Sömürgecilik Tarihi (Avrupa-Amerika) Dersi 1. Ünite Özet
Portekiz Ve İspanyol Sömürgeciliği
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Keşifler Çağı’nda Portekiz İmparatorluğu
Portekiz ilk defa 1143’te bağımsız bir ülke hâline gelmiştir. XV. yüzyıldan itibaren ise gemicilik tekniğini geliştirmeleri sayesinde özellikle Afrika kıyılarında yayılma faaliyetlerine başladılar.
Portekiz Prensi Denizci Henry (1394-1460), Portekiz sömürgeciliğini başlatan isimlerden biridir. Kendisi ile birlikte hareket eden bilim adamı Azurara’nın eserinde Portekizlilerin muhtemel keşiflerle ilgili hedefleri şu şekilde özetlenebilir:
- Kanarya Adaları’nın ve Bojador Burnu’nun ötesinde ne olduğunu öğrenmek,
- Söz konusu yerlerde eğer bir Hristiyan topluluk varsa bir ticaret yolu açarak ülkesine yarar sağlamak,
- Afrika’da yıllardır mücadele ettikleri ve aralarında hiç Hristiyan bulunmayan Moorların gücünün belirlenmesi,
- Afrika’da yapılacak seferlerle muhtemel müttefikleri aramak,
- Hristiyanlığı yaymak.
Lizbon, XV. yüzyıl sonuna doğru dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden birisi olmuştur.
Portekiz’in sömürgecilik yolu ile topraklarını genişletmesinde Cenevizlilerin önemli rolü bir vardır. Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u fethi ve Doğu Akdeniz’deki egemen olmasıyla Cenevizliler banka, borsa simsarlıkları vb. açarak İspanya ve Portekiz’in her yerine nüfuz ettiler.
Batı’yı keşifler yapmaya zorlayan bir başka etken de kıymetli madenlere duyulan ihtiyaçtır. XV. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’nın darlık yaşaması denizaşırı arayışların başlamasında etkili oldu.
Hindistan’a gidecek yolu bulma ve dünyayı çepeçevre dolaşma fikri, Lizbon’da giderek yaygınlaştı. Bu fikri hayata geçirmek isteyenlerden biri de 1451’de Ceneviz’de doğmuş olan Kristof Kolomb’tu. Uzak Doğu’ya ulaşılabileceğine düşünen Kolomb Portekiz yönetiminden olumlu cevap alamayınca 1485 yılında İspanya’ya gitti ve İspanya’nın desteği ile çıktığı yolculuklar sonunda Amerika’ya ulaştı.
Portekizliler Afrika’yı dolaşma fikrine daha sıcak baktıklarından bu yolda ilerlediler. Nitekim Kolomb’un İspanya himayesinde yola çıkmasından önce 1485 yılında Bartolomeu Dias, Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan yolunu açtı.
Portekizlilerin Ümit Burnu’nu dolaşmaları (1487) ve Kolomb’un İspanya adına Amerika kıtasına ulaşması (1492) üzerine Papa VI. Aleksander’ın aracılığı ile dünya bir bakıma bu iki devlet arasında Tordesillas Antlaşması ile (1494) paylaşıldı.
XVI. yüzyıl ortalarında en parlak dönemini yaşayan Portekiz İmparatorluğu;
- Brezilya ve Amazon kıyı kesiminden Rio de Plata’ya kadar olan Güney Amerika topraklarını,
- Afrika’nın batı kıyılarında yer alan Maderia, Asor Adaları, Gine ve Angola’daki Hindistan yolu konaklama bölgeleri, Kongo çevresi ile Ümit Burnu’nun doğusundaki Delagoa, Sofala ve Mozambik’i içine alan Afrika topraklarını,
- Madagaskar Adası’nı,
- Basra Körfezi girişinde, Hürmüz’deki ticaret merkezlerini,
- Koçin, Seylan, Pegu, Malakka ve Macao’yı içine alan Doğu Hint Adaları’nı kapsamaktaydı.
Portekiz, I. Emanuel (1495-1521) zamanında gücünün zirvesine çıktı. Ancak sömürge siyasetinin devam ettirilebilmesi için yapılan savaşlar ve bunların ağır maliyetlerine 1521 yılında meydana gelen salgın hastalık eklenince Portekiz, hububat ithal eden ülke durumuna düştü.
Kral Sebastian’ın (1557-1578) Fas üzerindeki hâkimiyet mücadelesi sırasında maiyetindekilerle birlikte öldürülmesiyle başlayan siyasî kriz 1580 yılında Portekiz’in İspanya’yla birleşmesi ile sona erdi. 1640 yılında ortaya çıkan ayaklanmalar neticesinde Portekiz, İspanyadan ayrıldı.
İspanyollar ve Portekizlilerin denizlerde sağladığı egemenlik ve kurdukları tekel özellikle Fransa ve İngiltere’nin harekete geçmesi ile sarsılmaya başladı. İngilizleri İspanyollara karşı ekonomik rekabetin yanında harekete geçiren bir diğer husus da dinî farklılığın etkili olmasıdır (Katolik-Protestan ayrılığı).
1578 yılında İngiltere Kraliçesinden Yeni Dünya’da koloni kurma izni alan Humphrey Gilbert, Newfoundland (Kanada) kıyılarına ulaşarak İngiltere’nin ilk denizaşırı kolonisine sahip oldu.
ngilizlerin Kuzey Amerika’ya gelmesiyle açlık, asayiş ve dinî baskılar gibi nedenlerle Avrupa’dan binlerce kişi bu yeni topraklara akın etmiştir.
Dünya Savaşı sonunda toprak büyüklüğü bakımından Portekiz sömürge imparatorluğu dünyada üçüncü sıradaydı. Parçalanma 1973 Karanfil Devrimi ile hızlandı (S:5, Harita 1.1).
Afrika’da Portekizliler
Portekizlilerin Afrika’daki ilk hedefleri Batı Afrika sahilleri oldu. 1492 yılında Kongo kralını vaftiz ederek işe başladılar. 1493 yılındaki “Inter Caetera” adlı Papalık fermanı ile Afrika’daki Hristiyanlaştırmanın tekelini de elde ettiler. Papalık, 1494 yılından itibaren Afrika ve Hindistan’ın Portekiz tekelinde olduğunu tanımıştı.
1501’de zenci köle ticareti İspanyollar tarafından başlatıldı. Kızılderililerin de katledilmeleri ile tarla ve madenlerde çalışacak insana olan ihtiyaç Afrika’dan karşılandı.
Ümit Burnu’nu keşfettikten sonra burada bulunan halkı kuzeye göç etmek mecburiyetinde bırakan Portekizliler, birbirlerini iten halk yığınlarının karışmasına ve var olan dünyanın çöküşüne sebep oldular. Diğer taraftan bu karışım Afrika’da asırlarca devam edecek sınır kavgalarına da sebep oldu.
Portekizlilerle birlikte başlayan ve diğer Avrupa devletleri tarafından devam ettirilen köle ticareti ile siyasî varlığı bitmiş olan “Kara Kıta” en büyük darbeyi yedi. Amerika’da başlayan vahşi sömürgecilik ile Kızılderililerin yok edilmesi ya da ağır çalışma şartları altında sayılarının azalması ve kalanların da çalışmamak için direnmeleri ile meydana gelen iş gücü açığını kapatmak için Afrika’dan getirilen kölelerin sayısı korkunç rakamlara ulaştı.
Gine-Bissau
Orta Batı Afrika’da Senegal’in hemen güneyinde bulunan Gine-Bissau, Portekiz sömürgelerinden bir tanesiydi. XIX. yüzyıl başında burayı kendi egemenlik alanları olarak ilan edip ilerlemelerini iç bölgelere taşıdılar.
II. Dünya Savaşı sonrası Afrika’daki bağımsızlık hareketlerinin de etkisi ile 1956 yılında kurulan Partido Africano da Independencia da Guine Bissau e Cabo Verde isimli örgüt 1971e kadar ülkenin tamamına yakınında kontrolü ele geçirdi. Gine-Bissau 24 Eylül 1973’te bağımsızlığını ilan etti ve bu durumu 10 Eylül 1974’te Portekiz de tanıdı.
Angola ve Mozambik
Angola’da Portekiz boyunduruğundan kurtulmak için ilk olarak 1954 yılında Kuzey Angola Halklar Birliği kuruldu. Yapılan mücadelelerle 1974’te bağımsızlık kazanılsa da ülkedeki iç savaş uzun yıllar sürdü.
Mozambik Hindistan yolu için Portekiz sömürgeciliğinin en önemli merkezlerinden birisi hâline gelmiştir.
1750’de merkezi Goa’da bulunan Hindistan sömürgelerine bağlayıp ardından onları müstakil sömürge hâline getirdiler.
Portekizlilerin Afrika’daki en önemli ticari faaliyeti olan köle ticareti, yasaklandığı XIX. yüzyıl ortalarına kadar asırlarca Mozambik Adası üzerinden yapıldı. 1924 yılında ise Mozambik’i tümüyle sömürge hâline getirdi. Yüzyıllarca Mozambiklileri köle ve işçi olarak pazarlayan Portekiz, burayı tamamıyla sömürgeleştirdikten sonra iş gücü ihtiyacını Avrupa’dan göçmen getirerek çözmeye çalıştı.
Mozambik’te 1949 yılında Portekiz sömürgeciliğine karşı ilk mücadele başlatıldı. 1974 yılında Portekiz’de meydana gelen darbe sonrası, direnişçilerle yapılan görüşmeler sonucu 25 Haziran 1975’te Mozambik’in bağımsızlığı ilan edildi.
Brezilya’da Portekizliler
1500’de Alvares Cabral komutasındaki Portekiz filosu, Brezilya’nın Porto Seguro sahillerine ulaştı. Bölgeye Brezilya ismini veren Cabral, Tordesillas ile çizilen sınırın doğusunda yer aldığı için buraya el koydu.
Portekizliler, bu geniş coğrafyada yerlilerden önemli bir direniş görmedikleri için dağınık ve birbirinden uzakta yerleşim birimleri oluşturdu. Bölgenin iklimi ve Afrika’ya yakınlığı XIX. yüzyıl sonuna kadar başlıca yerleşim merkezi olmasına neden oldu.
XVIII. yüzyıl başlarında dünyanın en büyük altın üretiminin yapıldığı bu topraklarda, yerlileri köleleştirerek veya yok ederek ilerleyen Portekizliler, bu madenlerin çevrelerinde büyük yerleşim merkezleri oluşturdular.
1703 yılında Portekiz ile İngiltere arasında imzalanan ve Brezilya ticaretinin İngiltere tekeline girmesi ile sonuçlanan Methuen Anlaşması’ndan sonra Brezilya tüccarları pirinç, tütün, boya maddeleri ve şeker kamışı ekimini tekrar canlandırdılar.
XVIII. yüzyıl sonunda başlatılan yenileşme hareketleri ile yerlilerin köle olarak alınıp satılması yasaklandı.
Bu arada sayıları giderek azalan yerliler, gelen göçmenler ve köleler ile karışık bir toplum yapısı meydana geldi. Yeni oluşan bu melez ırka “Caboclo” ismi verildi. Napolyon’un Portekiz’i işgalinden Fransızların ülkeden kovulduğu 1820 yılına kadar Brezilya’da kalan Portekiz Kralı IV. Joao’nın oğlu Dom Pedro, Brezilyalı büyük toprak sahiplerinin de baskısı ile bağımsızlığını ilan ederek imparator olarak tahta çıktı. Böylece Brezilya, Portekiz’den ayrılarak müstakil bir devlet hâline geldi.
Hint Deniz Yolu ve Sömürgeler
Ümit Burnu’ndan doğuya doğru Portekizlilerin Hint İmparatorluğu toprakları başlamaktaydı. Baş şehri Goa olan bu imparatorluk; Diu, Malakka gibi topraklarla Seylan gibi üs merkezlerini ve Çittagong, Macao, Banten ve Makassar gibi ticaret merkezlerini kapsamaktaydı.
Portekizliler Hint Okyanusuna vardıklarında burada, Müslüman Arap ve İranlıların kurduğu geniş ve çok canlı bir ticaret ağı ile karşılaştılar. Portekizliler buraya yerleşirken kendinden başka bir ticaret ağının yaşamasına izin vermeyerek Müslüman tüccarların ve diğerlerinin faaliyetlerini durdurup tekelleşmeye gitti.
Bu dönemde Memluklular ve Osmanlılar, birlikte Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ne donanma göndererek Hac Yolu’nun güvenliğini sağlamak üzere Portekizlilere karşı savaştılar.
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Portekizliler, üstünlüklerini yitirmeye başlayıp Hindistan ve Afrika’da savunmaya geçtiler. Portekiz tekelinin yıkılması ise bölgeye gelen iki Avrupalı güç ile oldu. Hollandalılar, XVII. yüzyıl başından başlayarak Ambon, Malakka, Colombo ve Koçin’i işgal ederken İngilizler ise Hürmüz ve Maskat’ı ele geçirerek Hindistan ticaret yolundaki önemli merkezleri ele geçirdiler.
Portekizliler, Hindistan’a vardıklarında;
- Biri Hint geleneğinden beslenen,
- Diğeri Müslüman olan iki siyasî güç hüküm sürmekteydi.
Ancak Hindistan içine nüfuz edemeyen Portekizliler, denizde genişlemek için faaliyetlerini hızlandırdılar. Özellikle Endonezya ilk hedefleri oldu ve burada onlarca üs kurmayı başardılar.
Portekizlilerle birlikte ilk olarak Goa’da piskoposluk kurulduktan sonra onlarca misyoner bu bölgeye geldi.
Avrupalı denizcilerin varmak istedikleri hedef Marco Polo’nun anlattığı Çin idi. Yolculukların başlaması ile Amerika’ya, Hindistan’a ulaşılmış ancak Çine ulaşılamamıştı. Portekizliler, Hindistan’daki üslerinden Çin ile ticarî ilişki kurmaya başladılar ve 1511’de Malakka’ya (Malezya) yerleştikten sonra Çin İmparatorluğu ile doğrudan bağlantı sağladılar.
Endonezya adaları ise XVI. yüzyılın başından itibaren Avrupalı sömürgeci devletlerin nüfuzu altına girmeye başlamıştır. Portekizliler bu adalarda ticarî faaliyetler ile birlikte misyonerlik faaliyetlerini de beraber yürüttüler. Ancak bu kârlı ticaret diğer Avrupalı devletlerin bölgeye ilgisini arttırdı ve 1595 yılında Hollandalılar da bölgeye yöneldiler.
Portekizliler, bölgede kalıcı olabilmek ve ticareti tamamıyla tekellerine alabilmek için kıyılar boyunca deniz üsleri ve kaleler kurdular.
Avrupalıların gittikleri ülkelerde yaptıklarına dair bir başka kaynak da İspanyol Bartolomeo de Las Casas (1474-1536) tarafından Kızılderililere yapılan zulümleri yazdığı rapordur.
Portekiz-Osmanlı Mücadelesi
Portekizliler Hint Okyanusu’na nüfuz etmeye başladıkları dönemde ilk olarak Kızıldeniz girişindeki Socatra Adası ile Basra Körfezi girişindeki Hürmüz Boğazı’nı işgal ederek Doğu mallarının Akdeniz’e girmesini engellediler (1514). 1517’de Portekizlilerin Cidde’ye asker çıkaracak kadar ileri gitmeleri üzerine Osmanlılar tarafından yardım gönderilmiş ve Selman Reis, Portekizlileri Cidde’den çıkarmıştır. Mısır’ın fethi ile birlikte artık sorun Osmanlı Devleti’nin sorunu hâline gelmiştir. Mısır fethedildiğinde Osmanlı Devleti bitmek üzere olan bir Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz ticareti bulurken daha sonra Portekizlilerle girişilen mücadele ve bu rekabet sırasında Basra ve Kızıldeniz ticaret yollarının açık tutulması Doğu Akdeniz ticaretinin tekrar canlanması ile sonuçlanmıştır.
Osmanlı Devleti ile Hindistan Müslümanları arasındaki münasebetler XV. yüzyılda başlamasına rağmen Portekizlilerin bölgede görülmeleri ile daha da yoğunlaştı.
1524 yılında Selman Reis komutasındaki Osmanlı donanması Kızıldeniz’den çıkarak Yemene vardı, Portekiz üssü bulunan Kamran Adası’nı zapt etti.
Hindistan’da hüküm süren Müslüman devletlerin yardım istemeleri üzerine Osmanlı Devleti’nin ilk ve son büyük Hint Seferi olan bu yolculuk, Portekizlilerin bölgedeki hâkimiyetini kırma yolunda büyük bir adımdır.
Osmanlı Devleti ile Portekiz’i karşı karşıya getiren bir diğer bölge ise Habeşistan oldu. Habeşistan’da Müslüman ve Hristiyan ahâli arasında meydana gelen anlaşmazlık Osmanlı Devleti ile Portekiz’e buraya müdahale imkânı verdi. 1542 yılında Müslümanlar, Osmanlı teçhizat ve asker desteği ile Portekizlilere ağır bir darbe vurdular.
Osmanlı Devleti 1555 yılında stratejik önemi büyük Habeşistan topraklarını ele geçirmek için harekete geçti.
1578 yılından itibaren bölgede Portekiz’in yerini alan İspanya’nın Osmanlı güney eyaletlerinde istila hareketine girişebileceği endişesi ile önlemler almaya çalışmıştır.
İspanyol Sömürgeciliği
İspanya, XV. yüzyılda coğrafî bir kavramdı. Bu bölgedeki en büyük siyasî yapılar Aragon ve Kastilya Krallıklarıydı. 1474’te İsabella’nın Kastilya Kraliçesi olması ve 1479’da Aragon Kralı olarak tahta çıkan Ferdinand ile evlenmesi İspanya tarihi için bir dönüm noktası niteliğindeydi.
Kastilya’nın ilk deniz aşırı toprağı Kanarya Adaları’ydı. Bu arada Endülüs Emevileri’nin son kalesi olan Granada, 1492’ye kadar ayakta kalmayı başarmış fakat Katolik krallar tarafından Granada’nın alınmasıyla Müslümanlar İspanyadan tamamıyla çıkarılmışlardır.
İspanya’nın en önemli dış siyaset açılımı Uzak Doğu’nun zenginliklerine sahip olmak amacıyla yeni ticaret yolları arama girişimi birçok yerin keşfedilmesiydi. İspanyollar, Uzak Doğu’ya ulaşmak için alternatif bir yol bulmak amacıyla Kristof Kolomb’u desteklediler ve gerçekleşen sefer sonunda farkında olmaksızın yeni bir Dünya’ya (Amerika) ulaştılar (S:13, Harita1.2).
İspanyol Sömürgeciliğinin Temelleri
Kolomb’un 1485’te Endülüs’ün Palos Limanı’na ayak basması İspanyol sömürgeciliği adına mühim bir adım oldu. Kolomb’un amacı Asya’ya ulaşmak ve Doğu’nun zenginliklerinden pay almaktı.
Kristof Kolomb, 1492’de İspanyol Krallığı adına seferlerine çıktı. 12 Ekim 1492’de Bahama takımadalarından olan Guanahani Adası veya Kolomb’un isimlendirmesiyle San Salvador’a ulaştı.
1493’te Papa VI. Aleksandre Borgia, “Inter Caetera” adlı fermanıyla İspanya ve Portekiz’in etki alanlarını belirledi. 1494’te imzalanan Tordesillas Anlaşması’yla paylaşım netleşti. Böylelikle İspanyolların Batı Hindistan egemenliği başlarken Orta ve Güney Amerika’yı istila etmelerinin yolu da açılmış oluyordu. Kolomb diğer seferinde Japonya’yı aradığı sırada Jamaika’yı keşfeder. Kolomb, 20 Mayıs 1506’da ölmüştür.
Yeni Dünya’daki (Amerika) Keşifler ve İşgaller
Yeni Dünya’da ilk İspanyol yerleşmeleri Büyük Antiller’de oluştu. Ardından Hispaniola Adası, Porto Riko ve 1513’te Florida ele geçirildi. Aynı tarihlerde Küba da İspanyol idaresine girdi.
1499’da Amerika Vespuçi’nin de dâhil olduğu filo Venezuella’daki ilk kolonileşmeyi başlatırken burası Venedik’e benzerliği sebebiyle “Küçük Venedik” anlamına gelen “Venezuella” olarak adlandırıldı.
Seyyah Vasco Nunez de Balboa’nın 1512’de Panama’dan Büyük Okyanus’a geçmesiyle İspanyol Krallığı adına Büyük Okyanus’a el konuldu.
Kılıç, zırh, at ve ateşli silahların getirdiği teknik üstünlük ile Hernando Cortes, 1521 yılında Aztek Devleti’ni (Meksika) İspanya adına işgal etti.
1532’de Peru’daki İnka Devleti, Francisco Pizarro önderliğindeki İspanyolların eline geçti.
İspanyollar daha sonra güneye inerek Şili topraklarına girdi. Başkent Santiago, 1541 yılında kuruldu ve bölge İspanyolların hareket üssü oldu.
İspanyolların, Latin Amerika’da ilerlemeleri sürecinde Peru, Kolombiya ve Paraguay toprakları da ele geçirildi. Ardından Arjantin ve Amazon ormanları işgal edilerek bu topraklarda Buenos Aires gibi yeni şehirler kuruldu.
İspanya’nın, Amerika kıtasının yanı sıra Asya kıtasında da sömürgeleri vardı. Bunların başında Filipinler gelmekteydi. İspanya, 1571’de burayı işgal etti.
İspanyollar, egemenliklerini Kuzey Afrika’ya da taşımak istedi. Kuzey Afrika istikametine düzenlenen seferlerin en önemli amacı deniz ticaretini aksatan korsanlık faaliyetlerini engelleyebilmekti.
Sömürgelerde Yönetim
Başlangıçta ele geçirilen topraklar, kâşifleri tarafından yönetilirken bu özerk yönetim biçimi XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezîleştirilmeye çalışıldı. Doğrudan İspanya kralına bağlı krallık ve eyaletlerin başında ise kaptanlar vardı. Ayrıca şehirlerde belediyeler oluşturularak sömürgelerde ortaya çıkan sorunları önleyebilmek için uzman idari birimler kuruldu.
Sömürgecilik Faaliyetleri
İdeoloji ve zenginlik hırsı emperyalizmi besleyen iki önemli faktördü. İspanyol sömürgeciliği bir yanda İslamiyet’e ve “dinsiz yerlilere” karşı açılmış bir haçlı seferi özelliği taşırken bir yandan da deniz aşırı toprakların zenginliklerinin açıkça sömürülmesini başlatmıştı.
Ekonomik planda işgalcilerin öncelikli hedefi yerli toplulukların sahip olduğu altın ve değerli madenlerdi. Bu nedenle tek taraflı ticaret tekeli politikası ağırlık kazandı. Ancak İspanya’da bu kıymetli madenlerin sağladığı refah süreklilik göstermedi.
İspanyollar, Yeni Dünya’nın kaynaklarını sömürürken yerlileri de eritmek istedi. Kızılderililerin kültürel ve dinî olarak asimile edilmeleri tasarlandı. Yerliler angarya ve haraca bağlandılar ve köleleştirildiler. Zamanla yerli nüfusunda azalma olunca bunların yerine Afrikalı zencilerin istihdamı başladı. Böylece zenci köle ticaretiyle XVI. ve XVII. yüzyılda Avrupa’nın zenginleşmesini temin eden üçgen ticareti de başlamış oldu.
Asimilasyon siyaseti, eğitim ve Hristiyanlaştırma girişimini de içermekteydi. 1512’den 1546’ya kadar onlarca piskoposluk kuruldu.
Sömürge İmparatorluğunun Çöküşü
Avrupalı diğer devletler, İspanyolların sömürgelerindeki tekelci ve tek yanlı uygulamalarından çok rahatsızlardı. İspanyol Amerikasında kaçakçılık Batı Hindistan Hollanda şirketinin önemli bir faaliyet alanı oldu. İngilizler gerek kaçakçılıkla gerekse Asiento Sözleşmeleriyle İspanya’nın Amerika’daki sömürgelerine sızmaya başladılar, Honduras ve Panama’yı kontrol altına aldılar.
Bu durumla baş etmek isteyen İspanya ilk iş olarak tüm imparatorluktaki yönetim kadrolarını artırdı. Fransız kurumlarını örnek alan krallık görevlileri kurumu oluşturuldu ve kilise-okul-üniversite ağı güçlendirilmeye çalışıldı. Ancak Fransız İhtilali ve Kuzey Amerika sömürgelerinin İngiltere boyunduruğundan kurtulmaları bu çabaları sonuçsuz bıraktı. Bu gelişmeler üzerine İspanya, sömürgelerde başlayan ayaklanma hareketini durduramadı.
İspanya 1824’ten başlayarak Amerika imparatorluğundan fiilen vazgeçti. Büyük Okyanus’taki İspanyol hâkimiyeti çöktü. İspanyol sömürge imparatorluğu artık sadece bir Afrika imparatorluğu hâline geldi.
II. Dünya Savaşı sonrasında İspanyol sömürge imparatorluğu da deniz aşırı halkların kurtuluş hareketinden etkilendi