Yeni Toplumsal Hareketler Dersi 2. Ünite Özet
Toplumsal Hareketler Ve Kuramsal Yaklaşımlar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Toplumsal hareketler, kendilerini çevreleyen toplumdaki derin ve köklü değişimlerin bir sonucu olarak modern yaşamın artırdığı rasyonelleşmeye bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Toplumsal hareketler insan yaşamında çok eski zamanlardan beri çok önemli bir yere sahiptir.
Günümüze bakıldığında ise bütün toplumlar adeta bir “hareket dünyası”nda yaşıyor gibidir. Toplumsal hareketler batı toplumlarında çok yoğun biçimde hemen her yerde rastlanılan yaygın olgular haline gelmiştir. Karmaşık süreçler bütünü olan toplumsal hareketlerin başarılarının, başarısızlıklarının ya da dinamiklerinin anlaşılması oldukça zordur. Bu özellikler sebebiyle toplumsal hareketlerin irdelenmesi, toplumsal değişimin ve doğasının daha iyi anlaşılabilmesi bakımından önem taşımaktadır.
Toplumsal hareketlerin, toplumsal değişimleri yansıttığı düşünüldüğünde büyük benzerlikler taşımaları gerektiği sonucu ortaya çıkar fakat bunun tersine toplumsal hareketler birbirine benzemekten çok farklılıkları ve çeşitleriyle dikkat çekmektedir.
Toplumsal Hareket ve Kolektif Davranış
Toplumsal nitelikli hareketlerin, protestoların ve devrimlerin altında yatan temel eylem, mücadeleci/kavgacı kolektif davranıştır. Toplumsal hareketler, kolektif davranışların formlarından birisi olarak toplumsal hareketler yüksek düzeyde yapılandırılmış bir kolektif davranış biçimi olarak tanımlanabilir. Toplumsal hareketlere ilişkin alan yazında yer alan başlıca tanımlamalarda kolektif davranış olgusuyla toplumsal hareket arasındaki ilişki önemle vurgulanmaktadır. Yapılan bu tanımlamalara göre, toplumsal hareket bir kolektif davranışın formudur.
Kolektif davranışlar dominant grubun norm ve değerlerini zorlayan, çok sayıda kişinin katıldığı, gönüllü ve genellikle planlanmadan, doğaçlama biçiminde gerçekleştirilen eylemlerdir. Kolektif davranış kısa ya da sürekli-kalıcı, kurumsallaşmış ya da yıkıcı-bozguncu, monoton-sıkıcı ya da dramatik nitelikte gerçekleşebilen birçok biçimde ortaya çıkabilir. Kolektif davranış biçimlerini kalabalık (crowd), çeteler (mobs), ayaklanmalar (riots), panik, çılgınlık (fads), moda (fashions), kamu düşüncesi (public opinion) ve dedi-kodu şeklinde sınıflandırabiliriz.
Kolektif davranışın ortaya çıkışı, bağlamı ve sonuçları bakımından farklı şekilleri söz konusudur. Kolektif davranışların açıklanmasında kullanılan aynı zamanda toplumsal hareketleri de açıklayan farklı yaklaşımlar geliştirilmiştir.
Toplumsal Hareketin Kavramsallaştırılması
Toplumsal hareketlerin oluş süreçleri, amaçları, biçim ve sonuçları birbirinden farklılıklar gösterdiği için ortak bir tanımlamadan söz etmek oldukça zordur. Toplumsal hareketler özgün dinamikleri içinde tanımlanmakta, gerçekleşmiş oldukları tarihsel ve toplumsal gerçeklik içinde açıklanmaktadır. Bu sebeple farklı zaman ve mekânlarda ortaya çıkan toplumsal hareketler için farklı tanımlamalar yapılmıştır.
Diğer bütün kolektif davranış türlerinden oldukça farklı ve özgün niteliklere sahip olan toplumsal hareketler kolektif davranışın bir biçimi olarak da görülmektedir. Toplumsal hareketlerin kavramsallaştırılabilmesi için niteliklerinin irdelemesi gerekmektedir.
Toplumsal hareketler örnekleri arasında;
- Kadın hareketi ya da feminizm,
- İşçi hareketi ve ticari birlikleri hareketi,
- Faşist hareketler,
- Faşizm karşıtı, ırkçılık karşıtı hareket,
- Psikiyatrik karşıtı ya da psikiyatrik çabalarla sorunlarını aşanların hareketi,
- Milliyetçi hareketler,
- Dayanışma hareketleri,
- Çevreci ya da yeşil hareketler,
- Kürtaj karşıtı ya da savunucusu hareketler,
- Hayvan hakları hareketleri,
- Barış hareketleri sayılabilir.
Toplumsal hareketler birbirinden çok farklı bağlam ve biçimde ortaya çıkmaktadır ve çok farklı amaçlara sahip olmaktadır. Bu doğrultuda “toplumsal hareket” kavramsalı ilk olarak Lorenz Von Stein tarafından siyasal mücadele bağlamında kullanılmıştır. Bu kavram başlangıçta, işçi sınıfının öz bilinciyle birlikte iktidarı elde edeceği, süreklilik gösteren birleştirici bir süreç anlamını taşımaktaydı. Marx ve Engeks’de Komunist Manifesto’da bu kavramı benimsemiştir.
Von Stein mevcut olan kuramsal sistemler ve doktrinler ile toplumsal sistemler arasında kavramsal bir ayrım yapmış ve toplumsal hareketleri sosyoloji alanında ayrı bir yere koymuştur. Bu açıdan Von Stein toplumsal hareketlerin kavramsallaştırılması bakımından önemli bir katkı sağlamıştır.
Toplumsal hareket olgusunun kavramsallaştırılması ve tanımlamasından önce kolektif davranış ile ilişkisi ve diğer kolektif davranış türlerinden farklılıkları açıklanmalıdır.
Toplumsal hareketler bir kolektif davranış türüdür ve süreklilik ile organize olmak gibi özellikler taşıması bakımından diğerlerinden farklıdır. Toplumsal hareketlerin reformcu ve devrimci nitelikte olanı Raschke tarafından yeni değerleri yayacak derin toplumsal ya da kültürel dönüşümlerin en özgün örnekleri olarak ifade edilmiştir.
Diğer bütün kolektif davranış türlerinden oldukça farklı ve özgün niteliklere sahip olan toplumsal hareketler kolektif davranışın bir biçimi olarak da görülmektedir. Toplumsal hareketlerin kavramsallaştırılabilmesi için niteliklerinin irdelemesi gerekmektedir. Toplumsal hareketlere ilişkin çok çeşitli tanımlamalar genelde belirli eksenler etrafında yapılmaktadır. Bunlar;
- Kolektif davranışlar
- Değişim yönelimli hedefler
- Kurumsal kolektif davranışlar
- Belli bir düzeyde örgütlenme
- Geçici bir süreklilik
Toplumsal hareketlerin kavramsallaştırılmasında göz önünde bulundurulması gereken üç temel bulunmaktadır. Bu üç ilke dikkate alınmadan herhangi bir toplumsal hareketin açıklanması söz konusu olamaz. Bu üç ilke;
- Hareketin ortak kimliği,
- Hareketin karşıtının olması ve
- Toplumsal hedefin olması şeklindedir.
Toplumsal hareketler her ne kadar bir dönem değişime karşı direnişleri dışlayan biçimde tanımlanmışsa da yapılan tanımlamalardaki özellikler düşünüldüğünde hareketlerin belirli bir değişimi gerçekleştirmeyi ya da bir değişimi engellemeyi hedeflediği görülmektedir. Toplumsal hareketler 1750’den sonra Batı’da geliştiği şekliyle üç unsurun sentezinden doğmuştur. Toplumsal hareketlerin tanımlanmasında da önemli rol oynayan bu unsurlar;
- Hedef alınan otoritelere karşı ortak hak talebinde bulunan organize olmuş ve süreklilik gösteren halk girişimi (kampanya),
- Çeşitli siyasal eylem türlerinin gerçekleştirilmesi (özel amaçlı dernekler, birlikler kurmak, mitingler düzenlemek, dilekçeler göndermek, gösteriler, resmi kortejler vb. toplumsal hareket repertuarı),
MBSB (Makul olma, birlik, say) ve kendilerine ve/veya seçmenlerine bağlılık) ilkelerini katılımcıların halk önünde uyumlu şekilde sergilemeleri, mbsb gösterileri.
Toplumsal hareketlere ilişkin çeşitli tanımlamalara bakıldığında, bütün farklı biçimlerine ve özelliklerine karşın yine de belirli düzeyde ortak bir tanımlamaya ulaşılabileceği görülmektedir.
Toplumsal Hareketlerin Tarihsel Gelişimi
Tarihsel dönüm noktalarında meydana gelen önemli toplumsal olayları tanımlamak için kullanılan “toplumsal hareket” kavramı, 18. yüzyılın ortalarından itibaren tartışılmaya başlanmış, 19. yüzyıldan bu yana ise sosyal bilimlerde giderek önem kazanmış ve üzerinde yoğun çalışılmıştır. Kimi sosyologlar, Batı toplumları bağlamında toplumsal hareketlerin kaynağını, Fransız Devrimine ve ölçüyü aşmış kalabalıkların olumsuzluklara karşı gösterdikleri tepkilere kadar dayandırmaktadırlar. Fakat modern toplumsal hareketlerin gelişim sürecinde 19. yüzyılın ikinci yarısı bir başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir.
Toplumsal hareketler olgusu ve kavramsallaştırması büyük ölçüde 19. yüzyıl ürünüdür. Alan yazında toplumsal hareketler genelde sadece Batı’ya ait gelişmeler olarak değerlendirilmektedir. Batı dışındaki toplumlara ve bu toplumların tarihlerine oryantalist bir yaklaşım sergilenmekte, herhangi bir muhalefet ya da direniş geleneğinden söz edilmemektedir. Batı toplumlarıyla özdeş gelişen toplumsal hareketlere ilişkin yaklaşımlarda da bir ölçüde Avrupa merkezcilik anlayışının etkili olduğu söylenebilir. Avrupa merkezcilik (eurocentrism), Avrupa kültürünün üstünlüğünü kabul eden ve olayları, olguları Avrupalı perspektiften değerlendiren yaklaşımdır. Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde, Avrupa (ve genellikle Batılı) sorunlarına, kültür ve değerlerine, diğer kültürlerden daha çok önem veren anlayıştır. Avrupa merkezcilik genellikle Avrupalı veya beyaz olmayan kültürler üzerinde hak iddia etmiş ya da onların varlığını tamamen görmezden gelmiştir.
Toplumsal Hareket Biçimleri
Ortak noktaları bulunmasına karşın toplumsal hareketler özgün özellikler taşır. Örneğin sivil haklar hareketi ile çevreci hareketi karşılaştırmak oldukça güçtür. Toplumsal hareketler oldukça genel bir sınıflandırmayla ve daha çok amaçları bakımından dört grupta ele alınabilir. Bu gruplandırmaya göre başlıca toplumsal hareket türleri; barış hareketleri, çevreci hareketler, işçi hareketleri ve ifade özgürlüğü-demokratik hareketler dir. Toplumsal hareketleri sınıflandırmak zor olmakla birlikte amaçları, hedefledikleri değişimin düzeyi vb. ölçütlere göre çeşitli sınıflandırmalar yapılmıştır.
Toplumsal Hareketin Nitelikleri ve Aşamaları
Toplumsal hareketler insanlara normalde tek başına elde edemeyecekleri, politika oyununa girmeleri için kaynaklar sağlar. Toplumsal hareketlerde bireylerin kendiliğinden bir araya gelmesi söz konusudur, organize olmak zorunda değildirler ancak organize de olabilirler. Sosyal bilimler alan yazınında toplumsal hareketlerin tanımlamaları aynı zamanda hareketlerin nitelikleri hakkında da bilgi içerir. Hareketlerin kolektif bir kimliğe dayalı, organize olmuş, çatışmacı ve süreklilik arz eden bir yapıya sahip olması, aynı zamanda bu hareketlerin nitelikleri olarak da kabul edilmektedir. Toplumsal hareketlerin kaynağı olarak görülen kişilerin hissettikleri rahatsızlığın ve eşitsizliğin türü ise hareketin kapsamı ile içeriğini de belirlemektedir. Toplumsal hareketlerin gelişim süreci genel olarak üç aşamada gerçekleşir. Bu aşamalar;
- Başlangıç-hazırlık aşaması: Algılanan bir sorun huzursuzluk yaratır.
- Toplanma-birleşme aşaması: Kişiler organize olmaya başlarlar.
- Kurumsallaşma aşaması: Bir örgüt geliştirilir. Liderlik konumlarında gönüllülerle ücretli personel yer değiştirir.
Hazırlık ya da başlangıç aşaması olarak tanımlan ilk aşamada toplumsal bir harekete yol açacak bir huzursuzluğun varlığı söz konusudur. İnsanların varlıksal nitelikleri, mevcut toplumsal sistemin dayattığı ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alandaki işleyişte bir ayrıma dönüştüğünde ortaya rahatsızlık ve güvensizlik durumu çıkar. Sistemin zorunlu kıldığı koşullar karşısında insanların bir kısmı, sahip oldukları niteliklerinden dolayı kendilerini dışarıda bırakılmış, ihmal edilmiş, sindirilmiş ya da ötekileştirilmiş hisseder. Bu düşüncelerin toplumun belli bir kesiminde kabul görmesi, rahatsızlıkları doğurur. İkinci aşama olan toplanma-birleşme aşamasında ise ortaya çıkan ve yaygınlaşan rahatsızlık koşullarının mevcut yapı içinde hoş görülebilecek boyutu aşması, “protesto hareketleri” nin oluşması için gerekli ortamı hazırlar. Bundan sonraki süreç; toplu halde normal düzen ve uyum içinde yaşayan insanları belirli sayıda, belirli bir amaç, fikir ve yöntemle harekete geçiren protesto hareketidir. Son aşamada ise bu protesto hareketleri kurumsallaşmaya ve göreli olarak yerleşik olmaya başlar. Toplumsal hareketin oluşabilmesi için kampanya, hareket repertuarı ve MBSB gösterilerinin yer alması gereklidir. Kampanya bir seferlik dilekçe, miting ya da gösteriden fazlasını ifade eder. Kampanyada üç unsur bulunur; Kendi başına oluşmuş talepçiler grubu, talep nesneleri ve bir grup halk. Hak talep edenlerin, nesnelerin ya da halkın tekil eylemleri değil bu üçü arasındaki etkileşim toplumsal hareketi oluşturur. Kampanya repertuvarında ise çeşitli siyasal eylem türleri bulunur. MBSB hareketleri çeşitli özellikler taşır.
- Makul olma: Ölçülü davranışlar, düzgün kıyafetler: din görevlilerinin, yüksek rütbelilerin ve çocuklarıyla birlikte annelerin katılımı.
- Birlik: Benzer rozetler, bandajlar, ilanlar ve kostümler, saflar halinde yürüyüş, şarkı söyleme ve dua etme.
- Sayı: Katılımcı sayısı, imzalanan dilekçeler, seçmenlerin mesajları, sokakların doldurulması.
- Bağlılık: Kötü hava koşullarının dikkate alınmaması, yaşlı ve engellilerin gönüllü katılımı, baskıya direnç gösterme, gösterişli fedakârlık, bağış ve yardım.
Kampanya, repertuvar ve MBSB gösterileri tarihin çeşitli dönemlerinde hep var olmuştur. Örneğin 1750’den önce Avrupalı Protestanlar inançlarını yaşatmak adına Katolik otoritelere karşı defalarca süreklilik gösteren kampanyalar düzenlemişlerdir. MBSB gösterileri dinî şehitlik, halk fedakârlığı ve işgale direniş biçiminde gerçekleşmiştir. Ancak MBSB hareketleri ve repertuvarın birleşmesi toplumsal hareketin farklılığını ortaya çıkarmıştır.
Toplumsal Hareket Kuramları
Toplumsal yaklaşımın herhangi bir noktasında ortaya çıkan bir değişim doğrudan ya da dolaylı olarak diğer dinamikleri de etkiler. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni bir olgunun tek başına ve tek bir değişken ile açıklanması olası değildir. hareket kavramı da geçirmiş olduğu değişim dinamikleri bağlamında farklı süreçlerde, farklı yaklaşımlarla açıklanmaktadır. Toplumsal hareketlerin 18. yüzyılda ulusal düzlemde ortaya çıkmasının ardından ilk dönem kuramcıları hareketlerin üç boyutuna odaklanmıştır; aşırıcılık, yoksunluk ve şiddet . Emile Durkheim’in öncülük ettiği 19. yüzyıl sosyologları ise toplumsal hareketleri, anomi ve toplumsal çözülmenin sonucu olarak değerlendirmişlerdir. Anominin sözcük anlamı normsuzluktur. Toplumsal kontroller zayıfladığında, ahlaki ve siyasal kısıtlamalar ortadan kalktığında anomi ortaya çıkar. Durkheim’a göre anomi oldukça önemli boyutlarda bir toplumsal düzensizlik potansiyeline sahiptir. Bu kargaşa potansiyeli birçok Avrupa kentinde “kalabalıklar”ın çılgın davranışları biçiminde algılanmıştır. Bu dönemde “çılgın kalabalıklar” tanımlaması yaygındır. Toplumsal ölçekteki hareketlere ilişkin ilk sistematik yaklaşım olarak görülebilecek “kalabalıklar” kuramının en önemli temsilcisi Gustave Le Bon’dur. Dönemin seçkinlerinin ve yöneticilerinin yaklaşımını yansıtan, Le Bon’un temsilcisi olduğu bu bakış açısında kitlelerin ve kalabalıkların yıkıcı rolü vurgulanmıştır. Toplumsal hareketlerin temelinde yatan mücadeleci politik hareketleri açıklamaya yönelik en açık kuramsal girişim ise protesto döngülerinin ve dalgaların kavramsallaştırılmasıyla oluşmuştur. Buna göre toplumsal hareketler üç temel eksende açıklanabilir;
- Mücadelenin bir coğrafi ve toplumsal alanda ortaya çıkması için ekolojik bir perspektif gerekir. Mücadelenin biçimler; mücadeleci, destekçi, rakipleri ve tarafsız üçüncü kesimler arasındaki sosyal ilişkiler ağının bir parçasıdır. Bu bakış açısıyla, belirli bir grup için var olan politik fırsatlar yapısal etken değildir.
- Mücadelenin ortaya çıkması evrimsel bir süreçtir.
- Politik istikrar ve istikrarsızlık dönemleri mücadeleci hareketleri farklı biçimlerde etkiler. İnsanların belirli koşullar altında bir araya toplanmasıyla oluşan yığın, kendisini oluşturan bireylerin özelliklerinden farklı yeni özellikler taşır. Kalabalıklar ve kitleler sadece yıkıcı bir rol oynar.
1970’lerden itibaren toplumsal hareketlere ilişkin yaklaşımlar 1960’ların sonunda gerçekleşen toplumsal hareketlere dayalı olarak değişmiştir. Marksizm’e ilişkin hayal kırıklığının yaşandığı 1970’li ve 1980’li yıllarda bazı otoriteler kültür bağlamında ortaya çıkan yeni paradigmalar doğrultusunda kimlik yönelimli yaklaşımlar gibi yeni açıklamalar geliştirmişlerdir. Alain Touraine toplumsal hareketleri etkileyen kimlik yönelimli paradigmalar doğrultusunda en geniş kuramsal çerçeveyi oluşturmuştur. Toplumsal hareketleri etkileyen kimlik yönelimli paradigmaları açıklamaya çalışan Touraine’e göre temel problem, bir hareketin kimlik arayışından değişim sürecini kontrol etmeyi amaçlayan kolektif ve toplumsal bir harekete dönüşmesinin keşfedilmesidir. Toplumsal hareketleri açıklamak üzere işe koşulan başlıca yaklaşımlar arasında Kolektif Davranış, Göreli Yoksunluk, Kaynak Hareketliliği, Politik Süreçler, Katma Değer, Ağ Kuramı, Rasyonel Tercih ve Kimlik Yönelimli Yaklaşımlar sayılabilir. Bu kuramlar ve yaklaşımlar aşağıda açıklanmıştır.
Kolektif Davranış Yaklaşımı: Toplumbilimciler toplumsal hareketleri 1900’lerin başından itibaren psikolojik temelli bir yaklaşımla, kendi kontrolleri dışındaki koşullara duygusal tepki veren bireylerin davranışları olarak değerlendirmişlerdir. Gustav Le Bon, Herbert Blumer, Wiliam Kornhauser ve Neil Smelser bu bağlamda yaklaşım geliştiren toplumbilimciler arasındadır.
Kolektif davranış kuramına yönelik eleştiriler söz konusudur. Bu eleştirilere göre toplumsal hareketlerin toplumsal gerilimlere bir cevap olduğunun varsayılması, hareketlerin ortaya çıktığı geniş politik bağlamı göz ardı etmektedir. Bunun yanı sıra bireysel hoşnutsuzluğun toplumsal hareketlerin nedenleri arasında tanımlanması sorunlu görülmektedir. Ayrıca bireyselci yaklaşımların, kolektif davranışın politik boyutunu ihmal ettiği de öne sürülmektedir.
Sembolik Etkileşimci Yaklaşımı: Kolektif davranış ekolünden gelen Herbert Blumer’in (1969) geliştirdiği sembolik etkileşimci yaklaşımı, toplumsal huzursuzluk, hareket kültürü ve kimlik boyutlarına odaklanan sembolik etkileşimcilere örnek teşkil etmektedir. Sembolik etkileşimcilik kolektif davranışa dayanır ve Blumer’e göre sosyoloji de kolektif davranışı irdeler. Sosyoloji, sosyal düzen, adetler, kurallar, kurumlar gibi bileşenlere yönelik çalışır ve onları oldukları gibi inceler. Kolektif davranış ise sosyal düzenin meydana geliş yollarıyla ilgilidir.
Katma Değer Kuramı: Katma değer kuramı, toplumsal hareketlerin oluşması için belirli koşulların gerekli olduğunu öne süren sosyolog Neil Smelser (1963) tarafından geliştirilmiştir. Smelser toplumsal hareketleri, diğer kolektif davranışlar gibi şekillendikleri toplumsal sistemler içinde açıklamaya çalışır. Kurama göre toplumsal sistemler içinde toplumsal hareketler sorunlara ya da gerilimlere bir karşılık olarak onları düzeltmek amacıyla ortaya çıkar. Ekonomi kaynaklı bir kavramsallaştırmaya dayandırılan katma değer kuramı, üretim sürecindeki her bir aşamanın sonuçtaki ürüne bir şeyler eklediğini varsayar. Katma değer yaklaşımı, işlevselci geleneğe dayanması ve yapısal zorlamaları, baskıyı toplum açısından birliği ve düzeni bozucu nitelikte görmesi nedeniyle eleştirilmektedir. Bunun dışında eleştirilen diğer boyutu ise, kuramın daha çok kolektif davranışın kurumsallaşmış biçimleri üzerine odaklanarak sosyal aktörlerin etkinliğine sınırlayıcı bir bakış getirmesidir.
Göreli Yoksunluk Kuramı: Göreli yoksunluk kuramı, James Davies, Ted Gurr ve Denton Morrison’un öncülüğünde geliştirilmiştir. Kurama göre hâlihazırdaki durumlarından ve koşullarından memnun olan, doyum sağlamış insanlar toplumsal değişime göreli olarak daha az gereksinim duyarlar. Göreli yoksunluk kuramı, yoksunluk ve memnuniyetsizlik yaşayan bazı kişilerin toplumsal hareketlere neden katılmadıklarını açıklayamaz. Memnuniyetsizlik ya da yoksunluk duyguları bazı kişileri toplumsal harekete yönlendirse de bu durum hareketlerin ortaya çıkması için yeterli değildir.
Rasyonel Tercih Kuramı: Hareketleri kör inançların ve sürü psikolojisinin sonucu olarak gören kalabalıklar yaklaşımının karşıtı olan rasyonel tercih kuramı, hareketleri bireylerin rasyonel eylemlerinin tezahürü olarak açıklar. Bu kurama göre bireyler rasyonel aktörlerdir ve katılacakları eylemlerin maliyet ve yararlarını hesaplayarak kendileri için olabildiğince çok yarar sağlayacak olanı tercih ederler.
Kaynak Hareketliliği Kuramı: Kaynak hareketliliği kuramı da toplumsal hareketlere katılanların rasyonel davranan birey olduğu düşüncesini benimser. Kurama göre bir toplumsal hareketin katılımcılarının, hareketin başarısı için gerekli olan, belirli düzeyde siyasal ve ekonomik kaynağa sahip olmaları gerekir. Toplumsal hoşnutsuzluğun evrensel olduğuna ancak ortaklaşa eylemin evrensel olmadığına işaret eden bu yaklaşım, toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasının ve düzenlenmesinin doğası gereği zor olduğunu öne sürer. Temel sorun, hareketin kalıcı hâle getirilebilmesi ve genişletilebilmesi için gerekli kaynağın harekete geçirilmesidir. Yoğun sosyal ağların hareketliliği daha olası kıldığını ve ekonomik olanakların farklı yollarla kaynak hareketliliğini kolaylaştırarak harekete ivme kazandırdığını varsayan kaynak hareketliliği kuramı toplumsal örgütlerin düzeyinin hareketin derecesini ve biçimini etkilediğine vurgu yapar. Kaynak hareketliliği kuramının öncüleri olan John McCarthy ve Mayer Zald protesto faaliyetlerinin iktisadi bileşeni olarak toplumsal hareket örgütleri konusuna da vurgu yapmışlardır. Sınırlı kaynaklara sahip bireylerin oluşturdukları toplumsal hareketleri açıklamaktaki başarısızlığı ve iradeyi dışlayan bir analiz biçimi olduğu için eleştirilen kaynak hareketliliği kuramının, ayrıca metodolojik bireyselciliğe bağımlı oluşu da zayıf yönü olarak görülmüştür.
Yeni Toplumsal Hareketler Yaklaşımı: Toplumsal yapının ve koşulların kökten değiştiğini öne sürenler bu bağlamda ortaya çıkan toplumsal hareketlerin de öncekilerden çok farklı olduğunu savunarak yeni bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Yeni toplumsal hareketler olarak adlandırılan bu yaklaşıma göre, sınıf temeline dayalı eski diğer deyişle geleneksel toplumsal hareketler kurulu düzenin parçası olmuş, buna tepki olarak yeni toplumsal hareketler sanayi sonrası toplum olarak tanımlanan yeni toplumsal koşulların etkilediği yeni bir siyaset biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Yeni toplumsal hareketler yaklaşımı ortak eylemlerin farklılık gösteren biçimlerine, düzenlerine, desenlerine ve bu eylemlerin politika, ideoloji ve kültüre dayanma tarzlarına odaklanır. Bunun yanı sıra toplumsal hareketlerin ve ortak eylemlerin kaynakları olarak ırk, cinsiyet, sınıf gibi kimlik etkenleri dikkate alır.
Politik Süreçler Kuramı: Politik fırsatlar kuramı ya da politik fırsatlar yapısı olarak da bilinen politik süreçler kuramı siyaset sosyolojisinin etkisinde geliştirilmiştir ve temel olarak toplumsal hareketlerin başarısı ya da başarısızlığında politik fırsatların belirleyici olduğunu savunur.