Genel Dilbilim 2 Dersi 5. Ünite Özet
Edimbilim I: Bağlam, Konuşma İlkeleri Ve Söz Eylem Kuramı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Edimbilim
Dilbilimin alt dalları olan sözdizimde tümce yapısı, anlambilimde sözcüklerin ve önermelerin anlamı ve edimbilimde sözcelerle ifade edilen anlam, inceleme kapsamına girer. Öyleyse hem anlambilimin hem de edimbilimin konusu anlamdır. Dilbilimin bu iki alt dalı, birbirleriyle bağlantılı olsalar da dilin farklı anlam boyutlarını araştırırlar. Anlambilimin kapsamı, önermenin içeriğindeki sözlüksel anlamdır; edimbilimin kapsamı ise konuşucunun niyetine ve bağlama dayalı anlamdır.
Edimbilim, 1930’larda Amerikalı felsefeciler Morris ve Peirce ile Viyana Çevresi felsefe ekolünden Alman asıllı felsefeci Carnap’ın çalışmalarıyla başlamıştır. Edimbilimi bir çalışma alanı olarak ilk kez ortaya koyan bu felsefeciler, dilbilimin alt alanlarını şu şekilde ayırmışlardır: Sözdizim, dilsel işaretleri (sözcük gibi) birbirine bağlayan biçimsel ilişkilerin, anlambilim dilsel işaretler ile işaretlerin gönderimleri arasındaki ilişkilerin ve edimbilim dilsel işaretler ile bu işaretleri kullanan ve yorumlayanlar arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Edimbilim, anlamın önerme içeriğinden ayrı, bağlama dayalı anlam unsurlarını inceleyen bir daldır. Edimbilim, dilbilimin diğer dallarına göre dilin daha çok iletişimsel boyutlarını inceler.
Dili yalnızca ‘bir iletişim aracı’ olarak tanımlamak yetersizdir; çünkü dil her zaman iletişim için kullanılmaz. İletişimin dil dışı görsel ya da sese dayalı başka boyutları da vardır: vücut dili, yüzümüzdeki mimikler, el hareketleri, dans, resim, sözsüz müzik, trafik işaretleri, vs. gibi. Üstelik dilsel iletişim de, iki insanın bilişlerinde var olan bilgiyi kullanarak ve bu bilgiyi güncelleyerek etkileşimde bulunmasıdır. Konuşucu ve dinleyicinin bilişsel modelleri ne kadar birbirine yakınsa iletişim o kadar başarılı; bu modeller birbirlerinden ne kadar farklı ise o kadar yanlış anlama söz konusu olur. Dili zihinsel olarak işlemlemek ve iletişim kurmak bir bakıma konuşucu ve dinleyicinin dil aracılığıyla bilişsel bağlamlarını mümkün olduğunca uyumlu hale getirmektir. Aksi takdirde yanlış anlamalar veya iletişimde kopukluk oluşur.
Bir dili konuşmak ve anlamak demek, sözdizim yapılarının edinçteki bilgisinin yanı sıra dili bağlam içinde ne şekilde kullanarak iletişimin başarıya ulaşacağını bilmek de demektir. İletişimsel edinç, dilin ses ve sözdizim yapılarının bilgileri yanı sıra bağlam içinde iletişim amacıyla uygun sözcelerin ne şekilde kullanılması gerektiği ve hangi sözcelerin hangi bağlamda uygun olacağı bilgisini içerir. Dilbilimin her alt alanında biliş ve bilişsel dil işleme süreçleri önemli boyutlardır.
Anlambilim ve Edimbilim
Tümce, önerme ve sözce terimleri, sırasıyla sözdizim, anlambilim ve edimbilimin inceleme konusu olan kavramlardır. Hem tümce hem de önerme kuramsal soyut birimlerdir, oysa sözce somuttur. Tümce belli bir dilde olan sözdizimsel bir yapıdır; önerme ise anlambilimsel bir öğedir. Oysa önerme aynı ifadeyi içeriyorsa her dilde aynı anlamı taşır; yani önerme herhangi bir dilde ifade edilse de belli bir dile ait değildir. Hem tümce hem de önerme bağlamdan bağımsız kavramlardır. Sözce ise bağlam içinde kullanılan bir tümce ya da onun bir parçası olabilir. Bir sözce belli bir yerde, belli bir zaman diliminde belli bir konuşucu tarafından dinleyicisine söylenen birimdir. Önerme, zamansızdır, sözce belli bir zamanda kullanılmıştır. Tümce ve önerme, özne ve yüklem içerirken, sözce tam bir tümceden oluşabileceği gibi onun eksiltili bir parçası da olabilir. Bir önermeyi anlamak için sözcüklerin birleşimsel anlamını bilmek yeterlidir. Oysa bir sözceyi anlamak için sözcüklerin birleşimsel anlamından daha fazla bilgiye gereksinim vardır.
Anlambilim, sözcük anlamını ve önermelerin doğruluk değerini; edimbilim ise konuşucunun sözcesinde dile getirmeyi amaçladığı anlamı incelemeye yöneliktir. Bir başka deyişle, edimbilimde sözcükler aracılığıyla dile getirilmeyen, yüzeyde görülmeyen anlam incelenir. Her dilde konuşucular söylediklerinden daha fazlasını anlatırlar. Aynı sözler farklı bağlamlarda çok değişik biçimlerde yorumlanabilmektedir. Anlambilim dil içi anlamla; edimbilim ise dil ötesi bağlama dayalı anlamla ilgilidir.
Bağlam
Edimbilim, dili gerçekleştirildiği bağlam kapsamında inceler (Stalnaker, 1972:383). Konuşucu için bağlam, sözce seçimi ve sözcenin sunum biçimini belirlerken dinleyici için sözcenin belli bir şekilde yorumlanmasını sağlar. Eğer bağlam, konuşucu ve dinleyici için bu kadar önemli ise, onların kullandığı dili ve onu üreten bilişlerini modellemeyi amaçlayan araştırmacı da bağlam kavramını göz ardı edemez.
Bağlam, bir sözcenin içinde yer aldığı dilbilimsel unsurlar ile sözcenin üretilmesi, anlaşılması ve çözümlemesinde rol oynayan bilişsel, durumsal ve sosyo-kültürel unsurlardır.
Söylemsel Bağlam: Bu bağlam, aslında daha geniş kapsamlı olan dilbilimsel bağlamın bir parçasıdır. Söylemsel bağlam, bir sözcenin içinde yer aldığı sözlü söylem ya da yazılı metnin yakınında ya da uzağında bulunan her türlü dil öğesidir. Bir sözcenin hemen önünde ya da arkasındaki sözce, gönderimsel ifadeler (yani adıllar, işaret sıfat ve adılları), zaman ve kip kullanımları söylemsel bağlamın içindeki bazı öğelerdir.
Konuşucu/yazar, dil kullanarak dinleyici/okurun bilişinde belli bir söylem modeli (Webber, 1979) ya da bilişsel bağlam oluşturmasını sağlar. Bu bağlamda söylem varlıkları (kişiler, olaylar, varlıklar, vs) onlara atfedilen özellikler, eylemler, vs. ve bunların arasındaki bağlar bulunur (Webber,1979; Prince, 1981; Prince, 1992). Söylemde iletişim, bu söylem varlıkları, onlara atfedilenler ve aralarındaki bağlara yöneltilen dikkat ile kurulur. Bilişsel bağlam, söylem ilerlerken aynı anda oluşturulur. Konuşucu ve dinleyicinin bilişsel bağlamları birbirine ne kadar yakınsa veya örtüşürse iletişim o kadar başarılı olur. Bağlam devinimseldir ve yeni sözceler ile güncellenir. Öyleyse bilişsel bağlam, konuşucu ve dinleyicinin dil kullanarak birlikte oluşturdukları, sürekli değişen, güncellenen bir bağlamdır. Konuşucu ve dinleyicinin paylaştıkları bilgi ya da “ortak zemin” üzerine yeni bilgiler eklenir. Söylem varlığı, üzerinde konuşulan, sözü edilen öğedir. Söylem varlıkları, bilişsel bağlam ya da söylem modelinde, üzerine başka bilgiler asılacak askılar ya da içine yeni bilgi eklenen zihinsel dosyalar olarak görülebilir.
Durumsal Bağlam: Bir sözcenin içinde yer aldığı zaman, mekân ile konuşucu ve dinleyicinin kim oldukları gibi unsurlardır. Durumsal bağlam, iletişim sırasında işaret adılları, işaret sıfatları ve işaret eden zaman ve yer belirteçlerini (bu ay, bu ülkede, sen, ben, gelecek yıl, geçen hafta, burası, böyle bir yer, vs.) işlemlemek için önemlidir.
Sosyo-kültürel Bağlam: Sözcenin içinde yer aldığı sosyal ve kültürel unsurları içeren bağlamdır. Sözcenin kullanıldığı ortamdaki konuşucu ve dinleyici arasındaki resmiyet veya samimiyet ilişkileri, konuşucu ve dinleyicinin cinsiyeti, yaşları, eğitim düzeyleri, içinde bulunulan kurumsal ortam (okul, hastane, banka, vs. gibi). Bir başka edimbilimsel dil tercihi ve yorumu ise konuşucuların sosyo-kültürel bağlam kapsamında uzun süreli belleklerinde depoladıkları kişi, yer ve nesnelerden söz ettiklerinde görülür. Benzer sosyo-kültürel bağlamı paylaşan konuşucular, uzun süreli belleklerinde depoladıkları varlıklar hakkında karşılıklı bilgiye sahiptirler.
Konuşma (İşbirliği) İlkesi
Konuşucular, bir diğeri ile işbirliği yaparak konuşmaya bu hedef doğrultusunda katkıda bulunurlar. Konuşmanın belli bir yerindeki katkı diğer konuşulanlarla ilintilidir. Öyleyse, konuşmalarımızı düzenleyen bazı ilkeler vardır. Grice, insanların genelde davranışlarını ve özelde dil kullanımlarını belirleyen ve insan aklı tarafından düzenlenen ve İşbirliği İlkesi adını verdiği düzenleyici kuralların varlığını önermiştir. İşbirliği ilkesinin alt ilkeleri ise şunlardır: Nicelik İlkesi, Nitelik İlkesi, Bağıntı İlkesi ve Tarz İlkesi.
İşbirliği İlkesi (Grice, 1975): Konuşmanın amaç ve hedefi doğrultusunda ve uygun yerinde konuşmaya olan katkınızı beklendiği şekilde yapın.
Nicelik İlkesi:
- Konuşmaya katkınızı (konuşmanın amacı doğrultusunda) yeterince bilgilendirici olacak şekilde yapın
- Konuşmaya katkınızda gereğinden çok bilgi vermeyin.
Nitelik İlkesi: Konuşmaya doğru katkı yapmaya çalışın.
- Yanlış olduğuna inandığınız bir şeyi söylemeyin.
- Yeterince kanıtınız olmadan bir şey söylemeyin.
Bağıntı İlkesi: Konuşmanızı bağıntılandırın. (Diğer söylenenlerle ilişkilendirin). İnsanlar konuşma sırasında daha önce söylenmiş olanlara bağıntılı katkı yaparlar.
Tarz ilkesi: Açık olun.
- İfadede belirsizliği önleyin.
- Bulanık anlamlılığı önleyin.
- Kısa ve öz konuşun (gereksiz söz kullanıp lafı uzatmayın)
- Düzenli olun.
Yukarıda görüldüğü gibi İşbirliği İlkesi ve alt ilkeleri 2. tekil kişiye yönelik emir kipinde düzenlenmiş olsa bile, bu ilkeler kuralcı ve yaptırımcı değildir. Çünkü bu ilkeler, akılcılık çerçevesinde zaten var olduğu düşünülen ve dili düzenleyici prensipleri betimleyen ilkelerdir. Bu ilkeler, dilbilimcilere dil kullanımına ilişkin çözümleme araçları sunar. Konuşucu ve yazarlar Grice’ın bu ilkelerini bilmeseler bile akıl sahibi kişiler olarak bu ilkelere uyarlar. Kullandıkları dilin dinleyici ve okuyucu için en iyi anlaşılacak biçimde düzenlenmesi için gerekli çabayı harcarlar. Grice, akılcılık ve konuşucu niyeti kavramlarını özellikle vurgular. Grice’in İlkeleri de dilsel kullanıma ve insan davranışlarına ilişkin olarak akılcılığın ve niyetin temelinde olan ilkelerdir. Öyleyse, İşbirliği ilkesi yalnızca dili kullanma ve anlama boyutunda değil, sağduyulu insan davranışlarının bütününde gözlemlenen olgulardır (Grice, 1975).
İşbirliği ilkesinin açık çiğnenmediği örtük olarak işbirliği yapılmadığı durumlarda veya konuşucunun sözcesinde kastettiği örtük anlamlar sonucu Grice’in sezdirim dediği edimsel anlam ortaya çıkar. Sezdirim, işbirliği ilkelerinin çiğnenmesi sonuca ya da bu ilkelerin belli bir şekilde kullanımının tercihi sonucu ortaya çıkar; bir sözcede açıkça dile getirilmeyen, ama konuşma ilkeleri doğrultusunda konuşucunun iletmeyi hedeflediği örtük anlamdır, dile getirilmeyen ama yine de anlaşılan bilgidir. Grice, sezdirimi ikiye ayırır: Geleneksel sezdirim ve konuşmaya dayalı sezdirim. Konuşmaya dayalı sezdirim sözcenin dilbilimsel anlamından değil, iletişimdeki bağlamından ortaya çıkan anlamdır. Öte yandan geleneksel sezdirim, sözcedeki dilsel öğeler aracılığıyla ortaya konulan sezdirimdir.
Geleneksel sezdirimi hesaplamak (Grice’in terimi compute) için sözcedeki dilbilimsel unsurlar yeterlidir. Öte yandan eğretileme (istiare), gizli alay (istihza), vs. konuşmaya dayalı sezdirimlerdir.
Konuşucu anlamı ikiye ayrılır: Söylenen ve sezdirilen. Söylenen dile getirilen, sezdirilen ise dile getirilmeyen anlamdır. Sezdirilen anlam geleneksel sezdirim ve konuşmaya dayalı sezdirim olarak ikiye ayrılır. Geleneksel sezdirim, sözcenin kendisinden, konuşmaya dayalı sezdirim ise konuşma bağlamından hesaplanan sezdirimdir.
Söz Eylem Kuramı
Söz Eylem Kuramı, kişilerin inanç, amaç, isteklerine dayalı niyetlerine bağlı olarak edimsel anlam taşıyan sözcelerin konuşucu ve dinleyiciyi eyleme geçiren etkilerini inceler. Bizler konuşurken yalnızca dünya hakkında birtakım gerçekleri, olguları dile getirmeyiz: Soru sorarız, emir veririz, rica ederiz. Yani, bazı sözceleri kullanarak bir edimde bulunuruz. Öyleyse, bir şey söylemek aynı zamanda bir şey yapmaktır. Bir sözce doğrultunda aynı zamanda bir eylem gerçekleştirdiğimiz bu işleme söz eylem denir.
Saptaycı sözce: Austin, doğruluk değeri taşıyan bir önermesi olan ve bildirmek amacıyla kullanılan sözcelere saptayıcı sözce adını verir.
Edimsel: Bir söz söyleyerek aynı anda bir işi gerçekleştirmek için kullandığımız sözceler, edimsel sözceler, bunu açıkça dile getirmek için kullandığımız eylemler ise edimsel eylemlerdir: Söz vermek, sormak, ilan etmek, vs. gibi.
Edimsel eylem: Söylendiği zaman bir söz eylemi, bir edimi gerçekleştiren eyleme edimsel eylem denir. Örneğin, “teşekkür ederim” dediğimizde bu sözce aracılığıyla teşekkür etme edimini de gerçekleştirmiş oluruz. Diğer edimsel eylemlerden bazıları, davet etmek, rica etmek, ilan etmek, protesto etmek, gibi eylemlerdir.
Edimin başarı ile gerçekleşmesi için belli koşullar gereklidir. Bu koşullar gerçekleşmezse, yukarıdaki sözce ile bir edim gerçekleştirmek söz konusu olamayacağı için sözce geçersiz, Austin’in terimiyle mutsuz ya da uygunsuz, isabetsiz sözce olur. Bir sözce ile eylem gerçekleştirmek için gerekli olan ön şartlar uygunluk ya da mutluluk koşullarıdır. Eğer söz verilen iş gerçekleştirilmediyse doğru/yanlış yargısı yerine sözcenin mutlu/mutsuz sözce olması söz konusudur. Tümceler, dilbilgisel açıdan kuralsız ise (*) kullanılır, edimbilimde ise mutsuz/uygunsuz sözce için (#) işaretini kullanmak gelenektir.
Austin söz eylemleri üçlü yapıya ayırmıştır:
Düzsöz eylemi: Bir sözceyi, ses, sözcük ve tümce olarak dilbilgisel kurallara uygun bir biçimde dile getirme edimidir.
Edimsöz eylemi: Sözceyi kullanarak gerçekleştirilmek istenen amaca edimsöz denir. Örneğin birisini yemeğe davet etme amacını bir sözce ile dile getirmek bir edimsöz eylemidir.
Etkisöz eylemi: Bir sözceyi dile getirmenin sonucunda ortaya çıkan etkidir. Austin’e göre etkisöz eylemleri, konuşucu, dinleyici ya da diğerlerinin duygu, düşünce, görüş ve hareketlerinde sözceler sonucunda yaratılan etkidir. Bu etkilerin her biri etkisöz eylemleridir.
Searle (1975) söz eylemleri dolaysız ve dolaylı söz eylemler olarak ikiye ayırmıştır. Söz eylemlerdeki edim açıkça dile getirilebildiği gibi konuşucu niyetini dolaylı olarak da ifade edebilir. Açıkça dile getirilen söz eylemlere dolaysız söz eylemler, edimin açıkça dile getirilmediği durumlardaki söz eylemlere ise dolaylı söz eylemler denir. Dolaylı söz eylemde konuşucu dinleyiciye paylaştıkları bağlama bağlı olarak onun akılcı yetilerine güvenerek çıkarımda bulunması amacıyla bir söz eylem iletir. Dolaysız söz eylemlerin bir tek anlamı vardır; oysa dolaylı söz eylemlerde çoklu anlam söz konusudur.
Aynı sözcükleri, aynı yapı ve aynı anlamları taşıyan sözceler ile farklı edimsöz gerçekleştirilebilir. İletişimin başarılı olabilmesi için bu farklı edimsözlerin bağlama uygun biçimde yorumlanması gereklidir. Öyleyse, bu edimsözleri anlamak iletişimsel edincin bir parçasıdır. Dolayısıyla edimsözlerin sınıflandırılması dilbilim çözümlemeleri için gereklidir. Edimsözleri yapısal ve anlamsal özelliklere bağlı olarak farklı biçimlerde sınıflandıran araştırmacılar vardır (Austin, 1962; Vendler, 1972; Searle, 1976 ve başkaları).
Searle (1976) edimsözün amacı, sözcenin dünya ile bağlantısı ve konuşucu ve dinleyicinin psikolojik/bilişsel durum ölçütlerini kullanarak söz eylemleri sınıflandırır. Searle, edimsöz sınıflamasında bu üç ölçütü kullanır:
- Edimsözün amacı: Örneğin rica etmek ve emretmek aynı edimsöz amacı taşırlar: Karşıdaki kişinin bir şekilde bir iş yapmasını sağlamak
- Sözler ile gerçek dünya arasındaki bağlantı:
- Gerçekte olan bir olayı mı anlatıyoruz? (dün başıma geleni anlatmak)
- Sözlerimizle (yakın ya da uzak) gelecekte olacakları mı belirliyoruz? (bir işi yapmaya söz vermek, birisini işten atmak, bir durumu ilan etmek, vs.)
- Sözlerimizle ifade ettiğimiz bilişsel/psikolojik durum: Söz verirken yapmaya niyet etmek, emir verirken diğer kişinin işi gerçekleştirme olasılığına ve bu konudaki yetisine inanmak ve o işi gerçekleştirmesini istemek, gibi.
Searle bu ölçütleri kullanarak beş çeşit söz eylem grubu önerir:
İddia İfadeleri (Belirtici): Konuşucunun dünyada gerçekleşmiş olan, gerçekleşmesi olası olan olayları, vuku bulduğundan emin olduklarını, varsayımlarını, tahminlerini belirttiği sözcelerdir. Konuşucu söylediğinden kesinlikle emin olabilir, sadece öyle olduğunu duymuştur, tahmin yürütüyordur, vs.
Yönlendirici: Amacı dinleyicinin bir iş yapmasını sağlamak olan edimlere yönlendirici denir. Emretmek, rica etmek, yalvarmak, izin vermek, yasaklamak, önermek, bir şey dilemek, niyaz etmek, ısrar etmek, vs.
Yükümleyici: Konuşucu gelecekte gerçekleştirmeye yönelik bir yükümlülüğü üstlendiğinde bu edimsöze yükümleyici denir: Söz vermek, yemin etmek, garanti etmek, temin etmek, tehdit etmek, istifa etmek, vs.
Yansıtıcı: Konuşucu içtenlikle ya da içtensiz olarak bir psikolojik durumunu dışa vurur: teşekkür etmek, başsağlığı dilemek, mutluluk dilemek, teselli etmek, tebrik etmek, vs.
İlan edici (Bildirici): Bu edimsözler aracılığıyla dünyada bir durum değişikliğine yol açılır: Seni işe alıyorum. Bu bebeğin adını “Gülsüm” koyuyorum, vs. gibi.
Belirticiler dünyadaki gerçekleri olduğu gibi resmederken, yönlendirici ve yükümleyiciler gelecekte olacak olayları şekillendirmeye yöneliktir. Dinleyici (yönlendirici) ve konuşucunun (yükümleyici) gelecekte yapacaklarına karar verir. Yansıtıcılar ise bir gerçek, bir olay karşısında duygusal tepki gösteren edimsözlerdir. İlan ediciler, söylendiği anda dünyada bir olay gerçekleştiren eylemlerdir.