Siyasi Düşünceler Tarihi Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim
16. Yüzyıl Devlet Düşüncesi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Ütopyacı düşünüş nedir?
Var olan bozuk siyasal düzenlere karşı, iyi bir siyasal düzenin ya da toplumun mümkün olduğunu, bunun için insan aklının en önemli kılavuz ve insan iradesiyle eyleminin en başta gelen araç olduğunu savunan düşünceler gurubu. Ütopyacı düşünce edebi anlatılar biçiminde karşımıza çıktığı gibi, siyasal düşünce tarihi içinde, teoriler biçiminde de karşımıza çıkabilir.
Klasik ütopyacılar kimlerdir?
Adları, yaygınlıkla Thomas More ile birlikte anılan Tommaso Campanella (1568-1639) ve Francis Bacon (1561-1626) klasik ütopyacıların diğer büyük isimleridir. Campanella’nın ütopyası Güneş Ülkesi (Civitas Solis) Latince olarak 1623’te Frankfurt’ta basılmıştır. Hayatı, More ile benzerlikler taşıyan Bacon’ın ütopik metni Yeni Atlantis (Nova Atlantis) ise ancak ölümünden sonra, tam metin olarak 1627’de yayımlanmıştır.
Thomas More kimdir?
Ütopyacı düşüncenin klasik metni olan Utopia’nın yazarı İngiliz hukuk ve siyaset adamıdır (1478- 1535). 1504’te Avam Kamarası üyeliğine seçilerek siyasal yaşama katılmıştır. Avam Kamarası’nda kralın sınırsız iktidarına karşı çıkmıştır. More’un siyasal yaşamda parlamasıyla VIII. Henry, More’u, 1518’de kendisinin özel danışmanı yapar. 1525’de parlamento başkanı olur. 1529’da ise More artık başbakan olur.
İki Gül Savaşı nedir?
Kırmızı gül sembolünü taşıyan Lancaster Hanedanı ile beyaz gül sembolüne sahip York Hanedanı arasında süren ve Lancaster Hanedanı’ndan Henry Tudor’un VII. Henry olarak tahta çıkışıyla son bulan, soylular arası savaştır.
Mutlak monarşi nedir?
Bir kral ya da monarkın, kendi hakimiyet alanı içinde yer alan topraklar üzerinde, hiçbir güç tarafından sınırlandırılamayan, kendinden sonra kimin kral olacağı dahil, bu topraklar üzerindeki her şeyi kapsayan sınırsız ya da koşulsuz hakimiyet biçimidir. En tipik ifadesi Fransa Kralı XIV. Louis’nün ünlü sözü olan Devlet benim sözüdür.
Thomas More Ütopyayı nasıl açıklamıştır?
Ütopyanın temelde gözettiği şey, insanların mutluluğudur. İnsanlar mutluluğa layıktır ama mutluluk asla bireysel, tekil bir şey değildir. İnsanların mutluluğu ancak toplumun mutluluğuyla mümkün olabilir. Bu durumda mutluluğa giden yol toplumsal eşitlikten geçmektedir. Mülkün tekelde ve mutlak olduğu bir devlette eşitlik kurulamaz. Çünkü orada herkes türlü yollarla kazanabildiği kadar kazanmakta haklı görür kendini.
Fantezi nedir?
Yazarı ya da üreticisinin iradesi ve arzusunun hiçbir sınır tanımaksızın kendini ortaya koyduğu metinler fantezi türünün içinde yer alır. Bir fantezi ürününde, örneğin yazar dilerse köpek balıklarını karada, yüzgeçleri üzerinde yürüyerek yaşayan hayvanlar olarak sunabilir.
Düşsel geziler nedir?
Bu tür, seyahatname, robinsonade gibi adlar da taşır. En ünlü örneği Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe adlı yapıtı ve Jonathen Swift’in Gulliver’in Seyahatleri’dir. Düşsel geziler insanlar tarafından bilinmeyen, hayali yerlere yapılan gezileri anlatır.
Bilim-Kurgu nedir?
Bilim ve teknolojinin mevcut gelişme ve ilerleme seviyesini gözeterek, bu gelişimin sürmesi halinde dünyanın nasıl dönüşeceğini ve neye benzeyeceğini ya da ne gibi yeni sorunlar ortaya çıkacağını içeren anlatı türüdür. En ünlü isimlerinden biri Isaac Asimov’dur.
Thomas More kitabında nasıl bir dünya kurmuştur?
• Kitapta ülke ada şeklindedir. Öyle ki bu ütopyanın başkenti Amaurote’dir. Adayı kuran Kral Utopos’dur. • Bu adanın 54 büyük ve güzel şehri vardır. Hepsinde aynı dil, yasalar, töreler ve kurumlar vardır. • Şehirlerin arası 24 mildir. Yani bir şehir sınırlarını genişletemez. Her şehrin tarım için 20 millik toprağı vardır ve bütün halk çiftçilik yapar ve çiftçiliği öğrenmek zorundadır. • Utopia’nın bütün şehirleri, bölgesel özellikleri dışında birbirine benzer. Birini görmek tümünü görmektir. Her şehir ailelerden meydana gelir. Akrabalar genellikle bir aradadır. • Her şehirde altı bin aile vardır. Yurttaş sayısının değişmemesine özen gösterilir ve çocuğu fazla olan aileler, fazla çocuğu az olan ailelere verirler. • Yemekler kölelerce hazırlanır ama onları örgütlemek, pişirip kotarmak, çeki düzen vermek kadınların işidir. Bu bakımdan Utopia gerçeğe teslim oluverir. • Bir yandan eşitlik vurgusu yapılır ama aynı anda, geleneksel iş bölümü temel alınır; Mutfak, yemek, çocuk işleri doğrudan kadınlara havale edilir. • Utopialıların kendilerince meşru saydığı haklı savaşlar için paralı askerlerin varlığını öngörürler. • Utopialıların ruhu ve bedeni çalışma merkezli olarak örgütlenmiştir. Gün ve gece yirmi dört saatte eşit parçalara bölünmüştür. Bu bölünmüşlük içinde yalnızca altı saat çalışılır. • Dini bir anlamda aklileştiren More, ölümden sonra bir hayatın olduğunu savunur. Bu hayata layık olabilmek içinse ruhen yetkinleşmek gerekmektedir. Ruhen yetkinleşmenin yolu da bedenden geçmektedir. • Ütopyada kapalı bir toplum olarak tasarlanan ideal düzen, başka bir zamanda değil, farklı bir yerdedir. Dolayısıyla ütopyada gelecek diye bir şey yoktur. Çünkü değişime neden olabilecek tüm etkenler kontrol altına alınmıştır. • Ütopyada polis yoktur çünkü herkes herkesin polisidir. Bunun gerçek hayatta işlemesi ve sorgulanmamasını sağlayanda eğitimdir. Bu yanıyla eğitim adeta insanlara ikinci bir doğa kazandırmaktadır.
Haklı Savaş Düşüncesi nedir?
Her siyasal sistem ve bu sistemin bileşenleri, kendi koydukları ölçüler üzerinden bazı savaşların haklı ve meşru, başkalarının ise haksız ve gayrimeşru olduğu düşüncesine sahiptir. Örneğin anti-emperyalist bir bakış açısıyla emperyalizme savaş haklı ve meşrudur. Oysa Machiavelli’den hatırlanacağı gibi, savaş iktidar mücadelesine içkindir ve bu bakımdan haklı-haksız diye ayrıştırılamaz. Çünkü haklılık ve haksızlık değer ifade ederken önemli olan savaşın üstlendiği işlevi anlamaktır.
Anarşizm nedir?
Yunanca anarkhos sözcüğünden türetilen ve yönetimsiz anlamına gelen terime bağlanan düşünceler gurubu. Genel olarak devletin kötülüğünden hareketle, insanların devlet olmadan daha eşitlikçi, adil ve mutlu bir düzen içinde yaşayacağını kabul eden, bu nedenle devleti ele geçirmek gibi hedefleri önemsemeyen yaklaşımların tümü. Tarih içinde, yaygınlıkla olumsuz anlamda kullanılmıştır. Bu terimi olumlu anlamda ilk kez kullanan ve siyasal yaklaşımın adı haline getiren Fransız düşünür Pierre J. Proudhon’dur.
Étienne de La Boétie kimdir?
Étienne de La Boétie, modern siyaset biliminin temellerini atan Fransız yazar, düşünür, yargıç ve siyasetçi. Montaignein en yakın dostu olarak bilinir. En önemli eserleri Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev ve Ocak Fermanı Hakkında İnceleme olarak bilinir.
Fransız monarşisinin temel sorunları nelerdi?
La Boétienin yaşadığı dönemde Fransız monarşisinin en temel sorunu Reform hareketlerinin etkisiyle başlayan mezhep çatışmalarıydı. Bu çatışmalarda üç farklı grup öne çıkıyordu. İlk grup Katolikler, ikinci grup protestanlığa yakın olan Huguenotlar, üçüncü grup ise her iki tarafa da eşit durmaya çalışan ılımlılardı. Ilımlılar, devletin dininin Katoliklik olarak kalmasını onaylıyor ama aynı zamanda Huguenotların dini özgürlüklerinin güvence altına alınmasını istiyordu. Bunun için de öncelikle tüm kiliselerin mutlak bir biçimde monarşiye bağlanması gerektiğini öne sürüyorlardı. Bu yaklaşım, zaten güçlerini arttırmak isteyen monarşi yanlılarının çıkarına uygundu. Bu doğrultuda Kral, 1562de Ocak Fermanı ilan etti. Böylece ülkedeki tüm Protestanlara ibadet özgürlüğü tanınıyordu. Bu ortamda La Boétie, kötülüklerin başlıca kaynağının mezhepsel bölünmeler olduğunu ve bu bölünmeyi düzeltmesi gereken kişinin kral olduğunu belirtmiştir. Bu olaylar hakkındaki görüşlerini Ocak Fermanı Hakkında İnceleme adlı kitabıyla dile getirmiştir.
Saint-Barthelemy Kıyımı nedir?
Fransa’da 1572 yılında Fransız Protestanları olan Huguenof’lara karşı, aşırı Katoliklerin devlet desteğinde giriştiği büyük katliamdır. 24 Ağustos 1572’de SaintBarthelemy Yortusu günü, bizzat Kral IX. Charles ve annesi Catherine de Medicis’nin onayıyla Katolikler, Paris’te, Protestanları kılıçtan geçirmeye başladılar. Paris’ten çevreye de yayılan bu kıyımda çeşitli tahminlere göre 30 ile 70 bin arası Huguenot öldürüldü.
Étienne de La Boétie devletten kurtulmak için neyi savunmaktadır?
Étienne de La Boétie devlete karşı açık ve etkin bir itaatsizliği ya da direnişi öngörmemekte, tersine devletten kurtulmak için sivil itaatsizliğin yeterli olacağını savunmaktadır. Eğer onlara hiçbirşey verilmezse, savaşmaya ve vuruşmaya gerek olmadan tiranlar tıpkı su ve besi bulamayıp kuru ve ölü bir dal durumuna dönüşen bir kök gibidirler. Ondan her hangi bir şeyi eksiltmek gerekmez, ona hiçbir şeyi vermemek yeterli olur.
Sivil İtaatsizlik nedir?
Pasif direniş olarak da adlandırılır. Pasif direniş ya da sivil itaatsizlik siyasal iktidara karşı aktif bir karşı çıkışı içermekten çok, siyasal iktidarın yap ya da yapma biçimindeki buyruklarını boşa çıkartır. Kimileyin kendiliğinden örgütlenen, şiddet içermeyen, yasaların düzenlemediği boşluklara yerleşen ya da yasayı lafzıyla alıp uygulayan, bu nedenle biçimsel olarak yasa dışı olmasa da, esasta yasanın dışında konumlanan eylemlerle ifade edilir.
Étienne de La Boétie’nin temel sorusu ve cevabı nedir?
Hükmedilen halk niçin ve nasıl boyun eğerek onaylayana, yani gönüllü kullar toplamına dönüşür? Yanıt çok manidardır: Halk özgürlüğünü ve daha da önemlisi özgürlük istencini yitirdiği için alçaklaşır. Boétie’nin anlatmaya çalıştığı şey, hüküm sahibi tiranın ideolojik araçlara başvurup bir hegemonya kurmayı başaramazsa kendini uzun süre tiran olarak koruyamayacağıdır. Bu nedenle tiran, tümüyle kontrolü altında tutmaya çalıştığı eğitim, görenekler ve toplumsal alışkanlıklar yoluyla, öncelikle insanlar arasındaki kardeşlik bağlarını tasfiye eder. Siyasal iktidar farklı yollara da başvurur. Bu yöntemlerin arasında ilk olarak halkın güçsüzleştirilmesi gelir. Bu durum halkın zevke, eğlenceye, sefahate yönlendirilmesiyle ya da halkın ağzına çalınan bir parmak bala bağımlı hale getirilmesiyle sağlanır. Yani aslında eğlenceler de siyasal bir işlev üstlenmiş olur.
Hegemonya nedir?
Bir siyasal sistemin, rejimin ya da ideolojinin, genel olarak toplum içinde ve toplum tarafından, çeşitli araçlar, yöntemler ve kurumlar eliyle onaylanmasını, yeniden üretilmesini özetle, toplumsal sistem tarafından kabul edilmesini ifade eder. XX. yüzyılda Antonio Gramsci bu konu üzerinde durmuş en önemli düşünürlerin başında gelir.
Eğlence ve Siyaset ilişkisi nasıldır?
Eğlencelerin siyasal olarak kullanımı modern dünyada da yaygınca karşılaşılan bir uygulamadır. Örneğin 1932-1968 yılları arasında Portekiz’i yöneten faşist diktatör Salazar, ülkeyi yıllarca Üç F (Fado, fiesta ve futbol) ile yönettiğini söylemiştir. (Fado, hüzünlü Portekiz halk müziği, fiesta ise şenlik türlerinden biridir.)
Monarkomaklar ile ilgili doğru ifadeler nelerdir?
• Monarkomaklar Feodal değerleri ve kurumları yeniden canlandırmayı savunurlar. • Ölmeye yazgılı olduğu apaçık belli olan soyluluğu diriltmenin ötesinde, bu sınıfı siyasal olarak yeniden işlevsel kılmaya çalışıyordu. • Soyluların feodal ayrıcalıklarını tasfiyeye girişen krallık iktidarı yani mutlak monarşi iktidarın gasp edilmesi anlamına geliyordu. • Monarkomaklar kral ile krallığı birbirinden ayırır. • Krallığa değil, tiranlaştığını savundukları krala karşı çıkıyorlardı. • Temel referans çerçevelerini elbette doğru din olarak kabul ettikleri Protestanlık ve biricik dayanaklarını ise feodal hiyerarşinin en tepesindeki soylular oluşturuyordu. • Monarkomak yazarların özellikle Machiavelli’yle hesaplaştıkları görülür. Monarkomaklar için meşruluğu kendiyle koşullu prens, tiranın ta kendisiydi. • Machiavelli’ye göre, kral varsa kendi iradesi ve gücüyle vardı, var ve meşru olmak için kendi güç ve istencinden başka bir şeye gereksinim duymadığı gibi, bunlar dışında başka bir şeyle sınırlı da değildi. İşte monarkomakların öldürmeye çalıştığı bu kraldı.
Monarkomaklar içerisinde yer alan yazarlar kimlerdir?
• François HOTMAN • Theodore De BEZE • George BUCHANAN • Stephanus Junius BRUTUS
Jean Bodin kimdir?
Jean Bodin (1529-1596) Protestanların çoğunlukta olduğu Toulouse’da hukuk öğrenimi gören ve ardından 1561’e kadar bu kentin Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyeliği görevinde bulunan bir siyasal düşünürdür.
Jean Bodin’in egemenlik hakkındaki görüşleri nelerdir?
Jean Bodin dinsel hoşgörüyü savunur. Bodin bu kargaşa ortamından ancak egemenliğin tek kişinin elinde olduğu mutlak monarşi sayesinde çıkabileceği kanısındadır. Bu zor dönemde düzenin yeniden kurulması için kralın mutlak iktidarının savunan Bodin, Egemenlik kavramıyla pekiştirdiği başyapıtı (Devletin Altı Kitabı) 1576’da yayımlandı.
Jean Bodin’e göre Devlet nedir?
Bodin, yapıtının ilk tümcesini devletin tanımına ayırır: Devlet, birçok ailenin ve bu ailelere ortak olan şeylerin egemen erk tarafından doğrulukla yönetilmesidir. der. Devlete özgü temel nitelik ya da devletin özü, egemen erk ile donanmış olmasıdır. Görüldüğü gibi bu tanımda üç unsur dikkat çekmektedir. • Doğruluk • Aileler • Ortak şeyler.
Jean Bodin Egemenliği nasıl tanımlar?
Bodin, egemenliği Yurttaşlar üzerindeki en yüksek, en mutlak ve en sürekli güç olarak nitelendirir ve ardından bu özü ortaya koyabilmek için temel özellikleri sıralar: • Egemenlik Mutlaktır: Egemen, yasaların nasıl uygulanacağına, savaşa ve barışa, kamu görevlilerinin atanmasına, adaletin dağıtılmasına, para basılmasına, vergi konmasına vb. tek başına karar verir. Ayrıca Bodin, Yasa görenekleri ortadan kaldırabilir ama görenek yasayı değiştiremez diyerek, egemenin gelenek ve göreneklerle de bağlı olmadığını açıkça vurgular. • Egemenlik Süreklidir: Bodine göre süreyle kısıtlı olan ya da istendiği zaman geri alınabilen bir iktidardır, egemenlik değil, olsa olsa bir yetkidir. Bu yetki kullanan kişi de egemen değil, yalnızca bir yöneticidir. Her yönetici, egemenin iradesi sayesinde meşru olduğundan, yasalara ve egemene bağımlıdır. ne prensin iradesine ne de prensin değiştirebileceği insani yasalara karşı çıkabilir. Egemenliğin sürekliliği, devletin egemenle yani prensin yaşamıyla, dolayısıyla belli bir zamanla sınırlı olmadığı anlamına gelir. Fransa Krallığındaki kral öldü, yaşasın kral deyişi, bu anlayışının en açık göstergesidir. Egemenler (krallar) gelir geçer, ama egemenlik yaşatıldığı sürece devlet baki kalır. • Egemenlik Birdir, Bölünemez, Devredilemez: Bir, bölünmez ve devredilmez olan egemenlik, her ne kadar devlete içkin ise de ve bu nedenle kişiselleştirilmiş bir iktidar anlamı taşıyorsa da kaçınılmaz olarak potestas düzeyinde bir kişide somutlaşmak zorundadır. Bodin, egemenliğe en uygun düşen devlet biçiminin monarşi olduğunu ileri sürer. Yani egemenlik, en iyi şekilde kralın kişiliğinde somutlaşmaktadır. Tekrar etmek gerekirse kral egemendir fakat egemenlik demek değildir. Bu bağlamda dönemin İngiliz kraliyet hukukçuları, bu anlayışı kralın iki bedeni kurgusuyla ortaya koymuşlardır. Bu kurguya göre kral, ölümlü olan doğal bedenin ötesinde ölümsüz siyasi bedene sahiptir. Bodin Kral ya da Egemen derken bu siyasal bedenden söz etmektedir. • Egemenlik Mutlak ama sınırlı: Bodin’in egemenlik kuramı, buraya kadar belli bir iç tutarlılığa sahiptir. Fakat daha sonra çeşitli sınırlamaların getirilmesiyle bu tutarlılık belli ölçüde zedelenir. Bodin, egemen varlığın bir tiran olarak görülmesini istemez. Ayrıca burjuvazinin haklarını, en başta da özel mülkiyet hakkını kral karşısında güvence altına almak ister. Bunun için daha devlet tanımı yaparken dışarıda bıraktığı Tanrıyı ve tanrısal yasaları yeniden gündeme getirir ve bunların egemeni sınırladığını belirtir. İkinci bir sınır çizgisini de krallığın temel yasaları olarak çizer. • Egemenlik ve Meşruluk: Bir devletin tam bir devlet olup olmaması, kaçınılmaz olarak egemenin kişiliğiyle bağlantılıdır. Her ne kadar egemenlik ile egemen birbirinden farklı ise de egemenin yozlaşması devleti bozulmaya götürebilir. Kralın yozlaşmasının temel nedeni ise elinde bulundurduğu mutlak iktidardır: Egemenliğin şöyle bir kötülüğü vardır ki, çoğu kez bilgeler delilere, cesurlar korkaklara, iyiler kötülere dönüşür. Bu durumun oluşmasını, doğal tanrısal yasalar önleyebilir. Daha açıkçası, prensin kendisini egemenliğin kötü etkilerinden korumasının tek yolu, tanrısal yasalara uygun davranmasıdır. Bir bakıma, tanrısal yasalar ya da din, iyi siyasetin tek güvencesi olarak belirmektedir.
Bodin devlet biçimlerini ve yönetimleri nasıl tanımlamıştır?
Bodin’e göre monarşi, aristokrasi ve demokrasi olmak üzere üç devlet biçimi vardır. Ama bu sınıflandırma egemenliğe göredir. Örneğin egemenlik tek bir kişide toplanmışsa monarşi söz konusudur. Bunun dışında, egemenliğin bölünmediği unutulmadan, iktidarın kullanım biçimine göre farklı yönetim biçimleri ortaya çıkabilir. Örneğin egemenlik tek bir kişinin elinde toplandığı için monarşi olan devlet biçiminde, bütün yönetsel yetkiler yine kralın elindeyse monarşik bir monarşi, bütün yönetsel yetkiler soyluların elindeyse monarşik bir aristokrasi, bu yetkiler halkın elindeyse monarşik bir demokrasiden söz edilebilir. Böylece üç ayrı devlet biçiminin her birinin altında üç ayrı yönetim biçimi, yani toplam dokuz ayrı yönetim biçimi söz konusu olabilir.
Ölümsüz siyasi beden nedir?
Biyolojik varlığının dışında egemen varlık olarak kralın bedeni ölümsüzdür. 1557’de İngiltere’de açılmış olan bir davada on yıl önce ölmüş Kral VIII. Henry’nin adı karışmış ve dava yargıcı kral bir siyasal bedendir diye karar alınca diğer yargıçlar da şu kararı imzalamışlardır: Kral yasa tarafından halkın başı ve yöneticisi olarak kabul edildiğinden, sonsuza dek sürecek bir sürekliliğin adıdır. Bu nedenle kral hiçbir zaman ölmez.
Yönetim arayışlarında Bodin’in etkisi nedir?
Bodin’in ortaya attığı egemenlik kuramı, feodal çağın kalıntılarına ya da feodal içerikli yönetim arayışlarına karşı, mutlak monarşiye getirilmiş önemli bir dayanaktır. Ona göre, siyasal otoriteyi dağıtan ve gelenek ile görenekleri ön plana koyan feodal sistem, merkezi devlet anlayışının tam karşı kutbunda yer alır. Bu nedenle feodalite, hukuk öncesi ve devlet öncesi bir yapılanmayı ifade eder.
Batı Avrupa’da XVI. yüzyıl bir anlamda “kralların yüzyılıdır.” denemesinin nedeni nedir?
Çünkü bu yüzyılda krallar kendilerini sınırlayan din, gelenekler ve feodal hukuku aşmaya başlamışlardı.
Ütopyacı düşünüşün tanımı nedir?
Ütopyacı Düşünüş: Var olan bozuk siyasal düzenlere karşı, iyi bir siyasal düzenin ya da toplumun mümkün olduğunu, bunun için insan aklının en önemli kılavuz ve insan iradesiyle eyleminin en başta gelen araç olduğunu savunan düşünceler grubu. Ütopyacı düşünce edebi anlatılar biçiminde karşımıza çıktığı gibi, siyasal düşünce tarihi içinde, teoriler biçiminde de karşımıza çıkabilir.
Klasik ütopyacılar kimlerdir?
Klasik Ütopyacılar: Adları, yaygınlıkla Thomas More ile birlikte anılan Tommaso Campanella (1568-1639) ve Francis Bacon (15611626) klasik ütopyacıların diğer büyük isimleridir. Campanella’nın ütopyası Güneş Ülkesi (Civitas Solis) Latince olarak 1623’te Frankfurt’ta basılmıştır. Hayatı, More ile benzerlikler taşıyan Bacon’ın ütopik metni Yeni Atlantis (Nova Atlantis) ise ancak ölümünden sonra, tam metin olarak 1627’de yayımlanmıştır.
Utopia’nın yazarı kimdir?
Utopia’nın yazarı İngiliz hukuk ve siyaset adamı Thomas More (14781535)’dur. More, burjuva kökenli bir aileden geliyordu. Hu kuk eğitimi almış ve 21 yaşın da avukat olarak çalışmaya başlamış tı. 1504’te Avam Kamarası üyeliği ne seçilerek siyasal yaşa ma katılmıştır. Avam Kamarası’nda kralın sınırsız iktidarına karşı çıkan More, kısa zaman da Kral VI I. Henry’nin öfkesini üstüne çeker. Kralın öfkesinden kurtulmak için Londra’yı terk eder ve kralın ölümü, VIII. Henry’nin tahta geçmesiy le yeniden ülkesine döner.
İki Gül Savaşı kaç yılları arasında meydana gelmiştir?
1452-1485 yılları arasında süren İki Gül Savaşı’nın ardından krallıkda gücünü iyice artırmıştır.
İki Gül Savaşı’yla tahta çıkan VII. Henry, kaç yıl hüküm sürmüştür?
İki Gül Savaşı’yla tahta çıkan VII. Henry, 24 yıl süren krallığı süresince tam bir mutlak monark hâline gelir.
Yeoman anlamı nedir?
Yeoman adı verilen, çeşitli siyasal hakları elde edebilecek kadar gelire sahip çiftçiler gelmektedir.
Gentry anlamı nedir?
Gentry denilen ve kırsal bölgeler de, soy üzerine değilde zenginlik üzerine inşa edilmiş bir tür küçük aristokrasi de anılmalıdır.
More’un siyasal yaşamda parlamasıyla VIII. Henry, More’u, kaç yılında kendisinin özel danışmanı yapar?
More’un siyasal yaşamda parlamasıyla VIII. Henry, More’u, 1518’de kendisinin özel danışmanı yapar. 1525’te More parlamento başkanı (spea ker) olur. 1529’da ise More artık Lord High Chancellor yani başbakan olmuştur.
VIII. Henry’nin başı Papalık’ın boşanmaya direnmesi nedeniyle derttedir. Papalık’a karşı çıkarılan kaç tarihli Act of Supremacy yasasıyla kral kendisini aynı zamanda İngiliz Kilisesi’nin başı olarak ilan ettirir?
VIII. Henry’nin başı Papalık’ın boşanmaya direnmesi nedeniyle derttedir. Ama kral bu krizi yetkilerini genişletmek için fırsata çevirmeyi bilir. Artık krallığın kendi dışında ki bir otorite ola ak Papalık’tan kurtulma zamanı gelmiştir. Papalık’a karşı çıkarılan 1532 tarihli Act of Supremacy yasasıyla kral kendisini aynı zamanda İngiliz Kilisesi’nin başı olarak ilan ettirir.
Thomas More, kaç yılında başı kesilerek idam edilir?
Thomas More, 6 Temmuz 1535’te başı kesilerek idam edilir.
Mutlak monarşi tanımı nedir?
Mutlak monarşi: Bir kral ya da monarkın, kendi hakimiyet alanı içinde yer alan topraklar üzerinde, hiçbir güç tarafından sınırlandırılamayan, kendinden sonra kimin kral olacağının belirlenmesi dahil, bu topraklar üzerindeki her şeyi kapsayan sınırsız ya da koşulsuz hakimiyet biçimi. En tipik ifadesi Fransa Kralı XIV.Louis’nün ünlü sözü olan “L’État c’est moi!” (Devlet benim) sözüdür.
Thomas More’un eğlenmek için yazdığını söylediği Utopia’sı kaç yılında Latince olarak Louvain’de yayımlanmıştır?
Thomas More’un eğlenmek için yazdığını söylediği Utopia’sı 1516’da Latince olarak Louvain’de yayımlanmıştır. Kendi dilinde ve ül kesin de yayımlanabilmesi içinse 1551’i beklemek gerekir.
Ütopyanın temelde gözettiği nedir?
Ütopyanın temelde gözettiği şey, insanların mutluluğudur. İnsanlar mutluluğa layıktır ama mutluluk asla bireysel, tekil bir şey değildir. İnsanların mutluluğu ancak toplumun mutluluğuyla mümkün olabilir.
Bugünkü ütopya sözcüğünün karşılığı nedir?
Bugün ütopya sözcüğü, daha çok gerçekleşmesi olanaksız, hayalî ama yine de istenir, ülküsel olan şeyleri nitelemek için kullanı lan bir addır. Oysa siyasal düşünce için de bu terim, hayalî oluşu ya da gerçekleşip gerçekleşemeyeceği bir yana, üreticisi tarafın dan ortaya konulan ideal bir siyasal toplumu nitelemektedir.
Yazarı ya da üreticisinin iradesi ve arzusunun hiçbir sınır tanımaksızın kendini ortaya koyduğu metinler hangi tür metinlerin içinde yer alır?
Fantezi: Yazarı ya da üreticisinin iradesi ve arzusunun hiçbir sınır tanımaksızın kendini ortaya koyduğu metinler fantezi türünün içinde yer alır. Bir fantezi ürününde, örneğin yazar dilerse köpek balıklarını karada, yüzgeçleri üzerinde yürüyerek yaşayan hayvanlar olarak sunabilir.
Düşsel gezilere en iyi örnek hangileridir?
Düşsel geziler: Bu tür, seyahatname, robinsonade gibi adlar da taşır. En ünlü örneği Daniel Defoe (1659-1731)’nun Robinson Crusoe adlı yapıtı ve Jonathan Swift (1667-1745)’in Gulliver’in Seyahatleri’dir. Düşsel geziler insanlar tarafından bilinmeyen, hayalî yerlere yapılan gezileri anlatır.
Bilim-kurgunun en n ünlü isimlerinden biri kimdir?
Bilim-Kurgu: Bilim ve teknolojinin mevcut gelişme ve ilerleme seviyesini gözeterek, bu gelişimin sürmesi hâlinde dünyanın nasıl dönüşeceğini ve neye benzeyeceğini ya da ne gibi yeni sorunlar ortaya çıkacağını içeren anlatı türü. En ünlü isimlerinden biri Isaac Asimov’dur.
More’dan çok önce, ütopyanın öncüsü olarak kim kabul edilir?
More’dan çok önce, ütopyanın öncüsü olarak Platon ve Devlet adlı yapıtı sayılabilir.
Ütopyanın öncüsü Platon ideal bir siyasal toplumun nasıl olması gerektiğini hangi eserinde anlatmıştır?
Ütopyanın Öncüsü Platon: Platon, Devlet adlı yapıtında ideal bir siyasal toplumun nasıl olması gerektiğini ayrıntılarıyla anlatır. Ancak yine de bu yapıtı özel olarak ütopya saymak ve bununla sınırlamak yanlıştır. Çünkü Devlet, Platon’un bilgi kuramını yani epistemolojisini açıklayıp temellendirdiği temel yapıttır da.
More kitabında hangi ülkeyi ağır olarak eleştirmiştir?
Kendi yaşadığı dönemin İngiltere’sini ağır bir biçimde eleştiren More, iki ana bölümden oluşan kitabının ilk bölümün de diyalog yöntemini kullanarak hakim siyasal düzeni şiddetle eleştirir. İkinci bölümde ise More’un kendi kurduğu dünya anlatılır. Bir yan dan bir Rönesans aydını olarak More, Batı Avrupa’yı Batı Avrupa yapan temel değerlere sıkı sıkıya bağlı dır. Öyleki ütopyası nın bütün malzemelerini bu kültürden devşirir; düş ülkesinin halkının eski Yunan kökleri nin işaret edil mesi gibi. Ama aynı anda Mo re, kendisine kadar bağımlı olursa olsun, mevcut hâliyle Avrupa’dan kopmak zorundadır. Çünkü bu Avrupa, kesinlikle adaletsizli ğin, yoksulluğun, pisliğin, eşitsizliğin dünyasıdır. Bu bakımdan sahip olduğu Rönesans kültürün de olumladığı ne varsa, More hep sini alır ve bunlarla Utopia adasını kurar.
Kitapta Utopia adasını kuran kralın adı nedir?
Kitapta Utopia adasını kuran Kral Utopos, Abraxa yarımadasını ele geçirerek yarımadayı bir adaya dönüştürür. Kral Uto pos’un bu yeni ülkesin de bu vahşi, kaba Abraxalılar uygar, kibar, uslu Utopialılar’a dönüşürler.
Utopia adasında kaç şehir vardır?
Utopia adası en geniş yeri iki yüz mil olan bir adadır. Utopia’nın 54 büyük ve güzel şehri vardır.
Utopia' da evlerde yaşayanlar evle araların da özel bağlılıklar geliştirmesinler diye, dolayısıyla sahiplenmeye ya da genel olarak mülk hassa siyetine karşı kaç yılda bir evler değişir?
Her on yıl da bir, evler değişir, herkesin evi kura ile seçilir.
Bir şehirde nüfus çok artarsa bazıları nüfusu az olan şehre gönderilir. Her sokakta bir halk evi vardır. Syphogtant’lar burada oturur. Syphogrant kaç ailenin başıdır?
Syphogrant otuz ailelik bir birliğin başıdır ve aileler tarafından seçilir. Syphogrant’ın oturduğu halk evinin çevresin de on beş bir yanda, on beş diğer yanda otuz ailenin evi bulunur.
Haklı savaş düşüncesi ne anlam ifade etmektedir?
Haklı Savaş Düşüncesi Her siyasal sistem ve bu sistemin bileşenleri, kendi koydukları ölçüler üzerinden bazı savaşların haklı ve meşru, başkalarının ise haksız ve gayrimeşru olduğu düşüncesine sahiptir. Örneğin anti-emperyalist bir bakış açısıyla emperyalizme savaş haklı ve meşrudur. Oysa Machiavelli’den hatırlanacağı gibi, savaş iktidar mücadelesine içkindir ve bu bakımdan haklı-haksız diye ayrıştırılamaz. Çünkü haklılık ve haksızlık değer ifade ederken önemli olan savaşın üstlendiği işlevi anlamaktı.
Utopia’da kaç saat çalışılır?
Utopia’da gün ve gecenin, yirmi dört saatin eşit parçalara bölünmüş olması gösterilebilir. Bu bölünmüşlük için de Utopia’da yalnız ca altı saat çalışılır.
Utopialılar türlü türlü dinlere tapmakta serbest olmakla birlikte ve bu serbestlik ölçeğin de tapınmaları özgür sayılsa da esasen tümünün tapıncının temeli nedir?
Tüm Utopialılar aslında doğaya tapınırlar.
Utopİa'da kadınlar ve erkekler kaç yaşında evlenirler?
Utopia’da kadınlar on sekiz, erkekler yirmi iki yaşından önce evlenemez ve bir kez evlilik gerçekleşti mi ya ölümle biter ya da yö neticiler kurulunun izniyle.
Utopia' da gelecek diye bir şey neden yoktur?
Utopia' da gelecek diye bir şey yoktur. Çünkü değişime yol açabilecek tüm etkenler kontrol altına alınmıştır.
VI. yüzyılda iktidarlar mutlak biçimler almaya başladıkça ortaya çıkan tepkilerin ikincisini kim yapmıştır?
XVI. yüzyılda iktidarlar mutlak biçimler almaya başladıkça ortaya çıkan tepkilerin ikincisini Étienne de La Boétie ve yapıtı Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev temsil etmektedir. İlk tepkiyi temsil eden ütopyacı düşünüşten farklı olarak, La Boétie siyaset sorununu siyasetin ta kendisini eleştirerek tartışır. Siyaseti devlet merkezli kavrayan La Boétie, devleti reddetmek için en başta siyaseti reddeder ve siyasal düşüncenin en temel savlarından birine, insanın “zoon politikon” olduğu savına karşı çıkar. La Boéti e’ye göre, insan doğuş tan ya da doğal olarak siyasal bir hayvan değildir; insan sonradan siyasal bir hayvan hâline g lir. La Boétie siyasal iktidarın ya da devletin özünün tiranlıktan, bu özü arzulamanın ise gönüllü kulluktan başka bir şey olmadığını savunduğu için, bu vasfıyla sıklıkla anarşist yaklaşımın erken bir öncüsü sayılmıştır ama bu, çok da yerin de bir saptama değildir.
Anaşrizm kelimesinin karşılığı nedir?
Anarşizm: Yunanca an arkhos sözcüğünden türetilen ve yönetimsiz anlamına gelen terime bağlanan düşünceler grubu. Genel olarak devletin kötülüğünden hareketle, insanların devlet olmadan daha eşitlikçi, adil ve mutlu bir düzen içinde yaşayacağını kabul eden, bu nedenle devleti ele geçirmek gibi hedefleri önemsemeyen yaklaşımların tümü. Tarih içinde, yaygınlıkla olumsuz anlamda kullanılmıştır. Bu terimi olumlu anlamda ilk kez kullanan ve siyasal bir yaklaşımın adı hâline getiren Fransız düşünür Pierre J. Proudhon (1809-1865)’dur.
La Boétie’nin yaşadığı dönem de Fransız monarşisinin temel sorunu ülkedeki din çatışmalarıydı. Bu çatışmalar için de ise kaç ana eğilim kendini gösteriyordu?
La Boétie’nin yaşadığı dönem de Fransız monarşisinin temel sorunu ülkedeki din çatışmalarıydı. Bu çatışmalar için de ise üç ana eğilim kendini gösteriyordu. Birinci eğilim “Katolik Parti”, ikinci eğilim ise tam karşı kutupta yer alan ve Fransız Protestanları olan Hugue not’ların başını çektiği “Protestan Parti” idi. Bu iki karşıt kutup arasında ise dinsel hoşgörü yanlısı olan “Politikler Partisi” yer alıyordu.
Protestanlara ibadet özgürlüğü ne zaman tanınmıştır?
1562 tarihli Ocak Fermanı’yla bütün Protestanlara ibadet özgürlüğünü tanıyacaktır.
Saint-Barthélemy Kıyımı kaç yılında meydana gelmiştir?
Saint-Barthélemy Kıyımı: Fransa’da 1572 yılında Fransız Protestanları olan Huguenot’lara karşı, aşırı Katoliklerin devlet desteğinde giriştiği büyük katliam. 24 Ağustos 1572’de Saint-Barthélemy Yortusu günü, bizzat Kral IX. Charles ve annesi Catherine de Médicis’nin onayıyla Katolikler, Paris’te, Protestanları kılıçtan geçirmeye başladılar. Paris’ten çevreye de yayılan bu kıyımda çeşitli tahminlere göre 30 ile 70 bin arası Huguenot öldürüldü.
La Boétie Söylev'de tiranı ve tiranlığı nasıl anlatmıştır?
La Boétie’nin sözcüğün düz anlamıyla tiranı ve tiranlığı, yani bir kişiyi ve o kişinin hükümdarlığını kastettiği değildir. Söylev’in tiranı egemenden, tiranlık da kurumsallaşmış merkezî siyasal iktidar dan başka bir şey değildir.
La Boétie devlete karşı açık ve etkin bir itaatsizliği ya da direnişi öngörmemekte , bunun için neyi savunmaktadır?
La Boétie devlete karşı açık ve etkin bir itaatsizliği ya da direnişi öngörmemekte, tersine devletten kurtulmak için sivil itaatsizli ğin yeterli olacağını savunmaktadır.
Sivil itaatsizliğin tanımı nedir?
Sivil İtaatsizlik: Pasif direniş olarak da adlandırılır. Pasif direniş ya da sivil itaatsizlik siyasal iktidara karşı aktif bir karşı çıkışı içermekten çok, siyasal iktidarın “yap” ya da “yapma” biçimindeki buyruklarını boşa çıkartan, kimileyin kendiliğinden örgütlenen, şiddet içermeyen, yasaların düzenlemediği boşluklara yerleşen ya da yasayı lafzıyla alıp uygulayan, bu nedenle biçimsel olarak yasa dışı olmasa da. esasta yasanın dışında konumlanan eylemlerle ifade edilir.
Hükmeden taraf kendisini hükmeden olarak kurabilmek ve varlığını sürdürebilmek için, karşı tarafı, hükmedilen tarafı da gönüllü olarak kendi buyruklarına uyan, yani o buyrukları ona yan taraf hâline getirmek zorundadır. Bunun sonunca La Boétie’nin öne sürdüğü hangi ilişki ortaya çıkar?
La Boétie’nin “gönüllü kulluk” dediği boyun eğme ve kölelik ilişkisi bu sayede ortaya çıkacaktır.
La Boétie’nin temel sorusu şudur: Hükmedilen halk niçin ve nasıl boyun eğerek onaylayana, yani gönüllü kullar toplamına dönüşür? Bu sorunun yanıtı nedir?
La Boétie’nin temel sorusu şudur: Hükmedilen halk niçin ve nasıl boyun eğerek onaylayana, yani gönüllü kullar toplamına dönü şür? Gelen yanıt çok manidardır: Halk özgürlüğünü ve daha da önemlisi özgürlük istencini yitirdiği için alçaklaşır.
Gönüllü kulluğun birinci nedeni nedir?
Gönüllü kulluğun birinci nedeni başta görenekler olmak üzere eğitimdir.
Hegemonya kelimesinin tanımı nedir?
Hegemonya: Bir siyasal sistemin, rejimin ya da ideolojinin, genel olarak toplum içinde ve toplum tarafından, çeşitli araçlar, yöntemler ve kurumlar eliyle onaylanmasını, yeniden üretilmesini özetle, toplumsal sistem tarafından kabul edilmesini ifade eder. XX. yüzyılda Antonio Gramsci (1891-1937) bu konu üzerinde durmuş en önemli düşünürlerin başında gelir.
Tiranlığın verdiği eğitimin ve benzeri araçların insana kattıklarının da sürekli kılınması gerekir. Bu nedenle siyasal iktidar nasıl yollara başvurur?
Bunlar da halkın gönüllü kulluğunun sürmesi ne hizmet ederler. Bu yöntemlerin başın da, ilk olarak halkın güçsüzleştirilmesi gelmektedir. Bu durum halkın zevke, eğlenceye, sefahate yönlendirilmesiyle ya da halkın ağzına çalınan bir parmak bala bağımlı hâle getirilmesiyle sağlanır. Yani aslında eğlenceler de siyasal bir işlev üstlenmiş olur. ikinci yöntem, halkı çok düşünürmüş gibi, ona arada sırada maddi çıkarlar da sağlamasıdır. Üçüncüsü, halkın kölece alışkanlıklarını tehdit edebileceği düşünülen bilginin ve kültürel üretimin iktidar tarafından bir bütün olarak denetlenmesidir. Elbet te en önemlisi, tiranın yani devletin, halkın itaatini ve onayını üretebilmek için dine başvurmasıdır; tiran cehaletin ve hurafelerin yayılması için elinden geleni yapar.
Eğlencelerin siyasal olarak kullanımına örnek hangisidir?
Eğlence ve siyaset: Eğlencelerin siyasal olarak kullanımı modern dünyada da yaygınca karşılaşılan bir uygulamadır. Örneğin 19321968 yılları arasında Portekiz’i yöneten faşist diktatör Salazar, ülkeyi yıllarca “Üç F” (Fado, fiesta ve futbol) ile yönettiğini söylemiştir. (Fado, hüzünlü Portekiz halk müziği, fiesta ise şenlik türlerinden biridir.)
Halkın bu aldanışının sürekli olabilmesi için siyasal iktidarın bir heykelden ya da prensten ibaret olmaması, bu heykelin üzerin de yükseleceği kaidenin inşası, yani siyasal iktidarın kurumsallaşması ve bu kurumsallığın da merkezîleşmesi gerekir. Burada merkezîleşmeden ne anlamak gerekir?
İki şeyi anlamak gerekir. İlki, kaideyi oluşturan bütün halkın tavandan tabana doğru, tiranik ilişkiler için de örgütlenmesi yani siyasal iktidarın kendisini, kendi biçimiyle halk için de ürete bilecek ölçü de toplum al plan da yaygınlaştırması ve bu yaygınlığın kaidenin üstün de ki heykelle taçlanması; ikincisi ise tiranlığın merkez noktasının tiranlığın kendisinden başka bir şey olmaması; yani Tanrı’nın ya da başka meşruluk kaynaklarının kovulması, Machiavelli’de olduğu gibi prensin ortaya çıktığı anda meşru olması, kendisin den başka meşruluk kaynağının olmaması, yani auctoritas ile potestas’ın, iktidarın ilkesi ile kullanımının aynı elde birleşmesi.
Mutlak monarşiye karşı üçüncü tepkiyi kimler oluşturmaktadırlar?
Monarkomaklar, mutlak monarşiye karşı üçüncü tepkiyi oluşturmaktadırlar. Ancak bu tepkiyi anlamak için öncelikle hatırda tutul ması gereken şey, Reform ve Rönesans’ın bazı sonuçlarıdır. Reform’un dinsel çoğulculuğu artırmakla birlikte, aynı zaman da dinsel bağlılığı canlandırdığı açıktır. Dinsel bağlılık çeşitlilik içinde yoğunlaşırken aynı zamanda bu çeşitlilik yeni bir dinsel birlik ya da homojenlik arayışını da kışkırtıyordu. Aynı şekilde Rönesansın edebiyat eliyle ulusal dilleri geliştirmesi ve dildeki bu homojenleşmenin ulusal homojenlik arayışlarını da artırması yeni çatışmaları körüklüyordu. Kralların kendi güçlerini merkezî leştirmek ve artırmak için bu homojenlik arayışının peşine düşmeleri çatışmayı kaçınılmaz kılar. Özellikle Fransa, İngiltere, İskoç ya, Hollan da gibi ülkeler de nüfusun kendi içindeki dinsel çeşitlilikler ya da dinsel çoğunluk ile krallıkların dinsel aidiyetleri ara sındaki gerilimler, gerek aynı ülkenin sınırları içinde gerekse krallıklar arasında din savaşlarına giden yolu açar.
Genel olarak monarşinin mutlak monarşiye çevrilmesi ne karşı çıkan, bunu tiranlaşmak olarak okuyan ve tiranlaşan krala karşı direnişi ve tiranın öldürülmesini savunan bu görüş sahipleri nasıl adlandırılır?
Monarkomak olarak adlandırılmıştır.
Monarkomaklar kral ile krallığı birbirinden ayırıyor, krallığa değil, tiranlaştığını savundukları krala karşı çıkıyorlardı. Bu noktada temel referans çerçevelerini ne oluşturuyordu?
Elbette “doğru din” olarak kabul ettikleri Protestanlık ve biricik dayanaklarını ise feodal hiyerarşinin en tepesindeki soylular oluşturuyordu.
Franco-Gallia adlı yapıtın yazarı kimdir
Monarkomak yazarlardan ilki François Hotman (15241590)’dır. SaintBarthélemy Kıyımı’n dan kaçarak Cenevre’ye sığınmış ve hukuk profesörlüğü yapmıştır. Hotman’ın başlıca yapıtı Franco-Gallia tarihsel kanıtlardan hareketle Fransa’da hiçbir zaman mo narşinin mutlak bir nitelik almadığını göstermeyi amaçla yan bir yapıttır.
Hofman'a göre Kralı tahtan kim indirebilir?
Hotman’a göre, kralı başa geçirenin onu tahtan indirmeye de hakkı vardır. Yani halk, temsilcilerinin yer aldığı États Généraux aracılığıyla kralı tahttan indirebilir.
De Jure magistratum in subditos (Yöneticilerin Uyrukları Üzerinde ki Hakları) adlı yapıtın yazarı kimdir?
De Bèze, De Jure magistratum in subditos (Yöneticilerin Uyrukları Üzerinde ki Hakları) adlı yapıtında Katoliklerin çoğunluk olduğu yerlerde Protestanları direnmeye çağırır.
De Jure regni aput Scotus adlı yapıtın yazar kimdir?
Buchanan teolojik eğilimler sergilemekten çok hümanist bir yaklaşıma sahiptir. De Jure regni aput Scotus’ta (İskoçya’da ki Kral lık Yönetimi Üstüne) önce krallığı ele alır, sonra tiranı tanımlayarak ne yapılması gerektiğini saptar.
İsviçre’de 1579’da yayımlanan Vindiciae contra tyrannos (Tiranlara Karşı Direnme ya da Öç Alma Hakkı) adlı kitabın yazarı kimdir?
Gerçek kimliği bilinemeyen Stephanus Junius Brutus’tur; bu bir takma addır ve İsviçre’de 1579’da yayımlanan Vindiciae contra tyrannos (Tiranlara Karşı Direnme ya da Öç Alma Hakkı) adlı kitabın yazarıdır.
Jean Bodin’in siyasal düşünce tarihindeki önemi hangi kavramı armağan etmesinden kaynaklanır?
Jean Bodin’in siyasal düşünce tarihindeki önemi egemenlik kavramını armağan etmesinden kaynaklanır. Bodin, monarşiyi felsefihukuksal temeller üzeri ne oturtmuş ve ona din dışı bir anlam kazandırmıştır.
Bodin, egemenlik kavramıyla pekiştirdiği baş yapıtı Les six livres de la République’i (Devletin Altı Kitabı) kaç yılında yayımladı?
Bodin, egemenlik kavramıyla pekiştirdiği baş yapıtı Les six livres de la République’i (Devletin Altı Kitabı) 1576’da yayımladı.
Bodin, yapıtının ilk tümcesinde devleti nasıl tanımlamıştır?
Bodin, yapıtının ilk tümcesini devletin tanımına ayırır: “Devlet, bir çok ailenin ve bu ailelere ortak olan şeylerin egemen erk tarafından doğrulukla yönetilmesidir.” Devlete özgü temel nitelik ya da devletin özü, egemen erk (ya da ege men lik) ile donanmış olmasıdır. Görüldüğü gibi bu tanım da üç unsur dikkat çekmektedir: Doğruluk, aileler ve ortak şeyler.
Bodin için doğruluk ya da doğru yönetim, devleti karakterize eden temel unsurların neden başında gelir?
Çünkü ona göre, devletin temeli güç ve şiddettir.
Devletin tanımında karşımıza çıkan ikinci unsur nedir?
Devletin tanımında karşımıza çıkan ikinci unsur ailelerin yönetimidir. Bodin’e göre aile, özel mülkiyet hakkı bulunan ve babanın otoritesi altında örgütlenen doğal bir birimdir; bu birimler devleti oluşturan ilk hücrelerdir.
Bodin, devleti aileye benzetmekte nedeni nedir?
Bodin, ilk olarak, devleti aile ye benzetmekle babanın aile içindeki yerini ve rolünü devlet için de krala vermiş olur. Devlette ki iktidar ilişkileri, bir bakıma ailedeki iktidar ilişkilerinden türemektedir. İkinci olarak, devletin ailelerin yönetimi olması, kralın uyruk larının aile babaları, yani özgür yurttaşlar olduğu anlamına gelir. Bu, devleti tiranlıktan, zorbalıktan ayıran önemli bir kıstastır.
Devletin tanımında karşılaştığımız üçüncü unsur nedir?
Devletin tanımında karşılaştığımız üçüncü unsura, ortak şeylerin yönetimi ne gelince, bu unsur, devletin kamusallık vasfına ilişkin dir. Zaten Bodin’in devleti ifade etmek için Fransızca État (yada eski yazılışıyla estat) sözcüğü yerine, Latincedeki “kamusal şey” ya da “kamusal olan” anlamına gelen res publica’dan türetilmiş république sözcüğünü kullanmasının bir nedeni de budur.
Bodin, özel ile kamusala farklı alanlar tanıyıp bunların arasında uyumlu bir ilişki olduğunu ileri sürerek, hangi ayrımının ilk tohumlarını ortaya atmış olur?
Bodin, özel ile kamusala farklı alanlar tanıyıp bunların arasında uyumlu bir ilişki olduğunu ileri sürerek, burjuvazinin devlet kuramının temel taşı olan devlet-toplum (ya da sivil toplum) ayrımının ilk tohumlarını ortaya atmış olur.
Bodin, egemenliği nasıl nitelendirir?
Bodin, egemenliği “yurttaşlar üzerindeki en yüksek, en mutlak ve en sürekli güç” olarak nitelendirir.
Egemenliğin mutlak oluşu, en açık biçimde hangi ilişki de görülür?
Egemenliğin mutlak oluşu, en açık biçimde egemenin yasalarla olan ilişkisi içinde görülür: “Egemenliğin ve mutlak erkin temel noktası, genel olarak bütün uyruklara onaylarını almaksızın yasa vermekte yatar.” Dolayısıyla egemen, ne kendi yaptığı yasalarla ne de kendinden öncekilerin yaptıklarıyla bağlıdır. Bunun anlamı, egemenin yeni yasalar yaparken gereksiz gördüğü yasaları bozma ya da ortadan kaldırma gücüne sahip olmasıdır. Bu bakımdan yasa, hukuktan önce gelir.
Bodin’e göre süreyle kısıtlı olan ya da istendiği zaman geri alınabilen bir iktidar, egemenlik değilse nedir?
Bodin’e göre süreyle kısıtlı olan ya da istendiği zaman geri alınabilen bir iktidar, egemenlik değil, olsa olsa bir yetkidir. Bu yetkiyi kullanan kişi de egemen değil, yalnızca bir yöneticidir.
Bodin'nin modern devlet kuramına getirdiği en önemli katkılardan biri nedir?
Yöneticiden çok farklı olan egemen prens, egemenlik hakkını ömür boyu kullandıktan sonra, tacıyla birlikte kendinden sonraki ne aktarır. Bodin’in egemenliğin özelliği olarak ortaya koyduğu süreklilik ilkesi, onun modern devlet kuramına getirdiği en önemli katkılardan biridir. Devleter ki ya da egemenlik auctoritas (iktidarın ilkesi) ile potestas’ın (iktidarın kullanımı) tek bir yer de birleş mesi şeklinde ele alındığın da, özellikle auctoritas’a özgü olan süreklilik sayesinde devlet iktidarı onu kullanan kişiden (ya da kişi lerden) bağımsızlaşır ve devlet düşünülebilir bir olgu durumuna gelir.
Devlet biçim ve yöntemleri kaça ayrılır?
Devlet Biçimleri ve Yönetimler: Bodin’e göre “monarşi, aristokrasi ve demokrasi” olmak üzere üç devlet biçimi vardır. Ama bu sınıflandırma egemenliğe göredir. Örneğin egemenlik tek bir kişide toplanmışsa monarşi söz konusudur. Bunun dışında, egemenliğin bölünmediği unutulmadan, iktidarın kullanım biçimine göre farklı yönetim biçimleri ortaya çıkabilir. Örneğin egemenlik tek bir kişinin elinde toplandığı için monarşi olan bir devlet biçiminde, bütün yönetsel yetkiler yine kralın elindeyse monarşik bir monarşi, bütün yönetsel yetkiler soyluların elindeyse monarşik bir aristokrasi, bu yetkiler halkın elindeyse monarşik bir demokrasiden söz edilebilir. Böylece üç ayrı devlet biçiminin her birinin altında üç ayrı yönetim biçimi, yani toplam dokuz ayrı yönetim biçimi söz konusu olabilir.
Bir, bölünmez ve devredilmez olan egemenlik, her ne kadar devlete içkin ise de ve bu nedenle kişisizleştirilmiş bir iktidar anlamı taşıyorsa da kaçınılmaz olarak potestas düzeyinde bir kişi de (ya da kişilerde) ne yapmak zorundadır?
Bir, bölünmez ve devredilmez olan egemenlik, her ne kadar devlete içkin ise de ve bu nedenle kişisizleştirilmiş bir iktidar anlamı taşıyorsa da kaçınılmaz olarak potestas düzeyinde bir kişi de (ya da kişilerde) somutlaşmak zorundadır. İşte egemen bu somutlaşma işleminin bir sonucudur ve egemenliğin bir olması gibi egemende birdir; yani bir kraldır ya da bir meclis. Bodin, egemenliğe en uygun düşen devlet biçiminin monarşi olduğunu ileri sürer.
Ölümsüz siyasal beden ne demektir?
Ölümsüz Siyasal Beden: Biyolojik varlığının dışında egemen varlık olarak kralın bedeni ölümsüzdür. 1557’de İngiltere’de açılmış olan bir davada on yıl önce ölmüş Kral VIII. Henry’nin adı karışmış ve dava yargıcı “kral bir siyasal bedendir” diye karar alınca diğer yargıçlar da şu kararı imzalamışlardır: “Kral yasa tarafından halkın başı ve yöneticisi olarak kabul edildiğinden, sonsuza dek sürecek bir sürekliliğin adıdır. Bu nedenle kral hiçbir zaman ölmez.”
Bodin, egemen varlığın bir tiran olarak görülmesini istemez. Ayrıca burjuvazinin haklarını, en başta da özel mülkiyet hakkını kral karşısında güvence altına almak ister. Bunun için devlet tanımında ne gündeme getirir?
Devlet tanımı yaparken dışarı da bıraktığı Tanrı’yı ve tanrısal yasaları yeniden gündeme getirir ve bunların egemeni sınırladığını belirtir. İkinci bir sınır çizgisini de krallığın temel yasaları olarak çizer.
Bir devletin tam bir devlet olup olmaması, ne ile bağlantılıdır?
Bir devletin tam bir devlet olup olmaması, kaçınılmaz olarak egemenin kişiliğiyle bağlantılıdır. Her ne kadar egemenlik ile egemen birbirinden farklı ise de egemenin yozlaşması devleti bozulmaya götürebilir.
Bodin’nin egemenlik kuramı, tam bir içsel bütünlüğe sahip değildir ve belli sorunları içinde barındırmaktadır. Bunun nedeni nedir?
Çünkü Bodin, egemenin kişiliğine vurgu yaptığından egemenlik ile egemen arasındaki ayrımı tam anlamıyla keskinleştirememiş, nedenleri ne olursa olsun egemenliği aşkın bir güçten (Tanrı’dan) tümüyle soyutlayamamış ve egemenliği olmasa da egemeni (potestas düzeyinde) sınırlardan kurtaramamış, ayrıca egemenliğin kökeni ne yeterince açıklık kazandıramayıp onu rasyonalite ile donatamamıştır.
Egemenlik kavramının son sınırına kadar tutarlı bir kullanımını kim gösterecektir?
Egemenlik kavramının son sınırına kadar tutarlı bir kullanımını Thomas Hobbes gösterecektir.