Türk Basın Tarihi Dersi 4. Ünite Özet
Iı. Meşrutiyet Ve Mütareke Dönemlerinde Basın (1908-1918)
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
II. Meşrutiyet Basınına Genel Bakış
İttihat ve Terakki başta olmak üzere muhalif çevrelerin yoğun faaliyetleri sonucunda 23 Temmuz 1908 tarihinde Kanun-ı Esâsi yeniden ilan edilir. Sultan II. Abdülhamid’in istemeden yaptığı bu düzenleme ile II. Meşrutiyet Dönemi başlar. İstanbul basını, 25 Temmuz 1908 sabahı çıkardıkları yayınları sansür idaresinin ön kontrolüne sunmadan piyasaya sürer. İstanbul basınının bu tavrı, basının artık özgür olduğunun göstergesi sayılabilir. Takip eden günlerde bütün Osmanlı coğrafyasında basına karşı bir yumuşama gözlenir. İlk birkaç ay içerisinde çok sayıda gazete ve dergi yayın hayatına başlar. Söz konusu yayın organlarının büyük bir kısmı kısa soluklu olup ancak birkaç sayı çıkabilir. Buna karşılık birçok yayın organı da sayıları binlerle ifade edilen yüksek tiraja ulaşmayı başarır. Yayın organlarının fazlalığı ve çeşitliliği halkta bir “fikir karmaşası” oluşmasına sebep olur.
Sultan Abdülhamid Dönemi’nde sürgünde olan ya da baskılarla susturulan yazarlar padişah aleyhinde yayınlar yapmaya başlarlar. Türklere ve gayrimüslimlere ait yayın organlarında II. Abdülhamid karşıtı yazılar ayyuka çıkar. Padişahın tahttan indirilmesi özellikle mizah gazeteleri için vazgeçilmez bir malzeme olur. Kanun-ı Esâsi ile “basın, kanunlar dairesinde serbest” ilan edilir. İlgili kanun maddesinde yayın organlarının hiçbir şekilde ön sansüre tâbi tutulmayacağı vurgulanır. Fakat II. Meşrutiyet ile birlikte gelen özgürlük ortamı fazla uzun sürmez. 31 Mart Olayı’ndan sonra askerler tarafından basına tekrar sansür uygulanır.
II. Meşrutiyet basınının ilk yedi yılı oldukça hareketli geçer. Çok sayıda yayın organı önemli tirajlara ulaşmayı başarır. Önce Balkan Savaşı (1912-13) ardından I. Dünya Savaşı’nın (1914) başlamasından sonra 25 Ağustos 1914 tarihli yasa ile “Askerî sansürün izni olmadan ordu hareketleriyle ilgili haberlerin yazılması” yasaklanır. Bu yasakla birlikte Osmanlı basınında Mütareke Dönemi’ne kadar sürecek suskunluk dönemi başlar.
Savaş yılları hariç, II. Meşrutiyet Dönemi’nde süreli yayınların büyük çoğunluğu renkli ve resimli yayımlanmaktadır. Bu sebeple o yılların hemen hemen bütün süreli yayınlarının üzerinde “musavver” veya “resimli” ifadeleri bulunmaktadır. Musavver; resim konulmuş, resimli anlamında sıfat. Zihinde tasarlanmış, düşünülmüş olan anlamlarında da kullanılmaktadır (Güncel Türkçe Sözlükwww.tdk.gov.tr).
II. Meşrutiyet Dönemi’nde İkdam, Sabah ve Tercümân-ı Hakîkat yeni gelişen yayın hayatına uyum sağlayan yayın organlarıdır. Tanin ve Yeni Gazete 1908 yılında yayın hayatına başlar. Servet-i Fünûn bu yıllarda bir süreliğine günlük çıkarılır. İttihat ve Terakki muhalifliğiyle bilinen Hukûk-ı Umûmiyye (1908), Serbestî (1908), Sadâ-yı Millet (1909) gibi gazeteler yayımlanır. Beyânü’l-hak (1908), Sırât-ı Müstakîm (1908), Resimli Kitab (1908), Şehbâl (1909), Cerîde-i Sûfiyye (1910), Genç Kalemler (1911), Donanma (1914) ve Yeni Mecmua (1917) dönemin tanınmış dergileri arasında yer alır (KAHRAMAN 2003: 123). Dönemin önde gelen gazetelerinden biri Tanin’dir.
1 Ağustos 1908’de yayımlanmaya başlayan gazete Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit Yalçın ve Hüseyin Kâzım Kadri tarafından çıkarılır. Tanin gazetesi kapatıldığı dönemlerde bir süre Cenin, Renin, Senin ve Hak gibi adlarla yayınını sürdürür. Gazete 1914’te İttihat ve Terakki Fırkası’na devredilir.
II. Meşrutiyet Dönemi basınını;
- İttihatçı ve
- İtilafçı olmak üzere iki gruba ayırabiliriz.
Başta Tanin olmak üzere Yeni Tasvir-i Efkâr , Hukuk-ı Umûmiye, Şûrâ-yı Ümmet, Rumeli, Silah vb. gazeteler yayınlarında İttihatçı görüşü savunur. Buna karşılık Osmanlı, Serbestî, Murat Bey’in Mizan’ı, Ali Kemal’in öncülüğündeki İkdam, Derviş Vahdeti’nin Volkan’ ı ve Beyânü’l-Hak gazeteleri, İtilafçı görüşte olmasalar da muhalif görüşte yayınlarını sürdürürler (KOLO/LU 1992: 57).
Rakamlarla II. Meşrutiyet Basını
Tespitlere göre 1908-1918 yılları arasında -değişebilir rakamlarla- yaklaşık 187 (% 47) süreli yayın Anadolu’da yayın hayatına atılır. Özellikle II. Meşrutiyet’in ilk üç yılında sayıları yüzü aşan süreli yayın ortaya çıkar. Ancak bu özgür ortam 1911-1918 yılları arasında ardı ardına yaşanan savaşlar nedeniyle fazla sürmez. İkinci Meşrutiyet’in ilk iki ayında 200’ün üzerinde gazete çıkarma imtiyazı verilir. 1910’da 130, 1911’de 124, 1912’de 45 ve 1913’te 92 yeni yayına rastlanır. 1914’te de 75 yeni yayın ortaya çıkar. II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki on ay içinde ülkenin tümünde toplam 726 yayın organı imtiyaz hakkı alır.
Fikir Akımları ve Basın
Ülkenin kötüye gidişini engellemek isteyen aydınlar, bu duruma son vermek için çeşitli ideolojilere sarılırlar. Bunlar sırasıyla;
- Osmanlıcılık,
- İslamcılık,
- Batıcılık,
- Türkçülük,
- Dayanışmacılık ve
- Sosyalizm’dir.
Osmanlıcılık: Temelleri II. Mahmut Dönemi’ne dayanan Osmanlıcılık fikri, Avrupa’da cereyan eden milliyetçilik düşüncesini engellemek amacıyla ortaya atılır. Osmanlıcılık akımı, ülkede siyasî ve ekonomik bütünlüğün sağlanabilmesi için din ve soy farkı gözetmeden bütün Osmanlı tebaasını Osmanlıcılık fikri etrafında toplamayı hedefler. Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi ünlü edebiyatçıların öncülük ettiği bu akım, II. Meşrutiyet yıllarında yerini İslamcılık ve Türkçülük anlayışına bırakır.
İslamcılık: İslamcılık anlayışına göre toplumu bir arada tutan temel unsur dindir. Hangi ulusa mensup olursa olsun, bütün toplumlar Halife’nin etrafından toplanmalıdır. Sırât-ı Müstakîm , Abdülhamid’e başkaldıran ilk İslamcı yayınlar arasında yerini alır. Aralarında bu fikrin edebî mimarlarından sayılan Mehmet Akif (Ersoy)’in de bulunduğu çok sayıda yazar, yalnızca Osmanlı coğrafyasındaki olaylara değil, bütün İslam âlemiyle ilgili gelişmelere yazılarında yer verir. İslamcı yayınlar arasında öne çıkan süreli yayınları şöyle sıralamak mümkündür: Sebilü’r-Reşad, Beyanü’l Hak, Cerîde-i Sufiye, Cerîde-i İlmiye, Cihân-ı İslam, ElMedâri.
Batıcılık : II. Meşrutiyet Dönemi’nde memleketin muasır medeniyetler seviyesine ulaşması için Batı’ya yönelmek gerektiğini düşünen aydınlar da vardır. Batıcılara göre Osmanlı’nın en büyük sorunu Batılı anlayışa sahip olamayışıdır. II. Meşrutiyet’te Batıcılık akımının başlıca savunucuları arasında; Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza, Celal Nuri, Kılıçzâde Hakkı, Tevfik Fikret, Mustafa Asım, Mahmut Sadık sayılabilir.
Türkçülük: Türkçüler başta Bilgi Mecmuası olmak üzere, Türk Yurdu, Genç Kalemler gibi dergilerle kendi görüşlerini yayarlar. Aralarında bu fikrin teorisyenlerinden Ziya Gökalp’in de bulunduğu Fuat Köprülü, Aka Gündüz gibi çok sayıda edebiyatçı, makalelerini yayımlayarak yeni bir uyanış meydana getirmeye çalışır. Ana tezleri, dünya Türklerinin bir araya gelmesi ve güçlü bir “Turan ülkesi” kurulmasıdır. Bu düşünceyi kamuoyuna aşılamak için edebiyattan, özellikle şiir ve hikâye türlerinden alabildiğine yararlanırlar. Türkçü yayınlar arasında göze çarpan en etkin süreli yayınları şöyle sıralamak mümkündür: Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Sözü, Genç Kalemler, Yeni Mecmua.
Dayanışmacılık: Bu fikir hareketleri arasında sonraki yıllarda gelişen Dayanışmacılık anlayışı, Türkçülük fikrini benimseyenlerin desteğiyle gelişimini sürdürür. Özellikle Celal Sahir Erozan yönetiminde çıkarılan Halka Doğru , İngilizlere özgü bir dayanışmacılık örneğini ideoloji olarak yaymaya çalışır. Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Celâl Sahir (Erozan), Halide Edib (Adıvar), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Mehmet Emin (Yurdakul), Memduh Şevket (Esendal), Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp gibi Türk edebiyatının önde gelen siyasetçi ve yazarlarının yazıları bu dergide yayımlanır.
Sosyalizm: II. Meşrutiyet yıllarında doğan Batı kaynaklı fikir hareketlerinden biri de sosyalizmdir. Bilinen ilk sosyalist yayın, 1908 yılında İzmir’de Boykotaj Cemiyeti’nin yayımladığı haftalık Gave gazetesidir. Diğer bir sosyalist yayın da 1909 yılında Selanik’te yayımlanan Amele gazetesidir. Sosyalizm hareketinin öncüsü sayılan Osmanlı Sosyalist Fırkası, İstanbul’da büyük yankı uyandıran ilk solcu gazetesini yayımlamaya başlar.
Sosyalist, İnsaniyet, Medeniyet ve İdrak dönemin diğer sosyalist yayınlarından bazılarıdır. II. Meşrutiyet Dönemi’nde dört gazeteci, muhalif yazıları sebebiyle suikast sonucu öldürülür. Suikastların arkasında İttihat ve Terakki yönetiminin olduğu ağızdan ağıza dolaşsa da bu durum ispatlanamaz. Bu dönemde öldürülen gazeteciler şunlardır:
- Hasan Fehmi: Serbestî gazetesi başyazarıdır. İttihatçılara karşı dik duruşuyla tanınan Hasan Fehmi, 6 Nisan 1909’da, Galata Köprüsü’nde kurşunlanarak öldürülür.
- Ahmet Samim: Sadâ-yı Millet başyazarıdır. 9 Haziran 1910’da henüz 26 yaşındayken, Bahçekapı’ da vurularak öldürülür.
- Zeki Bey: İttihat ve Terakki’nin izlediği ekonomi politikalarını eleştiren, yolsuzlukların üzerine korkusuzca giden Mizan ve Şehrah yazarıdır. 23 Temmuz 1911’de Bakırköy’de öldürülür. Katiller bir gün sonra yakalanarak on beşer yıl kürek cezasına mahkûm edilir.
- Hasan Tahsin: Eski bir İttihatçı olan Hasan Tahsin, Selanik’te çıkardığı Silah gazetesindeki yazılarından dolayı “Silahçı Tahsin” olarak tanınır. II. Meşrutiyet Dönemi’nde kaleme aldığı eleştiri yazıları yüzünden 27 Temmuz 1914’de boğularak öldürülür.
Bu gazetecilerin yanı sıra 31 Mart Vakası’nın bastırılmasından sonra olayın kışkırtıcılarından olan Volkan gazetesi sahibi “Derviş Vahdetî” idam edilerek öldürülür. Doğal olarak ölümler, yazarlar ve basın camiası üzerinde bir korku ve baskı havası oluşturur.
Basında Farklı Temalar
II. Meşrutiyet Dönemi siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatın her alanında farklı yöneliş ve yeniliklerin yaşandığı bir dönem olarak karşımıza çıkar.
Kadınlara Yönelik Süreli Yayınlar
II. Meşrutiyet Dönemi’nde kadın haklarını savunan Feminizm hareketinin taraftar kazanmaya başladığı görülür. Bu dönemdeki Feminizm hareketi kadını sosyal hayatta erkeklerle eşit seviyeye ulaştırmayı amaçlayan bir harekettir.
Türk basınında yayımlanan ilk kadın dergisi, 1869 yılında Terakki gazetesinin 48 sayı çıkardığı Terakki-i Muhadderat ekidir. Dergide kadın eğitimi üzerine yazılar geniş yer alır.
II. Meşrutiyet Dönemi’ne gelindiğinde ise basında kadınlarla ilgili yayınların oldukça fazla olduğu görülür. Âlem-i Nisvan (1906-1910), Kadın Duygusu (1913), Kadınlar Âlemi (1914), Seyyâle (1914), Genç Kadın (1918) gibi kadın yayınları mevcuttur. Söz konusu süreli yayınlarda erkeklerin bayan adı kullanarak yazılarını yayımladıkları da bilinmektedir. Kadınlar konusunda yayımlanan dergilerden en tanınmış olanları şunlardır: Demet, Mehasin, Kadın, Kadınlar Dünyası.
Çocuklara Yönelik Süreli Yayınlar
1908-1918 yılları arasında çok sayıda çocuk dergisi yayımlanır. İlk özel yayın olan Tercüman-ı Ahval (1860)’in çıkışından II. Meşrutiyet’e kadar geçen 48 yıllık süre zarfında 20 adet çocuk dergisi çıkmışken II. Meşrutiyet Dönemi’nde (1908-1918) on yılda toplam 17 adet çocuk dergisi yayımlanır (OKAY 1999: 216-217). Dergilerin hemen hepsi çocukların genel kültürlerini ilerletmeye yönelik hazırlanır. Daha çok öğretmenler ve eğitimciler tarafından çıkarılan bu dergilerde yeni nesli aydınlatan yayımlar yapılır. Bu dönemde çıkarılan çocuk dergilerinden bazıları şunlardır: Arkadaş: Talebe, Talebe Defteri, Çocuk Yurdu, Çocuk Bahçesi, Çocuk Dostu, Çocuk Dünyası, Çocuk Duygusu.
İktisadi Yayınlar
Ulûm-ı İktisadiyye ve İçtimaiyye Mecmuası II. Meşrutiyet Dönemi liberallerinin görüşlerini savunan dergidir. İlk sayısı 1908 yılı Aralık ayında yayımlanan dergi toplam 27 sayı çıkar. Nisan 1911’de son sayısı basılır. Kurucuları Ahmed Şuayb, Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Cavit Bey’dir. Dergi, toplumsal gelişmenin sağlanabilmesi için iktisadî gelişmenin zorunluluğu üzerinde durur. İktisadiyyat Mecmuası ise liberal iktisat anlayışına karşı olanlar tarafından kurulur. “Millî İktisat” tezini savunur. İttihat ve Terakki’nin malî desteğini alır.
Mizah Basını
II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte piyasaya çıkan yeni süreli yayınların büyük kısmını mizah yayınları oluşturmaktadır. Bunun temel sebebi II. Abdülhamid’in yönetimine bir tepkidir. Meşrutiyetle birlikte gelen özgürlük ortamında yazarlar ve çizerler Abdülhamid yönetimini hazırladıkları mizahi yayınlarla eleştirirler. Bu yıllarda çıkarılan 93 adet mizah içerikli süreli yayının başta İstanbul olmak üzere birkaç şehirde yoğunlaştığı görülür. Kalem (1908), Şakacı (1908), Davul (1908), Hoca Nasreddin (1908), Kartal (1909), Ezop (1909), Cem (1910), Tokmak (1910) vb. yayınlar dönemin dikkat çeken mizah yayınlarından bazılarıdır (ÜNVER 2013: 161-164).
Mütareke Dönemi
İşgal Yılları
İstanbul ve İzmir’in işgal edilmesi, padişahın millî istiklal yerine tahtını ve saltanatı koruma isteği istiklâl fikrinin basında yer etmesine sebep olur (TUNÇ 2000). Mustafa Kemal bu yaklaşımların hiçbirini doğru bulmaz. Millî Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal, henüz Harbiye’de öğrenci iken basının ilerde oynayacağı rolün önemini kavrayan biridir. Bu amaçla, arkadaşı Ali Fethi [Okyar] ile birlikte okulda Minber adlı gazeteyi çıkarmaya başlar (1 Kasım 1918).
Mondros Mütarekesi’nden birkaç gün sonra çıkarılan bu gazetede ülkenin içinde bulunduğu perişan durum gözler önüne serilir ve milleti uyandırmak amaçlanır. Çok güç şartlar ve kıt maddi olanaklarla çıkarılan gazetede İttihat ve Terakki’ye yapılan haksız saldırılar önlenmeye çalışılır. Ayrıca gazetede Ali Fethi Bey’in kurduğu Osmanlı Hürriyet Perver Avam Fırkası’nı destekleyici yayınlar yapılır. Tek yaprak, iki sayfa olarak düzenlenen gazetede baş makalelerin büyük bir kısmı bizzat Mustafa Kemal tarafından yazılır. 21 Aralık 1918 tarihine kadar varlığını sürdüren gazete, bir noktada Millî Mücadele hareketinin basın alanındaki ilk sözcüsü konumundadır. Askerî sansürün 6. maddesine göre yönetim, kamuoyunu kışkırtıcı veya muğlâk haber veren bütün yayınları süresiz kapatabilecektir. Bu çok sübjektif ve açık olmayan ölçü ile yönetim, bütün basını 1919 yılına kadar sıkı bir şekilde denetler. Bağımsızlık mücadelesi başladığında parti basını önemini kaybeder. 1919-1922 yılları arasında basın;
- Millî Mücadele’yi destekleyenler ve
- Millî Mücadele’yi desteklemeyenler olmak üzere iki gruba ayrılır.
İşgale İsyan: Kara Bir Gün
İşgal kuvvetleri ilk iş olarak muhalif gördükleri basını susturmaya çalışırlar. Basına uygulanan sansür nedeniyle gazeteciler ses çıkaramaz hale gelir. Mütareke yıllarında işgalcilere karşı sert tavır alan gazetecilerden biri, belki de en mühimi Süleyman Nazif’tir. Bu yıllarda Nazif, Cenab Şehabettin’le birlikte çıkardıkları Hadisât ’ta başyazarlık yapmaktadır (20 Ekim 1918). Hadisât, 46. sayıdan itibaren Nazif’in de kurulmasında emeğinin geçtiği Vilâyât-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuki Millîye Cemiyeti’nin yayın organı halini alır. 8 Şubat 1919 günü Fransız Generali Franchetd’Esperey, Rumların teşvikiyle İstanbul’a Fatih’in girdiği surlardan, tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi beyaz bir at üzerinde girer. Ermeni ve Rumlar bu densiz generali alkışlarla karşılarlar. İşte bu acı manzara Nazif’e “Kara Bir Gün” makalesini yazdırır.
Mustafa Kemal ve Basın
Eski bir Osmanlı generali olan Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Millî Mücadele hareketi düşman kuvvetleri tarafından yapılan saldırıları durdurmak ve Anadolu’daki Türkleri topyekûn bir mücadeleye davet etmek amacını taşımaktadır. Bu çağrıya yalnız bölge halkı değil, basın da büyük destek verir. Başta Erzurum olmak üzere Balıkesir, Sivas, Kastamonu, Konya gibi Anadolu’nun dört bir yanında çıkan süreli yayınlar Millî Mücadele’yi övücü ve destekleyici yayınlar yaparlar. Sivas Kongresi’nin bitiminden yaklaşık bir ay kadar sonra gazetelerde Millî Mücadele ile ilgili haberler yer bulmaya başlar. Bu arada 14 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta İrade-i Millîye gazetesi çıkarılmaya başlanır. Millî Mücadele hareketini kamuoyuna duyurmak için çıkarılan gazete zor şartlar altında bu amaca hizmet eder.
9 Ekim 1919 günü Millî Mücadele taraftarı İstanbul gazetelerinin sorularını cevaplandıran Mustafa Kemal, onlara Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin amaçlarını açıklar. Mustafa Kemal’in isteğiyle 10 Ocak 1920 tarihinde Ankara’da Hâkimiyet-i Millîye gazetesi çıkarılır. Bu gazetenin temel amacı da Millî Mücadele lehinde kamuoyu yaratabilmektir.
Özellikle bu hareket hakkında bilgilendirici yazılara yer verilir. Yapılan kongrelerin metinleri yayımlanır. Mustafa Kemal’in, “Benim gazetem” dediği Hâkimiyet-i Millîye , 1934 yılına kadar yayına devam eder. Bu tarihten sonra Ulus adını alarak varlığını sürdürür. İlk Büyük Millet Meclisi’nin açılması çalışmalarının hız kazandığı günlerde İstanbul’un Millî Mücadele karşıtı gazetelerinin Anadolu’da dağıtılmasına daha fazla engel olma ihtiyacı duyan Mustafa Kemal, 6 Mayıs 1920 günü bir sansür talimatnamesi yayınlatır. Bu sansür talimatnamesi ile İstanbul’la yapılan her çeşit resmi haberleşme yasaklanır;
- Trabzon,
- Sivas,
- Ankara,
- Antalya ve
- Bursa’da beş sansür müfettişliği kurulması kararlaştırılır.
1921 yılından itibaren İstanbul Hükümeti’nin Millî Mücadele yanlısı gazetelere uyguladığı sansür politikasında biraz yumuşama olduğu görülür. Basının gücünü ve kitlesel mücadeledeki önemini kavrayan Millî Mücadele planlayıcıları basına para ve diğer bazı imkânlarla destek verirler. Örneğin, gazetelerin kolay malzeme temin etmeleri sağlanır, hatta gazeteciler askere alınmazlar. Bu destek Anadolu basınının gelişimi için son derece faydalı olur. Bunun yanında, Mustafa Kemal, etrafında sürekli olarak gazeteciler bulundurarak, yeni ülkenin geleceğini onlar vasıtasıyla halka duyurur.
İrâde-i Millîye: Millî Mücadeleyi desteklemek amacıyla 14 Eylül 1919 tarihinde çıkarılan gazete dış politikada Mustafa Kemal’in benimsediği çizgi doğrultusunda yayın yapar. Dünya kamuoyuna millî hareketi bir bağımsızlık mücadelesi olarak anlatır ve dünya barışının sağlanmasına yönelik mesajlar içerir. Amerika ile yakınlaşma anlayışı İrâde-i Milliye’nin satırlarında yankı bulur.
Hâkimiyet-i Millîye: 10 Ocak 1920’den itibaren haftada iki defa olmak üzere Ankara’da yayımlanır. Çerkez Ethem’in bertaraf edilmesinden sonra onun Eskişehir’de yayımladığı Yeni Dünya gazetesinin tüm makineleri, Hâkimiyet-i Millîye gazetesine devredilir. Gazetenin bazı yazılarının bizzat Mustafa Kemal’in kaleminden çıktığı veya onun tarafından dikte ettirildiği bilinmektedir.
Savaştan Barışa Türkiye
Türk ordularının kazandığı Büyük Zafer’in sonucunda savaşan taraflar arasında bir ateşkes yapılması kararlaştırılır. 3 Ekim 1922 tarihinde başlayan Mudanya Ateşkesi, ileride yapılacak barış antlaşmasının Türkiye lehine gelişmesini sağlayacak bir başarıdır. Mondros ile Osmanlı Devleti tarihe karışırken, Mudanya ile yeni ve diri bir Türk devletinin doğuşu müjdelenir. Mudanya Mütarekesi görüşmeleri sırasında 27 Ekim 1922 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde barış antlaşmasına yönelik bir konferans düzenlenmesi kararlaştırılır. Lozan Antlaşması, Türkiye’nin siyasî, iktisadî, malî, askerî ve kültürel bağımsızlığını millî sınırlar içerisinde yeni bir Türk Devleti’nin varlığını dünyaya kabul ve tescil ettirir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Lozan’ı Sevr Antlaşması’yla karşılaştırarak şöyle değerlendirir: “Bu muahedename (antlaşma), Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Muahedenamesi’yle ikmal edildiği zannedilmiş, büyük bir suikastın inhidamını (çöktüğünü) ifade eder bir vesikadır.”