Diplomasi Tarihi Dersi 6. Ünite Özet
Diplomasi Uygulaması
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Uyuşmazlıkların Çözümü
Uyuşmazlıkların çözümü, daha çok uyuşmazlıkların çözülmesi için barışçıl stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanması, şiddete başvurmanın alternatifi çarelerin bulunması anlamında kullanılmaktadır. Birleşmiş Milletler Şartı’nın VI. Bölümü’ne göre, uyuşmazlıkların çözümünde izlenebilecek yollar, hukuki önlemler veya siyasi önlemler şeklinde ikiye ayrılır. Genel olarak, Uluslararası Adalet Divanı ve diğer uluslararası mahkemelerin faaliyetleri ve uluslararası hakemlik kurumu ile ilgili birincisi, yani hukuki yöntem, diplomasi alanı dışında kalır. İkinci yöntem ise uyuşmazlığın tarafları arasında BM Şartı’nın 33. Maddesinde bazıları sayılan geleneksel siyasi yolları içerir. Bunlar, müzakere, arabuluculuk, iyi niyet misyonları, araştırma komisyonları, uzlaşma komisyonları gibi usullerdir. İki veya daha çok sayıdaki ülke arasında çıkar çatışması ortaya çıkar ve taraflardan hiçbiri geri adım atmaz ise bir uluslararası bunalım söz konusudur. Uzlaşıya varılamayacağı anlaşıldığında bu bunalımın güç kullanımına dönüşmemesi için gösterilen diplomatik faaliyet kriz yönetimi diye adlandırılır.
Bu arada, son yıllarda geliştirilen “uyuşmazlık çözümlenmesi” (conflict resolution) uyuşmazlıkların çözümünden farklı, belirli bir anlamı olan bir kavramdır. Uyuşmazlık durumlarının nedenlerinin ve çözüm yollarının tahliliyle ilgili bu kavram çerçevesinde, uyuşmazlık çözümlerine diplomatik değil, akademik bir bakış açısıyla ve tekniklerle yaklaşılmaktadır.
Diplomasinin amaçlarına ulaşabilmesi, yani ülkeler arasında güce başvurmadan karşılıklı çıkarları üzerinde uzlaşı sağlayabilmesi için çeşitli araçlara gereksinmesi vardır.
Diplomatik Müzakere
Bir diplomat aslında ülkesinin çıkarlarını korumak adına resmi temas ve faaliyetlerinin her anında müzakere halindedir. Müzakereler çok çeşitlidir. İki taraflı ya da çok taraflı, gizli ya da açık olabilirken, müzakereyi reddetmek bile müzakere sayılabilir. Çok taraflı ilişkilerin gelişmesi, uluslararası kuruluşların çalışmaları, zirve diplomasisinin yaygınlaşması, arabuluculuk faaliyetlerinin artması, bütünüyle devletlerarası müzakere yöntemini diplomasinin odağı hâline getirmiştir.
Genel olarak, müzakereleri ikili veya çok taraflı olarak ayırmak mümkündür. Asıl çeşitlilik müzakerelerin amaçlarında ortaya çıkar. Anlaşmazlıkların çözümü amacıyla yapılan müzakereler de belirli türlere ayrılabilir. Birincisi, iki aktörün ilişkiler için ön koşul olan- aralarındaki ilişkileri normalleştirme ve diplomatik ilişki kurma amacıyla masaya oturmalarıdır. İkincisi, belirli bir mevcut statükoyu değiştirmek için çıkarların örneğin egemenliklerin veya nüfuz bölgelerinin yeniden tanımlanmasını öngören müzakerelerdir. Bu tür müzakereler genellikle savaşların ardından yapılır. Üçüncü bir tür, dünya sahnesinde yeni aktörlerin yaratılması amacına dönük müzakerelerdir. Dördüncü olarak taraflar aralarında mevcut fakat belirli bir tarihte sona ermesi öngörülen bir anlaşmanın uzatılması için de müzakere edebilirler. İşbirliğini geliştirme amaçlı müzakereler günümüzde daha yaygındır ve daha çok mültilateral çerçevelerde sürdürülmektedir.
Müzakereler gizli ve açık müzakereler şeklinde de sınıflandırılabilir. Bu iki tür arasındaki tercih, “klasik” diplomasi ve “kamuya açık” diplomasi taraftarları arasında daima tartışma konusu olmuştur. Zira günümüzde hiçbir müzakere tamamen gizli veya tamamen açık değildir.
Müzakere Öncesi
Her şeyden önce, tarafların müzakerenin gerekliliği üzerinde görüş birliğine varmaları gerekir. Bu görüş birliğini sağlamak, bazen müzakereler başladıktan sonra anlaşmaya varılmasından çok daha güç ve zaman alıcı olabilir. Müzakere yoluyla bir çözüme ulaşmanın mevcut durumun sürdürülmesine tercih edilmesi gerektiği hususunda görüş birliğine varmaları adımı üç ayrı anlama gelmektedir:
- Tarafların anlaşmazlıklarına rağmen ortak çıkarlarının da bulunduğu
- Müzakere fırsatı kullanılmazsa bunun her iki taraf için de olumsuz sonuçlarının olacağı
- Bir çözüme ulaşma imkânının mevcut olduğudur
Müzakerelere başlanma kararının verilmesinde iç ve dış siyasi etkenlerin büyük rolü vardır. İki ülke arasında işbirliği amaçlı müzakerelere başlama kararına varılması, anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin müzakerelere nazaran çok daha kolaydır ve daha az koşula bağlıdır. Gerekli başlıca koşul, tarafların ekonomik, kültürel, bilimsel vs. gibi herhangi bir alanda işbirliği yapmalarının karşılıklı çıkarlarına hizmet edeceğine inanmalarıdır.
Müzakerelere başlanmadan önce üzerinde mutabakata varılması gerekli konuların başında gündemin saptanması gelir. Gündemin oluşturulması aynı zamanda konuların hangi sıra içinde ele alınacağının kararlaştırılması anlamına gelir. Müzakerelerin hangi ülkede ve şehirde yapılacağı da bazen uzun görüşmelere neden olabilir. Doğal olarak taraflar müzakerelerin kendi ülkelerinin topraklarında yapılmasını tercih ederler. Bazen karar vermek güç olabilir. Bu güçlüğü aşmak için genellikle üç yönteme başvurulur: tarafsız bir ülkede veya tarafların başkentlerine hemen hemen aynı uzaklıkta olan bir yerde toplanmak ya da sıra ile tarafların başkent veya şehirlerinde bir araya gelmek.
Uyuşmazlıklarla ilgili müzakerelerin biçimi (formatı) önceden karara bağlanılması gereken hususlardan biridir. Normali, doğrudan, yani yüz yüze müzakerelerdir. Ancak, birçok durumda taraflar doğrudan bir araya gelmeden, aracılar vasıtasıyla müzakere yapmayı seçebilirler. Bu aracı, sadece “kolaylaştırıcı” rol oynayabileceği gibi “hakemlik” yetkisine de sahip olabilir. Müzakerelerin ne zaman başlayacağı ve ne kadar süreceği önceden üzerinde anlaşılması gereken önemli noktalar arasındadır. Bir kere müzakere gereği konusunda anlaştıktan sonra, makul olanı görüşmelere zaman geçirmeden başlamaktır.
Avrupa Birliği Konseyi, G-8 Zirveleri gibi devlet ve hükûmet başkanlarının müzakerelerine sahne olan zirve toplantıları dışında, devletlerarası ikili veya çok taraflı müzakerelerde en yüksek düzey dışişleri bakanları veya ilgili ihtisas bakanlarıdır. Buna göre, müzakere öncesinde kararlaştırılacak hususlardan biri de görüşmelerin bakanlar düzeyinde mi yoksa memurlar düzeyinde mi yapılacağıdır. Düzey aslında müzakerelerin öneminin derecesini tayin eder. Düzey ne kadar yüksekse konu o kadar önemli demek olduğu gibi, “yüksek düzeyli” müzakerelerden daha kısa sürede sonuç alınabileceği de varsayılır. Uluslararası toplantılarda ilke olarak ülkeler kendi heyetlerinin bileşim ve büyüklüğünü saptamakta serbesttir. Bununla beraber, katılacak ülkelerin açık veya zımni mutabakatıyla heyet üyelerinin sayısının kısıtlanması uygulaması yaygınlaşmıştır.
Müzakereler Başlıyor
Müzakereler şekillerine göre başlıca ikili veya çok taraflı olarak ayrılabilir. Ayrıca, müzakereleri konularına göre de uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin müzakereler veya işbirliğini geliştirme müzakereleri olarak da sınıflandırmak mümkündür. Bununla beraber hangi tür müzakere söz konusu olursa olsun, taraflar müzakerelerde varmak istedikleri noktayı baştan aşağı yukarı belirlemek ve müzakereler sırasında izleyecekleri tutumu önceden saptamak durumundadırlar. Buna göre, müzakereye oturan tüm tarafların heyetlerinin mutlaka bir “müzakere talimatı” vardır. Resmî müzakereler tarafların tutumlarını açıklamalarıyla başlar. Taraflar karşı tarafın temel yaklaşımı hakkında bilgilendikten sonra ortaya birkaç ihtimal çıkar. Bunlardan birincisi, taraflardan birinin ortaya koyduğu tutum üzerinde anlaşmayı tartışmaksızın kabul etmektir. İkinci olasılık, tarafların karşılıklı olarak ortaya konan anlaşma koşullarını pazarlık yoluyla kendi lehlerine iyileştirmeye çalışmalarıdır. Nihayet son olasılık, tarafların ortaya konan tutumların pazarlık yoluyla dahi uzlaştırılamayacağını saptayarak müzakereleri kesmeleridir.
Müzakerecinin bir yandan kendi ülkesinin çıkarları ve görüşlerini etkili bir şekilde savunurken diğer yandan bunları karşı tarafın çıkar ve görüşleriyle bağdaştıracak ortak zemini bulabilmesi gerekir. Devletlerarası müzakereciler, uyuşmazlıkları çözebilmek, yararlı ve kalıcı işbirliği çerçeveleri yaratabilmek için, ülkelerin farklı tarihi tecrübeleri, siyasi ve ekonomik sistemleri, gelenekleri ve kültürleri hakkında, bu farklılıklar arasında köprü kurabilecek derin kavrayış ve sezgiye sahip bulunmalıdır.
Arabuluculuk
Arabuluculuk bir diplomasi aracı olarak müzakere yöntemini tamamlayıcı niteliktedir. “Uzlaştırma ”da, tarafların güvenine sahip bir üçüncü taraf, temel sorunları saptamak, gerginliği azaltmak, doğrudan müzakereye girmeye teşvik etmek amacıyla, anlaşmazlığın tarafları arasında, gayrıresmî bir iletişim olanağı sağlar. “İyi niyet misyonu” basit bir aracılık işlevinden ibarettir; aracı taraflara tavsiyede bile bulunmaz, karşılıklı mesajlar› iletmekle yetinir.
Arabuluculuk, bir uluslararası hukuk öğesi olarak, özellikle Uluslararası Daimi Hakemlik Mahkemesi tarafından temsil edilen hakemlik kurumundan farklıdır. Bu farkların başında, hakeme başvurulduğunda tarafların sonucu beğenseler de beğenmeseler de kabulleneceğini baştan taahhüt etmeleri gelir. Buna karşı arabuluculukta nihai karar yetkisi daima anlaşmazlığın taraflarına aittir, bir üçüncü tarafa transfer edilmez. İkinci bir fark, karar yetkisi hakeme verilmiş olduğundan hakemliğin sonucunun taraflar için bağlayıcı olmasıdır. Buna karşı, arabuluculukta taraflar kabul etmediği sürece ortaya konan çözüm önerisinin uygulanma kabiliyeti yoktur.
Arabuluculuğun devreye girmesinde zamanlama son derece önemlidir. Taraflar tam çözüm olgunlaştığı zaman açmaz bir duruma düştüklerinde arabuluculuk düğümü çözücü son adımı attırabilir. Uluslararası anlaşmazlıklarda ve iç savaşlarda arabuluculuk yüzyıllarca başvurulan bir diplomasi yöntemidir. Bu yöntem özellikle Soğuk Savaş sonrasında, yerel uyuşmazlıklara uluslararası çözüm arayışlarının artmasıyla ön plana çıkmış ve konu üzerinde akademik çalışmalar artmıştır. Bu çalışmalarda, en çok, iyi bir arabuluculuk nasıl yürütülür, bir arabuluculuğun başarılı olup olmadığı nasıl anlaşılır gibi sorulara yanıt aranmaktadır.
Diplomatik Anlaşmalar
Bir devletlerarası ikili veya çok taraflı müzakere uzlaşmayla sonuçlandığında bu sonuç yazılı bir anlaşmada vücut bulur. Müzakere sonuçları her zaman adil bir denge ifade etmeyebilir. Bazı anlaşmalar tek yanlı ve dengesizdir. Diplomatik anlaşmalar son derece çeşitli biçimler alır. İsimleri de çok değişik olabilir: Antlaşma, sözleşme, şart, konvansiyon, nota değişimi, protokol, son senet veya sadece “anlaşma”, ülkeler arasında herhangi bir konudaki yazılı mutabakatlar için kullanılan terimlerdir. İsimleri yanında, anlaşmalar, yapıları, kaleme alınış şekilleri, lisanları (hangi lisandaki metinlerin geçerli olduğu) gibi unsurlar açısından da çeşitlilik gösterir. Diplomatik anlaşmalar, iç siyaset veya iş yaşamında yapılan anlaşmalardan farklılık gösterir. İç siyasette anlaşmalar genellikle gayrıresmî ve sözlüdür.
Devletlerarası anlaşmaların uygulanmaması hâlinde, bunu zorla sağlayacak yaptırım gücüne sahip bir uluslar üstü makamın bulunmaması nedeniyle, diplomatik anlaşmaların akıbeti tarih boyunca tereddüt ve kuşku konusu olmuştur. Uluslararası hukukun büyük bir gelişme göstermesine rağmen, henüz diplomatik anlaşmaların mutlaka ve tam olarak uygulanacağının garantisi yoktur. Hatta uluslararası hukukun etkinliği hakkında dünya kamuoyunun güvensiz ve bir anlamda küçümseyici düşüncesi sürmektedir.
Anlaşmalarla ilgili önemli bir husus anlaşma metninin lisanıdır. Günümüzdeki uygulama, ikili anlaşmalarda metnin her iki tarafın lisanında kaleme alınması ve her iki metnin eşit olarak geçerli ve “resmî” olmasıdır. Bu şekilde, her zaman doğru olmasa da, en azından anlaşma hükümlerinin de dengeli tavizleri ve eşit koşullarda bir uzlaşıyı yansıttığı görüntüsünü de verir.