Uluslararası Ekonomi Politik Dersi 8. Ünite Özet
Hukuk Ve Uluslararası Politik Ekonomi
- Özet
Uluslararası Hukuki Düzenlemelerin Ekonomik Temeli
Uluslararası Hukuki Düzenlemelerin Ekonomik Gerekçesi
Nasıl hukukun temel bir fonksiyonu insanlar arasında barışçıl ticaret ve etkileşimi artırmak ise, uluslararası hukuk da, ülkeler arasında barışçıl etkileşim ve ticareti artırmayı hedeflemektedir.
Modern uluslararası ekonomi düzeni, ticaretin ve sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasını ve böylece piyasa güçlerinin ve özel girişimin serbestçe harekete geçebilmesini hedefler. Ancak, uluslararası hukuk, ekonomik mantık ve ekonomik dürtülerden daha çok insan haklarına ve bağımsızlığına, sosyal denge ve refahı sağlamaya yönelik devletlerin sorumluluklarına odaklanır. Yani uluslararası hukukta ekonomik öncelikler, insan haklarından daha değerli değildir.
Gelişmekte olan ülkelerin yatırıma ve teknolojiye ihtiyaç duyması nedeniyle bazı çokuluslu şirketler, yatırım şartları ve diğer tavizler açısından devletler karşısında yüksek pazarlık gücüne sahiptir. Bu nedenle, çokuluslu şirketler sözleşmelerde, devletlerin tek taraflı müdahalelerinden korunmak için iç hukuk düzenlemeleri yerine uluslararası hukuki düzenlemelere göre işlem yapılmasını şart koşabilmektedir. Örneğin, devletler ile diğer devletlerin vatandaşları arasındaki yatırım anlaşmazlıklarının çözümüne yönelik ICSID (Uyuşmazlıkların Çözümü için Uluslararası Merkez) Konvansiyonunu kabul ettiklerinde, yabancı yatırımcı ile ev sahibi devlet aynı şartlarda anlaşmazlıkları çözebilmektedir.
Uluslararası Ekonomi Hukuku
Uluslararası ekonomi hukukunun kapsamında, Uluslararası Ticaret Hukuku, Uluslararası İş Hukuku ve Uluslararası Finans Hukuku yer almaktadır. Ayrıca, bölgesel ekonomik entegrasyonlar (Avrupa Birliği (AB), Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) gibi bölgesel bütünleşmeler), fikri mülkiyet hakları, ticari anlaşmazlıkların çözüm (tahkim) mekanizmaları da uluslararası ekonomi hukuku kapsamındadır.
Uluslararası taahhütler ve faaliyetler için hukuki standartların oluşturulması (insan hakları, çevrenin korunması, şeffaflık, istihdam şartları, fikri mülkiyet hakları, yatırımların karşılıklı korunması vb. kurallar) ve bu kurallara o ülkede iş yapmak isteyen yabancı firmaların da uyması gerekmektedir. Uluslararası hukuk, insan hakları sözleşmeleri ve yatırımların korunması anlaşmaları çerçevesinde, giderek artan şekilde kişilerin ve diğer özel aktörlerin ekonomik haklarına ve özgürlüklerine odaklanmaktadır. Örneğin, devletler ve diğer devletlerin vatandaşları arasındaki yatırım uyuşmazlıklarının çözümüne yönelik Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümü için Uluslararası Merkez (ICSID), yatırımların korunması alanında oluşturulan önemli bir uluslararası forumdur.
Ulusal ve Uluslararası Kuralların İlişkisi
Bağlayıcılık
Türkiye’de Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına göre, yönetimine uygun biçimde yürürlüğe konulan uluslararası antlaşmalar “kanun hükmünde”dir. Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletler ya da uluslararası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, T.B.M.M.’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Onaylanması bir kanunla uygun bulunan ya da onaylanması için bir kanun gerektirmeyen uluslararası antlaşmalar ya da diğer uluslararası belgeler Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle onaylanıp yürürlüğe konulmaktadır. Türkiye gibi bazı ülkeler uluslararası anlaşmaları ulusal hukukun bir parçası olarak tanımaktadır.
Uluslararası Tahkim
Uluslararası tahkimin Türkiye’deki örneği olarak İstanbul Tahkim Merkezi’ni (İSTAC) verebiliriz. İSTAC, özel ticari aktörler arasındaki uyuşmazlıkların çözümünde hizmet veren bağımsız, tarafsız ve özerk bir kurumdur. Modern tahkim ve arabuluculuk kuralları gözetilerek hazırlanan İSTAC Tahkim ve Arabuluculuk Kuralları, 26 Ekim 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Kurallar, tahkim ve arabuluculuk süreçlerinin güncel ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlanmıştır. İSTAC hakem kararları nihai ve bağlayıcı olup, dünyanın her yerinde icra edilme gücüne sahiptir.
Uluslararası Hukukun Temel Alanları
Uluslararası Ticaret ve Ticari İşlemler Hukuku
1994 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) küresel ticari ilişkilerin kurumsal olarak esasını teşkil eder. DTÖ, Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT 1947)’nın mevcut yapısı üzerine inşa edilmiştir.
DTÖ’nün temel amaçları, mevcut ticaret engellerini azaltmak, uluslararası ticareti artırmak, yaşam standartlarını iyileştirmek, sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak ve gelişmekte olan ülkeler için artan dünya ticaretinden yeterli bir payı temin etmektir. DTÖ kapsamında yapılan birçok anlaşma bulunmaktadır. DTÖ’nün kurucu anlaşması ve GATT Anlaşması, gümrük tarifelerinin ve mallara yönelik diğer ticaret engellerinin azaltılması ve üye ülkelere yönelik ayrımcı muamelenin ortadan kaldırılmasını amaçlayan temel hukuki metinlerdir. DTÖ’de ülkelerin ticarete yönelik alabilecekleri kısıtlayıcı tedbirlere sadece istisnai durumlarda izin verilmektedir. Bunlar, kamu ahlakı, güvenliği, sağlığı gibi kamunun çıkarlarının korunmasını gerekli kılan istisnai durumlardır. Ayrıca, ithalatta ani bir artışın yerli üreticilere ciddi bir zarar veya zarar tehdidi oluşturması durumunda üye ülkelerin yerli üreticilerini korumak için alabilecekleri tedbirlere de izin verilmektedir. Bunlar arasında, Korunma Anlaşması’nın sağladığı korunma tedbirleri olarak adlandırılan ithalatı miktar olarak sınırlandırmaya veya gümrük vergilerini geçici olarak artırmaya yönelik tedbirler bulunmaktadır.
Bölgesel Ekonomi Hukuku ve Serbest Ticaret Anlaşmaları
DTÖ, üyeleri arasında ikili ve çoklu bölgesel ticaret anlaşmalarına izin vermektedir. Gümrük vergilerinde ve diğer ticari engellerde karşılıklı serbestleşme sağlayan bölgesel ticaret anlaşmaları DTÖ hedefleri ile uyumludur. Bu anlaşmalar, serbest ticaret alanlarından, daha kapsamlı bölgesel ekonomik entegrasyonlara kadar farklı derinlikte olabilmektedir. Bunların arasında, AB, ulaşmış olduğu yüksek düzeydeki ekonomik ve politik entegrasyon ile en kapsamlı olandır.
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Alanı (NAFTA), Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN), Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC), Andean Ülkeleri Topluluğu, Güney (Latin) Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) bölgesel ticaret anlaşmalarının önemli örnekleri arasındadır.
Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP)
ABD, Kanada, Meksika, Japonya, Avustralya, Malezya’nın da dahil olduğu 12 Asya-Pasifik ülkesi arasında 2016 yılında Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) adıyla bir bölgesel ticaret anlaşması imzalanmıştır. Ancak, ABD’de Trump hükümetinin göreve gelmesi sonrasında ABD’nin TPP’den çekilmesi nedeniyle, diğer üye ülkeler ABD’nin olmadığı bir şekilde anlaşmayı yenilemeye karar vermişlerdir. Böylece, kalan 11 ülke Kasım 2017’de yeniden bir anlaşmaya varmışlardır.
Trans-Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP)
Dünyanın en önemli iki ekonomisi olan ABD ve AB’nin ekonomik ve ticari ilişkileri çok uzun bir geçmişe dayanmaktadır. İki ülke arasındaki mevcut kapsamlı ilişkileri daha da derinleştirmek, ekonomik büyüme ve istihdamlarına olumlu katkıda bulunmak amacıyla Temmuz 2013’te Trans-Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) müzakerelerine başlamışlardır.
Dünya üretiminin yaklaşık yarısını ve dünya ticaretinin üçte birini gerçekleştiren bu iki tarafın karşılıklı ticaretleri ve yatırımları önemli rakamlara ulaşmaktadır. Ancak, karşılıklı ticarette uygulanan gümrük tarifeleri ile test ve sertifikalandırma maliyetleri, farklı standart uygulamaları, ithalat kontrolleri gibi tarife-dışı tedbirler ticaretin maliyetini artırmakta ve önemli engel oluşturmaktadır.
Bu engelleri kaldırmak veya azaltmak amacıyla Temmuz 2013 ile Ekim 2016 tarihleri arasında ABD ve AB 15 müzakere turu gerçekleştirmiştir. Başta hemen hemen malların tamamında (%97’sinde) gümrük tarifelerinin karşılıklı sıfırlanması hedefi olmak üzere birçok konuda önemli ilerleme kaydedilmiştir. ABD’de Ocak 2017’de Trump hükümetinin göreve gelmesiyle, ticarette korumacı bir yaklaşıma gidilmiştir. TPP’den çekildiğini ve NAFTA’yı yeniden müzakere edeceğini açıklayan ABD, AB ile TTIP müzakerelerini de fiilen durdurmuştur.
Türkiye’nin Serbest Ticaret Anlaşmaları
Türkiye bugüne kadar 34 Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalamıştır. Bunlardan Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleriyle akdedilmiş olan 11 STA, bu ülkelerin AB üyelikleri nedeniyle feshedilmiştir. Geriye kalanlardan 21 STA yürürlükte olup, Suriye STA’sı Aralık 2011’de bu ülkenin iç durumu nedeniyle askıya alınmıştır. Yürürlükte olan STA’lar; EFTA, İsrail, Makedonya, Bosna ve Hersek, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan, Şili, Ürdün, Morityus, Güney Kore, Malezya, Moldova, Faroe Adaları ve Singapur STA’larıdır.
Ayrıca, Kosova, Lübnan ve Gana STA’larının müzakere süreçleri tamamlanmıştır. Diğer taraftan, Türkiye 19 ülke/ülke grubu ile STA imzalamak amacıyla müzakerelere başlamıştır. Bu ülkeler arasında Japonya, Ukrayna, Meksika, Endonezya, Peru, Kolombiya, Ekvator gibi ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkeler (Körfez İşbirliği Konseyi, Libya, MERCOSUR gibi) ile de müzakere süreçlerinin hızlandırılmasına çalışılmaktadır.
Uluslararası Anti-Tekel ve Rekabet Hukuku
Uluslararası anti-tekel ve rekabet hukuku, yerli rekabet ve anti-tekel kuralları ile sınır ötesi girişimler arasındaki ilişki ve etkileşimi ifade eder. DTÖ kuralları, piyasada hakim gücün rekabeti kısıtlayıcı şekilde kötüye kullanılmasını yasaklar ve buna yönelik temel yaptırımları içerir
Uluslararası Yatırım Hukuku
Uluslararası yatırım hukuku, yabancı yatırımların teşvik edilmesi ve bu yatırımların ev sahibi ülkenin kanuna uygun olmayan müdahalelerine karşı korunmasını kapsar.
Uluslararası yatırım hukukunun esas kaynağı ikili yatırım anlaşmalarıdır. Daha önce bahsedilen Türkiye tarafından çok sayıda ülke ile imzalanan Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması (YKTK) olarak adlandırılan anlaşmalar ikili yatırım anlaşmalarına birer örnektir. Yatırım anlaşmaları iki ülke arasında sadece yatırım konularını kapsayan özel bir anlaşma (YKTK’lar gibi) olarak imzalanabilir. Buna ilaveten, yatırım konusu, başka alanları da kapsayan Tercihli Ticaret Anlaşması (TTA) veya Serbest Ticaret Anlaşması (STA) gibi farklı isimler verilen ekonomik ve ticari anlaşmanın bir bölümünü de oluşturabilir. Son yıllarda ülkeler yatırım anlaşmalarını ayrı müzakere etmek yerine, kapsamlı bir STA veya ekonomik ortaklık anlaşmasının bölümü olarak müzakere etmeyi tercih etmektedirler. Ayrıca, enerji gibi önemli sektörlere yönelik yatırımların korunması konusunda ülkeler sektörel yatırım anlaşmaları da yapabilmektedir.
Uluslararası Para Hukuku ve Parasal Birlikler
Dünya ekonomisinin istikrarını temin için önemli işlevler yüklenen IMF sıkıntıya düşen ülkelere borç verme yanında dünya ekonomisinin seyrine ilişkin karar vericilere yol gösteren, böylece şeffaflığa katkıda bulunan önemli bir parasal veri kaynağı durumundadır.
Dünyadaki parasal birlikler arasında Avrupa Birliği’nin 1992 yılında başlattığı Ekonomik ve Parasal Birliği, üye ülkelerin ulaşmış olduğu parasal ve finansal bütünleşme açısından en ileri olanıdır. Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliği, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tek ve ortak para birimi olarak Avro’yu benimseyerek oluşturduğu ortak pazardır. En son AB’den de çıkma kararı alan Birleşik Krallık ile Danimarka para birimlerini değiştirerek Avro (Euro) kullanmayı reddetmişlerdir. Bu iki ülke ve birliğe yakın tarihlerde katılmış olan 8 ülke (Hırvatistan, Romanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İsveç ve Polonya) henüz avro kullanımına geçmemiştir. Kopenhag Kriterleri, birliğe katılmaya aday ülkelere avroyu ortak ve tek para birimi olarak mevcut para birimiyle değiştirmeyi ve ortak pazara katılmayı üyelik koşulu olarak koymaktadır. 2008 küresel krizi sonrasında başta Yunanistan olmak üzere Avrupa Para Birliği üyesi ülkelerdeki aşırı bütçe açıkları parasal birliğin geleceğine ilişkin beklentileri olumsuz etkilemiştir.
Avrupa Parasal Birliği’nin önemli bir unsuru, 1994 yılında Avrupa Para Enstitüsü olarak kurulan ve 1998 yılında Avrupa Merkez Bankası adını alan kuruluştur. Bu banka Avro’nun yönetiminden sorumludur. Avrupa para politikaları hakkında bağımsız kararlar alır. Ana hedefi, Avrupa ekonomisinin enflasyondan zarar görmesini önlemek üzere fiyat istikrarının sağlanmasıdır. 1 Ocak 1999 tarihi itibariyle ekonomik ve parasal birliğe üye ülkelerin merkez bankaları para politikaları hakkındaki tüm yetkilerini Avrupa Merkez Bankası’na devrettiler.
Fikri Mülkiyet Hukuku
Fikri mülkiyet hukuku, telif, tasarım, marka, patent gibi hukuki yöntemlerle kişilerin yarattığı veya icat ettiği eserlerden kaynaklanan haklarının korunmasıdır.
Fikri mülkiyet hakları ülkesel olarak korunmaktadır. Ülkesellik ilkesine göre, bir fikri mülkiyet hakkı, hangi ülkede korunması isteniyorsa o ülkenin mevzuatı çerçevesinde ve sadece o ülkenin sınırları içinde korunur. Ayrıca, birçok uluslararası anlaşma fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda hükümler içerir. DTÖ Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) Anlaşması bu alanda en önemli küresel düzeyde uluslararası anlaşmadır. Bu kapsamda, Türk vatandaşları yanında TRIPS gibi uluslararası anlaşma hükümleri çerçevesinde, Türkiye’de ikametgâhı olan veya sınai ya da ticari faaliyette bulunan gerçek ve tüzel yabancı kişiler da korumadan yararlanır.
Uluslararası Ekonomik Düzenin Evrimi Ve Temel İlkeleri
Dünden Bugüne Uluslararası Ekonomik Düzen
iktisadın kurucuları arasında sayılan Adam Smith ve David Hume’in eserleri, 18. yüzyılın sonlarındaki serbest ticaret hareketinin kavramsal temelini oluşturmuştur. Smith, teorisini piyasa mekanizmaları ve kaynakların uygun dağılımında, kişisel çıkarların belirleyici olması üzerine inşa etmiştir. Bu teoriye göre, kişisel çıkarlar, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde en verimli üretimi sağlayacaktır. Daha sonra, David Ricardo ve John Stuart Mill, “karşılaştırmalı üstünlük” teorisini geliştirerek, Smith’in serbest ticaret tezini daha geniş bir çerçeveye oturtmuşlardır. Bu teoriye göre, ülkeler daha düşük maliyetle ürettikleri malların üretiminde uzmanlaşıp, bu malları başka ülkelere ihraç etmelidir. Bunun karşılığında, daha yüksek maliyetle ürettikleri malları ise başka ülkelerden ithal ederek, refahlarını maksimize edeceklerdir.
19. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere gibi bazı ülkelerde ekonomik serbestleşme görülürken, ABD’de, gümrük vergisi gelirleri önemli bir kaynak olduğundan korumacı gelenekler devam etmiştir. Avusturya Macaristan, İtalya, Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri de korumacı politikaları seçmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasıyla, dünyadaki serbest ticaret ile yüksek korumacı politikalar arasındaki mücadele, korumacı politikalar lehine dönmüştür. Korumacı yaklaşımlar ve döviz kurlarındaki istikrarsızlık, iki Dünya Savaşı arasındaki dönemde liberal uluslararası ekonomi düzenine dönmeyi engellemiştir. 1933’te gerçekleştirilen Londra Ekonomi Konferansında, devletler arası borçları yeniden düzenleyip, tarifeleri azaltmak suretiyle döviz kurlarına yeniden istikrar kazandırma yönündeki uluslararası çabalar başarısız olmuştur.
Modern uluslararası ekonomi hukukunun çerçevesi, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru ortaya çıkmıştır. 1944’te yapılan “Bretton Woods Konferansı”, IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasını sağlamıştır. Zayıf döviz kurlarına sahip ya da ödemeler dengesi güçlüğü (ithalatları ihracatlarından fazla olduğundan) çeken ülkelere yönelik krediler, uluslararası ticari ilişkilere istikrar kazandırılmasında önemli bir mekanizma haline gelmiştir. 1947’de Tarifeler ve Ticaretin Genel Anlaşması (GATT) yapılmıştır. GATT’ın amacı, tarifelerin azaltılması ve tarife-dışı engellerin kaldırılması suretiyle dünya ticaretinin serbestleştirilmesidir.
GATT ve DTÖ sistemi, serbest ticaret alanları (NAFTA gibi), gümrük birlikleri (MERCOSUR, Türkiye-AB Gümrük Birliği gibi) ile ekonomilerin bölgesel bütünleşmelerini teşvik etmektedir. Serbest ticaret alanları üye ülkeler arasındaki ticarette gümrük vergilerinin kaldırılmasına, gümrük birlikleri ise üyeler arasındaki gümrük vergileri kaldırılırken diğer ülkelere karşı ortak gümrük vergisi uygulanması esasına dayanmaktadır.
Uluslararası Ekonomik Düzenin Temel İlkeleri Ekonomik Düzeni Seçme Özerkliği
Her devlet kendi politik, ekonomik ve sosyal sistemini seçmek için temel bir hakka sahiptir. Benzer şekilde, ülkeler diğer ülkeler ile ilişki içerisinde olup olmama konusunda da özgürlüğe sahiptirler. Bu özgürlük, BM Kuruluş Sözleşmesinin 2. maddesindeki devletlerin “egemen gücü” ilkesinden kaynaklanmaktadır.
Ülkeler anlaşmalar yoluyla bu gücü kullanmakta ve bazı konularda kısmen egemenlik hakkından vazgeçebilmektedir. Uluslararası anlaşmalar birçok konuda ülkeleri önemli ekonomik kararlar almaya zorlamaktadır. Örneğin, uluslararası anlaşmalar ile “özel mülkiyet haklarının garantisi”, “iletişim özgürlüğü”, “tarife-dışı engellerin kaldırılması”, “sermayenin yerleşim ve yer değiştirme hakkı”, “yabancı sermayenin korunması”, “sübvansiyonların kaldırılması” gibi birçok alanda ülkeler karşılıklı düzenlemeler yapmaktadır. Günümüzde, DTÖ üyesi hiçbir ekonomi tamamen merkezi planlama ile yönetilmemektedir.
Ticaretin Serbestleşmesi
Modern uluslararası ekonomi düzeni, gümrük tariflerinin azaltılması ve tarife-dışı diğer engellerin azaltılması yoluyla sınır ötesi ticaretin serbestleştirilmesini amaçlar. Ticaretin serbestleşmesi, uluslararası ticaret ve istihdamda uzmanlaşmanın tüm ekonomiler için faydalı olduğu görüşünü yansıtmaktadır.
Ayrımcılık Yapılmaması ve Yabancı Yatırımcılara Adil Davranılması
Ayrımcılığın ortadan kaldırılması, uluslararası ticarette ve yatırım ilişkilerinde önemli bir yere sahiptir. Yabancı mallara, hizmetlere, fikri mülkiyete ve yatırımlara karşı ayrımcılık yapılmaması iki şekilde olmaktadır. Birincisi, uluslararası ticarette, bir devletin başka bir devlete sağladığı avantajların diğer başka devletlere de sağlanmasıdır. Bu, DTÖ’de en çok kayırılan ülke kavramı olarak nitelendirilir. Örneğin bir ülke başka bir ülkeye karşı tekstil ürünlerinde uyguladığı gümrük vergilerini indirirse bu avantajı tüm DTÖ üyesi ülkelere karşı uygulaması gerekmektedir. Bu kuralın bazı istisnaları vardır. Örneğin, bir ülke DTÖ üyesi başka bir ülke ile STA imzalarsa iki ülke birbirlerine karşı diğer DTÖ üyelerine göre daha avantajlı gümrük vergileri veya tarifedışı engeller uygulayabilir. Ya da bir ülke başka bir ülkenin belli mallarına karşı anti-damping vergisi uyguladığı için bu ülkeye diğer DTÖ üyelerine uyguladığından daha yüksek vergi uygulayabilir.
İkincisi ise, yabancılara karşı yerel düzeyde ulusal muameledir. Bu da bir ülkenin yerli mallarına, hizmetlerine, fikri mülkiyetine ve yatırımlarına yönelik uygulamalarını, başka ülkelerin mallarına, hizmetlerine, fikri mülkiyetine ve yatırımlarına da uygulamasıdır. İki seviyede de ayrımcılık yapmama, uluslararası rekabetin adil ve eşit şartlarda yapılmasını garanti altına alır.
Gelişmekte Olan Ülkelerin Teşvik Edilmesi
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarının daha fazla gözetilmesi, uluslararası ticarette ve yatırımlarda adaletin daha fazla sağlanması, bu ülkelerin kendi kaynaklarının idaresinde özgür olmaları, “yeni uluslararası ekonomik düzenin” itici güçleri arasındadır. Bu amaçla, bu ülkelere yönelik doğrudan yardımlara ilave olarak uluslararası ticarette;
- Gümrük tarifelerinde tercihli muamele
- Doğal kaynaklar için yeterli fiyatın sağlanması
- Belli bazı anlaşma yükümlülüklerinden geçici veya sürekli istisnalar.
- Teknoloji transferi ve
- Özellikle en az gelişmiş ülkelerin borçlarının silinmesi gibi ülke ihtiyaçlarına göre özel muameleler yapılmaktadır.