Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Dersi 4. Ünite Özet
Göç, Kentleşme Ve Toplumsal Cinsiyet
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Günümüz dünyasında savaşlar, şiddet olayları ve siyasal baskılar var olmaya ve büyük bir insan kitlesini zorla yerinden etmeye devam etmektedir. Özellikle Türkiye’nin çevresinde yer alan ülkelerde son 20 yıldır, savaş, şiddet gibi çok ciddi sorunlar nedeniyle insanlar ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu göç hareketinden Türkiye yoğun bir şekilde etkilenmiştir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki kırsal alanlardan büyükşehirlere doğru belirli bir göç hızı var olmaya devam etmesine rağmen, yaklaşık 30 yıl öncesine göre Türkiye’nin demografik yapısı daha durağandır. Dolayısıyla, Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de iç göçün önemli bir sorun olmaktan çıktığı söylenebilir. Ancak, Türkiye, dış göçlerden yoğun bir şekilde etkilenmektedir
Göç etme ve göçün etkileri toplumsal cinsiyete göre farklılaşmakta ve kadınlar bu etkileri çok daha derinden yaşamaktadırlar.
Göçün Tanımı ve Göç Türleri
Savaşlar ve iç çatışmalar, çeşitli siyasal baskılar, ülkeler arası ekonomik ve sosyal refah düzeyi arasındaki açık uçurum gibi nedenler, göç olgusunun daha yoğun bir şekilde gündemde yer almasını sağlamaktadır. Nitekim 1960’larda yaklaşık 76 milyon olan göçmen sayısı, 2000 yılında 178 milyona, 2010 yılında yaklaşık 214 milyona ve 2015’de ise 244 milyona yükselmiştir.
Göç Tanımı
Türk Dil Kurumu, göç kavramını “Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi” olarak tanımlamaktadır. Uluslararası Göç Organizasyonu tarafından hazırlanan sözlükte ise göç “Uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde yer değiştirmek; süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleri” olarak tanımlanmıştır.
Göç Tipleri
Göç, mekânsal olarak gerçekleşme, yasal statüye bağlı olup olmama, göç edilen yerde geçirilen süre ve göçteki gönüllülük durumuna göre farklı türlere ayrılmaktadır. Bu tipler açıklanmaya çalışılırken sıklıkla ikili karşıtlıklar kullanılmakta, iç göç-dış göç, daimi göç-geçici göç, düzenli göç-düzensiz göç, gönüllü göç-zorunlu göç olarak göç tipleri oluşturulmaktadır.
İç Göç-Dış Göç
Göçün mekânsal olarak gerçekleşme biçimine bakıldığında, karşımıza iç ve dış göç kavramları çıkmaktadır. İç göç (internal migration), bireylerin yeni bir ikamete sahip olmak amacıyla ülkenin içindeki bir bölgeden, başka bir bölgesine göç etmesini ifade eder. Dış göç (international migration) ise, kişilerin geçici ya da daimi olarak başka bir ülkeye yerleşmek amacıyla gerçekleştirdiği, ulusal sınırın aşılmasıyla meydana gelen göç tipidir. Ulusal sınırlar aşıldığından, bu göç aynı zamanda uluslararası göç olarak da tanımlanabilmektedir.
Düzenli Göç-Düzensiz Göç
Göç, yasal statüsüne göre düzenli ve düzensiz göç olarak ikiye ayrılmaktadır. Düzenli göç (regular migration), tanınmış, yasal yollar çerçevesinde gerçekleşen göç biçimidir. Düzensiz göç (irregular migration) ise, göçün başladığı ülke ile aracı ve alıcı ülkelerin düzenleme ve normları dışında gerçekleşen göç hareketleri olarak tanımlanmaktadır. Düzensiz göç, kişinin farklı bir ülkeye yasadışı giriş yapması, orada kalması ya da çalışması anlamına gelir. Daha açık ifadeyle, göçmen ilgili ülkenin göç düzenlemeleri çerçevesinde gerekli izin ve belgelere ve gönderici ülkeden geçerli bir pasaport ve seyahat belgesine sahip değildir.
Gönüllü Göç-Zorunlu Göç
Gönüllülük esasına göre göç, gönüllü ve zorunlu göç olarak ikiye ayrılmaktadır. Gönüllü göç, kişinin kendi hür iradesi ile ekonomik eksenli olarak gerçekleştirdiği göç biçimidir. Daha açık ifade ile gönüllü göç, kişinin ister vasıflı ister vasıfsız olsun kendi hür iradesi ile daha iyi bir iş ve gelire sahip olmak amacıyla gerçekleştirdiği göçtür.
Zorunlu göç yani zorla göç ise, doğal ya da insan yapımı nedenlerden kaynaklanan ve kişinin yaşamına ve refahına yönelik bir tehdit oluşturan durumların neden olduğu mecburi yer değiştirmeyi ifade eder. Zorunlu göç, ülke içinde ya da ülkeler arası olarak da gerçekleşebilir. Ülke içindeki zorunlu göçlere baktığımızda, doğal, çevresel ya da çeşitli felaketler ile kalkınma projeleri bağlamında gerçekleşen göç hareketleri ön plana çıkmaktadır. Deprem sonrasında insanların deprem bölgesinden kaçması, terör nedeniyle insanların göçe zorlanması, baraj yapımı nedeniyle köyün su altında kalması gibi nedenlerle gerçekleşen göçler zorunlu iç göçe örnek verilebilir
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme’nin 1A (2) maddesinde yapılan 1967 yılındaki değişiklik ile mülteci ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri yüzünden haklı bir zulüm korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden, ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişi olarak tanımlanmıştır.
Mülteciler, ilgili ülkede ulusal ya da uluslararası düzenlemelere göre bekleme aşamasında olan kişilerdir. Mültecilik talebi reddedilirse bu kişilere düzensiz göçmen statüsüne göre davranılabilir ve sınır dışı edilebilir.
Göçün Nedenleri
Göçün nedenleri makro ve mikro perspektiften açıklanabilir. Daha açık ifade ile makro teoriler, göçün nedenini şartların etkisi ve zorlaması boyutunda açıklamaya çalışırken, mikro teoriler ise bireyi aktör olarak ele alır ve göç sürecinde temel karar verici olarak bireyi tanımlar.
Literatürde göçün nedenini açıklamaya çalışan teorilerden en çok bilineni itme-çekme teorisidir. Adından da anlaşılacağı üzere teori, göç sürecinde kaynak mekândaki itici ve çekici faktörler ile hedef mekândaki itici ve çekici faktörlere odaklanarak göçün nedenini açıklamaya çalışır. İtme çekme teorisinde kritik nokta, itici ve çekici faktörlerin bireylere göre farklılaştığıdır. Everett Lee göçün nedenlerini açıklamaya çalıştığı teorisinde dört temel faktöre odaklanmıştır. Bunlar:
- Kaynak mekân ile ilgili faktörler,
- Hedef mekân ile ilgili faktörler,
- Engeller ve
- Bireysel faktörler şeklinde sıralanabilir.
Göçün nedenlerini Petersen ise beş göç tipi ile açıklar:
- İlkel göçler: Doğa ve çevreden kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle gerçekleşen göçtür. Petersen ilkel göçü, kuraklık, kötü hava şartları gibi nedenlerden kaynaklı toplu göçleri tanımlamak için kullanmaktadır.
- Zoraki göçler: Muhtemel göçmenlerin, göç süreci ile ilgili herhangi bir tasarrufu olmadan göç gerçekleşiyor ise bu zoraki göç olarak tanımlanmaktadır.
- Yönlendirilen göçler: Siyasal ve sosyal ortamdaki çeşitli zorlayıcı unsurlara rağmen göç edip etmeme konusunda inisiyatif var ise bu yönlendirilen göç olarak tanımlanmaktadır.
- Serbest göç: Kişinin kendi iradesi ile gerçekleştirdiği göçtür. Yukarıdaki nedenlerden üçü de toplu göçlere neden olurken, bu kategori ise bireysel göçü açıklamaktadır.
- Kitlesel göç: 5eknoloji ve ulaşımda yaşanan gelişmeler sonrasında, göçün kolektif hale gelmesidir. İradi bir göç sonrasında göç edilen yerdeki memnuniyet ve bunun yayılması sonrasında gerçekleşen göçtür.
Stouffer’in kesişen fırsatlar teorisine göre göçün temel nedeni bireylerin kararlarıdır. Teori, bu kararlar ve kararlara iten nedenlere odaklanır ve göç edilecek mesafe, hedefteki olanaklar, bunların miktarı göçü belirleyen temel ögelerdir. Stouffer mesafeye diğer faktörlere göre daha fazla önem vermekte, mesafenin yakınlığı, göç için kişileri cesaretlendirmekte, göçü olumlu etkilemektedir.
Dünya sistemi teorisi ve bağımlılık teorileri göçün nedenini daha makro düzeyde, kaynakların dünya üzerinde eşitsiz dağılımı ekseninde açıklamaktadır. Bu yaklaşımlara göre, dünya merkez ve çevre olarak ikiye ayrışmıştır. Bu teoride merkez ülkeler ucuz işgücü, hammadde ve üretilen mal için farklı ülkelere ihtiyaç duyar. Çevre ülkelerden gelen hammadde, çevreden gelen ucuz işgücü ile işlenerek maliyet düşürülmekte ve hem ülke içinde daha ucuza satılmakta hem de kapitalist rekabette diğer ülkelere satılmaktadır. Bundan dolayı da ucuz işgücü için çevreden merkeze bir akış yaşanmaktadır.
Göç sistemleri teorisine göre ise iki ya da daha fazla ülke arasında göçmen değişimiyle göç sistemi ve ilişkiler zinciri kurulur. Bu ilişki mesafe olarak yakın ya da uzak ülkeler arasında görülebilir.
İlişkiler ağı teorisine göre, göç alan ile veren ülkelerdeki sosyal ağların varlığı, göçü etkileyen temel noktalardandır. Daha önce giden göçmenlerin oluşturdukları altyapı ve ağlar ile kaynak ülkede bireylere göç etme imkânı sağlamaktadır. Yeni göçler ile bu ağ harekete geçer, yeni gelenler ilklerin tecrübesinden faydalanırlar. Zaman içinde de göç bu ağlar üzerinden yürümeye devam eder.
Kendi Başına Bir Olgu Olarak Kadın Göçü
Kadın göçü ile erkek göçü arasında bir farkın olup olmadığı önemli bir tartışma konusudur. Açıkçası göç deneyimleri ve sonuçları itibariyle sadece cinsiyet bazlı değil, yaş, eğitim, vasıf gibi hususlara göre de bir farklılaşma görülmektedir. Aslında burada göçmenlerin homojen bir kitle olmadığını, birçok değişkene göre farklılaştığını belirtmek gerekir. Toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında, kadının göç ile gittiği ve ayrıldığı mekânda nasıl bir etkiye neden olduğu ve göçün kadını nasıl etkilediği kritik husustur. Toplumsal cinsiyet eksenli olarak kadın ve erkeğin göçünde bir farklılık görülmektedir. Kadınların geldikleri ve hedefe ulaştıkları mekânlar erkeklere göre farklılaşmaktadır. Kadın ve erkek göçünde, eğitime erişim, sosyal ve ekonomik hayattaki konum, istihdam şekli ve biçimi, iş koşulları gibi hususların farklılaştığı görülmektedir.
Göç Eden Kadınlar: Kaynak Ülkeler
Dünyaya bakıldığında, 1990’ların sonunda 1 milyon Filipinli, yarım milyon Endonezyalı ve 40 bin Taylandlı kadının ülkelerinin dışında çalıştığı ve bu sayının gittikçe arttığı görülmektedir. Filipinlerde, Endonezya’da ve Sri Lanka’da kadın göçmen işçi oranı bu ülkedeki tüm göçmen işçiler arasında % 60-80 oranındadır. Pakistan’da ve Bangladeş’te kadınların iç göçe katılım oranı erkeklerden daha yüksektir. Çin’de, Vietnam’da, Endonezya’da ve Etiyopya’da kadınlar özellikle ev işlerinde ve bakım sektöründe çalışmak üzere kırsaldan kente göç etmiştir. Bu durum işin ve göçün kadınlaşması olgusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur
Kadınların Göç Nedenleri
Refah düzeyi yüksek ülkede yaşayanların ucuz işgücüne duydukları ihtiyaç ve yoksul ülkelerdeki potansiyel göçmenlerin belirli bir gelire sahip olma arzusu, kadın göçünün temel nedenlerindendir. Özellikle hizmet sektöründe ucuz kadın işgücüne duyulan ihtiyaç, kadınların göçünü etkileyen en önemli hususlardandır.
Kadın göçünü etkileyen bir diğer faktör de eğitimdir. Eğitim kadının göç etme potansiyelini artırmaktadır. Göçmenler her zaman için daha ucuz bir işgücü olarak tanımlandığı için, eğitimli kadınlar da görece daha düşük ücret ile firmalar tarafından istihdam edilir.
Göçün Kadınlar Üzerindeki Etkisi-Sonuçları
Göçün kadın üzerindeki olumlu etkilerini şu şekilde özetlenebilir:
- Göç, kadınların özgürleşmesine katkıda bulunmaktadır. Güçlük ve zorluklarına rağmen göç, kadınlara yeni fırsatlar ve finansal bağımsızlık sağlar. Göç sonrasında elde edilen gelir ile kadının evindeki ve toplumdaki saygınlığı artar. Özellikle eğitim düzeyi düşük kadınların, istihdama katılması, kendi geliri olması gibi nedenlerle kadının statüsü yükselmektedir. Benzer şekilde kadının istihdama katılımı ile geliri yükselmekte ve mülk edinebilmektedir.
- Göç sonrasında kadınların sosyal hak ve yaşam koşulları iyileşmektedir. Özellikle, refah devleti uygulamaları ile öne çıkan ülkelerde göçmen kadınların birçok sosyal hakka sahip olması geldikleri ülkeye göre daha müreffeh hayat sürmelerini mümkün kılmaktadır.
- Kadınlar erkeklere göre gündelik yaşamda daha fazla dışlanma ile karşılaşmaktadır. Bu dışlanma tecrübesi nedeniyle göçmen kadınlar, erkek göçmenlere kıyasla, göç sonrasında karşılaşılan dışlanma ile daha rahat bir şekilde baş etmektedir.
- Özellikle uluslararası göç sonrasında dil öğrenen kadın, kurduğu bağlar ve ilişkiler ile yeni bir sosyal ortama dahil olabilmekte ve daha rahat sosyalleşmektedir. Ancak göç sonrasında, hedef ülkenin dilini öğrenemeyen kadınların ise sosyalleşme imkânları kısıtlanmaktadır.
- Erkeklere oranla, kadın göçmenler geride kalan yakınlarına maddi destek sağlamakta daha etkilidirler. Bu ise onların statüsünü olumlu etkilemekte, aile ve çevresinde saygınlıklarını arttırmakta, buna ilaveten, ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Göçün kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerine bakıldığında ise şu hususlar öne çıkmaktadır:
- Özellikle yalnız göç eden kadınların güvencesiz ve tehlikeli iş sektöründe çalışma riski vardır. Kadınların vasıfsız işlerde, ağır çalışma koşullarında düşük ücretle çalışması ve sektördeki teknolojik gelişmeler sonrasında işsiz kalma riski de bulunmaktadır.
- Yasal olmayan yollarla göç eden kadınların sömürü ve istismara maruz kalma riski yüksektir.
- İş hayatına dahil olmayan ve dil öğrenemeyen göçmen kadınların sosyal hayatları sınırlanmaktadır.
- Göçmen kadınların toplumla entegrasyonu erkeklere göre daha güçtür. Çünkü ailevi sorumluluklar, finansal zorluklar ve istihdam biçimleri nedeniyle göç edilen toplum ile bütünleşmede sorun yaşamaktadırlar.
- Kadın göçmenlerin istihdam alanları, çoğunlukla ev işleri ve eğlence sektörü ile ilgili olduğundan ve kariyer ve beceri elde etme imkânı olmadığından göçmen kadınlarda vasıfsızlaşma görülebilmektedir.
- Çoğu kadın göçmen ev ve bakım işlerinde çalıştığından ve bu mekânlarda tüm gün yaşadığından dolayı, diğer hemşerileri ile ilişki ve ağlar kurma imkânları sınırlanmaktadır. Bundan dolayı da hakları konusunda çok az bilgiye sahip olmakta ve sosyal destekten yararlanamamaktadır.
- İş yasası ve sosyal koruması olmayan işlerde erkeklere kıyasla daha çok kadın çalışmaktadır. Kadın göçmenler, hakları konusunda daha az bilgi sahibidir ve hakkını talep etme konusunda otoritelerden çekinmektedirler.
- Kadınlar, daha çok yoksulluğu aşmak için göç etmektedirler, ancak gittikleri yerde sözleşmesiz çalıştıklarından ve yasal problemleri olduğundan daha az ücret almaktadır ve dolayısıyla göç süresi uzamaktadır.
Göç ve Kentleşme
Büyük bir nüfusun kırsal alandan kentlere doğru göç etmesi sürecinde, bu nüfusa hazırlıksız olan kentlerin bazı sorunlar ile karşılaşması beklenen bir durumdur. Dünya geneline bakıldığında, gelişmiş Batı ülkelerinin endüstrileşmeyle birlikte yaşanan göçler sonrasında kentsel mekânlarında karşılaşılan sorunlar, 20. yüzyıl öncesinde çözülmüştür. Genel olarak bu ülkelerde kentleşme süreci tamamlanmış ve kentler daha stabil hale gelmiştir.
Kentleşme günümüzde halen canlılığını koruyan temel meselelerden biridir. Kentleş- me sorunu ciddi bir şekilde bugün kırdan kente göçün yoğun ve hızlı bir şekilde gerçekleştiği yoksul Asya ve Afrika ülkelerinde görülmektedir. Gelişmekte olan ve büyüyen bu ülkelerde kırdan kente göçün sonucu olarak hızlı bir kentleşme olgusu görülmektedir. Yapılan analizlerde özellikle Afrika’da kentleşme hızının önümüzdeki yıllarda da devam edeceği tahmin edilmektedir.
Kentleşme ve Göçmen Kadın
Hızlı ve yoğun göç sonrası gerçekleşen kentleşmenin toplumsal cinsiyet bazlı etkileri farklılaşmaktadır. Göç ve kentleşmenin etkilerini kadınlar daha derinden hissetmektedirler. Göç ve kentleşmenin özellikle yoksul göçmen kadınlar üzerindeki etkisi erkeklere göre çok daha ağır ve zorlu bir şekilde gerçekleşmektedir.
Toplumsal cinsiyet açısından kentsel yoksulluk önemli bir sorundur. Kadınlar, şehirlerin refah düzeyine emekleri yoluyla önemli katkılar sağlasalar da, iş ve yaşam koşulları, sağlık ve eğitime erişme imkânları, kent yönetiminde ve resmi kurumlarda temsil edilme oranları bakımından hâlen dezavantajlı bir konumdadırlar. Kent yoksulları, yetersiz ev, yetersiz su ve temizlik hizmetleri almaktadırlar. Yoksul kadınlar düşük ücret ve uzun çalışma saatleri, kadınlara karşı istihdam sektöründeki ayrımcılıklar nedeniyle, kentsel yoksulluğu daha derin hissetmektedirler.
Kentin ekonomik ortamında geliri olmayan kadın, her şeyin para ile alınıp satıldığı ortamda, erkeklere nazaran daha fazla güçlük ile karşılaşmaktadır.