Kültür Sosyolojisi Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kültür Ve Gelenek
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Geleneğin temel özellikleri nelerdir?
Gelenek, Kuşaktan kuşağa aktarılan âdet ve inançları içermektedir. Bununla birlikte adet haline gelmiş düşünme, eylem veya davranış örüntülerini de kapsamaktadır. Ayrıca belirli bir toplumdaki toplumsal tutum, adetler ve kültürel süreklilikler de gelenek içerisinde yer almaktadır.
Gelenek kavramı nasıl açıklanabilir?
Gündelik hayatta gelenek, genellikle geçmişe ait pratik ve değerlere işaret eden bir sözcük olarak kullanılmaktadır. Gelenek ilk başta geçmişi çağrıştırsa da esas olarak sadece geçmişle değil, bugün ve gelecekle ilgili bir olgudur.
Gross’a göre, bir olgunun ‘gelenek’ olarak nitelenebilmesi için olması gereken nitelikler nelerdir?
Gross’a göre, bir olgunun ‘gelenek’ olarak nitelenebilmesi için; • Öncelikle en az üç kuşak boyunca sürüyor olması, açık bir biçimde olmasa da bir değer yargısını taşıması, yani kural koyucu olması ve geçmişle şimdiki zaman arasında devamlılık duygusunu vermesi gerekir. • Geleneğin ikinci niteliğine gelince; dolaylı ya da doğrudan yaptırımcı olması da her zaman beklenmeyebilir. Farklı toplumsal bağlamlardaki uygulamalara ve ayrı dillerdeki kullanım ve çağrışımlara da bakmak gerekir. • Geleneğin niteliği olarak yer verilen üçüncü özelliği, geçmişle şimdiki zaman arasında süreğenlik ve devamlılık duygusunu vermesidir.
Gelenek ya da geleneksel kavramının önemli bir güçlüğü nedir?
Gelenek ya da geleneksel kavramının önemli bir güçlüğü genellikle modern ve modernlikle karşıtlık içinde düşünülmesinden kaynaklanmaktadır.
Gelenek, özellikle modernlikle karşıtlık içinde kullanıldığında genel olarak nasıl anlaşılmaktadır?
Gelenek, özellikle modernlikle karşıtlık içinde kullanıldığında; eski, zamanı geçmiş ya da geçmekte olan, hükmü ve değeri kalmamış bir şeyden söz ediliyor gibi anlaşılmaktadır. Bu nedenle de gelenek bir tür kalıntı olarak düşünülmektedir.
Geleneğin modernlikle karşıtlık içinde kullanılması sonucunda hangi sonuçlar ortaya çıkmıştır?
Gelenek sadece eskiye ait bir olgu olarak görülmüştür. Gelenek günümüzde değeri, önemi ve hükmü olmayan bir şey olarak düşünülmüştür. Bununla birlikte gelenek kalıntı olarak görülmüştür.
“Geçiş toplumları” görüşü nasıl açıklanabilir?
Yirminci yüzyılın ortalarında öne çıkan bu görüşe göre, Türkiye ve benzeri toplumların birtakım sorunları ve çelişkileri yaşamaları, onların hem geleneksel hem de modern unsurları bir arada taşımalarından kaynaklanmaktadır. Bu görüşe göre geçici olan bu durum, onların tam anlamıyla modern toplumlara dönüşmeleriyle sona erecektir.
“Geleneksel toplum” terimi nasıl açıklanabilir?
Geleneksel toplum terimi, endüstri odaklı, kentleşmiş ve kapitalist ‘modern’ topluma karşıt olacak bir biçimde kullanılmaktadır. Geleneksel toplumlar, kimi kez aile ve akrabalık ilişkilerinin önemli olması ve cemaat toplumları olmaları nedeniyle olumlu bir biçimde anılmışlardır. Ama aynı zamanda tüm bu özellikleri nedeniyle olumsuz toplum tipleri olarak da gösterilmişlerdir.
“Geleneksel toplum”ların temel özellikleri nelerdir?
Sosyolojide ve genel olarak sosyal bilimlerde, “geleneksel toplum” olarak adlandırılan toplumlar: • Ekonomik etkinliğin tarıma dayandığı, • Yüz yüze ilişkilerin ve “geleneksel düşünce ve değerlerin” ön planda olduğu, • Uzmanlaşmanın daha düşük düzeyde görüldüğü, • İş bölümünün esas olarak cinsiyet ve yaşa dayandığı kentleşmemiş toplum özelliklerini taşımaktadırlar.
Bir mücadele alanı olarak gelenekten temel olarak kastedilen şeyler nelerdir?
Bir mücadele alanı olarak gelenekten şunlar kastedilmektedir; • Geleneğin özcü bir anlayışa dayandırılamayacağı, • Geleneğin yaratıcılarının insanlar olduğu ve bu sebeple geleneğin kendi başına özne sayılamayacağı, • Geleneklerin sürekli olarak dönüştürüldükleri ve yeniden yaratıldıkları, • Geleneğin toplumu oluşturan farklı kesimlere eşit mesafede ve tarafsız olmadığı, • Tek bir geleneğin değil, pek çok geleneğin olduğu ve bunların da her zaman tutarlı olmadığı, • Geleneğin sadece geçmişe ait olmadığı, daha çok bugüne ve geleceğe ilişkin düşünce ve uygulamalar olduğu, • Farklı kesimlerin ve sınıfların belli gelenekleri sahiplenme, benimseme ve yaratma mücadelesi içinde oldukları, • Geleneklerin belli bir zamanda toplumsal ilişkiler içinde oluşturuldukları ve bu nedenle de tarihsel oldukları söylenebilir.
Gelenek, tarih ve meşruiyet ilişkisi nasıl açıklanabilir?
Geleneğin meşrulaştırıcı yönüne baktığımızda “gerek değer yargısıyla yüklü yaptırımcı yönü gerekse geçmişle kurduğu ilişki ona, yetkesel bir rol yüklemekte onu, alıcı kuşağın davranışlarını “meşrulaştırıcı” kılmaktadır. Meşrulaştırıcı olmasının önemli bir nedeni kolektif yani ortak bir kimliğe göndermede bulunmasıdır. Geleneğin yaratılmasında, toplumsal yeniden üretim, toplumsal değişmenin tarihsel süreci ve dinamikleriyle toplumdaki farklı gruplar, değişen güç ilişkilerini ve aktörlerin rolünü hesaba katmak gerekmektedir. Böylelikle gelenek kavramı, dinamik, işlevsel ve analitik bir kavram haline getirilebilir.
‘Geleneğin simgesel boyutunun, kendisinden önce gelen meşruiyetin simgeselliğini yıkan özellikle bir yenileştirici güç olması önemli değildir’ görüşünden hareketle Özbudun’a göre geleneği gelenek yapan asıl şey nedir?
Özbudun’a göre bu görüş bir bakıma, gelenek sözcüğünün etimolojisini tersine çevirmektedir. Bu anlamda geleneği gelenek yapan” şey ise, “aktarıcı kuşağın aktarımı değil, alıcı kuşağın, onu değerli bularak kabul etmesidir.
Özbudun’a göre geleneği âdetten ayıran temel özellikler nelerdir?
Özbudun, geleneğin âdetten, yaptırımcı ve kural koyucu özellikleriyle ayırt edilebileceğini ve âdetin daha az müdahale edici olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte adetler daha az değer yüklüdürler, göreli olarak daha az önemli toplumsal pratiklerdir. Gelenekler kadar etkin bir benimseme ve aktarım sürecini geçirmezler. Âdete örnek olarak selamlaşma biçimleri verilebilir.
Örfler hakkında neler söylenebilir?
Örf, toplumsal norm olarak tanımlanabilir. Örfler, bir toplumdaki “ahlak ve terbiye standartlarını belirleyen temel kuralları” oluşturmaktadır. Bu nedenle de bir yandan ayrı kesimler tarafından benimsenirken bir yandan da sıkça ihlal edilirler.
Âdet nedir?
Uzun bir zaman boyunca tekrar edilen, kurumsallaşmış toplumsal alışkanlıklar âdet olarak adlandırılmaktadır
“Geleneksel Kültürümüz” kavramıyla temel olarak anlatılmak istenen nedir?
Geleneksel kültürümüz” tamlamasında, açık olmayan ancak güçlü bir biçimde varlığını hissedebileceğimiz bir öznenin olduğunu görebiliriz. Bunun gibi, “geleneksel kültürümüz” dediğimizde, kültürel alandaki stereotipler, yani kültüre ilişkin belli kalıplar üzerinden konuştuğumuzu gözlemleyebiliriz. Yukarıda da belirtildiği gibi “gelenek” ve “kültür” kavramlarının taşıdığı sorunların büyük bir kısmı “modern” kavramıyla olan ilişkisinden ileri gelmektedir ve hayvanlarla yapılan çalışmalardan elde edilen bilgiler insanlara genellenmektedir. “Geleneksel kültürümüz” betimlemesiyle, “örnekleri giderek azalan” kültürel pratik, örüntü ve nesneleri belirtmiş olabiliriz.
Gelenekçilik kavramı nasıl açıklanabilir?
Gelenekçilik kavramı, “gelenekler yoluyla aktarılan âdet ve düşünce tarzlarına bağlılıkla belirlenen tavır; geleneksel ve yerleşik veya kurumsallaşmış olanı yeni ve modern olana tercih etme tutumu; geleneksel değerlerin korunup yaşatılması gerektiğini savunan, geleneği otorite kaynağı, anlamın ve doğruluğun temel referansı olarak benimseyen yaklaşıma denk gelmektedir.
Gelenekçilik ve modernizm ilişkisi nasıl açıklanabilir?
Gelenekçiliğin önemli bir özelliği, kavramın “modernizm”e karşı bir biçimde kullanılmasıdır. Özellikle ondokuzuncu yüzyılda Batı’daki akademik çevrelerde yaygınlık kazanan, Doğu toplumları üzerine Oryantalist çalışmalarla “Batı mistik ve Bâtınî geleneğinin” bir araya gelmesinden ortaya çıktığı söylenebilecek bu gelenekçilik, modernizm karşıtlığını içeriyordu.
Oryantalizm nedir?
Şarkıyatçılık ya da Doğubilimi olarak da adlandırılan Oryantalizm, Doğu toplumlarının ve kültürlerinin incelendiği Batı kökenli ve merkezli araştırma alanlarına verilen ortak isimdir. Oryantalizm, Doğu’ya ilişkin önyargıların ve ideolojik bakış açısının hâkim olduğu düşünce ve araştırma alanları aracılığıyla değer yüklü bir Doğu imajı oluşturur.
Gelenekçilik kavramı belli bir tavır ve yaklaşım olarak düşünüldüğünde hangi görüşleri içerir?
Gelenekçilik kavramı belli bir tavır ve yaklaşım olarak düşünüldüğünde; • Gelenekler yoluyla aktarılan âdet ve düşünce tarzlarına bağlılığı, • Geleneksel ve yerleşik veya kurumsallaşmış olanı tercih etme tutumunu, • Geleneksel değerlerin korunup yaşatılması gerektiğini savunan yaklaşımı, • Geleneği doğruluğun temel referansı olarak benimseyen düşünce akımını içermektedir.
Toplumların, uzun bir geçmişe dayandıklarını sandıkları pek çok geleneğin, aslında yakın dönemlere ait “icatlar” olduğuna işaret eden kuramcı kimdir?
Hobsbawm, geleneğin icadı kavramıyla toplumların uzun bir geçmişe dayandıklarını sandıkları pek çok geleneğin aslında yakın dönemlere ait “icatlar” olduğuna işaret etmektedir.
Geleneksel bilgi ve deneyimin daha somut bir biçimde kullanımlarını görebileceğimiz alanlara hangi örnekler verilebilir?
Gerek gündelik yaşamda, gerek sosyal bilimlerde, daha özel olarak, sosyoloji ve antropolojide, geleneksel bilgi ve deneyimin daha somut bir biçimde kullanımlarını görebileceğimiz yerlerin başında; • “Geleneksel mutfağımız ve yemeklerimiz”, • “Geleneksel tıp ve tedavi yöntemleri”, • “Geleneksel giysiler”, • “Geleneksel meslek ve zanaatlar”, • “Geleneksel ilişkiler ve ilişki ağları”, • “Geleneksel üretim tarzları” ve • “Geleneksel uygulamalar” gibi örnekler gelmektedir. Atasözü, özdeyiş ve deyimler de bu bilgi alanı içinde düşünülmektedir.
Gelenek kavramının antropolojideki yeri nasıl açıklanabilir?
Gelenek kavramı, antropolojide kimi kez kültürle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Gelenek böylelikle “belirli bir topluluk içinde toplumsallaşma yoluyla bir kuşaktan diğerine aktarılan inanç, adet, değer, davranış, bilgi ya da uzmanlık örüntüleri”ne karşılık gelmektedir.
Küreselleşmenin tarihi hakkında neler söylenebilir?
Çeşitli kaynaklar, dünyanın pek çok yerinde “iktisadi ve siyasal bakımdan Batı Avrupa merkezli bir yeniden örgütleniş” olarak küreselleşme sürecinin kökenlerinin sömürgeciliğin başlangıcına, yani 16. yüzyıla dayandırılabileceğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla günümüzdeki biçimiyle küreselleşmenin ayırt edici özelliklerine karşın, küreselleşmeyi 20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan yeni bir görüngü olarak değerlendiremeyiz.
Marshall’a göre küreselleşme nedir?
Marshall, küreselleşme kuramından söz ederken, küreselleşmenin tanımlarından birinin küresel ölçekte bir kültürel sistemin ortaya çıkışlı olduğunu belirtmektedir.
Farklı tanımlar olmasına rağmen genel olarak küreselleşme nasıl tanımlanabilir?
Küreselleşme, “coğrafyanın toplumsal ve kültürel düzenlemelere dayattığı kısıtlamaların azaldığı, insanların bu azalmayı giderek daha çok fark etmeye başladıkları bir toplumsal süreç” biçiminde tanımlanmaktadır. Küreselleşmeyi çelişkili iki süreç olarak düşünen, yani benzerleşme (türdeşleşme) ve farklılaşmaya vurgu yapan günümüzdeki küreselleşme kuramlarıysa daha çok yerelleşme ve küreselleşme arasındaki etkileşime ve ilişkilere bakmaktadır.
Özbudun’a göre küreselleşme üzerine çalışmaların en fazla sorun taşıdıkları yerler nedir?
Özbudun’un vurguladığı gibi, “küreselleşme” üzerine çalışmaların en fazla sorun taşıdıkları yerlerden birini kültür ile bağlantılı olanlar oluşturuyor. Bunlar; • Kültürün özellikle antropoloji açısından esas olarak yerellikle bağlantılı olarak düşünülmesi, • Bu alanın birtakım etki ve değişimlere açık olmasının yanı sıra temelde belli bir özgünlüğü ve tikelliği taşıdığının varsayılması, • Günümüzde olduğu ileri sürülen kültürel alandaki çok yönlü ve çok etkenli değişimlerin, kültürel perspektif ve kültür konusunda temel bir kategori olan farklılıkla birlikte nasıl ele alınacağıyla küreselleşme ve kültür ilişkisinde tam olarak nelere bakılabileceğinin bilinmemesi biçiminde sıralanabilir. Genel olarak bakıldığında içinde bulunduğumuz dönemde küreselleşme kavramının, bir dizi retoriği barındıran, güçlü bir “söylem” alanı olma özelliği gözlemlenebilir.
Gelenek nedir?
Gelenek, sosyal bilimlerde sık kullanılan, ama üzerinde sistemli inceleme yeterince
yapılmamış bir kavramdır. Gelenek üzerinde ayrıntılı ve titiz bir biçimde düşünme
ve tanımlama çabaları bile sınırlıdır. Gündelik hayattaysa gelenek, genellikle geçmişe ait pratik ve değerlere işaret eden bir sözcük olarak kullanılmaktadır. Glassie, gelenek sözcüğünün kafa karıştırıcı ve zengin bir kavram olduğunu belirterek,
onun sadece geçmişle değil, bugün ve gelecekle ilgili olduğuna dikkati çekmektedir (Glassie, 2002: 8,9). Başka bir ifadeyle gelenek, ilk başta geçmişi çağrıştırsa da
esas olarak bugünkü ve gelecekteki hayatımıza yöneliktir.
Organizmacılık ve organizamacı yaklaşım nedir?
Organizmacılk ve organizmacı
yaklaşım: Toplumsal dünya ile
onun kurum ve işlevlerinin canlı
bir organizmaya benzetilmesi
yaklaşımı. Gerçekte organik
olmasalar da “şeyleri organik bir
bütün olarak” gören ve
değerlendiren bilim anlayışı ve
öğreti (Bilim ve Sanat Felsefe
Sözlüğü, 2003: 1064)
İkili karşıtlıklar nedir?
Birbirlerini tümüyle dışlayan terimler ya da kavramlar arasında bulunan, hiçbir şekilde ortadan kaldırılması olanaklı olmayan karşıtlık durumu.
Açık kavramı nedir?
Felsefeye Wittgenstein'ın getirdiği bu kavram, yeni anlam ve yorumlara olanak tanıyan, dolayısıyla sürekli olarak geliştirilebilir kavramlar için kullanılmaktadır.
Kalıntı ve kültürek kalıntı nedir?
Antropolojiye Sir Edward Burnett Tylor tarafından kazandırılan bu kavram, günümüzde bizim için anlamsız görülen işlevlerini yitirmiş birtakım uygulamaların geçmişin kalıntıları olduğu görüşüne dayanmaktadır.
Traditio nedir?
Traditio denildiğinde; birine verilen, armağanı alan kişinin verene karşı yükümlülük olarak iyi muhafaza etmesi gereken, değerli olan bir şey anlaşılmaktadır.
Gross'a göre bir olgunun gelenek olabilmesi için ne gereklidir?
En az üç kuşak boyunca sürüyor/tekrar ediyor olması, açık bir biçimde olmasa da bir değer yargısını taşıması, yani yaptırımcı/kural koyucu olması ve geçmişle şimdiki zaman arasında devamlılık duygusunu vermesi gerekiyor.
Geçiş toplumları nedir?
Yirminci
yüzyılın ortalarında öne
çıkan bu görüşe göre,
Türkiye ve benzeri
toplumların birtakım
sorunlarıve çelişkileri
yaşamaları, onların hem
geleneksel hem modern
unsurlarıbir arada
taşımalarından
kaynaklanmaktadır. Bu
görüşe göre, geçici olan bu
durum, onların tam
anlamıyla modern
toplumlara dönüşmeleriyle
sona erecektir.
Geleneksel toplumlar nelerdir?
Sosyolojide ve genel olarak sosyal bilimlerde, “geleneksel toplum” olarak adlandırılan toplumlar, ekonomik etkinliğin tarıma dayandığı, yüz yüze ilişkilerin ve “geleneksel düşünce ve değerlerin” ön planda olduğu, uzmanlaşmanın daha düşük
düzeyde görüldüğü, iş bölümünün esas olarak cinsiyet ve yafla dayandığı kentleşmemiş toplumlar olarak görülmektedir.
Bir mücadele alanı olarak gelenekten kasıt nelerdir?
Burada bir mücadele alanı olarak gelenekten flunlar kastedilmektedir.
1. Geleneğin verili bir durum olmadığı, dolayısıyla özcü bir anlayışa dayandırılamayacağı;
2. Geleneğin yaratıcılarının insanlar olduğu ve bu nedenle geleneğin kendi başına özne sayılamayacağı;
3. Geleneğin belli bir yerde ortaya çıkan, değişmeyen bir olgu ve durum olmadığı, geleneklerin sürekli olarak dönüştürüldükleri ve yeniden yaratıldıkları;
4. Geleneğin toplumu oluflturan farklı kesimlere eşit mesafede ve tarafsız olmadığı;
5. Tek bir geleneğin değil, pek çok geleneğin olduğu ve bunların da birbiriyle her zaman tutarlıolmadığı;
6. Geleneğin sadece geçmifle ait olmadığı, daha çok bugüne ve geleceğe ilişkin düşünce ve uygulamalar olduğu;
7. Farklı kesimlerin ve sınıfarın belli gelenekleri sahiplenme, benimseme ve yaratma mücadelesi içinde oldukları;
8. Geleneklerin, belli bir zamanda toplumsal ilişkiler içinde oluşturuldukları ve
bu nedenle de tarihsel oldukları.
Geleneğin meşrulaştırıcı yönü nedir?
Geleneğin
meşrulaştırıcı yönüne baktığımızda “gerek değer yargısıyla yüklü yaptırımcı yönü
gerekse geçmişle kurduğu ilişki ona, yetkesel bir rol yüklemekte onu, alıcı kuşağın davranışlarını“meşrulaştırıcı” kılmaktadır. Meşrulaştırıcı olmasının önemli bir
nedeni kolektif yani ortak bir kimliğe göndermede bulunmasıdır.
Adet nedir?
Uzun bir zaman boyunca tekrar edilen, kurumsallaşmış toplumsal alışkanlıklar olarak tanımlanabilir.
Örf nedir?
Toplumsal norm olarak tanımlanabilir.
Oryantalizm nedir?
Oryantalizm: Şarkiyatçılık ya da Doğubilimi olarak da
adlandırılan Oryantalizm, Doğu toplumlarının ve
kültürlerinin incelendiği Batı kökenli ve merkezli
araştırma alanlarına verilen ortak isimdir. Oryantalizm,
Doğu’ya ilişkin önyargıların ve ideolojik bakış açısının
hâkim olduğu düşünce ve araştırma alanları aracılığıyla değer yüklü bir Doğu imajı oluşturur.
Küreselleşmenin tarihi nedir?
Küreselleşmenin tarihi:
Çeşitli kaynaklar, dünyanın
pek çok yerinde “iktisadi ve
siyasal bakımdan Batı
Avrupa merkezli bir yeniden
örgütleniş” olarak
küreselleşme sürecinin
kökenlerinin sömürgeciliğin
başlangıcına, yani 16.
yüzyıla dayandırılabileceğini
ileri sürmektedir (Ritzer,
2010: 37-44). Dolayısıyla
günümüzdeki biçimiyle
küreselleşmenin ayırt edici
özelliklerine karşın,
küreselleşmeyi 20. yüzyılın
sonlarında ortaya çıkan yeni
bir görüngü olarak
değerlendiremeyiz (Özbudun,
2033:538).
Marshall'a göre küreselleşme nedir?
Küresel ölçekte bir kültürel sistemin ortaya çıkışıdır.
Küreselleşmenin tanımlanmasındaki güçlüklerin sebebi nedir?
Küreselleşmenin tanımlanmasındaki tartışmaların ve güçlüklerin bir kısmı iktisadi ve kültürel küreselleşme arasındaki bağlantıların kurulmasında ortaya çıkmaktadır.
Hobsbawm'a göre gelenek nedir?
Hobsbawm, toplumların, uzun bir geçmişe dayandıklarını sandıkları pek çok geleneğin, aslında
yakın dönemlere ait “icatlar” olduğuna işaret etmektedir.
Özbudun' göre gelenek ve adet arasındaki fark nedir?
Özbudun; geleneğin âdetten, yaptırımcıve kural koyucu özellikleriyle ayırt edilebileceğini, (Aktaran Özbudun, 2003: 331, Bkz. Radin, 1967, Gross 1992), âdetin daha az müdahale edici olduğunu belirtmektedir. Ona göre âdet, uzun bir zaman boyunca tekrar edilen, kurumsallaşmış toplumsal alışkanlıklar olarak tanımlanabilir.
Âdetin tam olarak hangi toplumsal gereksinimleri karşıladığı bilinmemektedir.
Gelenek sözcüğünün etimolojisi nedir?
Gelenek, Latince tradere sözcüğünden gelmektedir (Özbudun, 2003: 331 ve Williams, 1988: 318) ve “aktarmak, vazgeçmek ya da devretmek anlamlarını taşımaktadır.