Çalışma Sosyolojisi Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Çalışma Sosyolojisinde Çağdaş Yaklaşımlar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Örgüt kültürü yaklaşımının getirdiği en temel yenilik olarak ne belirtilebilir?
Örgüt kültürü yaklaşımının getirdiği en temel yenilik, çalışma hayatının çevresel koşullarının önemsenmesi ve buna yönelik analitik çevrenin geliştirilmesi olmuştur. Bu yaklaşıma göre, örgütler fiziksel ve profesyonel örgütlenmelerin yanında aynı zamanda kültürel unsurlara sahiptir. Fiziksel ve profesyonel nitelikler, örgütlerin “neye sahip” olduğu ile ilgilidir. Buna karşın, kültürel nitelikler örgütün “ne” olduğuna ilişkin fikir sunar. Örgütsel kültür aynı zamanda “çalışma”nın niteliklerini de belirler ve her iki unsur da ulusal kültür, iş çevreleri, ortaklar, profesyonel kuruluşlar gibi geniş bir çevrenin etkileri ile şekillenir. Öyle ise etkin bir analizin bu makro ve yapısal değişkenleri göz ardı etmesi beklenmemelidir. Bu tür çevresel koşullar dışında, örgütün içsel dinamikleri de kültürel bir olgu olarak ele alınabilir. Bu bakımdan tüm örgütler, çalışanların kültürel algıları ve yöneticilerin liderlik tarzları çevresinde oluşan koşullar tarafından şekillendirilir.
Maslow’un teorisinin temelinde yatan düşünce nedir?
Maslow’un teorisinin temel özelliği, yoksunluk durumunda hiyerarşik sıralamanın belirleyici olacağını düşünür. Yani fizyolojik veya güvenlik gibi alt basamaklardaki ihtiyaçlar doyurulmadan, daha üst düzeydeki ihtiyaçlara yönelik bir içsel motivasyon söz konusu değildir. Ayrıca bir üst basamağa geçildiği hâlde, herhangi bir aşamada boşluk ortaya çıkınca öncelikli olarak alt basamaklardaki gereksinimlerin giderilmesine odaklanılır. Örneğin kendini gerçekleştirme düzeyinde başarı peşinde koşan bir birey, güvenlik düzeyinde bir boşluk ortaya çıktığında, mesela işsizlik durumunda odaklandığı nokta güvenlik düzeyindeki işsizliğin giderilmesi olur.
Çalışma sosyolojisinin güncel bir ilgi alanı olarak gelişmesinde Marx, Durkheim ve Weber gibi klasiklerin etkisinin yanında akademik bir disiplin olmasını sağlayan olay nedir?
Çalışma sosyolojisinin güncel bir ilgi alanı olarak gelişmesinde Marx, Durkheim ve Weber gibi klasiklerin etkisi olsa da akademik bir disiplin olmasında belirleyici dönem 1920’lerin sonu olmuştur. Bu dönemde kitle üretim sistemlerinin yerleşmeye başlaması ve bilimsel yönetim ilkelerinin etkinliğinin görülmesiyle birlikte, çalışma hayatı daha çok mekanik bir süreç olarak ele alınmıştır. Genel olarak da verimlilik, zaman planlanması ve etkinliği belirleyen çevresel koşullara odaklanılmıştır. Bu açıdan “çalışma”nın kendisi daha çok mühendislik süreçleri ile ilgili görülmüştür. Çalışanların bu sürece uyumu yine fiziksel koşullar, bilişsel koşullanma ve basit motivasyon politikalarıyla sınırlı kalmıştır. Çalışmayı etkileyen diğer koşullar ise Weber’in açtığı yoldan daha çok kültürel yönleri ile ele alınmaya çalışılmıştır.
Çalışma yaşamına ilişkin sorunlar iktisadın, iş yeri koşullarına ilişkin sorunlar ise mühendisliğin sorun alanı olarak gören “mekanik yaklaşım”ın değişmesinin nedeni ne olabilir?
Bu algının değişmesinin birkaç önemli nedeni olduğu düşünülebilir. Bunların başında I. Dünya Savaşı sonrasındaki politik ortamın etkileri ve ekonomisinin güç kazanması paralelinde ABD’nin cazip bir üretim merkezi hâline gelmesi yatmaktadır. Buna ek olarak kitle üretimi yapan çok sayıda yeni tesisin faaliyete başlamış olması, ABD’de yeni endüstri şehirlerinin doğmasına ve iş fırsatlarını kollayan çok sayıdaki göçmen işçinin buralara yerleşmesine yol açtı. Bir diğer önemli faktör ise 1929’da yaşanan büyük ekonomik buhrandır. Bu büyük krizin daha çok finansal koşullardaki kuralsızlıklarla ilgili olmasına karşın; yoksulluğun geniş kitleler tarafından çok yoğun hissedilmesine yol açmıştır. Ancak bu durum, sanayi işçilerinin yaşam koşullarının tekrar gözden geçirilmesine de neden olmuştur. Sanayideki ücret düzeylerinin ve buna paralel yaşam koşullarının düzeltilmesinin sadece piyasa ile ilgili olmadığına yönelik genel bir algı yerleşmeye başlamıştır. Bu dönemde, demokratik bir toplumsal düzenin korunmasında işçilerin yaşam koşullarının önemli olduğuna inanan çok sayıda görüş ortaya atılmıştır. Bu fikirler ayrıca, Amerikan endüstrisinin yeni koşullarında yaşanan, yüksek iş gücü devir hızı, düşük iş yeri bağlılığı ve saldırgan sendikal ilişkilerin yıpratıcılığı karşısında yönetimlerin geliştirebileceği refah uygulamalarının temelini oluşturmuştur.
Çağdaş eğilimlerin dayanak noktasının “çalışma” olmasının nedeni nedir?
Çağdaş eğilimlerin dayanak noktası, “çalışma”nın modern toplumlarda merkezî bir öneme sahip olduğudur. Çalışmanın modern biçimleri hem ekonomik faktörlerin önceliğinin bir sonucu; hem de rasyonel toplumsal düzenlerin bir gereğidir. Ancak klasik sosyolojide olduğu gibi, modern mesleki düzeninin taşıdığı önemin ve fonksiyonların tespiti yeterli değildir. Aksine bu tür bir toplumsal sistem, bizzat endüstriyel örgütlenmenin niteliklerinden dolayı sorunlarla doludur. Bu sorunların tespiti ve aşılması iktisadın ve mühendisliğin ilgilerini aşan ölçüde bir sosyalliğe sahiptir. Form, çağdaş ilgi alanlarının genel itibarıyla örgütlerdeki sosyal ilişkiler ve iktidar, sendikalar ve endüstri ilişkileri sistemi, endüstri - toplum ilişkileri, emek gücü analizi ve kurumsal ilişkileri olarak sıralamıştır. Ancak bu ilgilerde sosyolojinin diğer alanları, yönetim bilimleri ve emek ekonomisi ile yakın bağlar kurulmuştur. Özel olarak bakıldığında ise iş tatmini, yabancılaşma, işsizlik gibi çalışan - iş koşulları uyumu, teknolojik değişmelerin örgütsel yönü ve sınıfsal analizlerle ilgilenildiğini belirtmiştir. Bu klasik ilgi alanları elbette sabitlikler içermez, ilerleyen kısımlarda değinileceği üzere, çalışmanın koşullarındaki radikal değişiklikler çağdaş yaklaşımların ilgi alanlarını da değiştirmiştir. Bu nedenle günümüzdeki çalışmalar daha çok; işveren kontrolü ve çalışmanın yeni formları, yeni iş bölümü biçimleri, kamu sektöründeki ticarileşme ve özelleştirmenin sonuçları, hizmetler sektöründe çalışmanın doğası, girişimcilik, küçük firmalardaki enformel çalışma biçimleri ve çalışma - iş alanlarının yakınlaşması gibi konulara daha fazla ilgi göstermektedir.
Çalışma sosyolojisindeki çağdaş eğilimlerin kendine özgü alanları, metodolojisi ve karakteristikleri nelerdir?
Çalışma sosyolojisindeki çağdaş eğilimlerin kendine özgü alanları, metodolojisi ve karakteristikleri şunlardır: • Çalışma sosyolojisinde çağdaş eğilimler, toplumsal değişmenin yol açtığı rasyonalizasyon ve rasyonel yönetim süreçlerinin ortaya çıkardığı sorunlar ile ilgilenir. • İki temel düzeyi vardır: • Birinci düzey endüstriyel kapitalizmin gelişmesindeki yapısal koşullara odaklanırken; • Diğer düzey firma düzeyinde ortaya çıkan ve özellikle de çalışanların yaşadığı örgütsel sorunlara değinmektedir. • Teorik açılımlardan destek alsa da çalışma sosyolojisindeki çağdaş eğilimler genellikle “pratik odaklı” ve “problem merkezli”dir. • Yapılan çalışmalarda, nicel analiz yoğun oranda kullanılmaktadır. • Her ne kadar firma düzeyinde mikro veya kapitalist gelişimin etkilerine odaklanma konusunda makro nitelikler barındırsa da temel amaç; mikro sorunları, makro koşullarını dikkate alarak değerlendirmektedir. • Anti - yapısalcı ögeler hakimdir ve bu nedenle örneğin siyaset sosyolojisi ve tarihsel sosyoloji gibi alanlarla ilişkisi, sosyolojinin diğer alt disiplinlerine göre daha sınırlıdır.
Simpson, çalışma sosyolojisindeki çağdaş yaklaşımların kaç aşamada incelenebileceğini söylemektedir?
Simpson, çalışma sosyolojisinde çağdaş yaklaşımların üç aşamada incelenebileceğini söylemektedir. Bu dönemleştirmede belirleyici olan ilk dönemde çalışanların sosyal varlıklar olduğuna yapılan vurgudan, üçüncü dönemde makro değişkenlerin belirlediği pasif objelere değişmesidir. Bu açıdan ilk dönemde antropoloji ile yakın ilgiler kuran çalışma sosyolojisi; son dönemde iktisadın belirleyiciliği altına girmiştir. Bu açıdan son dönemde çalışma sosyolojisi, emek piyasası analizlerinin egemen olduğu bir alan olarak iktisat sosyolojisinin bir kolu olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.
Simpson’un çalışma sosyolojisindeki çağdaş yaklaşımları ayırdığı üç dönemden ilkinin özellikleri nelerdir?
1930’lardan başlar ve özellikle Beşeri ilişkiler Yaklaşımı’nın egemenliğinin hissedildiği bir dönemdir. Bu dönemde çalışanlar sosyal varlıklar olarak ele alınır ve “çalışma”nın toplumsal anlamının asıl belirleyici olduğuna inanılır. Daha çok antropoloji ile kurulan ilişkiler belirleyicidir. Beşeri ilişkiler yaklaşımının genel yöntemlerinin yine antropolojiden transfer edilmesi bu tespiti haklı çıkarır. Sosyalleşme kavramının iş yeri koşulları için çok önemli olduğu düşünülür ve özellikle farklı kültürel köklere sahip çalışanların, iş yeri koşulları altında hangi biçimlerde işbirliği ve çatışma yaşadıklarına odaklanılmaktadır. Bu dönemde teknoloji, yönetim çevresi, tabakalaşma ve statü grupları gibi yapısal faktörler dikkate alınır. Ancak yapısal unsurlar, dışsal belirleyiciler değil; çalışanların davranışlarında varsaydıkları koşullar olarak değerlendirilir. Yine bu eğilim içerisinde farklı meslek gruplarının kendi mesleki kültürlerini ve ahlaklarını geliştirerek, çalışma yaşamından kaynaklanan sorunların değerlendirilmesi popüler bir eğilimdir.
Çalışma sosyolojisinin gelişme aşamalarının dönem aralıkları nedir?
İlgili dönem aralıkları şunlardır: • I. Dönem - erken dönem (1930’lar-1960’lar), • II. Dönem - ara dönem (1960’lar-1970’ler), • III. Dönem - son dönem (1930’lerden günümüze) (S:65, Tablo 3.1)
Erken dönem beşeri ilişkiler yaklaşımının teorik sonuçları ve bunların çalışma sosyolojisinde ne tür sonuçlara yola açtığı nasıl özetlenebilir?
İlgili sonuçlar kısaca şöyle sıralanabilir: • En temel unsur insanın sosyal ve psikolojik bir varlık olarak ele alınmasıdır. Böylelikle çalışma sosyolojisinin temel ilgi alanı, çalışma ortamında sosyal ilişkilerin ne tür işlevlere sahip olabileceğini ortaya çıkarmak olur. • Bu sosyal ortamın dikkate alınmadığı yönetim tarzları ve politikalar eksiktir. Çalışanların üretim düzeyi, fizyolojik yeteneklerinden çok grup normlarına bağlıdır. • Çalışma sadece ekonomik amaçların gerçekleştirilmesi anlamını taşımaz. Aksine saygı, sevgi ve değer kazanmak gibi grup süreçleriyle de ilgilidir. Bu nedenle çalışma koşullarının iyileştirilmesi sadece ekonomik faktörler ile değil; sosyal unsurların dikkate alınması ile de ilgilidir. • Üretim sürecinin formel örgütlenmesi kadar, bu örgütlenmenin çerçevesini belirleyen enformel yönlerin de dikkate alınması şarttır. • Çalışmanın örgütlenmesi sadece hiyerarşik ilişkileri kapsamamalıdır. Ayrıca farklı hiyerarşik kademelerin seslerini duyurabilecekleri mekanizmalara önem verilmelidir. Bu sonuç, endüstride oldukça geniş bir uygulama alanı bulmuş ve vahşi grevlerin yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldıran iş yeri komiteleri uygulaması, sendikal temsilcilik gibi mekanizmalar bu tür bir düşüncenin sonucudur.
Beşeri ilişkiler yaklaşımının alt ekolleri nelerdir?
Beşeri ilişkiler yaklaşımının alt ekolleri şunlardır: • Ortodoks okul, • Chicago okulu, • Etkileşimci yaklaşım.
Hümanistik kuramların temel prensipleri bağlamında özellikleri nelerdir?
Hümanistik kuramlar, temelde “Beşeri ilişkiler Yaklaşımı”nın önermelerini kabul etmekle birlikte; odak noktasının gruplardan bireylere çevrilmesi bakımından farklılık taşır. Bu nedenle “Beşeri ilişkiler Yaklaşımı” ile ara dönemdeki yapısalcı eğilimler arasında kalan bir yönü vardır. Hatta Grint bu eğilimleri, “Yeni insan ilişkileri Yaklaşımı” olarak adlandırmaktadır. Hümanistik kuramların bir başka ayırıcı özelliği, psikoloji ve sosyal psikoloji ile olan bağlarının oldukça kuvvetli olmasıdır. Bu dalların yöntemlerini “çalışma sosyolojisi” içerisinde yerleştirmeyi başarmışlardır. Bu teoriler yine genellikle “hümanistik psikolojinin bir uygulaması olarak değerlendirilir.
X ve Y kuramının varsayımları olarak insan doğasındaki hangi davranışlar söylenebilir?
X Kuramının varsayımları; • Ortalama insanın doğasında iş sevmezlik vardır ve mümkün olduğu kadar işten kaçar. • Bu iş sevmezlik doğası dolayısıyla çoğu insanın örgütsel amaçlara ulaşılması için yeterli çabayı göstermesi için zorlanması, denetlenmesi, yönlendirilmesi ve cezalandırmayla tehdit edilmesi gerekir. • Ortalama insan yönlendirilmeyi ve sorumluluktan kaçmayı tercih eder. Oldukça az hırsı vardır ve her şeyden çok güvenlik ister. Y Kuramının varsayımları; • İşte düşünsel ve bedensel enerjinin harcanması, oyun ve dinlenme kadar doğaldır. • Örgütsel amaçlara yönelik çabanın sağlanmasında tek yol dış denetim ve ceza tehdidi değildir. İnsanlar inandığı amaçlar uğruna kişisel yönlendirme ve denetim yapabilir. • Amaçlara bağlılık ulaşılmalarıyla elde edilen ödüllerle ilgili bir işlevdir. • Ortalama insan uygun koşullarda sorumluluğu sadece kabul etmez; aynı zamanda arar da. • Örgütsel sorunların çözümlenmesinde göreli olarak yüksek hayal gücü yetenek ve yaratıcılık kapasitesi sınırlı sayıda insana değil, hemen herkese verilmiştir. • Modern endüstriyel hayatta ortalama insanın entelektüel kapasitesi sadece kısmi olarak kullanılmaktadır.
Maslow’un insanları ihtiyaçlar doğrultusunda hareket motive olan ve bu ihtiyaçları karşılayabilmesi oranında gelişme sağlayan varlıklar olarak görmesinde etkili olan ihtiyaçlar hiyerarşisi nasıl açıklanabilir?
Hiyerarşik olarak beş basamaklı olarak tanımlanan bu ihtiyaçların temelinde nefes almak, yemek, içmek, neslini devam ettirmek gibi fizyolojik olanları yatar. • İnsanlar bu temel ihtiyaçları öncelikli olarak giderme eğilimindedirler ve daha çok varlıklarını sürdürmek ile ilgili olan bu düzeydeki ihtiyaçlar diğer aşamaların da belirleyicisi olur. • İkinci temel basamak güvenlik, istihdam, sağlık ve aile gibi güvenlik ihtiyaçlarını kapsar. Güvenlik basamağı, insanların hayatlarını sürdürmek ve devamlılık sağlamanın temel koşullarını ifade etmektedir. • Üçüncü basamak gereksinmeler ise insanların sosyal bir varlık olmaları ile ilgilidir. Buna göre insanlar kendi varlıklarını güvence altına almalarının ardından diğer insanlar ile iletişime geçmeye ihtiyaç duyarlar. • Dördüncü basamak, etkileşimde bulundukları insanlar tarafından önemsenme ve onların sevgisini kazanma durumunda bu basamaktaki gereksinimler tam olarak tatmin edilmiş olur. Takdir ve saygı ihtiyacı olarak tanımlanan bu üst aşamada sosyal ilişkilerin kurulması yanında bu ilişkilerin devamlılığı ve diğerleri tarafından önemsenmek, değer kazanmaktadır. • Son basamak ise kendini gerçekleştirme olarak tanımlanır. Kendini gerçekleştirme ahlaki olgunluğun içerildiği boyuttur ve başarı kazanma ihtiyacına dayanır. Bu aşamada birey yetenek, yaratıcılık ve vasıflar sosyal ve evrensel değer kazanmayı hedefler.
Sistem teorisinin çalışma sosyolojisi için sağladığı katkılar nasıl değerlendirilebilir?
İlgili katkılar şöyle değerlendirilebilir: • Örgütlerin ve çalışma hayatının dinamik ve karmaşık niteliklerinin anlaşılmasına yardımcı olmuştur. • Hümanistik Yaklaşım veya Beşeri ilişkiler Yaklaşımı gibi kısmi olarak yani sadece bireysel özellikler veya sosyal gruplar ile değil; daha makro anlamda yapısal unsurlar ile ilgilenmiştir. • Özellikle genel toplumsal yapıyla ilişkilerin oluşturulması bakımından sosyolojik bakış açısına yer açmıştır. • Çatışma, yönetim, liderlik gibi unsurları belirleyen yapısal unsurların tanımlanmasını kolaylaştırmıştır. • Toplumsal ilişkiler bakımından soyut nitelikler taşıyan örgütsel yapıları somut hale getirmiştir.
Son dönem çalışma sosyolojisindeki yeni eğilimler dikkate alınacak olursa nasıl bir liste ortaya çıkar?
Son dönem çalışma sosyolojisi şöyle listelenebilir: • Yeni örgüt kuramları; • Yalın üretim, • Neo-Fordizm, • Örgütsüz kapitalizm, • Ağ toplumu, • Emek piyasası kuramları; • Emek süreci teorisi, • Yeni iktisat sosyolojisi.
Son dönem çalışma sosyolojisi kuramlarından NeoFordizm ile ilgili bakış açısı nasıl ifade edilebilir?
Örgütlerin 1970’lerden itibaren önemli bir dönüşüm geçirdiği açıktır. Ancak bu dönüşüm Fordist ilkelerin aşıldığını değil, aksine bu ilkelerin artan bir biçimde vurgulanmasını ifade eder. Bu yeni biçimler, Fordizmin katı olduğu düşünülen birtakım ilkelerinin, ancak özellikle istihdama ilişkin ilkelerin değişmesini içerdiği konusunda yeni olarak görülebilir. Bunun yanında asıl odaklanılması gereken süreçlerin kesin sınırları, denetim ve uzmanlaşma gibi unsurlar esnek biçimler içerisinde artarak varlığını devam ettirmektedir. Özellikle bilgi işlem teknolojilerinin rolü bu konuda belirleyicidir. Esnek örgütler, genellikle çalışanlara mekânsal biçimde ve üstlendiği roller konusunda sabit yükler öngörmez. Ancak bu durum, sınırların işlevsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Aksine yüksek teknolojili çalışma biçimleri yönetsel kontrol ve denetim sistemlerini kritik bir görev üstlenmesine neden olmuştur. Çalışanlar, mekânsal bağlılıklarından kurtulmalarına rağmen bilgi işlem teknolojileri yoluyla her an denetlenebilir hâle gelmiştir. Ayrıca örgütlerin görev dağılımları fazlasıyla çeşitlenmiştir. Buna karşın yönetimler, bu görevlerin sınırları konusunda eskisinden daha katı kurallar koyabilmektedirler.
Mekanik yaklaşım nedir?
Mekanik Yaklaşım, çalışma hayatında insan unsurunu, makineler ve diğer fiziksel koşullara benzer bir biçimde ele alan yönetim tarzına denir.
Çalışma sosyolojisinin akademik bir disiplin olmasında belirleyici dönem nedir?
Çalışma sosyolojisinin güncel bir ilgi alanı olarak gelişmesinde Marx, Durkheim ve Weber gibi klasiklerin etkisi olsa da akademik bir disiplin olmasında belirleyici dönem 1920’lerin sonu olmuştur. Bu dönemde kitle üretim sistemlerinin yerleşmeye başlaması ve bilimsel yönetim ilkelerinin etkinliğinin görülmesiyle birlikte, çalışma hayatı daha çok mekanik bir süreç olarak ele alınmıştır.
Çalışma yaşamına ilişkin sorunlar iktisadın; iş yeri koşullarına ilişkin sorunlar ise daha çok mühendisliğin sorun alanı olarak görülmekteydi. Bu genel algıya “mekanik yaklaşım” adı verilmektedir. Bu algının değişme sebepleri nelerdir?
Bu algının değişmesinin birkaç önemli nedeni olduğu düşünülebilir. Bunların başında I. Dünya Savaşı sonrasındaki politik ortamın etkileri ve ekonomisinin güç kazanması paralelinde ABD’nin cazip bir üretim merkezi hâline gelmesi yatmaktadır. Buna ek olarak kitle üretimi yapan çok sayıda yeni tesisin faaliyete başlamıfl olması, ABD’de yeni endüstri şehirlerinin doğmasına ve iş fırsatlarını kollayan çok sayıdaki göçmen işçinin buralara yerleşmesine yol açtı. Bir diğer önemli faktör 1929'daki büyük ekonomik buhrandır.
1929'daki ekonomik buhran neye yol açmıştır?
Bu büyük krizin daha çok finansal koşullardaki kuralsızlıklarla ilgili olmasına karşın; yoksulluğun geniş kitleler tarafından çok yoğun hissedilmesine yol açmıştır. Ancak bu durum, sanayi işçilerinin yaşam koşullarının tekrar gözden geçirilmesine de neden olmuştur (Vargas, 2005: 18). Sanayideki ücret düzeylerinin ve buna paralel yaşam koşullarının düzeltilmesinin sadece piyasa ile ilgili olmadığına yönelik genel bir algı yerleşmeye başlamıştır. Bu dönemde, demokratik bir toplumsal düzenin korunmasında işçilerin yaşam koşullarının önemli olduğuna inanan çok sayıda görüş ortaya atılmıştır. Bu fikirler ayrıca, Amerikan endüstrisinin yeni koşullarında yaşanan, yüksek iş gücü devir hızı, düşük iş yeri bağlılığı ve saldırgan sendikal ilişkilerin yıpratıcılığı karşısında yönetimlerin geliştirebileceği refah uygulamalarının temelini oluşturmuştur (Anteby ve Khurana, 2007).
Yönetim bilimlerinin temelini ne oluşturmuştur?
Endüstriyel örgütlenmedeki dönüşüm ve özellikle “montaj hatları”nın yaygın kullanımı, çok sayıda insanın istihdam edildiği dev üretim tesisleri doğurmuştur. Bu yeni üretim modeli, “yönetim bilimlerinin” temelini oluşturmuştur.
Çağdaş eğilimlerin dayanak noktası nedir?
Çağdaş eğilimlerin dayanak noktası, “çalışma”nın modern toplumlarda merkezî bir öneme sahip olduğudur.
Anti-yapısalcılık nedir?
Anti - yapısalcılık, yapısal ögelerin belirleyiciliğinin yadsınması anlamına gelir. Çalışma sosyolojisinde analiz düzeyini tanımlaması için kullanılır. Çalışma sosyolojisinde çağdaş kuramların önemli bir kısmında mikro ilişkiler ön plana çıkarılmış ve yapısal faktörler, son yıllara kadar dışarıda bırakılmıştır.
Çalışma sosyolojisinin özellikleri nelerdir?
1. Çalışma sosyolojisinde çağdaş e¤ilimler, toplumsal değişmenin yol açtığı rasyonalizasyon ve rasyonel yönetim süreçlerinin ortaya çıkardığı sorunlar ile ilgilenir. 2. İki temel düzeyi vardır: Birinci düzey endüstriyel kapitalizmin gelişmesindeki yapısal koşullara odaklanırken; diğer düzey firma düzeyinde ortaya çıkan ve özellikle de çalışanların yaşadığı örgütsel sorunlara değinmektedir. 3. Teorik açılımlardan destek alsa da çalışma sosyolojisindeki çağdaş eğilimler genellikle “pratik odaklı” ve “problem merkezli”dir. 4. Yapılan çalışmalarda, nicel analiz yoğun oranda kullanılmaktadır. 5. Her ne kadar firma düzeyinde mikro veya kapitalist gelişimin etkilerine odaklanma konusunda makro nitelikler barındırsa da temel amaç; mikro sorunları, makro koşullarını dikkate alarak değerlendirmektedir. 6. Anti - yapısalcı ögeler hakimdir ve bu nedenle örneğin siyaset sosyolojisi ve tarihsel sosyoloji gibi alanlarla ilişkisi, sosyolojinin diğer alt disiplinlerine göre daha sınırlıdır.
Beşeri ilişkiler yaklaşımı nedir?
Beşeri ilişkiler Yaklaşımı, endüstri sosyolojisinin çağdaş eğilimlerinin şekillenmesinde büyük rol oynayan bu yaklaşıma göre, çalışma sosyal ortamın belirleyicilerine yüksek düzeyde bağlı bir değişkendir. Bu nedenle işçilerin iş yerinde ve iş yeri dışındaki gruplara aidiyetinin dikkate alınması önemlidir.
Hawthorne deneylerinin beklenilmedik sonucu nedir?
Hawthorne deneylerinin beklenilmedik sonucu, hem örgütlenme modelinde hem de çalışanların hayat koşullarının ele alınmasında ihtiyaç duyulan “yeni anlayış”ın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Beşeri ilişkiler yaklaşımının alt ekolleri nelerdir?
Beşeri İlişkiler:Ortodoks okul, Chicago okulu, Etkileşimci yaklaşım
Örgütler nedir ve özellikleri nelerdir?
Örgütler, çalışma hayatının biçimlendiği ortamlar olarak, fiziksel ve profesyonel yapılardır. Örgüt kültürü yaklaşımı, örgütlerin aynı zamanda kültürel yapılar olduğuna inanır. Bu bakımdan diğer unsurlar örgütün neye sahip olduğuyla, örgüt kültürü ise ne olduğuyla ilgilenir.
Sistem teorisi nedir?
Sistem Teorisi: Sistem teorisinin ana varsayımı, toplumun işlevsel bir bütün olması gibi örgütler de bu bütünün parçalarıdırlar. Buna göre örgütler, başlıca amaçları özel işlevlerin yerine getirilmesi olan yapılardır ve amaç odaklılığın bu şekilde net ortaya konmasıyla diğer sosyal sistemlerden ayrılır.
Parsons her toplumsal sistem gibi örgütlerin de 4 temel işlevi olduğunu düşünür. Bunlar nelerdir?
Parsons her toplumsal sistem gibi örgütlerin de 4 temel işlevi olduğunu düşünür. Bunlar: Yönlendirme, Uygulama, Bütünleştirme, ve Koruma.
Sistem teorisinin çalışma sosyolojisi için sağladığı katkılar nelerdir?
Sistem teorisinin çalışma sosyolojisi için sağladığı katkılar şu şekilde değerlendirilebilir; 1. Örgütlerin ve çalışma hayatının dinamik ve karmaşık niteliklerinin anlaşılmasına yardımcı olmuştur. 2. Hümanistik Yaklaşım veya Beşeri İlişkiler Yaklaşımı gibi k›smi olarak yani sadece bireysel özellikler veya sosyal gruplar ile değil; daha makro anlamda yapısal unsurlar ile ilgilenmiştir. 3. Özellikle genel toplumsal yapıyla ilişkilerin oluşturulması bakımından sosyolojik bakış açısına yer açmıştır 4. Çatışma, yönetim, liderlik gibi unsurları belirleyen yapısal unsurların tanımlanmasını kolaylaştırmıştır. 5. Toplumsal ilişkiler bakımından soyut nitelikler taşıyan örgütsel yapıları somut hale getirmiştir.
Son Dönem Çalışma Sosyolojisindeki yeni eğilimlerden yeni örgüt kuramları nelerdir?
Yeni örgüt kuramları: Yalın Üretim, Neo-Fordizm, Örgütsüz Kapitalizm, Ağ toplumu
Son Dönem Çalışma Sosyolojisindeki yeni eğilimlerden emek piyasası kuramları nelerdir?
Emek Piyasası Kuramları: Emek Süreci Teorisi ve Yeni İktisat Sosyolojisi
Yalın üretim nedir?
Yalın üretim, kitle üretiminin tersine stoksuz üretim, çalışanların sabit görev tanımları yerine çoklu ve değişken görevler üstlenmesi ve hızlı tedarik yöntemlerini ifade eder.
Post-Fordist fikirler neyi savunur?
Post - Fordist fikirler, çağdaş üretim sistemlerinin kitle üretim kurallarını içeren “Fordist” ilkelerin işlevsizliğini gösterdiğini
iddia eder.Ayrıca Fordist yöntemlerin ifade ettiği modellerin tamamen dışında yepyeni üretim sistemlerinin önemini savunur.
Örgütsüz kapitalizm nedir?
Örgütsüz kapitalizm, 1970 sonrası dönemde devlette, sivil toplumda ve sosyoekonomik gruplarda yaşanan bir parçalanmayı anlatır. Bu parçalanmada özellikle sendikalar güç kaybetmiştir.
Emek süreci nedir?
Emek süreci, üretim aslında sermaye tarafından sürekli şekilde dönüşüme zorlanan toplumsal bir süreçtir. Çalışanlar ise bu sürece ancak uyum sağlayarak emek piyasası koşullarında ayakta kalabilirler. Dolayısıyla her endüstri kolunda emeğin işlevleri ve rolleri sürekli olarak dönüşürken; emek piyasası koşullarında meslekler ve emeğin endüstriler aras›ndaki dağılımı yeniden şekillenir.