Eleştiri Kuramları Dersi 6. Ünite Özet
Yazınsal Göstergebilim Ve Eleştiri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Yazınsal Göstergebilim
Göstergebilim ile yazın (edebiyat) arasındaki ilişkiler hem çok ayrıcalıklı ve çok sıkı olmuş, hem de birbirlerini beslemiş ve denetlemişlerdir.
Avrupa göstergebiliminin kurucusu Algirdas Julien Greimas’a göre, yazının temel özellikleri bir “yapıtın özgün ve indirgenemez” öğeler barındırmasıdır. Bu bilimsel tasarının uygulanması, yöntem ve araçlarının metin çözümlemede kullanılmasıyla, yazınbilim (poetika) ve yazınsal eleştiri gibi yeni çözümleme ve açıklama biçimleriyle karşılaşılmıştır.
Yazınsal göstergebilim, genel bir eleştiri kuramı özelliği taşımadan yazınsal pek çok sorunu ele almıştır:
- Anlatısal yapılar,
- Betisel yapılar
- Kültürel çeşitlilik,
- Mimesis sorunları,
- Tutku (duygu, heyecan...)
- Yazın tarihinin yazınbilim açısından tasarlanması,
- Duyularla algılanamayan anlatım biçimlerinin çağdaş araştırmalardaki yeri, vb.
Göstergebilim, Fransız dilbilimci Émile Benveniste’in geliştirdiği sözceleme kuramının söylem ve metin çözümlemelerinin vazgeçilemez yardımcısı olduğunu çok çabuk kavrayarak metinleri, anlamlı bütünleri ve yaşayan, canlı söylemleri ele almıştır.
Çözümleme Süreci
Bu ünitede Tahsin Yücel’in “Sümüklüböcek” başlıklı öyküsü çözümlenecektir. Çözümleme için iki yol izlenebilir:
- Metni belli ölçütlere göre bölümlerine ayırmak
- Metnin açık, anlaşılır ve kısa bir özetini vermek
Bu işlemden sonra “Üretici süreç” tablosunu ya her bölüme ya da özete uygulamak gerekir (s:104, Tablo 6.1).
Çözümleme Şeması
Aşağıda sıralanan konuları inceleyip ilişkili konuları inceleyip, tüm bu alanların örtüşme alanları olan kültürel olguları da ele almıştır.
- Göstergebilim yazılı
- Görsel • Plastik
- İşitsel • Nesnelerin yanında tatla
- Dokunmayla
Üretici Süreç
Üretici süreç, sözceleme öznesinin sözcesini gerçekleştirmesi sırasında oluşan “anlam belleğinin” bir örnekçesidir.
İzlek/Motif
Betisel düzeyin anlam bileşkesinde, somut bir süreç olan izlekselleşme ve motifler belirmeye başlar. Betiler saptandıktan sonra, bu anlatının anlam olasılıkları/umut/, /karşılıksız aşk/ ve /arayış/ olarak varsayılabilir. İşte bu olası okuma izlencelerine izlekselleşme ya da izleklerin belirlenmesi denmektedir. Bu izleklerin söyleme (anlatıya) dökülmesi için betiler aracılığıyla motifler oluşur ya da oluşturulur.
İzlekler ve motifler duyarlı insan bedeni aracılığıyla çevresiyle duygu değeri olan bir bağ kurmaktadır. Bu ilişki olumlu da olumsuz da olabilir; yinelenmesi durumunda da dönemler yaratır.
Yüzey Yapı: Anlatısal Sözdizim
Eyleyenler
Paris Göstergebilim Okulu en fazla altı eyleyen sunar. Eyleyenler benimsenen bakış açısına göre, birbirleriyle ilişkileri içinde, işlevlerine göre değerlendirilirler.
Genel göstergebilim ve yazınsal göstergebilim nesneyi iki ulamda inceler.
- Bilişsel nesneler
- Edimsel nesneler
Bilişsel nesneler bilgiye, anılara, edinilmiş ve öğrenilmiş deneyimlere dayanır.
Edimsel nesneler ise ev, araba, para, insan gibi el değiştirebilen eyleyenlerdir. Güçlü bir Gönderen, Engelleyici ya da Yardımcı tarafından özneye verilebilir de, öznenin elinden alınabilir de.
Uygulamalar
“Sümüklüböcek” başlıklı öykü, içinde başka küçük öyküler de barındırmaktadır: Yusufçukla kelebeğin öyküsü, anne sümüklüböceğin öyküsü ve yusufçukla arının öyküsü. Eyleyenler şeması yapılırken her zaman bir kahramanın bakış açısı seçilir ve eyleyenler bu eyleyene göre yerleştirilir (s: 111-112, Tablo 6.1, 6.2, 6.3).
Anlatı Şeması
Yüzeysel anlatı sözdizimi düzleminde eyleyenler şemasının belirlenmesinden sonra, anlatı şemasına geçilebilir. Bu şema okuyucuya, anlatıda olayların nasıl eklemlendiği, eyleyenlerin hangi işlevlerle olaylara katıldığı, olayların değişik aşamalarının nasıl sunulduğu konularında bilgiler verir.
Birinci Anlatı Şeması
- Eyletim
- Eylem
- Yaptırım
Eyletim: Zamandizimsel anlatılarda genelde öykünün başında bulunur. Anlatıda bir Gönderen varsa, Özneyi nesneler ve değerleri konusunda bilgilendirir, ikna eder ya da edemez; özneye bir görev verir.
Eylem: Bu aşamada Özne(ler) Nesnesini (ya da Nesnelerini) belirler. Nesneye sahip olmak için gerekli kipliklerle donanırlar.
Yaptırım: Bu aşamada Gönderen ve/ya da Gönderilen, Öznenin eylemini değerlendirerek onu ödüllendirebilir, beğenmeyerek cezalandırabilir ya da gerçek yaşamda çok sık görüldüğü gibi kayıtsız kalabilir.
İkinci Anlatı Şeması
- Eyletim
- Eylem
- Yaptırım
Eyleyenler eylemelerini gerçekleştirirken (ya da gerçekleştiremezken), bir başka deyişle, anlatı gerçekleşirken, okur üzerinde yazınsal yapıtı diğerlerinden ayıran bir etki de yaratılır. Eyleyenler şeması ve anlatı izlencesiyle yorumlanabilecek duygusal anlatım /gerilme/, /rahatlama/ ve /ne gerilme ne rahatlama/ aşamalarından oluşan bir gerilim yaratır. Bu gerilim yazınsal yapıtta, özelliklerine göre, duygusal değerlerle yeniden /esenlikli/, /esenliksiz/ ya da /ne esenlikli ne esenliksiz/ olarak tanımlanabilir.
Anlatısal Anlam
Anlatısal yapıların ayrılmaz bileşkesi olan anlatısal anlam, eyleyenlerin nesnelere, oyunculara, uzama ve eylemlere verdiği olumlu, olumsuz değerlerin nasıl gerçekleştiğini ele alır. Böylece küçük anlam evrenleri yaratılarak söylemsel anlamlar ortaya çıkarılır.
Anlatısal anlam, oluşan anlam evrenleriyle bir bakıma gerçekleşen söylemin türünü de belirlemeye yardımcı olur. Bu öykü okura uzlaşmaz, karşıt evrenler sunar: gerçeklik ve kurmaca; zenginlik ve yoksulluk; insan ve hayvan; gerilim ve gerilimsizlik...
Bu özelliklerin doğru seçimiyle birçok yazınsal tür arasında, “Sümüklüböceğin” öykü ve /ya da masal olma olasılığı yükselebilir.
Derin Yapı
Derin yapı, söylemi oluşturan dilsel ya da dilsel olmayan sözdizimsel ve göstergebilimsel düzenlemeleri ortaya koyar. Bu aşamada terimler arasında hem birbirine karşıt hem birbirini tamamlayan, hem de birbiriyle çelişen terimler bulunur.
Her ne kadar /bilgisiz/lik ve /düşüncesiz/lik izlek olarak belirse de, bir motif olarak söylemsel yapılarda sözcükleşmese de, dikkatli bir okura sezdirilmiş olur.
Temel anlam mantıksal ve kavramsal olarak tasarlanmış olup motiflerin, izleklerin, oyuncuların, eyleyenlerin, uzamın, zamanın kesişme noktalarını gösterir.
Temel Anlam
Temel anlam, temel sözdizimin ve anlatısal anlamın tamamlayıcısı ve oluşturucusu olup üretici sürecin en soyut yapısıdır. Anlamın oluşturucu temel öğelerini birleştirir ve ulamlar biçiminde sıralanmasını sağlar. Bu öğeler göstergebilimsel kare üzerinde eklemlenirler. Temel anlam insanı ilgilendiren iki temel karşıtlıktan yola çıkılabileceğini öne sürer:
- Doğa/kültür
- Yaşam/ölüm
Yazar ve Metinleşme
2000’li yıllardan sonra, bir nesne olarak metnin yazarıyla ilişkisi, kahramanlar arasındaki duygu ve tutku ilişkileri, yazarın öznelliği nasıl yarattığı, bunu dilin hangi öğeleriyle gerçekleştirdiği, metinde yaratılan estetik öğeler ve bunların açıklanması gibi pek çok sorun artık göstergebilimin alanına girdi.
Yazar ve yazarın yapıtı içinde yarattığı anlatıcı kavramı ve tiplerinin açıklanması, göstergebilimin araçlarıyla yapılabilmektedir. Bu da kurmacayı kurmaca olmayan yazınsal yapıtlardan (yaşamöyküsü, anı, günlük..) ayırır.
Bundan sonra, sözceleme öznesi olan yazarın öyküde benimsediği biçem özelliklerine bakılabilir. Yücel’in bu anlatısında da her zamanki gibi Türkçenin kullanımına çok titizlik gösterdiği, hiçbir dilsel eksikliğe ve yanlışlığa yer vermediği gözlemlenmiştir Bu öyküde yazar teklifsiz dilde ve yazın dilinde görülen ikilemeleri çok kullanmıştır. Yalnız yarım sayfalık (s. 123) bir bölümde altı ikileme saptanır: “ahım şahım”, “ufak tefek”, “kara kuru”, “pırıl pırıl”, “renk renk”, “sürü sürü”.
Öyküde kullanılan yazınsal özellikler aşağıdaki gibi incelenebilir:
- Kalıplaşmış imgeler: Tahsin Yücel masalöyküsünün başında “Babasını vurmuşlardı”
- Kalıplaşmış deyimler: “iğne ipliğe dönmek” (s. 124), “iki gözü iki çeşme ağlamak” (s. 124), “ türküler yakmak” (s. 129), “deli gibi sevmek”, (s. 130), “türküler düzmek” (s. 131), “karnı tok olmak” (s. 131), “yüzüstü bırakmak” (s. 133).
- Metinlerarası ilişkiler: Yazar masalını oluştururken kendi kültürel, bilimsel birikiminden yararlanmış, kendi metninden önce yazılmış başka metinlere gönderme yapmıştır.
- Söyleşimlilik: Anlatıcı ile yazar, anlatıcı ile oyuncunun seslerinin ve anlam evrenlerinin birbirine karışması sonucu hangisinin konuştuğunun anlaşılamamasıdır.
- Anlatıcı ile oyuncunun sesleri karıştığında, anlatıcı oyuncunun duygularını, düşündüklerini, hatta söylediklerini üçüncü tekil şahısla ve kendi sesiyle aktarır.
Bu öyküde kullanılmış başka yazınsal ve dilsel araçlar içinde burada yalnızca dördü kısaca incelenmiş ve öyküde yaratılan güzelduyusal (estetik) anlam ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.