Bankaların Yönetimi Ve Denetimi Dersi 5. Ünite Özet

Aktif-Pasif Yönetimi

Giriş

Ekonomik hedeflere ulaşılabilmesi, ülke kaynaklarının etkin kullanılabilmesi ya da tasarrufların yatırıma dönüştürülmesi noktasında fon oluşturma gibi sosyal işlevlere sahip olan bankalar, ekonomik yapı ve finansal sistemin verimli çalışabilmesi için meydana getirilmiş ticari kurumlardır.

Temel amacı kar maksimizasyonu olan ticari bankalar, bu amacını gerçekleştirirken bu bankaların mali tabloları içinde yer alan aktif (varlık) ve pasiflerinin (kaynakların) yapısı ve özellikleri önem taşımaktadır. Kar, aktiflerin getirisi ve kaynakların maliyetine bağlı olarak oluşur. Kar maksimizasyonunda faiz, döviz kuru, kredi ve likidite gibi bazı finansal değişkenler görev alır. Banka, aktif pasif dengesi ve kar maksimizasyonu için bu unsurları yönetilebilmelidir. Sonuç olarak ticari bankalar bu yönetim işini varlıklarını korumak, sürdürebilmek ve risklere karşı gerekli tedbirleri alabilmek için yapmaktadır.

Aktif-Pasif Yönetimine İlişkin Genel Bilgiler

Özellikle faiz oranlarının serbest bırakılması ve fon maliyetlerinin büyük ölçüde artması ile bankalar tarafından kullanılan aktif-pasif yönetimi (APY), kar maksimizasyonu sürecinde kullanılan ve aktif pasif etkileşimini içinde bulunduğu piyasa koşullarında en iyi hale getirmeye çalışan sistematik bir süreçtir. APY, çeşitli modeller ve analiz teknikleri yardımıyla yasal kısıtlar çerçevesinde vade, miktar, fiyat olarak dengede tutmaya yönelik risklerin yönetilmesini sağlamaktadır.

Bankalar açısından başarının iki faktörünün etkin kar yönetimi ve etkin risk yönetimi olduğu söylenebilir. Kullandıkları yöntemler farklı olsa da her iki unsur açısından da temel hedef, karı maksimize etmek vasıtasıyla bankanın piyasa değeri veya hisse fiyatını arttırmaktır.

Ticari bankalarda APY’nin temel amacı olan kar maksimizasyonunun yanında yan hedefleri de mevcuttur. Bunlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

  1. Net faiz gelirlerinin artırılması ve faaliyetler çerçevesinde istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak,
  2. Faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak,
  3. Kredilerin kalitesini artırmak,
  4. Likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak,
  5. Sermaye yeterliliğini sağlamak ve
  6. Vergi yükünün azaltılmasını sağlamaktır.

Ticari bankalarda, yönetimin en önemli problemi mudilerden ve diğer kaynaklardan elde edilen fonları hangi yatırım araçlarına dönüştürüleceğiyle ilgili gerekli stratejik kararların alınacak olmasıdır. Ticari bankaların fonlarıyla gerçekleştireceği finansal araç- finansal yatırımlarının belirlenmesi ve en uygun yatırım araçlarının seçimi süreci aktif yönetimi olarak nitelendirilebilir. Aktif yönetimi çeşitli seçenekler arasında, bankaya en fazla getiriyi sağlayacak uygun yatırım bileşiminin kararının verilmesi noktasında banka yönetimine yardımcı olan bir karar mekanizması sistemidir ve sistem nakit, krediler ve menkul kıymetler arasında en uygun kombinasyonu sağlamayı hedeflemektedir. Bu açıklamalardan hareketle aktif yönetimi aynı zamanda bir portföy yönetim sistemi olarak da açıklanabilir. Ticari bankalarda aktif yönetiminin nihai amacı sadece yatırım araçları arasından en uygun kombinasyonu sağlamak değil; aynı zamanda bu yatırım araçlarıyla ilgili riskleri de en aza indirmektir.

Ticari bankalar, aktif yönetim sürecinde aktiflerden maksimum getiri elde edebilmek ve aktiflerin içerisinde optimum dengeyi sağlamak için aşağıda yer alan unsurları incelemek zorundadır. Bunlar;

  • Nakit değerler, krediler ve sabit kıymetler için ne kadar fon ayrılacak?
  • Hangi kredi çeşitleri için ne kadar fon ayrılacak?
  • Aktiflerin vade yapısı nasıldır ve değişken faizli kredilerin tutarı nedir?
  • Yatırımların vade yapısı ve tutarı nasıldır?
  • Vergiden muaf ve vergiye tabi olan yatırımlar hangileridir ve ne kadardır?
  • Uluslararası risk var mıdır? Ölçüsü nedir?

Bankalar yönetimin ve hissedarların belirlemiş olduğu hedeflere, aktif yönetimi ile birlikte pasif unsurların da incelenerek analiz edilmesi ve yöneltilmesi ile ulaşılabilmektedir. Ticari bankalarda pasif yönetimi, aktiflerin finansmanı için elde edilen fonların en uygun maliyetle bankanın kullanımına uygun hale getirilmesi işlemidir. Bu işlemde kullanılan unsurlar; mevduat kredileri, ihraç edilen borçlanma araçları, diğer krediler ve öz kaynaklardır. Pasif yönetimi, net faiz marjının maksimize edilmesi amacıyla pasif unsurlar içerisinde optimum kaynak bileşimini sağlamaktadır. Hangi kaynağın, hangi düzeyde kullanılması gerektiği pasif yönetiminin temel işlevlerinden biridir. Pasif yönetimi kapsamında ticari bankaların kullandığı kaynakların belirlenmesi işleminde temel ölçütler maliyet ve risk unsurlarıdır.

Pasif unsurların yönetimi kapsamında optimum kaynak yapısını belirleme aşamasında ticari banka yönetiminin cevap bulması gereken sorular:

  • Mevduat ve diğer borçlanma yolu ile elde edilebilecek fon tutarı ne kadardır?
  • Bu fonlar ne tür mevduat ve borçlarla elde edilecektir?
  • Yurtdışı sendikasyon kredileri kullanılacak mıdır?
  • TCMB bankalar arası para piyasası işlemlerine başvurulacak mıdır?
  • Sermaye artırımı yoluna gidilebilir mi?
  • Fonların vadesi ve döviz yapısı nasıldır?, şeklinde sıralanabilmektedir.

Aktif Pasif Yönetim Yapısı, Komitesi Görevleri ve İşleyiş Biçimi

Ticari bankalarda, verimli aktif–pasif yönetimi sağlamak ve geleceğe yönelik kararlar almak için organizasyon yapısına ihtiyaç duyulmaktadır. Aktif-pasif yönetimi komitesi tarafından yürütülen bu organizasyon yapısının bilançoyu belirlenen hedefler doğrultusunda yönetme, belirli tespitlerde bulunma ve analiz etme gibi işlevleri mevcuttur. Ticari bankalarda aktif-pasif yönetimi komitesinin temel görevi, işletmenin karını maksimize etmesine yardımcı olmaktır.

Komitenin görev ve yetkileri:

  • Bankanın likidite seviyesini arzu edilen düzeyde tutmak,
  • Kredi fiyatlandırma stratejilerini değerlendirmek,
  • Zorunlu rezervlerle ilgili kararlar almak,
  • Bütçedeki değişkenleri inceleyerek bunlara göre bir yol haritası çizmek,
  • Aktif pasif politikalarını gözden geçirmek,
  • Günlük ortalama faiz, faiz dışı gelir ve giderleri incelemek,
  • Faiz oranları, döviz kuru gibi değişkenleri takip etmek,
  • Bankacılık faaliyetleriyle ilgili yasal mevzuat değişiklikleri incelemek,
  • Dönemler itibariyle sermaye yeterlilik oranlarındaki değişiklikleri analiz etmek,
  • Aktif pasif yönetimi tekniklerini geliştirmek,
  • Geleceğe ilişkin senaryolar hazırlamaktır.

Ticari bankalarda aktif pasif yönetimi işlemleri 3 aşamadan meydana gelmektedir. Bunlar; planlama, değerlendirme ve raporlama şeklinde ifade edilebilir. Planlama aşamasında gelecek birkaç yıl için yıllık, aylık, günlük olarak bilanço (proforma bilanço) hazırlanır. Değerlendirme aşamasında, proforma bilançoda bulunan tahmini rasyolar, alternatif senaryolar ve kontrol edilebilir araçlar kullanılıp elde edilen sonuçlar hedeflenenlerle karşılaştırıldıktan sonra hedeflenen karlılık, likidite ve sermaye yeterlilik değerlerine göre düzeltmeler yapılır. Daha sonra bilgisayar temelli bir simülasyon modeli kullanılarak alternatif karışım, oran ve hacim senaryolarına göre tüm ilgili oranlar değerlendirilir. Son olarak APY bölümü, fonları aktif-pasif arasında nasıl dağıtacakları, hizmetlerden alınacak asgari komisyon tutarı ve aktif-pasif yönetimiyle ilgili hazırlanması gereken raporları ve zamanı vb. konularla ilgili bankanın uygulama departmanlarına gerekli talimatlar verir.

Aktif Pasif Yönetiminin Sınırları

Ticari bankalarda APY komitesinin aldığı kararlarda bazı kısıtlamalar ve düzenleyici hükümler mevcut olabilmektedir. APY çerçevesinde banka yönetimini sınırlayan unsurları; yasal sınırlar, içsel sınırlar ve dışsal sınırlar olmak üzere 3 gruba ayırabiliriz.

Yasal sınırların belirlenmesi konusunda ticari bankaların faaliyetleri sırasında uyması gereken ilke ve esaslar, genel itibariyle düzenleyici ve denetleyici bir kurum olan BDDK sorumluluğundadır. Bunu ise bankacılık kanununun 57. maddesine dayanarak yapmaktadır. Bu anlamda maddede geçen sınırlamalar şu şekildedir:

  • Bankaların gayrimenkul değerleri, toplam öz kaynakların en fazla % 50’si kadar olabilir.
  • Bankaların gayrimenkul alım ve satımı ile uğraşamazlar.
  • İpotekli konut finansmanı kuruluşu ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları hariç olmak üzere ana faaliyet konusu gayrimenkul ticareti olan ortaklıklara katılamazlar.

Yasal sınırların yanında var olan diğer sınırlar içsel ve dışsal sınırlardır. İçsel sınırlar, tamamen işletmenin kontrolünde olan sınırlar olarak ifade edilebilir. Dışsal sınırlar ise APY çerçevesinde hiçbir zaman bankanın kontrolünde olmayan yani bankanın etkileyemeyeceği, aksine sayılan bu unsurlarda meydana gelecek olası değişikliklerde banka yönetiminin etkileneceği durumlar şeklinde ifade edilebilir.

Faiz, Likidite, Döviz Kuru ve Kredi Riskine Karşı Aktif Pasif Yönetimi

Bankaların faaliyetlerini sürdürmeleri için piyasalarda karşılaştıkları risklerden etkilenmemeleri amacıyla risk yönetimi uygulanmaktadır. Bankacılık sektörü için risk kavramı bankanın çeşitli beklenmedik nedenlerden dolayı zarar ile karşılaşma ihtimalidir. Bankacılık sektöründeki riskleri; likidite riski, kredi riski, faiz oranı riski, piyasa riski, döviz kuru riski, operasyonel risk ve politik risk olarak sıralayabiliriz. Özellikle ticari bankaların fon talep eden ile fon arz edenleri bir araya getiren finansal kurumlar olması dolayısıyla, faiz oranı ve döviz kuru riskinin yönetilmesi zorunludur.

Piyasa koşullarında, faiz oranlarındaki değişikliklerin ticari bankanın aktif ve pasif unsurlarında olumlu veya olumsuz yönde etkilerinin değerlendirilmesinde kullanılan yaklaşımlar; gelir yaklaşımı ve ekonomik değer yaklaşımıdır.

Gelir yaklaşımı yönteminin odak noktası, faiz oranlarındaki değişimin büyüme ya da açıklanan gelirler üzerindeki etkisidir. Ekonomik değer yaklaşımında ise bankanın faiz oranlarındaki dalgalanmalara karşı net varlık değerindeki duyarlılığı yansıtan bir görüş ortaya koyulmaktadır. Ekonomik değer yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişimlerin gelecekteki bütün nakit akışlarının bugünkü değeri üzerindeki olası etkilerini dikkate alırken, faiz oranlarındaki değişimin uzun dönemli olası etkileri hakkında gelir yaklaşımına nazaran daha geniş bir bakış açısı sağlamaktadır.

Bankaların maruz kaldıkları faiz oranı riskinin çeşitli kaynakları mevcuttur. Bunlar yeniden fiyatlandırma riski, baz riski ve opsiyon riskidir. Yeniden fiyatlandırma riski, bilanço içi ve dışı hesaplarda yer alan pozisyonların yeniden fiyatlama dönemlerindeki uyumsuzluktan meydana gelmektedir. Baz riski, benzer yeniden fiyatlama özelliklerine sahip farklı finansal araçlar üzerinden alınan ya da onlara ödenen faizlere baz oranlar arasında bulunan mükemmel olmayan ilişki dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Opsiyon riski ise bankaların pozisyonlarında yer alan opsiyon ürünlerinden kaynaklanabildiği gibi, pozisyonlarda yer alan opsiyon iliştirilmiş enstrümanlardan da kaynaklanabilmektedir.

Mali tablolarda yer alan kalemlerin faiz oranlarında meydana gelen değişmelere vermiş olduğu tepkiler, tablolarda yer alan değerlerin özelliklerine göre, faize duyarlı aktif-pasif, faize duyarsız aktif–pasif şeklinde yapılmaktadır.

Faize duyarlı aktif kalemler, piyasa faiz oranı değiştiğinde ticari bankanın faiz oranlarında yeni düzenlemeler yapacağı ya da bankanın yeniden fiyatlandırmak zorunda kalacağı aktiflerden meydana gelir. Faize duyarsız aktifler piyasa faiz oranlarında bir değişiklik olduğu dönemlerde yeniden fiyatlandırılmasına ihtiyaç olmayan aktiflerdir. Faize duyarlı pasif unsurlar, piyasa faiz oranları değiştiğinde ticari bankanın yeniden düzenlemek ya da fiyatlandırmak zorunda kalacağı pasif kalemlerdir. Faize duyarsız pasifler, piyasa faiz oranlarında bir değişikli olduğu durumlarda, ticari bankanın yeniden düzenleme yapmayacağı ya da yeniden fiyatlandırmasına gerek olmayan pasiflerdir.

Faiz oranı riskine karşı, ticari bankalar kar maksimizasyonu hedefini gerçekleştirebilmek için ticari bankalarda faiz oranı riskine karşı bazı stratejiler belirleyebilirler. Genel itibariyle ticari bankalarda faiz oranı riskine karşı belirlenecek üç temel strateji mevcuttur.

Sıfır fon açığı stratejisinde, ticari bankaların faize duyarlı aktifleri ile pasiflerinin tutarsal ve oransal olarak birbirine eşit olduğu varsayımına dayanılır. Pozitif fon açığı stratejisi ise, ticari bankanın değişken faizli aktiflerinin, değişken faizli pasiflerinden fazla olması durumunu ifade etmektedir. Negatif fon açığı stratejisi de, ticari bankanın faize duyarlı pasiflerinin faize duyarlı aktiflerden fazla olduğu durumlarda tercih edilen faiz oranı stratejisidir.

Ticari bankaların, karşılaşmış oldukları faiz oranı riskini tespit edebilmek, önleyebilmek ve gerekli tedbirleri alabilmek için kullandıkları yöntemlerde amaç, aktif ve pasiflerin vadeye göre dağılımını gerçekleştirerek, olası faiz oranı değişimlerinden bankanın net faiz gelirinin nasıl değişeceğini incelemek olmuştur.

Kullanılan yöntemlerden biri olan vade aralığı (GAP) analizi yöntemi, ticari bankaların aktif pasif yönetimi çerçevesinde önceden belirlenen bir dönemde, faize duyarlı aktifler ile pasiflerin parasal değerleri arasındaki farkı ölçmekte kullanılan bir yöntemdir. GAP oranının 1’den büyük olması durumunda pozitif GAP mevcuttur. GAP oranının 1’den küçük olması durumunda ise negatif GAP söz konusudur. GAP analizinde farkın hesaplanması kadar fark oranının hesaplanması, APY kapsamında önemlidir. “Faize Duyarlı Aktifler < Faize Duyarlı Pasifler” ise Negatif (Pasife Duyarlı) GAP söz konusudur.

“Faize Duyarlı Aktifler > Faize Duyarlı Pasifler” ise Pozitif (Aktife Duyarlı) GAP söz konusudur. Bankanın faiz oranı riskinin azaltması veya elimine edilmesi için faize duyarlı aktiflerin (FDA) faize duyarlı pasiflere (FDP) eşitlenmesi gerekir. Farkın sıfır olduğu durumlarda faiz oranlarındaki herhangi bir değişiklik, farkı ve bankanın net faiz gelirini etkilememektedir. Bu bağlamda banka, faiz gelir ve giderlerini bu şekilde faiz oranları değişikliklerinden korumuş olmakta ve faiz oranları değişikliklerinden etkilenmemiş olmaktadır.

FDA ve FDP arasında oluşabilecek negatif veya pozitif fark sonucu oluşabilecek risk ve bu riskten korunmak amacıyla geliştirilen çözüm önerileri için S:137, Tablo 5.4 incelenebilir.

Durasyon (süre) analizi ise faiz oranı riskinin tespiti aşamasında faize duyarlı duyarsız ayrımı yapılmaksızın bütün varlıkların nakit giriş ve çıkışlarının bugünkü değerini ve aralarındaki vade uyumsuzluğunu tespit etmeyi amaçlamayan bir yöntemdir. Bu analiz türü özellikle sabit getirili ve maliyetli iktisadi kıymetlerin faize olan hassasiyetinin ölçümünde kullanılmaktadır. Durasyon, bir finansal varlığın veya yükümlülüğün fiyatının faiz oranlarındaki değişime duyarlılığını ölçen bir esneklik ölçüsüdür. Durasyon analizi; durasyon katsayısının hesaplanmasının kolay olmaması, faiz oranlarının bir defalık ve ani olmaması ve muhtemel kar/zararları hesaplaması yönlerinden eleştiriye maruz kalmıştır.

Ticari bankaların faaliyetleri çerçevesinde maruz kaldıkları faiz oranı değişim riskinin yanında bir diğer risk unsuru, döviz kurunun değişimi riskidir. Döviz kuru riski, ticari bankanın mevcut kar marjının, işleme konu olan döviz cinsinden paraların fiyatlarında meydana gelen değişimler sonucunda azalması tehlikesi şeklinde tanımlanabilir. Yabancı paraların yani dövizlerin fiyatlarındaki değişimler, kur riskinin ana kaynağını oluşturduğu söylenebilir.

Bir bankanın aktiflerindeki döviz kalemleri ile pasiflerindeki döviz kalemleri bir bütün olarak, o bankanın döviz pozisyonu hakkında bilgi verir. Bankaların aktifteki döviz hesaplarını mevcutlar ve alacaklar, pasifteki döviz hesaplarını ise taahhütler ve borçlar oluşturmaktadır. Bir para biriminden borçların aynı para biriminden alacaklara göre fazla olması o para birimi için “açık veya kısa pozisyon” olarak adlandırılmaktadır. Aktiflerin pasiflerden (yükümlülüklerden) fazla olma durumu ise “uzun pozisyon” olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte bir ticari bankanın belirleyebileceği döviz pozisyonları uzun pozisyon, kısa pozisyon ve tam döviz pozisyon şeklinde ifade edilmektedir. Kur riskinden tamamen kurtulmak isteyen bankanın döviz cinsinden aktif ve pasifleri eşitlemesi gerekir. Karşı karşıya kalınan kur riskin tespitinde döviz pozisyon oranı kullanılır. Döviz kuru riskinden kaçınmak isteyen ticari bankalar için ideal oran 1’dir. Bu riskten korunmuş olsa bile bir banka sermaye erozyonu ile karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden kur riskinden korunurken öz kaynaklar da korunmalıdır.

Ticari bankaların karşı karşıya oldukları risklerden bir diğeri de kredi riskidir. Kredi riski, tamamen banka yönetiminin insiyatifinde olan bir değişkendir. Faiz oranı ve döviz kuru riski ekonomik-siyasal gelişmelerden etkilenen sistematik risk grubunda iken; kredi riski tamamen ticari bankanın iç dinamikleri tarafından belirlenen bir değişkendir. Kredi riskinin bankanın nakit akışları ve karlılığı üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri mevcuttur. Bu bağlamda, APY kapsamında, kredi riski izlenmesi ve kontrol altına alınması gereken bir değişkendir. Nedenleri:

  • Ekonomide zaman zaman daralmaların olması
  • Rekabetin artması sonucu düşük kredi derecesine sahip firmaların kredi alabilmesi,
  • Kredi işlemlerinde teminat değerlerinin düşmesi,
  • Sermaye piyasalarının gelişmesine rağmen kredi alan firmaların kredi derecelerinin düşük olmasıdır.

Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v