Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığının Sonucu Olarak Kadına Karşı Şiddet
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedir?
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, kadınların yalnızca ‘kadın’ olmaları nedeniyle maruz kaldığı ayrımcılığın adıdır. Toplumsal olarak kurgulanan toplumsal cinsiyet rolleri ve normlarından kaynaklanan, kişinin insan haklarını ihlal eden her türlü ayrımcılık, dışlanma ve engellenme durumudur.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ürünleri nelerdir?
Kadın olmaya yüklenen önyargı ve kalıpyargılar kadınların hem birey olarak hem de grup olarak açık ya da örtük biçimde baskı altında tutulmasına yol açmaktadır. Kadınları, erkekten aşağı gören, küçümseyen söylem ve uygulamalar kadar fiziksel ve duygusal yönlerden yardıma, sevgiye, korunmaya muhtaç varlıklar olarak gören söylem ve uygulamalar da toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ürünüdür.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının bir sonucu olarak kadının sağlık hakkının ihlali nasıl gerçekleşmektedir?
Sağlık hakkı, insanların biyo-psişik bütünlüğünün korunması için gereken ve yalnızca insan olmaları bakımından sahip oldukları temel haklardandır. Ancak pek çok toplumda eşitsiz güç ilişkileri, kadınların sağlık kuruluşlarına başvurmalarını, tedavi olmalarını mevcut sağlık hizmetlerini gerçek anlamda kullanmalarını engellemektedir. Sağlıksız koşullarda çalıştırılma, kadın yoksulluğu ve kadına karşı şiddet gibi sosyal sorunlar da kadın sağlığı üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Gitgide büyüyen ve öncelikli hedefi kadınlar olan güzellik endüstrisinin değişen güzellik ve estetik anlayışı doğrultusunda kadın bedenini biçimlendirme talebinin yarattığı toplumsal baskı ise kadınların psikolojik ve fiziksel sağlıklarını ciddi biçimde tehdit etmektedir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, kadınların hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını farklı biçimlerde oldukça olumsuz etkilemektedir. Kadınların maruz bırakıldığı bu ayrımcılık, onların sağlıklarının bozulmasına neden olduğu gibi tekrar kazanılmasının önünde de engeller oluşturmaktadır.
Üreme sağlığı sorunları ile ilgili olarak kadınlar ve erkekler arasında ne gibi ayrımlara rastlanmaktadır?
Üreme sağlığı sorunları ile ilgili olarak kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikler doğumdan ölüme kadar kadınların aleyhine gelişmektedir. Kadın sağlığı açısından gebelik öncesinde alınan sağlık bakımı oldukça önemlidir. 2013 yılında gerçekleştirilen Türkiye Nüfus Sağlığı Araştırması’na göre az sayıda çocuğu olan, kentsel alanlarda ve Doğu dışında bir bölgede yaşayan ve en az ilkokul eğitimi almış kadınlar, diğer kadınlarla karşılaştırıldığında daha fazla doğum öncesi bakım almaktadırlar. Kadın sağlığı açısından gebelik öncesinde alınan sağlık bakımı kadar önemli olan bir başka konu da, istenmeyen gebelikler ile sağlık kurumlarının dışında gebeliğe ilişkin yapılan müdahalelerin önlenmesidir. Akılda tutulmalıdır ki, doğum kontrolü ve kürtajla ilgili olumsuz söylem ve uygulamalar da kadınların yaşamlarına mal olabilecek toplumsal cinsiyet ayrımcılığı örnekleridir. Kadınların sağlık alanında yaşadıkları tüm bu olumsuzluklar, kadını geleneksel eş ve anne rolleriyle tanımlayan, iş yaşamına ve karar mekanizmalarına katılımını kısıtlayan toplumsal cinsiyet ayrımcılığının bir sonucu ve tekrarıdır.
Toplumumuzda görülen kadının eğitim hakkının ihlali örnekleri nelerdir?
Eğitim hakkı da, tıpkı sağlık hakkı gibi kişinin yaşamını, insansal olanaklarını gerçekleştirerek sürdürmesi için gereken temel haklardan biridir. Geleneksel cinsiyet rolleriyle sınırlandırılarak kadınlara eş ve anne olmaktan başka rol biçilmemesi, ev işlerinde çalışmaları gerektiği düşüncesi, fiziksel olarak erken gelişen kız çocuklarının evden çıkmasının ayıp olarak görülmesi, erken yaşta evliliklerin normalleştirilmesi olarak somutluk kazanan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, kız çocuklarının okula kayıtlarının yaptırılmamasına ya da örgün eğitimlerinin yarıda kesilmesine neden olmaktadır.
Eğitim alanında toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılabilmesi için neler yapılması gerekmektedir?
Eğitim alanında toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılabilmesi için kadınların örgün eğitime kayıtlarının yapılmasının ötesinde gerçek katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Eğitimde eşit fırsatlara sahip olabilmeleri için kadınların adil muamele görmeleri ve eğitim programlarının toplumsal cinsiyete dayalı önyargı ve kalıpyargılardan arındırılması sağlanmalıdır. Eğitim alanında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için kadınların bireysel yetenekleri ve çabalarına koşut eğitsel çıktılara ulaşabilmelerinin önündeki engellerin ortadan kaldırılması da son derece önemlidir. Son olarak kadınların ve erkeklerin kaynaklara erişimleri ile ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkinliklere katılma ve bunlardan fayda sağlama olanaklarında eşitliğin sağlanmasıyla eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği hedeflerine ulaşılabilecektir.
Kadınların eğitim seviyesinin artması neden önemlidir?
Kadınların eğitimi uluslararası düzeyde insani gelişmenin temel göstergelerinden biridir. Eğitim seviyeleri yükseldikçe kadınlar, daha önce evle sınırlı kalan ilgi, beceri ve bilgilerini artırma şansı bulmakta, çalışma yaşamına ve karar mekanizmalarına katılım olanakları artmaktadır. Kadınların eğitimden her ne sebeple olursa olsun yoksun bırakılması, temel ve vazgeçilemez bir insan hakkının kadınlar açısından ihlali anlamına gelmektedir. Bu nedenle eğitime erişimleri birçok nedenle engellenen kadınların eğitim haklarını tam olarak kullanabilmelerini sağlayacak çabaların hızlandırılması ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı içeren değerlerin ve yaklaşımların eğitim ve öğretim ile değiştirilmesi için yapıcı politikaların hayata geçirilmesi son derece önemlidir.
"Cinsiyetçi işbölümü" kavramı nasıl tanımlanmaktadır?
Kadın ve erkeğin yaptığı işler arasında, bu iki toplumsal cinsiyetten birini ötekine göre daha avantajlı kılan yapay bir ayrışma bulunmaktadır. Cinsiyetçi işbölümü adı verilen bu iş ayrışması, kadının çalışmasını erkeğinkine göre daha az değerli kılmakta ve kadını aile içinde konumlandırılarak, talebe göre ücretli çalışmaya katılımının koşullarının belirlenmesine ya da bütünüyle engellenmesine temel oluşturmaktadır. Bu işbölümü, ücretli çalışmadan sorumlu tutulan erkeklerin ekonominin gerektirdiği niteliklere ve gelire sahip olmasına, kadınların ise öncelikle ev içinde gerçekleştirilmesi gereken ücretsiz ev işleri ve bakım işlerinden sorumlu tutulmasına yol açmaktadır. Ücretli çalışmaya katılabilen kadınlar ise daha düşük nitelikli işlerde, düşük ücret karşılığı geçici sürelerle çalışmaya zorlanmaktadır.
Ücretli çalışma yaşamında görülen toplumsal cinsiyet ayrımcılığı örnekleri nelerdir?
Ücretli çalışma yaşamında görülen toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, kadınların erkeklerden farklı olarak hangi işi yapıp yapamayacağını doğrudan ya da dolaylı olarak işaret eden, yüksek kalifikasyon gerektiren iş kollarını kadınlara kapatan, işte yükselme imkanlarının kadınlar için zorlaştıran ya da ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesinin kadınlar aleyhinde işletilmemesine neden olan bir ayrımcılıktır. Başka türlü ifade etmek gerekirse toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ücretli çalışma yaşamında kadınların karşısına işe
alınma, ücret, terfi gibi uygulamalarda ortaya çıkmakta, ayrıca kadınlar, kazançlarını kullanmada çoğunlukla söz sahibi olamamaktadır.
"Görünmeyen emek" kavramı nedir?
Kadın ve çalışma başlığı altında dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu ise görünmeyen emektir. UNDP (2015)’nin raporuna göre dünyanın her yerinde kadınlar erkeklerden daha fazla çalışmaktadır. Bunun nedeni ise kadınların ücretli çalışmaya katılımları değil, ücretsiz iş yükünü üstlenmek zorunda bırakılmalarıdır. Geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri doğrultusunda erkeklerin aksine kadınların, ücretsiz bakım ve ev işlerini gerçekleştirmeleri normalleştirilmektedir. Bu ise ücretlendirilmediği ve kadının doğasına atfedildiği için görünmez kılınan emek yoğun bir iş yükünün kadınlar tarafından sürekli olarak yerine getirilmesine neden olmaktadır
Kadına karşı şiddet ne demektir?
1993 yılında kabul edilen Kadınlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Bildirge’de kadına karşı şiddet, “kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması muhtemel olan, her türlü toplumsal cinsiyet temelli şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına dair tehdit ya da zorlama ve keyfi biçimde özgürlüğün kısıtlanması” olarak tanımlanmaktadır.
Kadına şiddet hangi toplumsal süreçler sonucunda gerçekleşmektedir?
Şiddet eylemini üreten ve pekiştiren dinamikleri kültürel, ekonomik, yasal ve politik düzeylerde incelemek mümkündür. Kültürün yapılanmasında, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ortaya çıkartan değer yargılarının aynı zamanda kadına uygulanan şiddetin normalleştirilmesine zemin hazırladığını görmekteyiz. Bu değer yargıları, kadını güçsüz, bir erkeğin korumasına, refakatine ve yönetimine muhtaç bir varlık olarak kurgular. Buna karşın aynı kültür içinde erkeğin güçlü ve üstün olduğu, kadın üzerinde iktidar kurmasının, ona sahip olmasının olağan olduğu, özel alan olduğu gerekçesiyle aile içindeki ilişkilerin erkeğin inisiyatifinde olduğu ve nihayetinde kadına şiddet uygulamanın erkek için sıradan olduğu, şiddetin kişisel bir mesele olduğu yargılarını üretir ve yaygınlaştırır. Böylesi bir ataerkil kültür içinde kadınların nasıl yaşayacakları, erkek denetimine tabiidir ve şiddet bu denetimi sürdürmenin önemli bir aracıdır.
Kadına karşı şiddetin ekonomik ve yasal temelleri nelerdir?
Erkek şiddetinin üretildiği ekonomik boyut; cinsiyetçi işbölümü, kadının ekonomik açıdan erkeğe bağımlı kılınması, ücretli çalışmaya katılım olanaklarının sınırlandırılması ya da bütünüyle engellenmesiyle biçimlenir. Mevzuat düzenlemelerinde kadının, erkek karşısında ikincil konumda kabul edilmesi, yasal olarak eşit hakların düzenlenmiş olmasına rağmen kadının yasal haklarına ilişkin bilgiye erişiminin engellenmesi, uygulamada kadın aleyhine verilen hukuki kararlar, hukuki yaptırımlarda erkek lehine verilen indirimler, erkek şiddetinin ve kadın üzerinde kurduğu iktidarın pekişmesine neden olmaktadır.
Kadına karşı şiddetin çeşitleri nelerdir?
Kadının maruz bırakıldığı erkek şiddeti; fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet ve son olarak dijital şiddet olarak sıralanabilir.
Psikolojik şiddet nedir?
Psikolojik şiddet, kadının üstesinden gelemeyeceği ya da yapmak istemediği beklentilerde ve isteklerde bulunulması ve kadının hakarete maruz bırakılması olarak tanımlanabilir. Aşağılama, kıskançlık, sevdiği şeylere ya da kişilere zarar verilmesi, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması gibi davranışlar, psikolojik şiddet örnekleridir.
Dijital şiddet nedir?
Son yıllarda özellikle genç kadınların maruz kaldığı erkek şiddeti türleri arasında teknolojinin kadınları kontrol etmek için kullanmasının bir sonucu olarak yaşanan dijital şiddet de bulunmaktadır. Cep telefonlarında bulunan uygulamalar ya da sosyal paylaşım siteleri yoluyla kadınları denetlemek, nerede olduğunu bildirmesini istemek, çıplak görüntülerini çekip yaymakla tehdit etmek, e-posta veya sosyal paylaşım sitelerindeki üyelik şifrelerini alıp buradaki bilgileri kullanmak, sosyal paylaşım sitelerinde kadını küçük düşüren, hakaret ve nefret içeren paylaşımlarda bulunmak dijital şiddetin örnekleri arasında bulunmaktadır.
"Hırpalanmış Kadın Sendromu" nedir?
Kadınların maruz kaldıkları şiddet sonrasında yaşadıkları psikolojik süreç ‘Hırpalanmış Kadın Sendromu’ olarak tanımlanmaktadır. Dört aşamadan oluşan bu psikolojik sürecin her bir aşamasına yaşanan şiddete ilişkin farklı bir düşünce biçimi hakimdir. İnkar, suçluluk, aydınlanma ve sorumluluktan olarak nitelendirilen dört aşamadan oluşmaktadır.
Türkiye'de kadına karşı şiddetin önlenmesi amacıyla atılan ilk adımlar nelerdir?
Türkiye’de de feminist hareketinin katkılarıyla 1980’lerden itibaren kadına karşı şiddetin önlenmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. 1980’li yıllarda bilinç yükseltme gruplarında gerçekleştirilen ‘özel alan’a dair tartışmalar, kadına karşı şiddeti, kadın hareketinin öncelikli gündemine dönüştürmüştür. Bu yıllarda gerçekleştirilen kampanyalar, sokak gösterileri ve süreli yayınlarla kadınlar bu gündemi kamuoyuna taşımışlardır. Türkiye, 1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)’ni onaylamıştır. 1987 yılındaki ‘dayağa hayır’ yürüyüşü ve 1988’deki ‘mor iğne’ kampanyası, kadına karşı şiddetin önemli bir sorun olarak görülmeye başlanmasını sağlamıştır.
Kadına karşı şiddetle mücadelede sığınmaevlerinin rolü nelerdir?
Kadına karşı şiddetle mücadelede sığınmaevlerinin önemli bir rol oynadığını söylemek mümkündür. Sığınmaevleri, mevcut şiddetin ortadan kaldırılmasından çok, şiddetin varlığı halinde kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarının korunmasını sağlayacak mekanizmalar olarak varlık gösterir.
Kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılmasını sağlayacak toplumsal bakış açısı ve yaklaşımlar neler olmalıdır?
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının sonucu olan kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılması, eşitlik odaklı politikaları ve çok taraflı bir yaklaşımı gerektirir. Eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamalar, şiddetin toplumda meşru görülmesini önleyecek çalışmalar, şiddet uygulanan kadınlara yönelik koruma ve güçlendirme mekanizmaları, ilgili kamu görevlilerinin farkındalıklarının artırılması ve faillerin cezalandırılması bu alanda öncelikli olarak ele alınması gereken konulardır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının sonucu olarak ortaya çıkan, kadının maruz kaldığı şiddetle mücadelenin temelinde, kadına karşı şiddetin, insan hakkı ihlali olduğu gerçeği bulunmalıdır. Hiçbir kadının her ne gerekçeyle olursa olsun şiddete maruz bırakılamayacağı ve şiddetin kaçınılmaz olmadığı gerçeği ve bilincinin toplum tarafından benimsenmesini sağlayacak düzenlenmelerin hayata geçirilmesi son derece önemlidir.