aofsoru.com

Yeni Toplumsal Hareketler Dersi 6. Ünite Özet

Uluslararası Göçle Bağlantılı Toplumsal Hareketler

Uluslararası Göç

Siyasi ya da idari sınırın, belirli bir süre için geçilmesine göç denir. Devletler arası sınırların aşılmasıyla gerçekleşen uluslararası göç ise uzun süredir var olan bir kavramdır. Ancak özellikle günümüzde dünyada daha görünür bir hal almıştır. Göç çağının birinci aşaması sömürgecilik, emperyalizm, savaş, ulus-devletlerin oluşumu ve sanayileşme ile ortaya çıkmıştır. İkinci aşaması ise 2. Dünya Savaşı ve küreselleşmenin hız kazanmasıyla kendini göstermiştir.

Her ülkeyi bir boyutuyla ilgilendiren uluslararası göç, küresel bir olgudur ve küreselleşme hızla derinleşmekte, genişleyen bağlantılarla birbirine bağlanan yeni bir dünya yaratmaktadır.

Ülkelerin gündemine yeni girmemiş olan uluslararası göç, sınırlama ve denetlemeye gerek duymaktadır. Bu gereksinim doğrultusunda uluslararası göç; yasal, yasal olmayan ve sığınmacı akışları gibi kategorilere ayrışmıştır. Sorunlar bu kategoriler üzerinden çözülmeye çalışılmaktadır.

Kitlesel göç günümüzde giderek artmaktadır. Buna bağlı olarak da güvenlikleştirici söylemler ve göçü kısıtlayan politikalar ortaya çıkmaktadır. Ulus-ötesi göç bir sorun ve tehdit olarak algılanmaktadır. Bunun neden ise ulus-ötesi göçün ulus devletlerin sınırlarını, ulusal ve kültürel türdeşlik iddialarını, vatandaşlık ve sosyal vatandaşlık rejimlerinin yanı sıra aidiyet ve kimlik kategorilerini sorgulamaya açmasıdır.

Uluslararası göç, Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrası dönemde güvenlikle bağlantılı olarak ele alınmaya başlanmıştır. Devletler ve uluslararası örgütler, göçü denetim altına almak için politika, girişim ve pratikler geliştirmeye yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmalar ise göçmen ve insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmakta ve artırmaktadır.

Küreselleşen Emek, Enformalleşme ve Düzensiz Göç

Genellikle ulusal sınırlar içerisinde düşünülen iş gücü ve emek piyasası sınırları küreselleşme ile birlikte yeniden şekillenmektedir. Bu bağlamda küreselleşme, küresel bir emek piyasasının temellerini atmaktadır. Çok uluslu şirketlerde olduğu gibi ulus-ötesileşme sürecine giren emek süreci, bilgi teknolojileri sektöründe olduğu gibi bazı sektörlerde birleşik emek piyasası olarak ortaya çıkmaktadır.

İmalat sanayi, düşük maaşlı ve statülü işler küresel ekonomik yeniden yapılanma ve iş bölümünde enformalleşme ve esnekleşme ile birlikte gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan çevre ya da yarı çevrelere kaymaktadır. Bu yeni yapılanma özellikle kadınlar için birçok vasıfsız iş kolu ve pozisyonu yaratmaktadır. Bu bağlamda önemli eşitsizliklerin üretimi gündeme gelmektedir.

Kadın geliri, toplumsal cinsiyet rolleri ve normlarına göre aile gelirine ikincil düzeyde bir katkı olarak görülmektedir. Bu görüş, kadını da bu tür işler için uygun olarak tanımlayan düşük gelirli ve statülü işlerin kadınlaşmasına yol açmaktadır.

Küresel süreçler ve neoliberal politikalar gelir dağılımında eşitsizlik yaratmakta ve yoksulluk giderek artmaktadır. Buna bağlı olarak daha fazla kadın göç etmeye başlamış ve uluslararası göçün kadınlaşmasına neden olmaktadır. Ev içi alanda verilen hizmetlerin “kadın işi” olarak tanımlanması, iş bölümü, nüfusun yaşlanması, sosyal refah rejimlerinin içinde bulunduğu krizden dolayı devletin sağlık ve bakım hizmetlerinde harcama kısıtlamalarına gidilmiştir. Bu nedenle birçok gelişmiş ülkeye bu hizmetleri sağlamak adına kadın göçü yaşanmaktadır.

Ekonomik yapıların ve küreselleşen dünyada değişen ekonomilerin bir parçası olarak emek piyasalarında enformalleşme ortaya çıkmaktadır. Bu enformel emek piyasasının ise düzensiz göçmen emeğini istihdam ettiği gözlemlenmektedir. Düzensiz göçmenler, çalıştıkları işlerde daha az ücret talep etmekte, daha riskli işlerde çalışmayı kabul etmekte ve herhangi bir sorun çıktığında kolaylıkla sınır dışı edilebilmektedirler. Dolayısıyla bazı Avrupa ekonomileri için düzensiz göçmen emeği sömürülmek üzere yoğun talep almaktadır.

Yasal yollarla göç etmiş birçok göçmenin hukuki statüsü ve hakları günümüzde hala tartışma konusudur. Bunun yanı sıra düzensiz göçmenlerin durumu ise daha belirsiz ve kötü bir durumdadır denilebilir.

Göçmen Hakları Mücadelesi: Sorunlar ve Yeni Yönelimler

Göçmen hakları, devletler tarafından tanınmamaktadır. Bu durum göçmenlerin haklarına ulaşmasının önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçmenler; sosyal sistemi ve haklar sistemi üzerinden olmak üzere iki boyutta dışlanmaktadır. Göçmenlerin dışlanmasındaki en önemli iki unsur ekonomik koşullar ve göçmen grubunun büyüklüğüdür. Göçmen sayısının artışıyla kaynakları paylaşacak kişilerin artacak olması ülke vatandaşlarını ve devleti tehdit etmektedir. Bu rekabet hissi ya da ekonomik koşulların kötüleşmesi göçmenlerin dışlanmasına neden olabilmektedir.

Ayrımcılığın önlenmesi, eşitlik ve yasal olarak eşit düzeyde korunma hakları göçmen haklarının korunması bağlamında en temel ilkelerdir. Göçmenler, çoğu zaman göç ettikleri ülkenin vatandaşlığını alamazlar. Vatandaşlığı alamamaları kendilerine haklarına ulaşmada büyük engeller çıkarmaktadır. Hatta bu nedenle ayrımcılık ve haksızlığa uğramaktadırlar.

Göçmenlerle ilgili mevcut haklar, göçmenlik statüsüne odaklanmakta; toplumsal cinsiyet, etnisite ya da sınıf boyutunu dikkate almamaktadır. Bunun neticesinde ise düzensiz göçmenler farklı ve değişen düzeylerde hak ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Bu konuda daha önceden kazanılmış haklar ise bu sorunları çözmek için yeterli gelmemektedir.

Geleneksel işçi hareketleri ve toplumsal hareketlerin göçmen işçilerin sorunlarını ve taleplerini dikkate almada yavaş davranmaları, sendikaların göçmen işçilerin hak mücadelesine tam anlamıyla omuz vermemesi göçmenlerin haklarına ulaşamamasında büyük rol oynamıştır.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ise göçmen haklarını farklı alanlarda savunmakta, sadece göçmen hakları konusunda değil, göçmenlerin maruz kaldığı ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına karşı da bir tavır sergilemektedir.

Ulusal düzeyde bakıldığında; göç alan ülke sendikalarında kaynakların büyük bir bölümü yer işçiler tarafından sağlanmaktadır. Bu kaynaklar göçmen işçiler için kullanılmak istenildiğinde sorunlar ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan göçmen gönderen ülkelerde kaynaklarını öncelikli olarak yerli işçilerine ayırmakta, dolayısıyla göçmen işçilere gereken kaynak yaratılmaya çalışılırken büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.

STK’lar, göçmen hareketine ivme kazandıran ve destek veren yapılanmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçmen işçi STK’ları 4’e ayrılabilir:

  • Göç alan ülkedeki göçmen yanlısı vatandaşların STK’ları
  • Göç gönderen ülkeden gelen aktivistlerin kurduğu göçmen yanlısı STK’lar
  • Göçmen topluluğunun hem göç gönderen hem de göç alan ülkenin politikalarına yönelik faaliyetler yürütmek üzere kurduğu STK’lar
  • Göçmenlerden ve göçmen yanlısı aktivistlerden oluşan ve tüm göçmen topluluklarının hakları için mücadele veren STK’lar

Bunların yanı sıra, göçmen haklarını savunan, örgütlenme düzeyine göre yerel, ulusal, bölgesel ve küresel ağlar da ortaya çıkmıştır.

Göçmenlere yönelik faaliyetlerini yürüten STK’lar, sendikalardan farklı olarak sadece göçmen meselelerine odaklanabilir ve kaynaklarını bu konuda kullanabilirler. Ancak bu alanda başarılı olmak için sadece STK’ların tek başına mücadelesi yerine STK ve sendika iş birliği büyük önem taşımaktadır.

Siyasi Katılım, Seferberlik, Temsil ve Toplumsal Hareketler

Ortak çıkarlar için mücadele etmek, ortak hedefleri gerçekleştirmek için mevcut kurumsal yapı ve oluşumların dışındaki kolektif eylem, girişim ve çabalar toplumsal hareketler olarak tanımlanabilir.

Toplumsal değişimi tetiklemek veya ona katkıda bulunmak için ortaya çıkan toplumsal hareketler, yasa ve politikalarda değişikliğe de yol açabilir. Toplumsal hareketlerin en önemli etkisi ise uluslararası sistem içinde yer alarak kurulu düzeni tehdit etme, bozma ve hatta yıkma yetileri sayılabilmektedir.

Yerel düzeyde eşitsizliğe uğramış ya da reddedilmiş kimliklere ve farklılıklara ilişkin farkındalık oluşturmak, çeşitliliği ve farklılıkları koruyarak onların gelişebileceği bir çerçeve oluşması için çalışmak toplumsal hareketlerin bir diğer amacı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni toplumsal hareketler toplumsal yapıları tamamen dönüştürmez. Bazı sosyal ve kültürel değerlerin dönüştürülmesini hedefler. Tabanı ise sınıfsal olmaktan çok farklı gruplardan oluşmaktadır.

Siyasal katılım ise bireysel bir eylem, vatandaş bireyin siyasal tercihini oy verme yoluyla ifadesi, vatandaşlığın “aktif boyutu” olarak tanımlanabilir. Bunun yanı sıra protesto, grev ve boykotlara katılmak da siyasal katılım olarak nitelendirilebilir.

Göçmen Aktivizmi ve Siyasal Katılımı

Göçmenlerin siyasal katılım ve eyleyiciliğine yetersiz bir ilgi olduğu görülmektedir. Bu ilginin az olması, Avrupa bağlamında göçmenlerin vatandaşlık haklarına ve siyasal katılımın kanallarına ve süreçlerine erişimi önündeki engeller ve uluslararası göçün kalıcı olarak algılanmaması sayılabilir.

Göçmenler siyasal olarak edilgen varsayılmaktadır. Bunun nedeni, göçmenlerin siyasal kurum ve süreçlerde var olmaması veya görünür olmamasıdır. Göçmenlerin siyasal hakları için mücadeleleri çok ön plana çıkmazken protestolar ve şiddet içeren eylemler göçmenleri bir “sorun” olarak görünür kılmaktadır.

Ulus-devlet, toplumsal hareketlerin ortaya çıktığı en önemli bağlamdır. Toplumsal hareketler göçmen aktivizmi için kısıtlı alan sunsa da göçmen siyasi katılımı ve toplumsal hareketlerin dikkate alınması gereken hem göç alan hem de göç gönderen devlettir. Seçim siyaseti, etnik ya da göçmen azınlıkların parlamentoda veya yerel yönetimde temsili göçmenin devletin siyasal alanına katılımını mümkün kılabilecek eylemlerdir.

Göçmen Aktivizminin Koşulları

Göçmenlerin, göç edilen bağlamdaki aktivizmini, kurumsal yapı ve siyasal kültürün kendilerine sunduğu imkanlardan yararlanma ya da önlerine çıkardığı engelleri aşabilme derecesini belirleyen belli başlı etmenler şunlardır:

Göçmenlerin;

  • Siyasete ilişkin bireysel fikir, değer ve deneyimleri
  • Eğitim düzeyleri, toplumsal statüleri, yaş, cinsiyet, etnik grup gibi özellikleri
  • Göçmen örgütlerinin kurumsallaşma düzeyi
  • Göç alan ülke ya da bağlamın siyasal-kurumsal yapısına ilişkin bilgileri
  • Göçmen derneklerinin faaliyetleri
  • Sosyal sermayeleri

Göçmen topluluğunu şekillendiren ve onun siyasal katılımına etki eden etkenler ise şöyle sıralanabilir:

  • Göçmenin göç etme biçimi
  • Göç edilen ülkede bulunma süresi
  • Göçmenin ya da mültecinin göç alan ülkenin emek piyasası ve toplumsal yapısındaki konumu
  • Göçmen topluluğunun göçmeni entegre etmeye ya da dışlamaya yönelik mekanizmalarla etkileşimi

Devletler, göçmenlerin siyasal katılım süreçlerine farklı şekillerde etki etmektedir. Bunlar; göçmenlere oy kullanma hakkı vermek, vatandaşlığa geçişi ve göçmen örgütlenmesini ve hak mücadelesini kolaylaştırmak ya da zorlaştırmak olabilmektedir.

Ulus-Ötesi Toplumsal Hareketler

Ulus-ötesi hareketler 20. yüzyılın son çeyreğinde genişlemiştir. Birden fazla ulus-devleti etkileyen bu bağlantılar genellikle insan hareketliliğinden ortaya çıkmaktadır.

Yeni aktörlerin ve pratiklerin ortaya çıkmasına olanak tanıyan küreselleşme, ekonomik alanda küresel düzeyde bir entegrasyon sağlamaktadır. Bu yolla kendisine alternatif teşkil edebilecek veya farklı küreselleşme yolları sunabilecek ulus-ötesi aktör ve toplumsal hareketlere zemin hazırlamakta ve yeni ifade kanalları sağlayarak olanaklar sunmaktadır.

Ulusal ve küresel düzeydeki demokrasi açığı, eşitsizlikler ve ayrımcılıklar, ulus-ötesi toplumsal hareketlerin tabanını ve etki alanını genişletmesine yol açmaktadır.

Siyasal alanın yeniden tanımlandığı süreçte, ulus-ötesi toplumsal hareketler adaletin siyasal içinde tanımlanmasının önemine ve adaletin kural ve ilkelerinin belirlenmesinin gereğine vurgu yapmakta, dünya siyasetinde yeni normların ve yönetişim şekillerinin oluşması için çaba sarf etmektedirler.

Ulus-devletin sınırladığı siyasal alanda kendilerini ifade etme olanaklarından dışlanmış birey ve gruplar için siyasal katılım ve eyleyicilik olanakları, aşağıdan ulus-ötesileşme ile mümkün olmaktadır. Bu hareketler, mevcut düzendeki eşitsizliklere meydan okuyarak yerel ve küresel düzeyde etkide bulunabilirler.

Yatay olarak örgütlenen ulus-ötesi toplumsal hareketlerin ortaya çıkışı ise dikey ve hiyerarşik olarak örgütlenen uluslararası kurum ve yapılarla çelişmektedir.

Ulus-Ötesi Göç ve Göçmenlerin Ulus-ötesi Aktivizmi

Ulus-ötesi göç ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel ve dini ulus-ötesilik olmak üzere dört farklı kategoride incelenebilmektedir. Ulus-ötesi göçmenler, ulus-ötesi alana farklı düzeyde ve farklı yoğunlukta katılmaktadır.

Göçmenlerin düzenli olması, ulus-ötesi bağların oluşmasında etkili olması esnasında en temel özelliğidir.

Ulus-ötecilik göçmenlerin göç alan topluma entegrasyonu önünde bir engel oluşturmaz. Entegrasyon ve ulus-ötesi katılım aynı anda ve göçmenlerin hayatta kalma stratejilerine bağlı olarak farklı oranlarda gerçekleşebilir.

Ulus-ötesi bağların örülmesinde; göç alan ve gönderen ülkelerin politikaları, yasal-kurumsal yapıları ve faaliyetleri önemli rol oynamaktadır. Göç gönderen devletlerin göçmenlerin hayatlarına müdahil olma ölçüleri, göç alan ülkenin yasal-kurumsal yapısının göçmenleri ve onların ağ ve kurumlarını entegre etmeye ne ölçüde açık olduğu, ulus-ötesi aktivizmi etkileme ya da engelleme üzerinde büyük etkiye sahiptir. Göçmenlerin ulus-ötesi aktivizmi diğer yandan, ulus-devletler tarafından olumlu, hoşgörüyle karşılanmamakta, bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.

Uluslararası Göçe Dayalı Toplumsal Hareketlerden Örnekler

Göçmen siyasal aktivizmi seçimlerde oy kullanmanın ötesinde siyasal seferberlik, protestolar, ulus-ötesi siyasal çaba ve faaliyetler gibi “siyasalı” yeniden tanımlayan faaliyetleri içermektedir. Aşağıda farklı şekillerde örgütlenen ve farklı şekillerde eylemselliklerini ortaya koyan göçmen topluluklarının toplumsal hareketlerinden örnekler sunulmaktadır.

“Bizsiz Bir Gün” Eylemi: 1 Mart 2011’de Avrupa’nın farklı şehirlerinde göçmenlerin Avrupa’ya yaptığı katkıyı görünür kılmak adına “Bizsiz 24 Saat” eylemi yapılmıştır. Eylemlere farklı iş kollarında çalışan göçmenlerin yanı sıra göçmenlere destek olmak amacıyla birçok sivil toplum kuruluşu da katılmıştır.

Göçmen hakları ve göç yasası protestosu için yürüyüş: ABD’nin Latin Amerika’ya yaptığı ekonomik ve siyasi müdahaleler ABD’ye göçü tetikleyici yönde bir rol oynamıştır. Latin Amerikalı göçmenler ağırlıklı olarak Kaliforniya, Teksas, Arizona ve New Mexico eyaletlerinde yerleşmiş ve buralarda yoğun göçmen dayanışma ağlarının kurulmasına öncülük etmişlerdir.

25 Mart-21 Mayıs 2006 tarihlerinde ABD’nin 100 şehrinde 5 milyona yakın göçmen işçi ve onların destekçileri yürüyüşler ve gösteriler düzenlemiştir. Bu ABD tarihindeki en büyük ve en geniş katılımlı gösteridir.

Göçün kadınlaşmasına karşı kampanya ve protestolar: Singapur’da sınırlı göçmen aktivizmi sendikaları, dinî kurumları ve yabancı devlet temsilciliklerini göçmen haklarının korunması için daha yoğun bir çaba içine girmeye itmiştir. Kadın göçmen işçiler bu çabanın odak noktasını oluşturmaktadır.

Göçmen ayaklanmaları: 2000 yılında 19 yaşındaki Cezayir kökenli Ryad Hamlaoui’nin bir polis tarafından Fransa’nın kuzeyindeki Lille şehrinde öldürülmesi, göçmenlerin Lille belediyesine doğru yürüyüşe geçmesiyle başlayan ve iki gün süren göçmen ayaklanmalarına yol açmıştır.

Göçmenlerin açlık grevi: Yunanistan’ın Atina ve Selanik şehirlerinde eşit sosyal ve siyasal haklar ve süresiz oturma izni için mücadele veren çoğunluğu Kuzey Afrikalı olan 300 göçmen, 25 Ocak 2011 tarihinde başladıkları ve 6 hafta süren açlık grevlerini Yunan hükümeti ile yaptıkları anlaşma ile sona erdirmişlerdir.

Türkiye’den göçmenlerle dayanışmaya bir örnek: 2010 yılında kurulan Göçmen Dayanışma Ağı, Türkiye’deki göçmen barınma merkezlerinin kapatılması, göçmenlerin maruz kaldıkları zorlu koşulların ve sınır dışı uygulamalarının sona erdirilmesi için protestolar, kampanyalar ve toplantılar düzenlemekte, Türkiye’de göç olgusuna ilişkin farkındalık yaratılması için basın, radyo ve internet üzerinden yayınlar yapmakta ve Türkiye dışındaki dayanışma ağları ve STK’larla bağlantı içinde faaliyetlerini yürütmektedir.

Ulus-ötesi göçten ulus-ötesi toplumsal harekete: Alevilerin Türkiye’den Avrupa’ya göçü 1960’lı yıllarda Türkiye’nin Almanya’yla ve diğer Batı Avrupa ülkeleriyle yaptığı ikili anlaşmalar aracılığıyla başlamıştır. 1970’li yılların sonunda ve 1980 darbesi sonrasında Almanya ve Avrupa’ya sığınan siyasi mülteciler arasında Aleviler de bulunmaktadır.

Göçe Dayalı Toplumsal Hareketlerle İlgili Araştırmalarda Yeni Yönelimler

Göçmenlerin siyasete katılım konusu üzerindeki ilgi ve çalışmalar gün geçtikçe artmaktadır. Ancak hala üzerinde durulmayan konular da vardır. Bunlardan biri de toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek göçmenler arasındaki siyasete katılım düzey ve süreçlerindeki farklılıkların incelenmesidir.

Çalışması gerekilen bir diğer konu ise din-göç ilişkisi bağlamında ortaya çıkan toplumsal hareket, katılım ve örgütlenme modelleridir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email