Türkiye´de Sosyoloji Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Türkiye Sosyolojisinin Temel Nitelikleri Ve Genel Eğilimleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Türk sosyolojisinin en başta gelen özelliği nedir?
Türk sosyolojisinin en başta gelen özelliği güncel siyaset ile iç içe olmasıdır.
Türkiye’de sosyolojinin hazırlık dönemi hangi zaman dilimine rastlar?
Türkiye’de sosyolojinin hazırlık dönemi II. Meşrutiyet öncesi döneme rastlar. Kayda değer bir nokta, 1895-1908 arasındaki bu dönemde Batı sosyolojisinin Osmanlı Devleti sınırları içinde olmaktan çok, Avrupa’da sürgünde bulunan Jön Türkler arasında ilgi çekmeye başlamasıdır.
Prens Sabahattin'e göre Türkiye için model önerisinin ideal tipi neydi?
Osmanlı İmparatorluğu’nun merkeziyetçi ve bürokratik yapısının özel mülkiyetin, bireysel girişimin, kısacası kapitalizmin gelişmesi önünde bir engel oluşturduğunu düşünen Prens Sabahattin, çözümün yapısal bir toplumsal değişmeyle gerçekleşeceğini savunuyordu. Türkiye için model önerisinin ideal tipi İngiliz toplumuydu.
1980’lerde dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından, partisinin temsil ettiği fikirlerin kaynağı olduğunu öne sürdüğü ünlü sosyolog kimdir?
1980’lerde liberal politikaların ön plana çıkmasıyla Prens Sabahattin’in görüşleri yeniden hatırlanacaktır. Dönemin başbakanı Turgut Özal, partisinin Prens Sabahattin’in temsil ettiği fikirlerin devamcısı olduğunu öne sürecektir.
Türkçülük fikri, Osmanlı aydınları tarafından başlangıçta niçin kabul görmemiştir?
Türkçülük, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde siyasi ve entelektüel bir seçenek olarak beliren bir akımdır. Başlangıçta Türkçülük Osmanlı aydınının zihniyetine oldukça aykırı bir düşünceydi. İmparatorluğun bütünlüğünü korumak, imparatorluk tebaası arasında herhangi bir etnik, dinsel unsura ayrıcalık tanımamak şeklinde savunulan Tanzimatçı ulus-ötesi birlik fikri (Osmanlıcılık) tek bir ulusa dayalı ve saflık iddiasında bulunan bir ulusçuluğa izin vermemiştir.
1910’larda Rusya’dan gelen Türkçülerin öncülüğünde kurulan ve çevresinde Türkçülük akımının geliştiği dergi hangisidir?
1910’larda Rusya’dan gelen Türkçülerin öncülüğünde kurulan Türk Yurdu dergisi çevresinde gelişen akım, kısa sürede Ziya Gökalp’in sosyolojik incelemeleriyle en yetkin ifadesine kavuşmuştur.
Türkçülüğe sistemli bir sosyolojik boyut kazandıran kişi kimdir?
Türkçülüğe sistemli bir sosyolojik boyut kazandıran Ziya Gökalp olmuştur. 1870’lerde Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami gibi kişilerin eserlerinde ilk işaretleri görülen Türkçülük, ilk defa Balkan Savaşı yıllarında siyasi bir kadrolaşma içinde yerini almış ve daha sistematik bir öğreti haline gelmiştir.
Cumhuriyet’in ilanına paralel olarak Ziya Gökalp’in İslamiyet ve Türklük ilişkisi üzerine görüşlerinde ne gibi dönüşümler olmuştur?
İmparatorluk çökmüş, yıkıntıları arasından yeni bir devlet doğmuştur. Bu koşullar altında Gökalp, sistemini yeni baştan gözden geçirmiş, yeni kurulan ulus-devlet yapısına daha uygun olacağını düşündüğü laik bir anlayışı benimsemiş ve “İslamlaşmak” ilkesini “Türkleşmek” lehine sisteminden dışlamıştır. Benzer bir revizyon, Turancılık görüşü için geçerlidir. Gökalp’in gözünde Turan artık “uzak bir ideal”dir.
Ziya Gökalp'in getirdiği kültür-uygarlık ayrımının Cumhuriyet rejimi üzerinde etkisi nasıl olmuştur?
Ziya Gökalp, getirdiği kültür-uygarlık ayrımı ile de Cumhuriyet rejiminin Batılılaşma tercihini doğrulayan bir kanal açmıştır. Aslında bu ayrım, Türkleşme ile Batılılaşma seçenekleri arasında hem bir denge hem de uyum olması gerektiği düşüncesini içeriyordu. Başka bir deyişle Gökalp’in temellendirmeleri sayesinde “Türkçü kalınarak Batıcılaşma” seçimi Cumhuriyetin vazgeçilmez esasları arasındaki yerini almıştır.
Yeni kurulan cumhuriyet rejiminde sosyolojiye düşen görev ne olmuştur?
Sosyolojiye düşen görev, Osmanlı’dan vazgeçilmesi sonrasında Cumhuriyeti ve Anadolu ile sınırlı bir Türkçülüğü savunmak olmuştur.
2000’lere gelindiğinde hem akademik camiada ve sosyolojide, hem de siyasi çevrelerde Türkçülük karşıtı kimlik tartışmalarının öne çıkarılması, neyin sonucudur?
2000’lere gelindiğinde Türkçülük karşıtı kimlik tartışmaları sosyolojide ve genel olarak sosyal bilimlerde öne çıkarılmıştır. Sadece akademik camiada ve sosyolojide değil siyasi çevrelerde de Türklük ve Türkleşmek konularına eleştirel bir tarzda yaklaşılmaktadır. Bu eleştirellik toplumun kendi dinamiği ve gelişmesinin bir sonucu değildir. Tartışmalar Batı dünya egemenliğindeki değişim ve ABD merkezli yeni dünya düzenine uyum kurma çabaları ile belirlenmektedir.
Kurulan Yeni Türkiye’de , Orta Asya ile ilişkili Türkçülük anlayışından olduğu gibi, İslam ülkeleriyle olan ilişkimizden de vazgeçilmesi ve Yakın Doğu İslam coğrafyasından kendisini yalıtmış bir halde gelişme doğrultusu tercih edilmesi hangi kavram ile ifade edilmektedir?
Osmanlı’dan vazgeçmemiz ve imparatorluk olarak varlığımızı sürdürmemizin mümkün olmaması sonrasında kurulan Yeni Türkiye’de ise, Orta Asya ile ilişkili Türkçülük anlayışından olduğu gibi, İslam ülkeleriyle olan ilişkimizden de vazgeçilmiştir. Yeni Türkiye, Yakın Doğu İslam coğrafyasından kendisini yalıtmış bir halde gelişme doğrultusunu tercih etmiştir. Bu tercih ise laiklik kavramı ile ifade edilecektir.
Sosyologlarımız arasında dinsel konulara olan ilgi sen zaman başlamıştır?
Sosyologlarımız arasında dinsel konulara olan ilgi sosyolojinin daha ülkemize girişi sırasında başlamış, sonraki dönemde de sürmüştür.
İlm-i İçtimai Dini, Dini Sosyoloji, Laik Ahlaka Giriş ve Laiklik ve İrtica, Dinin Türk Toplumuna Etkileri başlıklı eserleri sırasıyla hangi sosyologlarımız kaleme almıştır?
Ziya Gökalp İlm-i İçtimai Dini, Hilmi Ziya Ülken Dini Sosyoloji, Cahit Tanyol Laik Ahlaka Giriş ve Laiklik ve İrtica, Muzaffer Sencer Dinin Türk Toplumuna Etkileri başlıklı eserlerini kaleme almışlardır.
Sovyetler Birliği’nin tasfiyesinin dünyada ve Türkiye’de Marksizm ve sosyaliz açısından etkisi nasıl olmuştur?
Sovyetler Birliği’nin tasfiyesi dünyada ve Türkiye’de Marksizmin sonu, sosyalizmin sonu olarak değerlendirilmiş; sosyalizm Batı tarafından önerilen bir seçenek olmaktan çıkmıştır. Böyle bir durum karşısında Türkiye’de sosyalizm açıklamaları da, toplumumuz ve tarihimizle sahih bir ilişki kurmaktan kaçınıldığı için dayanaksız kalmıştır.
Baykan Sezer'in çalışmalarının ana saikini oluşturan nedir?
Türk sosyolojisinin kimliğini bulması, sorunların açıklanması ve çözümünde kendisine ait kaynakları olması, kendi tarihinden sonuçlar çıkarmasıyla mümkündür. Bu yönde anlamlı bir çaba Baykan Sezer’den gelmiştir. Sosyolojimizin Batı etkisinden, aktarmacılıktan kurtulması, Türk toplum ve tarihiyle kaynaşması onun bütün çalışmalarının ana saikini oluşturmuştur.
Batı tarihi dönemlendirmeleri ve toplum örgütlenme modelleri hangi çerçevede ortaya çıkmıştır?
Batı tarihi dönemlendirmeleri ve toplum örgütlenme modelleri Doğu-Batı çatışması çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Geçmişte Türkiye de bu çatışmada etkin bir taraf olmuştur.
Günümüzde yaygınlık kazanan küreselleşme, küre-yerelleşme, yeni dünya düzeni vb. açıklamalarında Türkiye’ye verilen rol nedir?
Günümüzde yaygınlık kazanan küreselleşme, küre-yerelleşme, yeni dünya düzeni vb. açıklamalarında da Türkiye’ye verilen rol Batı düzenine uyum göstererek yerelleşmesi, taşralaşmasıdır.
Türk sosyolojisi kimliğimizi ve buna bağlı çıkarlarımızı belirleyen temel ilişkiler içinde kendi ağırlığını duyurabilir ve bu ilişkilere yön verebilir.
Buna göre Türk sosyolojisinin en başta gelen görevi nedir?
Türk sosyolojisi kimliğimizi ve buna bağlı çıkarlarımızı belirleyen temel ilişkiler içinde kendi ağırlığını duyurabilir ve bu ilişkilere yön verebilir. Bu nedenle Türk sosyolojisinin en başta gelen görevi bize kimliğimizi kazandıran, çıkarlarımızı belirleyen tarihin ve toplumlar arası ilişkilerdeki yerimizin doğru saptanmasıdır.
Ziya Gökalp’in asistanlığını yapan, I. Dünya Savaşı yıllarında “Türkler Bu Muharebeden Ne Kazanabilirler?” başlıklı çalışmasında Türklere Turan yolunu gösteren ve “Türkler Bir Ruh-u Milli Arıyorlar”, Türkizm ve Pantürkizm, Türkleştirme başlıklı çalışmalarıyla Anadolu ile sınırlı bir Türkçülük anlayışının devamcısı olan sosyolog kimdir?
Ziya Gökalp’in asistanlığını yapan Tekinalp (Moiz Kohen)’in adını da burada anmalıyız. I. Dünya Savaşı yıllarında “Türkler Bu Muharebeden Ne Kazanabilirler?” başlıklı çalışmasında Türklere Turan yolunu gösteren Tekinalp, Türkçe ve diğer dillerde yayınladığı “Türkler Bir Ruh-u Milli Arıyorlar”, Türkizm ve Pantürkizm, Türkleştirme başlıklı çalışmalarıyla Anadolu ile sınırlı bir Türkçülük anlayışının devamcısı olmuştur.