Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi 2 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
1938’Den Günümüze Sosyal, Kültürel Ve Sanatsal Değişme Ve Gelişmeler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Halkevlerinin kuruluş amacı nedir?
Halkevleri, cumhuriyet, ilke ve inkılaplar konusunda halka ulaşabilmek amacıyla kurulmuştur.
Köy Enstitüleri hangi tarihte kurulmuştur?
Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 no.lu yasa ile kurulmuştur.
Köy Enstitülerinin kuruluş amacı nedir?
Köy Enstitüleri, köylerde yaşayan genç nüfusa bulundurdukları mahallerde eğitip üretici yaparak köyden şehre göçü engelleme amacıyla kurulmuştur.
Köy Enstitüleri hangi tarihte öğretmen okullarına dönüştürülmüştür?
Köy Enstitüleri 27 Ocak 1954 tarihinde 6234 No.lu yasa ile öğretmen okullarına dönüştürülmüştür.
Köy Enstitülerinin öğretmen okullarına dönüştürülmesinde ki nedenler nelerdir?
Enstitüler kısa zamanda dikkate değer bir gelişme göstermekle birlikte görev yaptıkları kırsal ortamın sosyolojik şartlarının dikkate almamalarından kaynaklanan tepkiler ile karşılaşmışlardır. Bunun yanı sıra gelişme dönemlerinde şekillenen eğitim şekli ve ideolojik tercihi kadar iktidar partisiyle oluşan organik bağı nedeniyle tepki çekmiş ve çok partili dönemdeki ilk iktidar değişikliğinde kapatılarak öğretmen okullarına dönüştürülmüştür.
1938-1943 arası dönemde sürecin sosyal anlamda iyi yönetilemediğinin göstergeleri nelerdir?
Dönemin iyi yönetilemediğinin başlıca göstergeleri aşağıda belirtilmiştir: • Ekmeğin ve temel ihtiyaç maddelerinin karneye bağlanması, • Karaborsanın engellenememesi, • Yetersiz gıda alımı sonucu ortaya çıkan beslenme bozuklukları, • Temizliğe dikkat edilmemesinden kaynaklanan salgın hastalıklar, • Memurların yaşam şartları iyileştirilmeye çalışılırken göz ardı edilen kırsal kesimde yaşayan insanların yaşadığı sıkıntılar, • Tahıl ithali yapılır duruma gelinmesi.
1947’de toplanan 7. Kurultayın Türkiye Cumhuriyeti açısından önemi nedir?
Dini meseleler ilk defa bu kurultayda ele alınarak konuşulup tartışılmıştır.
1947’de toplanan 7. Kurultaydan sonra dini anlamda ne gibi gelişmeler yaşanmıştır?
Bu kurultay dini meseleler açısından Türkiye Cumhuriyeti’nde bir dönüm noktası olmuştur. Kurultayın ardından; • 1948’de kuran kursları açılmış, • Diyanet mensuplarının ücretleri iyileştirilmiş, • 1949’da ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına din dersleri konulmuş, • Padişah türbeleri açılmış, • Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi faaliyete geçirilmiştir.
Okullarda din dersleri hangi tarihte mecburi hale getirilmiştir?
Okullarda din dersi 21 Ekim 1950 tarihinde mecburi hale getirilmiştir.
Demokrat Parti Hükümetinin dini anlamda ilk icraatı ne olmuştur?
Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti Hükümetinin ilk icraatı ezanın yeniden Arapça okutulmasının meclise kabul ettirmek olmuştur.
25 Temmuz 1951’de çıkarılan Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun içeriği nedir?
Atatürk’ü Koruma Kanunu, Atatürk’ün büst, heykel, abide ve Anıtkabir’e yönelik saldırıların bir yıldan beş yıla, Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret edenlerin bir yıldan üç yıla kadar hapis ile cezalandırılmasını içermektedir.
Menderes Hükümeti tarafından dini siyasete alet edilmesini önlemek amacıyla çıkarılan kanun hangisidir?
Menderes Hükümeti dinin siyasete alet edilmesini engellemek amacıyla 23 Temmuz 1953’te ‘Vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Kanunu’nu çıkarmıştır.
Yüksek İslam Enstitülerinin kuruluş amacı nedir?
Yüksek İslam Enstitüleri 1959 yılında ülkenin her yerinde yaygınlaşan din istismarını engellenmeye yönelik nitelikli din adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuştur.
Menderes Hükümetinin sosyal hayata dair gerçekleştirdiği ilk icraatı ne olmuştur?
Demokrat Parti’nin sosyal hayata dair gerçekleştirdiği ilk uygulama umumi af çıkarılması ve ücretli hafta sonu tatilinin getirilmesi olmuştur.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu hangi tarihte kurulmuştur?
Türkiye’nin ilk büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan ve hükümetlerin iş hayatına dönük çalışmalarında katkı sağlayan bir oluşum olan Türk-İş 31 Temmuz 1952 tarihinde kurulmuştur.
1960 darbesinin ardından kurulan Milli Birlik Komitesi’nin ana ilkesi ne idi?
Hem Milli Birlik Komitesi’nin hem hükümetin hem de muhalefetin söylemlerinde ana ilke olarak dinin siyasete alet edilmemesi yer almıştır.
Milli Birlik Komitesi Yüksek İslam Enstitüsü’nde ne gibi reformlar yapmıştır?
Milli Birlik Komitesi Yüksek İslam Enstitüsü’nde iktisat, ekonomi, medeni hukuk ve sosyoloji gibi konuların ders programına eklenmesine karar vermiştir.
9 Temmuz 1961’de kabul edilen Anayasa ile ne gibi değişiklikler gerçekleşmiştir?
1961 Anayasası ile • Yasama görevi TBMM ve Cumhuriyet Senatosuna verilmiştir. • Anayasa mahkemesi kurulmuştur. • İşçilerin toplu sözleşme ve grev haklarıyla ilgili düzenlemeler anayasada yer aldı.
Birlik Partisi hangi olayın ardından kurulmuştur?
Ekim 1966’da Türkiye’de Diyanet ve Laiklik üzerine düzenlenen toplantıda laikliğin İslamiyet’i yok ettiğine dair söylemlerin ortaya çıkmasının ardından Alevi Partisi olarak tanımlanan Birlik Partisi kuruldu.
Milli Birlik Komitesi döneminde yaşanan ve hem işçi sendikalarını hem de halkı kamplara ayıran olay nedir?
Demokrat Parti döneminde grev hakkını elde edemeyen işçi sendikaları MBK döneminde bu konudaki tutumlarını arttırarak devam ettirdiler. Bunun ilk örneği Zonguldak’ta maden işçilerinin grevi olmuştur. Bu grev hem işçi sendikalarını hem de halkı kamplara ayırma yönünde ilk örneği teşkil etmektedir.
Adalet Partisi döneminde ortaya çıkan öğrenci olaylarının temelinde ne yatmaktadır?
Öğrenci olaylarının temelinde, gençlerin ‘ülkücü’, ‘devrimci’ veya ‘akıncı’ gibi tanımlamalarla gruplaşması ve bu gruplaşma karşısında tarafsız kalan kesime uygulanan baskı yatmaktadır. Gruplar kendi gruplarına katılmayanların öbür grup olduğu inancı ile şiddet uygulama yoluna gidiyorlardı.
24 Temmuz 1963 tarihinin işçiler açısından önemi nedir?
İşçilere 1960 müdahalesinden sonra verileceği bildirilen ancak iyi ve doğru kullanılması gerekliliğinin altı çizilen iş hayatına yönelik haklar 24 Temmuz 1963 Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt ve Sendikalar Kanunu ile yürürlüğe girmiştir.
1974 Koalisyon Hükümeti döneminde ortaya çıkan ekonomik bunalımın nedenleri nelerdir?
1974 Koalisyonu genel af, vergi barışı, eğitimde fırsat eşitliği, tarımı geliştirme, gelir dağılımı eşitliği gibi konuları gündemine almışsa da 20 Temmuz Kıbrıs çıkartması ve neticesinde ortaya çıkan uluslararası tecrit edilmişlik ülkenin ekonomik durumunu içinden çıkılamaz bir hale sokmuştur.
Türk Kültür Derneği’nin kuruluş amacı nedir?
Türk Kültür Derneği, Milli Birlik Komitesi tarafından adalet, dürüstlük ve demokrasi ilkelerini ayakta tutmak, her düşünce ve müspet ilim ışığında halkın maneviyatını yükseltmek amacıyla kurulmuştur.
Yön Dergisi hangi tarihte yayın hayatına başlamıştır?
Haftalık Yön Dergisi 20 Aralık 1961’de yayın hayatına başlamıştır.
Yön Dergisi’nde yayınlanan ve 150 radikal sol aydının imzasını taşıyan bildirinin içeriği nedir?
Yön Dergisi’nde yayınlanan bildiriye imza atan aydınlar Türk halkının, çok çeşitli iktisadi, siyasi ve sosyal sorunlar ortasında, kendisini bütün özlemlerine kavuşturacak bir yön aramakta olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu hangi tarihte kurulmuştur?
TRT 1 Mayıs 1964 tarihinde kurulmuştur.
Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) hangi tarihte kurulmuştur?
DİSK 13 Şubat 1967’de Türk-İş’ten ayrılan sendikalar tarafından kurulmuştur.
DİSK’in kuruluş nedeni nedir?
Mevcut sendikaların grev hususunda işçilerin yanında yer almaması ve işçilerin beklentilerini karşılamaması nedeniyle DİSK kuruldu.
İşçi meselelerinde Türkiye Kömür İşletmeleri’nin rolü nedir?
Türkiye Kömür İşletmeleri işçi meselelerinin daima ön planda bir merkez olmuştur. İşletme müdürü hükümete işçilerin siyasallaştırıldığını, bölgeye asker ve polis gönderilmesi gerektiğinin belirten bir rapor sunmuştur. Bu rapor partiler arasında büyük tepkilere yol açmıştır.
Ortak Pazar’a girme planlarının tartışıldığı dönemde, Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durum nasıldı?
Bu dönemde işçi grevleri hat safhaya ulaşmış, işçilerle sendikalar arasında anlaşmazlıklar baş göstermişti. Türkiye İşçi Partisi kendi içinde bölünmeye başlamıştı. Sanayi alanında yaşanan olumsuzluklar ülkenin kalkınmasında engel teşkil ediyordu. Hükümetin Anayasal Nizamı Koruma Kanunu çıkarma çabaları gerek sendikalar gerekse üniversite öğretim üyeleri tarafından eleştiriliyordu. Köylüler arasında yaşanan toprak kavgaları giderek yaygınlaşıyor ve engellenmesi zor bir hal alıyordu. Çalışan nüfusun %2’si yurt dışına gitmişti. Hızla yaygınlaşan köyden kente göç işsizliği de beraberinde getiriyordu.
Milli Nizam Partisi’nin Batı Ortak Pazarı’na karşı çıkmasının altında yatan nedir?
Milli Nizam Partisi’ne göre; Türkiye batıya göre geri, doğuya göre ileri idi. Dolayısıyla batılı ortak pazara girerse içinde bulunduğu durum itibariyle sömürge olacaktı. Bu nedenle doğulu ortak pazara girmeli ve lider olmalıydı.
D-8 nedir?
D-8 (Developing Eight), savaş yerine barışı, çatışma yerine diyaloğu, çifte standart yerine adaleti, üstünlük yerine eşitliği, sömürü yerine adil düzeni, baskı ve tahakküm yerine insan hakları, hürriyet ve demokrasiyi esas alan bir anlayış ile sektörler arası işbirliğini öngören bir organizasyondur.
D-8 hangi ülkelerden oluşmaktadır?
D-8; Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’dan oluşmaktadır.
D-8 hangi tarihte kurulmuştur?
D-8 15 Haziran 1997’de kabul edilen İstanbul Deklarasyonu ile hayata geçirilmiştir.
MİSK nedir?
Sendikalar Kanunu’nun kabulünün ardından Türk-İş ve DİSK’le ilgisi olmayan sekiz sendika İstanbul’da Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK)’nu kurdular. 23 Haziran 1970’de kurulan MİSK 1980 askeri darbesi ile durduruldu.
1990 döneminde Türkiye’de yaşanan sosyal ve kültürel gelişmeler içerisinde en etkili olan şey nedir?
1990 döneminde Türkiye’de yaşanan sosyal ve kültürel gelişmeler içerisinde en etkili olan 1990’lı yıllarda hızla gelişen radyo ve televizyon olayıdır.
İlk olarak kurulan radyolar hangileridir?
İlk kurulan radyolar İstanbul Radyosu ve onu takiben kurulan Ankara Radyosudur. Her iki radyo da 1927 yılında yayın hayatına başlamıştır.
1961 Anayasası’nın Radyo açısından önemi nedir?
1927’de kurulan ve Matbuat Umum Müdürlüğü, Basın Yayın Genel Müdürlüğü gibi yapılar içinde çalışmalarının sürdüren Radyo, 1961 Anayasası ile tarafsız ve özerk statü kazanmıştır.
TRT hangi tarihte canlı yayına başlamıştır?
TRT 1984’te canlı yayın yapmaya başlamış, 1985’ten itibaren bilhassa müzik programlarının canlı yayınına ağırlık vermiştir.
Yayın Hayatının Düzenleyen Kanun hangi yıl yürürlüğe girmiştir?
Yayın Hayatını Düzenleyen Kanun 1994 yılında yürürlüğe girmiştir.
Özel televizyonlar hangi yıl yayın hayatına girmiştir?
Özel televizyonlar 1990’lardan itibaren yayın hayatında ki yerlerini almıştır.
1993 yılında özel radyoların yayınlarının kısa süreli olarak durdurulmasının nedenleri nelerdir?
1993’te frekans farklılığı, hava ulaşımından antenlerin etkilenmesi, dini, bölücü ve genel ahlaka aykırı yayınların kontrol edilememesi gibi nedenlerden dolayı özel radyo yayınları kısa süreli olarak durdurulmuştur. Ancak özel radyoların seçim kampanyalarında halka ulaşmanın ve halkı yönlendirmenin etkili bir yolu olduğu anlaşılınca yeniden yayına başlanmıştır.
İlk televizyon yayını hangi tarihte başlamıştır?
TRT Televizyonu ilk olarak 31 Ocak 1968’de deneme yayını ile yayın hayatına başlamıştır.
TRT hangi yıl haftanın 7 günü yayın yapmaya başlamıştır?
TRT ilk kurulduğu yıl içinde haftanın 3 günü, ikinci yılında haftanın 4 günü yayın yapmakta idi. 1974 yılında ise haftanın 7 günü yayın yapılmaya başlanmıştır.
TRT’nin ilk renkli yayını hangi tarihte yapılmıştır?
TRT 31 Aralık 1981 yılbaşı gecesi itibariyle renkli yayın yapmaya başlamıştır.
Özel televizyonlar hangi yıl yayın hayatında yer almaya başlamıştır?
Özel televizyonlar 1990 itibariyle Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde yayın hayatında ki yerini almıştır.
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) hangi tarihte kurulmuştur?
RTÜK 13 Nisan 1994 tarihinde çıkarılan 3984 sayılı yasa ile kurulmuştur.
RTÜK’ün kuruluş amacı nedir?
RTÜK bütün yayın alanı çalışmalarını kontrol etmek ve sektörün çalışmalarına bir standart getirmek amacıyla kurulmuştur.
Televizyonun kültürel gelişim açısından ne gibi etkileri olmuştur?
Kitlelere ulaşmanın en etkili yolu olan televizyon, sinema, tiyatro gibi görsel kültürel etkinliklerin krizlere girmesine yol açmıştır. Günümüzde sinema ve tiyatrolar, Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle ayakta tutulmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin mimarlık alanda gelişme kat ettiğinin bir göstergesi olan Boğaziçi Köprüsü hangi tarihte açılmıştır?
Proje aşamasında Türk mimarların katkı sağladığı Boğaziçi Köprüsü, 29 Ekim 1973’te açılmıştır.
Proje ve yapım aşamasında Türk firmalarının da yer aldığı ikinci boğaz köprüsü olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü hangi tarihte hizmete girmiştir?
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, 3 Temmuz 1988’de hizmete girmiştir.
Türkiye’nin müzecilik anlamında uluslararası başarıyla tanışması nasıl gerçekleşmiştir?
1980 öncesi mali ödenek, kadro sıkıntısı, hırsızlık gibi sorunlar yaşayan Türk müzeleri, ancak 80’li yıllarda uluslararası ödüllerle tanışmaya başlamıştır. Bunun ilk örnekleri 1984’te Türk İslam Esreleri Müzesi’ne ve 1988’de Antalya Müzesi’ne Avrupa Konseyince verilen Mansiyon ödülleridir. Ayrıca 1993’te İstanbul Arkeoloji Müzeleri de Avrupa Konseyi Müze ödülü kazanmıştır.
Milli Kütüphane hangi tarihte yasal kimliğine kavuşmuştur?
15 Nisan 1946’da çalışmalarına başlanan Milli Kütüphane, 29 Mart 1950 tarihinde kabul edilen Kuruluş Kanunu ile yasal kimlik kazanmıştır.
Milli kütüphane kaç merkezden oluşmaktadır?
Ülkemizde basılan eserlerin derlendiği Milli Kütüphane, Ankara Merkez Kütüphanesi, İzmir Merkez Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi olmak üzere dört merkezden oluşmaktadır.
Yazma Eserler Kurumu’nun kuruluş amacı nedir?
Yazma eserlerin yer aldığı kitaplıkların bulunduğu merkezlerin teşkilatlandırılması ile ortaya çıkan Yazma Eserler Kurumu, yazma eserlerin koruma, onarım ve kütüphanelerinin fiziki şartlarının iyileştirilmesini hedeflemektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında gündemden düşen Türk Sanat Müziği’ni geliştirmeye yönelik çalışmalar nelerdir?
Radyolarda gündemden düşen Türk Sanat Müziği’ni yaygınlaştırma ve geliştirme adına 70’li yıllarda devlet eliyle Türk Musikisi Devlet Konservatuarı açılmıştır. Bu atılım 1984’te İzmir ve Gaziantep’te kurulan konservatuarlar ile ülke çapına yayılmıştır. Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği eğitimi veren bu müesseseler üniversitelerin Güzel Sanatlar Bölümleri tarafından desteklenmiştir. İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Elazığ, Samsun, Diyarbakır ve Edirne’de Devlet Klasik Türk Müziği Koroları oluşturulmuştur.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü hangi yıl kurulmuştur?
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü1949’da kurulmuştur.
1980-1995 döneminde sağlık alanında yaşanan en önemli gelişme nedir?
Bu dönemde sağlık hizmetlerinde Sosyal Sigortalar Kurumunun yetersiz kalması nedeniyle özel sektör devreye girmiş, özel sağlık sigortası uygulamaları devlet tarafından teşvik edilmiştir. Yapılan uygulamaların yansıması sağlık personeli sayısında ve verilen hizmetin kalitesinde artış olarak kendini göstermiştir.
Sanayi alanında 90’lı yıllarda ne gibi gelişmeler yaşanmıştır?
Bu dönemde sanayi alanında önceliği kimya, makine, gıda ve dokuma, giyimi ayakkabı, deri üretimi sektörleri almaktadır. Dönemin öne çıkan özelliği devletin küçültülmesi ve başta imalat sanayi olmak üzere ekonomik hayattaki yerinin azaltılması olmuştur.
Köy Enstitüleri ne amaçla kurulmuştur?
Nüfusun % 80’i köylerde yaşayan ülkede gençleri bulundukları mahallerde eğitip üretici yaparak köyden şehre göçü engellemeyi hedefleyen Köy Enstitüleri deneyimi İsmail Hakkı Tonguç’un çabaları ve Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in desteğiyle ortaya çıkmıştı. Daha 1930’lu yıllarda Atatürk’ün işaretiyle başlayan köy çocuklarının eğitimi çalışmaları, köyü geliştirmek, köylünün üretimini daha bilinçli yapmasına destek olmak amacı da taşıyan Köy Enstitüleri ile en üst düzeye erişmiş oluyordu. Öğrencilerin teorik derslerden daha çok kırsal hayata dönük olarak uygulama esaslı öğrenmelerine dayanan eğitim Atatürk’ün daha I. Maarif Kongresinde ortaya koyduğu; eğitimin ameli olması esasına da uygundu. Bu doğrultuda öğrencilerin kalacakları yerleri kendilerinin yapması ve temel ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamasına yarayacak temel bilgiler veriliyordu. Ders programlarında Türkçe ve kültür derslerinin yoğunluğu dikkat çekerken öğrencilerin hepsinin kabiliyetine uygun bir müzik aleti çalması hedeflenmiş, müzik ve tiyatro çalışmalarına önem verilmiştir. Buralardan mezun olan öğretmenler köylerde vazife alarak köylünün yöresinin şartlarına uygun, kaliteli üretim yapmasına yardımcı olacaktı. Böylelikle köylüler bulundukları yerde geçimlerini sağlayarak şehirlere göç etmek arayışına girmeyeceklerdi. Enstitüler kısa zamanda dikkate değer bir gelişme göstermiş olmakla birlikte görev yaptıkları kırsal ortamın sosyolojik şartlarını dikkate almamalarından kaynaklanan tepkiler ile karşılaşmaktan kurtulamamışlardı.
Şemseddin Günaltay hükûmeti döneminde ne tür gelişmeler yaşanmıştır?
Şemseddin Günaltay hükûmeti döneminde hem seçim sisteminde demokratikleşme hem de dinî meselelerde halkın hassasiyetlerinin olabildiğince dikkate alındığı uygulamalar görülecektir. Bu cümleden olarak 1949’da ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına din dersleri konulmuştur. Padişah türbelerinin açılması, nitelikli din adamları yetiştirebilmek için Ankara Üniversitesinin bünyesinde İlahiyat Fakültesinin faaliyete geçirilmesi ilk elde sayılabilecek uygulamalardandır. “Din meselelerinin sağlam ve ilmi esaslara göre incelenmesini mümkün kılmak, mesleki bilgisi kuvvetli ve geniş düşünüşlü din adamlarının yetişebilmesi için gerekli şartları hazırlamak...” gibi ikili amaçla açılan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ilk dört yılı boyunca ders programları arasında Kur’an-ı Kerim’e yer verilmemiştir. Ancak 1953-1954 öğretim yılında yapılan yeni programda ‘Kur’an ve İslam Dini Esasları’adlı bir ders yer almıştır.
Ülke genelinde Atatürk’ü koruma kanunu çıkarmaya neden ihtiyaç duyulmuştur?
Ülke genelinde Atatürk heykellerine yapılan saldırılar on ayda 15’e ulaşması kadar iktidar partisinin örgütlerinde inkılaplardan geri dönülmesi konularının tartışılması gibi hususlar tepki yaratmıştır. Atatürk ve eserini her yönden muhafaza etme ve ileri götürme iddiası taşıyan İnönü döneminin hemen ertesinde görülen bu manzara, idealin toplumca benimsenmesi hususunda hiçbir şey yapılmadığını, iddiaların söylem boyutunda kaldığını da göstermektedir. İlk icraat olarak ezanın yeniden Arapça okutulmasını mecliste oy birliği ile kabul ettiren Menderes Hükûmeti okullarda din dersini mecburi hale getirirken, hedeflerinin “Atatürk’ün başarılarını orijinal hâliyle korumak yerine başarıyı getiren amaca uygun bir şekilde geliştirmek olduğunu” ifade edecektir.
Diyanet İşleri Başkanlığı fetvalarıyla komünizm aleyhtarlığını ortaya koyan hükûmetin muhalefet ile anlaştığı belki de tek konu buydu. Menderes din istismarı ve irtica karşısında en etkili politikanın maddi refahı artırmak olduğunu iddia etmekteydi. Ancak bu dönemde bizzat iktidar partisi toplumun Müslüman olduğu kadar Türk de olduğunu hatırlatmak ihtiyacı hissederken İslam Demokrasi Partisi ve daha sonra Millet Partisi dini siyasete alet etmek suçlamasıyla kapatılmış, İslamcı içerikte yayın yapan Sebilürreşad, Büyük Doğu gibi dergiler hakkında soruşturma açılmıştır. Bunlara ilaveten 25 Temmuz 1951’de “Atatürk’ü Koruma Kanunu” çıkarılarak muhalefetin eleştiri ve tenkitlerinin önüne geçilmek istenmiştir.
Toplumun din hassasiyetine mukabil istismar edilebilecek derecedeki bilgisizliği çok partili hayata geçiş sürecini nasıl etkilemiştir?
Etkili bir toplumsal örgüt olan Halkevleri ve kırsal kesimlerin ihtiyacını karşılayacak Köy Enstitüleri, Cumhuriyet Halk Partisinin kontrolünde oldukları ve “solcu düşüncelerin bütün propagandalarıyla bu kurumlara girdiği gerekçesiyle” kapatılırken dinin siyasete alet edilmesini önlemek amacıyla 23 Temmuz 1953’te “Vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Kanunu” çıkarılmıştır. Tarafların bu konudaki açmazı bizzat Menderesin şu ifadelerine yansıyacaktır: “camilerin tamiri için para harcayınca muhalefet din sömürüsü diyorlar, yapmayınca camileri ihmal etmekle suçluyorlar...” Görüldüğü üzere toplumun din hassasiyetine mukabil istismar edilebilecek derecedeki bilgisizliği çok partili hayata geçiş sürecinin yumuşak karnını oluşturmaktaydı. 1957 seçimleri arifesinde ise hükûmetin camilere yaptığı bağış miktarı istismar vesilesi olarak muhalefetin diline düşecektir. Başbakan Menderes’in seçim propagandasına göre ise 7 yılda 15.000 cami yapılmış 86 cami onarılmıştı. 1959 yılında ülkenin her yerinde görüldüğü ifade edilen din istismarını engellemeye yönelik nitelikli din adamı yetiştirmek için Yüksek İslam Enstitülerinin açılmaya başlandı. Ancak bu girişim de muhalefet tarafından yeniden din istismarı olarak eleştirildi. CHP’nin iktidar döneminin sonunda aynı amaca yönelik olarak başlattığı din derslerinin devlet okullarında okutulması ve imam hatip kurslarıyla İlahiyat Fakültesinin açılması gibi hamlelerin bir devamı olarak algılanabilecek faaliyetlerin eleştiri konusu edilmesi dönemin siyaset yapma anlayışını göstermesi bakımından önemli bir işleve sahiptir.
Demokrat Parti programında hangi sosyal meselelere ağırlık vermiştir?
Demokrat Parti programı yeni dönemde sosyal meselelere ağırlık verileceğini gösteren işaretler ile doluydu. İşçilere grev, ücretli izin ve tatil hakkı verilmesi, umumi af çıkarılması, fırsat eşitliğinin, hakim teminatının sağlanması ve antidemokratik kanunların gözden geçirilmesi gibi. Umumi af ve ücretli hafta sonu tatilinin gerçekleştirilmesine karşın sendikalı işçilere grev hakkının verilmesi hayata geçirilememiştir. Bununla birlikte 31 Temmuz 1952’de Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun kurulması işçi haklarının alınması mücadelesinin bundan sonra daha örgütlü bir şekilde yapılacağı beklentisini yaratmıştır.
Demokrat Parti’nin grev meselesine karşı tutumu nasıldı?
Çalışma bakanlığı İstanbul’daki işçiler için “işsizlik sigortası” verileceğini açıklarken grev hakkını tanıdıklarını ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak bir grev kanunu için çalıştıklarını ancak ne zaman verileceğini bilmediğini ifade etmekteydi. Sendikaların taleplerinin olumlu karşılanmadığı bu dönemde işçi grevleri zaman zaman oldukça sert biçimde bastırılmıştır. İşçi sendikalarının yanı sıra Gazeteciler Sendikası da hükûmetin kapatma kararına maruz kalmıştı. Demokrat Parti’nin son dönemi de artan enflasyona karşı zam ve işçilerin grev hakkı taleplerini “zamanın erken olduğu” gerekçesiyle reddetmesiyle geçmiştir. Ancak bu aşamada genellikle hükümete yakın tavırlar sergileyen Türk-İş’in de vergi adaleti, ücretlerin yetersizliği ve işçilere grev hakkı talepleriyle tartışmada taraf olması beklentilerin haklılığını gösteren bir ölçüt durumundadır. İşçi ve işveren hak ve ilişkileri konusunda temel hakları düşünce bazında tanıyan siyasetçilerin kanunlaştırma çabalarındaki gevşeklik on yıllar içinde çözülecektir.
1960 müdahalesinden sonra din ve siyaset ilişkilerine bakış açısı nasıldı?
1960 müdahalesinden sonra hem Millî Birlik Komitesi(MBK)nin hem hükûmet hem de muhalefetin söyleminde dinin siyasete alet edilmemesi ana ilke olarak yer almıştır. MBK en büyük amaçlarının “dini gerici siyasi eylemlerin aleti hâline sokmadan saf ve lekesiz kılmak” olduğunu belirterek siyasetçilerin seçim öncesi ve sonrasında dini kullanmayacaklarını ilan etmelerini istiyordu. Halkın bilgilendirilmesi sayesinde yakın gelecekte Kuran’ın Türkçe okunması talebinin halktan geleceğine inandığını dile getiren Komite, Kasım 1959’da kurulan Yüksek İslam Enstitüsü’nde reform yapılarak iktisat, ekonomi, medeni hukuk ve sosyoloji gibi konuların da ders programlarına eklenmesine karar vermiştir. Din görevlilerinin mali haklarında iyileşme yapılmasını da öngören Komite, öğrencilerin müspet ilimleri de öğrenmeleri halinde taassuba kaçmalarının önüne geçilebileceğini dü-şünmüş olmalıdır. Komitenin din sahasındaki önemli bir adımı ise Kuran’ın Türkçeleştirilmesi çalışmalarını başlatması olmuştur. Din adamları ve profesörlerden oluşan bir heyetin 6-7 ay içinde tercümeyi tamamlayacağı umuluyordu. Din eğitiminin din adamlarına bırakılması kabullenilerek, halkın büyük bir çoğunlukla bir araya geldiği Cuma namazlarını daha etkili kılabilmek için Diyanet İşleri Başkanlığınca Hutbeler dergisi çıkarılmaya başlandı. “Batı kültürünü ve dillerini bilen, eğitimli ilerici din adamları yetiştirmek iddiaları dile getirildi. Ancak gerek siyasi partilerin oy kaygısı gerekse dinî cemaatlerin siyasi idareyle iş ilişkileri bu uzlaşının sözde kalmasına sebep oldu.
1961 Anayasası ile sosyal alanda ne tür düzenlemeler gelmiştir?
9 Temmuz 1961 tarihinde kabul edilen Anayasa ile devlet demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak kabul edilmiştir. Bu anayasa ile yumuşak bir kuvvetler ayrılığı gerçekleştirilmiştir. Yasama görevi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosuna verilmiştir. Temel hak ve hürriyetler konusunda daha ayrıntılı olan yeni anayasa ile Anayasa mahkemesi kurulmuştur. İşçilerin “iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev haklarına sahip oldukları” kabul edildi. Bu hakların kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin haklarının kanunla düzenleneceği belirtildi. Buna ek olarak ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakkının kanunla düzenleneceği anayasada yer aldı.
Toplumun din konusunda içine sokulmaya çalışıldığı ayrılıkların nasıl etkileri olmuştur?
Hükûmet, komünist liderlerin kitaplarının çevirilerini yayınlayan yayıncıları hapis cezalarıyla karşılarken muhalefet, iktidarın tavrını “halkın dikkatini iktisadi ve mali bunalımlardan uzaklaştırmak için komünizm belasını yaratmış” olmak şeklinde tarif ediyordu. Toplumun din konusunda içine sokulmaya çalışıldığı ayrılıklar ilk neticesini Elbistan’da vermiş görünmektedir. Şii vatandaşların düzenlediği Ehlibeyt gecesinde Sünni-Şii çatışması yaşanmıştır.
Mücadele Birliği örgütü nasıl ortaya çıkmıştır?
Devletin temellerinin din esasına oturtulmasının engellenmesi çabaları iktidar, muhalefet ve ordu yönetimini meşgul ederken toplum, din konusunda son derece hassas olduğunu gösterecektir. Hükûmet Yüksek İslam Enstitüleri açarak batı kültürü ve dillerini de bilen aydın ve ilerici din adamları yetiştirmeyi hedeflediklerini ilan ediyordu. Yargıtay da adli yıl açılış törenlerinde Türkiye’nin İslam devleti olmayacağını dile getirerek siyasetin öne çıkarmaya çalıştığı konulara tepki veriyordu. Halk ise bilhassa küçük yerleşim yerlerinde dine karşı bir hareket söylentisinde dahi olaylar çıkarıyordu. Nitekim Osmaniye’de Kur’an yakıldığı haberi üzerine halk olaylar çıkarmış İçişleri Bakanlığı duruma müdahale etmek zorunda kalmıştı. Muhalefet, bilhassa Doğu Anadolu’da kanun ve düzenin olmadığını, devlet yönetiminin yerine parti yönetiminin geçirilmeye çalışıldığını, dinin de siyasete alet edildiğini dile getiriyordu. Genelkurmay ise “devletin temel nizamlarını dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla” kurulan Mücadele Birliği adlı bir örgütü ortaya çıkardığını bildiriyordu.
Bülent Ecevit’in sağ-sol çatışmalarında kullanılan din motifine yaklaşımı nasıldı?
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Bülent Ecevit ise sağ-sol çatışmalarında kullanılan din motifine farklı yaklaşarak çatışmaların dinle değil ekonomik çıkarlarla ilgili olduğunu iddia etmekteydi. Gericileri destekleyenlerin gerçekten yerli ve yabancı çevrelerce sürdürülen kâr mücadelesine katıldıklarını iddia eden Ecevit, yabancı sömürgecilerin kendi ekonomik üstünlüklerini sürdürmek için yaptıkları savaşa yüce bir anlam katmak, kutsal bir görünüş vererek halkı da katmak için dini kullandıklarını savunuyordu. Aradan geçen yıllarda ortaya çıkan bazı bilgiler bu yaklaşımın üzerinde daha dikkatli durulması gerektiğini gösterecektir.
Dönemin çalışanların sosyal haklarıyla ilgili gelişmeleri nelerdir?
İşçi sendikaları, Demokrat Parti döneminde tanınmayan grev hakkı için MBK döneminde de her fırsattan istifade etmeye çalıştılar. Ancak özel sektörün hükûmet politikalarını desteklediği ortamlarda bu konuda mesafe alınamayacağı da açıktı. Türkiye İşçi Partisinin sendikaların hizmet yönü ile ilgili söylemleri işçi kesiminin kafasını karıştırırken ortaya koyduğu samimiyet vurgusu toplumda pek çok kesimin dikkatini bu konuya çekecektir. Zonguldak’ta maden işçilerinin grevi hem sendikaları hem de toplumu kamplara ayırmak bakımından ilginç bir örnek teşkil etmiştir. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu kanunsuz ve komünist desteğiyle yapıldığı iddiasıyla karşı çıkarken diğer sendikalar ve gençlik örgütlerinin desteği öne çıktı. Ana muhalefet partisi kendini sosyal güvenlik ve reform isteyen, ilerici fikirlere sahip kimselerin partisi olarak tanımlıyordu. Buna mukabil bu beklentileri komünizm propagandası olarak gören iktidardaki Adalet Partisi ise programını komünizm karşıtlığı üzerinde kuruyordu.
1960-80 döneminde öğrenci olayları ne boyutta idi?
Bu dönemde öğrenciler arasındaki fikir tartışmalarının sağ-sol tartışmaları hâline gelerek toplumsal barışa önemli ölçüde tehdit oluşturmaya başladığı bir zemin ortaya çıktı. Gençlerin ‘devrimci’, ‘ülkücü ’veya ‘akıncı ’tanımlamalarıyla gruplara ayrıldığı ortamda tarafsız kalmayı kabul etmeyen bir baskı ortamı oluşmuştu. Gruplar kendilerine katılmayanların öbür grup üyesi olduğu inancı ile şiddet uygulama yoluna gidiyorlardı. Gerçekten de ekonomik şartların giderek kötüleştiği, temel ihtiyaç maddelerinin temininde sıkıntı yaşandığı bu dönemde bir kısım gençlik kimliğini siyasi çekişmelere taraf olarak bulmaya çalışıyordu. Diğer bir kısım gençlik ise çeşitli dinî cemaatlere dâhil olarak, geçimini sağlayacak bir iş imkânı arayarak kendilerine bir yön çizmeye gayret ediyordu. Memur kesiminin de ilerleyen yıllarda bilhassa sendikalaşma tercihlerinde rakip iki kesim hâline dönüştüğü görülecektir. Öğrenci olaylarında can kayıplarının yaşanması, doğu, güneydoğu illerinde mezhep farklılıklarının körüklenmesinden kaynaklanan çatışmalar ülkenin genelinde bir ümitsizlik havasını yaygınlaştırmıştır. Bu dönemde yerel ve genel seçimlere katılım oranının hızla düşmesi de bu ortamla doğrudan ilişkilidir.
1970’li yıllarda eğitimde nasıl gelişmeler yaşandı?
1970’li yıllarda endüstri, teknik ve meslek liselerine önceye nispetle ağırlık verildiği görülmektedir. Buna mukabil öğretmen yetiştirme konusundaki temel kuruluşlar olan Eğitim Enstitüleri partiler arası mücadelenin sahnesi hâline gelmiştir. Bilhassa 1978-1980 arası dönemdeki hükûmetler birkaç aylık eğitimden geçirdikleri öğrencileri öğretmen sıfatıyla eğitim camiasına dâhil etmekten çekinmeyerek Türkiye Cumhuriyetinin temel müesseselerinden birini daha gündelik veya dönemlik siyasetlerine alet etmişlerdi.
24 Temmuz 1963 Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt ve Sendikalar Kanunu işçiler tarafından ne yönde kullanılmıştır?
Türkiye bu süreçte giderek farklı güçlerin oyun alanı hâline gelen bir ülke hâline dönüşmekteydi. Ülkede hızla artan gelir dağılımı adaletsizliği had safhaya çıkmıştı. Bu durum genelde hükûmete yakın duran işçi konfederasyonlarını dahi sosyal patlamalara sebep olacağı uyarısında bulunmaya zorluyordu. 1960 müdahalesinden sonra verileceği bildirilen ancak iyi ve doğru kullanılması gerektiğinin altı çizilen iş hayatına dönük haklar 24 Temmuz 1963 Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt ve Sendikalar Kanunu ile yürürlüğe girmiştir. İşçilerin hakikaten kendi çıkarlarını koruma kültürünü geliştirmesine yardım edecek şekilde kullandıkları bu hak 1970 muhtırasından sonra askıya alınacaktır.
1980 darbesi öncesi çatışma ortamını besleyen sebepler nelerdi?
Müdahaleden sonraki yıllarda da düzelme göstermeyen gelir dağılımı ve işsizliğin, yoksulluğun artışı toplumun her kesiminde ortaya çıkan kutuplaşmaları artırıp keskinleştirmiştir. Siyasilerin iktidar mücadelesinin her türlü ilke ve prensipten arındırıldığı bu dönem insanların sabah evden çıkarken aileleriyle helalleştikleri bir belirsizliği de beraberinde getirmiştir. Dinî cemaatlerin artışı, gruplaşma ve kutuplaşmaları beslerken kötü niyetli en ufak bir kışkırtmada çatışmaları devletin dahi kontrol edemeyeceği bir noktaya götürüyordu. 1974 Koalisyonu genel af, vergi barışı, eğitimde fırsat eşitliği, tarımı geliştirme, gelir dağılımı eşitliği gibi özlenen hususları gündemine almışsa da 20 Temmuz Kıbrıs Çıkartması ve neticesinde ortaya çıkan uluslararası tecrit edilmişlik ekonomik durumu içinden çıkılmaz hâle sokmuştur. Milliyetçi Cephe dönemlerinde ise iktidar-muhalefet partilerinin ilişkilerindeki keskinlik memuru, polisi, öğrencisi bütün kesimlere yayılarak bir çatışma ortamı yaratmıştır. Mezhep çatışmaları ile geliştirilen çatışma kültürü 1980 Darbesini getirmiştir.
1980 darbesinden sonra ülkenin durumu nasıldı?
1980 müdahalesinden sonra da önceki deneyimlerin tekrarını yaşayan ülkede asayişin belli oranda sağlanmış olması dahi memnuniyet yaratmıştır. Anavatan Partisi ve sonrasındaki koalisyon hükûmetleri toplumsal barışa katkıda bulunacak söylemler geliştirmiş olmalarına karşın uygulamada sıkıntıların giderilmesini sağlayacak, köklü çözümleri getirecek adımlar atılmamıştır. Ordu yönetiminin âdeta on yılda bir sivil siyasete düzen verdiği bir manzara sıkıntıların devam edeceğinin habercisi olmuştur. Darbeler modern, postmodern, e-muhtıra şekillerinde de olsa bir gelenek hâlini almıştır.
Ekonomik sıkıntılar devam etmiş, Türk lirasının değer kaybına uğramasına mukabil yeni iş alanlarının yeterince açılamaması ülkede refahın artmasına engel oluşturmuştur. Yüzyılın sonunda gerek ordu - siyaset gerekse kurumlar arası ilişkiler gelişen görsel ve yazılı iletişim kanalları sayesinde şeffaflaşmaya başlamıştır.
Türkiye’nin sosyal ve kültürel yaşamını etkileyen gelişmelerden biri olan radyo ve televizyon nasıl bir gelişim göstermiştir?
İstanbul Radyosu 1927’de İstanbul Sirkeci’deki Büyük Postane’nin bodrum katında yayına başlarken, Ankara Radyosu da aynı yıl Ankara’da da Ulus’ta kurulan bir stüdyoda hizmet girmişti. İzmir’de Belediyenin kurduğu İzmir Radyosu da 1948’de yayın hayatına başlamıştır. Radyo’nun Türkiye’de nüfusun yarısına yakınına ulaşabilmesi 1960’lı yıllarda olmuştur ki günlük yayın süresi 12-13 saat civarındaydı.
Ülkede sosyal ve kültürel yaşamı derinden etkileyen en önemli adım TRT’nin tekeli sürerken başlayan özel radyo ve televizyon yayıncılığının 1990’lardaki hızlı gelişimidir. Özel radyolar 1989 Mayıs’ında yerel seçimlerin akabinde belediyelerden başlayarak kurulmaya başlanmış, 1992’de 500’e ulaşan sayılarıyla kamuoyunu bilgilendirme hususunda önemli bir yer edinmiştir.
Televizyon yazılı basından daha fazla kitleye ulaşmak ve etkilemek bakımından toplumu yönlendirme, dönüştürme vasıtaları arasında en önde yer almaktadır. 31 Ocak 1968’de deneme yayınına başlayan TRT Televizyonu, yayına haftada 3 gün, üçer saat olarak başladı ve 1 yıl sonra haftada 4 güne çıktı. 1970’de İzmir Televizyonu, ardından 1971’de İstanbul Televizyonu faaliyete geçti. TRT günümüzde 14 televizyon kanalı, 7 ulusal, 6 bölgesel, 2 uluslararası radyo kanalı, trt.net.tr ve trt.world.com üzerinden 35 dil ve lehçede Türkiye’ye ve dünyaya yayın yapmaktadır.
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye dışından yapılan yayınları ülkeye yansıtacak özel kanalların kurulmaya başlaması önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1990 itibarıyla özel kanalların da devreye girmesiyle siyaset, ekonomi(reklam) kültür hayatında son derece etkili ve kârlı bir güç hâline gelen televizyonculuk, gazete ve holding sahiplerinin de büyük ilgi duyduğu bir alan oldu. 8 Temmuz 1993 düzenlemesiyle radyo ve televizyon yayınında devlet tekeli kaldırıldı. 13 Nisan 1994 tarihinde çıkarılan 3984 sayılı yasa ile bütün yayın alanını kontrol etmek üzere Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) oluşturularak sektörün çalışmalarına bir standart getirilmek amaçlandı.
Mimarlık alanında ne tür gelişmeler yaşanmıştır?
Mimarlık alanında dışa açılma 70’li yıllarda başlamıştır. Ekonomik durgunluğun da bir ölçüde zorladığı bu dışa açılma, Türkiye inşaat sektörünün Libya, Irak vb. petrol ülkelerindeki yatırım taleplerinin değerlendirmeleri sonunda büyük başarı ortaya koydukları bir hizmet alanı olmuştur. Cumhuriyetin ellinci yılında 29 Ekim 1973’te açılışı yapılan Boğaziçi Köprüsü üç yıllık inşa sürecinden sonra iki kıtayı birbirine bağlarken köprünün proje aşamasında Türk firmalar katkı sağlamıştır.
Sovyet sisteminin çöküşünden sonra Rusya ve Türkistan cumhuriyetlerinde yaygınlaşan inşaat sektöründeki gelişmeler mimarinin de uluslararası platformda kendini kanıtlamasına imkân verdi. Bu gelişmenin 2000’li yıllarda da artarak devam ettiğini görmekteyiz. Büyük alışveriş ve iş merkezleri Türkiye’nin artan ekonomik gücü ile orantılı olarak ana kent ve büyük şehirleri süslemeye devam etmektedir. Turizm sahasında ise tatil yörelerinde gerçekleştirilen büyük otel inşaatlarından söz edilebilir. Moskova’da Petrovsky Pasajının onarımı ve 1993 isyanında yıkılan Parlamento binasının yeniden yapımı Türk mimarlığının başarısı olarak kabul edilebilir. Uluslararası alanda yer alma ve ödüller kazanma açısından 80’lerden sonra inşaat sektörü ve mimarinin etkinliğin arttığını söylemek mümkündür. Türkiye’nin nüfus bakımından en kalabalık şehri olan İstanbul’da artan trafiği rahatlatmak amacıyla 1988 yılında boğaza ikinci köprü yapılmıştır. Proje ve yapım aşamasında Türk firmalarının da yer aldığı Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Edirne Ankara arasında inşa edilen TEM (Trans European Motorway) otoyolunun bir parçası işlevini görmektedir.
Sosyal konulardan bir olan sağlık hizmetlerindeki gelişmeler ne yönde olmuştur?
Türkiye’de bölgeler arası nitelikli iş gücü dağılımının hiçbir zaman istenen seviyeye çıkmadığı eğitim, sağlık gibi temel sektörlerin sanayileşmiş bölgelerde yığıldığı bilinmektedir. Bu dönemde sağlık hizmetlerinde de Sosyal Sigortalar Kurumunun yetersiz kalması sebebiyle özel sektörün devreye girmesi sağlanmış, özel sağlık sigortası uygulamaları teşvik edilmiştir. Bununla birlikte devletin bu sektöre sağladığı destek ile insan gücü açısından 1980-1995 dönemi önemli bir gelişmeyi işaret etmektedir. Toplam sağlık personeli sayısı %155 artarken ağırlık pratisyen hekim ve sağlık memurlarının sayısında olmuştur. Aynı dönemde sosyal güvenlik kapsamına dâhil edilen nüfus %130 oranında artış göstermiştir. Bu süreçte bölgelerarası farklılık %50 azaltılmıştır. Türkiye hemen her bölgesinde son derece modern görüntüleme cihazlarının bulunduğu sağlık merkezleri ile hemen her şehirde açılmış olan üniversitelerin hastaneleri ile vatandaşa sağlık hizmeti götürme standardını giderek yükseltmektedir. 2000’li yıllarda bütün vatandaşlarını devletin sağlık hizmeti ulaştırdığı bir noktaya getirme yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir.