aofsoru.com

İletişim Sosyolojisi Dersi 8. Ünite Özet

Mobil İletişim Teknolojileri: Bağlanmanın Sınırları

Mobil İletişi Teknolojileri ve Bağlanmanın Sınırları

Üçüncü¨ milenyumun ilk on beş yılını geride bıraktığımız bu dönemde, bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal, bölgesel, coğrafi etki alanı haritası, söz konusu dönüşümlerin yalnızca ileri kapitalist toplumlarla sınırlı kalmadığını açıkça gösteriyor. Dahası, 1990’lı yılların ikinci yarısında yoğunlaşan saha araştırmalarından yola çıkılarak, yeni iletişim teknolojilerine erişimdeki coğrafi dengesizlikler ve eşitsizlikler nedeniyle kaygı uyandıran coğrafyaların, 2000’lere gelindiğinde beklenmedik gelişmelere sahne olduğunu söyleyebiliriz. Geçen on yıllık zaman diliminde 1990’larda çizilen sosyolojik resim radikal değişikliklere uğradı, küresel boyutta yaşanan gelişmeler yeniden okunmayı gerektiren farklı gerçekliklerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Örneğin gelişmekte olan ülkeler 2000-2003 yılları arasında mobil teknoloji pazarının % 60’ını oluşturdu. Dijital teknolojilere erişimde farklı gruplar, toplumlar ve bölgeler arasında kendini gösteren dijital uçurum yalnızca sabit telefon hatlarında ve mobil telefon teknolojilerinde değil, internet temelli teknolojilerde de ciddi bir gerileme eğilimi gösterdi.

Dijital uçurum kavramıyla şu ifade edilmeye çalışılmaktadır: Genel olarak, varsıllar ile yoksullar, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler, beyazlar ile siyahlar, erkekler ile kadınlar, gençler ile yaşlılar, kentliler ile kırsal kesimde yaşayanlar, fiziksel olarak yeterli olanlar ile engelliler, İngilizce konuşanlar ile diğer dilleri konuşanlar arasında, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerine ulaşımda ve bu teknolojilerin etkili kullanımında ortaya çıkan farklılıklar ve uçurumlar, dijital uçurum (ya da dijital bölünme) kavramıyla karşılanmaktadır.

“Tarih Kesintilerinde” İletişim ve Teknolojik Belirlenimcilik

Çağdaş küreselleşme tartışmalarından, sanayileşme sonrası toplum tartışmalarına, bilgi toplumu argümanlarından ağ toplumu kavramına kadar, sosyal bilimler alanında son elli yılda öne çıkan çok sayıda tartışmanın merkezinde yarım asır önce elektronik iletişimde yaşanan değişimler ve devrimsel nitelikteki toplumsal yansımaları yer alır. Ama hangi devrim? Bilgi toplumu ve ağ toplumu üzerine yayımladığı çalışmalarıyla bilinen İspanyol sosyolog Manuel Castells, Ağ Toplumunun Yükselişi adlı kitabına bu sorusuyla başlar. Castells, “hangi devrim?” sorusuna yanıt ararken, içinde yaşadığımız değişimi önemsememiz gerektiğini anımsatır.

İletişim teknolojileri alanında yaşanan gelişmeleri toplumsal örgütlenmenin ve dönüşümün başat değişkeni olarak tanımlayan kuramcılardan Harold Innis, Marshall McLuhan, Walter Ong, Joshua Meyrowitz, Neil Postman ya da Manuel Castells gibi isimlere göre, medya-toplum- kültür ilişkisini açıklayabilmenin yolu, iletişim yöntemlerini değişikliğe uğratan ve yaygın olarak kullanılan araçların işleyiş mekanizmalarının çözümlenmesinden geçer. İnsanın bireysel, toplumsal ve kültürel etkinlik alanlarında teknolojiye belirleyici bir rol atfeden bu yaklaşımın teknolojik belirlenimci bir perspektifi benimsediğini anımsamamızda yarar var. Araç- odaklı bu yaklaşım içerisinde McLuhan gibi iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeleri insanlık tarihinde devrimsel birer adım olarak nitelendiren ve bu gelişmelerin bireysel, toplumsal ve küresel ölçekte bir dizi olumlu gelişmeye öncülük ettiğini ileri süren kuramcılar olduğu kadar, kitle iletişim teknolojilerinin sorunlu yönlerine odaklanan kuramcılar da bulunuyor.

Teknolojik belirlenimci yaklaşım, oldukça önemli katkılarına karşın, sınırlı bir perspektife hizmet etmekle eleştirilir. Bu yaklaşıma karşı çıkanlar, teknolojik belirlenimciliğin toplumsal olguları açıklarken indirgemeci bir anlayıştan beslendiğini ileri sürüyorlar. Söz gelimi televizyonun kültürel bir form olduğunu, dolayısıyla içinde yer aldığı kültürden soyutlanamayacağını ileri süren Raymond Williams’a göre teknolojinin, onun üretildiği, kullanıldığı, tüketildiği toplumsal, kültürel ve politik bağlam içerisinde irdelenmesi gerekiyor. İletişim araçları karşısındaki kitle homojen nitelikler taşımıyor; dolayısıyla bir iletişim aracının kitleleri benzer biçimde ve düzeyde etkilemesi söz konusu olamaz. Bir aracın üretimini gerekli kılan nedenler ile o aracın farklı bireyler ya da toplumlar tarafından kullanılma biçimleri arasında önemli farklılıklar vardır; çünkü teknoloji, kendisinin nasıl kullanılacağına dair bir öneride bulunabilir, ancak bunu önceden belirleme ve sınırlama gücüne sahip değildir.

Teknolojik Belirlenimci Yaklaşım ve Yeni İletişim Teknolojileri

Teknolojik belirlenimciliğe ve bu yaklaşıma karşı çıkan argümanlara değinmenin bizim için önemi, yeni iletişim teknolojilerinin hızlı ve derin toplumsal etkilerinin gözlemlendiği bu dönemde daha da belirginleşiyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, ortak bir sosyoekonomik, kültürel ve politik kimliği temsil etmeyen bireyler, toplumlar ve coğrafyalar üzerinde benzeştirici etkilerde bulunabiliyor; yeni medya, farklı toplum kesimlerinin, farklı bölgelerin, toplumların gündelik yaşamında büyük bir ivmeyle merkezi bir konum ediniyor. Örneğin Buckingham bilgisayarların doğrudan toplumla bağ kurmaksızın, bir bakıma özerk bir gelişim çizgisi izlediğini, insanlık üzerinde dışarıdan etkide bulunduğunu gözlemliyor. Benzer biçimde Castells de, yeni iletişim teknolojilerinin, özellikle de internet’in toplumsal morfolojiyi yeniden yapılandırma gücü¨ üzerine ampirik ve sosyolojik gözlemlerde bulunuyor; insanlığın, çağdaş kapitalist toplumlardan başlayarak, “ağ toplumuna” doğru evrildiğini ileri sürüyor. Ancak Castells mobil iletişim teknolojilerine dair çalışmaların da, teknolojinin toplumsal olarak kullanımında ortaya çıkan farkların da altını çiziyorlar.

Mobil Telefon: Lüks Tüketim Araçları Listesinden, İhtiyaçlar Listesine

Mobil iletişim teknolojilerinin merkezinde yer alan teknoloji sayesinde, iletişimde bir yere ya da bir coğrafyaya erişimin yerini, adres tanımlarından bağımsız, doğrudan kişilere ulaşabildiğimiz bir iletişim modeli alıyor, küresel ölçekte erişilebilirlik artıyor. Mobil telefonlar ya da Türkçede yaygın kullanımıyla cep telefonları, özellikle kendi sosyal ağımızda bulunan aile üyeleri, arkadaşlar ve meslektaşlar gibi yakınlık duyduğumuz kişilerle iletişimde diğer iletişim araçlarına oranla çok daha sık kullanılıyor. Yeni eklentilerle birlikte internet’e erişimde de yoğun olarak kullanılmaya başlanan mobil telefonlar, son yıllarda bu teknolojiye odaklanan piyasa araştırmalarının ve akademik çalışmaların sayısında bir patlamaya yol açıyor. Kısa zamanda pek çok ülkede günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçasına dönüşen mobil telefonlar, sosyoekonomik statü göstergeleriyle açıklanması güç bir kullanım oranına erişti. Mobil telefonlar, özellikle gelişmekte olan toplumlarda, sağladıkları geniş iletişim olanaklarının yanı sıra, modernliği, bireyselliği ve refahı temsil eden embolik bir iktidar da taşıyorlar.

Mobil Teknolojiler ve Gençlik Kültürü

Güçlü¨ bir teknoloji, içinde bulunduğu kültür tarafından ve o kültürün örüntülerine uyacak biçimde kullanılabilmesi halinde, diğer teknolojilerden çok daha hızlı biçimde yay- gınlaşır ve benimsenir; mobil iletişim teknolojileri ile genç nesil arasında da böylesi bir etkileşim söz konusudur. Araştırmacılar, pek çok ülkede gençlerin mobil teknolo- jilerle karmaşık ancak son derece yakın bir ilişki içerisinde olduklarını, bu ilişkinin doğmakta olan yeni bir kültüre de zemin hazırladığını ileri sürüyorlar. Mobil iletişimin olanaklarını gençlik kültürünün örüntüleriyle bir araya getiren, toplumsal iletişimde mobil teknolojileri özerk bir konuma yerleştiren, yeni bir kültürel yapı.

Diğer yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında yeni iletişim teknolojilerine çok daha hızlı biçimde adapte olabilen gençler, teknolojiyi günlük yaşamlarına çok farklı bi- çimlerde uyarlama becerisi gösteriyorlar (van Dijk, 2006: 180). Nitekim Türkiye’de de bilgisayar kullananlar arasında 16-24 yaş arası gençler, %67,7 gibi yüksek bir oranla en geniş kesimi oluşturuyor (DPT, 2011). Gençlerin yeni medyayla iletişimlerine yakından bakmak, bir anlamda söz konusu teknolojilerin toplumsal yaşamdaki potansiyel etkilerini gözlememize de fırsat tanıyor. Cep telefonları, dünyanın farklı bölgelerinde, farklı kültürleri temsil eden gençler tarafından, kendilerini çevreleyen toplumsal yapı ve gençlik kültürünün sınırları içerisinde, farklı ihtiyaçları karşılamak için kullanılabiliyor; ancak mobil teknoloji, kullanım aşamasında önemli benzerlikler de üretiyor. Öncelikle mobil teknoloji, bağımsız ve bireysel bir iletişim ortamı sunarak gençlerin özerklik alanlarına açıkça katkıda bulunmayı öneriyor; ancak bu durum, özellikle aile gibi, gerek ekonomik destek, gerekse ailevi gözetim işlevini yerine getiren geleneksel toplumsal kurumlar ile gençlerin ilişkisinin zayıfladığı anlamına gelmiyor.

Gençler ve aileleri arasında yaşanan gerilim alanlarından biri, gençlerin özerklik, özgürlük, bağımsızlık taleplerini, karşılıklı güvenlik duygusuyla dengede tutabilecek bir ilişki inşa edebilmektir. Ataerkil aile yapısının çözülmeye uğradığı, ebeveynlerin gençler üzerindeki kontrolünün zayıfladığı modern toplumlarda mobil telefonlar, birbirine zıt görünen iki işlevi aynı anda yerine getiriyor: Mobil teknoloji, bir yandan gençler için önemli bir özerklik ve bağımsızlık alanı tanımlarken, bir yandan da anne, baba ve genç çocuk arasındaki ilişkileri yeniden sağlamlaştırıyor. Mobil telefonlar, yoğun iş yaşamı içerisinde aile-genç arasındaki ilişkilere ve günlük yaşamı örgütleme çabasına katkıda bulunuyor. Kısacası, mobil telefon teknolojisi paradoksal biçimde hem bağların zayıflamasına, hem de sürdürülmesine katkıda bulunuyor.

Dünyanın Öteki Yüzünde Mobil İletişim

Mobil telefonların, kuaförler, güzellik uzmanları, taksi şoförleri, küçük işletmeciler gibi sabit bir işliğe ya da ofise sahip olmayan bireyler tarafından yoğun olarak kullanıldığını gösteren çalışmalar bulunuyor. Jensen de Hindistan’da balıkçılık piyasasındaki asimetrik bilgi akışı sorununun GSM teknolojisi sayesinde büyük ölçüde çözülebildiğine işaret ediyor. Benzer biçimde Myhr, Tanzanya’da balıkçılıkla uğraşanların mobil telefon sayesinde anında bilgi akışı sağlayabildiklerini, böylece pazarlık olanaklarının arttığını gösteriyor. Malezya, Tayland ve Endonezya’da yaşanan örnekler, yeni iletişim teknolojilerinin doğal afetler sırasında ve sonrasında gerekli yardımın iletilebilmesinde yaşamsal önemi olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de yoksulların günlük yaşamında yeni iletişim teknolojilerinin rolüne odaklanan yakın dönem çalışmalar, mobil telefon ve internet’in yoksulların günlük yaşamlarında kritik öneme sahip olduğunu gösteriyor. Yoksul hanelerde yapılan uzun erimli gözlemler, mobil teknolojilerin ve internet’in günlük yaşamı organize etmek, esnek iş olanakları hakkında bilgi vermek/almak, kendi sosyal ağlarıyla bağlantı kurmak, iletişim maliyetlerini düşürmek, eğitim, eğlence, haber, bilgiye erişmek, dış dünyayla/kamusal alanla iletişim kurmak gibi çeşitli gerekçelerle kullandıklarını gösteriyor.

Bütün bu çalışmalar, özellikle dezavantajlı kesimler için uygulanacak sosyal politikalar adına önemsenmesi gereken veriler sağlıyor. Ancak Donner, bize bir başka önemli ilkeyi daha anımsatıyor: Ticari etkinliklerin genelinde olduğu üzere, daha geniş ekonomik kaynaklara sahip olanlar, mobil teknolojileri de daha etkili biçimde kullanma potansiyeline sahip olacaklardır. Dolayısıyla mobil teknolojiler, toplumun farklı kesimleri arasındaki farkın giderilmesinden çok, uçurumun artmasına da katkıda bulunabilir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email