Türkiye´de Sosyoloji Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
19. Asırda Osmanlı Türk Düşüncesi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Türklerin Batılı toplumlarla ilk ilişkileri ne zaman başlamıştır?
Türklerin Batılı olarak isimlendirilen toplumlarla asıl ilişkileri, aşa¤ı yukarı iki buçuk asır kadar süren Haçlı Seferleri zamanında olmuştur. Çünkü bu savaşlar her iki tarafın birbirlerini tanımaları için fırsatlar yaratmıştır. 13. asırda Haçlı seferlerinin duraklaması ve 1204’de İstanbul’da kurulan Latin imparatorlu¤unun 1261’de yıkılması üzerine Batı ile ilişkiler önemli hale gelmiştir. 1299’da kurulan Osmanlı devleti, Anadolu’nun batısında Bizans’ı yenip İstanbul’u 1453’te fethettikten sonra başladı¤ı Karadeniz sahillerinin fetih işlemini tamamlaya rak Akdeniz’in kuzeyindeki Ceneviz hâkimiyetini sona erdirmiştir. Bu sıralarda Suriye ve Mısır’da önemli ticaret imkânına sahip olan Venedikliler, Osmanlı devletiyle anlaşmışlardır. Bu nedenle Venedik ve Cenevizliler, Türklerin bire bir ilişkide bulundukları ilk Batılı kavimlerdir
Matbaanın Türkiye'ye getirilmesinin olumlu katkılarını açıklayınız.
Matbaanın Türkiye’ye getirilmesi, bilim, felsefe, sanat, eğitim alanlarında birçok eserin basımını kolaylaştırdığı gibi, öğrencilerin kitap ve not sıkıntılarının giderilmesine
yardımcı olmuştur.
1727'de kurulan ilk matbaada basılan ilk eser hangisidir?
Kurulan matbaada, XVI. asır sonları bilginlerinden Vanlı Mehmed Bin Mustafa’nın, Vankulu Lügatı ismiyle 31 Ocak 1729’da çevrilen Sıhah-i Cevheri’si, bin nüsha ve ciltsiz olarak basılan ilk eserdir.
Osmanlı Döneminde Batı ile kurulan ilişkilerin fikir ve sanat alanına etkileri hangi dönemde olmuştur?
Batı’yla Haçlı seferleriyle başlayan ilişkiye rağmen, III. Ahmet devrine kadar, fikir ve sanat alanlarında doğurucu niteliklere sahip etkiler olmamıştır. Kara Mehmet Paşa’nın Viyana’ya yaptığı sefer heyetine katılan Evliya Çelebi, Avrupa’yla ilişkilerimizi konu edinen bir eser yazmıştır. O, bu eserinde, Viyana ziyareti sırasında oradaki ordunun, düzenli ve disiplinli olduğunu, onların, askerî alanda çok iyi düzenlenmiş savunmayı güçlendirici sistemleri bulunduğunu bildirmektedir. 28 Çelebi Mehmet Efendi ise, l721’de gittiği Paris’le ilgili padişaha sunduğu sefaretnamesinde, Avrupa’da yeni teknikler, bilim kurulları, askerî okullar, hastaneler, rasathaneler, teşrihhaneler, limanlar, karantina yöntemleri, hayvanat bahçeleri, park, tiyatro ve opera gibi hiç bilinmeyen eğlence yerleri bulunduğunu belirtir. 28 Çelebi Mehmet Efendi'nin oğlu Said Mehmet Efendi de aynı gezide matbaalarla ilgili gözlemlerini İbrahim Müteferrika ile paylaşmıştır.
Felsefi akımlardan biri olan rasyonalizm nedir? Tanımlayınız.
Rasyonalizm, doğru bilginin kaynağının akıl olduğunu, iyi ve doğru eylemin akılla belirleneceğini, insan hak ve hürriyetinin akılla sağlanacağını savunan felsefi görüştür.
Eserlerinde Rasyonalizmin yansımaları gözlenen İbrahim Şinasi'nin bilgi, akıl, adalet gibi kavramlara ilişkin görüşleri nelerdir?
Ona göre, yeni girilen Batı medeniyetinin temelinde akıl ve adalet vardır. Kanun, yeni medeniyetin temeli sayılır. Adalet, hak ve hikmet kavramları yeni değerler dünyası olarak ortaya çıkmıştır. O, islâmiyet’in bilgisizlik devrini kapattığı gibi yeni medeniyetin zulüm ve bilgisizlik devrini kapatarak, akıl ve adalet devrini açtığı düşüncesindedir. Rejim değişikliği düşüncesinde olmayan fiinasi, herkese eşit ölçüde yaklaşan bir hükümdar istemektedir. O, zulüm ve köleliğe karşıdır. Ona göre, zulmün ve köleliğin temelinde adaletsizlik ve bilgisizlik vardır. Bilgisizliğin ortadan kaldırılmasını akıl, zulmün ortadan kaldırılmasını adalet temin edecektir. Akıl adaleti insani gayelere yönlendirdiğinden, adalet, aklın emrindedir. Yeni medeniyet, islâmîyet’in ilkelerine uygundur. Dönem, akıl çağı dönemidir. Dönemin insanı rasyonel insandır. Rasyonel insanın hedefi, insan ve insanlıktır. insanlığa ancak insanın nefsini yenmesiyle ulaşılabilir. insanın nefsini yenmesi akılla sağlanacaktır. Adaletli davranılarak zulmün önüne geçilebilir ve insanlığa hizmet edilebilir. Tek gaye, insan ve insanlıktır; milletler, ona giden yollardır.
19. yüzyılda felsefi anlamda akılcılık üzerinde en dikkate değer şekilde duran yazar kimdir?
O dönemde felsefi anlamda akılcılık üzerinde en dikkate değer şekilde duran Hoca Tahsin Efendi’dir. O, duyularla elde edilen bilgiye inanmakla birlikte, insan aklının bu bilgileri oluşturmasında, genelleştirmesinde ve bütünü kavramada, duyulara üstünlüğünü kabul etmektedir. Çünkü ona göre, insan zihninin derinliklerinde, gittikçe gelişerek ortaya çıkan ve olgunlaşan, bir anlama kuvveti bulunmaktadır ki, insan, işte bu kuvvet sayesinde, eşyanın hakikatini keşfederek kavrar ve onların farklı derecelerdeki ilişkilerini idrak eder.
Hoca Tahsin'e göre akıl yürütme kavramı neleri içermektedir?
Hoca Tahsin, akıl yürütme kavramının, duyum, istidâl, hüküm ve irade gibi ruhun bütününü içerdiğini belirtir. O, vicdanın, ruhun hiç değişmeyip etki edici olduğu, zıddının ise daima değişmek üzere bulunduğu düşüncesindedir. Birinci olarak iç idraktan ibaret olan şuur ve vicdanı, ikinci olarak dış dünyadaki olaylardan bizi haberdar eden duyumları, üçüncü olarak ta duyumların verdiklerinin anlama kuvvetinde hıfzedilip hatırlanmasını sağlayan hafızayı kabul etmek gerekiyor.
Hoca Tahsin'e göre idrak kaça ayrılır? Açıklayınız.
Hoca Tahsin'e göre idrak dörde ayrılır. Bunlar:
1. Maddenin parçalarını idrak etmekten ibaret olan duyumlama.
2. Maddi parçaları tahayyül etme.
3. Beş duyudan biriyle algılanamayanları algılamak demek olan vehmetme.
4. Maddelerin ve kısımların, parçaların gayrılarını idrak etmekten ibaret olan düşünmedir.
Felsefi akımlardan biri olan pozitivizm nedir? Açıklayınız.
Pozitivizm, olayları, olayların içinde kalarak, deney ve gözlem yoluyla elde edilen verilere dayanan bilgileri doğru bilgi olarak kabul eder. Deney ve gözlemle ilgisi olmayan her çeşit
bilgiyi metafiziksel bilgiler olarak görür. Bu bağlamda bakıldığında pozitivistler, din ve metafiziksel bilgileri, bilgi olarak kabul etmezler. Pozitivizm, bilgide deney ve gözlemi esas alan felsefedir
Pozitivist felsefenin temsilcilerinden biri olan Beşir Fuad'ın 19. yüzyıl Türk aydınları üzerindeki etkisi ne şekilde olmuştur?
Beşir Fuad’ın, 19. Asır Türk aydınları üzerinde etkisi olduğunu söylemek biraz zordur. Ancak II. Meşrutiyet’ten sonraki yıllarda pozitivist ve materyalist düşünce dünyasına bağlı olduğu bilinen Baha Tevfik, Ahmet Nebil, Subhi Edhem, Dr. Abdullah Cevdet, Celal Nuri ieri gibi düşünürlerin onun takipçileri olduğu ifade edilebilir.
Felsefi akımlardan biri olan materyalizm nedir?
Materyalizm, her şeyin yegane sebebinin madde oldu¤unu, maddenin dışında zihinsel ve doğaüstü hiçbir gücün bulunmadığnı kabul eden felsefe anlayışıdır.
Ahmet cevdet Paşa'nın yenileşme hareketindeki konumu nedir?
Ahmet Cevdet Paşa, devlet adamı sıfatıyla eski ile yenileşmenin uzlaşması
olduğu gibi, tarihçi olarak da eski ile yeninin kaynaşması sayılır. Batı’nın
bilimsel gelişmelerine ve yeniliklerine yabancı olmadığı gibi, tarihçi olarak Batı’ya borçlu olduğu pek fazla bir şey yoktur. Tarih anlayışı, çevirisini yaptığı ibn-i Haldun’un
Mukaddimesi’ne dayanır.
Ahmet Cevdet Paşa'nın en önemli eserinin éMecelle" olmasının nedenleri nelerdir? Açıklayınız.
Mecelle, Hanefî fıkhını esas alan Arapça fıkıh kitaplarının muamelat yani, medeni hayata ait hükümlerine dayanılarak yazılmış bir kanun kitabıdır. Kitap, Osmanlı imparatorluğunun hukuksal gereksinimlerini İslam imparatorluğunun evrimini göz önünde bulundurularak yazılmıştır. Eser, genel hükümler şeklindeki bir ön sözle, satış, kira, kefillik, havale, rehin, emanet, hibe, gasp, hacir, ikrah, şirket, vekalet, sulh, ibra, dava vb. isimleri altında 16 kitap halinde hazırlanmıştır. Bütün halinde 73 bab ve 1851 maddeden ibarettir. Mecelle sayesinde eski mahkemelerdeki karışıklık, fetvalar ve oylar arasındaki çelişki ortadan kalkmıştır. Hukuk Fakültesi ile Mülkiyede ders kitabı olarak okutulan Mecelle, Türk Medeni Kanununun 17 Şubat 1926’da yürürlüğe girinceye kadar Türk mahkemelerinde önemini sürdürmüştür.
Kendisine 'sarıklı devrimci' de denilen Ali Suavi'nin din, Kur'an, halifelik gibi olgulara ilişkin görüşleri nelerdir?
Kur’an’ı Türkçe okumak gerektiğini ileri sürer. Hatta hutbelerin Arapça okunmasına karşı çıkar. Hilafet kurumunu kabul etmeyen Suavi, Peygamber’in halife diye bir vekil bırakmadığını, hiç kimsenin vekil olmak iddiasında bulunamayacağını, halife unvanının sadece Hz. Ebu Bekir’e ait olduğunu söyler. Halife, imam, padişah bunların hiçbiri Peygamberin vekili değildir. İslam’da hükümdar da ceza görür. Bunun en güzel örneği tahttan indirmedir. Ona göre en bilgin Müslümanların elleri halife ve sultan kanlarına bulaşmıştır. Ona göre, meşrutiyet yönetimi cumhuriyete doğru kazanılmış bir safhadır. Böylece o, dinsel kanunlara karşı laikliği, mutlak idareye karşı cumhuriyeti, Osmanlıcılığa karşı da Türkçülüğü savunur. Dilin güçlüğünün harflerden değil, dilin yapısından kaynaklandığını, bu nedenle Latin alfabesine geçilebileceğini belirtir. O, tekkecilik ve dervişliğin İslam ülkelerini medeniyetçe, sanat ve ticaret bakımından geri bıraktığını belirtir. Ona göre tekke ve zaviye İslamiyet’e sonradan başka dinlerden girmiştir.
Namık Kemal'in, ibret gazetesindeki “Avrupa Medeniyetinden ibret Dersi Almak” isimli yazısında hangi görüşleri savunmuştur? Açıklayınız.
Namık Kemal, ibret gazetesindeki “Avrupa Medeniyetinden ibret Dersi Almak” isimli yazısında, bu medeniyete bilinçli bir bakışın, dayanışmayı doğuracağını, dayanışmanın okullaşmaya götüreceğini, okullaşmanın bilgilendirmeyi, bilgilenmenin tezgâhları, tezgâhların fabrikayı, fabrikaların bankayı, bankanın ise refahı ve zenginliği getireceğini ileri sürer.
Namık Kemal'in ortaya attığı "Kamu Sanısı" kavramını tanımlayınız.
Namık Kemal, bir toplumda bireylerin derecelerine göre, yönetici ve memur
olarak bulunmasının hakların korunması için olduğunu belirtiyor. Ona göre, yönetici ve memur sınıfları dışındaki bireylerin birbirlerine ve genele karşı sahip olduğu yapma gücünün manevi ifadesine kamu sanısı denir. Siyaset biliminde kamu sanısı, halkın bir problemde birleştiği genel kanaattir.
Ali Suavi'nin cumhuriyet, oligarşi ve monarşi kavramlarına ilişkin görüşleri nelerdir?
Batılıların cumhuriyet ve oligarşi Batı’ya, monarşi Doğu’ya aittir sözüne katılmaz. Ona göre islam bilginleri başkan çokluğu demek olan oligarşiyi, tehlikelerinden dolayı beğenmemişlerdir. Onlar, cumhuriyete hükümetin borcu, kamunun çıkarı olduğundan iyi gözle bakmışlardır. İslam bilginleri ahlaksız bir hükümet olmayacağı konusunda hemfikirdir. Meşru hükümet ancak memleketin
gereksinim, ahlak ve medeniyet derecesine uygun olan hükümettir.
Materyalizmin konusunda belirsiz mesajlar veren düşünürlerden biri olan Ahmet Mithat Efendi'nin çıkardığı dergi ve materyalist anlayışını ortaya koyduğu yazıları hangileridir?
Materyalizm konusunda müphem mesajlar veren bir diğer düşünür, Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)’dir. Onun kendi çıkardığı Dağarcık dergisinde yazmış olduğu bazı makaleler, materyalist anlayışları çağrıştırdığından, ağır suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Örneğin, Dıvardan Bir Sada, Veladet, İnsan, İnsan- Dünyada İnsanın Zuhuru bafllıklı yazılarında, Şuurlu ve sistemli olmaktan uzak materyalist, hatta evrimci anlayışlar vardır.
Hoca Tahsin'in "Akıl" ve "Hakikat" ile ilgili görüşlerini açıklayınız.
Hoca Tahsin, bütün ilimlerin aletinin anlama kuvveti olduğu düşüncesindedir.
O, aklın, daima hakikate ulaşmak istediğini, hakikatin ortaya çıkmasının da, edinilen bilginin, gerçekliğe uygun olmasına bağlı olduğunu belirtir. Tözlerin mahiyetleri, bize sadece işaretleriyle görünürler. Demek ki, tözlerin bilgisine, herhangi bir objenin bilgisine ulaştığımız gibi ulaşmamız mümkün değildir. İnsanların bilgisi, genel olarak, ilişkiler ve izlenimlerden ibarettir. Ona göre, insan, ruh ve bedenin birleşmesinden meydana gelen bir varlık olduğundan, düşünen, algılayan bir varlıktır.