Osmanlı Tarihi (1876–1918) Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Osmanlı-Yunan Savaşı Ve Balkanlarda Sorunlar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Bağımsız Yunanistan’ın kurulması ile ilgili kararların alınması, hangi protokole dayanmaktadır?
Bağımsız Yunanistan’ın kurulması ile ilgili kararların alınması, 1827 yılındaki Londra protokolüne dayanmaktadır. Bu fikrin hayatiyet bulması ise, 1830 yılındadır. Bütün bu sürece İngiltere, Rusya ve Fransa dahil oldu.
20 Kasım 1878 tarihli Halepa fermanı sonuçları ne olmuştur?
20 Kasım 1878 Halepa fermanı ile Girit adasına verilen geniş yetkiler daha doğrusu muhtariyetler, hem adadaki Rumları cesaretlendirmiş, hem de Yunanistan’ın ada ile birleşme arzusunu körüklemiştir. Yunan milliyetçilerinin oluşturduğu “Etnik-i Eterya” gibi örgütler, bu amaçla çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu nedenle bölgede olaylar durulmamış, adada yaşayan Müslümanlar üzerinde baskılar artmıştır.
Etnik-i Eterya adlı örgüt kaç yılında kuruldu?
Etnik-i Eterya: Soliatis ve Likudis adlı Yunan Subaylar ile A. Sophianos adlı bir tüccarın, Makedonya ve Girit’i Yunanistan’a katmak amacıyla 1894 yılında kurdukları örgütün adıdır. Kısa bir sürede büyük gelişme gösteren örgütün belkemiğini Yunan subayları oluşturuyordu. Cemiyet, Yunan hükümeti üzerindeki etkisinin yanı sıra, 1896 Girit Ayaklanması sırasında bölgeye yardım gönderilmesini de sağladı. Makedonya’da çeteler halinde düzenledikleri silahlı eylemler neticesinde, 1897 yılında Osmanlı-Yunan savaşının başlamasına neden oldu. Ancak, Yunanistan’ın aldığı ağır yenilgi neticesinde, 1899’da dağıldı.
Osmanlı Devleti mevcut kuvvetlerle durumun çözülemeyeceğini bildiğinden, yaklaşık bin kişilik bir kuvveti adaya ilave askeri güç olarak gönderdi. Ancak, Adaya asker gönderilmesi, Yunanistan’ı rahatsız etmişti. Zaten bir bahane ile Girit olaylarına nasıl müdahil oldular?
Bu sırada, Ada’nın Estiye şehrindeki Türkleri kurtarmak için adaya gelen gemiye Yunan askeri ateş açtı. Yunan hükümetine çekilen notaya, Yunan kralı ve hükümeti Girit’e gönüllü ve silah taşımaya başlayarak karşılık verdi. Hatta büyük bir gösterişle yardım gemilerini Pire Limanı’ndan Girit’e gönderdiler. Milliyetçi sloganların atıldığı gösteriye kral da bizzat katılmıştı. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi kendisi Yunan asıllı olmayıp (Danimarka asıllı idi) Yunan milliyetçiliği yapmadığı yönündeki tepkileri dindirmek. İkincisi ise, bizzat kral tarafından güya Rum halkına yardım için gemiler gönderildiğini, başka bir amacı olmadığı yönündeki beyanlarla batıl› devletleri ikna etmekti. Aslında ikisinde de başarılı olmuş görünüyordu. Özellikle batılı devletler sözden öteye gitmeyen basit tepkiler gösterdiler. Bu arada gemiler de yola çıkmıştı.
Girit olayları üzerine Avrupa devletleri Yunanistan’a nasıl nota vermişlerdi?
1. Girit adası hiçbir şekilde Yunanistan’a terk edilemez.
2. Girit’in idaresi için Osmanlı Devleti bir tür muhtariyet sağlayacaktır.
Bu iki şartın oluşması için önce Yunanistan’ın adadan askerini çekmesi gerektiği bildirildi. Ancak bu bildiriye Yunan hükümeti, kamuoyu baskısı yüzünden ret cevabı verdi
Osmanlı Devleti ile harp isteyen Yunan kamuoyunu Makedonya üzerinden harekete geçirmek istediler. Hangi yılın başlarında harekete geçtiler?
1897 yılı Nisan ayının başlarında Kalabaka’da Osmanlı sınırlarını ihlal ederek 10 km kadar içeri girdiler.
Tesalya hangi bölgeler arasında yer alır?
Tesalya: Yüzölçümü 14.037 km2 olan bölge, Yunanistan’ın kuzey kesiminde Makedonya’nın ise güneyinde bulunmaktadır. Stratejik değeri nedeniyle tarih boyunca büyük öneme sahip olmuş; büyük savaş ve yıkımlara ev sahipliği yapmıştır. 1394 yılında Osmanlıların denetimine giren Teselya, 1881 yılında kısmi olarak Yunanistan’a verildi.
Kaç yılında Osmanlı Devleti tarafından Yunanistan'a savaş ilan edildi?
13 Nisan 1897 tarihinde Osmanlı Devleti tarafından Yunanistan’a savaş ilan edildi.
Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren Yunan uyruklu tüccarlar meselesi ortaya çıktı. Devletler 80 bine yaklaşan tüccarın sınır dışı edilmesi durumunda, Yunan ekonomisine büyük bir zarar vereceğini bildirdiler ve Yunan hükümetinin bu zararı karşılanmasını istediler. Bu durumda tüccarlar hangi ülke vatandaşlığına geçirilmiştir?
Osmanlı hükümetinin sınır dışı etmekteki kararlı tutumu üzerine İngiltere, bu tüccarları bir gecede kendi vatandaşlığına geçirdi.
Yunanistan’ın olayları Balkanlara taşımasında niyetleri nedir?
Yunanistan’ın olayları Balkanlara taşımasında iki niyeti vardı; birincisi Girit adasındaki ilhak kararını ve çıkarmasını unutturmak, ikincisi Teselya bölgesinden bir şekilde Selanik’e ilerleme fırsatı bulmaktı.
Yunanlar Teselya bölgesine ne ad vermişlerdir?
Yunanlar Teselya bölgesinde (Tirhala ismi de kullanılıyordu) Olimpos dağı efsanesini yayıyorlardı.
Alasonya taarruzu için hangi bölge karargah merkezi olarak kullanıldı?
Alasonya taarruzu için Teselya bölgesi karargah merkezi olarak kullanıldı. Milano geçidi ise, Yenişehir (Larissa) ovasının yolunu açacak bölgede idi
16 Nisan 1897 tarihinde, Milano geçidindeki hangi köye Yunanlılar ilk saldırıları düzenlendi?
16 Nisan 1897 tarihinde, Milano geçidi Koz köyündeki karakola ilk saldırılar düzenlendi.
Osmanlı tarafının savaşa geç başlamasının sebepleri nelerdir?
Osmanlı tarafının savaşa geç başlamasının iki sebebi vardı: Birincisi Yunanların yaptığı bu propagandaların uluslararası alanda yanlış ve haksız olduğunun tespiti, diğeri de Osmanlı ordusunun son sevkiyatlarını tamamlaması idi.
Savaş çıkması durumunda hangi ülkeler tarafsız kalacaklarını bildirmişlerdi?
Savaş çıkması durumunda Bulgaristan, Sırbistan, Avusturya, İngiltere ve Fransa da tarafsız kalacaklarını bildirmişlerdi.
Yunan ordusu karşısında Osmanlı ordusu hangi tarihte zafer kazandı?
Yunan ordusu karşısında Osmanlı ordusu bariz bir zafer kazandı (17 Mayıs 1897)
Rus çarının Sultan II. Abdülhamid’e yaptığı ateşkes ve barış çağrısında temel esasları nelerdir?
Rus çarının Sultan II. Abdülhamid’e yaptığı ateşkes ve barış çağrısında iki temel esas vardı. Birincisi, Osmanlı Devleti’nin toprak kaybı olmayacaktır. İkincisi ise Girit’te muhtariyet kurulacaktı Ancak, bu muhtariyet daha sonra geliştiği gibi Osmanlı askerlerinin adadan çıkarılmasını içermiyordu.
Dömeke Meydan Savaşı hangi tarihler arasında meydana geldi?
Savaş 18 Nisan 1897’de başladı, 15-17 Mayıs 1897’de Dömeke Meydan Savaşı oldu ve 20 Mayıs 1897’de ateşkes anlaşması imzalandı. Öyleki, toplam süre bir aydır. Bu bir aylık dönem sonucunda Osmanlı ordusunun nihai kazancı; 93 (1877-78) harbinden sonra alınan parlak bir zafer idi.
Dömeke Meydan Savaşının Osmanlı Devleti açısından neticeleri ne olmuştur?
En başta Osmanlı Devleti kendi topraklarını savaşarak muhafaza edeceği hissini hem kendi toplumuna hem de üçüncü devletlere göstermiş oldu. Kısmen “hasta adam” imaj› ortadan kalktı. Osmanlı Devleti’nin savaş başlamadan önce gösterdiği diplomasi başarılı oldu. Ancak ateşkes sonrası masa başında aynı başarı sağlanmadı. Batılı devletlerin Yunanistan’a ne denli sahip çıktıklarını Osmanlı Devleti masada görmüş oldu. Zira savaş esnasında elde ettiği yerleri iade etmek zorunda kaldı. Buna ilaveten, Girit’in elden çıkmasına da ramak kalmıştı. Girit’te bundan sonra yaşanan süreç, ya göç ya ölüm şeklinde gerçekleşti.
Yunanistan-Osmanlı barış anlaşması hangi konferansta görüşülmüştür?
Yunanistan ile yapılan İstanbul konferansı aslında batılı veya büyük devletlerin ikiyüzlülüğünün bir göstergesi idi.
Osmanlı-Yunan çekişmelerinin zirve noktası nedir?
Girit adasındaki sorun, o zamana kadar Osmanlı-Yunan çekişmelerinin zirve noktasıdır diyebiliriz
Girit adasındaki sorunun safhaları nelerdir?
Birinci safha Halepa antlaşmasına kadar geçen dönem. Bu dönem Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı tarihten itibarendir. Çünkü aynı tarihten itibaren adanın Yunanistan’a ilhak çalışmaları başlamıştı. İkinci safha ise 1876 Halepa fermanından, Osmanlı Devleti tarafından sözleşmenin yenilenip geliştirilmesine kadar geçen süredir. Üçüncü safha diye adlandırabileceğimiz dönem ise, Halepa fermanındaki maddelerin icraya konulup Girit Rumları ve Yunanistan’ın “istediğimizi aldık veya alıyoruz” düşüncesi ile Osmanlı-Yunan savaşının çıkışına sebep olan gelişmelerin yaşandığı 1896 yılına kadar geçen süredir. Yeni bir safha diye adlandırabileceğimiz dördüncü dönem ise, General Vassos kumandasında adaya Yunanların asker çıkarmasıdır. Bu dönem kısa bir dönem ise de, Osmanlı Devleti, Yunanistan ve üçüncü devletlerin soruna yaklaşmalarını baştan sona değiştirdiği dönemdir. Çünkü bu politika değişiklikleriyle Girit’e muhtariyet verilip, adadan Osmanlı askerleri çıkartıldı. Bu sırada, Osmanlı Devleti’nin Yunan savaşını kazanmasına rağmen, kazanç beklentisinin boşa çıkacağına dair görüşler kuvvet buldu. Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı ikircikli tutumu bariz bir şekilde bu süreçte müşahede edildi. Beşinci safha ise, “Bağımsız Girit adası” ilanına geçiştir. Bu dönemde toprak sınırları olarak Osmanlı Devleti’nde görünse bile Yunan bir prensin genel valilik yapması ile karşılaşıldı. Adadaki Müslüman halk, planlı olarak adadan canlı ya da cansız olarak çıkartılmaya başlandı. Bu dönemde adanın Yunanistan’a katılma isteği olsa bile zayıf Yunan hükümetleri yeni bir Osmanlı-Yunan savaşını göze alamadıkları için bu dönem diğer dönemlere nazaran uzun sürdü. Son safha ise, Balkan savaşları sonrası adanın Yunanistan’a terkine kadar geçen dönemdir. Adanın Yunanistan’a terki ile Girit adası sorununu tam olarak tanımlamış olamayız. Daha sonraki yıllarda, adada kalmayı başaran Türk-Müslüman ahalinin zor ko?ullarda bir şekilde tehcire tâbi tutulmaları ve ardından Cumhuriyet dönemindeki Mübadele anlaşmasıyla adada neredeyse Rumlar dışında kimsenin kalmamasına yol açan gelişmeleri de Girit adası sorununa ilave etmeliyiz.
Girit sorunun uluslararası bir boyut alması nasıl olmuştur?
Ancak Girit sorununda en ciddi safha, Osmanlının hem batılı devletler nezdinde hem de Balkanlardaki bütün dengelerini alt üst eden 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 harbi) ve ardından yapılan 1878 Berlin anlaşmasıdır. Bu antlaşmanın maddeleri arasına konulan Girit halkı lehine nizamname yapılacağı ifadesiyle, sorun artık uluslararası bir boyut almıştır.
Osmanlı Devleti Girit’i kontrol altına almak için adadaki ileri gelenlerle, bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmanın maddeleri neydi?
Örneğin, atanacak genel vali ve yardımcısının mensup olacağı din tespit edilmişti. Genel vali Müslüman ise yardımcısı Hıristiyan olacak, Vali Hıristiyan ise yardımcısı Müslüman olacaktı. 80 kişilik vilayet meclisinin 49’u Hıristiyan, 31’i de Müslümanlardan oluşacaktı. Memurlar yerlilerden tercih edilecekti. Adada yaşayanların çoğunun Hıristiyan olması nedeniyle memur kadrolarını ele geçirecekleri düşüncesi yaygındı. Rumca, Türkçe gibi resmi dil olacaktı. Kağıt para kullanılmayacaktı. Basın hürriyeti sağlanacaktı. Bu maddenin propaganda amaçlı kullanılmak için konulduğu ortada idi. Gümrük ve vergi gelirlerinin yarısı doğrudan adaya tahsis edilecekti. Bu madde de adanın kendi maliyesini oluşturma çabasına destek idi. Jandarma ve adliye teşkilatının kurulması maddesiyle de, bağımsız devletin asayişi sağlama noktasındaki temelleri atılmış oluyordu.
1890’lı yıllardan itibaren Girit, Yunanistan’ın artık doğrudan hedefi haline gelmişti. Hangi fermanının sağladığı özerklikle bu istek ayyuka çıkmıştı?
1890’lı yıllardan itibaren Girit, Yunanistan’ın artık doğrudan hedefi haline gelmişti. Bundan sonra, ada Yunan generallerin işgal rüyalarını süslemeye başladı. Aslında 1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhakından sonra adadaki konsoloslar vasıtasıyla 1878 Halepa fermanının sağladığı özerkliğin genişletilmesi isteği ayyuka çıkmıştı.
Kaç yılında Kandiye ve Hanya’da Müslüman ve Hıristiyan halk arasında çatışmalar çıktı?
1896 yılı baharında Kandiye ve Hanya’da Müslüman ve Hıristiyan halk arasında çatışmalar çıktı.
Yunan General Vassos, adaya asker çıkarıp işgali gerçekleştirdiği gibi adanın Yunanistan’a ilhakını da ilan etti. Yunanistan’ın bu davranışı, hangi ülkelerin Akdeniz ve ada üzerindeki dengeleri açısından çatışmaktaydı?
Yunanistan’ın bu davranışı, İngiltere, Rusya, Fransa ve İtalya’nın Akdeniz ve ada üzerindeki dengeleri açısından çatışmaktaydı.
Batılı devletlerin Girit sorununu yaklaşımı nasıldı?
Devletlerin aralarında anlaştıkları iki konu ise şunlardı: Birincisi Girit bu durumda kesinlikle Yunanistan’a ilhak edilemezdi, ikincisi adada muhtariyet yönetimi kurulması idi. Bu iki vaadi gerçekleştirmek ve birbirlerini adada kontrol etmek için konsoloslardan müteşekkil bir komisyon kurdular. Adadaki Osmanlı bayrağının yanına büyük devletler de varlıklarının belirtisi olarak kendi bayraklarını çektiler.
Girit adasında, 1898 yılına kadar devam eden çatışmalar yatıştırılamamıştı. İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya, olaylardan sorumlu ilan ettikleri Osmanlı yetkililerinden ne istemişlerdir?
Osmanlı yetkililerinin adayı terk etmesini istediler. Bu istek Osmanlı karşısında mağlup Yunanistan’a küçük bir jest gibi idi. Çünkü araya giren Rus çarı, Yunan Prens Yorgi’nin genel valiliğe getirilmesini rica ediyordu. Doğrudan II. Abdülhamid’e iletilen bu istek Osmanlı Devleti’nin onuruna dokunuyor olmasına rağmen, kerhen kabul edildi.
Girit adası için kaç yılında bir anayasa hazırlandı?
Ada için 1899 yılında bir anayasa bile hazırlandı.
Osmanlı-Yunan Savaşı, Yunanistan’ın batılı büyük devletlerden destek görerek geliştirdiği her yayılmacı politikasında başarılı olamayacağını gösterdi. Yunan milliyetçilerin büyük gayretler sarf ettiği politikaya ne ad verilmişti?
Yunan milliyetçilerin büyük gayretler sarf ettiği “megalo idea” yani yayılmacı politikası ile askeri ve mali gücünün orantılı olmadığı ortaya çıktı.
Girit’ten bir kaçış başlamıştı. Bulabildikleri imkânlar ile on binlerce Müslüman nereye kaçıyorlardı?
Bu kaçış büyük ölçüde İzmir ve Aydın’a doğru yapılıyordu. Ancak, imkân bulanlar da deniz yoluyla Trablusgarp’a kaçmaktaydılar. Osmanlı Devleti’nin kurduğu Muhacirîn Komisyonu aldığı tedbirler ile Aydın’da toplanan 20 bin kadar zorunlu göçmeni Anadolu’nun bazı yerlerine ve beş bin kadarını da Bingazi ve Derne’ye yerleştirdi.
Avrupa kıtasının güneydoğusunda yer alan Makedonya bölgesinin batı sınırında Adriyatik denizi, güneyinde Akdeniz, doğusunda ise Karadeniz vardır. Bu bölgede hangi uluslar yaşamıştır?
Bu bölgede yerleşim daima cazip olmuştur. Sırp, Hırvat, Sloven, Bulgar, Makedon, Arnavut, Rum, Bulgar, Pomak, Roman, Türk gibi çok sayıda millete mensup topluluklar burada bulunmaktadır. XIV. Yüzyıldan itibaren Balkanlarda görülen Türk varlığı bölgenin kaderine ortak olmuştur.
1877-78 Osmanlı Rus harbi ve ardından yapılan anlaşma hangisidir?
1877-78 Osmanlı Rus harbi ve ardından yapılan Ayastefenos (Yeşilköy) antlaşması Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda hem büyük ölçekli toprak kaybı, hem de çok ciddi anlamda güç kaybının en büyük kırılma noktası olmuştur.
1878 Berlin anlaşmasına göre bağımsız olan ülkeler hangileridir?
1878 Berlin antlaşmasına göre, Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız oldu. Bulgaristan sınırları küçültülerek üç bölgeye ayrıldı: Birinci bölge, Bulgaristan adıyla Osmanlı Devletine vergi veren bir prenslik yapıldı. İkinci bölge Doğu Rumeli adı ve başına Hıristiyan bir vali atamak şartıyla Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir bölge yapıldı. Üçüncü bölge ise Makedonya idi. Makedonya da Islahat yapılmak şartıyla Osmanlı Devleti’ne bırakılıyordu. Osmanlı Devleti’nin kullandığı tabirle Rumeli bölgesi (Selanik, Manastır, Kosova gibi önemli büyük şehirler) bugünkü Makedonya’nın olduğu bölgedir.
Doğu Rumeli’deki Bulgarlar ne zaman isyan başlatarak Bulgar Prensliğine bağlandıklarını ilan ettiler?
Do¤u Rumeli’deki Bulgarlar, 1885 yılında geniş çaplı bir isyan başlatarak Bulgar Prensliğine bağlandıklarını ilan ettiler.
Kaç yılında Alman Prensi Ferdinand, Bulgaristan Prensliği’ nin tacını taktı. Böylece, Bulgaristan devletinin temeli atılmış oldu?
1887’de Alman Prensi Ferdinand, Bulgaristan Prensliği’ nin tacını taktı. Böylece, Bulgaristan devletinin temeli atılmış oldu.
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu iç karışıklıkların sağladığı fırsatı değerlendiren Bulgar Prensliği, kaç yılında bağımsızlığını ilan ederek İstanbul’dan tamamen ayrıldı?
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu iç karışıklıkların sağladığı fırsatı değerlendiren Bulgar Prensliği, 1908’de bağımsızlığını ilan ederek İstanbul’dan tamamen ayrıldı.
Makedonya ise, Balkanların merkezinde olması ve etnik çeşitlilikten kaynaklanan sebeplerle oldukça hassas olma durumunu fazlasıyla hissetmiştir. Etnik yapıyı kimler oluşturuyordu?
Makedonya ise, Balkanların merkezinde olması ve etnik çeşitlilikten kaynaklanan sebeplerle oldukça hassas olma durumunu fazlasıyla hissetmiştir. Etnik yapıyı oluşturan Rum, Bulgar, Arnavut, Ulah, Sırp, Boşnak, Pomak, Roman ve Türk gibi unsurlara ilaveten Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler ve bu dinlere ait çeşitli mezhepler bulunmaktaydı.
Osmanlı Devleti’nin güç kaybı ve XIX. yüzyıldan itibaren artan savaşlar, Avrupa tarihinde kısaca nasıl adlandırılmakta idi?
Avrupa tarihinde kısaca “Doğu Sorunu” olarak adlandırılmakta idi. Ancak gerçekte sorun Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağı idi. Bunun en belirgin özelliği de Makedonya’da görülmekteydi.
Avrupalı güçlerin her biri Makedonya ile hangi kendi çıkarları çerçevesinde ilgileniyordu?
Avrupalı güçlerin her biri Makedonya ile kendi çıkarları çerçevesinde ilgileniyordu. İngiltere, bölge ile siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda ilgilenmekte idi. Osmanlı toprakları, Uzak Doğudaki sömürgelerine ulaşmak ve pazarlama yapmak için kestirme bir yoldu. Bu sebeple de, siyasi ve askeri açıdan zayıflamış bir Osmanlı Devleti işine geliyordu. Fransa, ulusçuluk akımlarının doğduğu ülke olarak Osmanlı toprakları ve özellikle Balkanlar’da dengenin diğer önemli bir parçasıydı. Rusya ise, savaşı ve din kozunu (özellikle Ortodoksluğu) en çok kullanan kuzeydeki temel güçtü. Osmanlı Devleti’nin batı bölgelerindeki topraklarını sürekli tehdit ediyordu. Rusya’nın Slav unsurlar ile olan etnik ve dini bağlantısı ile diğer siyasî çıkarları, bölgeye baskı uygulamasının en önemli araçlarıydı. Avusturya-Macaristan ise, Makedonya’yı doğal genişleme alanı olarak görmesi yanında, Osmanlı gibi çok uluslu olması nedeniyle bölgeyle yakından ilgilenmekteydi. Bölgedeki her ulusçu çıkar kavgasında bir refleks olarak Avusturya-Macaristan’ın da müdahalesi olmaktaydı.
Osmanlı Devleti hariç üçüncü taraf dediğimiz devletlerin durumu ve bölgeye bakış açıları bu iken, bölgedeki ulusların ve devletlerin durumuna kısaca bakmak gerekirse nasıl ifade edilebilir?
Bulgaristan kurulduğu günden itibaren din ve ulus kozunu en çok kullanan devletlerden biriydi. Sınırları içerisinde Panslavizm politikasının ürünü bir devlet olma gereğini hep dikkate alıyordu. Makedonya sorununda ise en etkin devlet konumunda idi. Sırbistan ise Osmanlı Devleti’nden koptuktan sonra, knezler aracılığı› ile daima Avusturya-Macaristan’ın desteğini görmüştü. Bulgaristan, Rusya ile din-mezhep hususunda sık sık ittifak edip bunu bölgesel güç olma yolunda kullandı. Bölgedeki her savaşta ve olayda bulunmaktan kaçınmadı. Milliyetçilik hareketiyle Osmanlı’dan ayrılıp sonra da diğer milliyetçilik akımlarıyla zaman zaman işbirliği yaparak, Osmanlı Devleti’ne en fazla zarar veren devletlerden biri oldu. Yunanistan ise, Avrupa’nın hem ideolojik/dini nedenlerle, hem de Osmanlı Devleti ile Akdeniz’de çatışan çıkarları nedeniyle en çok desteklediği ülkelerden birisiydi. Hatta, Avrupa’nın yarattığı bir devlet idi. Sahiplenme o derecede idi ki 1897 savaşını kaybeden Yunanistan, antlaşma masasında büyük devletlerden aldığı destek sayesinde kazançlı bile çıktı. Kısacası Makedonya sorunu bir anlamda Panslavizm ve Enosis politikalarının sonucunda doğmuştu.
Diğer taraftan, Makedonya’da çeşitli örgütler de faaliyet gösteriyorlardı. Bu ayrılıkçı örgütler, yukarıda bahsedilen soruna taraf unsurların tamamından destek görüyordu. Kendi aralarında iktidar mücadelesi olsa bile Makedonya bölgesi konusunda birleşiyorlardı. Öğrenciler, aydınlar askeri okullar ve kent burjuvası içinden çıkan örgütlerin liderleri etkin tepkiler geliştirdi. Bölgede yapılan her ıslahat, ayrılıkçı çalışmaların alt yapısını oluşturuyordu. 1890’lı yıllardan itibaren silahlı mücadeleye başladılar. Doğu Rumeli, Ermeni ve Girit olayları Makedonya’yı doğrudan etkiledi. Özerklik isteği ile çete savaşlarına başladılar. Aslında bu çete savaşları, Yunanistan’a (bazılarının da Bulgaristan’a) katılma arzusunun bir parçasıydı. Makedonya’da gelişen hadiselerden dolayı aldığı tedbirler üzerine Osmanlı Devleti Avrupalı devletler tarafından uyarıldı. Kaçınılmaz olarak bu uyarı, bölgedeki ayrılıkçı çete ve isyancıları körükleyen bir etki yapmaktaydı.
Esas olarak bu ve benzeri maddeleri içeren söz konusu antla?ma, aslında Viyana ıslahatının genişletilmiş haliydi. Bununla birlikte bölgenin Osmanlı Devleti’nden ayrılması için bütün gayretlerin ortaya konduğu bir antlaşmadır. Antlaşma, daha doğrusu dikte edilen bu maddeler ayrılıkçılar› memnun etmişti. Diğer taraftan Batılı devletlerin desteklerini sağlayan Bulgar, Yunan ve Sırplar aynı antlaşmanın sınırları belirleyen maddesine ise itiraz ettiler.
Kaç yılında Cumâ-i Bâlâ’da ayaklanma çıkmıştır?
21 Eylül 1902’de Cumâ-i Bâlâ’da çıkan ayaklanma, Osmanlı birliklerini uğraştırmış olmasına rağmen bastırıldı. Babıâli, Kasım 1902’de “Rumeli Vilayetleri Hakkında Talimat” adıyla bölgede bir takım idari düzenlemeleri başlattı. Bu talimattaki en önemli unsurlardan biri, jandarma ve polis teşkilatının yeniden düzenlenmesiydi. Bir ba?ka önemli madde de, Müslümanların yanı sıra Hıristiyanların da jandarma teşkilatına alınmasına ilişkindi. 8 Aralık 1902’de Selanik’te göreve başlayan Hüseyin Hilmi Paşa, Avrupalı devletlerin de olumlu bulmasıyla, Rumeli’deki reformları uygulamaktan sorumlu Rumeli Genel Müfettişliğine tayin edildi.
Osmanlı Devleti’nce Makedonya bölgesine uygulanacak reform paketi, Avrupalı devletleri pek de memnun etmemişti. Bunun nedeni nedir?
Çünkü, hemen ardından yapılan görüşmelerde Rusya ve Avusturya yeni bir program ileri sürmüştü. “Viyana Tasarısı” veya “Viyana Reform Programı” diye adlandırılan programla, Avrupalı devletlere müdahale hakkı sağlanıyordu. 21 şubat 1903’de Babıâli’ye sunulan bu ıslahatlardan bir kısmı, Osmanlı Devleti’nin askeri müdahalesine belirli sınırlamalar getiriyordu: Avrupa devletlerinin denetiminde bir Genel Müfettiş atanması, genel af ilanı, polis ve jandarmanın yabancı uzmanlar tarafından eğitimi, asayiş kuvvetlerinin ve kır bekçilerinin Müslüman ve Hıristiyanların nüfus oranına göre tayini gibi maddeleri içeriyordu
İlin ayaklanması kaç yılında meydana gelmiştir?
Slavlar için kutsal gün olan 2 Ağustos 1903’te Manastır’da “İlinden Ayaklanması” adıyla bilinen en büyük ayaklanma bir tür şiddet örgütü olan çeteler tarafından başlatıldı. Başarılı olamayan bu ayaklanma deneyimi ile başka paralel ayaklanmalar da çıkarıldı. Bu ayaklanma hareketlerinde en önemli gelişme Kruşova’da oldu.
Makedonya sorununu Avrupa diplomasisinde en öncelikli konu yaptı. Naticede Mürzsteg reform programının ortamını hazırladı. Osmanlı Devleti bölgede kontrolü sağlamış olsa bile, 1903 yılı Eylül ayı sonlarında Rus Çarı II. Nikola ve Avusturya Macaristan İmparatoru Franz Josef, Viyana yakınlarındaki Mürzsteg kentinde buluşarak aralarında olmayan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın da bölgesel çıkarlarını gözeten bir antlaşmaya imza attılar. Bu antlaşmanın maddeleri çok ilginç hükümler içeriyordu. Çok yönlü çıkarları yansıtan, siyasi ve askeri açılardan vesayetler içeren ve çok sayıda muğlâk ifadeleri barındıran anlaşmanın bazı maddeleri nelerdir?
- Reformları Osmanlı Devleti yapacak ancak, Avusturya-Macaristan reformlar esnasında birer sivil memurla reformları kontrol edecektir,
- Manastır, Kosova ve Selanik’teki jandarmanın ıslahını Babıâli’nin emrinde olan Avrupalı bir general yapacaktır,
- İş bu barış antlaşması imzalandıktan sonra Makedonya’daki vilayetlerin sınırları, uluslararası ilişkilerine göre yeniden belirlenecektir (Bu madde ile bütün devletlere müdahale hakkı tanınıyordu).
- İdari ve adli kurumlara özerklik kazandırma yönünde reformlar yapılacaktır,
- İsyan edenler için Hıristiyan ve Müslüman komisyonlar kurulacak (Müslümanlar da isyan etmiş gibi eşit suçlu kabul edilmişlerdir).
- Osmanlı Devleti reformları bir an önce başlatacaktır.
Rumeli Müfettişliği ne zaman kaldırılmıştır?
II. Meşrutiyet’tin ilanından sonra Rumeli Müfettişliği kaldırıldığı için Hüseyin Hilmi Paşa’nın görevi de bitti. Ancak Paşa, üç ay kadar daha Rumeli’de kaldı.
Osmanlı Devletinin, yaptığı idarî reformları Avrupalı devletleri nasıl müdahale etmişlerdir?
Müslüman ahaliyi de ırk unsurları ile tasnif ederek Arnavut, Çerkez, Pomak gibi guruplara bölüp sonra da reformların yetersizliğini iddia etmeye devam ettiler.
Osmanlı vatandaşı olan Müslüman ve gayrimüslimler arasında hürriyetçi fikirler yayıldı. Sultan II. Abdülhamid’e meşrutiyetin ilanı ve meclisin yeniden açılması için baskılar başladı. “Hürriyet, Uhuvvet, Müsavat” (Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik) sloganları Manastır, Üsküp, Selanik gibi Balkanların önemli merkezlerinde yankılanıyordu. Bunun sonucu ne olmuştur?
II. Meşrutiyete giden yolu açacaktı.
Bulgar Prensliği kaç yılında bağımsızlığını ilan etti?
5 Ekim 1908’de Bulgar Prensliği bağımsızlığını ilan etti. Aynı tarihte Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i işgal etti.
II. Me?rutiyetin ilanından sonra, bölgedeki örgütler silahlı eylemlerini siyasi eylemlere dönüştürdü. 1908 yılından sonra bölgede çeşitli partiler kuruldu. Bu partilerden birçoğu, hangi isimle kuruldu?
“İhtilal örgütü” “federatif parti” gibi isimlerle kuruluş gayelerinin arkasındaki niyetlerini açıkça isimlerine yansıtan partilerdi