Tarih Metodu Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Osmanlı-Türk Tarih Yazıcılığı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Klasik dönem Osmanlı tarihçilerine göre tarihin temel işlevleri nelerdi?
Klasik dönem Osmanlı tarihçilerine göre tarihin iki temel işlevi vardı. Bunlardan biri ilahiyata/din bilimlerine yardımcı olmak, diğeri ise hükümdar ve yöneticilere rehberlik etmekti.
Arapları İranlılar, Romalılar ve İbrânîler başta olmak üzere başka kavimlerin tarihleri hakkında bilgi sahibi olmaya yönelten etmen nedir?
İslâmiyet’in yayılması ve beraberinde gelen büyük fetihler, Arapları İranlılar, Romalılar ve İbrânîler başta olmak üzere başka kavimlerin tarihleri hakkında bilgi sahibi olmaya yöneltmiştir.
İbn Haldun’a kadar İslam tarihçiliğinin başlıca eksiği ne olmuştur?
Müslümanların İran, Kuzey Afrika, Helen ve Akdeniz medeniyetlerini tanımaları ve bilhassa Abbasîler dönemindeki tercümeler İslam tarihçiliğini zenginleştirmiştir. Ne var ki olaylar arasında neden-sonuç ilişkileri aranmaması İbn Haldun’a kadar İslam tarihçiliğinin başlıca eksiği olmuştur. İbn Haldun, tarihi gelişimin kanunlarını tespit etmeye çalışmıştır.
İran tarihçiliğinin en büyük özelliği nedir?
İran tarihçiliği bölge tarihinin kendi özel şartları içerisinde doğmuş ve yükselmiş bir tarih anlayışıdır. Bu tabir tarihçilik alanında efsanevi İran hükümdarlarının mirası, İslâmî etkiler ve onuncu asırdan itibaren bölgede egemenlik kuran Türkî hânedanlar ile devletlerin etkilerinin sentezine karşılık gelmektedir. Bu tarih anlayışının bâriz vasfı, tarihi edebiyâtın bir türü olarak görmesidir.
Osmanlı tarih yazıcılığı üzerinde etkileri tespit edilebilecek olan Timurlular devri tarihçiliğini kısaca açıklayınız.
Osmanlı tarih yazıcılığı üzerinde etkileri tespit edilebilecek olan Timurlular devri tarihçiliği salt siyâsî vakalar ve yönetici elitlerle ilgilenmiştir. Askeri gelişmeler, zafer ve fetihler, siyasi çekişmeler konu edilmiştir. Timurîler tarihçiliğinin bugün bilinen en önemli örneği Gıyâsüddin Ali’nin kroniğidir. Onun haleşerinin başında Farsça Zafernâme yazarı Nizâmüddin fiâmî gelmektedir. Muinüddin Natanzî’nin İskender Kroniği diye de bilinen Munttehebu’tt-Tevârih-i Muînî’si de önemlidir. Timurîler devrinin en tanınmış tarihçisi ise Zafernâme müellif fierafeddin Ali Yazdî’dir. Yazdî’nin bu kitabı İdrîs-i Bitlisî’nin eseri Heştt Bihiştt’e model olmuştur ki bu da Osmanlı tarihçiliğinde ana damar oluşturmuş bir eserdir.
Gazavatnâme nedir?
Osmanlı tarihçiliğinin ilk örnekleri gazavatnâmelerdir. Ayrıca menâkıbnâme, fütüvvetnâme türü eserler de bu çerçevede değerlendirilebilir. Gazavatnâmeler düşmanla yapılan savaş ya da düşman topraklarına yapılan dini nitelikli akınların hikâyeleridir. Belli bir savaş ya da seferi tasvir ederken oldukça ayrıntılı tarihsel bilgiler verirler ve bu yönleri ile tarihi kaynak olmak bakımından destansı eserlerden ayrılırlar. Gazavâtnâmelerin yazımında temel gaye tarihî bir kayıt tutmak değildir. Sadece sultanların yahut devlet adamlarının övülmesinin yanı sıra bu eserler, yazıldıkları/okundukları dönemde bir tür kamuoyu oluşturma işlevi görmekteydiler. Siyâsî, toplumsal ve dini boyutları olan bir ideolojinin (gaza ideolojisinin) geniş kitlelere yayılmasının aracıydılar.
Menâkıbnâmelerin Osmanlı tarih yazıcılığı açısından önemi nedir?
Osmanlı tarih yazıcılığının ne tam olarak içinde, ne de dışında kabul edilebilecek olan menâkıbnâmeler birer tarih eseri olarak görülemeseler de son derece önemli tarihi kaynaklardır. Bu eserlerde, ithaf edildikleri yahut yazıldıkları dönemin şahsiyetleri hakkında, vekâyinâmelerde bulunamayacak ölçüde zengin biyografik bilgiler bulmak mümkündür. Ayrıca dönemlerinin sosyal, iktisâdî ve kültürel hayatı ile ilgili son derece ilginç detaylara bu metinlerin satır aralarında rastlanabilmektedir. Bu metinler en çok da din ve inanç tarihi açısından değerli bilgiler ihtivâ etmektedirler.
Fetihnâme nedir?
Fetihnâme yazımı İslâm devletlerinde başlamış ve Türk-İslâm devletlerinde de devam etmiştir. Fetihnâmelerde fethedilen beldeler ve elde edilen başarılar ya müstakilen anlatılır ya da bunlar hakkında bilgi veren mektup ve fermanlara yer verilirdi. Bu mektup ve fermanlar fâtih hükümdar tarafından başka devletlerin hükümdarlarına gönderilirdi. Metinler gönderilen ülkenin diliyle ve genellikle Türkçe, Arapça, Farsça olarak yazılırdı. Tamamen siyâsî bir dil ve üslûp bu metinlere hâkimdi. “Dost devletler için müjde, düşmanlar için ise tehdit mahiyetinde” olan bu metin- lerde süslü, gösterişli, ağdalı bir dille fâtih hükümdar yüceltilir; onun güç ve kudreti övülür; düşmanlar için ağır ve küçültücü ifâdeler kullanılırdı. Fetihnâmeler mahiyetlerine göre zâfernâme, beşâretnâme, tehditnâme gibi isimlerle anılırdı.
Günümüze ulaşan en eski tarihlerin kaynak olarak kullandığı bilinen en eski Osmanlı tarihi kaynağı nedir?
Günümüze ulaşan en eski tarihlerin kaynak olarak kullandığı Yahşî Fakîh’in Menâkıb-ı Âl-i Osman adlı eserinin bilinen en eski Osmanlı tarihi olduğu düşüncesi hâkim kanaattir. Bu eserin Yıldırım Bâyezid zamanına kadar olan hadiseleri içerdiği ve II. Murad devrinin ilk yıllarında yazıldığı bilinmektedir.
Osmanlı tarih yazıcılığının kuruluş devri kabul edilen padişah devri hangisidir?
Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcı olarak kabul edilen II. Murad devrinden sonra, Fatih dönemi, Osmanlı tarih yazıcılığının kuruluş devri kabul edilmektedir. Bu dönem telif ve tercüme faaliyetlerinin yoğunlaştığı ve II. Murad devrindeki çalış- maların olgun meyvelerini verdiği bir dönemdir.
Cihannümâ kim tarafından hangi içerikle yazılmıştır?
15. yy'nin önemli müverrihlerinden biri Mehmed Neşrî’dir. Cihannümâ adlı eserini 1492’de tamamlayarak Sultan II. Bâyezid’e takdim eden Neşrî, bu eserini “Oğuz Han’ın Nesli”, “Selçuklular” ve “Osmanlılar” başlıkları altında üç bölüm halinde yazmıştır. Eser dilinin sâdeliği ile dikkat çekmektedir. Açık ve canlı bir üslûpla, Öz- türkçe olarak yazılmıştır. Neşrî, eserinde 1485 yılına kadar meydana gelmiş hadi- selere yer vermiştir.
II. Bâyezid'in tarihe verdiği önemi anlatınız.
Bâyezid, saltanatının iki farklı devresinde tarihe birbirinden farklı nedenlerle önem vermiştir. Saltanatının ilk yıllarında meşrûiyet sorunu yaşayan padişahın imaj ve konumunun sağlamlaştırılması gerekmekteydi. II. Bâyezid’in konumunu tartışmalı kılan bir fiehzâde Cem sorunu vardı ve Bâyezid’in tahtın meşrû ve tartışmasız sahibi olduğunun altı müverrihlerce çizilmeliydi. Ayrıca Sultan II. Bâyezid, selefi Sultan II. Mehmed’e nazaran reaksiyoner politikalar güdüyordu. Devletin askerî yönünü kuvvetlendirmek, önceki dönemde gerçekleştirilmiş fetihlerin maliyetini karşılamak ve bir süredir ihmal edilmiş olan dâhilî düzenlemeleri yapmak gibi gerekçeler bu politikanın meşrûiyetini savunmak üzere tarihlerde yer bulmuştur. Bâyezid’in saltanatının ikinci döneminde ise doğuda yükselen Safevî gücü büyük bir tehdit arzetmekteydi. Sultan, bu tehditle ilgili olarak, evvelce Akkoyunlu sarayında münşîlik yapan İdris-i Bitlisî’ye Farsça ve Kemalpaşa-zâde’ye ise Osmanlıca olmak üzere iki büyük Osmanlı tarihi yazdırdı. Bu eserlerde Osmanlı’nın gücü ve ulaştığı alanlardaki hegemonyasının altı çiziliyordu.
Selim-nâme olarak bilinen eserlerin yazılma sebepleri nelerdir?
II. Bâyezid ile karşılaştırıldığında Kânûnî Sultan Süleyman’ın döneminin resmi tarihçilerinden beklentisinin epeyce farklı olduğu görülmektedir. Kanûnî’nin öncelikli meselesi kendisinin değil, hânedanın imajı idi. Selefi I. Selim zamanında Safevî ve Memlûklere karşı kazanılan zaferler, Hicaz’ın (Mekke ve Medine) Osmanlı topraklarına katılması gibi nedenlerle I. Selim’in “ideal Müslüman hükümdar” imajı sarsılmıştı. I. Selim’in II. Bâyezid’e karşı verdiği taht mücadelesi de bu çerçevede zikredilebilir. Bütün bunlar hânedanın imajında bir yıpranma husule getirmişti. Kanûnî, Sultan Selim’in imajını bir dizi tarih eseri yazdırarak düzeltme yoluna gitti. Selim-nâme olarak bilinen bu eserlerde Sultan Selim ve onun başarıları olumlanıyordu.
On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı tarihçiliğinin temel özellikleri nelerdir?
On dokuzuncu yüzyıl aslında bir reform çağıdır. Klasik çağ kurumlarının bir kısmı bu asırda ortadan kalkmış, bir kısmı da modernleşerek varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu büyük değişim ideolojik sahada da ciddi ve sert bir mücadeleye paralel bir şekilde yürümüştür. Eski kurumlar ve geleneksel ideolojinin giderek zayıflaması, pek tabiidir ki, yeni bir tarih yorumuna ihtiyaç husûle getirmiştir. Yeni kurumlar ve bu kurumların varlığını gerekli/meşrû kılan düşünce, yeni bir tarih dili de geliştirmek zorunda idi. Daha somut bir ifâde ile siyâsî, iktisâdî, teknolojik, toplumsal ve askerî sahalarda tarihte sıklıkla görülmeyen ölçüde büyük kırılmaların yaşandığı bir zaman diliminde bu kırılmaların tarih yazıcılığını da etkilemesi kaçınılmazdı. Bu dönemin tarih metinlerine bakıldığında, evvelki dönemlerin tarih anlayışını devam ettiren tarihlerin yazılmış olduğunu görmek mümkündür. Vakanüvis tarihleri, genel tarihler, ruznâmeler ve biyografi zeyilleri bunlardandır. Konuları itibari ile değerlendirildiğinde, on dokuzuncu yüzyıl tarihçiliğinin özellikle üstünde durduğu konuların başında “Vak’a-i Hayriyye”nin gelmesi anlaşılabilir bir durumdur. Bu dönem tarihçiliğinin bir diğer gözde konusu da başta Rum İhtilali olmak üzere imparatorluğun dağılış sürecinde azınlık unsurlarının ayrılıkçı hareketleridir.
Vakanüvisliği fiilen bitiren gelişme nedir?
Vakanüvislik kurumu, imparatorluğun sonuna kadar, değişen şartlar altında farklı biçimlerde bile olsa, varlığını sürdürmüştür. Vakanüvisliği fiilen bitiren gelişme ilk resmi gazete Takvîm-i Vekayi’nin çıkarılması olmuştur. Gazete, bir noktada vakanüvisin görevini üstlenmiştir.
19. asırda İbn Haldun’cu tarih yorumunun hegemonyasından uzak duran tarihçi kimdir?
Bu tarih telâkkîsinden uzak duran tarihçi Tayyar-zâde Ahmet Atâ'dır. Osmanlı bürokrasisi içinde çeşitli vazifelerde bulunmuş, telif etmiş olduğu beş ciltlik hacimli eseri Târih-i Attâ dolayısıyla üzerinde durulması icap eden bir on dokuzuncu yüzyıl müverrihidir. Belli bir sistematiği olmayan eserinde temel olarak içinde yetişmiş olduğu Enderûn teşkilatı üzerinde durulmuştur.
19. Asırda Avrupa tarihine ilginin artmasının sebepleri nelerdir?
Bu ilgi Avrupa devletlerinin tarihlerinden haberdâr olmak ve ahvâlinden haber vermek şeklinde kendisini gösterebildiği gibi, Avrupa tarihçiliğinden metodolojik etkilenme şeklinde de ortaya çıkmıştır. Bu durumu III. Selim zamanından itibaren Avrupa’nın belli başkentlerinde daimi elçilikler bulundurulması, elçilerden gittikleri ülkelerin dil ve ahvâlini öğrenme- lerinin istenilmesi, II. Mahmud devrinden itibaren Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi ve nihâyet Tanzimat Devri ve sonrasında yabancı dil öğreniminin yaygınlaşması gibi sebepler çerçevesinde açıklamak mümkündür.
Şehname nedir?
Fatih devri tarihçiliğinin en önemli hususiyetlerinden birisi bu dönemde şehnâmeciliğin başlaması olmuştur. Şehnâmecilik, yarı-resmi nitelikte bir saray tarihçiliğidir. Şehnâmelerde padişahın vasıfları, kahramanlıkları, zaferleri yüceltilir. Şehnâmecilik müessesesi padişahların bilhassâ savaş meydanlarında kazandıkları zaferlerin ve gösterdikleri başarıların kaydedilmesi için tesis edilmiştir. Aslî görevleri bu olduğu için şehnâme yazarları genellikle hânedanın genel bir tarihini yazmayı denememişlerdir.
İdris-i Bitlisî kimdir? Kısaca anlatınız.
Klasik dönemin etkileri itibariyle en önemli müverrihi İdris-i Bitlisîdir. Gerek İran tarihçiliği etkilerinin Osmanlı tarih yazıcılığı içinde kökleşmesini sağlaması dolayısıyla, gerekse de başta Yavuz Sultan Selim’in şark siyâsetine danışmanlık olmak üzere Osmanlı bürokrasisi içerisinde oynamış olduğu rollerden ötürü ilginç bir tarihî figürdür. 1506’da tamamlayarak II. Bâyezid’e takdim ettiği ve elli bin akçe ile ödüllendirildiği eseri Heştt Bihiştt (Kittâbü Sıfâtti’ş-şemâniyye fî zikri’l-kayâsıretti’l- ’Osmâniyye) Farsça “sekiz cennet” demektir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan II. Bâyezid dönemine kadar gelen bu eserde sekiz padişahın hükümdarlık dönemleri anlatılmaktadır.
Fiânî-zâde Mehmed Atâullah Efendi'nin Osmanlı tarihçiliği açısından önemi nedir?
Onun tarihi “Tarih-i Mukaddes” ve “Tarih-i Amm” olarak ikiye ayırması ve ilkinde İslâm tarihçiliğinin klasik konularını, ikincisinde ise siyâsî ve coğrâfî bir tarih perspektifi vermesi onun tarihçiliğinde gelenekten kopuşun ve Batı etkisinin bir işareti olarak görülebilir.