadır. Göç kanalları çoğaldıkça, göçmenler için daha fazla hedef ülke ve faaliyet alanı ortaya çıkmaktadır.
Kurumsal Teori; Uluslararası göç başladıktan sonra, sermaye zengini ülkelere gitmek isteyen çok sayıdaki insan ile bu ülkeler tarafından sunulan sınırlı sayıdaki göçmen vizesi arasında bir dengesizlik ortaya çıkmıştır. Bu dengesizlik özel kuruluşlar ve gönüllü organizasyonlar tarafından giderilmeye çalışılır. Bu özel kurumlardan biri, bu durumu fırsat bilip yüksek kazanç elde etmeye çalışan karaborsalardır. Bunlar, yüksek miktarda para karşılığında göçmenleri sınırlardan kaçırmakta, sahte dokümanlar ve vizeler sağlamakta, göçmen adayı ile gidilmek istenen ülke vatandaşları arasında evlilikler düzenlemekte, oturma yeri veya kredi gibi konularda destek olmaktadırlar.
Kümülatif Nedensellik Teorisi; Teorinin temel varsayımı göçün başlamasını takiben kendini devam ettirerek nasıl zamanla daha yaygın hâle geldiğidir. Bu teori, her göç atılımının onu izleyen göç etme kararının verileceği toplumsal çerçeveyi değiştirdiği noktasından hareket etmektedir.
“Göç Sistemleri Teorisi ”ne göre iki veya daha fazla ülke karşılıklı olarak göçmen değişimi ile bir göç sistemi ve ilişkiler zinciri oluşturmaktadır. Bu sistemde yer alan ülkeler coğrafi olarak yakın olmak zorunda değildir. Ancak göç veren ve alan iki ülke arasında göçten önce bir ilişki varsa göçün gerçekleşme olasılığı daha fazladır. Bu ilişkinin temeli sömürgecilik dönemine, ticari ve mali ilişkilere, siyasal ve kültürel bağlara veya siyasal nüfuz ve askerî işgallere dayanabilir.
Uluslararası göçü açıklayan tek ve kapsamlı bir kuramsal açıklama/teori henüz mevcut değildir. Temel varsayımları ve hipotezleri farklı çok sayıda göç teorisinden söz edilmektedir. Ünitemiz çerçevesinde konu ile ilgili tarihsel sıralamaya da dikkat edilerek teoriler ele alınmıştır. Genel olarak belirtmek gerekirse günümüzde yaşanan göçleri farklı analiz düzeyleri ve farklı bakış açılarıyla göç teorilerinin ışığında anlamaya çalışmak, analiz edebilmek mümkün olacaktır.