aofsoru.com

Osmanlı Diplomasisi Dersi 1. Ünite Özet

Diplomasi Tarihi Ve Geçirdiği Dönemler

Diplomasi Kavramı

Diplomasi kelimesi yununca diploma kelimesinden türemiştir ve “ikiye katlanmış” anlamına gelmektedir. Buradan hareketle devletlerarası anlaşmaları içeren belgeler diploma kelimesiyle anılır hale gelmiştir. Modern anlamda diplomasi kavramı tanımını (1796) Edmund Burke’den alır. Ona göre diplomasi, uluslararası ilişkileri yürütme sanatıdır. Harold Nicolson’a göre diplomasi dar ve geniş olmak üzere iki anlama sahiptir. Dar anlamda diplomasi, hükümetlerin “resmî temsilcileri olan diplomatlar vasıtasıyla yürütülen karşılıklı haberleşme ve görüşmeler sürecidir”. Geniş anlamı ise, bir devletin “dış siyasetinde kullandığı çok çeşitli siyasî etkileme yöntemi ve teknikleridir.”

Diplomasinin Ortaya Çıkması ve Geçirdiği Aşamalar

Diplomasi kavramı her ne kadar yakın zamanda anlamını bulmuş ise de varlığının insanlık tarihiyle başladığı söylenebilir. Çünkü ilk kabileler arasında da çıkması muhtemel anlaşmazlıkların çözümü bu yolla yapılmıştır.

Geçici/Tek Yanlı Diplomasi

Geçici diplomasi tarihin en eski dönemlerinden 15. yüzyıla kadar olan dönemi kapsar. Geçici diplomasiye “Ad Hoc Diplomasi” de denmektedir. Taraflar arasındaki temas, süreli, geçici, tek yönlü ve dar kapsamlıdır. Diplomasi süreci genellikle elçiler tarafından ifa edilir. Bir toplumdan, kabileden veya devletten diğerine var olan belli sorunların müzâkere edilmesi, çeşitli vesilelerle yapılan törenlere iştirak edilmesi, savaş açıldığının ilan edilmesi ve hükümdar değişikliğinin bildirilmesi gibi çeşitli haberlerin iletilmesi için elçi gönderilmesi söz konusudur.

Yerleşik Hayata Geçişle Başlayan Diplomasi

Yerleşik hayata MÖ. 10000’de Mezopotamya’da geçilmesiyle beraber ilk diplomasi örnekleri görülmeye başlanmıştır. Özellikle Mezopotamya ve çevresinde ilk şehir devletleri MÖ. 4000’de kurulmasıyla buradan diğer bölgelere de yayıldığı söylenebilir.

Kadim Doğuda Diplomasi

Diplomasi tarihine ilişkin en eski belgenin yine Mezopotamya’dan çıktığı söylenebilir. Diplomasi tarihinin bilinen ilk antlaşması, Hititliler ve Mısırlılar arasında MÖ. 1285 yılında imzalanan Kadeş Antlaşması’dır. Bundan başka yine bu dönemlerde bölge devletleri arasında mektuplaşmaların vuku bulduğu da bilinmektedir. Siyasî özellikler taşıyan bu mektuplara “Amarna” denilmektedir.

Greklerde Diplomasi

Grekler diplomasinin gelişmesine, her ne kadar bu gelişim modern anlamda bir diplomasiyi ifade etmese de, oldukça katkı yapmışlardır. Bunun 4 ana nedeni vardır.

  1. Greklerin şehir devletlerinden oluşması
  2. Dış ticaret
  3. Bölgesel diplomatik ilişkiler (Akdeniz havzasındaki devletler)
  4. Grek şehir devletlerindeki ortak dil, din, kültür ve benzer siyasal sistem

Buna ek olarak Greklerde, açık ve çok yönlü diplomasi uygulamaları, diplomatik dokunulmazlık ve konsolosluk kurumunun ilk örneği sayılabilecek “Proksenos” kurumları oluşmuştur.

Roma İmparatorluğunda Diplomasi

Roma İmparatorluğunda diplomasi Greklerdeki kadar gelişme göstermemiştir. Bu duruma ilişkin üç neden sayılabilir:

  1. Roma İmparatorluğu’nun çok kuvvetli ve dinamik bir askerî güce sahip olması; buna dayanarak fetihçi bir siyaset takip etmesi ve bunu başta komşuları olmak üzere diğer devletlere kabul ettirmesi.
  2. İkinci neden, İmparatorluğa hâkim olan iktisadî yapısıyla alakalıdır. Roma İmparatorluğu’ndaki iktisadî yapı ticaretten daha ziyade tarıma dayalıydı. Buna ek olarak savaş ganimetlerinden elde edilen gelirler de bulunmaktaydı. Grekler örneğinde olduğu gibi, ticaretin yoğun olması diplomasinin gelişmesini olumlu etkilemiştir. Roma İmparatorluğu’nda böyle bir durum söz konusu değildi.
  3. Üçüncü neden, Roma İmparatorluğu’nun geniş bir coğrafyada hâkim güç olarak kendi dilini ve kültürünü dayatmasıydı. Bu dayatma diğer toplumları ister istemez Roma’nın birer uydusu hâline getirmiştir. Merkezî güç olan Roma kendi uydu devletleriyle olan münasebetlerinde, diplomasiye pek ihtiyaç duymamıştır.

İmparatorluk 150-500 yılları arasında Germen kavimlerinin saldırılarıyla birlikte zayıflama dönemine girince imparatorluğun diplomatik ilişki kurma ihtiyacı da artmıştır. Diplomatik temaslar “Fetialis Kurulu” denilen kurul üyeleri tarafından yapılmaktaydı.

Doğu Roma İmparatorluğunda Diplomasi

Doğu Roma İmparatorluğu 395 yılında Germen saldırıları sonucu ikiye bölünen Roma İmparatorluğunun doğuda kalan kısmını oluşturmaktadır.

O zamanın şartları içerisinde Roma İmparatorluğuna nispeten diplomaside daha ileridedir. Diplomasi diğer devletlerle ilişkilerin düzenlenmesinde etkili bir araç olarak kullanılmıştır. Hatta bunun eğitimi elçilik vazifesini ifa edecek kişilere verilmiştir. Ülkeye gelen elçilerin ağırlanmasına da özel önem gösterilmiştir. Diplomasi uygulanırken amaçlara ulaşmada her türlü yol mubah görülmüştür. Bu bağlamda “Bizans Entrikaları” deyiminin varlığı önemlidir.

Bizans’ın diplomasiye bu kadar çok önem vermesinin en temel iki sebebi olduğu söylenebilir:

  1. Roma İmparatorluğu gibi güçlü bir askeri varlığının olmaması
  2. Çevresinde eski ve yeni tehdit oluşturabilecek devletlerin olması.

Böyle bir ortamda Bizans çok defa Avrupa için bir tampon vazifesini görmüştür. Bu doğrultuda kendisine olan tehditleri savuşturmak için dini de etkili bir şekilde kullanmış ve çok defa bu sayede Avrupa’dan asker ve diğer yardımlar elde etmiştir.

Çin’de Diplomasi

Çin ilk önceleri farklı küçük devletlerden oluşmaktaydı. Bu bağlamda diplomasi önceden bir gelişme göstermişti. Bu gelişim Roma ve Grek diplomasileriyle benzerlik göstermektedir. Ancak zamanla Çin’deki küçük devletler azalınca diplomasi Roma tarzına dönmeye başladı ve diplomatik etkinlikler azaldı. Bu dönemde Çin diğer ülkelere çok az sayıda elçi gönderirken diğer ülkeler Çin’e çok sayıda elçi göndermiştir. Gelen bu elçileri karşılama ve ağırlama usulleri bulunmaktadır. Resepsiyon Bölümü bu diplomatik usullerle ilgilenmekteydi.

17. yüzyıldan itibaren Hollandalı ve İngiliz tüccarların faaliyette bulunmasıyla beraber İngilizler Çin’de bir elçilik açmak istemiştir. Bu istek önceleri kabul edilmese de İngilizlerin Çinlileri Afyon savaşında yenmeleriyle bu elçilik açılmıştır. Çin bundan sonra çeşitli batılı ülkelere de elçilikler açmıştır. Ancak bunun nedeni tehlikenin geldiği merkezlere eklemlenmek ve bunların sistemine dâhil olmaktır. Çin’in yaşadığı bu süreç ise, Osmanlı Devleti’ndeki ilgili gelişmelere bir hayli benzemektedir.

İran’da Diplomasi

İran özellikle bulunduğu coğrafi konum ve komşuları dolayısıyla diplomasiye önem vermiştir. İpek yolu gibi ticari yolların üzerinden geçmesi, Safeviler döneminde Osmanlıyla olan ilişkiler, Portekiz ve Venedik’le yaptıkları antlaşmalar, 19. yüzyılda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın tehditleri, İran’da diplomasiye olan ihtiyacı ön plana çıkarmıştır.

İlk defa 1809 yılında İngiltere Tahran’da bir büyükelçilik açmıştır. Osmanlı ile 1849 yılında karşılıklı olarak büyükelçilikler açılmıştır. Bu sayede aynı Çin ve Osmanlı gibi İran da milletlerarası diplomasi sistemine eklemlenmiştir.

Eski Türklerde Diplomasi

Eski Türkler’de kadim topluluklar gibi diplomasiye oldukça önem verilmiştir. Hatta diplomatik faaliyetleri yürüten dış işleri dairesinden dahi bahsedilmektedir. Bu kurumda ekseriyeti çeşitli yabancı dilleri bilen ve tercüman olarak istihdam edilenler ile çeşitli seviyelerdeki görevliler bulunurdu. Gelen elçilerin, herhangi bir şekilde casusluk yapmadıkları sürece serbestçe dolaşmalarına müsaade edilirdi. Bu dönemlerde Çin başta olmak üzere Sasani ve Bizans’la diplomatik temaslar yoğun olarak yapılmıştır. Göktürklerde (552-744) ve Uygurlarda (742-

840) diplomatik temaslar, “bitikçi”, “ılımgacı” ve “tamgacı” diye adlandırılan görevliler tarafından yürütülmekteydi.

Müslümanlarda Diplomasi

Tıpkı diğer kadim devletlerde olduğu gibi, farklı tarihlerde tarih sahnesine çıkan İslâm devletlerinde de aynı şekilde gelişmiş bir diplomatik gelenek vardı. Bunun üç temel nedeni vardır:

  1. Teorik olarak Kuran-ı Kerim’in barışı teşvik etmesi
  2. Kuran-ı Kerim’in diğer toplumlarla ilişkileri geliştirmekle ilgili ayetleri içermesi
  3. Hz. Muhammed’in bizzat gerçekleştirdiği ilk örnekler

Medine Vesikası, Hudeybiye Antlaşması, yabancı devletlere elçiler göndermesi Hz. Muhammed’in gerçekleştirdiği diplomatik temaslardan bazılarıdır. Benzer temaslar dört halife döneminde, Abbasiler, Emeviler ve Endülüs Emevileri ile diğer İslam ülkelerinde de görülmüştür.

Selçuklularda Diplomasi

Selçuklular (1040-1308), diplomasiyi etkin bir şekilde kullanmışlardır. Bu bağlamda gerek İslâm öncesi Türk diplomasi geleneği ve gerekse İslâm diplomasi geleneği önemli bir alt yapı sağlamıştır.

Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157), başta Abbasî Devleti olmak üzere Bizans İmparatorluğu ile diplomatik temaslara sahipti. Elçilerin özellikleri ve görevleri hakkında Selçuklu vezirlerinden Nizâmülmülk (1018- 1092), meşhur eseri “Siyâsetnâme”de önemli tespitlerde bulunmaktadır. Nizâmülmülk’e göre elçiler hükümdara hizmet adabını bilen, az ve cesaretle konuşan, çok seyahat eden, Kur’ân-ı Kerim’i ezbere bilen, akıllı, feraset sahibi, olgun ve fizik olarak güzel görünenlerden seçilmelidir. Devamında Nizâmülmülk, elçinin görevlerini sayarken özellikle de diğer devletler hakkında bilgiler toplanmasını zikretmektedir.

Sürekli Diplomasi

Bu tarz diplomaside diplomatik temaslar her hangi bir zaman kaydı olmaksızın devam eder, ciddî bazı siyasî krizler olmadığı sürece her hangi bir kesinti olmaz. Bu tür istisnaî durumlarda dahi farklı kanallarla diplomatik teşebbüsler devam ettirilir. Sürekli diplomasinin diğer özelliği ise, diplomatik faaliyetlerin istihdam edilen büyükelçi ve konsolos gibi daima temsilciler üzerinden yürütülmesidir. Burada artık taraflar arasındaki münasebetler ilgili kurumlarla yürütüldüğünden artık temsilciden daha ziyade diplomasiyi yürüten kurum merkezdedir.

Sürekli Diplomasi, takribi olarak XV. yüzyılda bugünkü İtalya üzerinde bulunan Venedik ve Ceneviz gibi şehir devletleri tarafından uygulanmaya başlanmıştır. XIX. yüzyıldan itibaren de kademeli olarak bütün devletlere yayılmıştır.

Sürekli diplomasinin İtalyan şehir devletlerinde başlamasının nedenleri şunlardır:

  1. Şehir devletlerinin birbirlerini takip etme ihtiyacı
  2. Şehir devletlerinin varlıklarını devam ettirebilmek için aralarındaki savaş tehlikesini mümkün olduğunca ortadan kaldırmak ve barışı devamlı kılmak istemeleri
  3. Zayıf devletlerin diğer devletler nezdinde sürekli temsilci bulundurması ihtiyacı
  4. Devletlerin eskiden beri yapageldikleri aktif dış ticarettir.

Bu devletler henüz daha XI. yüzyıldan itibaren Filistin’de, Suriye’de, Mısır’da ve İstanbul’da “potestas” ve “bailo” denen konsoloslukları açmaya başlamışlardı. Asıl itibarıyla ticarî işlev gören bailo, bugünkü anlamda konsolosluktur. Venediklilerin Türklerle olan konsolosluk düzeyindeki münasebetleri 1328 yılına kadar geriye gider.

XVI. yüzyıldan itibaren Avrupalı diğer devletler de sürekli diplomasiye geçmeye başlamışlardır. Takriben XVIII. yüzyıl, Sürekli Diplomasinin Avrupa’nın tamamına yayıldığı süreç olmuştur. XIX. yüzyıl diplomasi tarihi açısından bambaşka bir yere sahiptir. Bu yüzyıl, diplomasinin “altın çağı” olarak adlandırılmıştır. Modern diplomasinin kurum ve pratik olarak bu kadar yaygınlaşmasının çok çeşitli nedenlerinden üçü şunlardır:

  1. Sanayî İnkılabını gerçekleştiren sömürgeci Avrupalı Büyük Devletler pazar ve hammadde ihtiyaçlarını karşılamak için Avrupa dışındaki bölgelere, kısacası dünyanın dört bir tarafına yayılmışlardır. Askerî işgal olarak cereyan eden bu yayılma, zamanla bu devletlerarasında rekabete ve çatışmaya neden olmaya başlayınca sömürge bölgelerini kendi aralarında paylaşmaya başlamışlardır. Bu paylaşma başlangıçta bir şekilde askerî güce istinat etse de en sonunda diplomasi devreye girmekteydi.
  2. Sanayî İnkılabı ve Sömürgecilikle XIX. yüzyılda başlayan Avrupa dışındaki birçok bölgede görülen modernleşme süreci ikinci neden
  3. Batı Avrupa’da başlayan ve daha sonraki süreçte dünyanın birçok bölgesine yayılan iletişim ve ulaşım alanında yaşanan hızlı gelişmelerse üçüncü neden olarak sayılabilir.

Sürekli Diplomaside Yenilikler

Sürekli diplomasiye geçiş diplomasi alanında önemli yenilikleri getirmiştir. Bunlardan en önemli protokol uygulaması olmuştur.

Protokol Uygulaması

Belli merkezlerde bulunan daimî elçilerin sayısının artması böylesi bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kapalı diplomasi uygulaması söz konusudur.

1818 “Aix-La Chappelle Protokolü”, bu diplomatik temsilcileri şu şekilde belirlemiştir:

  1. Büyükelçiler ve Legalar
  2. Ortaelçiler
  3. Mukimelçiler
  4. Maslahatgüzarlar

Zirve Diplomasisi

Devletlerarasındaki ilişkilerin elçilerin yanı sıra, duruma göre bunların doğrudan ilgili devletlerdeki “en üst seviyedeki karar alıcıları” olan hükümdarlar veya devlet başkanları tarafından yürütülmesine “zirve diplomasisi” denmektedir. Özellikle de XIX ve XX. yüzyılda sıkça müracaat edilen bu tarz diplomaside ilgili hükümdarlar, asıl amaçlarını gizleyerek daha ziyade turistik gezi kapsamında yabancı devletleri ziyaret etmektedirler. Zirve Diplomasisi’ne verilecek en güzel örnek, Alman İmparatoru’nun Osmanlı Devleti’ne yaptığı 1898 gezisidir.

Çok Taraflı Diplomasi

Aralarındaki bir sorunu çözmek için bütün tarafların bir araya gelmesiyle yapılan diplomasiye, “Çok Taraflı Diplomasi” denmektedir. 1618-1648 Otuz Yıl Savaşları’nı bitiren 1648 Westphalia Antlaflması’yla ilk defa uygulanmıştır. Bu tür diplomasiye verilecek ikinci örnek Osmanlı Devleti’nin de katıldığı Karlofça Kongresi’dir. Çok Taraflı Diplomasi, daha sonraki yüzyıllarda daha ziyade savaşlar sonrasında yapılan barış görüşmelerinde uygulanmıştır.

Konferans Diplomasisi

Avrupalı devletler arasındaki bir takım sorunların toplantılar yoluyla çözülmesine, “Konferans Diplomasisi” denmektedir. Bu tür diplomasi daha ziyade 1815 Viyana Kongresi sonrasındaki süreçte uygulanmaya başlanmıştır. Avusturya Başbakanı Klemens von Meternich’in (1773- 1859), Fransa’ya karşı Avrupa’daki yerleşik düzeni kurtarma amacıyla diğer devletlerin hükümdarlarıyla ortak hareket etmesiyle ortaya çıkan bir diplomasi türüdür.

Konferans Diplomasisi’nin uygulanmasında “Le Concert Européen/Avrupa Uyumu” önemli bir yere sahiptir. Viyana Kongresi’ne katılan İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya gibi devletler bundan sonra ortaya çıkacak bu tür meselelerde Avrupa’daki düzeni korumak için birlikte hareket etme kararı almışlardır.

Avrupa Uyumunu teşkil eden devletlerin Büyükelçileri, gerektiği zaman ortak bazı kararlar alarak, aralarından bir tanesi bunlar adına ilgili kararları Babıâli’ye ortak nota olarak vermişlerdir. Özellikle de 1856 Islahat Fermanı sonrasında bu tür notaların sayısı oldukça artmıştır.

Parlamenter Diplomasi

Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın kurulmasının ardından oluşan yeni “örgütlü sistem” çerçevesinde, milletleraras sorunların bazı uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla görüşülmesine “Parlamenter Diplomasi” denir. Özellikle de İkinci Dünya Savaşı’nın (1939-1945) ardından ortaya çıkan BM’ye bağlı kuruluşlar ile Avrupa Birliği gibi teşkilatların ilgili kuruluşları bu diplomaside etkin olmaktadırlar. Parlamenter Diplomasi’yle alakalı olarak üzerinde durulması gereken başka bir husus da, belli bölgesel sorunlar dışında insanlığı ilgilendiren temel bazı sorunları da gündeme alabilir. Şu özelliklere sahiptir:

  1. Genel itibarıyla açık diplomasi yapılmaktadır.
  2. Üstünlük belli devletlerin elinde olmasından ziyade ilgili teşkilatın üyelerindedir.
  3. Genellikle kuralları ve usulleri önceden belirlenmiştir.
  4. Davet edilecek olan taraflar, ilgili soruna göre organizeyi yapan teşkilat tarafından belirlenir.
  5. Metot, daha ziyade ilgili uluslararası kuruluşun oluşturduğu kurallara göre olmaktadır.

Olumsuz yönleri ise şu şekilde sıralanabilir:

  1. İlgili teşkilatlardaki diplomatik temas ve görüşmelerin kolayca karşılıklı propaganda faaliyetlerine dönüşebilmesi
  2. Kararların oy çokluğuyla alınmasından dolayı bazı ülkelerin istedikleri kararın çıkmaması durumunda “veto” yetkisini kullanarak bu kararların çıkmasına engel olmaları
  3. Günümüzde gündeme gelen bazı problemlerin ilgili devletlerin sorunu olmaktan çıkarak, karmaşık ve milletlerarası bir boyut kazanması.

Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email