Osmanlı Türkçesi Metinleri 2 Dersi 5. Ünite Özet
Rik’A Yazısı İle Metinler 1: Defterlerden Örnekler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Bu ünite rik‘a yazı türüyle oluşturulmuş, özellikle defter türü ağırlıklı olmak üzere arşiv belgeleri işlenmiştir. Rik’a yazısı XV. yüzyılın ilk yarısında Dulkadırliler tarafından kullanılmaktaydı. Osmanlılarda XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren kullanılmaya başlanmış ve merkez bürokrasisinde yaygın olarak kullanılan dîvânî yazısının yerini almaya başlamıştır. Diğer birçok yazı türünün de önüne geçmiştir. XIX. yüzyılda, genellikle resmî yazışmalarda kullanılan, “Bâbıâlî rik‘ası” adıyla bilinen rik‘anın bir alt türü gelişmiştir. Rik‘a yazısı son dönemde, Latin alfabesine geçilene kadar, bürokrasinin yanı sıra gündelik toplum hayatında da en yaygın kullanılan yazı türü hâline gelmiştir. Yazının hızlı yazılabilmesi için, birçok yazı türünde gösterilen sin, şın harflerinin diş kısımları rik‘ada düz bir çizgi hâlindedir. İki ve üç noktalı harflerde noktalar birleştirilerek, bu sayede bir nokta için eli kaldırmaya harcanan zamandan tasarruf edilir. Hatta kelime sonuna gelen noktalı harflerin noktaları da el kaldırılmadan doğrudan harfin kuyruk kısmına iliştirilir. Kelime sonunda birleşmeyen bazı harfler, el kaldırılmadan yazıldığı için, birleştirilerek yazılır. Metni okurken karşılaştığınız ve anlamını bilmediğiniz yabancı kelimelerin anlamını, metne ait sözlük kısmından öğrenebilirsiniz. Buraya seçilerek alınan yazılar, yaygın kullanılan, rik‘anın temel karakteristiğini gösteren özelliktedir.
I. Belge: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Belgenin Transkripsiyonu
Karârnâme Mehmed Vahîdüddîn
Birinci Mâdde: İ‘âşe Encümeni lağvedilmişdir. Encümenin bi’l-cümle nükuduyla menkul ve gayr-i menkul emvâl ve eşyâsı ve matlûbât ve düyûn ve mukavelâtı Mâliye Nezâretine devr edilecek ve tasfiye mu‘âmelâtıyla düyûn-ı mütehakkıkası nezâret-i müşârünileyhâca îfâ olunacakdır.
İkinci Mâdde: İdhâlât ve ihrâcâtda muvâzene te’mîni ve mesâ’il-i iktisâdiyye ve ticâriyye ve i‘âşenin tanzîmi ve bunlara müte‘allık kavânîn ve nizâmât ve mukarrerâtın tatbîk ve icrâsı içün tedâbîr ittihâzı zımnında ticâret nâzırının riyâseti altında nezâret-i müşârün-ileyhâdan bir ve Mâliye Nezâreti’nden iki, Nâfi‘a Nezâreti’yle Şehremâneti’nden müntehab birer a‘zâdan mürekkeb olmak üzere bir iktisâd hey’eti teşkîl olunacakdır.
Örnek Belgenin Kelimeleri
bi’l-cümle | Bütün, hepsi, genellikle. |
düyûn | Borçlar. |
emvâl | Mallar |
i‘âşe | Geçindirmek, beslemek, yaşatmak, diriltmek. |
ittihâz | Edinmek. Kabullenmek. “Öyle” diye bakmak. Kabul etmek. |
kavânîn | Kanunlar. Devlet idare kaideleri. Şeriatın her bir mes’elesi |
matlûbât | İstenilen, talep edilen ve aranılan şeyler. Alacaklar. Ödünç olarak verilmiş olan şeyler. |
mesâ’il | Mes’eleler |
mukarrerât | Kararlaştırılan şeyler, kararlar |
mukavelât | Mukaveleler, sözleşmeler. |
muvâzene | Ölçmek. Denk olup olmadığını bilmek için tartmak, ölçmek. İki şeyin ölçü olarak birbirine denk olması. Düşünmek. Uygunluk |
müntehab | Seçilmiş |
mürekkeb | Terkib edilmiş, bir kaç maddeden oluşmuş. Yazı yazmaya mahsus boya karışımı. Karışmış, muhtelit. Asıl, esas. |
müşârün-ileyh | Kendine işaret edilen. İsmi evvelce söylenmiş olan |
müte‘allık | Alâkalı. Bir yere bağlı, bir şeye mensub. |
mütehakkık | Tahakkuk eden, doğruluğu meydana çıkan. |
nizâmât | Nizamlar, muntazam şeyler, düzenler |
nükud | Nakidler, paralar, madeni paralar. |
riyâset | Reislik. Bir işi idarede başta bulunmak. Başkanlık. |
tedâbîr | Tedbirler, önlemler, çareler. |
zımn | İç taraf. Maksad, gaye. Açıktan söylenmeyip dolayısıyle anlatılan. |
Örnek Metnin Sadeleştirilmiş Hali
Karârnâme Mehmed Vahîdüddîn Birinci Madde: İaşe Encümeni ortadan kaldırılmıştır. Encümenin bütün nakitleriyle menkul ve gayr-i menkul malları, eşyası, alacak ve borçları ve sözleşmeleri Maliye Nezaretine devredilecek, tasfiye işlemleriyle, ispatlanmış borçları adı geçen nazırlık tarafından ödenecektir. İkinci Madde: İthalat ve ihracatta denge sağlanması, ekonomik meseleler, iaşenin düzenlenmesi, bunlarla ilgili kanun ve nizamlar, kararların uygulanması ve yerine getirilmesi için önlemler alınması amacıyla Ticaret Nazırının başkanlığı altında, anılan nazırlıktan bir, Maliye Nezaretinden iki, Nafia Nezareti ile Şehreminliği’nden seçilmiş birer üyeden oluşmak üzere bir ekonomi heyeti oluşturulacaktır.
II. Belge: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Belgenin Transkripsiyonu
Hazret-i Vâhibü’l-atâyânın tevfîkat-ı celîle-i İlâhiyye ve te’yîdât-ı Samedâniyye-i lem-yezeliyyesiyle mücerred te’sîs-i mebânî-i dîn ve teşyîd-i kavâ’im-i bünyân-ı şerî‘ati Seyyidü’l-mürselîn zımnında zât-ı kudsiyet-âyât-ı cenâbı şehinşâhînin asr-ı bâhirü’n- nasr-ı mülûkânelerinde dâhil-i taht-ı nizâm ü intizâm olan berrî ve bahrî Asâkir-i Muntazama-i Şâhâne’nin fünûn-ı harbiyyede tahsîl-i meleke eylemeleri husûsuna bi’z-zât ihâle-i intizâr-ı mekârim-âsâr-ı hilâfet-penâhîleri masrûf ve sezâvâr. Ve her bir sınıf içün müte‘addid mektebler inşâsına ibtidâr buyurulmuş...
Örnek Belgenin Kelimeleri
asâkir | Askerler, erler. |
âsâr | Eserler, izler, nişanlar. Abideler. Âdetler |
âyât | Âyetler. Allah’ın sıfât ve kudreti hakkında görülen açık deliller. Menziller. Mekânlar. |
bâhir | Aşikâr, açık, belirli, apaçık. Güzel, meşhur, namdar, galip. |
bahrî | Denize âit, denize mensup, denizle alâkalı. |
berrî | Toprağa ait, kara ile ilgili. |
bünyân | Yapı, bina, duvar. Esas, yapı yapmak. |
fünûn | Fenler, ilimler. |
ibtidâr | Bir işe sür’atle başlama. |
kavâ’im | Evin direkleri. |
lem-yezelî | Devamlılık, bâkilik, zeval bulmazlık. |
masrûf | Sarfolunmuş, harcanılmış olan |
mebânî | Temeller. Esaslar. Yapılar. Binâlar. |
mekârim | Keremler, iyilikler. Güzel ahlâk sahibi olmak. |
meleke | Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve beceri. Çalışarak beceri kazanmak |
mücerred | Yalnız, tek. hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına. Çıplak, soyulmuş. Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr. |
mülûkâne | Padişahlara yakışır bir surette |
müte‘addid | Türlü türlü, çeşitli. Bir çok. Birden fazla |
nasr | Yardım, üstünlük, yenme, galip kılma. Yağmurun her yeri sulaması. |
penâh | Sığınma, sığınacak yer. Dayandığı nokta |
Samedânî | Her şeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah ile alâkalı. İlahî. Allah’a mahsus. |
Seyyidü’lmürselîn | Resüllerin büyüğü, imamı. Hazret-i Muhammed. |
sezâvâr | Münâsib, uygun, lâyık, şâyân. |
şehinşâh | Şahların şahı, padişah, en büyük hükümdar. |
taht | Alt, aşağı |
teşyîd | Sağlam hale getirmek. Binayı yükseltip sağlamlaştırmak. |
te’yîd | Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. Doğrulama, doğru çıkarma, destekleme. |
tevfîk | Uygun düşürme. Uydurma. Muvafık kılma. Allah’ın yardım etmesi. |
zımn | İç taraf. Maksad, gaye. Açıktan söylenmeyip dolayısıyle anlatılan |
Örnek Belgenin Sadeleştirilmiş Hali
Bağışlar lutfeden hazret-i Allah’ın yardımları, hiçbir şeye ve kimseye muhtaç olmayan Baki İlahın desteklemeleriyle; sırf dinin temellerinin kuvvetlendirilmesi, hazret-i Muhammed’in şeriati binası direklerinin sağlamlaştırılması amacıyla, kendisi kutsallığın delili olan en büyük hükümdar cenaplarının, padişahlara yakışır üstünlüğünün apaçık olduğu hükümdarlığı zamanında düzen ve nizam altına girmiş olan kara ve deniz Asakir-i Muntazama-i Şahanesinin savaş ilimlerinde beceri kazanmaları konusuna bizzat, hilâfetin sığınağı olan padişahın iyilik eserleri gösteren bakışının ihalesi sarf edilmiş ve layık kılınmıştır. Her bir sınıf için türlü türlü okullar yapılmasına hızla başlanmış...
III. Belge: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Metnin Transkripsiyonu
İngilizlerin politikasında eser-i nısfet ve ulviyyet ve samîmiyet ve fütüvvet yokdur. Düvel-i sâ’ireye karşu tavr ve mu‘âmeleleri İngiltere’nin îcâbât-ı husûsiyye-i mevkı‘iyyesine ve menâfi‘-i ticâriyyesine göre menfa‘atperestânedir. Şöyle ki, İngiltere adası her ne kadar vüs‘atli ise de hâvî olduğu nüfûsa yetişecek derecede mahsûl veremediğinden cebr noksan içün hâricden küllî erzâk celb ve tedârükile bi’l- cümle ahâlînin nafakasını te’mîn lâzım geldiği gibi sanâyi‘in ta‘ammum ve tevessü‘ü hasebiyle fabrikaları dahi ihtiyâcât-ı dâhiliyyeden kat kat fazla emti‘a ve eşyâ i‘mâl ve istihzâr etmekte olduğundan bir yandan erzâk-ı ahâlînin noksânını ve sanâyi‘-i muhtelife-i milliyelerine lüzûmu olup da memleketin yetişdiremediği mevâdd-ı asliye-i ibtidâ’iyyeyi ehven sûretle tedârük etmek ve bir yandan da ma‘mûlât-ı sanâ‘iyyenin fazlasını kârile satup istifâde eylemek içün müstemlekâta ve mahreclere ihtiyâc mübrem ve azîmi vardır.
Örnek Belgenin Kelimeleri
cebr-i noksân | Noksanı, eksiği tamamlama. |
düvel | Devletler |
ehven | Daha aşağı, daha ucuz. Zararı az olan. En zararsız. |
emti‘a | Ticaret malları |
fütüvvet | Yiğitlik. Cömertlik. Lütuf ve ihsankârlık. Kerem |
haseb | Dolayı, cihetiyle, gereğince. |
hâvî | İçine alan, ihtiva eden, kaplayan. Biriktirici. Kuşatan. |
ibtidâ’î | Başlangıca ait, en önce olarak. İlk, evvelâ. Ham, işlenmemiş. |
îcâbât | İcablar, gerekenler. |
istihzâr | Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme. Hazırlama, bir şeyi hatıra getirme. |
küllî | Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. |
mahrec | Çıkacak yer. Ses ve harflerin ağızdan çıktıkları yer. Payda. Özel bir meslek için adam yetiştirmeğe mahsus mekteb ve dâire. Mevleviyet. Dahilde çıkarılan mahsulât ve emtianın sarfı için dış ülkede bulunan mahal. |
ma‘mûlât | İmal edilmiş, yapılmış şeyler. Makine veya elle işlenmiş eşya. |
menâfî‘ | Menfaatler. Faydalar |
mevâdd | Uzayda, boşlukta yer kaplayan varlıklar. Maddeler. Cisimler. Kısımlar. Kanunlar. Kaideler. İşler. Hususlar |
mübrem | Kaçınılmaz olan. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulunan. Elzem. |
müstemleke | Başka bir devletin idaresi altında bulunan memleket. Sömürge. |
nısfet | İnsaf. Haklılık. Bir şeyin yarısını almak. Hakkaniyet |
ta‘ammüm | Genelleşme. Umumi olma |
tevessü‘ | Genişleme, yayılma. Vüs’at bulma. |
ulviyet | Ulvilik, yücelik, yükseklik, ululuk |
vüs‘at | Genişlik. Bolluk. Fırsat. Kuvvet, güç. Varlık, zenginlik. |
Örnek Belgenin Sadeleştirilmiş Hali
İngilizlerin politikasında insaf, yücelik, samimiyet ve mertliğin eseri yoktur. Diğer devletlere karşı tavır ve davranışları, İngiltere’nin özel konumunun gereklerine ve ticarî menfaatlerine göre faydacı özelliktedir. Şöyle ki, İngiltere adası her ne kadar geniş ise de sahip olduğu nüfusa yetecek derecede ürün veremediğinden eksiğini tamamlamak için dışarıdan çok miktarda yiyecek almak suretiyle tüm halkın geçimini sağlaması gerekir. Sanayiin gelişip yayılması sebebiyle, fabrikaları, iç tüketimden kat kat fazla mal ve eşya üretmekte olduğundan, bir taraftan halkın yiyecek eksiğini gidermek ve millî sanayilerine gerekli olup ülkenin yetiştiremediği hammaddeyi daha ucuza sağlamak, diğer taraftan da sanayi ürünlerinin fazlasını kâr ile satıp yararlanmak için sömürgeler ve dış pazarlara kaçınılmaz olarak çok büyük ihtiyacı vardır.