aofsoru.com

Diplomasi Tarihi Dersi 2. Ünite Özet

Diplomasinin Tarihsel Gelişimi - I

İlk Çağlardan Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Olan Süreç

Diplomatik ilişkiler bir klan, bir kabile veya herhangi bir topluluk diğerleri ile temas ettiği gün doğmuştur. İlk Çağlarda topluluklar arasında haberciler gidip gelmekte, özel amaçlı temsilci değişimi yapılmaktaydı. Keith Hamilton ve Richard Langhorne’a göre “diplomasinin doğuşu, ilk insan toplumlarının mesajı getireni yemektense mesajı dinlemeyi tercih ettikleri zamanlara gidebilir. Hemen hemen sadece nadir taş veya toprak tabletlere yazılmış yazılardan oluşan ilk tarihî kayıtlardan bile bu dönemlerde diplomatik temasların oldukça sık olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu kaynaklardan, toplumlar arasında çeşitli konularda anlaşmalar yapıldığı, bunların uygulanmasında aynen bugün gibi sorunlarla karşılaşıldığı, karşılıklı elçilere tanrısal güçler atfedildiği öğrenilmektedir.

İlk diplomatik faaliyetler hakkındaki en elle tutulur delillere Doğu Akdeniz topluluklarında rastlıyoruz. Mezopotamya şehir devletleri arasındaki anlaşmaların kayıtları İÖ. 2850 yılına dayanmaktadır. Tarihin bilinen ilk yazılı barış anlaşması Hititler zamanından kalmadır. Hititlerle Mısırlılar arasındaki Kadeş Savaşı sonunda İÖ. 12. yüzyılda akdedilen anlaşmanın yazılı bulunduğu tabletler İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır.

Güvenilir bilgi sahibi olduğumuz ilk diplomatik sistem Antik Yunan’da geliştirilmiştir. O dönemin Yunanistan’ında küçük şehir devletlerinin ortaya çıkışı diplomasinin o coğrafyada sistemleşmeye başlamasına yol açmıştır. Olimpiyatlar diplomasi tarihi açısından değer taşır. Olimpik Mütareke geleneği İÖ. 9. yüzyılda, Elis’li Iphitos, Pisa’lı Cleosthenes ve Ispartalı Lycurgus 28 Diplomasi Tarihi arasında imzalanan bir sözleşme ile yaratılmıştır. Eski Yunan’da diplomasi çeşitli şekillerde uygulanmıştır. İlk diplomatlar diyebileceğimiz habercilerin mitoloji tanrıları ve özellikle tanrıların habercisi Hermes tarafından korunduğu varsayılırdı. Dokunulmazlıkları olduğu için haberciler savaş zamanında temasları sağlayan tek vasıtalardı ve elçilerin güvenle seyahati için yol açarlardı. Yunanlıların, presbys, keryx ve proxenos diye adlandırılan üç çeşit temsilcileri vardı. Bir çeşit konsolos sayılabilecek proxenos’lar ise yabancı şehirde sürekli ikamet eden, fakat gayri resmî sıfatla kendi şehirleri için aracılık yapan temsilcilerdi. Yunan temsilcileri yani elçileri genellikle şehrin meclisi tarafından büyük özenle seçilirdi. Yunan diplomasisinin başlıca niteliği açık ve demokratik olmasıydı. Yunanlılar sınırlı da olsa bir diplomatik arşiv oluşturmuş ve bir diplomatik dil yaratmışlardır. Bütün ilkelliğine rağmen, Yunan diplomasisi bir uluslararası davranış kuralları sistemi geliştirmiş, hatta ilk uluslararası hukuk ilkelerini yaratmış ve bugün hâlâ kullanılan bazı uygulamaların da temelini atmıştır.

Roma İmparatorluğu diplomasinin gelişmesine önemli katkıda bulunmamış, bu konuda bıraktığı miras başlıca hukuk alanında olmuştur. Örneğin, Roma Hukuku’ndaki mukavelelerle ilgili kurallar, özellikle girişilen yükümlülüklerin kutsallığı (pacta sund servanda) uluslararası anlaşmaların temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Roma, savaşın hukukiliği, meşruluğu konusunda da çok titizdi ve barış ile savaşa ilişkin birtakım sembolik kurallar koymuştu. “Hukuki” bir savaş ile haydutluğu birbirinden ayıran bu kurallara uyulmasının ülkeler arasında iyi niyetin ve güvenin yerleşmesini sağlayacağına inanılıyordu.

Diplomasiye büyük önem hatta birinci öncelik vermeye başlayan Bizans imparatorlarının geliştirdiği teknikler ve oluşturduğu kurumlar daha önceki devletlere nazaran modern diplomasiye daha çok katkıda bulunmuştur. Bizans hemen hemen dört bir yanından tehditlerle kuşatılmıştır. Bütün bunlara rağmen Doğu Roma İmparatorluğu’nun bu kadar uzun yüzyıllar ayakta kalmasının tek sırrı vardı: Etkin bir diplomasi. Bizans aslında sahip olmadığı gücü dış dünyaya varmış gibi gösterme hünerini zirvesine çıkartmıştır. Dünyanın merkezi olan Konstantinopolis’te hüküm süren Bizans imparatorlarının seküler güç yanında ekümenik yani tüm “medeni evreni” kapsayan dinî güçleri onları diğer bütün hükümdarların üstüne çıkartıyor ve kendilerine yenilmezlik niteliğini kazandırıyordu. Bununla beraber, Bizans’ın imparatorluğun dinî ve dünyevi her türlü gücün tek sahibi olduğu propagandasını yapma politikası da yüzyıllarca etkili olabildi. Bizans’ta diplomasinin kurumsallaşması aynı derecede gelişme göstermemiştir.

14. yüzyıla ve Rönesans dönemine kadar Bizans’ınkine benzer karmaşık yapıda ve etkinlikte başka bir diplomasiye rastlamıyoruz.

Roma İmparatorluğu’ndan sonra dünyadaki en önemli gelişmelerin başında, Arap Yarımadası’nda doğan İslamiyet’in yayılması geliyordu. Müslümanlığın tüm dünyada sağlayacağı sulh ve nizamın, yani dar’ül İslam’ın, gerçekleşme süreci sırasında dünya İslamiyetin hüküm sürdüğü ve hâkim olmadığı yerler (dâr’ül harb) diye ikiye ayrılıyordu. Bu ikisi arasında şu veya bu tarzda bir savaş sürmekteydi. Bu savaş “cihad” şeklinde yıllar alabildiği gibi, uzun süreler için askıya alınabiliyordu. Bu dönemlerde, özellikle savaşa yaklaşıldığında veya sona ermek üzere olduğunda diğer toplumlarla bir şekilde ilişki kurmak, bu çerçevede yabancı elçilere Müslüman topraklarından güvenli geçiş sağlamak gerekiyordu.

Hükümdarlar arasında elçi değişimi dışındaki alt düzey diplomatik temaslarda kullanılan önemli bir araç bir nevi pasaport denilebilecek “aman”dı. Aman sahibine İslâm diyarlarına girme olanağını verir ve yetkili makamların korumasını sağlardı. Aman resmî veya gayrıresmî olabilirdi. Müslüman olmayan birinin “aman”ı olmadan İslâm diyarına girmesi hâlinde verilecek ceza da oldukça esnekti; idam edilmekten, dört aylık bir ikamet sonunda sınıra götürülmesine kadar geniş bir yelpazeyi kapsardı.

Orta Çağ’da diplomasi esas olarak kilise etrafında gelişti . 13. yüzyılda en zayıf dönemini yaşayan kilise Mukaddes Roma imparatorlarıyla mücadelesinde diplomasiyi önemli bir araç olarak kullanıyordu. Papalığın o zaman oluşturduğu farklı diplomatik sistemin de modern diplomasiye belirli katkıları olmuştur.

12. yüzyıl sonundan itibaren ilk defa İtalya’da “Ambaciatore=Büyükelçi” unvanı ortaya çıktı. Latince ambactiare, ‘bir göreve gitmek’ kelimesinden gelen bu terim çeşitli elçileri ifade ediyordu. Mutlaka hükümdarların elçileri için değil de prensler veya herhangi iki farklı ülkede yaşayan kişilerin aracıları için de kullanılan Ambaciatore (Büyükelçi) veya Fransızcasıyla Ambassadeur gönderme uygulaması 13. yüzyılda İtalya ve Fransa’da yaygındı. 15. yüzyıl sonuna gelindiğinde bu terim seküler hükümdarların elçileri için kullanılırken Papalığın elçileri legate veya nuncii diye adlandırılıyordu.

Orta Çağ sona ererken Batı Avrupa’da Papalık dışında diplomatik alanda belirli adımlar atan en önemli siyasi birim Venedik idi.

Modern diplomasinin ilk temelleri Rönesans döneminde atılmıştır. Ayrıca, Reformdan önce de mukim büyükelçiliğin ve sistemli bir diplomasinin Kuzey İtalya’da doğmasının belirli nedenleri vardır. Kuzey İtalya’daki şehir devletlerinin gelişmesi ortaya, hiçbirinin diğerine üstünlük sağlayamadığı çok merkezli bir minyatür uluslararası sistem çıkardı. Bu şehir devletlerinin aralarındaki güçlerin eşit olması, ilk başta sürekli mücadele ve savaşlara yol açmışken savaşların bu dengeyi bozamadığı ve yavaş yavaş bu eşitliklerinin savaş dışındaki yöntemlerle kanıtlanmasının daha güvenli olacağı ortaya çıktı. Savaşın yerini en etkin biçimde alan diplomasi doğal olarak bu yöntemlerin başında geliyordu.

Bu koşullar diplomasi sisteminin gelişmesini derinden etkiledi. Her şeyden önce diplomatik faaliyetin önemli unsurlarından olan “temsil”in sadece egemen ülkeler arasında olabileceği kavramı yer etmeye başladı. Daha önce ticari gruplar dahi temsilci değişimi yapabiliyor, aynı ülke içinde çeşitli bölgeler diplomatik temsilcilere sahip olabiliyordu. Bu görüşe paralel olarak mukim büyükelçi uygulaması da bu şehir devletleri arasında başladı ve yerleşti.

Mukim büyükelçiliğin Avrupa’ya yayılması, Kuzey İtalya devletlerinin Batı’daki büyük ülkelere gönderdikleri büyükelçilere bu ülkelerin karşılık vermeleriyle başlamıştır. Mukim büyükelçilerin, bilgi toplama ve rapor yollama ve ülkelerinin başka ülkelerle askerî ittifaklarını yürütme gibi işlevleriyle birlikte, temsil işlevini de yüklenerek tam yetki sahibi oldukları aşamaya gelmeleri için 16.yüzyıl ortalarını beklemek gerekti. Bu yetkilerin büyükelçinin kişiliğinde birleşmesi bugünün diplomasi mesleğinin de en önemli unsurlarından olan ayrıcalıklar ve bağlılıklar, temsil, merasimler ve protokol sırası gibi konuların bir düzene bağlanması gereğini beraberinde getirdi.

Diplomasi mekanizma ve uygulamaları, 18. Yüzyıldan itibaren özellikle ikili ilişkiler yönünden neredeyse bugün bile yadırganmayacak bir biçime bürünmüştü. 17. yüzyıl sonundaki kısa süren savaşlarının yanı sıra Yedi Yıl Savaşları’nın 1763’te sona ermesiyle tamamlandı. Devletlerden birinin tek başına hegemonya kurmasının olanaksızlığı karşısında, önce diplomasinin uluslararası ilişkilerin başlıca aracı haline geldiği huzursuz bir mütareke dönemi yaşandı. Yeni sistemde yeralan büyük devletlerin amacı birbirlerine karşı üstünlük sağlamak değil ortaklaşa oluşturdukları sistemin içindeki yerlerini korumaktı. Söz konusu gereksinmeye bulunan karşılık “barış zamanı konferansları” düzenlemek şeklinde oldu. Böylece 1815 Viyana Kongresi, barışın kongre masasında yapılması geleneğini değiştirip geçmişin katı usullerini terk ederek büyük güçlerin rolünü daha esnek bir çerçeveye oturtuyordu. “Avrupa Konseri (Concert Européen)” doğmuştu. Konferans diplomasisi özellikle büyük güçlerin işbirliği yapma eğiliminde olduğu dönemde, gerginlikleri azaltmaya yaramıştır.

Diplomasinin Kurumsallaşma Süreci

Orta Çağ’ın sonları ve modern çağların başlangıcında diplomatik ayrıcalık ve dokunulmazlıklar dinî, hukuki ve pratik kaynaklara dayanıyordu. Dokunulmazlık kuralının başlıca gerekçesi, o zamanın zor koşullarında seyahat etmek zorunda olan elçilerin güvenliğinin sağlanmasının hem gönderen hem kabul eden için olmazsa olmaz bir şart olmasıydı ki bu doğal olarak karşılıklılık ilkesinden güç alıyordu. Elçiler medeni hukuk ve ceza hukuku ihlallerinden dolayı takibata uğramıyordu ve özel hayatlarında kendi dinlerine göre ibadet etmekte serbestti.

Resmî törenler geçici elçiliklerin ve mukim elçilerin diplomatik statü ve faaliyetleri için dokunulmazlıklar kadar önem taşımaktaydı. Törenlerin hangi usullere tabi olacağı hakkında da kesin kurallar yoktu. Mukim elçiliklerin yayılmasıyla merasimlerde uygulanan protokol kurallarının görünürde önemsiz en ince ayrıntıları ve özellikle elçiler arasındaki öncelikler meselesi tartışma ve ihtilaf konusu yapılmaya başlandı.

1748 Aix-la-Chapelle anlaşması görüşmelerinde Fransızca alfabetik sırasının kabul edilmesi Fransa’nın diplomatik zaferi sayılır. Aslında Fransa’nın bu konudaki daha önemli başarısı bütün Viyana Kongresi sürecinde ve Kongre nihai senedinin yazılmasında Fransızcanın kullanılmış olmasıdır. Bu arada İngiliz dışişleri bakanlığının yabancı diplomat ve hükümetlerle İngilizcenin kullanılması konusundaki ısrarlı tutumları Fransızcanın bu hâkimiyetini uzun süre sarsamamıştır.

Avrupa Diplomatik Sisteminin Dünyaya Yayılması

Avrupa’da gücün saraylardan kabinelere, bakanlıklara geçmesi süreci tamamlanmış, yüzyıl sonunda devletlerarası toplantılarda krallara rastlanmamaya başlanmış, dış politika giderek demokratikleşme yoluna girmiştir. Bunun yanı sıra Avrupa diplomasisi de dünyaya yayılmıştır.

19. yüzyıl sonuna doğru, Amerikan diplomasisinin reformu ve daha fazla profesyonelleşmesi yönünde baskılar artmaya başlamıştı. ABD’nin dünya siyaseti ve ticaretinde giderek daha etkin bir rol oynamaya başlaması, toplumu diplomasinin potansiyel değeri konusunda daha fazla bilinçlendirdi.

Ekonomi Diplomasisinin Başlangıç Dönemi

19. yüzyıl boyunca ticaret ve finans diplomasinin hem amacı hem aracı hâline gelmişti. Avrupa’daki ve Kuzey Amerika’daki sanayi devrimleri, modern bankacılık sistemlerinin gelişmesi, pazar elde etme, ana madde sağlama ve yatırım olanakları yaratma konularındaki rekabet, ekonomik konuları diplomasi gündeminin en üst sıralarına taşımıştı. Avrupa’nın büyük güçleri Afrika ve Asya’daki siyasi amaçlarını gerçekleştirmek ve çıkar bölgelerini sağlamlaştırmak için bu kıtalara öncelikle ticari ve mali araçlarla nüfuz etmişlerdi. Ekonomik çıkarların izlenmesi ve korunmasında belki elçiliklerden de daha fazla konsolosluklar faaliyet göstermekteydi. Konsoloslar dışında dışişleri bakanlıklarının ticari ve ekonomik konularla doğrudan ilgilenmeye başlaması söz konusu yüzyılın ikinci yarısını bulmuştur.

Kamuoyu Diplomasisinin Ortaya Çıkışı

Metternich bile 1808 yılında “Kamuoyu en güçlü bir ortamdır. Din gibi en karanlık köşelere bile sızabilir” demiş, “Kamuoyu genel politikanın önemli itici güçlerinden biridir” ifadesini de kullanmıştı. Okuma yazma oranının artması, kitle gazetelerinin çoğalması, halk tarafından seçilen parlamentoların, yani meşruti sistemin yayılmasıyla, dışişleri bakanları ve diplomatlar, bir yandan faaliyetleri hakkında başkentlerde hesap verme durumuna giriyor, öte yandan, yabancı hükûmetleri basın ve diğer iletişim yollarını bazen de aldatıcı şekilde- etkilemeye çalışıyorlardı. Dışişleri bakanlıkları ve diplomatlar, eski diplomasinin yerini “yeni” diplomasinin almasından çok önce, Avrupa’daki resmî kurumlar ve elçilikler dışında doğrudan kamuoylarına ulaşmanın avantajlarını anlamışlardı. İlerideki çağlarda “kültürel ilişkiler diplomasisi” diye adlandırılacak olan, ülkelerin ulusal kültürlerini yabancı ülkelerde tanıtmaya dönük politikalar 19. yüzyıl sonundan itibaren uygulanmaya başlamıştı bile.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email