Eleştiri Tarihi Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tanzimat Döneminde Eleştiri Iı (Iı.Nesil)
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Beşir Fuad’ın Viktor Hugo eserini açıklayınız?
Victor Hugo (1885): Devrinin popüler edebiyat anlayışı olan romantizmi eleştiren bu eser, aynı zamanda Türk edebiyat tarihinin ilk tenkitli monografisidir. Romantizme karşı Emile Zola’nın natüralizmini öne çıkararak, edebiyat tarihimizde “Hayâliyyûn-Hakikiyyûn” tartışmasını başlatan da bu eserdir. Beşir Fuad, eserinde, Emile Zola’nın sanat anlayışını şu şekilde özetler: “Hayattan başka elimizde nümûne yoktur. Çünkü havassımızın (beş duyu) haricinde bir şey idrâk edemeyiz. Binâberîn (bundan dolayı), hayatı tağyîr etmek, sehv ve hataya mahal bırakmak olacağından, bu yolda vücuda getirilen eser fena olur. Binâberîn Zola’nın kavlince yalnız hakîkat âsâr-ı sanâyia husûle getirebilir. Demek oluyor ki tahayyül etmemeli; bakmalı, tedkîk etmeli ve gördüğünü bihakkı n tavsîf ve tarîf etmeli” Beşir Fuad, sanatkârın ilim adamı gibi gerçeğe objektif bir gözle bakmasını ister ve edebiyatın da topluma belli ölçülerde hizmet etmesi gerektiğini düşünür. Özetlemek gerekirse Beşir Fuad’ın Victor Hugo kitabıyla yapmak istediği şey; “Tanzimat devri şair ve yazarlarının büyük ölçüde romantizme dayanan edebî temayüllerini eleştirmektir.” (Uçman, 2003: 57). Muallim Naci ve Selanikli Fazlı Necip ile mektuplaşan Beşir Fuad’ın bu mektupları ölümünden sonra, daha önce de belirttiğimiz gibi Muallim Naci ile olanı intikad (1887); Selanikli Fazlı Necip ile olanı da Mektubat (1888) isimleriyle yayımlanmıştır.
Recaizade Mahmut Ekrem, eleştiri konusuyla ilgili düşüncelerini dört temel edebî metinde bir araya getirmiştir, bunlar hangileridir, açıklayınız?
Talîm-i Edebiyat, III. Zemzeme Mukaddimesi, Takdîr-i Elhân ve Takrizat : • Talîm-i Edebiyat (1879): Recaizade Mahmut Ekrem’in Mekteb-i Mülkiye’de “Edebiyat-ı Osmaniye” dersi için iki bölüm hâlinde yazmayı düşündüğü fakat ilk kısmını dahi eksik neşrebildiği bir belâgat ve edebiyat kuramları kitabıdır. da Mebani’l-inşâ adlı eserini yazarken bir hayli istifade ettiği, Emile Lefranc’ın Traité Théorique et Pratique de Littérature Style et Composition isimli eserinin “Style” bölümünü örnek almıştır. Eserin en önemli yeniliği, belâgat biliminin edebî sanat sışandırmaları yerine Batı retoriğindeki edebî sanat sınışandırmalarının esas alınmasıdır. Bu olgu, çok zaman iddia edildiği gibi eskinin toptan reddedilmesi değildir, yeni bir senteze ulaşma denemesidir. Eserin birinci bölümü edebiyatın ruhî melekeler yönünden psikolojik izahına ayrılmıştır. Bu bölümde “Kuvâ-yı Zihniyenin Edebiyatta Şili” başlıklı genel bir girişten sonra yazara göre bir eserde bulunması gereken şkir, his, tabiî güzellik, hayal gücü, zerafet, nükte ve hafıza kuvveti gibi hususlar üzerinde durulmuştur. Yine bu bölümün sonuna, sanki ayrı bir fasıl gibi duran fakat herhangi bir numara yahut fasıl başlığı verilmeksizin oluşturulmuş “deha ve hüner”le “sanatta güzelliğin neden ibaret” olduğunu işleyen iki ayrı konu daha ilâve edilmiştir. İkinci bölüm üslûp konusuna ayrılmıştır. Fesahat (ifadenin doğru olması ve lâfızların birbirine uygun düşmesi), vuzuh (kapalı ve müphem lâfızlar kullanmamak / bulanık ve karmaşık ifadelere yer vermemek), tabiiyet veya tabiîlik, munakkahiyet (üslupta orta yolu bulmak / lâfzı manasından çok olmamak üzere söyleme ve yazma), âheng-i selâset (bir ibare içinde kelimelerin kulağa hoş gelecek şekilde yanyana getirilmesi), muvafakat (üslûbun konusuna uygun olması veya ifadenin fikir ve hislerle örtüşmesi) alt başlıklarından oluşan bu bölüm, kitap içinde en fazla yer kaplayan bölümdür. Bu durum, yazarın üslûp bahsine ayrı bir ehemmiyet verdiğinin delili olsa gerektir. “Tezyinât-ı Üslûp, Envâ-i Mecâz” başlığını taşıyan üçüncü bölümde sadece “mecaz” lar, edebî sanatlar üzerinde durulmuştur. Bu bahis; “mecâz-ı tahyilî (hayâl mecazları)”, “mecâz-ı tebliğî” (ifade, anlatış mecazları) ve “marifet-i mecâz” (mecazlı anlatı mda bulunması gereken nitelikler) başlıkları altında örneklerle izah edilmiştir. Eserin “Sanayi-i Lafziyye” adlı son bölümünün herhangi bir alt başlığa ayrılmadan bir bütün olarak lafız (söz) sanatlarına ayrıldığını görürüz. Burada Talim-i Edebiyat’ı n neşriyle birlikte artık eskimiş olduğu anlaşılan mevcut belâgatın lafız sanatları bahis konusu edilmiştir. Bu dört ana bölümünden sonra esere sırasıyla, edebiyatın kurallarının nasıl tespit edilip geliştirilebileceği konularının tartışıldığı bir sonuç “Hâtime”, devrin Maârif Nazırı Mustafa Nuri Paşa’nın imlâ karışıklıklarıyla ilgili bir “Lâhika”sı, Namık Kemal’in bir “Takriz”i eklenmiştir. (Yetiş, 1996) Talîm-i Edebiyat yayımlanınca dönemin edebiyatçıları bu esere olumlu ve olumsuz bakanlar şeklinde ikiye ayrılır. Başını Namık Kemal ve Mizancı Murat’ın çektiği bir grup esere olumlu bakarken; başta Hacı ibrahim Efendi olmak üzere eski edebiyat taraftarları da Talîm-i Edebiyat’a ciddi eleştiriler yöneltirler. Abdullah Uçman’ın ifadesine göre bu tartışmalar sonucunda şu iki nokta biraz daha açıklık kazanır: a) Yeni yetişen şairlerin, artık söz sanatlarıyla uğraşmayı bir kenera bırakıp, şiirde şkir ve anlama önem vermeleri gerektiği bütün açıklığıyla ortaya konulur; b) Özellikle eski belagat anlayışını savunanların üzerinde durdukları Arapça anlatım yollarının Türkçe’ye uygulanması isteği de yersiz bulunarak, tek çıkar yol olarak dilin düzeltilmesi gereği kendini gösterir. • III. Zemzeme Mukaddimesi (1885): Ekrem bu yazıda sanat, edebiyat ve şiirle ilgili görüşlerini dile getirir. Yazar’a göre, “en güzel eserler onlardır ki okunduktan sonra da insanı bir müddet düşünmeye mecbur eder.” “Bir edebî eserde şkir his ve hayal ile onları anlatan kelime ve ifadeler arasında uygunluk varsa o edebî eser manzum da olsa mensur da olsa daima güzel ve bazen hem güzel hem de ulvî (yüce) olur. Yani şkir, his, hayal ve zevk güzel bir eserin temel dayanaklarıdır. Bu dört unsura Batı retoriğinde “edebî nitelikler (facultés litteraire)” deniliyordu. Recaizade, bu ayırımıyla Batı retoriğinin “güzel söz” ile ilgili ölçütlerini benimsemiş oluyor. Recaizade, retoriğin ulvî (yüce) kuramını da benimser, hakikî ulviyetten nasibi olmadığı hâlde ulviyet hissi veren kelimelerin, yazıların balon gibi olduğunu, bu tür yazıları yazanların bir aralık şöhret bulsalar bile daha sonra unutulacaklarını, hakikî histen mahrum iken ateşten kıvılcımdan bahseden manzumelerin ateşböceğine benzediğini ve kendi kendine sönüp yok olacağını söyler.”(Yetiş, 2007: 86- 87). Yukarıda geçen “ateşböceği” ifadesi anahtar kelime görevi üstlenmiştir. Çünkü bu ifadede, Muallim Naci’nin aynı anlama gelen eserleri “şerâre” ile “Ateşpare”ye telmih vardır. Yazının devamında Ekrem; gazel için üç temel kavramı öne çıkarır: Rikkat-i his (his inceliği), letâfet-i hayal (hayal güzelliği), nezaket-i elfaz (söz inceliği ve güzelliğ i). Ayrıca yazar, bu niteliklerin en güzel örneklerinin Fuzulî’nin eserlerinde görüldüğ ünü belirtir. Ekrem edebî eserlerde üç çeşit güzellik bulunduğunu, bunların önem sırasına göre; sünûhât-ı kalbiyye (kalbe doğan ilhamlar), bedayi-i hayâliyye (hayal güzelli- ği), mehâsin-i şkriyye (şkir güzelliği) olduğunu söyler. Ekrem, bütün bu güzelliklerin organik bir yapıya bürünmesinden sonra, bunları ifade edecek en uygun kelimelere, kaşye sistemine ve vezne ihtiyaç bulunduğunu vurgular. Yani, bir şiirin güzel olması için hem içerik hem biçim yönünden mükemmel olması gerektiğine inanır. Bu görüşlerin ilk somut meyvesini Servet-i Fünûn edebiyatıyla verdiğini söyleyebiliriz. Bu eleştiri metnini öneminden dolayı tam metin olarak buraya alıyoruz: • Takdîr-i Elhân (1885): Bu eser, Menemenlizade Mehmet Tahir’in “Elhân” şiiri üzerine yazılmıştır. Menemenlizade, Ekrem’in Mülkiye’den öğrencisidir. Çok ilginçtir ki, Ekrem’in öğrencisinin isteği üzerine yazdığı bu takriz (tenkit) asıl kitabın (Elhân) yayımlanmasından önce çıkar. Ekrem bu eserde, Elhân üzerinden devrin tenkit anlayışını eleştirir. Yeni tarz şiirin nasıl olması gerektiği üzerinde durur. Mesela; kaşye konusunda, aynı Arap harşerinin peş peşe gelmesiyle yapılan “göz için kaşye” anlayışına karşı çıkar. Kaşyenin temelde ses benzerliğine dayanması gerektiğ ini, yani kaşye oluşturulurken farklı harşer de kullanılsa asıl olanın kulağa aynı sesin gelmesi olduğunu vurgular. Bu da edebî dilde “kulak için kaşye” demektir. Ekrem bu eserde, tabiata hissî (santimantal) bir şekilde bakar ve “bir edebî eserin ruhu şkirdir” der. • Takrizât (1898): Ekrem’in değişik şair ve yazarlar üzerine yazdığı takrizlerden (tenkit) oluşur. Bu eserde, üzerinde eleştiri yazılan yazarlardan bir kaçı; Beşir Fuad, Halit Ziya ve Mustafa Reşit Bey’dir.
Tanzimat’ın II. Nesli eserlerinde neyi öncelemiştir?
Estetik yaklaşımı.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiir anlayışını açık olarak ortaya koyduğu ilk edebî metin ve romantik şiir anlayışına bağlı olduğunu ve kendisini tabiatın bir öğrencisi olarak gördüğünü vurguladığı şiiri hangisidir?
Bir şairin Hezeyânı.
Tanzimat’ın I. Nesli “sosyal ve politik fikirleri” edebiyatın merkezine yerleştirip, eserlerinde genellikle “sosyal fayda” anlayışını gözetmişlerdir?
Sosyal fayda.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın Gayret Dergisi’nde yayımlanan bu şiirin yazılış nedeni Hamit’in şiirin altına koyduğu dipnottan anlaşılan şiiri hangisidir?
Nâ-kâfî.
Hamit, sömüren (ingiltere) ile sömürülen (Hindistan) tezadı üzerine kurduğu ve Hindistan’ı görmeden yazdığı eseri hangisidir?
Duhter-i Hindû’nun Hâtime Bölümü.
Hamit’in “Bir şairin Hezeyânı” adlı şiirinden sonra şiir hakkındaki görüşlerine yer verdiği ikinci yazı hangisidir?
Makber Mukaddimesi.
Pozitivist bir dünya görüşüne sahip olan yazar, Türk edebiyatında ilk defa realizm ve natüralizmden bahsetmiş ve bu akımlarla ilgili bilgiler aktarmış olan yazar kimdir?
Beşir Fuad.
Mizancı Murat kimdir, açıklayınız?
Tanzimat döneminde yazdığı eleştiri yazılarıyla dikkati çeken bir başka şahsiyet Mizancı Murat’tır. O, edebiyatı bir milletin “tercüme-i ahvâli” ve “hayat-ı maneviyyesi” olarak görür. Mizancı Murat Bey tenkitle ilgili görüşlerini, 1888 yılından itibaren Mîzan Gazetesi’nde yayımlanarak 18 makaleden oluşan “Üdebâmızın Nümûne- i imtisalleri” adlı seri yazısı ile yine aynı gazetede çıkan birkaç “edebî musahabe” ve Turfanda mı Yoksa Turfa mı (1891) adlı romanının “ifade-i Mahsûsa” bölümünde ortaya koymuştur. Bu dönem eleştiri metinlerine örnek olması bağlamında Mizancı Murat’ın bu romandaki “ifade-i Mahsûsa” başlıklı “önsöz”ünü tam metin olarak buraya alıyoruz: İfâde-i Mahsûsa Bizde roman nâmı pek ucuz olarak alınıp verilmektedir. Beş, on seneden beridir, ele alınması caiz olmayan kaba bir muaşaka tasvirleri “millî roman” ünvanı altı nda itibar bularak kemâl- i i’tinâ ile okunmaktadır. İşte bu gibi mu’terizlere, bir hikâye tertip etmek için mutlaka Alexandre Dumas olmak lâzım gelmeyeceğini göstermek üzere Mizan’ın ta’tîl-i âhirinden bi’1-istifâde şu romanı kaleme aldım. Mizancı Murat’ın edebiyata yaklaşımı, temelde Namık Kemal’in yaklaşımı ile birçok yönden örtüşür. Mizancı Murat da Namık Kemal gibi divan edebiyatını sun’î ve hatta bir kısım eserler göz önünde bulundurulursa, ahlâka aykırı bulur. Murat Bey, bu noktada “edebiyat-ı ahlâkiyye” adını verdiği bir yolu takip eder. Ona göre Türk edebiyatında, millî özellikler taşıyan, toplumun örf ve âdet, ahlâk ve dinî yargıları- na bağlı “tip”ler oluşturulmalıdır. “Bir edebî eserin güzel ve mükemmel olabilmesi için, üslûp ve ifadesinin sade ve düzgün olması, bir “dram entrikası”na sahip bulunması ve mutlaka okuyucuya ibret dersi vermesi gerekir.”(Uçman, 2003: 59). Mizancı Murat’a göre, bir toplumun gelişmesinde eleştirinin çok önemli bir yeri vardır. Çünkü geçmişten bugüne edebiyatımızın en büyük eksiklerinden biri eleştirinin olmamasıdır. “Medeniyetlerin gelişmesinde, taklitten kurtulmasında, millî ve edebî değerlerin yaşatılmasında” eleştiri çok mühim bir yere sahiptir. Bütün bu bilgiler ışığında Mizancı Murat’ın görüşlerini şu dört maddede bir araya toplayabiliriz: 1. Bir dilin gelişme safhaları, en güzel şekilde tenkit eserlerinde görülebilir. 2. Bir edebiyatın gelişmesi, zenginleşmesi ve güzelleşmesi ancak ciddi eleştiri faaliyetleriyle olabilir. 3. Bizim ülkemizde eleştiri öteden beri yanlış anlaşılmakta; saldırı ile eleştiri birbirine karıştırılmakta, âdeta eş anlamlı sayılmaktadır. 4. Avrupa’da ise eleştiri müstakil bir tür kabul edilmiş, Sainte-Beuve, Bouleau ve Voltaire gibi büyük tenkitçiler sayesinde edebî seviye yükselmiştir.” (Uçman, 2003: 59). Yine Mizancı Murat’a göre Türk edebiyatında eleştiri bahsiyle ilgili olarak şeyh Galip’e kadar ciddi hiçbir faaliyet görülmemiştir. şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk’ının manzum mukaddimesinde Nâbî’nin Hayrâbâd’ı ile ilgili olarak ortaya attığı şkirler bizde eleştiri çalışmalarının başlangıcı olarak düşünülebilir. şeyh Galip’ten Namık Kemal’e kadar Türk edebiyatında Batılı anlamda bir eleştiriye ve eleştirmene rastlanmaz. Dolayısıyla yenileşme dönemi Türk edebiyatı içinde ciddi ilk tenkitçi Namık Kemal’dir. Kemal, çağdaşları ve öğrencileri tarafından aşılamamıştır. Mizancı Murat, nitelikli bir eleştirmende şu özellikleri arar: Geniş bir kültür birikimi, fesahat ve belagat bilgisi, objektif davranabilme, merak ve tecessüs sahibi olma ve seçme kabiliyeti. Mizancı Murat ayrıca Türk edebiyatında uygulamalı eleştirinin de ilk örneklerini veren insandır. Savunduğu “ahlâkî edebiyat” adı verilen edebî eleştiri yöntemini, Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre, Recaizade Mahmut Ekrem’in Vuslat ve Sâmipaşazâde Sezai’nin Sürgüzeşt adlı eserlerinde uygulamıştır.
Makber Mukaddimesi; Romantik edebiyatın bütün özelliklerinin görüldüğü bu eserde en çok dikkati çeken unsurlar nelerdir?
Eserde en çok dikkati çeken unsurlar “tezat” ve “ölüm gerçeği karşısında beşerin aczi”dir.
Makber Mukaddimesi hangi açıdan önemlidir?
“Nâ-kâfî” şiirinin ortaya çıkışına zemin hazırlaması bakımından önemlidir.
Tanzimat döneminde hem eleştirileri hem de eleştiri türünde yazdığı kitaplarla dikkati çeken bir başka şahsiyet Muallim Naci’dir. Onun bu türde oluşturduğu eserleri nelerdir, açıklayınız?
Muallim Naci’nin eserleri / yazılari şunlardır: Muallim; Mektuplar: [a.) Muhaberât ve Muhaverât, b.) Mektuplarım, c.) intikad]; Demdeme; Istılahat-ı Edebiyye. • Muallim (1886): Muallim Naci’nin Tercümân-i Hakîkat’in edebî sütununda yayımladığı makalelerin bir kısmının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Kayı npederi Ahmet Midhat Efendi’nin çıkardığı bu gazete, Muallim Naci’yi edebiyat âlemine tanıtması bakımından da önemlidir. Muallim Naci’nin bu kitapta bir araya topladığı yazılarda öne çıkan eleştirel yaklaşımları Kâzım Yetiş şöyle özetler: “1. Dil ve ifade ile ilgili tenkitler 2. Vezin ve kaşye hatalarına işaret eden tenkitler 3. Edebî sanatlar ve özellikle mübalağa sanatı ile ilgili tenkitler 4. Mana, şkir ve hayal ile ilgili tenkitler” (Yetiş, 2007: 92- 96). • Mektuplar: [a.) Muhâberât ve Muhâverât (1894), b.) Mektuplarım (1886), c.) intikad (1887)] a) Muhâberât ve Muhâverât (1894): Muallim Naci’nin Ahmet Midhat Efendi ile mektuplaşmalarından oluşan bu eserde, o dönemin devlet daireleri olan “ka-lemler”de çalışan memurların “arz-i ubûdiyet” (bağlılığını bildirme) gibi tavırları eleştirilir. Toplam on iki mektuptan oluşan bu haberleşmede; Muallim Naci’nin memuriyet hayatı, kişiliği, “Naci” mahlasını alışı, nesri nazma tercih edişi, hattatlı- ğı, gazetecilik ve gazetelerle ilgili görüşleri, hüzün veren şiirlerden hoşlanması ve bütün bunlarla birlikte her iki tarafın birbirine bakışıyla ilgili bahisler de ayrıca dikkati çeker. b) Mektuplarım (1886): Kime yazıldığı belli olmayan bu mektuplarında Naci, Arap ve Fars edebiyatlarından aldığı metinleri değerlendirir. c) İntikad (1887): Muallim Naci’nin, Beşir Fuat’ın Victor Hugo isimli eserini yayımlamasından sonra “realizm”, “natüralizm” ve “tercüme” konuları hakkında karşılıklı yazılmış yedi mektuptan oluşur. Bu eserde Naci’nin en önemli tespitlerinden birisi; “bir eser sırf yeni veya eski olduğu için ne peşinen kabul edilmeli, ne de reddedilmelidir, esas olan güzelliktir.” fikridir. • Demdeme (1886): Recaizade Mahmut Ekrem’in III. Zemzeme Mukaddimesi ile Takdîr-i Elhân adlı eserinde kendisine yapılan eleştirilere karşı Muallim Naci’nin Saadet Gazetesi’nde yayımlanan cevaplarından oluşur. Tamamlanmamış bir eserdir ve şu bilgi notuyla neşredilir: “Recaîzâde saâdetlü Mahmut Ekrem Efendi Hazretleri tarafından tahrîr ve neşrolunan (Takdîr-i Elhân)a karşı yazılmış bir risâledir ki lüzûm göründükçe eczâsı teksîr olunacaktır.” • Istılahat-ı Edebiyye (1891): Yazı yazma kuralları ile edebiyat terimlerini devrinde en iyi şekilde ele alıp inceleyen ve etkisi hâlâ devam eden rehber kitaplardan birisidir.
Ahmet Midhat, Batılı yazarların romanlarının Türkçe’ye aynen çevrilmesine neden karşıdır?
Çünkü bu eserler Osmanlı insanının yaşayış tarzına ve zihniyetine aykırı eserlerdir. Bu durum, Ahmet Midhat’ın Batılılaşmaya olumlu bakmakla birlikte kendi öz değerlerimizi kaybetme korkusunu da yaşadığını gösterir.
Abdullah Uçman’dan yola çıkarak, Ahmet Midhat Efendi’nin gerek Emile Zola’ya gerekse realist/natüralist romancılara itirazlarını nasıl özetleyebiliriz?
1. Realistler, romancının önce geniş bir hazırlık yapması gerektiğini söylerler; ancak onların söylediği bu öğrenme süreci insanın bütün hayatını kaplamakta ve ona roman yazabilecek vakti bırakmamaktadır. 2. Roman ve romancı için gözlem çok önemlidir, fakat bunun için mutlaka seyahat etmek şart değildir. 3. Emile Zola’nın romanlarında güzellikleri bir tarafa bırakıp sadece kötülük ve çirkinliklerden bahsetmesi sakıncalı ve ahlâk dışı bir davranıştır. Zola, felâketleri abartarak tasvir etmekte ve bütün felâketlerden ülke yöneticilerini sorumlu tutmaktadır. Ayrıca zengin ve kibar sınıfa karşı da olumsuz tavır takınmaktadır. Bütün bunları n dışında, Zola’nın eleştirdiği konuların hemen hiçbiri ülkemizde yoktur, bundan dolayı da onun romanlarını okumaya gerek yoktur.
Daha çok "estetik yaklaşımı" önceleyen Tanzimat aydınları Tanzimatın kaçıncı nesline mensuptur?
Tanzimatın II. Nesli
Bir Şairin Hezeyânı isimli şiir kime aittir?
Abdülhak Hamit Tarhan
Abdülhak Hamit’in şiir anlayışını açık olarak ortaya koyduğu ilk edebi metinlerden olan ve Tercümân-ı Hakikat gazetesinde yayımlanan şiir hangisidir?
Bir Şairin Hezeyânı
Abdülhak Hamit'in "Bir Şairin Hezeyanı" isimli şiirinde eski şiir ve sanat anlayışını reddeden mısrası hangisidir?
"Bana lâzım değil beyân-ü bedi"
Abdülhak Hamit'in Nâ-kâfî şiiri hangi dergide yayınlanmıştır?
Gayret Dergisi
Hamit’in "Bir Şairin Hezeyânı" adlı şiirinden sonra şiir hakkındaki görüşlerine yer verdiği ikinci yazı hangisidir?
"Makber Mukaddimesi"
Abdülhak Hamit'in, sömüren İngiltere ile sömürülen Hindistan tezadı üzerine kurduğu eserinin adı nedir?
Duhter-i Hindû’nun Hâtime Bölümü
Abdülhak Hamit’in "tarihî ve egzotik tiyatro"yu milli tiyatro olarak kabul ettiği görüşünde olan yazar kimdir?
Bilge Ercilasun
Recaizade Mahmut Ekrem, eleştiri konusuyla ilgili düşüncelerini kaç temel edebi metinde bir araya getirmiştir?
Dört temel metinde bir araya getirmiştir.
Talim-i Edebiyat hangi tarihte yayımlanmıştır?
1879
Recaizade Mahmut Ekrem'in Mekteb-i Mülkiye'de "Edebiyat-ı Osmaniye" dersi için iki bölüm hâlinde yazmayı düşündüğü fakat ilk
kısmını dahi eksik neşredebildiği bir belâgat ve edebiyat kuramları kitabının adı nedir?
Talim-i Edebiyat
Talîm-i Edebiyat isimli eserin birinci bölümü hangi konu hakkındadır?
Eserin birinci bölümü edebiyatın ruhî melekeler yönünden psikolojik izahına ayrılmıştır.
Talim-i Edebiyat isimli eserin ikinci bölümü hangi konuya ayrılmıştır?
İkinci bölüm üslup konusuna ayrılmıştır.
Talim-i Edebiyat isimli eserin "Tezyinât-ı Üslûp, Envâ-i Mecâz" başlığını taşıyan bölümü eserin kaçıncı bölümüdür?
Üçüncü Bölüm
Talim-i Edebiyat isimli eserin son bölümü hangisidir?
"Sanayi-i Lafziyye" adlı bölümdür.
Talim-i Edebiyat eserine olumlu bakan yazarlar hangileridir?
Namık Kemal ve Mizancı Murat
Muallim Naci'nin Tercümân-i Hakikat'in edebi sütununda yayımladığı makalelerin bir kısmının bir araya getirilmesiyle oluşturulduğu eserinin adı nedir?
Muallim
Muallim Naci tarafından kaleme alınmış, Yazı yazma kuralları ile edebiyat terimlerini devrinde en iyi şekilde ele alıp inceleyen ve etkisi hâlâ devam eden rehber kitaplardan birisi olan eserin adı nedir?
Istılahat-ı Edebiyye
Türk edebiyatında ilk defa realizm ve natüralizmden bahseden ve bu akımlarla ilgili bilgiler aktarmış; Emile Zola, Alphonse Daudet, Gustave Flaubert, Auguste Comte, gibi batılı yazar ve filozoflardan ilk defa bahseden aydın kimdir?
Beşir Fuad
Tanzimat döneminde yazdığı eleştiri yazılarıyla dikkati çeken ve tenkitle ilgili görüşlerini, 1888 yılından itibaren Mizan Gazetesi' nde yayımlayan isim kimdir?
Mizancı Murat