Osmanlı Tarihi (1300-1566) Dersi 6. Ünite Özet
Doğu Meselesinin Halli: İslam Dünyasında Hakimiyetin Başlaması
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Kardeşler Arasında Mücadele Sultan
Selim 24 Nisan 1512’de resmen saltanatını ilan ettikten sonra iktidarını sağlamlaştırmak için tahtın potansiyel ortakları olan kardeşlerini ortadan kaldırma yoluna gitti. Yeni sultan tahtına rakip olabilecek kardeşlerinden kurtulmak için bir dizi operasyon düzenledi.
Doğu Meselesinin Başlangıcı
Safevi hareketini ortaya çıkı anından itibaren yakından takip eden Sultan Selim, meselenin halli noktasında iki türlü yaklaşım gösterdi. Birincisi, Osmanlı sınırları çerisinde bulunan Safevi destekçilerinin cezalandırılması yönündeki yaklaşımıydı. I. Selim’in ikinci yaklaşımı bu toplumsal karışıklığın müsebbibi olarak gördüğü Safevi devletine yönelik askeri harekatında ortaya çıkar. Safeviler üzerine yürümeye karar veren I. Selim, bu durumu divanda tartışmaya açar; bir kısım vezirler Anadolu’daki durumun karışık olmasından hareketle askeri bir operasyona sıcak bakmazlarken, padişahın kendisinin de içinde bulunduğu diğer bir grup acil askeri müdahaleden yanaydı. Sefer muhalişerinin bir diğer önemli gerekçeleri de Rumeli ve Anadolu’daki timarlı sipahilerin savaşmak konusundaki isteksizlikleriydi. Buna rağmen I. Selim, Rafızilere karşı savaşmanın dini bir vecibe olduğuna dair fetvalar alarak bir kamuoyu yaratmayı başardı.
Savaş sonrası Çaldıran’da elden kaçırdığı Şah İsmail’i daha da köşeye sıkıştırdığı asker arasında baş gösteren huzursuzluk dolayısıyla Amasya’ya döndü. Kışı bura- da geçirdikten sonra Safeviler üzerine ikinci bir sefer hazırlığına girişti. Ancak yeniçerilerin İstanbul’a dönmek için yapmış oldukları baskılar ve üçüncü vezir Piri Mehmed Paşa ile padişahın hocası Halimi Çelebi’nin evlerini yağmalamaları üzeri- ne dönüş kararı aldı .
Dulkadiroğulları Beyliğinin Ortadan Kaldırılması
Alaüddevle Bey, I. Selim’in babası II. Bayezid’i tahttan indirmesine sıcak bakmamıştı. Onu ne yapacağı belli olmayan bir hükümdar olarak tanımlıyordu. Bu sebeple Memlüklere daha da yakınlaştı. Ancak yine de Osmanlı, Safevi ve Memlük çatışmalarında doğrudan bir taraf olmak istemiyordu. Bu yüzden I. Selim’in Çaldıran seferine çıkarken yapmış olduğu davete olumlu cevap vermedi. I. Selim anne tarafından dedesi olan Alaüddevle Bey’e yolladığı mektupta Safeviler üzerine sefere çıkacağını ifade etmiş ve bu yüzden hayır duasını talep etmiş, onun topraklarında ordugâh kuracağını ve zahireye ihtiyacı olacağını belirtmişti. Osmanlı kaynaklarında, bunun dışında Alaüddevle Bey’in güvenilmez biri olduğu, Osmanlılara karşı Safevilerle ittifak yaptığı gibi bilgiler de mevcuttur.
Padişah Çaldıran seferine giderken yanında Şehsuvaroğlu Ali Bey’i de götürmüş, onun yararlılıkları üzerine kendisine Dulkadıroğlu topraklarını vermişti. Çaldıran seferinden dönüp Amasya’ya ulaştıktan sonra, Kayseri’ye yolladığı Şehsuvaroğlu Ali Bey, önce Bozok bölgesini ele geçirmiş, buradaki mücadelede mağlup ettiği Alaüddevle Bey’in oğlu Süleyman Bey’in kesik başını ordugâha yollamıştı. Alaüddevle Bey durumu hemen Memlüklere bildirdi, Memlükler de yollamış oldukları bir elçiyle bu durumun sebebini Osmanlılardan sordu. Bunu kendi hükümranlığına bir müdahale olarak gören I. Selim, Dulkadıroğulları problemini tama- men çözmeye karar verdi. Rumeli Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa idaresindeki bir orduyu Alaüddevle Bey üzerine yolladı . Bu savaşın ardından Dulkadıroğlu beyliğinin idaresi Şehsuvaroğlu Ali Bey’e bırakılmış, zaferi kazanan Sinan Paşa da vezirliğe getirilmiştir.
Doğu Anadolu’da Osmanlı Egemenliğinin Başlaması
Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmında Osmanlı egemenliğinin tesis edilmesi, stratejik bakımdan olduğu kadar ekonomik olarak da özel bir anlam ifade etmekteydi. Bu sayede Osmanlı Devleti, Tebriz-Haleb ve Tebriz-Bursa ipek yolunun kontrolünü tamamen sağlamış oluyordu. Bu iki yol üzerindeki zengin ticaret ve sanayi şehirleri, özellikle o zaman Mezopotamya ile İran, Anadolu ve Haleb ticaret yollarının birleştikleri Diyarbakır’ın ele geçirilmesi, Osmanlı hazinesi için büyük bir gelir kaynağı oldu.
Osmanlılar, bu bölgeyi hakimiyetlerine aldıklarında, burada farklı bir idari yapı tesis ettiler. Devlet burada kendi sancak teşkilatını kurmakla beraber, aşiretleri özel bir idareye tabi tutmuştur. Buradaki sekiz Kürt aşiret beyi, irsi olarak kendi kabileleri üzerinde ve bölgede sancak beyi olarak tayin edilmiştir. Daha küçük olanlar ise zeamet statüsünde sayılmıştır.
Mercidabık Savaşı ve Sonrasında Yaşanan Gelişmeler
Osmanlıların hareket noktası da Memlüklerin dolaylı olarak Safevilerle işbirliği yaptığı noktasında toplanmıştı. Sünni başka bir güce karşı yapmış oldukları böyle bir savaşı meşrulaştırma girişimleri açısından önemli olan fetvada, Memlükler, İslam inanışı dışında sayılan Safevilere karşı girişilen seferi önleyen ve bu şekilde onlara yardım etmiş ka- bul edilen bir pozisyonda değerlendiriliyordu. Tarihçi İdris-i Bitlisi, seferin asıl hedefinin İran topraklarına girip Safevilerin kökünü kazımak olduğunu, ancak Memlüklerin böyle dini bir görevle yola çıkmış olan Osmanlı ordusunun yolunu keserek, bu önemli vazifeyi engellediğini, bu yüzden de bu “nifak ehlini” ortadan kaldırmak üzere Gavri’nin üzerine yüründüğünü açık şekilde belirtir.
Savaşın ardından 28 Ağustos’ta Haleb’e giren I. Selim, burada savaş esnasında esir düşen halife ile buluştu. Kendi adına hutbe okutan padişah, daha sonra bir meşveret heyeti toplayarak savaş sonrası stratejisini burada tartıştı. Burada dağılmış olan Memlük emirlerinin Şam’da bir araya geldiklerini ve yeni sultan olarak Gavri’nin oğlu Muhammed ismi üzerinde uzlaşmak üzere olduklarını öğrenince, Şam üzerine yürüme kararı aldı.
15 Aralık 1516 tarihinde Şam’dan hareket eden Osmanlı ordusu, 26 Aralık’ta Sinan Paşa’nın kuvvetlerinin Canberdi Gazali kuvvetlerini dağıttığı bilgisini aldı. Böylece Kahire yolunu açmış olan padişah bu arada Kudüs’ü de ziyaret edip kutsal mekanları görmüştü.
Ridaniye Savaşı
Kudüs ziyaretinin ardından ordugaha dönen Sultan Selim, Gazze’de Sinan Paşa ile buluştu. Mısır yürüyüşünü başlatmadan önce yeni bir müşavere toplantısı tertip et-ti; burada yine gidiş yolunun zorluğu ve asker sayısının yetersizliği gibi gerekçelerle sıkı bir muhalefetle karşı karşıya kaldı. Muhalefetin başı Hüseyin paşayı idam ettirip Mısıra seferi başlattı.
24 Ocak’ta Osmanlı orduları Kahire’ye girdi. I. Selim, güvenlik gerekçesiyle hemen şehre girmeyip ordugahta beklemeye başladı. Osmanlı birlikleri Kahire’de büyük bir direnişle karşılaştı; 27-28 Ocak gecesi Kahire’ye giren Tomanbay, Osmanlı birliklerini oldukça zor bir durumda bıraktı. Şehrin kontrolünü sağlamak için görevlendirilen Yunus Paşa bu görevde yetersiz kalınca I. Selim bu direnişin ikinci günü bizzat şehre girdi. Üçüncü gün direniş kırıldıysa da Tomanbay ele geçirilememişti. Bu gelişmenin ardından I. Selim, şehrin temizlenmesini emretmiş, 15 Şubat 1517’de Kahire’ye bir törenle giriş yapmış ve Mısır tahtına oturmuştur. Burada yayımladığı emannâmelerle halka güvence vermiş ve adına hutbe okutmuştur. Bu esnada aralarında Canberdi Gazali’nin ve eski sultan Kanısav Gavri oğlu Muhammed’in de bulunduğu muhtelif Memlük beyleri itaat arzetmiştir.
Hilafet Meselesi ve İslam Dünyasında Hakimiyetin Başlaması
Padişahın başkente döndüğünde, daha önce İstanbul’a gönderdiği halife tarafından karşılandığı ve Ayasofya’da düzenlenen bir törenle hilafetin kendisine devredildiği yönünde yerleşmiş bilgiler bulunmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere Kanısav Gavri ile birlikte Mercidabık savaşına iştirak eden halife, savaşın ardından Osmanlılara esir düşmüş, I. Selim de onunla Halep’te bir araya gelmişti.
Aslında halife tabiri, Mısır’ın fethinin öncesinde ve sonrasında Osmanlı padişahlarınca kullanılagelen bir unvan olmuştur. Bu sadece Osmanlılara has bir durum değildir; bu unvan diğer bazı İslam devletleri hükümdarlarınca da kullanılmıştır. Klasik anlamda hilafeti ilk defa benimseyerek konu hakkında alimlerin görüşüne başvuran Osmanlı hükümdarının Kanuni Sultan Süleyman olduğu bilinmektedir. Hilafet meselesi, bütün Müslüman dünyanın koruyucusu olmak ve Hıristiyan dünyasına karşı gaza yapmakla şöhret kazanan Osmanlılar için daha sonra büyük önem kazanacaktır.
I. Selimin Son Yılları
X. Leo, V. Lateran Konsili’nde Osmanlılara karşı bir Haçlı seferi kararı aldırmayı başardı. Bunun üzerine Fransa kralına ve Habsburg imparatoruna yapılan çağrılardan olumlu cevaplar geldi. Fakat iki taraf arasındaki gerginlikler bu cevaplara da yansımıştı. 14 Mart 1518’te Santa Maria Minerva kilisesinde düzenlediği bir ayinde Haçlı Seferi ilanını yapan X. Leo’nun bu kararı hayatiyet bulamadı. İmparator Maximilian’ın Ocak 1519’da ölümüyle başlayan imparatorluk mücadelesi ise bu projenin rafa kalkmasına neden oldu. I. Selim ise bu süreci Edirne’den takip edip, ona göre hazırlıklarını yapmaktaydı.
1519 yılının Nisan ayında İstanbul’a dönünce donanmadaki hazırlıkları tamamlatmaya çalıştı. Kadırgalar için kürekçi temin ettirdiği gibi, yeni toplar da döktürdü. Burada hedefin Rodos olduğu bilinmektedir. Suriye ve Mısır’ın ele geçirilmesinin ardından bu yerlerin İstanbul’la olan deniz bağlantılarının önündeki en önemli engel Rodos’tu. Ayrıca bu ada ticari seyr ü sefer için de oldukça önemliydi. Mevsimin donanmanın sefere çıkması için geç olması ve sultanın topladığı meşveret meclisinden bu yönde bir karar çıkaramaması üzerine buraya düzenlenmesi planlanan sefer iptal oldu. Bu meşveret meclisinden Doğu Anadolu’daki karışıklıkların müsebbibi olarak görülen Şah İsmail üzerine bir sefere çıkılması yönünde bir fetva çıktı. Dönemin ulemasının ümmet içerisindeki fitnenin ortadan kaldırılmasının gazadan daha evla olduğu yönündeki görüşü bu seferin İran’a yönelik yapılması gerektiği şeklinde bir kanaate yol açmıştır.
I. Selim, bu duruma sinirlenerek İstanbul’dan Edirne’ye dönmeye karar vermiştir. Ayrıca bu durumda İstanbul’da ortaya çıkan veba salgını da etkili olmuş olmalıdır. Sırtında çıkan bir veba uru yüzünden Edirne yolu üzerinde Çorlu’da ikamete mecbur olmuştur. Burada yapılan tedaviye olumlu cevap alınamayınca 22 Eylül 1520 günü vefat etmiş, hayattaki tek oğlu olan Süleyman Manisa’dan İstanbul’a gelene kadar vefat haberi halktan gizli tutulmuştur.
I.Selim Döneminin Genel Özellikleri
I. Selim’in saltanatı sekiz yıl kadar sürse de, imparatorluk tarihinin en önemli dönemlerinden birini teşkil eder. Onun şehzadeliğinden itibaren dikkatle gözlemlediği Doğu sorununu ele alış biçimi, Osmanlı Devleti’nin dini ve siyasi formasyonunun şekillenmesinde oldukça önemli bir amil olmuştur. Dönem koşullarının da etkisiyle katı bir Sünni yorumu benimsemiş ve Safeviler’in aleyhine olmak üzere Sünni dünyanın sınırlarını genişletmiştir. Daha sonra İslam dünyasının liderliğine soyunan I. Selim, bu konudaki en büyük rakibi olan Memlük Devleti’ne karşı bir dizi askeri operasyonlar düzenlemiştir. Bu askeri operasyonların neticesinde İs- lam dünyasını birleştirme yönünde oldukça önemli bir adım atmış ve Haremeyn’in de koruyuculuğunu üstlenmek suretiyle zamanının en güçlü siyasi figürü olmayı başarmıştır.
I. Selim döneminde denizcilik alanında önemli yatırımlar yapılmıştır. Çaldıran seferinin ardından Galata’dan Kağıthane deresine kadar uzanan bir sahada tersane inşa edildi (1515). Bu tersane, Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar donanmanın inşai ve idari merkez üssü olma vaziyetini korudu. I. Selim’in verdiği emirlerle donanmada yeni inşa faaliyetleri başladı. Yaklaşık 150 kadar gemi bu yeni yapılan Tersane’de inşa edilmiştir.
İlim ve kültür hayatına da özel önem veren I. Selim, gerek Çaldıran Savaşı sonrasında girmiş olduğu Tebriz’de, gerekse de Mercidabık ve Ridaniye savaşlarının akabinde girmiş olduğu Şam, Kudüs ve Kahire gibi İslam dünyasının önemli merkezlerinden alim ve sanatkarların İstanbul’a gönderilmesini temin etmiştir. Kendisi de bir şair olan I. Selim, şiirlerinde Selimî mahlasını kullanmıştır.