Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Toplumsal Eşitsizlik: Kuramsal Kapsam Ve Metodolojik Yaklaşım
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Toplumsal eşitsizliğin kapsamı nedir?
Toplumsal eşitsizlik gelir ve servet eşitsizliğinin yanı sıra yaş, cinsiyet, etnik, din, mezhep ve farklı inanç gibi toplumsal konumları kapsamaktadır.
“İnsanların Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” adı eser kime aittir?
“İnsanların Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” adlı eser Jean-Jaquese Rousseau’ya aittir.
Jean-Jaquese Rousseau’ya göre kaç tür eşitsizlik vardır?
Jean-Jaquese Rousseau’ya göre iki tür eşitsizlik vardır:
- Doğal/fiziki eşitsizlikler,
- Siyasi/ahlaki eşitsizlikler.
Jean-Jaquese Rousseau’yu dönemindeki liberal düşünürlerden ayıran en önemli nokta nedir?
Jean-Jaquese Rousseau toplumsal eşitsizliğin doğal olmadığını ortaya koyarak döneminin düşünürlerinden ayrılır.
Richard Henry Tawney’ın kapitalizm eleştirdiği, kapitalizmin serbest piyasacı ilkelerini “açgözlülük etiği” olarak damgaladığı eserinin adı nedir?
Richard Henry Tawney’ın kapitalizm eleştirdiği, İngiliz İşçi Partisinin Marksçı olmayan kanatlarına rahat bir nefes aldıran bu çalışmada, bırakınız-yapsınlar, bırakınız-geçsinler deyimi ile ifade edilen ve “sözde dinsel” referanslara sahip bulunan kapitalizmin serbest piyasacı ilkelerini “açgözlülük etiği” olarak damgaladığı eseri “Açgözlüler Toplumu”dur.
Tawney bırakınız-yapsınlar kapitalizmine getirdiği eleştiriler nelerdir?
Bırakınız-yapsınlar kapitalizmi asalak bir rantiye sınıfını koruyup kollamaktadır.
- Baş tacı edilen iktisadi özgürlük kavrayışı asla geniş halk yığınlarına uzanmamakta, kitlelerin aleyhine sonuçlar doğurarak bir avuç kapitalistin lehine işlemektedir.
- Açgözlülük kültürünün yerleşmesi neticesinde inanç sistemi zayıflamaktadır.
Tawney’ın “Eşitlik” eserinin temel tezi nedir?
Tawney’e göre özel mülkiyetin varlığını sorgulamak gerekmez; zira söz konusu mülk, işlevsel ve amaca dönük bir çaba için kullanılacaksa iktisaden yararlıdır da. Asıl sorun, yaratılan zenginliğin toplumsal amaçlar için kullanılıp kullanılmayacağıdır. Bu ise kamu mülkiyeti ve planlama gibi araçlarla sağlanabilecektir. Tawney, kapitalist toplumsal ilişkilerin toplumcu araçlarla pekâlâ düzenlenebileceğini ileri sürmektedir. Bu görüşün yaslandığı kuramsal ön-kabul, bireysel/şahsi yarar ile kamu yararı arasında öncelik-sonralık ilişkisi kurulamayacağı gibi, aralarında negatif ya da pozitif karakterde herhangi bir korelasyonun da mevcut olmadığı yönündedir.
Liberal düşünceye göre kamu yararı nedir?
Liberal düşünceye göre kamu yararı kamu yararı bireysel faydaların toplamıdır.
Yapısal-işlevselci tabakalaşma kuramı toplumsal eşitsizlik kavramını hangi kapsamda değerlendirir?
Yapısal-işlevselci tabakalaşma kuramı toplumsal eşitsizlik kavramını toplumsal eşitsizlik konusu daha üst bir soyutlama düzeyine çekilerek toplumsal farklılaşma kapsamında değerlendirilir.
Blau’ya göre toplumsal farklılaşma kaça ayrılır?
Blau’ya göre toplumsal farklılaşma yatay ve dikey olmak üzere ikiye ayrılır.
Blau’ya göre yatay farklılaşma nedir
Yatay farklılaşma, toplumun nominal parametreler itibarıyla farklı gruplarda yer alıyor olmasını ifade eder ve çoğulculuk göstergesidir. Başka bir ifadeyle, aynı ya da benzer toplumsal düzlemde olup farklılaşmış konumlarda bulunan rol ilişkileri ve formel/enformel grup ya da birlikler, yatay farklılaşmaya, dolaysısıyla da çoğulculuğa işaret edecektir.
Blau’ya göre dikey faklılaşma nedir?
Dikey farklılaşma derecelendirilmiş parametrelerle dağıtılan toplumsal statülere gönderme yapar ve eşitsizlik göstergesidir. Başka bir ifadeyle kendi aralarında derecelenmek suretiyle farklılaşmış bulunan toplumsal konumların belirlediği rol ilişkisi ve birlikler ise eşitsizliğin varlığını gösterir ki bu aynı zamanda dikey farklılaşma demektir.
Toplumsal yapı nedir?
Toplumsal yapı, farklılaşmış toplumsal konumlardan teşkil eder; toplumsal konumlar insanların rol ilişkilerini ve dâhil oldukları grup ya da birliklerdir
Melvin Tumin’e göre toplumsal eşitsizliğin olumsuz etkileri nelerdir?
- Kıskançlık, kırgınlık ve kızgınlık gibi tutum ve davranışlar toplumsal psikoloji bakımından son derece önemlidir; üstelik bu tutum ve davranışların açık bir çatışmaya dönüşme riski de sürekli olarak gündemdedir.
- Toplumsal eşitsizliğin varlığı, doğal yetenek sahiplerinin ve girişimcilerin ortaya çıkmasını da engeller. Çünkü zengin ve güçlü gruplar kendi ayrıcalıklarını korumak maksadıyla başkalarının saygın ve sorumluluk sahibi konumlara yükselmesine tahammül göstermezler.
Davis ve Moore’un toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlik kuramına yaklaşımı nasıl açıklanabilir?
Davis ve Moore’a göre eşitsizlik ve tabakalaşma evrenseldir; insanların topluluk halinde yaşadığı tüm zamanlar için geçerli bir olgudur ve eşitsizlik yapısaldır. İnsanların öznel niyetlerinin ya da bilinçli tercihlerinin ürünü değildir; zira her toplum kendi varlığını sürdürmek bakımından kilit işleve sahip konumlarda yer alacak kişileri bu yönde güdülerken zorunlu olarak eşitsizlik de üretmek durumundadır. Her toplum kendi varlığını korumak ve sürdürmek için gerekli toplumsal işlevleri gerçekleştirecek özel becerilere gereksinim duyar. Her toplumda mevcut olan mesleki ve yönetsel konumların işlevsel hiyerarşisi, bu gereksinimin açık kanıtıdır. Toplum idamesi bakımından kilit önem taşıyan mesleki ve yönetsel konumlar ya da rol kalıpları belli bir beceri ve bilgi düzeyi gerektirir. Öte yandan özel beceri ve yetenek sahibi olanların sayısı da her toplumda sınırlıdır. Üstelik özel beceri ve yeteneklerin belli bir eğitim sürecinden geçirilerek toplumsal becerilere dönüşmeleri elzemdir. Bu ise genellikle uzun, zahmetli, dolayısıyla da özveri gerektiren bir eğitim süreci ile gerçekleşir. İşte her toplum, üyelerini bu özveride bulunmaya çağıran hak ve ödüller sistemine sahip olmak durumundadır. Dolayısıyla toplumlar, zor olmakla birlikte arzulanan toplumsal rol kalıplarına ve bunun eğitimine bağlı olarak hiyerarşik bir tabakalaşmaya sahiptirler.
Yapısal-işlevselci toplumsal tabakalaşma kuramının temel savları nelerdir?
Toplumsal tabakalaşmanın yapısalcı-işlevselci kuramı öncelikle mesleki hiyerarşi kuramıdır; mesleklerin ya da toplumsal rol kalıplarının toplumsal sistemin idamesindeki işlevsel katkılarına göre hiyerarşik derecelenmesini verili alır.
Bu kuram, ikinci olarak, toplumsal güdülenme kuramıdır; buna göre, işlevi bakımından zorlayıcı toplumsal rollerin üstlenilmesindeki zorunlu özveriyi talep edebilmek için, güdülemeye dönük hatırı sayılır bir ayrıcalık ve ödül sisteminin varlığı rasyonel ve meşrudur.
Saunders’ın işlevselci tabakalaşma kuramına getirdiği eleştiriler nelerdir?
Saunders’ın işlevselci tabakalaşma kuramına getirdiği eleştiriler şöyle sıralanabilir:
- Sanayi ya da daha kapsayıcı bir terimle kapitalizm öncesi toplumlarda mesleki ve yönetsel pozisyonlar, kazanılacak değil doğuştan gelen, verili pozisyonlardır; dolayısıyla toplumsal güdülenmeye dayalı bir açıklamanın bu tip toplumları kavraması mümkün değildir.
- Bir diğer eleştiri, mesleki ve yönetsel konumların “işlevsel önemi ve derecelenmesi” tezine dönük eleştirilerdir. Buna göre taşıdığı öneme atıfta bulunarak toplumsal konumları derecelendirmek işlevselci mantıkla da çelişecektir; çünkü her toplumsal konumun varlığı toplumsal bütündeki
işlevine bağlıysa ve bu bütünlüklü sistem farklı işlevlere sahip parçaların organik birliğini ifade ediyorsa, bu durumda, işlevler arasında önem sıralamasına gitmek, organik bütünlük anlayışıyla çelişecektir. - İnsan doğasına yönelik örtülü kavramsallaştırmanın da savunulamaz olduğu ileri sürülmüştür. Davis ve Moore’un çalışmasında insan; doğası gereği bencil, kendi çıkarını en çoklaştırmaya dönük rasyonel davranışlar sergileyen, dolayısıyla da güdüleyici bir faktör sunmaksızın etkin çalıştırılması mümkün olmayan bir tür olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, söz konusu kuramın geliştirildiği Amerika Birleşik Devletleri coğrafyası için kısmi bir geçerlilik taşısa da, tüm kültürlere ve oradan da tür olarak insanı varlığına yönelik olarak genellenemez.
- Kişisel becerinin toplumsal beceriye dönüşmesi için gerekli bulunan eğitim süreci de eleştiri konusu olmuştur. Buradaki akıl yürütme, üst gelir grubu mensuplarının kişisel biyografilerinde nasıl zengin olduklarını anlattıkları bölümlerdeki öyküleri fazlasıyla çağrıştırmaktadır. Bu öykülerde de başlangıçta zengin olmayan girişimci, çok ağır şartlarda geceli-gündüzlü çalışarak bu serveti edinmiştir; servet, çekilen onca zahmetin ödülü olarak görülmelidir.
Turner’ın işlevselci tabakalaşma kuramına getirdiği eleştiri nedir?
İşlevselci bakış açısı Turner’a göre işlevsel tabakalaşmayı bütün toplumsal sistemlerin genel bir özelliği olarak ilan ettiği gibi, toplumsal eşitsizliğin de giderilemez bir şey olmakla kalmayıp, toplumsal yaşamın sürekliliği açısından fiilen gerekli olduğunu ileri sürmüştür.
Liberal düşünce perspektifinde özgürlük kavramı nasıl açıklanabilir?
Özgürlük, insanın birey doğasının bir karakteristiğidir; toplum ise özgür irade ve egemenlik sahibi bireylerin kendi aralarında tesis ettikleri bir sözleşmeden ibarettir. Liberal önerme, bireyin ve onun tanımlayıcı karakteristiği olarak özgürlüğün toplumdan önce var olduğu şeklindedir. Dolayısıyla bireysel özgürlüklerin yasal düzenlemelerle verilmesi söz konusu olamaz; özgürlükler zaten bireyde verilidir; liberal ilkeye göre yasalar, özgürlükleri temel haklar olarak güvence altına almak durumundadır. Buna göre, insanın/bireyin doğuştan/doğasından gelen belirli hakları vardır; bu haklar, bireyler arası sözleşme ürünü olan politik topluma devredilmiş değildir; aksine, politik toplum bireyin devredilmemiş haklarını garanti altına almakla yükümlüdür; bu yükümlülük politik toplumun/devletin varlık nedenidir.
Devredilemez haklar listesinde doğrudan doğruya bireyin öz-egemenliğini tesis edecek unsurlar yer alır. Aynı zamanda erkeksi olduğunu belirtmeye gerek olmayan bu kurgusal bireyin öz-egemenliği ya da aynı anlama gelecek şekilde özgürlüğü; düşünce, ifade, inanç, mülk edinme ve sözleşme yapabilme haklarını içerir. Medeni haklar olarak da adlandırılan bu unsurlar 18. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan burjuva kamusallığının ve burjuva yurttaşlık statüsünün de kurucu taşları olmuştur.
Liberal düşünce perspektifinde eşitlik kavramı nasıl açıklanabilir?
Liberal dünya görüşü için eşitlik ideali, birey doğasının bir karakteristiği değil toplum olmanın bir gerekliliği olarak mevcuttur. Dolayısıyla özgürlükten tümüyle farklı olarak eşitlik ilkesi, yasal müdahalelerle verilen/sağlanan bir düzenlemeyi gerektirir. Hukuk düzleminde bireysel özgürlükler temel hakları oluşturmakta, eşitlik ise tamamlayıcı mahiyetteki hakları oluşturur.
Fırsat eşitliği kavramının farklı yorumlarını nelerdir?
Liberalizmden sosyal demokrasiye uzanan yorumuna göre, fırsat eşitliği ilkesini gerçekleştirebilmek için koşulları ya da şartları da mümkün mertebe eşit kılmak gerekecektir. Fırsatları eşit olmayanların fırsatlara erişmek için kalkıştıkları yarış da eşit olmayacaktır. Fırsat eşitliğinin bir gereği olarak şartlarda eşitlik ilkesi de benimsenmek durumundadır. Diğer yanda ise neoliberalizme uzanan bir hat yer almaktadır; buna göre bireysel özgürlüklerin ve fırsatlarda eşitlik ilkesinin ideal toplumsal mekânı piyasadır. Piyasa serbestîsi tam anlamıyla gerçekleştiğinde, kaynakların adil dağılımı da mümkün olacaktır. Fırsatlarda eşitlik sağlamak maksadıyla yapılacak devlet müdahaleleri piyasa serbestîsini zaafa uğratacağı için adil bir sonuç doğurmayacak, fırsat eşitliği ilkesi de yara alacaktır.
Liberal dünya görüşünün toplumsal eşitliğe karşı geliştirdiği savlar nelerdir?
Toplumsal eşitliği sağlayacak bir siyasal programın uygulanabilir olmayacağı görüşüdür. Bu yönde bir uygulamaya geçen devlet, kaçınılmaz olarak özgürlükleri boğacak ve nihayet totaliter ya da otoriter bir rejimin doğmasına yol açacaktır. Bu teze göre kayda değer bir eşitlik oluşturmanın bedeli, bireysel yetenek ve başarıyı ikincil kılacak bir siyasal despotizm olacaktır. Diğer bir tez de eşitlik istencinin insan topluluklarının diğer bazı istenir değerleriyle bağdaşmayabileceğidir. Buna göre eşitliğin kişisel özgürlükten daha az istenir bir şey olduğu rahatlıkla söylenebilir.
T. H. Marshall’a göre modern yurttaşlık kurumunun bileşenleri nelerdir?
H. Marshall’a göre modern yurttaşlık kurumunun bileşenleri şunlardır:
- Medeni haklar,
- Siyasi haklar,
- Sosyal haklar.
T. H. Marshall’a göre medeni haklar ile siyasi ve sosyal haklar arasındaki gerilimin nedeni nedir?
Medeni haklar ile düşünce, ifade, inanç, mülk edinme ve sözleşme yapabilme gibi temel haklar kastedilmektedir. Medeni hakların kapitalist piyasa işleyişi ile çelişirliği olmadığı gibi onu tamamladığı da söylenebilir. T.H. Marshall tam da bu nedenle modern yurttaşlık kurumunun sosyal ve siyasal boyutlarını, medeni boyuttan farklı olarak, kapitalizme potansiyel bir tehdit olarak görür.
Refah rejimi nedir?
Refah rejimi, toplumsal eşitsizliklerle kapitalizm koşullarında mücadele etmeyi hedeflemiş bir kamu politikası ve örgütlenmesidir.
Refah rejiminin temel ilkesi nedir?
Refah rejiminin temel ilkesi piyasadan bağımsızlaşmadır. Başka bir ifadeyle yurttaşlar işgücü piyasasındaki konumlarından bağımsız olarak belli bir yaşam standardına sahip olmak durumundadır.
Gosta Esping Anderson, piyasadan bağımsızlaşma olgusunu hangi kavramla açıklamaktadır?
Gosta Esping Anderson, piyasadan bağımsızlaşma olgusunu metasızlaşma kavramı ile açıklamaktadır.
Friedrich A. Hayek göre toplumsal eşitsizliğin işlevi nedir?
Hayek’ göre toplumsal eşitsizlik, kapitalizme dinamizm kazandıran bir işleve sahiptir.
Hayek’nın Kenesyenci refah devleti politikalarını eleştirmesinin nedeni nedir?
Hayek’nın Kenesyenci refah devleti politikaları toplumda gelir ve servet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelmekte, iktisadi ve toplumsal kalkınmayı, yeniliği ve girişimciliği zapturapt altına almaktadır.
Hayek’e göre sınırlı güvenlik ne anlama gelmektedir?
Sınırlı güvenlik, fiziki yoksunlukların giderilmesi ve asgari ölçüde yaşamı sürdürecek katkıların yapılması anlamına gelir, dolayısıyla da bireysel özgürlüklerle çelişmez.
John Rawl’ın adelet kuramının temel tezleri nelerdir?
Rawls’ın temel tezi, sosyal adalet inancını zedeleyici mahiyetteki belirgin toplumsal eşitsizliklerin demokratik toplumlarda kabul edilemez olduğu şeklindedir. Rawls’a göre İnsanlar yöneten ya da yönetilen, aynı şekilde zengin ya da fakir olarak doğup doğmayacaklarını bilemeyeceklerine göre ‘köken konumlarıyla’ fazlasıyla ilgilenmeleri beklenir. Oysa modern demokrasilerde hangi toplumsal konumda dünyaya gelindiği önem taşımaz; zira köken konumu ne olursa olsun herkes eşit yurttaşlar olarak aynı özgürlüklere sahip olduğu gibi, iktisadi kaynaklar da o toplumda eşit bir şekilde dağılır. Demokrasilerde eşitlik ilkesi, ‘fark ilkesi’ ile bir aradadır; bu ilkeye göre, nüfusun küçük bir bölümü çalışmasının ve sahip olduğu vasıfların karşılığı olarak toplumun geri kalanından kısmen daha iyi koşullara sahip olacaktır. Ancak bu makas açılır ve zengin-yoksul farklılığı derinleşirse, aynı şekilde, toplumun büyük çoğunluğunun yaşam koşulları kötüleşmeye başlarsa, bu koşullarda, sosyal adalet duygusu zedelenir ve toplumsal eşitsizlik meşruiyetini kaybeder.
Nozick’in sosyal adalet ve toplumsal eşitlik konularındaki katkısı nedir?
Nozick’in neoliberal düşünceye yaptığı kritik katkı, sosyal adalet ile toplumsal eşitsizlik arasında kurulan bağı kopartmasıyla ilgilidir. Buna göre nüfusun küçük bir bölümünün ülke varlıklarının büyük bir bölümüne sahip olması, kendi başına, adaletsiz bir durumun kanıtı olarak ileri sürülemez; zira sosyal adalet, kaynakların dağılımı ya da pastanın paylaşımı ile değil, sahip olunan servetin meşru bir hak olup olmamasıyla ilgilidir. “Ne kadar elde ettin?” değil, “Nasıl elde ettin?” sorusu sosyal adaletle ilgilidir; dolayısıyla ne kadar büyük olursa olsun toplumsal eşitsizliklerin varlığının sosyal adalet düşüncesi ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
Friedman refah devletini nasıl yorumlamaktadır?
Friedman’ a göre refah devleti, yazarın kendi ifadeleri ile ‘gençlerin yaşlıları’, ‘sağlamların hastaları’, ‘çalışanların aylakları’ sırtında taşıdıkları bir sistemdir; üstelik bunu yaparken ne gençlerin ne sağlamların ne de çalışanların özgür iradelerine başvurulması söz konusudur; dolayısıyla refah devleti bireylerin ‘tercih özgürlüğüne’ kapalı bir sistemdir.
Robert Blackburn’un toplumsal eşitsizlik literatürüne katkısı nedir?
Blackburn’a göre, bu yılların hâkim literatüründe kültürel özgüllükler taşıdığı ileri sürülen eşitsizlikler ‘farklılık’ olarak ele alınmak suretiyle savunulurken, eşitlik arayışları ise ‘farkı’ ortadan kaldıracak otoriter eğilimler olarak görülmektedir. Böylece sınıf kavramı geri plana itilirken, toplumsal cinsiyet, etnik ve ırk çalışmalarında ise analitik ilgi eşitsizlikten farklılığa kaymıştır. Sosyolojik çalışmalarda toplumsal sınıfların kaba belirlemeci ve indirgemeci kavramsallaştırmasına uzak durulmasını anlaşılır bulan Blackburn toplumsal eşitsizlik kavramına ise aynı şekilde yaklaşılamayacağını belirtir; zira toplumsal eşitsizlikler sosyologlar tarafından çalışılmadıkları için ortadan kalkacak değildir; bütün yakıcılığıyla varlığını sürdürmeye devam edecekleri için, asıl yapılması gereken, uygun bir kuramsal çerçevenin geliştirilmesidir.
Turner’a göre reformizm bakış açısının eşitlik nasıldır?
Reformist yaklaşıma göre eşitlik toplum düzeyin şartlarda eşitliktir.
Tuner’ın reformizm sınıflandırmasına temel savları nelerdir?
- Reformizm akımı liberalizmin kuşkusuz güçlü bir eleştirisidir; ancak, tarihsel olarak bakıldığında, özel mülkiyet rejimini sonlandırmayı amaç edinmiş sosyalizm akımına bir alternatif olarak doğmuş olduğu da bir gerçektir.
- Reformizm akımı, sosyalizmi değil liberal esasları yeniden biçimlendirme iddiasındadır.
- Fırsat eşitliğinin gerçek anlamda geçerli olabilmesi için şartlarda eşitliğinde de tesis edilmesi gerekir, şeklindeki reformist görüş tam da liberal ilkenin yenilenmesini ifade
- Eşitlik ilkesi, toplumsal eşitsizliğin olası nedenleri ile değil eşitsizliğin yol açtığı kimi sonuçlarla Liberal yaklaşımın, eşitsizliğin neden olduğu sonuçlara önerdiği fırsat eşitliği ilkesini yeterli bulmayan reformist akım, bireyi piyasa gereklerine tabiiyetten özgürleştirecek düzenlemelerle şartlarda eşitlik ilkesini geliştirmiştir.
- Bireyin işgücü piyasasındaki konumundan bağımsız bir yaşam standardına sahip olabilmesi, ancak ve ancak kamu erki eliyle yürütülecek meta-dışı alanların oluşturulmasıyla mümkündür.
- Metadışı alanların oluşumu ise barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, temiz suya ve enerjiye erişim gibi hizmet alanlarının kamu hizmeti şeklinde örgütlenmesini Bu yönelimin dolaysız sonuçlarından biri de özel mülkiyet rejiminin varlık alanlarının sınırlandırılıyor olmasıdır.
- Özel mülkiyet rejiminin ortadan kaldırılmasını savunan sosyalizm akımına alternatif olarak reformizm akımı özel mülkiyetin sınırlandırılması görüşünü geliştirmiştir.
- yüzyıl boyunca gelişen refah devleti uygulamaları, reformist ilkenin gerçekleşebilirliğini de bir nevi test etmiştir. Aynı şekilde dünyanın son otuz yılına damgasını vuran neoliberal yönelimle birlikte reformizm akımının sınırları da net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
- Kamusal hizmet alanları sermaye birikiminin yeni kar alanları haline gelerek hızla metalaşma sürecine girmiştir; süreç, olanca yakıcılığı ile gelişmiş refah rejimi sahibi Batılı ülkeleri de sarmalamış vaziyette, devam
Burjuva devrimleri ne anlama gelmektedir?
İnsanlığın eşitlik doğrultusundaki bitimsiz yönelimi olmasaydı, ihtimal ki, eşitsizlik, temel bir toplumsal olgu ve son derece önemli bir toplumsal sorun olarak da algılanmazdı. İnsanlığın sözü edilen tarihsel yöneliminde 18. yüzyılın ikinci yarısında patlak veren Amerikan ve Fransız Devrimleri ve bu devrimlerin yol açtığı siyasal gelişmeler, ayırt edici bir yere sahiptir. Bu devrimler, 16. yüzyıldan beri iktisadi planda gelişen yeni mülk sahibi (burjuva) sınıfın kendisini bir ulus olarak örgütleyerek siyasal iktidarı fethetme hamleleri olarak da nitelenebilir. Burjuva devrimleri adı verilen bu hamleler, aristokrat sınıf temeli olmayan Amerika’da İngiliz sömürgeciliğine karşı verilen bir bağımsızlık savaşı karakteri kazanmıştır; soylu aristokratların anavatanı olan Fransa’da ise giyotin gibi araçların da devrede olduğu kanlı bir iç savaş olarak yaşanmıştır. 1776 tarihinde onaylanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, “Bütün insanların eşit yaratıldıkları; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verildiği” görüşüne yer vermiştir. 1789’da ilan edilen Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde “insanların eşit doğduğu ve eşit yaşamaları gerektiği” vurgulanmıştır. Egemenliğin dine ve soya dayalı kaynaklarına öldürücü bir darbe indiren 1789 Fransız Devrimi ile birlikte “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” talepleri tümüyle seküler bir içeriğe bürünmüş, evrenselleşmiş ve nihayet meydan okunamaz bir meşruiyet kazanarak günümüze kadar gelmiştir.
Jean-Jaquese Rousseau’nun burjuva devrimlerinin ortaya çıkardığı çok yönlü etkileri konu alan çalışmaları nelerdir?
Burjuva devrimlerinin fırtınalı yılları içinde, gerek bu devrimlerin düşünsel kaynaklarını hazırlayan gerekse de devrimlerin ortaya çıkardığı çok yönlü etkileri konu alan zengin bir literatür oluşmuştur. Bunlar arasında konumuzla ilgisi bakımından ilk akla gelen isim Jean-Jaquese Rousseau ve onun orijinali 1755’de yayımlanan İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı (1998) adlı eseridir. Bu öncü çalışmasında Rousseau iki tür eşitsizlikten söz eder; kendi terimleriyle ilki doğal/fiziki diğeri ise siyasal/ahlakidir. Doğadan kaynaklanan ve doğaya ait olan eşitsizlikler Rousseau’nun ilgi alanı içinde değildir; O, insan-insan ilişkisinden kaynaklanan ve insan türüne ait olan eşitsizlikle ilgilidir. Bu basit ayırımda toplumsal eşitsizliğin doğal olmadığı şeklinde kritik bir çıkarsama yatmaktadır ki dönemin toplum sözleşmecisi liberal düşünürleri arasında bu husus Rousseau’yu farklılaştırır. İnsanlar arasında güç ve servet farklılaşmasına kaynaklık eden toplumsal eşitsizlik, Rousseau’ya göre, doğa durumundan toplum durumuna geçişisin hem nedeni hem de sonucudur. Her kim ki “bu topraklar benimdir” diye ilan etmiş ve etrafında buna onay veren “naif insanlar” bulabilmiştir, işte özel mülk sahibi olan o ilk kişi, sivil toplumun da gerçek kurucusu unvanını hak etmiştir.
Richard Henry Tawney’in eşitsizliğe yönelik eleştirileri nelerdir?
İktisat tarihçisi Richard Henry Tawney Fabiancı düşünce akımının temellerini 19. yüzyılda atanlarla, 20. yüzyılın ortalarına doğru “Beveridge Modeli” diye de bilinen sosyal güvenlik sistemiyle İngiltere’de gelişkin bir refah rejimi kuranlar arasında bir nevi köprü olmuştur. Tawney iktisadi liberalizmi ahlaki bakımdan eleştirirken siyasi liberalizmi sahiplenmiştir. Bu çizgisiyle İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini takiben Avrupa’da kurulan ve “kapitalizmin 30 altın yılı” nitelemesiyle 1975’lere kadar uzanan refah devleti olgusunun ardında yatan reformist sosyal demokrasi yaklaşımının kurucu isimleri arasında yer almıştır. 1926 tarihli Açgözlüler Toplumu ile 1931’de yayımlanan Eşitlik, Tawney’nin Hristiyan Sosyalizmi akımından beslenen siyasal felsefesini ortaya koyduğu iki önemli yapıtıdır. Açgözlüler Toplumu adlı eseri, kapitalizm eleştirisidir; İngiliz İşçi Partisinin Marksçı olmayan kanatlarına rahat bir nefes aldıran bu çalışmada, bırakınız yapsınlar, bırakınız-geçsinler deyimi ile ifade edilen ve “sözde dinsel” referanslara sahip bulunan kapitalizmin serbest piyasacı ilkelerini “açgözlülük etiği” olarak damgalar.
Tawney’in “bırakınız yapsınlar kapitalizmi”ne yönelik eleştirileri nelerdir?
Tawney bırakınız-yapsınlar kapitalizmini şu noktalardan eleştirir:
- Öncelikle bu sistem asalak bir rantiye sınıfını koruyup kollamaktadır.
• İkinci olarak, baş tacı edilen iktisadi özgürlük kavrayışı asla geniş halk yığınlarına uzanmamakta, kitlelerin aleyhine sonuçlar doğurarak bir avuç kapitalistin lehine işlemektedir. • Son olarak da açgözlülük kültürünün yerleşmesi neticesinde inanç sistemi zayıflamaktadır.
Tawney’in Eşitlik kitabındaki iktisadi eşitsizliklere yönelik çözüm önerileri nelerdir?
Tawney Eşitlik adlı kitabında ise iktisadi eşitsizliklerden kaynaklanan sorunları ortadan kaldırmak suretiyle, Adil bir toplum nasıl kurulur? sorusunun yanıtlarını ortaya koymuştur. Buna göre özel mülkiyetin varlığını sorgulamak gerekmez; zira söz konusu mülk, işlevsel ve amaca dönük bir çaba için kullanılacaksa iktisaden yararlıdır da. Asıl sorun, yaratılan zenginliğin toplumsal amaçlar için kullanılıp kullanılmayacağıdır. Bu ise kamu mülkiyeti ve planlama gibi araçlarla sağlanabilecektir.
Geleneksel sosyoloji yaklaşımlarına göre toplumsal eşitsizlik ne anlama gelmektedir?
Geleneksel sosyoloji yaklaşımlarında toplumsal eşitsizlik konusunu çalışmak, sosyoloji disiplininin ayırt edici bir görevi olarak ele alınır. Zira geleneksel ele alışta sosyolojiyi; çoğulculuk ve eşitsizlik gibi değişik toplumsal farklılaşma biçimlerinin, bunlar arasındaki karşılıklı ilişkilerin ve bunları üreten ve değiştiren koşulların yapısal çözümlemesini görev edinmiş bir disiplin olarak tanımlamak mümkündür. Toplumsal eşitsizliğin sınıf, statü ve güce göre tanımlanmış neden ve sonuçlarını çalışmak, yakın döneme kadar sosyolojik çalışmaların hep merkezinde yer almıştır. Geleneksel sosyoloji çalışmalarında toplumsal eşitsizlik konusu yapısal-işlevselci tabakalaşma kuramının analiz çerçevesi içinde incelenmiştir. Bu kavramsal çerçeve içinde toplumsal eşitsizlik olgusu, artık toplumun işlevsel farklılaşmasındaki bir toplumsal pozisyona işaret etmektedir. Bir diğer ifadeyle, toplumsal eşitsizlik konusu daha üst bir soyutlama düzeyine çekilerek toplumsal farklılaşma kavramsallaştırmasının kapsamı içine alınmış ve “farklılaşmanın bir türü” olarak yeniden tanımlanmıştır.
Blau’nun toplumsal farklılaşma konusuna kavramsal olarak geliştirdiği çözümleme nasıldır?
Geleneksel sosyoloji yaklaşımının toplumsal farklılaşma konusunu nasıl ele aldığı konusunda Blau’nun (1977) geliştirdiği kavramsal çözümleme çerçevesi fikir verebilir: Buna göre toplumsal farklılaşma dikey ve yatay olmak üzere iki temel aksa sahiptir; yatay farklılaşma çoğulculuk göstergesi iken dikey farklılaşma eşitsizliğe göndermede bulunur. Yatay farklılaşma, toplumun nominal parametreler itibarıyla farklı gruplarda yer alıyor olmasını ifade eder; dikey farklılaşma ise derecelendirilmiş parametrelerle dağıtılan toplumsal statülere göndermede bulunur.
Yapısalcı işlevci kuramın toplumsal yapı tanımı nedir?
En basit tanımıyla toplumsal yapı, farklılaşmış toplumsal konumlardan teşkil eder; toplumsal konumlar insanların rol ilişkilerini ve dâhil oldukları grup ya da birlikleri belirler. Bu tanıma göre, aynı ya da benzer toplumsal düzlemde olup farklılaşmış konumlarda bulunan rol ilişkileri ve formel/enformel grup ya da birlikler, yatay farklılaşmaya, dolaysısıyla da çoğulculuğa işaret edecektir. Spor kulübü ya da siyasi parti taraftarlığı, yatay farklılaşmanın örnekleri olarak gösterilebilir.
Melvin Tumin’in toplumsal eşitsizliğe yönelik görüşleri nelerdir?
İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasından bir refah toplumu inşa etmeye koyulan İngiltere’de, 1950’li yılların coşkusu içinde işlevselci sosyolog Melvin Tumin, (1953, aktaran Saunders, 1990, s.57) toplumsal eşitsizliğin kendi toplumlarında ihmal edilmeyecek sayıda olumsuz etkisi olduğunu belirtmiştir. Bunlar arasında, kıskançlık, kırgınlık ve kızgınlık gibi tutum ve davranışlar toplumsal psikoloji bakımından son derece önemlidir; üstelik bu tutum ve davranışların açık bir çatışmaya dönüşme riski de sürekli olarak gündemdedir. Toplumsal eşitsizliğin varlığı, doğal yetenek sahiplerinin ve girişimcilerin ortaya çıkmasını da engeller. Zengin ve güçlü gruplar kendi ayrıcalıklarını korumak maksadıyla başkalarının saygın ve sorumluluk sahibi konumlara yükselmesine tahammül göstermezler. Sonuç olarak Tumin, toplumun düşük statülü katmanlarında kaderciliği teşvik eden toplumsal eşitsizliği, olumsuz işlevlere sahip bir olgu olarak görür.
Davis ve Moore’un toplumsal tabakalaşmaya ilişkin önermeleri nelerdir?
Yapısal-işlevselci sosyolojinin 1960’lı ve 1970’li yıllardaki toplumsal tabakalaşma literatürüne bakıldığında ise aksi yöndeki kavramsallaştırmaların daha baskın olduğu görülecektir. Bu yöndeki çalışmaların öncülerinden Davis ve Moore iki kritik önerme formüle etmişlerdir: İlk olarak eşitsizlik ve tabakalaşma evrenseldir; insanların topluluk halinde yaşadığı tüm zamanlar için geçerli bir olgudur. İkinci olarak eşitsizlik yapısaldır; insanların öznel niyetlerinin ya da bilinçli tercihlerinin ürünü değildir; zira her toplum kendi varlığını sürdürmek bakımından kilit işleve sahip konumlarda yer alacak kişileri bu yönde güdülerken zorunlu olarak eşitsizlik de üretmek durumundadır. Bu önermeyi biraz açmak gerekecektir. Öncelikle söylenen şudur: Her toplum kendi varlığını korumak ve sürdürmek için gerekli toplumsal işlevleri gerçekleştirecek özel becerilere gereksinim duyar. Her toplumda mevcut olan mesleki ve yönetsel konumların işlevsel hiyerarşisi, bu gereksinimin açık kanıtıdır. Toplum idamesi bakımından kilit önem taşıyan mesleki ve yönetsel konumlar ya da rol kalıpları belli bir beceri ve bilgi düzeyi gerektirir. Öte yandan özel beceri ve yetenek sahibi olanların sayısı da her toplumda sınırlıdır. Üstelik özel beceri ve yeteneklerin belli bir eğitim sürecinden geçirilerek toplumsal becerilere dönüşmeleri elzemdir. Bu ise genellikle uzun, zahmetli, dolayısıyla da özveri gerektiren bir eğitim süreci ile gerçekleşir. İşte her toplum, üyelerini bu özveride bulunmaya çağıran hak ve ödüller sistemine sahip olmak durumundadır. Dolayısıyla toplumlar, zor olmakla birlikte arzulanan toplumsal rol kalıplarına ve bunun eğitimine bağlı olarak hiyerarşik bir tabakalaşmaya sahiptirler. Kaldı ki burada vurgulanan kavramsal çerçeve, meritokrasi gibi yeteneğe göre mevki tevzi eden modern bir yönetim sistemi için çok daha geçerlidir.
Saunders’in işlevselci tabakalaşma kuramına yönelik eleştirileri nelerdir?
Saunders işlevselci tabakalaşma kuramına dönük eleştirileri dört noktada tasnif etmiştir:
- İlki, işlevselci tabakalaşma kuramının “sanayi-öncesi toplumlara” uygun olmadığı yönündeki eleştirilerdir. Sanayi ya da daha kapsayıcı bir terimle kapitalizm öncesi toplumlarda mesleki ve yönetsel pozisyonlar, kazanılacak değil doğuştan gelen, verili pozisyonlardır; dolayısıyla toplumsal güdülenmeye dayalı bir açıklamanın bu tip toplumları kavraması mümkün değildir.
- İkincisi, mesleki ve yönetsel konumların “işlevsel önemi ve derecelenmesi” tezine dönük eleştirilerdir. Buna göre taşıdığı öneme atıfta bulunarak toplumsal konumları derecelendirmek işlevselci mantıkla da çelişecektir; çünkü her toplumsal konumun varlığı toplumsal bütündeki işlevine bağlıysa ve bu bütünlüklü sistem farklı işlevlere sahip parçaların organik birliğini ifade ediyorsa, bu durumda, işlevler arasında önem sıralamasına gitmek, organik bütünlük anlayışıyla çelişecektir
- Üçüncü olarak insan doğasına yönelik örtülü kavramsallaştırmanın da savunulamaz olduğu ileri sürülmüştür. Davis ve Moore’un çalışmasında insan; doğası gereği bencil, kendi çıkarını en çoklaştırmaya dönük rasyonel davranışlar sergileyen, dolayısıyla da güdüleyici bir faktör sunmaksızın etkin çalıştırılması mümkün olmayan bir tür olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, söz konusu kuramın geliştirildiği Amerika Birleşik Devletleri coğrafyası için kısmi bir geçerlilik taşısa da, tüm kültürlere ve oradan da tür olarak insanı varlığına yönelik olarak genellenemez.
- Nihayet son olarak, kişisel becerinin toplumsal beceriye dönüşmesi için gerekli bulunan eğitim süreci de eleştiri konusu olmuştur. Hatırlanacağı gibi Davis ve Moore’un analizinde kilit pozisyonlar için gerekli eğitim süreci, fedakârca katlanılması gereken zorlu bir süreçti ve bu fedakârlık karşısında bir ödül mekanizması olarak kilit pozisyonların kimi ayrıcalıklarla donanmış olması gerekirdi. Buradaki akıl yürütme, üst gelir grubu mensuplarının kişisel biyografilerinde nasıl zengin olduklarını anlattıkları bölümlerdeki öyküleri fazlasıyla çağrıştırmaktadır. Bu öykülerde de başlangıçta zengin olmayan girişimci, çok ağır şartlarda geceli-gündüzlü çalışarak bu serveti edinmiştir; servet, çekilen onca zahmetin ödülü olarak görülmelidir.
Liberal dünya görüşü için eşitlik ideali nasıldır?
Liberal dünya görüşü için eşitlik ideali, birey doğasının bir karakteristiği değil toplum olmanın bir gerekliliği olarak mevcuttur. Dolayısıyla özgürlükten tümüyle farklı olarak eşitlik ilkesi, yasal müdahalelerle verilen/sağlanan bir düzenlemeyi gerektirir. Hukuk düzleminde bireysel özgürlükler temel hakları oluşturmakta, eşitlik ise tamamlayıcı mahiyetteki hakları oluşturur. Hukuk dilinde bunlara pozitif haklar ya da sosyal haklar denir. Görüldüğü gibi liberalizm bakımından eşitlik ve özgürlük, doğaları gereği farklıdır, bir arada sloganlaştırılarak anılıyor olmaları, aynı düzlemde ele alınmalarını gerektirmez. Eşitlik ve özgürlük arasında çelişkili bir ilişkinin olduğu yönündeki liberal sava gelince... Liberal dünya görüşü için eşitlik ilkesi, iktisadi ve toplumsal düzlemin değil, fakat siyasal ve hukuksal düzlemin konusudur; buradaki ilke de yasalar önünde eşitlik ilkesidir. Bu ilkenin toplumsal yaşam içindeki gerçekleşme biçimi ise fırsat eşitliği şeklinde olacaktır. Bir toplumun tüm fertlerinin yasalar önünde eşit olması, yasalarla düzenlenmiş toplumsal ilişkiler seti içindeki fırsatlara erişimi de eşit kılacaktır.
Liberalizmden sosyal demokrasiye uzanan çizgideki fırsat eşitliği kavrayışı nasıl ele alınmaktadır?
Liberalizmden sosyal demokrasiye uzanan çizginin görüşü kısaca şöyle özetlenebilir: Fırsat eşitliği ilkesini gerçekleştirebilmek için koşulları ya da şartları da mümkün mertebe eşit kılmak gerekecektir. Şartları eşit olmayanların fırsatlara erişmek için kalkıştıkları yarış da eşit olmayacaktır. Fırsat eşitliğinin bir gereği olarak şartlarda eşitlik ilkesi de benimsenmek durumundadır.
Liberalizmden neoliberalizme uzanan çizgideki fırsat eşitliği kavrayışı nasıl ele alınmaktadır?
Liberalizmden neoliberalizme uzanan bir hatta göre bireysel özgürlüklerin ve fırsatlarda eşitlik ilkesinin ideal toplumsal mekânı piyasadır. Piyasa serbestîsi tam anlamıyla gerçekleştiğinde, kaynakların adil dağılımı da mümkün olacaktır. Şartlarda eşitlik sağlamak maksadıyla yapılacak devlet müdahaleleri piyasa serbestîsini zaafa uğratacağı için adil bir sonuç doğurmayacak, fırsat eşitliği ilkesi de yara alacaktır.
T. H. Marshall’a göre modern yurttaşlık kurumu ne anlama gelmektedir?
T.H. Marshall’a göre modern yurttaşlık kurumu; medeni, siyasi ve sosyal hakların bir bileşkesidir; ancak bu bileşke, kendi içinde gerilimlidir. Gerilim, yurttaşlık kurumunun siyasal ve sosyal haklar boyutu ile medeni haklar boyutu arasındadır.
Sosyal yurttaşlık kavramı ne anlama gelmektedir?
Modern yurttaşlık kurumunun 20. yüzyılda büründüğü biçim olarak sosyal yurttaşlık, medeni, siyasal ve sosyal hakların bir bileşkesi şeklinde tanımlanabilir.
Refah rejiminin toplumsal eşitsizliklerle mücadele etme şekli nasıldır?
Refah rejimi, toplumsal eşitsizliklerle kapitalizm koşullarında mücadele etmeyi hedeflemiş bir kamu politikası ve örgütlenmesidir. Refah rejiminin temel ilkesi piyasadan bağımsızlaşmadır. Buna göre yurttaşlar işgücü piyasasındaki konumlarından bağımsız olarak belli bir yaşam standardına sahip olmak durumundadır. Piyasadan bağımsızlaşma derecesi, sosyal refah uygulamalarının da derecesini verir. Gosta Esping Anderson, piyasadan bağımsızlaşma olgusunu metasızlaşma kavramı ile tanımlayarak, metasızlaşmanın derecesi ve yaslandı- ğı mekanizmalar çerçevesinde farklı refah rejimi tipolojileri geliştirmiştir.
Hayek’e göre piyasa toplumu ne anlama gelmektedir?
Hayek’e göre piyasa toplumu, dar anlamda iktisadi ilişkiler alanı olarak değil, 16. yüzyıldan bu yana gelişimini sürdüren bir uygarlık olarak görülmelidir. Bireysel özgürlük, bu uygarlığın temelidir. Bu uygarlıkta bireylerin yaşam serüveni, kendi öz değerleri ile gerçekleştirdikleri kendi tercihlerinin bir ürünüdür. Bu ise son derece dinamik bir toplum tasarımını varsaymak durumundadır. Nitekim Hayek’e göre kapitalizm son derece dinamik bir sistemdir; bunun ana gerekçesi de bünyesinde toplumsal eşitsizliği barındırıyor olmasıdır.
Friedman’a göre refah devleti ne anlama gelmektedir?
Friedman’ a (1988) göre refah devleti, yazarın kendi ifadeleri ile ‘gençlerin yaşlıları’, ‘sağlamların hastaları’, ‘çalışanların aylakları’ sırtında taşıdıkları bir sistemdir; üstelik bunu yaparken ne gençlerin ne sağlamların ne de çalışanların özgür iradelerine başvurulması söz konusudur; dolayısıyla refah devleti bireylerin ‘tercih özgürlüğüne’ kapalı bir sistemdir. Neoliberal akımın öncüllerinden parasalcı (monetarist) ekolün kurucu ismi olan Milton Friedman, piyasa serbestisini siyasal özgürlükler ve demokrasinin önkoşulu olarak formüle etmiştir.
Lemel ve Noll’un çağdaş toplumsal eşitsizliğe yönelik çalışmaları nelerdir?
Lemel ve Noll’a göre, toplumsal plandaki köklü değişiklikler eşitsizlik konusundaki geleneksel bakış açısının da değişmesini beraberinde getirmiştir. Bunlardan ilki demografik yapıdaki muazzam değişikliktir. Bilindiği gibi gelişmiş Batı ülkelerinde ortalama insan ömrü uzarken doğum oranları azalmakta ve böylece nüfus hızla yaşlanmaktadır. Bu ise yaş gruplarının ve kuşakların göreli statüleri ve ağırlıklarını değiştirmekte, yaş ve kuşak farklılığının yeni bir eşitsizlik biçimi olarak ortaya çıkmasının koşullarını hazırlamaktadır. ‹kinci olarak, genel yaşam düzeyinde kaydedilen kayda değer iyileşmeden de söz edilebilir. 1950’li yıllardan başlayarak, özellikle Keynesçi refah devleti yılları boyunca Batılı ülkelerde yaşam seviyesi mutlak anlamda iyileşmiş olması maddi zenginlikler konusundaki eşitsizliklerin göreli önemini gerileten sonuçlara yol açmıştır. Üçüncü olarak, son derece yaygın refah devleti uygulamalarının da vurgulanması gerekir. Refah devleti uygulamalarının en genel sonucu kişileri piyasa koşullarına bağımlılıktan kurtarmaktır. Bu ise kapitalist piyasadan kaynaklanan iktisadi ve toplumsal eşitsizlikleri önemsizleştiren bir etkiye sahiptir. Toplumsal eşitsizliklerin yeni bakış açılarıyla çalışılmasına etki eden bir diğer faktör olarak Lemel ve Noll hizmet sektörünün sürekli genişliyor olmasının altını çizer. Buna göre işgücü kompozisyonunda ve işin örgütlenmesinde meydana gelen radikal değişiklikler en azından geleneksel sınıf yapılarında kayda değer farklılıklar yaratmıştır. Eğitim sisteminin yaygınlaşmasına koşut olarak yüksek öğrenime katılımda devrimsel bir sıçramanın yaşanmış olması da bir diğer faktörü meydana getirir. Zira bu yolla nüfusun geniş bir kesimi için eğitim yoluyla yukarı doğru toplumsal hareketlilik fırsat ve olanağını doğmuş olmaktadır. Kadınların işgücü piyasasına katılımlarının artmış olması, ailelerin sınıf konumlarını ve sosyoekonomik statülerini belirsizleştiren, dolayısıyla da farklı sınıf kesitlerinden ailelerin oluşmasına yol açan etkisi ile Lemel ve Noll’un listesinde yer almıştır. Bu faktörü, toplumsal cinsiyet rol ve davranışlardaki kayda değer değişikliğin izlediği de belirtilmelidir. Toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler, özellikle kadın hareketinin de etkisiyle; geleneksel eşitsizlik algısının ötesinde, yeni bir duyarlılığın gelişmesine yol açmaktadır. Bir diğer faktör, farklı ırk, etnik ve milletten azımsanmayacak sayıda insanın Batı toplumlarındaki varlığıyla ilgilidir; uzun göç dalgaları neticesinde gelen ve Batılı toplumların sınıf dışına itilmiş gerçek yoksullarını oluşturan bu insanlar son yıllarda toplumsal eşitsizliklere karşı öfkelerini kültürel kimliklerine göndermede bulunarak göstermektedirler. Lemel ve Noll’un uzun listesi içinde son sırada, tüketim ve yaşam stilinin kültürel boyutlarının giderek önem kazanıyor olması yer almaktadır.
Robert Blackburn’un toplumsal eşitsizliğe bakış açısı nasıldır?
1980’li ve 1990’lı yılların toplumsal eşitsizlik literatürü konusunda Robert Blackburn’un değerlendirmesi oldukça farklıdır. Blackburn’a (1999) göre, bu yılların hâkim literatüründe kültürel özgüllükler taşıdığı ileri sürülen eşitsizlikler ‘farklılık’ olarak ele alınmak suretiyle savunulurken, eşitlik arayışları ise ‘farkı’ ortadan kaldıracak otoriter eğilimler olarak görülmektedir. Böylece sınıf kavramı geri plana itilirken, toplumsal cinsiyet, etnik ve ırk çalışmalarında ise analitik ilgi eşitsizlikten farklılığa kaymıştır. Blackburn (1999, s.5) “farklılığı kutlayanlar sosyolojik kuramların başarısızlığını da kutladılar” demektedir. Sosyolojik çalışmalarda toplumsal sınıfların kaba belirlemeci ve indirgemeci kavramsallaştırmasına uzak durulmasını anlaşılır bulan Blackburn, toplumsal eşitsizlik kavramına ise aynı şekilde yaklaşılamayacağını belirtir; zira toplumsal eşitsizlikler sosyologlar tarafından çalışılmadıkları için ortadan kalkacak değildir; bütün yakıcılığıyla varlığını sürdürmeye devam edecekleri için, asıl yapılması gereken, uygun bir kuramsal çerçevenin geliştirilmesidir