Osmanlı Devleti Yenileşme Hareketleri (1876-1918) Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Taşra Teşkilatı Ve Anadolu Islahatı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Vilayet Nizamnamesi ile vilâyetlerde kurulması öngörülen Meclis-i Umumi-i Vilâyetin özellikleri nelerdir?
Bu meclis, sancak ve kazalardan seçilmiş Müslüman ve gayrimüslim üyelerden meydana gelirdi. Danışma meclisi niteliği taşı yan bu organ, bayındırlık hizmetleri, tarım, ticaret, vergi ve zabıta işlerini tartışır; hükümetin onayı olmadan hiçbir tedbir alamazdı. Valinin başkanlığında yılda bir kez toplanırdı. Bugünkü il özel idaresinin temelini oluşturan umumi meclisler, günümüzde il Genel Meclisi adıyla varlıklarını sürdürmektedir.
II. Abdülhamit döneminde vilayet idare meclisleri dışında yerel halkın katılımıyla valinin başkanlığında toplanan meclisler nelerdir?
II. Abdülhamit döneminde vilayet idare meclisleri dışında yine yerel eşrafın katılımıyla valinin başkanlığında toplanan başka komisyon ve meclisler de vardı: Sıhhiye, iskân-ı Muhacirîn, Emlâk-i Hümayun (Arazi-i Seniyye), Sicill-i Ahvâl, Mekâtib-i ibtidaiyye, Tahsilat, Evkaf ve Nafıa Komisyonları ile Polis, Maarif, Ticaret ve Sanayi Odası, Ziraat Bankası ve Belediye Meclisleri ve ayrıca Encümen-i Adliyye bunlardan bazılarıydı.
II Abdülhamit döneminin başlarında taşra idaresinde görülen sorunlar nelerdir?
1864 Vilâyet Nizamnamesi ile yapılan düzenlemelerin istenilen sonuçları vermediği bu dönemde, taşra idaresinde varlığı eskiden beri bilinen idari problemler etkisini sürdürmekteydi. Yasa ve yönetmelikleri uygulayabilecek yetenekli idareci ve memurların yokluğu, rüşvet ve iltimasın yaygınlığı, yerel eşrafın idareci ve memurlar üzerinde nüfuz sağlayarak yönetime karışmaları ve özellikle gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadığı vilâyetlerde onların koruyucusu rolünde olan büyük devlet konsoloslarının işe karışmaları, taşra idaresinde sorun çıkarmaktaydı.
22 Ocak 1871 tarihinde yayımlanan 128 maddelik idare-i Umumiyye-i Vilâyet Nizamnamesi’nin 1864 tarihli vilayet nizamnamesine getirdiği değişiklikler nelerdir?
22 Ocak 1871 tarihinde yayımlanan 128 maddelik idare-i Umumiyye-i Vilâyet Nizamnamesi, 1864 Vilâyet Nizamnamesinde bazı değişikler yaptı ve memurîn-i icraiyye, Meclis-i idare, belediyeler ile nahiye idarelerinin vazifelerini düzenledi. Vilâyet yönetiminde iş bölümünü artıran bu nizamname, merkezi hükümetin yürütmedeki kontrolünü, yani merkezi otoriteyi biraz daha güçlendirmekteydi. Nitekim, merkezi hükümetin temsilcilerinin baskın olduğu Vilâyet idare Meclisi nihai karar organı haline getirildi; ayrıca, pek işlevsel olmayan merkez mutasarrıfı ve kaymakamlıklar kaldırıldı. Yeni düzenlemeye göre vilâyetler; liva/sancak, kaza, nahiye ve karye/köy birimlerine bölünmekteydi. Öte yandan, nahiye ise yeni bir idari birim olarak idari hiyerarşideki yerini almakta; kazayı kaymakam, nahiyeyi müdür ve köyü de seçilmiş muhtar yönetmekteydi. Nizamnameyle ilk kez Vali Muavinliği görevi getirildi.
Taşra belediyelerinin yasal temelleri ne zaman oluşturulmuştur?
Cevap: 1871 tarihli Vilâyet Nizamnamesi taşra belediyelerinin yasal temellerini oluşturmuştur. Taşra belediyelerinin büyük bir kısmı, 5 Ekim 1877’de çıkarılan Belediye Kanunu’ndan (Dersaadet ve Vilâyet Belediye Kanunu) sonra faaliyete geçebilmiştir. Bu kanunla yerel idareye yasal bir nitelik kazandırılmış; böylece belediye örgütünün hukuki temelleri atılmıştı.
II. Abdülhamit döneminde liva, kaza, nahiye ve köylerin yönetimleri nasıl sağlanmıştır?
Liva ve kazaların yönetimleri, son olarak 1871 tarihli Vilâyet Nizamnamesine göre belirlenmişti; dolayısıyla, II. Abdülhamid döneminde de mevcut statülerini sürdürmüşlerdi. Sancağın yöneticisi olan mutasarrıf, aynı zamanda sancak idare meclisinin de başkanıydı. Meclisin seçilmiş üyeleri, Müslim ve gayrimüslimlerden oluşurdu. Vilâyetlerde olduğu gibi, liva ve kazalarda da sınıf/derece uygulaması vardı. Buna göre, sancaklar, önem ve büyüklüklerine göre üç sınıfa ayrıldı. Mutasarrıf maaşı da bu sınırlandırmaya göre 5.000-7.500 kuruş arasında değişmekteydi. Padişah, mutasarrıflar üzerindeki nüfuzunu valiler üzerinden yürüttü. Mutasarrıf, naip, müftü, muhasebeci ve tahrirat müdürünün yönetiminde yer aldığı livalardaki daire ve kalemler genelde şöyleydi: Liva idare Meclisi Kalemi, Tahrirat Kalemi, Evrak Dairesi, Nüfus Dairesi, Muhasebe Dairesi, Tahsilat Dairesi, Vergi Dairesi, Evkaf Dairesi, Ziraat Bankası Dairesi, Defter-i Hakani Dairesi, Belediye Dairesi, Posta-Telgraf Dairesi, Şer’i Mahkeme, Bidayet Mahkemesi, istintak (Sorgu) Dairesi, icra Dairesi, Jandarma Dairesi, Polis Dairesi, Maarif Dairesi, Duyun-ı Umumiyye idaresi, Reji idaresi. Ancak, livaların durumu ve büyüklüğüne göre bu dairelerin sayısı değişebiliyordu.
Osmanlı devletinde modern anlamda ilk belediye teşkilatı ne zaman ve nerede kurulmuştur?
Osmanlı Devleti’nde modern anlamda ilk belediye teşkilatı, Kırım Savaşı’nın şehirde yarattığı düzensizliğe bir çözüm olmak üzere Şehremaneti adıyla 1855’te İstanbul’da kuruldu.
Ermeni meselesinin uluslararası diplomatik bir sorun haline geldiği anlaşma hangisidir ve bu anlaşmanın Ermenilerle ilgili içerdiği maddeleri nelerdir?
Ermeni meselesi, uluslararası diplomatik bir sorun hâline geldiği anlaşma Berlin Anlaşmasıdır. Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle “Osmanlı Devleti, Ermenilerin yaşadığı Doğu Anadolu vilâyetlerinde ıslahat yapmayı ve ayrıca Ermenileri Kürt ve Çerkezlere karşı korumayı” taahhüt ve yapılacak ıslahatlar konusunda “Osmanlı Devleti’nin büyük devletlere bilgi vermesi ve bu devletlerin de ıslahatlara nezaret etmesi” ilkesini kabul etti.
1864 Vilayet nizamnamesi ile getirilen diğer yenilikler nelerdir?
Vilâyet, sancak, kaza ve köylerin idare şekliyle idari birimlerin başındaki yöneticilerin görev ve sorumluluklarını belirleyen nizamnameye göre, taşradaki en büyük idari birim olan vilâyetleri vali yönetecek; vilâyetler, mutasarrıfların yönettiği liva/sancaklardan; livalar, kaymakamların yönettiği kazalardan; kazalar ise muhtarları n yönettiği köy/karyelerden oluşacaktı. Vilâyetin mülki, mali, adli ve güvenlik işlerinden vali sorumluydu. Yetkileri arttırılan valinin maiyetinde, mali işlere bakan muhasebeci, yazışmalara bakan mektupçu, bayındırlıktan sorumlu umur-ı nafıa memuru, ticaret ve ziraat memuru, 1871’den itibaren maarif müdürü, tapukadastrodan sorumlu defter-i hakani müdürü, emlâk ve nüfus memurları, evkaf müdürü, hükümetle konsolos ve ecnebi memurlar arasındaki ilişkilere aracı olan umur-ı hariciyye memuru ve asayişten sorumlu alaybeyi gibi birçok bürokrat ve görevli vardı. Valinin başkanlığında toplanan Vilâyet idare Meclisi (Meclis-i idare-i Vilâyet), mutasarrıfların başkanlığında toplanan Liva idare Meclisi ve kazalarda da kaymakamı n başkalığında toplanan Kaza idare Meclislerinin doğal üyelerini, vilâyet, sancak ve kaza bürokrasisinde yer alan görevliler oluşturmakta; ayrıca, ikisi Müslim ikisi gayrimüslim dört üye bu meclislerde halkı temsil etmekteydi.
1864 Vilayet nizamnamesi niçin hazırlanmıştır?
1856 yılında Islahat Fermanı’yla gayrimüslimlere bazı yeni hakların tanınmasının ardından Avrupalı devletlerin Osmanlı taşra teşkilâtında ve özellikle de gayrimüslimlerin yoğunlukla yaşadıkları bölgelerde bazı düzenlemelerin yapılması yönündeki baskıları neticesinde Osmanlı yöneticileri taşra idaresini Fransa örneğinde yeniden teşkilâtlandırmak için 1864 Vilâyet Nizamnamesini hazırladı.
1864 Vilayet nizamnamesi ile getirilen yenilikler nelerdir?
Toplam 78 maddeden oluşan 8 Kasım 1864 tarihli nizamnameyle birlikte, Tanzimat’tan beri uygulanmakta olan yönetim şeklinde bazı önemli değişiklikler yapıldı. Mithat Paşa’nın Tuna vilâyetinde oldukça başarılı bir pilot uygulama göstermesi üzerine, imparatorluğun Anadolu, Arap ve Balkanlar’daki bazı bölgeleri 13 vilâyet şeklinde yeniden örgütlendirilerek uygulama birkaç yıl içerisinde yaygınlaştırıldı. 1876’da I. Meşrutiyet’in ilânına kadar, 123 sancaktan oluşan toplam 27 vilâyet kuruldu. Hicaz, Girit, Yemen, Lübnan ve Mısır gibi imtiyazlı yerler ve İstanbul ise bu uygulamanı n dışında tutuldu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminde Arap vilayetlerinde yapılan uygulamaların etkisi nasıl ortaya çıkmıştır?
İttihatçıların uygulanacak reformlar için önkoşulu, merkezi otoritenin mümkün olan en geniş sahaya yayılması ve vilâyetlerdeki idari ve mali uygulamaların standartlaştırılmasıydı. Vilâyetlerin yerel hususiyetlerini fazla önemsemeyen ve her şeyi merkezden yönetmeye dayanan bu otoriter anlayıştan en çok etkilenen yerlerin başında aşiret yapısının etkili olduğu Arap vilâyetleri gelmekteydi. Bu noktada, öncelikli olarak bir dil tartışması ortaya çıktı. Kanun-i Esasi’ye göre resmi dil olan Türkçe’nin kamu hayatının bütün alanlarında kullanılması ittihatçı merkezileşme siyasetinin temel unsurlarından birisiydi. Arap vilâyetlerindeki devlet daireleri, mektep ve mahkemelerde Türkçeye öncelik verilmesi, ittihat ve Terakki muhaliflerinin kışkırtmasıyla “Türkleştirme” suçlamalarına ve Arap vilâyetlerinde ciddi bir huzursuzluğa yol açtı. Arapların bir kısmının ittihat ve Terakki muhalifi parti ve cemiyetlere girmelerine, politize olmalarına ve Arap milliyetçiliğinin güçlenmesine neden oldu.
3 Mart 1978 tarihli Ayastefanos anlaşmasına göre Osmanlı yönetimi altında yaşayan Ermenilerle ilgili konulan hükümler nelerdir?
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Ruslarla ittifak yapan Ermeniler, savaş sonunda imzalanacak olan barış antlaşmasına kendileriyle ilgili bir hüküm konulması için Edirne’de Grandük Nikola ile Kont İgnatiyef’i ziyaret etmişlerdi. Patrik Nerses’in başında bulunduğu Ermeni heyeti, Ermenistan’a özerklik verilmesini, eğer bu olmazsa Ermenilerin yaşadığı bölgelerde ıslahat yapılmasını talep etti. Sonuçta, 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşmasına Ermenilerle ilgili konulan 16. maddeye göre, “Rusların işgal bölgelerinden çekilmesi durumundadoğabilecek karışıklıkları önlemek üzere, Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı yerlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeleri vakit kaybetmeksizin yapacak ve Ermenileri, Kürt ve Çerkezlerin saldırılarına karşı koruyacaktı”. Böylece Ermeni meselesi, Rusya tarafından siyasi gündeme sokuldu. Ancak, Rusya’nın nüfuz kazanmasından endişelenen İngiltere ve Avusturya’nın girişimiyle toplanan uluslararası konferans sonunda Ayastefanos Antlaşması’nı geçersiz kılan Berlin Antlaşması imzalandı.
II Abdülhamit döneminde ilan edilen Kanun’i Esasi’de taşra idaresi ile ilgili hükümler nelerdir?
II. Abdülhamid saltanatının başında ilân edilen Kanun-i Esasi’de, taşra idaresiyle ilgili maddeler de vardı. Anayasada, öncelikli olarak Osmanlı Devleti’nin bir bütün olduğuna vurgu yapılır. 108. maddeyle, valilere geniş yetkiler (tevsi-i mezuniyet) verilir; vilâyet idaresinde işbölümü ve görevlerin ayrılığı (tefrik-i vezaif) ilkesi kabul edilir. Vilâyet, sancak ve kazalardaki idare meclisleri ile Vilâyet Genel Meclislerine, bayındırlık, sanayi, ticaret ve tarımın geliştirilmesi ve eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması konularını görüşmek, vergilerin tespiti ve toplanması konularında ise yasa ve tüzüklerde aykırı gördükleri hususları ilgili makamlara bildirmek yetkileri verilir. Böylece, Vilâyet Genel Meclisleri, yönetimde daha etkin bir duruma getirildi. Seçimle teşkil edilecek Belediye Meclislerinin, vilâyet, sancak ve kazalardaki beledi işleri yürütmekle görevlendirilmesiyle belediye işleri, idari alandan ayrılmış oldu.
Mekteb-i Mülkiyye’lerin kuruluş amacı nedir?
eb-i Mülkiyye’lerin kuruluş amacı nedir? Cevap: Mekteb-i Mülkiyye, 1859’da taşranın ihtiyaç duyduğu vali, mutasarrıf, kaymakam ve nahiye müdürü gibi mülki idarecileri yetiştirmek üzere kurulmuştu. 1877’de yeniden düzenlenerek yüksekokul düzeyine getirildi ve bugünkü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin temelini oluşturdu.
1890’larda ortaya çıkan Ermeni komitelerinin özerk yönetim kurmak amacıyla gerçekleştirdiği ihtilâl nitelikli ayaklanmalar nelerdir?
1890’larda ortaya çıkan Ermeni komitelerinin özerk yönetim kurmak amacıyla gerçekleştirdiği ihtilâl nitelikli ayaklanmalar şunlardı: 1890 Erzurum ayaklanması ve Kumkapı olayı, 1894 I. Sason olayı, 1895 Bâbıâli yürüyüşü, 1895-1896 Zeytun ve Van ayaklanmaları, 1896 Osmanlı Bankası baskını, 1897 II. Sason olayı, 1905 II. Abdülhamid’e suikast girişimi ve 1909 Adana olayları. Zaman zaman geniş bir alana yayılan ve Ermeni-Müslüman çatışmasına dönüşen bu terör olayları, Avrupa kamuoyuna “Türkler Hıristiyanları katlediyor” şeklinde yansıtıldı.
II. Abdülhamit’in Avrupa devletlerinin 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sonrasında artan sömürgeci politikalarına karşı nasıl bir siyaset uygulamıştır?
II. Abdülhamid, Avrupa devletlerinin 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sonrasında artan sömürgeci politikalarına karşı bir dayanak noktası ve ideolojik olmaktan ziyade pratik bir vasıta olarak İslâm birliği siyasetini uygulamaya çalıştı. Saltanatı boyunca uyguladığı politikalarla, gittikçe modernleşen merkezi yönetim sistemi ile Arapları bütünleştirip kaynaştırmayı ve buralarda daha etkili bir güç ve kontrol mekanizması kurmayı hedefledi. Müslüman unsuru ve İslâm kimliğini ön plana çıkaran bu siyasetin bir gereği olarak Arap vilâyetlerine öncelik tanıdı ve bu vilâyetler salnamelerde birinci sınıf statüsünde ve ilk sıralarda yer aldı; valilerine, en yüksek dereceden maaş verildi. Birçok Arap bürokratı önemli görevlere getirmesi, eşraf ve ulemaya değer vermesi, bu vilâyetlerdeki eğitim ve bayındırlık yatırımları, II. Abdülhamid’in Arap vilâyetlerine verdiği önemi gösterir. Arap vilâyetlerinden geçen HicazDemiryolunu da İslâm birliği siyaseti içerisinde değerlendirmek gerekir.
1864 Vilayet nizamnamesi sonucunda oluşturulan nizamiye mahkemelerinin genel özellikleri nelerdir?
1864 Vilayet nizamnamesi sonucunda oluşturulan nizamiye mahkemelerinin yapısı, kazalarda Meclis-i Devi, sancaklarda Meclis-i Temyiz, vilâyetlerde ise Divan-ı Temyiz adıyla mahkemeler kurulacaktı. Müslim ve gayrimüslimlerin, seçilecek üyeler vasıtasıyla temsil edileceği mahkemelerin temyiz makamı bir üst mahkeme idi. Temyizde son merci ise, 1868’de oluşturulan Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye idi. Bu mahkemelerin kurulmasıyla, yargı ile yürütme taşrada eskisine göre daha keskin çizgilerle birbirinden ayrılmış oldu.
II Abdülhamit dönemi vilayet idaresinin genel özellikleri hakkında bilgi veriniz?
II. Abdülhamid, Meclis-i Mebusan’ı kapattıktan sonra başta Midhat Paşa olmak üzere amcası Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden sorumlu tuttuğu kişileri, sürgün ve sair yöntemlerle başkentten uzaklaştırarak ülke yönetimini eline almaya başlamıştı. İçteki kronik sorunların yanı sıra, dış baskılar ve müdahaleler sonucu dağılma emareleri gösteren imparatorluğu ayakta tutmaya çalışan II. Abdülhamid, “merkeziyetçi” bir yönetim anlayışını benimsedi. 1890’lardan itibaren Bâbıâli’yi devre dışı bırakarak devlet işlerini sarayda toplamaya başladı; bu siyasetin bir sonucu olarak taşra idaresiyle de yakından ilgilendi. II. Abdülhamid, kendine has bazı kontrol mekanizmaları kurarak taşra idaresini de kontrolü altına almıştı. Güvenebileceği valileri taşraya yerleştiren padişah, valilerin yetkilerinin genişletilmesine öteden beri karşıydı. Taşra idaresinde Dahiliye Nezareti’ni devre dışı bıraktığı gibi, valilerin atama ve görevden alınmasını da bizzat üstlendi. Doğrudan padişahla iletişim kuran valiler ön plana çıktı; jurnal (ihbar) sistemi yaygınlık kazandı.
Vilâyet idare Meclisi’nin yapısı hakkında bilgi veriniz?
II. Abdülhamid’in uyguladığı merkeziyetçi idareye rağmen, vilâyetlerdeki eşraf ve halk, vilâyet, liva ve kaza idare meclisleri vasıtasıyla mahalli yönetimde ciddi roller üstlendi. Valinin başkanlığında toplanan Vilâyet idare Meclisi, taşradaki en önemli yerel idari birimdi. Devletle halkın temsilcilerini bir araya getiren bu meclis, iki taraf arasında karşılıklı denetimi de sağlamaktaydı. Mülki idareciler ve ruhani temsilciler Vilâyet idare Meclisinin “tabii üye”siydi; ayrıca, Müslim ve gayrimüslimlerin temsilcisi olarak eşraftan seçilen kimseler ise “seçilmiş üye” sıfatıyla üyeydi. Bu meclisler, yerel sorunların gündeme getirilmesinde önemli roller üstlendi. Bununla birlikte vilâyet, sancak ve kaza idare meclisi üyelerinin genellikle belirli isim ve ailelerden seçildiği görülür. Bu ise, üyeliklerin bir baskı ve üstünlük aracı olarak kullanılmasına neden olabiliyordu.
II. Abdülhamit döneminde valilikler nasıl sınırlandırılmıştır?
Valilikler, II. Abdülhamid zamanında önemlerine göre sınırlandırıldı. Buna göre Hicaz, Suriye, Bağdat, Yemen, Halep, Erzurum, Aydın ve Trablusgarp gibi çoğunlukla Arapların yerleşik olduğu vilâyetler birinci derece olup valilerine 20.000; Hüdavendigâr (Bursa), Edirne, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Ankara, Selânik, Manastır, Kosova, Yanya, Konya, Sivas, Diyarbekir, Adana, Basra, Van, Ankara, ikinci derece valilik sayılmış olup valilerine 17.000; Kastamonu, Bitlis, Bingazi, İşkodra, Trabzon, Musul ve Mâmuratülaziz ise üçüncü sınıf valilik olup valilerine de 15.000 kuruş maaş verilmesi kararlaştırıldı.
26 Mart 1913 tarihli idare-i Umumiyye- i Vilâyât Kanun-ı Muvakkati’nin en belirgin özelliği nedir?
26 Mart 1913 tarihli idare-i Umumiyye- i Vilâyât Kanun-ı Muvakkati ile 1864 ve 1871 tarihli nizamnameler yürürlükten kaldırıldı. “Tevsi-i mezuniyyet” (yetkilerin genişletilmesi) ve “tefrik-i vezaif” (görevlerin ayrımı) esaslarına dayalı olarak hazırlanan bu kanunun en belirgin özelliği ise, bir taraftan yetkileri arttırılan vali vasıtasıyla merkezi idareyi güçlendirirken, öbür yandan da vilâyetlerde adem-i merkeziyetçi bir sistemi öngörmek suretiyle yarı özerk bir idare kurmasıydı. Vali, yetkileri arttırılan Vilâyet Umumi Meclisinin kararlarına aykırı hareket edemezdi; ancak, meclisin kararlarına müdahale edebilir; uygun görmediği konuları gündemden çıkarabilir ve dilerse meclisi dağıtabilir; ayrıca, sıkıyönetim zamanında kendisine karşı gelen meclis üyesi hakkında mahkeme kararı olmaksızın dilediği işlemi yapabilirdi. Bu durumda her şey valinin kişiliğine ve karakterine bağlıydı. Bütün bunlar, valinin yetkilerinin arttırıldığı anlamına geliyordu.
23 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyetle birlikte taşra idaresi yönetimi nasıl değişmiştir?
23 Temmuz 1908’de ilân edilen II. Meşrutiyet’le birlikte, merkezi yönetimde olduğu gibi taşra idaresinde de önemli değişiklikler meydana geldi. 31 Mart Olayının ardından II. Abdülhamid’in tahttan indirilip yerine V. Mehmet Reşad’ın getirilmesiyle, yönetimde padişahın etkisinin azaldığı ve Bâbıâli’nin, yani hükümetin devlet yönetimine hâkim olmaya başladığı bir döneme geçilir. Meşrutiyet’in ilânıyla başlayan bu yeni dönemde, 1908’de Bosna- Hersek’in Avusturya tarafından ilhak edilmesi ve Bulgaristan’ın bağımsız olması, 1911’de İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesi, Arnavutluk’un bağımsızlığını ilânı ve Balkan Savaşları sonunda Balkanlar’ın büyük bir bölümünün elden çıkması gibi gelişmeler Osmanlı taşra idaresini de doğrudan etkileyip şekillendirdi. Başlangıçta Osmanlıcılık anlayışıyla hareket eden ittihatçılar, Trablusgarp Savaşı’yla birlikte özellikle Müslüman-Arap unsurlara karşı islâmcılık siyasetini sürdürdü; yönetime egemen oldukça, uygulanacak reformlar için “merkeziyetçi” ve zaman zaman da otoriter bir yönetim anlayışını benimsediler.
I. Abdülhamit ve İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi döneminde devlet yönetimi arasındaki farklılıklar nelerdir?
II. Abdülhamid’in yönetim anlayışı merkeziyetçiydi; ancak, o, yönetimde bütün ipleri elinde tutarken, bir yandan da vilâyetlerin kendine has sosyal ve iktisadi yapılarını, yani “mahalli” özelliklerini dikkate alan bir politika sergiledi. ittihatçılar ise, yerel eşrafı ve bireysel ilişkileri değil, modern devletin öngördüğü vasıtaları kullanmak suretiyle merkeziyetçi politikayı uygulamaya ve bir bakıma “devletin gücünü her şekilde göstermeye” çalıştı. Bu noktada, II. Abdülhamid döneminde “imtiyazlı” konumlarını kaybetme korkusuyla hareket eden aşiret reisleri, tarikat şeyhleri ve eşraf yeni rejime muhalif oldu; hatta, ayaklandı. II. Meşrutiyet’in ilânıyla birlikte etkisini gösteren genel otoritesizlik hâli de buna eklenince, merkezde olduğu gibi vilâyetlerde de dirlik ve düzen bozuldu. Bu ise, ittihatçıların arzu etmediği bir şeydi. Taşra yönetim anlayışının değişmesine ek olarak Bosna-Hersek, Bulgaristan, Trablusgarp ve nihayetinde bütün Balkanların elden çıkması, sıkı bir merkeziyetçi idarenin yolunu açmıştır.
"Mütegallibe" nedir?
19. yüzyıl, Osmanlı taşra yönetiminde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Bu nedenle, 19. yüzyıl boyunca taşra yönetiminde hangi nedenlerle yenilik yapma ihtiyacı hissedilmiştir? sorusu önemlidir. Bu dönemde, pek çok siyasi, askeri, idari ve iktisadi problemler ortaya çıktı. Taht kavgaları ve toprak kayıplarıyla şekillenen merkezdeki yönetim sorununa paralel olarak “âyanlar çağı” olarak bilinen 18. yüzyılda imparatorluğun taşradaki otoritesi de hayli zayıflamıştı. Böylece, geniş sınırları olan eyaletlerde devletin yerini, mütegallibe (derebeyi, zorba) adıyla halk üzerinde baskı ve zulüm yapan âyan ve eşraf, yani yerel hanedanlar/aileler almıştı. Devletin taşra üzerindeki güç ve otoritesini önemli ölçüde kaybettiği bu dönem, merkez-çevre ilişkilerinde olduğu kadar, taşra yönetimi ve düzeni açısından da ciddi sorunları beraberinde getirmişti.
Tanzimat uygulamalarının hedefine ulaflabilmesi için, vergilerin toplanarak mali durumun güçlendirilmesi amacıyla, taşra idaresinde yapılan ilk düzenleme nedir?
Tanzimat uygulamalarının hedefine ulaşabilmesi için, öncelikle vergilerin toplanarak mali durumun güçlendirilmesi gerekiyordu. Taşra idaresinde bununla ilgili ilk düzenleme, 1840’ta iltizamın kaldırılması ve yerine taşranın idari ve mali (özellikle vergi) işlerini yürütmek üzere muhassıllıkkların kurulmasıydı.
Meclis-i Umumi-i Vilâyet'in temel görev ve sorumlulukları nelerdir?
Bu meclis, sancak ve kazalardan seçilmiş Müslüman ve gayrimüslim üyelerden meydana gelirdi. Danışma meclisi niteliği taşıyan bu organ, bayındırlık hizmetleri, tarım, ticaret, vergi ve zabıta işlerini tartışır; hükümetin onayı olmadan hiçbir tedbir alamazdı. Valinin başkanlığında yılda bir kez toplanırdı. Bugünkü il özel idaresinin temelini oluşturan umumi meclisler, günümüzde İl Genel Meclisi adıyla varlıklarını sürdürmektedir.
22 Ocak 1871 tarihinde yayımlanan 128 maddelik İdare-i Umumiyye-i Vilâyet Nizamnamesi, ile 1864 Vilâyet Nizamnamesinde yapılan değişiklikler nelerdir?
- Memurîn-i icraiyye, Meclis-i İdare, belediyeler ile nahiye idarelerinin vazifeleri düzenlendi.
- Vilâyet yönetiminde iş bölümü artırıldı.
- Merkezi otorite güçlendi.
- Merkezi hükümetin temsilcilerinin baskın olduğu Vilâyet İdare Meclisi nihai karar organı haline getirildi; ayrıca, pek işlevsel olmayan merkez mutasarrıflık ve kaymakamlıklar kaldırıldı.
- İlk kez Vali Muavinliği görevi getirildi.
- Bazı memurların ismi değişti.
II. Abdülhamid saltanatının başında ilân edilen Kanun-i Esasi’de yer alan, taşra idaresiyle ilgili maddeler neleri kapsamaktadır?
II. Abdülhamid saltanatının başında ilân edilen Kanun-i Esasi’de, taşra idaresiyle ilgili maddeler de vardı. Anayasada, öncelikli olarak Osmanlı Devleti’nin bir bütün olduğuna vurgu yapılır. 108. maddeyle, valilere geniş yetkiler (tevsi-i mezuniyet) verilir; vilâyet idaresinde işbölümü ve görevlerin ayrılığı (tefrik-i vezaif) ilkesi kabul edilir. Vilâyet, sancak ve kazalardaki idare meclisleri ile Vilâyet Genel Meclislerine, bayındırlık, sanayi, ticaret ve tarımın geliştirilmesi ve eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması konularını görüşmek, vergilerin tespiti ve toplanması konularında ise yasa ve tüzüklerde aykırı gördükleri hususları ilgili makamlara bildirmek yetkileri verilir. Böylece, Vilâyet Genel Meclisleri, yönetimde daha etkin bir duruma getirildi. Seçimle teşkil edilecek Belediye Meclislerinin, vilâyet, sancak ve kazalardaki beledi işleri yürütmekle görevlendirilmesiyle belediye işleri, idari alandan ayrılmış oldu.
II. Abdülhamid'in taşra idaresini kontrol altına almak amacıyla kurduğu kontrol mekanizmaları nelerdir?
Güvenebileceği valileri taşraya yerleştiren padişah, valilerin yetkilerinin genişletilmesine öteden beri karşıydı. Nitekim, Osmanlı Mebusan Meclisi’nde hazırlanan ve valilerin yetkilerinin genişletilmesini öngören Vilâyetler Kanunu’nu veto etmişti. Taşra idaresinde Dahiliye Nezareti’ni devre dışı bıraktığı gibi, valilerin atama ve görevden alınmasını da bizzat üstlendi. Doğrudan padişahla iletişim kuran valiler ön plana çıktı; jurnal (ihbar) sistemi yaygınlık kazandı. Padişah, Sadrazam Kâmil Pafla’nın Aydın valiliğine atanma örneğinde olduğu gibi, güvenmeyip baflkentten uzaklaştırmak istediği üst düzey bürokratları taşra eyaletlerine atayarak valiliği bir “sürgün” aracı olarak da kullandı. Merkezden uzaklafltırılan vali ve bürokratlar, atandıkları yerlerde de takip edilir; gerekirse başka bir yerde görevlendirilir ya da tekrar İstanbul’a aldırılırdı. Doğal olarak bu durumda vilâyetlerde merkezden bağımsız mühim idari, mali ve askeri kararların alınıp uygulanması zorlaşmaktaydı. Bu ise, vilâyet idaresinde eskiden beri süregelen rüşvet, suiistimal, iltimas, emniyet ve asayiş sorunlarının kronikleşmesine yol açtı.Valilerin ve dolayısıyla da vilâyet idaresinin başarısız olmasında, özellikle Doğu Anadolu ve Arap vilâyetlerindeki sosyal yapının yol açtığı problemler, memur ve kolluk kuvvetlerinin yetersizliği, mali durumun bozukluğu, valiler ile kumandanlar arasında yaşanan asker-sivil (mekteplialayl›) otorite çatışması, mahalli eşraf ve ulemanın yönetime müdahalesi de etkili oldu.
Mekteb-i Mülkiyye'nin kuruluş amacı nedir?
Mekteb-i Mülkiyye: Mekteb-i Mülkiyye, 1859’da taşranın ihtiyaç duyduğu vali, mutasarrıf, kaymakam ve nahiye müdürü gibi mülki idarecileri yetiştirmek üzere kurulmuştu. 1877’de yeniden düzenlenerek yüksekokul düzeyine getirildi ve bugünkü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin temelini oluşturdu.
II. Abdülhamid döneminde, başta 93 Harbi’nin getirdiği toprak kayıpları, asayiş sorunları, idari ve coğrafi nedenlerle kurulan iller hangileridir?
Anadolu’da Bitlis; Rumeli’de Kosova; Arap bölgelerinde ise, Musul ve Basra vilâyetleri.
Sicill-i Ahvâl Defterleri ne amaçla kullanılırdı?
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan bu defterler, 1878-79 yıllarından itibaren Dahiliye Nezareti tarafından tutulmaya başlandı. Burada, merkez ve taşrada görev yapmış çeşitli kademelerdeki idareci ve memurların sicil kayıtları mevcuttur. Bu işi, Sicil-i Ahvâl Komisyonu yapmaktaydı.
II. Abdülhamid döneminde "Kocabaşı" isimli kişilerin görevi neydi?
1860’lara kadar gayrimüslimlerin köy ve mahallelerini kocabaşı ve papazlar yönetir ve aynı zamanda muhtarların işlevini görürlerdi.
İdare-i Nevâhi (Nahiyeler İdaresi) düzenlemesi ne zaman yapılmıştır?
6 Nisan 1876
Anadolu ıslahatının iki temel sebbei nedir?
Ermeni meselesi ve 1877-78 Osmanl›Rus Harbi
Ermeni olaylarının arkasındaki asıl sebep nedir?
Ermenilerin asıl amacı, vilâyât-ı sitte denilen altı doğu ilinde (Erzurum, Van, Sivas, Bitlis, Mâmuretülaziz, Diyarbekir) özerk bir yönetim kurmaktı. Oysa, bu bölgelerin tamamında azınlık durumunda ve dağınık hâlde yaşamaktaydılar.
II. Abdülhamid, Anadolu ıslahatı sırasında, Anadolu Vilâyetleri Umum Müfettiflliği'ne kimi getirmiştir?
Ahmed Şakir Paşa
Anadolu Islahatı müfetttişi Şakir Paşa'nın ıslahat ve denetleme çalışmalarına örnekler veriniz.
Vilâyât-i Sitte’nin tamamını denetleyen Şakir Paşa, hazırladığı raporlarda, vilâyetlerde yolların yetersizliğine dikkat çeker ve bunun iktisadi ve ticari hayata olumsuz etki ettiğini belirtir; ayrıca, güvenlik tedbirleri alınmasını, yolların yapılarak kara ve nehir ulaşımıyla haberleşmenin geliştirilmesini, tarım ve ticaretin desteklenmesini, orman ve madenlerin işletilmesini, şirketlerin kurulup özel teşebbüsün desteklenmesini önerir. Bu önerilerin bir kısmını bizzat hayata geçirdi.
Anadolu ıslahatı müfettişi Şakir Paşa'nın karşılaştığı yerel idarelerdeki bozukluklar nelerdi ve bu konuda ne yaptı?
Şakir Paşa’nın karşılaştığı önemli bir sorun da yerel idarelerdeki bozukluklardı. Bunlar, vilâyetlerin gelir-giderlerinde ortaya çıkan dengesizlikler, vergilerin tahsil edilememesi, memur maaşlarının düşük olması ve zamanında ödenememesi gibi sorunlardı. Paşa, memur maaşlarına zam ve yüksek maaşlarda da indirim yapılmasını istedi. İncelemelerinde, Müslümanların gayrimüslimlere göre daha kötü durumda bulunduğunu ve dolayısıyla ıslahata muhtaç olduğunu gördü. Vilâyet bütçelerini dengelemeye ve uzun süredir ödenemeyen maaşları ödemeye çalıştı.
Anadolu Islahatı için hangi vilayet pilot bölge olarak kabul edilmiştir?
Erzurum
İttihat ve Terakki Cemiyeti, yönetimi ne zaman ele geçirmiştir?
1913’teki Bâbıâli baskınıyla
II. Meşrutiyet döneminde, 1908’de Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından ilhak edilmesi ve Bulgaristan’ın bağımsızz olması, 1911’de İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesi, Arnavutluk’un bağımsızlığını ilânı ve Balkan Savaşları sonunda Balkanlar’ın büyük bir bölümünün elden çıkması gibi gelişmeler Osmanlı taşra idaresini nasıl değiştirmiştir?
Başlangıçta Osmanlıcılık anlayışıyla hareket eden İttihatçılar, Trablusgarp Savaşı’yla birlikte özellikle Müslüman-Arap unsurlara karşı İslâmcılık siyasetini sürdürdü; yönetime egemen oldukça, uygulanacak reformlar için “merkeziyetçi” ve zaman zaman da otoriter bir yönetim anlayışını benimsediler. Balkanların kaybıyla sonuçlanan Balkan savaşları ise, Osmanlıcılığın yerine “Türkçü” siyasetin belirginleşmesini sağladı; ancak, burada bir Pantürkizm söz konusu değildi.
1913 tarihli Vilayet Kanunu ile 1864 Nizamnamesi arasındaki temel farklar nelerdir?
1913 tarihli yasa, aslında bazı küçük değişikliklerle 1864 Nizamnamesinin devamını öngörmekteydi. Bununla birlikte, gittikçe artan idari, iktisadi ve toplumsal ihtiyaçlar nedeniyle, idari birimlerdeki işbölümünü genişletti; yerel işlerle bunları yapacak kimselerin uyacakları kuralları belirledi; ayrıca, farklı derecelerdeki idare meclislerinin kuruluş ve görevlerinde de bazı değişiklikler yaptı. Kanunda, vilâyet özel idaresine yer verildi; vilâyet bütçesi, gelir-giderleri, alacak ve borçları gibi konular düzenlendi. II. Abdülhamid döneminde olduğu gibi, Meşrutiyet idaresi de belediyecilik alanında merkeziyetçi bir politika uyguladı; ancak, II. Meflrutiyet döneminde, hem İstanbul’da hem de taşra vilâyetlerindeki belediyecilik faaliyetleri istenilen seviyede olmadı. Bununla birlikte, belediyecilik hizmetleri eskiye göre geliflmiş; belediye örgütleri de daha modern bir yapıya kavuşmuştu.