Türk Düşünce Tarihi Dersi 1. Ünite Özet
İslamiyet’Ten Önce Türk Düşüncesi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Eski Türklerde Devlet ve Düşünce
MÖ 221’den itibaren üst düzeyde somut bir Türk siyasi teşekkülü görüyoruz. Bunun adı Büyük Hun İmparatorluğu (Asya Hun İmparatorluğu) idi. Hun siyasi varlığı M 439’a kadar Orta Asya’nın doğusunda, 558’e kadar Afganistan ve Batı Türkistan, 469’a kadar Avrupa’da sürmüştür. Hunları Orta Asya’nın doğusunda Tabgaç (386-557), Göktürk (552-745) ve Uygur (745-840) devletleri takip etti. Sonradan Müslüman Karahanlılar 1212’ye, Büyük Selçuklu Devleti ise 1157’ye kadar var oldu. Bunun yanında İran, Azerbaycan, Irak, Suriye ve Anadolu’da çok sayıda küçük devlet ve beylik kurulmuştur.
Düşüncenin Siyasal Kuruma Yansıması
Doğu Avrupa’da ise Hunlardan sonra Avarlar uzun sayılabilecek bir kağanlık kurdular (558-805). Ogurlar ile Hunların karışımından doğan Bulgarlar, Peçenekler, Uzlar, Hazarlar, Kumanlar (Kıpçaklar) siyasi varlıklarını sürdürdüler. Bunların içinde Peçenekler (860-1090) ilginç bir örnektir. Peçeneklerin herhangi bir devletleri olmadı ama boylar halinde yaşadılar ve Doğu Avrupa tarihinde çok etkili oldular. Hazarlar ise hanedanın din değiştirip Museviliğe geçmesine rağmen Türk kültürü özelliklerini korudular. Bazı alanlarda yerleşikliğe dahi adapte olarak şehir kültürünü geliştirdiler. Bunların dışında Türklerin çoğu boylar halinde yaşayarak hayatta kaldılar. Bozkırlarda yaşayan Türklerin boy sistemi üzerine kurulu bir sosyal hayatları vardı, konar-göçer bir yaşam biçimini tercih etmişlerdi.
Bozkır Devletinin Ortaya Çıkışında Düşünce
Eski Türk topluluklarının su kaynaklarına (ırmak, göl vs.) ve yaylak-kışlak hayatı (otlaklara) gibi temel kaynaklara bağlı bir yaşama sistemleri vardı. Her boy kendi insan topluluğu ve ekonomisinin temeli olan hayvanlarıyla birlikte yaşadığı belirli bir alana sahipti.
Eski bozkır Türk kültüründe dikkate alınması gereken iki önemli karakteristik özellik ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Türk göçleridir. Bununla kastedilen normal bir yaylak kışlak hayatı değil, çeşitli nedenlerle yaşadıkları bölgeyi kitleler hâlinde terk ederek çok uzun mesafeler kat etmek suretiyle bir başka alana gitmeleridir. Büyük göçlerin siyasi ve ekonomik olmak üzere iki temel sebebi vardır. Ekonomik sebep denince özellikle nüfusun artması nedeniyle otlakların yetersiz kalması, kuraklık veya ağır kış şartları yüzünden çıkan kıtlık ve benzeri etkenler gösterilebilir. Türklerin özellikle Çin, Hsien-pi, Moğol gibi kavimlerin baskısıyla yerlerini terk edip başka sahalara gitmeleri ise göçlerin siyasi sebebini oluşturur.
İkinci karakteristik özellik eski Türk toplumunun sosyal yapısıdır. Bu sosyal yapıyı aileden (oguş) başlayarak, urugboy, bodun şeklinde birbirinin içine geçen halkalar şeklinde belirtmek mümkündür. Bozkırdaki Türk topluluklarını her zaman dinamik ve ayakta tutan bu sosyal sistem, en başta insanların birbirine olan ihtiyaçları (savunma, barınma, yiyecek elde etme) sonucunda doğmuştur.
Eski Türklerde Siyasi Düşüncenin Kaynağı
Avrasya bozkırlarında kurulan Türk devletleri coğrafyanın genişliğinden ve daha kolay idare edilebilmesi için önce ikiye ayrılıyordu. Bu ayrılma birbirinden bağımsız devletler olarak değil, doğuya bağlı bir batı kanadı şeklinde gerçekleşiyordu. Güneşin doğduğu taraf doğu, hiyerarşik açıdan batıya nazaran üstün sayılıyordu. Üstteki sonsuz Mavi Gök her tarafı kaplıyor; altındaki yeryüzü ise 4 ana yöne ayrılıyordu.
Türkçe karşılıklarını tam öğrenemediğimiz Hun unvanlarının işlevlerini kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Sol Bilge Beyliği (prensliği) doğuyu, Sağ Bilge Beyliği (prensliği) merkeze göre batıyı temsil ediyordu. Bunlar alt beyliklere bölünüyordu. Hunlarda da doğudaki Bilge Beyliği üstündü. Tahta geçecek şehzadeler Sol Bilge Beyliğine getirilirdi. Doğu ve batı beyliklerinin altında 4 köşe (tört bulung) taksimine uygun 4 beylik bulunurdu. Onun da altında 6 köşeye (bulung) ayrılan küçük beylikler bulunurdu. Yani 24’lü idari bölünmeyi içeren bir sistem söz konusudur. Bütün bu beylikler iktidarı gökten alan kut sahibi Hun hükümdarı tarafından yönetilirdi.
Töre Düşüncesi Kavramı
Göktürk Devleti’ndeki kanunlar bütününe töre deniyordu. Töre hükümleri değişik şartlar altında etkinliğini sürdürebilmek için değişebilirdi. Ancak törenin bazı hükümleri kesinlikle değişmez idi: Bunlar könilik (adalet), uzluk (iyilik, faydalılık), tüzlük (eşitlik), kişilik (insanlık) idi. Diğer eski Türk devletlerinde olduğu gibi, Göktürk Devleti’ni de yerleşik ve kabilevi devletlerden ayıran başlıca özellikler şunlar idi: Velayet-i amme, özel mülkiyet, serbest çalışma, imtiyazsızlık, hükümranlığın karizmatik oluşu, birleştiricilik, askerî karakter, dinî tolerans, imperium telakkisi, töre (kanunilik), besicilik-çobanlık. Fakat özellikle vurgulanması gereken nokta, Göktürk Devleti’nin kamu hukukuna sahip olmasıdır. Bu, onları diğer kabilevi devletlerden ayıran en önemli özelliktir.
Eski Türk Siyasi Düşünesinin Üst Yapısı
Devlet “İl” Düşüncesinin Yapılanma Şekli
İslamiyet’ten önceki Türk devletlerinde sosyal yapının çekirdeğini aile (oguş) oluşturuyordu. Aileler birliğine “urug” denilirdi fakat henüz bunun tam fonksiyonu anlaşılamamıştır. Sonraki devirlerde küçük boy/kabile anlamında kullanılmıştır. Bir sonraki halka olan boy, aileler ve uruglar birliğidir. Boyların başında beyler bulunurdu. 7. yüzyılın ortalarından itibaren boyların idarecilerinin ilteber ve erkin gibi unvanlar taşıdığını görüyoruz. Yine 634/635 yılında başsız kalan boyların İli Irmağı civarında toplanarak yeniden örgütlenmeleri neticesinde boylara “ok” denildiği anlaşılmaktadır. Boylar da “bodun” adı verilen birleşip üst bir birlik meydana getirirlerdi. Bu büyük insan kitlelerinin yöneticilerinin unvanları yabgu, şad, ilteber gibi unvanlardı.
Bağımsızlık Düşüncesi
Asya Hunlarında MÖ 55’te Çin’e bağlanmak isteyen Hun hükümdarı Hu-han-ye’ye ise devlet meclisindeki toplantıda kardeşi Chih-chih karşı çıkmıştır.
Çin kaynaklarındaki kayıtlardan, Türklerin bağımsızlıklarını kazandıkları 552 tarihinde bağlı oldukları Juan-juan’ları hezimete uğratmadan önce Göktürklerin bağımsızlık yolunda önemli adımlar attıklarını öğrenmekteyiz.
Halkın Siyaset Düşüncesi
Türk devletlerinde halkın (kün), şahsi hukukla donatılmış, iktisaden hür ve özel mülkiyete sahip olduğu görülür. Tarım arazisi üzerinde de özel mülkiyet geçerliydi.
Bozkır sahasında kurulmuş bütün diğer eski Türk devletleri gibi, Göktürk Devleti de siyasi ve askerî karakter taşıyordu.
Göktürklerde sınıflaşma veya sosyal tabakalaşma olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir malumat yoktur.
Eski Türk Düşüncesinde Devlet Başkanlığı Makamı
Göktürklerde devlet başkanlığı kağanlık ile temsil edilmektedir. Kağan unvanı yanında, sadece Tonyukuk yazıtında bir kere han ünvanı kullanılmıştır. Otağ, örgin (taht), tuğ (kurt başlı sancak), davul (sorguç-köbürge) ve yay hükümdarlık sembolleriydi.
Göktürklerde siyasi iktidar “kut” tabiri ile ifade olunuyordu. Milleti için gece gündüz çalışmayan kağan, milletine karşı vazifelerini yerine getiremediği için, kutunun Tanrı tarafından geri alındığı gerekçesiyle iktidardan düşürülürdü. 716 yılında İnel’in tahttan indirilmesi bu sebepten olmuştu.
Kağanların devleti çok sert idare etmeleri, kötü davranışları, milletin isyanına sebep oluyordu. Çin kaynaklarına göre, Göktürk kağanı Kapgan’ın halka kötü davranması yüzünden, Göktürk ülkesinde sık sık isyanlar çıkmıştır. Bunlardan birinin bastırılmasının akabinde Kapgan, ormana pusu kuran asi Bayırku boyunun reisi tarafından öldürülmüştü (716). Bu olay bir bakıma kendisine kötü davranan kağana karşı Göktürk halkının tepkisiydi.
Göktürk kağanları da diğer Türk devletlerinin hükümdarları gibi unvanlar almışlardı. Bunlar “Büyük Kağan, Kutlug, Beğçor, Yüce Gökten Almış, Tanrıya Benzer, Gök Yaratmış, Türk Bilge Kağan, Gökte Doğmuş, Göktürklerin ve Dünyanın Mukaddes Hükümdarı” idi.
Eski Türk Düşüncesinde Meclis Kavramı
Meclisin eski Türk devletinde var olduğunu, Çin kaynaklarından ve Orhun Yazıtlarından anlamaktayız. Göktürklerde meclis kelimesinin karşılığı “toy”du. Bu meclisin üyelerine Toygun denirdi. Toylara katılan toygunlar tegin, kül-çor, apa, erkin, tudun, ilteber, tarhan gibi unvanlar taşırlardı. Toylarda önce dinî-millî törenler yapılarak başlanır, devletin bütün meseleleri görüşülür, sonra ziyafetler verilirdi. Kağanın başkanlığının açık göründüğü meclislere, o bulunmadığı vakitlerde hanedana mensup olmayan Aygucı ve Ügeler başkanlık ederlerdi. Bu kişiler ayrıca başbakan konumundaydılar. Çin kaynaklarına göre Göktürk hükümeti 9 bakandan oluşuyordu. Bakanların yazıtlardaki karşılığı ise “buyruk”tu.
Göktürk devlet teşkilatında devlet başkanlığı, yasama kurulu (toy) ve hükümet birbirlerinden farklı kurumlardı.
Hukuk Düşüncesi
Göktürk Devletinde yüksek devlet mahkemesine yargu denirdi. Ayrıca bir könilik (adliye) müessesesi vardır.
Azınlık Kavramı
Kaynakların verdiği bilgilere göre, Göktürklerin ülke içinde yaşayan azınlıklara gayet iyi davrandıkları görülmektedir. Daha en başta Çinliler, Göktürklerle münasebet tesis etmek için önce, onları kendilerinden daha iyi tanıdıklarına inandıkları Soğdların birini seçmekle işe başlamışlardır. Bu sebeple Chiou-ch’üan şehrinden An-no-p’an-t’o elçi olarak Göktürk merkezine gönderilmiştir.
Türk Devlet Düşüncesinde Dış İlişkiler
Göktürk Devleti’nin milletlerarası anlaşmalara sadık kaldığını gösteren deliller Çin kaynaklarında mevcuttur. İki yüz yıl süren tarihleri boyunca herhangi bir anlaşmayı bozduklarına dair bir kayıt yoktur.
Türk Düşüncesinde İnanç Sistemi
İslam öncesi dönemde Türkler yaşadıkları doğal ortam gereği inançlarını üç ana temel üzerine oturtmuşlardır:
- Doğa ve doğaüstü güçlere saygı göstermek,
- Ataların ruhlarına saygı duymak ve kurban sunmak,
- Gök Tanrı’ya inanmak.
Eski Türklerde ruha “tın” dendiği anlaşılır. Tın; canlı cansız her şeyin ruhu, Türklerin ruhu, bireysel ruh olmak üzere üçe ayrılır.
Türklerde Evren Algısı
Türklere göre evren, gökyüzü, yaşanılan dünya ve yerin altı olmak üzere üç katmandır. Her birinin kendine özgü tarafları vardır. Kutsal Dağ ya da Dünya Ağacı ile birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Yeraltı merkezinden gökyüzüne ulaşılabilir.
Gök, bütün dünyayı kaplayan bir kubbe gibi düşünülmüştür. Demir Kazık, yani Kutup yıldızı Göğün merkezinde yer alır. Kutup yıldızı hükümdarın sarayı, büyük ayı yıldız takımı da hükümdarın akrabası kabul edilirdi. Gök Kubbe, Demir Kazık etrafında dönerken, yıldızları bulunduran Gök Çarkı da dönerdi.
Göktürkler için dünyanın merkezi Ötükendir. Orada yaşarlarsa mutlu olacaklarına inanırlar. Aynı zamanda dünyanın dört köşesinin birleştiği yerde ve orası terk edilince düzen bozulup devlet yıkılıyordu. Bundan dolayı Ötüken’e kutsal (ıduk) yakıştırması yapılmıştır.
Uygurların köken efsanesinde ve Yakutlarda insan ağaçtan doğar. Mağarada doğan insanlar da vardır. Hayat kökenini Tanrıdan alır.
Doğa ve Doğaüstü Güçlere Saygı Gösterme
Türkler doğada bir tür gizli kuvvetlerin bulunduğuna inanıyorlardı. Dağların tepelerin, kayaların, vadilerin, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç, orman, göl, deniz, demir, kılıç gibi varlıkların da ruhlarının olduğunu kabul ediyorlardı. Diğer taraftan güneş, ay, yıldız, gök gürültüsü, şimşek gibi gökyüzü unsurları ya da onlardan inen unsurlara saygı gösterirlerdi.
Eski Türklerde ölen kişi için yas törenleri gerçekleştirilirdi. Ölen kişinin çadırı etrafında dolaşılır, en sevdiği at kurban edilir, yanına çok sayıda değerli eşya konularak öteki dünyada huzur içinde kalmasına gayret edilirdi. Saçların kesildiği, saçın başın dağıtıldığı, yüzün bıçakla çizilerek kan ve gözyaşının birlikte akıtıldığı törenler yapılırdı. Ölen kişinin atlarının önce kuyruklarının kesildiği sonradan kurban edildiği bilinir.
İran (Zerdüşt) etkisinde kalmış Batı Göktürklerinde, ateşe saygı gösterildiği ve üzerinden tören yapıldığı bilgisi vardır.
Eski Türklerin yağmur ve dolu yağdırmak için onun sihrine başvurdukları “yada taşı” da önemli yer tutar.
Eski Türklerin meydana getirdiği destan ve efsanelerde kurttan türeme, gökten inme, ışıktan olma motifleri bulunmaktadır.
Hayvanlar insanlar gibi haklara sahip olduğu gibi insanla aynı toplumsal yaşama sahiptir. Kuşlar Tanrı’nın habercileri olarak görülmüş; ruhu sembolleştirmede kullanılmıştır. Yine hayvanlar kurban edilerek Tanrı ile ilişki sağlanır. Ancak, hayvan Tanrı ve hayvana tapma yoktur. Hayvanlarla insanlar bütünleşerek evren tasavvuruna dönüşmüştür. İnsan yeryüzündeki tek hâkim canlı varlık değildir. Çevresiyle uyumlu ve sorumludur.
Atalar Kültü
Ölen atalara saygı Eski Türklerde inanç sisteminin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Asya Hunları, Tabgaçlar ve Göktürkler de ilk çıktıkları yer olarak değerlendirdikleri kutsal mağaralar önünde atalarının ruhu için kurbanlar sunarlardı. Ata mezarlarına yapılan her türlü taciz şiddetle cezalandırılıyordu. Atalarının mezarlarının saldırıya uğraması sonucu (Margos piskoposu tarafından) Avrupa Hun hükümdarı Attila, I. Balkan Seferine çıkmıştı.
Gök Tanrı Dini
Tanrı (tengri), Gök Tanrı dininin merkezinde yer alır. Tanrı, daima Gök Tanrı ile birlikte anılır. Dolayısıyla Gök ile ilgisi açıktır. Konuyla ilgili bütün tarihi metinlerde Gök Tanrı ifadesi kullanılarak yukarıdaki gökte soyut bir tanrıya işaret edilir. Bozkırın hayat şartları icabı ortaya çıktığı yerleşik topluluklarla ilgisi bulunmadığı açıktır. Türkçenin bilinen en eski kelimelerinden olan Tengri, Eski Türklerde hem Tanrı hem de Gök karşılığı kullanılmıştır. Daha sonraki dönemlerde Türklerin girdiği bütün dinlerde varlığını koruyarak günümüze gelmiştir. Tengri ezeli, ebedi, ulu ve güçlü olarak değerlendirilmiştir. Tengri’nin en iyi tanımı Orhun Yazıtlarında bulunur. Yazıtlarda “Üstte Mavi Gök, altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insanoğlu yaratılmıştır” ifadesi yer almaktadır. Dolayısıyla evrenin iki unsuru olan gök ve yerin açıkça Tanrı tarafından yaratılması söz konusudur.
Türklerde gökyüzünün tek parça yani bir bütün oluşu ile tek Tanrı düşüncesinin bağlantısı çok belirgindir. Bundan dolayı Tanrı’nın kut ve ülüg verdiği kağanlar ilahi görev hukuku ile idare ettiklerini düşünürlerdi. Din adamlarına ise genellikle kam denirdi.
Eski Türk Düşüncesinde Başka Dinler
Tabgaçlar, 480’li yıllardan sonra Budizm’e geçtiler. Göktürkler zamanında (542-745) birkaç defa Budizm’e girme teşebbüsleri oldu ise de gerekli kabulü görmediği için yayılmadı. Uygurlar, 762’de Mâni dinine girdiler. Bundan sonra kağanlık unvanları Ay Tengri olarak değişti. Bu arada alfabeleri değişerek Soğd yazısından kendilerine yeni alfabe aldılar. Hazarların, Kafkasya’nın kuzeyinde Museviliği kabul ettiklerini görüyoruz. Aynı sıralarda halkın bir kısmı da Hristiyanlığa girmişti. Tuna Bulgarları ise 864’ten sonra resmen Hristiyanlığa girdiler.