aofsoru.com

Türkiye Cumhuriyeti İktisat Tarihi Dersi 2. Ünite Özet

Ekonomi Politikası Arayışları Ve Yeniden İnşa (1923-1929)

İzmir İktisat Kongresi

Türk Kurtuluş Savaşı’nın sıcak savaş dönemi 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Ateşkes Antlaşması’yla sona erdikten sonra yeni devletin inşa süreci başlatıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında belirttiği gibi artık sıra ekonomik bağımsızlığa ve kalkınmaya gelmişti.

Tasarlanan kalkınma stratejisi her şeyden önce iki temele dayandırılacaktı. Birincisi , bağımsız ve ulusal bir ekonomi oluşturmak; İkincisi ise ekonomik kalkınmada Türk halkına öncelik vermekti. İktisat Vekili (Bakanı) Mahmut Esat (Bozkurt), bir strateji belirlemek amacıyla çalışmalara başladı. Mahmut Esat 1892’de Kuşadası’nda doğdu. İlköğretimini Kuşadası’nda ve İzmir’deki Yusuf Rıza Mektebi’nde tamamladı. İzmir İdadisinden mezun olduktan sonra 1908’de İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebi’ne girdi ve mezun oldu. İsviçre’de Fribourg’ta tekrar lisans eğitimi aldı. Aynı yerde doktorasını yaptı. Türk Kurtuluş Savaşı başladığında Kuşadası’nda Kuvay-ı Milliyeyi örgütledi ve 120 kişilik “milli müfrezenin” komutanlığını yaptı. Birinci TBMM’ne milletvekili seçildi. Ölüm tarihi olan 1943’e kadar milletvekilliği, İktisat ve Adliye Vekillikleri yaptı. Hukuk devriminin mimarı ve Kemalizm’in belli başlı ideologlarından biri olarak bilinir. Mahmut Esat’a göre öncelikle atılması gereken adım, ülkenin ekonomik unsurlarının bir araya getirilmesi ve var olan koşulların belirlenmesiydi. İstanbul’da Türk Ticaret Birliği “Ticaret-i Hariciye Kongresi” düzenlenmesi çalışmalarını başlattı, Fakat Mahmut Esat’ın İzmir’de toplanacak İktisat Kongresi’ne dikkat çekmesi üzerine Milli Türk Ticaret Birliği kongresini erteleyerek İktisat Kongresi’ne katılma kararı almıştır. İktisat Kongresinin düzen içinde yürütülmesi için “Heyet-i Faale” oluşturuldu. Heyet-i Faale üyeleri kongrede ele alınması gereken konular; Türkiye’de kredi sorunu, Üretimin düzenlenmesi, Gümrük sorunları, Vergiler ve Ulaştırma araçları olarak belirlenmişti. Raporda ayrıca, yatırımlar için gerekli kredi ve sermayeyi Türkiye’nin kendi başına yaratamayacağı, bu nedenle de yabancı sermayeye ihtiyaç duyulduğu, ancak ülkenin ekonomik bağımsızlığını kısıtlayacak ayrıcalıkların verilmemesinin gerektiği açıklanmıştı. Öte yandan banknot ihtiyacı ve kamu kredisini düzenleyecek bir Merkez Bankası’nın kurulması, köylüler tarafından Tarımsal Üretim Kooperatiflerinin kurulması, kredi sağlanması için Ziraat Bankası’nın yeniden yapılandırılması, adil bir vergi sisteminin getirilmesi gibi tespitlere de raporda yer verilmişti.

Milli Türk Ticaret Birliği, kongre öncesinde yoğun çalışmalarda bulunan ve sesini en fazla duyuran kuruluştu. Bu kuruluş bir tüccar kuruluşu olmasına rağmen esnafı ve işçileri de örgütlemiştir. Bu birlikler arasında Amele Birliği pek çok faaliyette bulunmuştur.

İstanbul’da bulunan Aydınlık Grubu ise yakından ilgili olmuş ve İzmir’e gidecek olan işçi ve köylülere Aydınlık dergisi aracılığıyla yol göstermeye çalışmıştır. Aydınlık dergisi, Amele Birliği’nin savunması için; Tarım alanında devlet ve kooperatif çiftliklerinin kurulması, Topraksız köylülere toprak dağıtılması gibi görüşleri ortaya atmıştı. Milli Türk Ticaret Birliği’nin talepleri ise; Gümrüklerin himayesi ve bağımsızlığı, Yabancı sermayeye hiçbir şekilde imtiyaz verilmemesi, Vergilerin ıslahı, Eleman yetiştirilmesi için okul ve kurs açılması, Dış ticaretin devletin de sermayesine katılacağı büyük Türk anonim şirketler elinde örgütlenmesinin sağlanması şeklinde sıralanabilir.

İktisat Vekâleti hazırlık sürecinde yayımladığı genelgeyle kongreye katılacak üyelerin esaslarını belirledi. Buna göre her kazadan üçü çiftçi, beşi ise amele, tüccar, zanaatkâr, şirket ve banka temsilcisi olmak üzere sekiz üye belirlenecekti.

Kongre, Osmanlı Bankası depolarında hazırlanan bir salonda toplandı. Salonun alt katı delegelere, üst kat, balkon ve localar da dinleyicilere ayrılmıştı. Başkanlık kürsüsüne göre sol yan amele, sağ yan tüccar, orta kısım çiftçiler için ayrılmıştı. Sanayiciler ise amele ve çiftçi grubunun arasına oturacaktı.

İzmir İktisat Kongresi 1135 kişinin katılımıyla 17 Şubat 1923 tarihinde M. Kemal Atatürk’ün açılış konuşmasını yapmasıyla açıldı. Toplantıda bulunan gruplar arasında sert tartışmalar yaşanmadı. Maden ocağı işletenler, yüksek gümrük vergileriyle kömürün korunmasını talep ederken, sanayi grubu ise ithal kömürün ucuz olduğunu ve ithalatının serbest bırakılmasını savunmuşlardı. İşçi ve sanayiciler, tütün, pamuk, deri, incir gibi maddelerin işlenmeden ihraç edilmesinin yasaklanmasını isterken, çiftçi ve tüccarlar buna karşı çıkmışlardır.

Kongredeki çalışmalar sonucunda tüm gruplar için pek çok ekonomik esas kabul edilmiş ve Kongre Başkanı Kazım Karabekir Paşa’nın isteğiyle 12 maddeden oluşan bir Misak-i İktisadı yayımlanmıştı ( Bu maddeler Sayfa 38 ve 39’dan incelenebilir ). 1335 delegenin ittifakla kabul ettiği iktisadi esaslar, milli iktisat görüşünü tüm dünyaya duyurmuştu. Bu esaslarla ekonomik kalkınma hedef alınmış, üretim özendirilmiş ve ekonomik hayatın milli unsurlar tarafından yönlendirilmesi ön görülmüştü.

Çiftçi Grubunun İstekleri: Çiftçi grubuyla ilgili esaslar on başlık altında doksan beş madde şeklinde sıralanmıştı. Bu başlıklar şu şekildedir: Reji, ziraat ve maarif, asayiş, aşar, Ziraat Bankası ve zirai, kredi, yollar, orman, hayvancılık, çiftçiliğe ve ziraatta makineleşmeye ait sorunları.

Tüccar Grubunun İstekleri: Tüccar grubunun esasları yirmi başlı ve 119 madde ile belirlenmişti. Bazı önemli maddeler şunlardır:

  • Gümrük himayesi ve gümrük bağımsızlığının kayıtsız-şartsız olması,
  • Cuma gününün resmi tatil günü olması,
  • Yabancı sermayeye, hiçbir şekilde imtiyaz tanınmaması,
  • Temettü vergisinin değiştirilmesi,
  • Ticaret ve sanayi odalarının yeniden düzenlenmesi.

Sanayi Grubunun İstekleri: Sanayi grubunun esasları 6 başlıkta belirlenmişti: Gümrüklerde himaye usulü, Teşvik-i Sanayi Kanunu hakkında, yollar ve vesait-i nakliyede hususi tarife, Tedrisat-ı sınaiye, Sanayi odaları.

İşçi Grubunun İstekleri: Kongre’de işçi grubunu için ekonomik esaslar başlığı altında 34 madde halinde tespit edilmişti. Önemli olanlar şöyle sıralanabilir: Amele yerine işçi denilmesi, Belediye ve milletvekili seçimlerinde mesleki temsil usulünün kabul edilmesi, Sendika kurma hakkının tanınması, 1 Mayıs’ın işçi bayramı olması, Haftada bir günün tatil olması, Büyük iş yerlerinde işçilerin kaza ve ihtiyarlık sigortalarına bağlanması

Milli Türk Ticaret Birliği’nin İstekleri: Milli Türk Ticaret Birliği tarafından Kongreye yabancı sermaye ile ilgili olarak bir takım öneriler sunulmuştu. Önemli olanlar şöyle sıralanabilir:

  • Yabancı sermayenin memleket için zararlı olmayacak şekilde yurda girmesinin temini,
  • Tamamen yerli sermayeye bırakılacak işlerin belirlenmesi ve muvazaa yoluyla bile yabancı sermayenin bu sektörlere sokulmaması,
  • Kanunun Türk kabul edilmeyen şirketlerin hükümete ait arttırma ve eksiltmelere katılmamaları,
  • Ayrıca bazı sektörlerde Türklere ayrılacak sermaye oranlarını belirlemiş ve bu oranların vatandaşlar tarafından alınmaması halinde devlet tarafından alınması ve daha sonra isteyen vatandaşlara devretmesi.

İzmir İktisat Kongresi’nde, ülkenin yönetici kadroları bir taraftan ülkenin üretken kesiminin ve toplumsal tabakalarının beklentilerini öğrenmiş; diğer taraftan da Lozan’daki muhataplarına liberalizmin temel ekonomik ilke olarak benimseneceği, ticaret ve borçlar gibi şirketleri yakından ilgilendiren yasaların Batı yasaları çerçevesinde düzenleneceği, uluslararası ölçü ve saat gibi standartlara uygun dönüşümlerin gerçekleştirileceği şeklinde mesajları göndermişlerdir. İzmir İktisat Kongresi çalışmalarını 4 Mart 1923’te tamamlamıştır. Kongre’de yer alan grupların benimsediği ekonomik esasların hükümeti bağlayıcı bir tarafı yoktu. Ancak ilerleyen süreçte bu grupların benimsediği ekonomik esasların pek çoğu uygulamaya yansıdı.

Tarımsal Gelişme

1923-1929 döneminde tarımsal alanda izlenen politikalar genel olarak İzmir İktisat Kongresi’ne katılan gruplarca tespit edilen ilkelere dayandırılmıştı. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Türkiye tarımına genelde küçük köylü işletmeler egemendi.

Dönemin Türkiye’sinde tarımdaki mülkiyet ilişkileri ve işletme dağılımı, yüksek bir toprak merkezileşmesini göstermişti. 1920’li yıllarda kırsal kesimde topraksız köylünün oranı %50’ye yaklaşmıştı. 1927 yılında köylünün %76’sının işe yarar toprakların ancak %7,3’ne sahip olduğu ve tüm köylülerin %20’sinin tarım araçlarından yoksun olduğuna dair istatistikler bulunmaktadır.

Kendi topraklarından geçinecek geliri elde edemeyen köylüler, “ortakçılık” ve “kiracılık” ilişkileri içinde bulunmak zorunda kalmışlardı. Bu durum, üretimin maliyetini arttırmış ve bu da büyük toprak sahipleri lehine yaratılan rantın varlığına işaret etmişti. Büyük toprak sahipleri ile küçük üreticiler arasındaki bu ilişkinin diğer bir boyutu ise toprak sahiplerinin kazandıkları gelirleri tekrar yüksek faizli kredilerle köylülere vermeleridir.

1925 tarihli Kadastro Yasası, toprakta özel mülkiyeti sağlamlaştıran maddeler getirirken, 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun’da kişilerin tasarruflarında bulunan topraklara tam mülkiyet hakkı tanınmıştı. Köylünün topraklandırılması konusu ancak 1930’ların sonuna doğru gündeme gelebilmiş ve 1945’te kanun şekline getirilmişti.

Aşar Vergisi: Cumhuriyet rejiminin Osmanlı’dan miras aldığı aşar vergisi, tarımsal gelir üzerinden alınmıştı. Matrahı gayrisafi ürün olan aşar vergisi, çiftçinin hasat sonu elde ettiği hasılatın üzerinden 1/10 olarak alınıyordu.

Aşar vergisinin kaldırılması İzmir İktisat Kongresi’nde gündeme getirilmiş ve 1923’lerin sonuna doğru TBMM’ne taşınmıştır. Diyarbakır Mebusu Zülfü Bey, Kasım 1923’te aşarın kaldırılması için teklifte bulunmuştur. Yasanın teklifinin gerekçesinde;

  1. İçinde bulunulan düzende topraksız köylülerin hiçbir zaman toprak sahibi olamayacağı,
  2. Mültezimlerin uygulamada halka zulmettikleri,
  3. Aşarın hükümete gelir nispetinde yarar sağlamadığını belirtmişti.

17 Şubat 1925’te 552 sayılı saya ile aşar yürürlükten kaldırılmıştı. Yasanın, tamamen hayata geçmesi ise 1926 Şubat’ta mümkün olmuştu. Aşar vergisi kaldırılmadan önce bütçe gelirinin %28,6’sını oluşturmuştu. Kaldırıldığı için 1925 yılı bütçesi eskiye oranla üç kat açık verdi. Önemli bir gelir kaynağının kaldırılması, yeni rejimin köylülere verdiği önemi göstermesi açısından oldukça anlamlıydı.

Aşarın kaldırılması ve tarım kesiminden alınan vergilerin nakdi vergi şekline çevrilmesi, tarımda Pazar ilişkilerini geliştirmiştir. Aşar vergisinin kaldırılmasının tarımsal gelişme üzerindeki etkileri şöyle özetlenebilir: Aşarın tahsil edilmesi sırasında çiftçilerin gördüğü zararlar ortadan kaldırılmış ve köylülere ürettiği ürünlerde tasarruf edebilme şansı tanınmıştır. Çiftçinin vergi mükellefiyeti hafiflemiş ve köylünün refah seviyesini yükseltmek amaçlanmıştır. Hem küçük çiftçiler hem de büyük toprak sahibi çiftçiler üretimi arttırma yönünde teşvik edilmişlerdir.

Tarım Kesiminden Alınan Diğer Vergiler: 1923-1929 yılları arasında tarım kesiminden alınan vergilerden birisi de Ağnam Vergisi’dir. Bu vergi, koyun sayısı başına hesaplanmıştı. 12 Şubat 1924 tarihli 410 numaralı kanunla verginin tahsiline yönelik esaslar yeniden düzenlenmiş ve verginin kapsamı genişletilerek büyük baş hayvanlar da kapsama dahil edilmiştir.

Diğer bir vergi Arazi Vergisi ’dir. Arazi üzerinden alınan vergi 1926-1929 yılları arasında toplam devlet gelirlerinin %5-6’sını oluşturmuştu.

Bu dönemde alınan vergilerden biri de “ Yol Mükellefiyeti Kanunu ” ile alınmıştır. 18-60 yaşları arasında tüm erkek nüfusun vergi mükellefi olduğu bu vergiye göre, vergi yükü yılda 6 ile 12 günlük çalışma veya bunun nakdi karşılığı 6 ila 12 lira olarak belirlenmiştir. Diğer bir vergi ise Maarif Vergisi’dir

Makinalı Tarımın Teşviki: Cumhuriyetin ilanında sonra makineli tarım daha çok Akdeniz ve Ege’nin belirli bölgelerinde yapılmıştı. Tarım makinelerinin toplam tarım aletleri içerisindeki payı %1 civarındaydı. Ancak 1923- 1929 yılları arasında tarımsal üretiminin artışını destekleme adına makineli tarımın özendirilmesi amaçlanmış ve bir dizi muafiyet sağlanmıştır. Bunlar;

  • Büyük çiftçiler ve yardımcılarının askerlikten muaf tutulması,
  • Akaryakıt ve kimyevi maddelere gümrük muafiyeti sağlanması ve
  • Hükümetin elindeki traktörlerin üreticilere uygun şartlarda kiralanmasıdır.

Ayrıca Cumhuriyetin ilk yıllarında Ziraat Bankası eliyle alınan 70 traktörden 40 tanesi çiftçilere dağıtılmıştı.

Makineli tarımın özendirilmesine özel yabancı şirketler de katkı sağlamıştı. 1926’dan sonra dünya ekonomik bunalımının hissedilmesiyle, makineli tarımı özendirme politikaları tartışılmaya başlandı. Dünyada yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle hükümet, mali konularda oldukça sıkıntılı bir sürece girdi. 1930 yılında makine kullanan çiftçilere yapılan vergi iadesini, çiftçilerin de zararını göz önüne alarak kaldırdı ve çiftçiler traktör başına ciddi tazminat ödemek zorunda kaldı.

Kredi Politikaları ve Kooperatifçilik

Ziraat Bankası: Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında çiftçiyle kredi veren tek kurumdu ve iflasın eşiğindeydi. Mithat Paşa, 1863’te çiftçileri tefecilerin elinden kurtarmak ve bu kesim arasında dayanışmayı sağlamak amacıyla “Memleket Sandıkları” denen organizasyonu başlattı. “Memleket Sandıkları” kısa sürede ülkede yaygınlaştırıldı. Ancak bir süre sonra işlevlerinde bozulmalar meydana geldi. 1883’te aynı amaçlar doğrultusunda “Menafi Sandıkları” oluşturuldu. Ardından 15 Ağustos 1888’de Menafi Sandıkları yerine modern bir finans kuruluşu olan Ziraat Bankası kuruldu.

Ziraat Bankası, 19 Mart 1924 tarihli Bütçe Kanunu ile sadece tarımsal kredi veren bir kuruluş olmaktan çıkarılarak çok yönlü bir kredi kurumu haline getirilmişti. Banka, hükümet denetiminden de çıkarılarak “30 milyon sermayeli 99 yıl süreli bir anonim şirkete” çevrilmişti.

Banka yönetimi, 1920-1930 yılları arasında tarım kredilerine ayrılan fonları sınırlayarak ticari kredilere yöneldi.

İtibari Zirai Birlikleri: 1920’li yılların başında tarım sektörünü geliştirmek için kooperatifçilik alanında çalışmalar başlatılmıştır. İlk uygulama 1923’te gerçekleştirilmiştir. İstihsal, Alım ve Satım Ortaklık Kooperatifleri Nizamnamesi ismiyle 97 maddeden oluşan hükümlere dayanılarak çoğu tarımsal nitelikte kooperatifler kurulmuştu.

İtibari Zirai Birlikleri’nin kurulması ile ilgili 10 Ocak 1924’te Meclis’e bir kanun tasarısı sunulmuş ve yapılan görüşmelerden sonra 21 Nisan 1924’te kabul edilmiştir. Kooperatifleşme konusunda atılmış önemli adımlardan biri olan bu düzenlemeyle, çiftçilerin tefecilerden kurtarılması amaçlanmıştı. İtibari Zirai Birlikleri nüfusun yetersizliği, köylerin dağınıklığı ve ekonomik koşulların yetersizliği gibi nedenlerden dolayı istenilen ölçüde gelişememiştir.

Türk Köylüsünün Sosyo-Ekonomik Durumunu Yükseltmek İçin Alınan Diğer Önlemler: 1920’lerde İstanbul, Eskişehir, Adapazarı ve Ankara’da tohum ıslah ve deneme istasyonları kurulmuştur. Tarım alanında bir çok yasa ve yönetmelik hayata geçirilmiştir. Bunların yanı sıra 1920’lerde tarıma dayalı sanayi tarımsal üretimin artmasını sağlamıştır. Köy Kanunu ile köyler ile ilgili pek çok sorunun düzenlenmesine yönelik bir adım atılmıştır. 1927’de kurulan ve 1935’te kaldırılan Ali İktisat Meclisi de çalışmalarıyla tarımın gelişmesine katkı sağlamıştır.

Sanayi ve Ulaştırma

1913 Teşvik-i Sanayi Kanunu, yenisi çıkarılıncaya kadar yürürlükte bırakıldı. 1924 yılında sanayi işletmelerinin kullandığı hammaddelerin dışalımına yönelik gümrük muafiyetleri tanındı. 19 Nisan 1925 tarihinde Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu.

Kurulan Fabrikalar: 5 Nisan 1925 tarihinde Şeker Kanunu olarak bilinen kanun kabul edildi. Böylece, Türkiye’de şeker fabrikaları kuracak olan şirkete, üretim tekeli ve bazı ayrıcalıklar tanınarak sanayi alanında özel birikme doğrudan destek sağlamanın önü açıldı. Dönem içerisinde kurulan fabrikalar, Alpullu Şeker Fabrikası ve Uşak Şeker Fabrikasıdır. Eskişehir’de Deliorman’lı Sabri Kılıçoğlı tarafından 1927 yılında ilk kiremit fabrikası kurulmuştur.

Teşvik-i Sanayi Kanunu: Kanunun amacı, milli sanayinin özendirilmesi, yeni sanayi işletmelerinin açılması, yerliyabancı büyük çaplı sanayi tesislerinin kurulması olarak özetlenebilir. 1055 sayılı Teşvik-i Sanayi kanunu 15 Mayıs 1927’de kabul edilmiştir. 15 yıl yürürlükte kalacağı belirtilen bu kanunla, imalat ve madencilik alanında sanayi kuruluşlarına bazı kolaylıklar sağlanacaktı ( Bu kolaylıklar Sayfa 53 ve 54’ten incelenebilir ). Kanun, özel girişim yoluyla hızlı sanayileşme beklentisini güçlendirmiştir. Kanunun kabul edilmesiyle birlikte kanundan yararlanan kuruluş sayısı da hızla artmıştır.

Ulaştırma Politikası: Ulaştırma hizmetlerinin arttırılması ve sanayileşme noktasında demir yolları oldukça önemliydi. Bu doğrultuda 19 Ocak 1925’te Yol Mükellefiyeti Kanunu çıkarıldı. Bu alanda atılan bir diğer adım ise deniz ticaretinin serbest bırakılması ve teşviki olmuştur. 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu’yla Türk yurttaşlarına mal ve yolcu taşıma hakkı tanınmıştır.

Bankacılık

Cumhuriyetin ilanından sonra Türk banka sisteminde yabancı sermayenin oranı büyüktü. Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal bankalar varlıklarını çoğunlukla yabancı sermayeye bağımlı olarak yürütmüşlerdi. 1923’te 18 ulusal, 13’de yabancı banka faaliyet içindeydi. 1924’ten itibaren sayısal denge ulusal bankalar lehine değişmeye başlamıştı. Devlet güdüm ve desteğinde hızla gelişen ulusal bankacılık büyük bir serbestlik içerisinde işlevlerini sürdürmüştü. T.C. Merkez Bankası’nın 1930 yılındaki kuruluşuna dek bankaların mevduatlara dayanarak yarattıkları “banka parası” dışında kağıt para arzı sabit kalmıştı. Sanayi alanında 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası faaliyete geçirildi. 1927 de de Emlak ve Eytam Bankası hizmete sokuldu.1926 yılı sonunda banka sayısı 42’ye, 1929 yılında ise 59’a ulaşmıştı.

Türkiye İş Bankası: Atatürk önderliğinde 26 Ağustos 1924’te anonim bir şirket olarak kurulmuştur. İlk kuruluş sermayesi olan 1 milyon liranın 250 bin lirası yardımdan, bir kısmı da Cumhuriyet Halk Fırkasınca, sekizde biri ise devlet hazinesince sağlandı. 1930 yılında Ziraat Bankası’nda sonra ikinci büyük banka konumuna ulaştı.

Banka geniş bir işleve sahiptir. Bunun nedenlerinden biri, ülkede krediyi genişletmek diğeri ise bizzat teşebbüslere girişerek milli ekonomik kalkınmada öncelik etmekti. İş Bankası ülke ekonomisine, hem doğrudan birçok ticari ve sanayi şirketleri kurmak, hem de bunlardan birçoğuna iştirak etmek suretiyle önemli katkılar sağlamıştır.

Sanayi ve Maadin Bankası: 19 Nisan 1925 tarihinde 633 sayılı kanunla kurulan bankanın; Askeri fabrikalar dışında devlete ait fabrikaları işletmek, Finanse etmek, Yönetmek ve bunlarla ilgili her türlü ticari ve mali işlemleri yapmak ile Özel sanayiyi teşvik etmek gibi amaçları vardır.

Sanayi ve Maadin bankası, öz kaynaklarının sınırlı olması, tecrübe eksikliği yaşaması, Osmanlı’dan alınan fabrikaların işletilmesi ile ilgili sorumluluklarının artması gibi nedenlerle özel sanayi işletmelerine kredi sağlama ve sermaye katılımı konularında kendisinden beklenileni verememişti.

Emlak ve Eytam Bankası: Sermayesi 20 milyon lira idi. Yarısı devlet mülklerini devretmek suretiyle hükümet tarafından sağlanmıştı. Başlıca görevleri şunlardır: Belediye sınırları içerisindeki binaların ve arsaların ipotek edilmesi karşılığında kredi vermek, eytam paralarını mevduat olarak alıp bunlara açacağı hesaplara belli bir oranda faiz vermek, belli bir tutara kadar tahvil çıkarmak ve her türlü bankacılık işlemini yapmak. Banka konut bedelinin %30-35 civarında kredi açmış ve konut satıl işlemlerine de aracılık etmişti. Banka 14 Haziran 1946 tarih ve 4947 sayılı yasayla Türkiye Emlak Kredi Bankası’na devredilmişti.

Ziraat Bankası: 19 Mart 1924 tarihli Bütçe Kanunu’na banka ilke ilgili hükümler konulmuştur. Bankanın görevleri; Çiftçilere kredi vermek, Tarımsal ürünleri alıp satmak, Şirketlere iştirak etmek, 15 milyona kadar tahvil çıkarabilmek şeklindedir.

Dış Ticaret

1923-1929 döneminde gümrük politikası ekonominin temel sorunu haline gelmiştir. Hükümet, 1925 yılından sonra yeni gümrük politikasının temel esaslarını korumacılık ekseninde oluşturdu. Türkiye, Lozan Barış Antlaşması’ndaki 5 yıllık sürenin bitmesiyle, 1929 yılında yeni bir gümrük tarifesi uyguladı.

1924-1928 yılları arasında milli üretimin ortalama %11’i ihraç ediliyordu. %11’lik ihracatın onda dokuzu tarım kökenliydi. 1927-1929 yılları arasında ülkenin dünya ticaretindeki payı %3’tü

Dış Ticaret ve Ülkelere Göre Yapısı: Cumhuriyetin ilanından 1929 yılına kadarki ticari ilişkilerde İtalya ön plana çıkmıştı. Bu yıllar arasında Almanya ve ABD de dış ticarette önemli bir paya sahipti. Sovyetler Birliği ile ticaret hacmi fazla gelişmemişti.

Ekonomide Yeni Kurumlar

1925-1928 döneminde yeniden yapılandırılan Ticaret ve Sanayi Odaları, Âli İktisat Meclisi, İstatistik Umum Müdürlüğü ve İktisat Vekaleti ekonominin yönlendirilmesi ve sistemleştirilmesi noktasında anlamlı olmuştur.

Ticaret ve Sanayi Odaları: Ticaret ve Sanayi Odaları 1925’te 12 maddelik bir kanunla yasal dayanağa sahip olmuştur. Odaların örgütlenmesiyle, iş çevreleri ve siyasi karar organları arasında direk bir hat kurulmuştur.

İstatistik Umum Müdürlüğü: 1926 yılında başbakanlığa bağlı İstatistik Genel Müdürlüğü kurulmuştu. Başkanlığını Belçikalı Dr. Camille Jacquard yapmıştır. 2 Haziran 1927 tarih ve 893 sayılı nüfus sayımı kanunu ve aynı tarihli İstatistik Kanunu gereğince aynı yıl nüfus, sanayi ve tarım alanında sayımlar yapılmıştır.

Âli İktisat Meclisi: Bir tür danışma ve araştırma organı olarak oluşturulmuştur. 25 Haziran 1927 tarih ve 1170 sayılı kanunla kurulmuştur. Amaçları; Memleketin iktisadiyatı ile ilgili beyan-ı mütalaa etmek, İktisadi ihtiyaçlarımızın usul ve sistemler hakkında tetkikat icra etmek sayılabilir. Kurulduğu ilk yıllarda, hayat pahalılığı ve para ile gümrük politikasına önem vermiş, daha sonra ödemeler dengesi konusuna ağırlık vermişti.

İktisat Vekaleti: 16 Ocak 1928 tarih ve 1200 sayılı “Ticaret ve Ziraat Vekaletlerinin Tevhidi” ile İktisat Vekaleti Teşkili Hakkında Kanun kabul edilmiş ve Ticaret ve Sanayi Bakanlıkları birleştirilerek İktisat Vekaleti kurulmuştu. İlk vekilliğini İzmir Milletvekili Rahmi Köken yapmıştı. İktisat Vekaleti’nin kurulmasıyla ekonomi politikalarını yönlendirici karar mekanizmasının en üst kısmı da dönüşüm geçirmişti.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email