XVI-XIX. Yüzyıllar Türk Dili Dersi 1. Ünite Özet
Xvı-Xıx. Yüzyıllarda Türk Dili
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
XVI. Yüzyıla Kadar Türk Yazı Dilinin Genel Durumu
VIII. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar Türk dilinin, tek yazı dili ile eserler ürettiğini biliyoruz. Bunlar birbirinin doğal devamı olan Göktürkçe, Eski Uygurca ve Karahanlı Türkçesidir. XI. yüzyılda tek bir yazı dili olsa da çeşitli lehçelerin (Oğuz ca, Kıpçakça, Uygurca, Kırgızca vs.) konuşulmakta olduğunu Kaşgarlı Mahmut’un eserinden öğrenmekteyiz.
XIII. yüzyıldan itibaren ise değişik bir tablo ile karşılaşılmaktadır. O güne kadar çeşitli lehçeler konuşulsa da tek bir yazı dili hâlinde devam eden Türk dili, 3 ayrı yazı dili ile eserler üretmeye başlamıştır. Bunlar:
- Orta Asya’da, eski edebî yazı dili geleneğini küçük farklılıklarla devam ettiren yazı dili (Harezm Türkçesi ve Çağatay Türkçesi)
- Batıya göç eden Oğuzların kendi lehçelerine dayanarak geliştirdikleri Eski Anadolu Türkçesi (veya Eski Türkiye Türkçesi
- Kuzeybatıya yayılmış olan Kıpçakların lehçe özelliklerinin yer aldığı metinlerin dili (Kıpçakça)
XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar olan dönemde ise Türk Dünyası bambaşka siyasi ve kültürel ortamlarda gelişmiştir. Osmanlı Türkçesi gelişmiş ve yayılmıştır. Orta Asya ve Karadeniz’in kuzeyindeki bölgelerde ise, ortak yazı dili olarak Çağatayca devam etmiştir. XIV-XV. yüzyıllarda ürünler vermiş olan Kıpçakça ise, XVI. yüzyıldan sonra Doğuda Çağatay Türkçesi, Batıda Osmanlı Türkçesi yazı dillerinin etkisine girmiştir.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu Dışındaki Türk Yazı Dili
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu dışındaki Türk yazı dili şu şekillerde karşımıza çıkmaktadır:
- Edebî Çağatay Türkçesi Yazı Dili
- Azerbaycan Türkçesinin ağız özelliklerinin de kullanıldığı metinler (Şah İsmail Hataî, Fuzulî vb.)
- Türkmen Türkçesinin ağız özelliklerinin de kullanıldığı metinler (XVIII. Yüzyılda Mahtum Kulu)
- Kıpçak Türkçesinin ağız özelliklerinin de kullanıldığı metinler
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, imparatorluğun sınırları dışındaki Türk dilinin durumunu iki ayrı türdeki kaynaklardan öğrenebilmekteyiz. Birincisi, bizzat o dili kullanan yazarların kendi kullandıkları yazı dili ile ürettiği eserler, ikincisi ise seyyahların, gezdiği bölgelerde yörenin dili ile ilgili tespitlerini aktardığı metinler.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Çağatay Türkçesi
Janos Eckmann’ın Çağatay Türkçesi sınıflandırması şöyledir:
- Klasik Dönem Öncesi (XV. yüzyılın başlarından Nevai’nin 1465’te ilk eserini yazmasına kadar)
- Klasik Dönem (1465-1600)
- Klasik Dönem Sonrası (1600-1921)
Çağatay Türkçesi eski Türk edebî yazı dilinin doğal bir devamı olduğu gibi, birçok Türk halkının da yüzlerce yıl ortak yazı dili olmuştur. Nitekim Batı Oğuzlarının kullandığı Osmanlı Türkçesi dışında, XVI-XIX. yüzyıllarda bütün Türk halkları Çağatay Türkçesi ile yazmayı tercih etmişlerdir.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Çağatay Türkçesi Eserleri ve Yazarları
Türk dili ve edebiyatının çok değerli birçok eseri bu dönemde de yazılmıştır.
Şibanî Muhammed Han: Hayatı Bâbür Şah ile mücadelelerle geçmiştir. 1510 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail ile yaptığı bir savaşta yenilmiş ve ölmüştür. Bahru’l-Hudâ adlı dinî-ahlaki mesnevisi dışında edebiyat ve dil açısından çok önemli olan bir de Divan’ı vardır.
Muhammed Salih: Manzum bir tarih sayılabilecek Şeybanîname adlı eseri ile tanınmıştır. Bâbür, bu şahsın başka şiirlerinin olduğunu kaydetmişse de bu şiirler henüz bulunmamıştır.
Bâbür Şah: Temür sülalesinden Ömer Şeyh Mirza’nın oğlu olan Zahirüddin Muhammed Bâbür, büyük bir devlet adamı, şair ve bilgindir. 1483’te doğmuş, 1530’da ölmüştür. 1858 yılına kadar süren Bâbürlü İmparatorluğu’nun kurucusudur. Bilinen beş eseri vardır: Vekayi, Divan, Aruz Risalesi, Mübeyyen Der-Fıkh, Risale-i Vâlidiyye.
Bayram Han: 1504-1561 yılları arasında yaşamış, iyi bir askerî komutan ve devlet adamıdır. Türkçe, Farsa ve Hintçe bilen Bayram Han’ın Türkçe bir Divan’ı vardır.
XVII. yüzyılda artık Klasik Çağatay Türkçesi Dönemi bitmiş, Klasik Dönem Sonrası başlamıştır. Bu dönemin öne çıkanlar;
Ebu’l-Gazi Bahadır Han: Hive Hanlarındandır, 1603- 1663 yılları arasında yaşamıştır. Türkçe dışında Farsça, Arapça ve Moğolca bilmektedir. Elimize çok önemli iki eseri ulaşmıştır: Şecere-i Terâkime, Şecere-i Türk.
Fazlullah Han: Babürlü Hanedanındandır, Lugat-i Türkî adlı sözlüğü bu dönemin eserlerindendir.
XVIII. yüzyılda Mirza Mehdi Han , Senglah adlı Çağatayca-Farsça bir sözlük yazmış (1758-1760 yılları arasında), bu eserin başına bir de Mebâniü’l-Luga başlıklı gramer eklemiştir.
Bozdogan Destanı veya Yusuf Beg-Ahmed Beg diye tanınan eser, XVIII. yüzyılın sonlarında yazıya geçirilmiştir. Son dönem Çağatay Türkçesi özelliklerinin yanı sıra daha sonra Özbek Türkçesini karakterize eden bazı özellikler de metinde görülmektedir
.XVI-XIX. Yüzyıllarda Çağatay Türkçesi Dil Özellikleri
Bu dönemdeki dil çok büyük oranla Klasik Çağatay Türkçesi dönemiyle aynıdır. Yüzyıllarına ve yazarlarına göre bazı küçük farklılıklar da vardır.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Azerbaycan Türkçesi Lehçe Özelliklerinin de Yer Aldığı Metinlerin Dili
XVI-XIX. Yüzyıllarda Azerbaycan Türkçesi Lehçe Özelliklerinin de Yer Aldığı Metinler Akkoyunlularla girdiği mücadeleyi kazanan Şah İsmail Safevi (1502-1524), Güney Azerbaycan’ı kendi idaresi altına aldı. Şah İsmail’in Hataî mahlası kullanarak yazdığı pek çok şiir vardır. Bunlar, XVI. yüzyıl Türkçesinin Azerbaycan bölgesindeki ağız özelliklerini de gösteren en önemli kaynaklardandır.
Fuzulî XVI. yüzyıl Türk edebiyatının da en önemli şahsiyetlerindedir. Bugünkü Irak topraklarında doğmuş olan Fuzulî’nin çok iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. XV. yüzyılda nasıl Nevaî bütün Türk dünyasında tanınmış ve diğer şahsiyetleri etkilemişse, XVI. yüzyılda da Fuzulî aynı konuma yerleşmiştir. Türkçe Divan, Hadikatü’sSüeda, Leyla ile Mecnun, Beng ü Bade, Su Kasidesi, Şikâyet-name onun eserlerinden bazılarıdır. Fuzuli’nin etkisi XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da devam etmiştir.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Türkmen Türkçesi Lehçe Özelliklerinin de Yer Aldığı Metinler
Bu metinleri yazanlar da Osmanlılar gibi Oğuz-Türkmen boylarına mensuptur. Bu yüzden, metinlerin dili zaten Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi Oğuzcadır. Ancak, bazı özellikler bakımından Çağatay Türkçesi ile paralel olan kullanışlar vardır. Osmanlılardan farklı siyasi birlikler içerisinde hüküm süren bu bölgenin dilinde, bugünkü Azerbaycan Türkçesinin karakteristik özelliği hâline gelecek kullanışlar da görülmektedir.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Türkmen Türkçesi Lehçe Özelliklerinin de Yer Aldığı Metinler
Çağatay Türkçesinin ortak dil olarak kullanıldığı bölgelerde yaşayan yazar ve şairlerin kendi lehçe özelliklerini de eserlerine yansıttığı metinler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Mahtum Kulu’dur.
Mahtum Kulu (1733-1797), bugünkü Türkmen şiirinin kurucularından sayılmaktadır. Mahtum Kulu’nun şiirlerinin dili Çağatay Türkçesi olmakla birlikte pek çok Türkmence unsur da görülmektedir.
- Mahtum Kulu’nun şiirlerinde hem bol- (bolmasa), hem de ol- (olsun) şekilleri geçer.
- Mahtum Kulu’nda Çağataycadaki gibi hem -GAn eki (bargan), hem de Oğuzcadaki şekliyle –(y)An (bükülen) eki kullanılmıştır.
- Yönelme hâli eki, hem Çağatay Türkçesindeki gibi +GA şekliyle (kimge), hem de Oğuzcadaki gibi +(y)A şekliyle (derde) kullanılmıştır.
- Çağatay Türkçesinde olduğu gibi zamir n’sinin kullanılmadığı örnekler (yanıda) yanında, Oğuzcadaki gibi kullanıldığı örnekler (dagında) de vardır.
- İsimlerin olumsuz çekimi yapılırken Çağatay Türkçesindeki “imes” kelimesi de kullanılmıştır, Oğuzcadaki “degil” kelimesi de kullanılmıştır.
XVI-XIX. Yüzyıllarda Kıpçak Türkçesi ve Edebiyatı
XIII-XV. yüzyıllarda Kıpçak Türkçesi özellikleri de bulunan önemli metinler yazılmıştı. Ancak XVI. yüzyıldan sonra gelişen siyasi ve kültürel ortam sonucunda, Kıpçakça metinlerin yazılması kesintiye uğradı. O sahanın yazarları ve şairleri daha çok Orta Asya ile ilişkide olduklarından, Çağatay Türkçesi ile metinler ürettiler. Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkide olanların ve o sahaya daha yakın yaşayanların ise Osmanlı Türkçesiyle de yazması normaldi.
İsmail Gaspıralı, 1883 yılında, Kırım’da “Tercüman” adlı bir gazete çıkarmaya başladı. Gazetenin yayımlanabilmesi için Türkçe metinlerin yanında Rusça tercümeleri de verilmişti. Gaspıralı’nın kullandığı dil, bazı Kırım Türkçesi kelimeler kullanılmış olsa da, edebî Osmanlı Türkçesi idi. Gaspıralı’nın ideali, bütün Türkler arasında “Dilde, işte, fikirde birlik!” prensibini yaygınlaştırmaktı.
Ahmet Temir XVI-XIX. yüzyıllar arasında Kazan ve çevresinde basılıp yayınlanan eserleri, başlıca üç grup hâlinde incelemiştir:
- Yerli eserler
- Türkistan menşeli eserler
- Osmanlı menşeli eserler.
Evliya Çelebi’nin XVII. Yüzyıl Türk Lehçeleri Hakkında Verdiği Bilgiler
XVII. yüzyılda hem Osmanlı toprakları hem de başka yerlerdeki diller hakkında en ayrıntılı bilgiyi Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde bulmaktayız. Evliya hem yabancı dilleri anlatmış hem de Türkçenin ağızları ve lehçeleri hakkında çok önemli bilgiler vermiştir.
Azerbaycan Türkçesi (Evliya Çelebi’nin Tabiriyle Türkmence):
Seyahatname’de en bol dil malzemesi bugün Azerbaycan Türkçesi dediğimiz lehçe hakkında verilmiştir. Evliya’nın tabiriyle o lehçe Türkmencedir.
Kıpçak Lehçeleri (Tatarca, Nogayca):
Evliya Çelebi, Türk dilinin Nogay ve Kırım Tatar lehçelerini de eserinde anlatmıştır. Hem bunlar için özel bölümlerde kelime listeleri vermiş, hem de yeri geldikçe muhtelif bölümlerde örnekler göstermiştir.
XVII. yüzyılda Kıpçakçanın lehçelerinde şu özelliklerin bulunduğunu anlıyoruz:
- Çağatay Türkçesi ve Osmanlı Türkçesinde kelime başındaki y- ünsüzü, birçok kelimede c- şeklinde telaffuz edilmektedir: caman ‘yaman, fena’, caradan ‘yaratan, Allah’, cigit ‘yiğit’
- Osmanlı Türkçesinde kelime başında v- şekline dönüşmüş olan (var-, vir-) ve Çağatay Türkçesinde eski şekliyle b- olarak telaffuz edilen (bar-, ber-) kelimeler Kıpçakçada b- önsesiyle telaffuz edilmektedir: barasın ‘gidersin’
- Çağatay Türkçesi ve Osmanlı Türkçesinde /ç/ olarak telaffuz edilen ses Nogaycada /ş/ hâline gelmişti: üş ‘üç, 3’
Çağatay Türkçesi
Evliya Çelebi bazı kitabeleri Çağatay Türkçesiyle yazılmış diyerek kaydetmiştir