Temel Afet Bilgisi Dersi 4. Ünite Özet
Küresel İklim Değişikliği Ve İklim Risk Yönetimi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Türkiye, depreme ilave olarak iklim değişikliği ile beraber şiddeti ve sıklığı hızla artan seller, kuraklık, çeşitli bölgelerde baş gösteren su sıkıntısı vb. gibi doğa kaynaklı hidro-meteorolojik afetlerden önemli zararlar görmekte. küresel iklim değişikliği Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma ve toplum güvenliğinin önündeki en büyük tehditlerden biridir. Bu nedenle artık afet yönetimi, iklim değişikliği ve afet risk yönetimi ile ilgili politika ve tedbirlerde birlikte ele alınmalıdır.
Küresel İklim Değişikliği
İnsanı da doğanın bir parçası olarak düşünüp insani etkileri de doğal etkiler olarak kabul etmezsek; iklimi değiştirdiği bilinen belli başlı doğal ve insan nedenli etmenler şunlardır:
Doğal Etkiler
- Güneşten salınan enerjideki değişimler
- Dünyanın ekseninde ve yörüngesindeki değişimler Kıtaların sürüklenmesi ve değişen konumları
- Volkanik aktiviteler
- Toz bulutları ve göktaşları
- Okyanus sirkülasyonlarındaki değişimler
- Dağ oluşumları ve büyük dağ sıraları
İnsani Etkiler
- Ormansızlaştırma, tarımsal faaliyetler ve fosil yakıtlarının yakılması nedeniyle sera gazlarının artırılması,
- Tarımsal atıklarınyakılması, fosil yakıtlarının yakılması, vb. nedeniyle atmosfere salınan aerosollar ve parçacıkların artması,
- Ormansızlaştırma ve çölleşme nedeniyle dünya yüzeyinin albedosundaki (güneş ışınlarını yansıtma özelliğindeki) değişim,
- Uçak ve gemi egzoz yoğuşma izleri ile bulut oluşturma.
- Atmosferde kimyasal değişimler.
Sanayi devriminden sonra atmosfere salınan sera gazları nedeniyle dünyanın ortalama hava sıcaklığı 15,6 °C’ye yükselmiştir. Bu nedenle, küresel ısınma, küresel ortalama sıcaklık artışının uzun-dönemli eğilimi anlamına gelir. İklim değişikliği ise adından da anlaşılacağı gibi küresel ortalama sıcaklık artışıyla sonuçlanan küresel iklimdeki değişikliktir.
Akdeniz Havzası’nda bulunan Türkiye’nin ikliminde de küresel değişikliklere benzer değişiklikler gözlenmektedir. Özellikle kış yağışlarında azalmalar, sıcaklıklarda artışlar, son dönemde maruz kaldığımız kuraklık, sel ve taşkınları bunlar arasında sayılabilir. Dünya Bankası tarafından yayınlanan raporun aktardığı bir çalışmaya göre Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde uç değerli iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olacaktır. Türkiye’yi çevreleyen denizlerin yüzey suyunun yaz ve sonbahar sıcaklıklarındaki artışın büyük olasılıkla sel oluşumunu ve aşırı yağış olaylarını tetiklediği bilinmektedir. Ayrıca Türkiye’de son yirmi yıldır yaz sıcaklıklarındaki önemli artış saptanmıştır. Sıcaklık artışı ayrıca mevsim geçişlerini de etkileyecek, ülkemiz üzerinde yaz mevsimi ilkbahar ve sonbahar aylarını da kapsayacak şekilde genişleyecek. Kuraklık şehirlerde kullanma suyu kıtlığının yanı sıra, tarımsal ürün ve hidro-elektrik üretiminde de büyük düşüşlere yol açabilir. Rüzgâr patenlerindeki değişimler güney bölgelerimize nem girişini yavaşlatacak ve yağışın azalmasına sebep olacak. Buharlaşma, küresel ısınma ile artacak ve ülkemizde daha şiddetli ve uzun süreli kuraklıklar görülecektir. Bu nedenle hem su kaynakları, hem de genelde yağışa bağlı olan kuru tarım ve hidroelektrik enerji üretimini ciddi bir şekilde etkilenebilecektir. Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması ile ülkemizde hâkim olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava, daha sık, uzun süreli kuraklıklara, orman yangınlarına ve tropikal hastalıklarda artışlara neden olabilecek. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olup, kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişecek. İklimin doğal değişkenliğine ilave olarak insanın iklime etkisi gelecekte görülecek olan aşırı iklim ve hava olaylarının şekillenmesinde önemli bir faktör olacaktır. İklim değişimi sonucunda, ortalama hava sıcaklığında görülebilecek birkaç derecelik artış, aşırı hava sıcaklıklarında çok büyük artışlara neden olmaktadır. Bununla birlikte küresel ısınmadan dolayı kutupların ekvatordan daha fazla ısınması küresel hava dolaşımını da değiştirmektedir. Bu yüzyılın sonuna doğru tropik ve tropik altı bölgelerde büyüme mevsimi sıcaklıklarının mevsimsel uç sıcaklıkları önemli ölçüde aşması ile birlikte, ürün verimliliği ve gıda güvencesi küresel iklim değişikliğinden dramatik bir şekilde etkilenebilecektir. Sonuç olarak suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar ve dağılımının düzensiz olduğu, büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulunduğu, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve diğer çevre kirlilikleri neticesinde düştüğü ve küresel ısınma düşünülürse, ülkemizin kuraklığın şiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedeceği açıkça görülmektedir.
Aşırı Hava Olayları
Afetler söz konusu olduğunda “aşırı”, “şiddetli” ya da “uç” hava olaylarındaki değişim; sıcaklık, yağış, vb. gibi iklim parametrelerinin ortalama değerlerindeki değişimlerden çok daha önemlidir. Bu nedenle, afet yönetiminde ortalama değerlerdeki eğilimlerden (trendlerden) daha çok aşırı hava olaylarındaki değişimlere bakılır. SREX raporunda yer alan “aşırı” ya da “uç” hava ya da iklim olayı aşağıdaki şekilde anlaşılmalıdır:
- Etkisi yüksek olan (ama gerçekten çok aşırı yani katostrofik bir olay değil); Küresel İklim Değişikliği ve İklim Risk
- % 10 gibi nispeten düşük bir eşik değerinin üzerinde olan;
- Uzun bir geri dönüş süresi olan;
- Görülmemiş (mevcut kayıtlarda bulunmayan); olaylar.
Aşırı hava olaylarının mekânsal ve zamansal ölçeklerinde de büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu olaylar örneğin; şiddetli, küçük ölçekli, fakat kısa süreli ve gelip geçici bir olay (hortum, vb. gibi) olabilir, ya da sinsi, geniş çaplı, uzun süreli kalıcı olaylar (kuraklık, vb. gibi) olabilir. Son yıllarda artan aşırı hava olaylarının can, mal, çevre, tabi ve doğal kaynaklar, iş ve hizmet sürekliliği için oluşturduğu risklerin önümüzdeki yıllarda çok daha fazla olabileceği konusunda büyük endişeler duyulmaktadır. Dünyanın pek çok yerinde 1950 yılından bu yana toplanan kayıtlara göre, aşırı hava olaylarının istatistiksel anlamda önemli miktarda arttığına dair somut kanıtlar sunulmaktadır. Son 30 yılda küresel ölçekte şiddetli hava olaylarının neden olduğu sigorta ödemeleri de 20 kat artmıştır. Diğer bir deyişle, şiddetli hava olaylarının neden olduğu kayıpların beklenenden de hızlı büyüdüğü ortaya konulmuştur.
Özellikle, 2080 yılı itibarıyla, kuraklık ve şiddetli yağışların daha sık görülmesi beklenmektedir. Rapora göre ayrıca, sıcak hava dalgalarının 21. yüzyılda daha sık ve daha yoğun bir şekilde ortaya çıkması ve bu sebeple sıcağa bağlı ölümlerin artması beklenmektedir. Diğer yandan, kış süresinin kısalması kış aylarında yaşanan aşırı ölümlerin sayısını azaltabilecektir. Bununla beraber iklim değişikliğinin en yüksek ölüm riski taşıyan seller başta olmak üzere Türkiye’deki aşırı hava olaylarının sıklığı, şiddeti ve etkileme sürelerinin artırması beklenmektedir. İklim değişikliğine bağlı hidro-meteorolojik riskler diğer doğal afetlerin neden olduğu risklere kıyasla daha büyük olarak değerlendirilmektedir. Örneğin Dünya’da son 50 yılda görülen her 10 doğal afetten dokuzu da şiddetli hava ve iklim olaylarından kaynaklanmaktadır.
Jeolojik ya da jeofiziksel afetlerin oluşum sayısında gerçekte önemli bir değişiklik olmazken küresel iklim değişikliği ile ilişkili olarak meteorolojik, iklimsel ve hidrolojik afetlerin oluşum sayılarında önemli artışlar olmuştur. Böylece küresel iklim değişimi nedeniyle son yıllarda “katastrofik” olarak adlandırılan büyük ölçekli doğa kaynaklı afetlerden hidro-meteorolojik karakterli olanların sayısında 1980 yılından beri sürekli ve çok önemli artışlar görülmektedir Sel ve (ıslak) kütle hareketleri, meteorolojik olaylarla bağlantılı olarak geliştiği için, birçok şiddetli hava olayı beraberinde hidrolojik kökenli afeti de getirir. Uç değerli sıcaklıklar (sıcak hava dalgaları) yüzünden, kuraklık ve orman yangınları gibi klimatolojik kökenli afetlerin sayısında 1990’ların ortasından başlayarak bir artış gözlenmektedir. Her yılın bir önceki yıldan daha kurak olma olasılığının artması ve buna bağlı olarak 1990’lardan başlayarak küresel sıcaklıklardaki artış yüksek basınç merkezlerine bağlı olarak kış aylarındaki dondurucu soğuklar ile yaz aylarındaki aşırı yüksek hava sıcakları canlı yaşamı için önemli tehditler oluşturmaktadır. Ayrıca, kurak ve sıcak geçen yaz aylarındaki sıcak hava dalgaları, orman yangınlarını tetikleyerek büyük kayıplara yol açmaktadır. Dünya ölçeğinde 1991–2000 yılları arasında yaşanan doğal afetlerde hayatını kaybeden insanların ölüm nedenlerinin %90’ı da kuvvetli meteorolojik ve hidrolojik olaylardan kaynaklanmaktadır.
Son 10 yılda afetlerden etkilenen insan sayısı 198,7 milyondan (2001 yılında), 217,3 milyona (2010 yılında) yükselmiştir. 2010 yılında meydana gelen ekonomik kayıp ise 10 yıllık dönem ortalaması olan 98,9 milyar dolardan % 25,3 oranında daha fazladır. Benzer şekilde doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kayıplar, 1960–2008 döneminde tam 17 kat artmıştır.
Avrupa’da hava ve iklim koşullarından kaynaklanan ve afete neden olan olayların yıllık ortalaması, 1990’lı yıllarda bir önceki on yılla karşılaştırıldığında ikiye katlanmış, bunun yanında depremler gibi iklime bağlı olmayan afetlerin sayısı ise büyük ölçüde aynı kalmıştır. hidrometeorolojik afetlerin “Önceden Tahmin Edilerek Erken Uyarılarının Yapılabilmesi”, deprem gibi diğer afetlerden onları farklı kılan tek ve en önemli özelliktir. Bu özellikten yararlanarak, afet yönetim programlarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı ile son yıllarda can kayıplarında önemli düşüşler sağlanmıştır Buna rağmen, ekonomik kayıplar istenildiği ölçüde azaltılamamıştır. Can kayıplarından %10 daha fazla olan ekonomik kayıpların oranı, son yıllarda kuvvetlenen küresel iklim değişikliğiyle de birlikte hızla artmaktadır Küresel iklim değişimi ile ormansızlaşma, çölleşme, kuraklık, seller, deniz su seyisinin yükselmesi, vb. afetlerin sıklaşması ve şiddetlenmesi nedeniyle insanlar geçim kaynaklarını kaybederek evini ve arazisini terk etmek zorunda kalmaktadır. Diğer bir deyişle iklim değişimi savaşlardan daha fazla insan göçüne neden olmaya başlamıştır. Bugüne kadar iklim değişikliğinin direk etkisinden dolayı Dünya’da 26 milyon insan, “küresel iklim göçmeni, “iklim göçmeni” veya “çevre göçmeni” şeklinde adlandırılan “göçmen” olmuştur. Bu tür göçmenlerin sayısının 2050 yılına kadar Dünyada 150 milyonu bulması beklenmektedir. Dünyadaki bu artışa paralel olarak Türkiye’deki iltica başvuruları da 2006 ve 2008 yılları arasında büyük artış göstermiştir. Örneğin, 2006’da 4.550 kişi iltica talep ederken, bu sayı 2007’de 7.650, 2008’de %70 oranında bir artış ile 12.980’e çıkmıştır. Böylece Türkiye, Avrupa’da en çok sayıda düzensiz göçmen alan üçüncü ülke haline gelmiştir. 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde 7,4 ve 7,2 büyüklüklerinde gerçekleşen büyük depremler dışında fırtına, sel, kuraklık gibi meteorolojik afetler çeşitli bölgelerde en sık görülen afetlerdir. Ülkemizde de en sık görülen hidrometeorolojik afetlerde sayılar dikkate alındığında fırtınalar ve sellerin baskın olduğu görülür.
Türkiye’de bildirilen aşırı hava olayları sayılarının yıllara göre değişimlerine bakıldığında son yıllardaki artış dikkati çekmektedir Zamanla afetlerin sayılarında bir artış ADY111U-TEMEL AFET BİLGİSİ Ünite 4: Küresel İklim Değişikliği ve İklim Risk Yönetimi 3 gözleniyor olmasının şüphesiz çok farklı nedenleri vardır. Nüfus baskısı, arazi kullanımı uygulamaları, yetersiz altyapı ve plansız şehirleşme bu afetlerin oluşumunu ve zararlarını daha da artırmaktadır. Türkiye’nin coğrafi konumu, demografik ve iklimsel yapısına bağlı olarak farklı bölgelerde belirli afetler daha yaygın gözlenmektedir. Şiddetli hava olaylarının birer afete dönüşmesi, topoğrafik koşulların, yanlış yerleşme ve yanlış arazi kullanımı uygulamaları gibi yerel ya da bölgesel coğrafya etmenlerinin yanı sıra, temel olarak uç değerli hava ve iklim risklerine karşı hazırlıklı olma ve önlemler almadaki eksikliklerimizin doğal bir sonucudur.
İklim Değişikliğine Uyum
İklim değişikliğine karşı alınacak önlemlerden birincisi sera gazı emisyonlarının azaltımı, diğeri ise iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyarlama (adaptasyon) sağlanmasıdır. Uyarlama çalışmaları ile iklim değişikliğinin sektörler üzerine olumsuz etkileri azaltılarak, karşılaşabilecek zararlar en aza indirilebilecek ve iklim değişikliğinin olumlu fırsatlarından yararlanılabilecektir. Artık iklim Değişikliğinin etkilerine karşın adaptasyon kapasitesinin (duyarlılık tayini, uygun adaptasyon ölçülerinin belirlenmesi ve uygulanması; etkilerin tersinir yönde değiştirilmesi, mevcut ekosistem esnekliğinin artırılması) oluşturularak olumlu yöne çevrilmesi gerekiyor. Diğer bir deyişle, iklim değişikliğine uyarlama toplumların ve ekosistemlerin, değişen iklim şartları ile baş edebilmelerine yardımcı olmak için gerçekleştirilen eylemler ve alınan önlemlerdir. Bir diğer deyişle iklim değişikliğine uyarlama; iklim olaylarının (risklerinin) etkileriyle mücadele etmek, fırsatlardan fayda sağlamak ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve uygulanması sürecidir. İklim değişikliğine uyarlama, iklim değişikliğinin negatif etkilerinin azaltılması için doğru önlemler almayı zorunlu kılmakla birlikte fırsatlardan da yararlanmayı amaçlamaktadır.
Uyarlama çalışmasında iklim değişikliğinin etkilerinin belirlenmesi, etkilenebilirlik ve uyarlama süreçlerinin anlaşılması ve bunlara yönelik değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir. İklim değişikliğine uyum konusunda öncelikle etkilenebilirliğin tespiti gereklidir. Etkilenebilirlik bir sistemin iklimden etkilenebilirliği ve aşırı iklim durumları dâhil olmak üzere iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ne ölçüde etkilendiği ve bununla ne ölçüde başa çıkamadığını belirtmektedir. Etkilenebilirlik, bir sistemin maruz kaldığı iklim değişikliğinin ve değişkenliğinin özelliği, boyutu ve hızının, duyarlılığının ve uyarlama sağlama kapasitesinin bir fonksiyonudur. Uyarlama çalışmaları oldukça sistematik bir yapıya sahiptir. Öncelikle iklim değişikliğinden olumsuz etkilenebilecek su kaynakları, tarım ve gıda güvenliği, halk sağlığı, doğal ekosistemler ve biyoçeşitlilik, kıyı bölgeleri vb. sektörlere ilişkin “etkilerinin belirlenmesi” çalışmalarının yapılması gereklidir. Bu etkilere bağlı olarak yaşanacak su sıkıntısı, kuraklık, çölleşme, afetlerdeki artış, tarımsal üretimde düşüş, gıda güvenliği, halk sağlığında bozulma, kara ve deniz ekosistemlerindeki bozulma, enerji, turizm ve balıkçılığın olumsuz etkilenmesi, deniz seviyesindeki yükselmeye bağlı kıyı bölgelerinde yaşanacak tehditlere ilişkin “etkilenebilirlik değerlendirilmesi” yapılarak, bunlar karşısında gerçekleştirilecek uyarlama eylem ve önlemlerini içeren “uyarlama eylem planlarının” hazırlanması ve bu planların mutlaka ulusal, sektörel gelişme planlarına “entegre edilmesi” gerekmektedir. Ülke düzeyinde yapılan bütün politika ve planlama çalışmalarında iklim değişikliğinin etkileri göz önünde bulundurulmalıdır.
Uyarlama faaliyetlerinin iklim değişikliğinin etkilerini azaltma konusunda olumlu veya olumsuz etkileri olmaktadır. Örneğin özellikle sıcak hava dalgalarının görüldüğü günlerde sıcak havaya uyum sağlamak gerekçesiyle kullanılan klimalar, enerji tüketimi nedeniyle “Negatif Azaltım Etkisi”ne sahiptirler. Bunun yanı sıra ağaçlandırma ise karbon yutak alanlarını çoğalttığı için “Pozitif Azaltım Etkisi”ne sahiptir. Bu aşamada karar vericilerin uyarlama politikalarını belirlerken bu hususa dikkat etmeleri önemlidir. Bazı uyarlama faaliyetlerinin olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için alternatif yöntemler değerlendirilmelidir. Etkilenebilirlik ise bir sistemin iklimden etkilenebilirliği ve aşırı iklim durumları dâhil olmak üzere iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ne ölçüde etkilendiği ve bununla ne ölçüde başa çıkamadığını belirtmektedir. Etkilenebilirlik, bir sistemin maruz kaldığı iklim değişikliğinin ve değişkenliğinin özelliği, boyutu ve hızının, duyarlılığının ve uyarlama sağlama kapasitesinin bir fonksiyonudur. IPCC, iklim değişikliğinden etkilenebilirliği üç unsurun bir fonksiyonu olarak tanımlar, bunlar;
i. iklim değişikliğinin etkilerine maruz kalma türleri ve boyutu,
ii. hedef sistemlerin, belirli düzeyde maruz kalmaya duyarlılığı, ve
iii. hedef sistemin başa çıkma veya uyarlama sağlama kapasitesidir.
Aşırı hava olayları dâhil olmak üzere iklim değişkenliğindeki değişiklikler veya ortalama iklim koşullarındaki değişiklik hızları gibi incelenen sistemin dışındaki unsurları maruz kalma (exposure) denir.
Duyarlılık (sensitivity) bir sistemin iklim değişkenliği veya değişikliğinden olumsuz veya olumlu şekilde etkilenme derecesidir.
Bir sistemin iklim değişikliği nedeniyle etkilenmesi, doğrudan (örneğin ortalama sıcaklık, sıcaklık aralığı veya değişkenliğindeki bir değişiklik sonucunda rekoltede bir değişiklik gibi) veya dolaylı (örneğin deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle kıyılardaki sellerin sıklığındaki artışın neden olduğu hasar) olabilir. Bütün bunlar ile birlikte uyarlama sağlama kapasitesi (adaptive capacity), bir sistemin, iklim değişikliği, değişkenliği ve muhtemel aşırı ve orta düzeydeki zararlara uyarlama sağlama, fırsatlardan yararlanma veya bunun sonuçları ile başa çıkma kabiliyeti demektir.
Afet Risk Yönetimi
Küresel iklim değişikliği ile ülkelerin ekonomik büyümesi ve gelişmesi birbirlerine çok yakın bir şekilde bağlantılıdır. Sürdürülebilir bir kalkınma, diğer bir deyişle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine dirençli bir ülke için öncelikle aşağıdaki konularda uyarlama çalışmaları yapılmalıdır.
- Enerji verimliliği
- Sürdürülebilir tarım
- Su kaynakları yönetimi
- Afet risklerinin azaltılması
Modern afet yönetimi sisteminde, Afet Zararlarını Azaltma, Afetlere Hazırlık, Afet Tahmin ve Erken Uyarılarıyla birlikte Afetleri anlamak gibi afet öncesi korumaya yönelik olan çalışmalara “risk yönetimi” denilirken; Afet Etki Analizi, Afetlere Müdahale, Afetlerde İyileştirme, Yeniden Yapılanma gibi afet sonrası düzeltmeye yönelik olarak yapılan çalışmalara ise “kriz yönetimi” adı verilir. Böylece günümüzde afet yönetimi, risk ve zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme gibi 4 ana evreden oluşur.
Afet risk yönetiminin temel unsurları şunlardır:
- Tehlike Analizi
- Risk Analizi
- Risk Azaltma
- Önleme
- Sakınım
- Risk ve Zarar Azaltma
- Risk Transferi
- Risk İletişimi
- Olay Komuta Sistemi
- Planlama
- Tahmin ve Erken Uyarı
- Tatbikatlar
- Eğitim
Bu evredeki çalışmalar, tehlikeli durumları ve bunların oluşturabileceği, can, mal ve iş/hizmet kaybı riskini azaltmayı amaçlayan ve sürekliliği olan aktivite ve önlemlerdir. Bunlar yapısal ve yapısal olmayan önlemlerden oluşur. Örneğin: Afet zararlarını azaltmak için Tehlike ve risk analizi, Afet senaryolarının üretilmesi ve çözüm yollarının geliştirilmesi, Etki analizi, ihtiyaç ve olası hasarların belirlenmesine yönelik hazırlıklar, Kısa, orta ve uzun vadeli zarar azaltma planları, Toplumu ve kurumları ilgilendiren hazırlık ve planlar ile ilgili koordinasyonu sağlamak, Erken uyarı alt yapısını kurmak, Tehlikenin yeri, meydana gelebilecek zararlardan korunmak için alınması gereken önlemler konusunda toplumu sürekli ve doğru bir şekilde bilgilendirmek, Kamuoyunu Bilinçlendirilmek ve Eğitmek, Risk altındaki yapıları kamulaştırmak, kritik tesisleri güçlendirilmek, Mevcut planları güncelleştirilmek ve tatbikatlar ile geliştirilmek, Tarihi eserler, çevre ve doğal hayatı korumak, Sürdürülebilir kalkınma için iş yerlerini de afetlere dirençli hale getirmek.
İklim Risk Yönetimi
Türkiye’deki afet yönetimi, iklim değişikliği ve kalkınma girişimleri için sorumlu kurum ve kuruluşlar, küresel iklim değişikliği ve hidro-meteorolojik afetler ile mücadelede dil ve fikir birliğine gidebilmesi, yapısal ve yapısal olmayan önlemleri doğru uygulayabilmesi için “afet risk yönetimi stratejisi”yle birlikte “iklim değişimine uyarlama”, artık tüm politika, plan ve programlarda “İklim Risk Yönetimi” adı altında bütünleşik/birleşik bir şekilde düşünülerek ele alması gerekir. “İklim değişikliğine uyarlama” çalışmaları aynı zamanda “afet risklerini azaltılma”ya; afet risklerini azaltma çalışmaları da aynı zamanda iklim değişikliğine uyarlamaya katkıda bulunabilmektedir. afetlerin artan ekolojik, çevresel, sosyal ve ekonomik kayıplarını en aza indirilebilmesi için artık risk yönetimi stratejisiyle birlikte iklim değişimine uyarlama ile ilgili tüm politikalar, planlar, programlar ve önlemler “iklim değişikliği risk yönetimi” adı altında bütünleşik bir şekilde düşünülerek ele alınması gerekmektedir.
Küresel iklim değişimiyle ilişkili olarak sıcak hava dalgası, don, orman yangınlarını, kuraklık, sel, yıldırım, dolu, çığ, rüzgar ve kütlesel hareketleri, vb. tek tek ele alınmalıdır. Bu hidro-meteorolojik afetlerin Türkiye üzerindeki yersel ve zamansal dağılımları, küresel iklim değişikliği ile ilişkisi, eğilimleri, uyarlama ve risk yönetimi önerileri belirlenir. Risk gerçekleştiğinde, “afet”, olarak adlandırılır. Hava ve iklim olaylarının etkileri, meteorolojik olayın doğası ve şiddeti ile birlikte toplumların maruziyet ve savunmasızlığı ile de ilişkilidir. Böylece, riskleri azaltabilmek için ülkemizde her geçen gün daha fazla dikkat etmemiz gereken hidro-meteorolojik afetleri toplumların onlara maruziyet ve savunmasızlığı bakımından daha iyi tanıyıp, afet risk yönetimi ve uyarlama çalışmalarımızı doğru yönlendirebiliriz.
Küresel iklim değişikliğinin hidro-meteorolojik afetlerle birlikte ortaya koyduğu riskleri/afetleri azaltabilmek için öncelikle sera gazlarını azaltmak ile birlikte aşırı hidrometeorolojik olaylarının tahmin sistemlerini geliştirmek; hidrometeorolojik afetlerden zarar görebilirliği azaltabilmek için kapsamlı veri tabanları, maruziyetin, erken uyarı, hidrometeorolojik afetlere dayanıklı yerleşimler ve yerleşimlerin yerlerinin değiştirilmesi ile birlikte yoksulluğun azaltılması, daha iyi bir bilinçlendirme ve eğitime ilave olarak sürdürülebilir kalkınma, vb. gibi tüm süreçleri bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir.