Siyaset Sosyolojisi Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Siyasal Yabancılaşma Ve Yeni Toplumsal Hareketler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Yabancılaşma ve toplumsal hareketler nasıl ortaya çıkmıştır?
18. yüzyıl ile Batı Avrupa’da ekonomik, toplumsal ve siyasal yapı hızlı ve radikal bir biçimde değişmeye başladığında, giderek daha fazla sayıda insanın kentlere göç ettiği yeni bir yaşam tarzı ortaya çıkmaktaydı. Endüstri devriminin yarattığı koşullarda, geçinebilmek ve yaşadığı ülkenin nimetlerinden daha fazla yararlanabilmek için kentlere gelen insanlar, Orta Çağa ve taşraya özgü bağımlı siyasi ve toplumsal kimliklerini de geride bırakıyorlardı. Rönesans sonrası “birey” olmayı öğrenen insanlar Fransız devrimi ile giderek “yurttaşa” dönüşecekti. Bu süreç, aynı zamanda eski dünyanın siyasi ve toplumsal tortularıyla mücadele eden, yeni bir zümrenin de hâkimiyetini ilan etmekteydi: Burjuvazi. Fransız devrimiyle ve endüstrileşme hareketleri ile başlayan süreç, sıradan insanların da hayatını oldukça etkilemiş, bir anlamda uzun yıllardır köylü isyanlarıyla geliştirdikleri eylem repertuarını devrim mücadelelerine taşımıştı. Ancak kentlere göç eden ya da giderek merkezileşmiş devlet aygıtıyla karşılaşan kitleler, henüz yeni tepkiler oluşturabilecek bir aşamada değillerdi. Karşı karşıya kaldıkları devasa dönüşümün şaşkınlığını yaşıyorlardı. Sıradan insanların pek çoğu, toplum hayatında beklenen uzmanlığı karşılayabilecek durumda değildi. Yeni hayat tarzları ve kentin rekabetçi doğası, doğru bildikleri ve inandıkları her şeyi ortadan kaldırıyordu. Geleneksel bağlarının, akrabalık ilişkilerinin ve kendilerini ait hissettikleri istikrarlı topluluk yapılarının çözüldüğünü gören bireyler, hayatlarının anlamsızlaştığını düşünmeye başlamışlardı. Kuralsızlık ve anlamsızlığın yarattığı güçsüzlük hissi, bir süre sonra bireyin toplum hayatı ve siyasal hakları konusunda sorgulama yapmasına, yer yer iktidar güçleriyle karşı karşıya gelmesine yol açacaktı. Bu koşullar altında bir yandan yaşadığı toplumdan uzaklaşan, diğer yandan tepki vermek ihtiyacı ile kendi gibi olanlarla birleşmeye çalışan pek çok insanın karşı karşıya kaldığı ikilem; yabancılaşma ve toplumsal hareketleri ortaya çıkarmıştır.
Yabancılaşma kavramının kökeni nasıldır?
Yabancılaşma kavramı, dilimize Batı dillerinden geçmiştir. Almancada ‘Entfremdung’ ifadesiyle karşılanan yabancılaşma kavramı Fransızcada ve İngilizce’de ‘alienation’ olarak geçmektedir. ingilizceye Latinceden geçmiş olan ‘alienation’ sözcüğü Latincede yabancılaşmak, yabancılaştırmak, başkalaştırmak anlamına gelen ‘alieno’ fiilinden gelmektedir. Sözcüğün bu etimolojik karşılıklarının özünde ‘bırakma’, ‘çözülme’ diğer bir deyişle ‘uzaklaşma’ anlamı vardır. Uzaklaşma ise ilk önce yakın olunan bir şey ile araya mesafe koyarak ayrılmaktır. Yabancılaşma kavramı literatürde ağırlıklı olarak İngilizce karşılığı olan alienation sözcüğü ile kullanılırken, bu sözcük de ‘alien’ yani ‘yabancı’ kökünden gelmektedir. ‘alien’ ise, bir başka, yani yabancı bir ülkeden, yabancı bir kültürden olan, alışılmış olandan farklı olan, başka bir dünyanın yaratığı olan anlamındadır. Türkçede “yaban” kökünden gelmekte olan sözcük İngilizce’de “yabancı” kökünden gelmektedir. Yaban sözünün Farsçadaki karşılığı ise boş, ıssız yer anlamına gelen ‘yaban’dır. Bu çerçevede ‘yabani’ veya ‘yabancı’ elden olan, yerli, bildik olmayan kimse demektir. Anlam daha da genişletildiğinde evcil olmayan, vahşi, uygarlaşamamış, toplum dışı kalan gibi karşılıklara da rastlamak mümkündür.
Coşkun San’a göre yabancılaşma kavramının kökeni ve anlamı nasıldır?
Coşkun San’a göre, yabancılaşma kavramının kökeni ve anlamı değerlendirilirken, kavramın Almanca karşılığı olan ‘entfremdung’ sözcüğünün, Fransızca ve İngilizce olarak çevirisinin aslında ‘estrangment’ olduğu da ifade edilmektedir. San’a göre, yabancılaşma, bu karşılığı ile ele alındığında, söz konusu toplumsal görüngü (fenomen) ‘yabancılaşma’ kavramından ziyade ‘yabancılaştırma’ ile tanımlanmasının daha doğru olacağı iddia edilebilir. Başka bir deyişle bireylerin, grupların ve toplumsal sınıfların “kendiliklerinden” yabancılaşmadığı, tersine belli bir düzenin ya da sistemin hedefleri ve zorlamaları sonucunda yabancılaştırıldıkları söylenmektedir. Yani yabancılaştırma edilgen bir süreçten çok, etkin bir süreci anlatmaktadır ki bu durumda yabancılaştırma süreci “neden”, yabancılaşma ise “sonuç”tur.
Anomi sözcüğü hangi sözcükten türemiştir?
“Anomi” sözcüğü köken olarak “yasasızlık, normsuzluk” anlamına gelen “anomous” sözcüğünden türemiştir.
Anomi nedir?
Kuralları geçerliliğini yitirmiş ve herkes tarafından benimsenecek kurallar yaratamamış bir toplumda, bireyleri toplumsal bütüne bağlayan bağların kopması durumudur.
Karl Marx anomiyi nasıl tanımlar?
Karl Marx anomiyi, organlar arasındaki ilişkinin düzensizliği sonucu, toplumsal dayanışmanın azalması olarak tanımlar.
Robert Merton anomiyi nasıl tanımlar?
Robert Merton’a göre anomi, bireyin toplumsal yapı tarafından oluşturulan kültürel hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için kullanılabilecek kurumsallaşmış araçlara güveninin ve inancının azalmasıdır.
Emile Durkheim anomiyi nasıl tanımlar?
Emile Durkheim ise anomiyi, geleneksel değerlerin ve kuralların zayıfladığı veya tahrip edildiği bir kuralsızlaşma durumu olarak tanımlar. Durkheim, geleneksel topluluklardan modern topluma geçiş sürecinde toplumsal dayanışma modellerinin de değiştiğini belirtir. Geleneksel toplulukların mekanik dayanışma modelinin yerini, modern toplumların organik dayanışma modeli almaktadır. Organik dayanışma modelinin en önemli özelliği ise toplumsal ilişkilerin birincil bağlar ve benzerlikler üzerinden değil, ikincil bağlar ve farklılıklar üzerinden kurulmuş olmasıdır. Başka bir deyişle, iş bölümünün ve mesleki uzmanlaşmanın ağırlık kazandığı, insanların farklı meslekler ile birbirlerinin eksiklerini tamamladıkları yeni bir toplumsal sistem ortaya çıkmaktadır.
Gwyn Nettler’e göre anomi ve yabancılaşma kavramı arasında nasıl bir ilişki vardır?
Gwyn Nettler’e göre anomi ve yabancılaşma kavramlarının her ikisi de kişinin kendi zihninde oluşturduğu çatışma durumu, bireysel hedeflerin bulunamaması, iç tutarlılıktan yoksun olma gibi düzensizlik durumları ile özdeşleşmektedir.
Leo Srole anomi ve yabancılaşma kavramı arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamıştır?
Leo Srole, yabancılaşma ve anomi arasındaki bağı kurarken, toplumların ya da diğer örgütlenmelerin kendine özgü doğasından kaynaklanan nesnel bir anomi durumu ile bireysel boyutta yaşanan öznel anomi durumunu birbirinden ayırır. Yabancılaşmayı toplumsal anominin bireysel algısı, bir bakıma bireyin kendini yabancılaştırması olarak görür.
Friedrich Hegel yabancılaşma tanımını nasıl açıklamıştır?
Hegel’e göre yabancılaşma, insanın fiziki ve ruhi varlığı arasındaki ayrım sonucu ortaya çıkmaktadır. İnsan kendisine ve çevresine yabancılaşmakta, kendisini düşünen ve hisseden bir varlık olarak görmemektedir. Hegel’e göre bu ruhun yabancılaşması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla yabancılaşma, ruhun kendi yarattığı maddi dünyadan duygusal anlamda uzaklaşması ya da farklılaşması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Karl Marx yabancılaşma tanımını nasıl açıklamıştır?
Marx, yabancılaşmanın bireyselliğin kaybı anlamına geldiğini ve bu tür bir kaybın da aslında birey açısından ve toplum genelinde istenilmeyen bir durum olduğunu ortaya atan ilk kişidir. Marx’a göre yabancılaşma, emeğin işçinin dışında olması, onun özüne ilişkin olmaması ve işçinin kendi emeğini, üretimini yadsıması sonucu işine, emeğine, içinde yaşadığı doğaya, kendi öz doğasına ve diğer insanlara uzaklaşmasına neden olan eylemdir. Marx için yabancılaşmanın göstergeleri emek, iş bölümü ve özel mülkiyettir. İş bölümü ve özel mülkiyet geliştikçe işçi kendi emeğine karşı yabancılaşmaktadır. Emeği sonucu ürettiği nesne, kendi ürünü, işçinin karşısında onu üretenden bağımsız, yabancı bir güç olarak durmaktadır. Böylece emek artık işçinin doğasının bir parçası olmaktan çıkmıştır. Marx’a göre bu emeğin nesneleşmesidir.
Yabancılaşma kaç boyutlu bir olgudur ve bu olguları açıklayınız?
Yabancılaşma beş boyutlu bir olgudur. İlk olarak yabancılaşan insan, kendi davranışı sonucunda istediklerini elde edemeyeceğini düşünmesinden kaynaklanan güçsüzlük duygusuna sahip olabilir. İkinci olarak yabancılaşan insan neye inanacağına karar verememekte, anlamsızlık durumu içine girmektedir. Üçüncü olarak toplumca belirlenen amaçlara ulaşmak için toplum tarafından yasaklanan yöntemlere ve davranışlara başvurmasından kaynaklanan kuralsızlık durumu içinde olabilir. Dördüncü olarak toplum tarafından özellikle yüksek değer verilen şeylere düşük değer vermesinden dolayı tecrit edilmişlik durumuyla karşılaşabilir ve son olarak ise kendinden uzaklaşmış diğer bir ifade ile kendine yabancılaşmış olabilir. Dolayısıyla yabancılaşma kişinin tam olarak duygusal yönden toplumdan kopması anlamına gelmektedir. Yabancılaşma, insanın gerçek özünden uzaklaşmasıdır.
Siyasal yabancılaşma nedir?
Siyasal yabancılaşma, genel anlamda yabancılaşma olgusunun siyasal yapıya yönelmiş biçimidir.
Türker Alkan ve Doğu Ergil siyasal yabancılaşmayı nasıl açıklamıştır?
Türker Alkan ve Doğu Ergil siyasal yabancılaşmayı, bireyin siyasallaşmış olan değerleriyle siyasal sistemin ileri sürdüğü değerler arasında bir çelişkinin bulunması ve bu çelişkinin hem bireyin kendisi hem de sistem tarafından bertaraf edilemeyeceğine ilişkin duygusu olarak açıklamaktadır. Buna göre siyasal yabancılaşma, bireyin siyasal sistemden ve sistemdeki siyasal olay, kurum ve aktörlerden uzaklaşması, onlara yabancılaşması demektir.
Murray Levin siyasal yabancılaşmayı nasıl açıklamıştır?
Murray Levin, ilk ikisi üzerinde yoğunlaşmakla beraber, siyasal yabancılaşmanın dört görünüşünden bahsetmektedir: “Güçsüzlük”, “anlamsızlık”, “normların zayıflaması” ve “kayıtsızlık”. Siyasal güçsüzlük bireyin, siyasal eylemlerinin siyasal olayların gidişatını belirlemede etkisiz kaldığı duygusu olarak tanımlanmaktadır. Levin’e göre siyasal yabancılaşmanın ikinci şekli anlamsızlıktır. Birey anlamsızlığı birkaç şekilde hisseder: Birey adaylar arasında gerçek bir farklılık olmadığı için seçimlere katılmayı anlamsız bulur veya siyasal konularda zeki ve akılcı karar vermenin o kararı dayandıracak bilgi olmadığı için imkânsız olduğunu düşünür.
Siyasal yabancılaşma konusunda en önemli hususlar nelerdir?
Yabancılaşan kişilerin kimler olduğu ve kişilik özellikleridir. Mcclosky ve Schaar anomi duygusunun en yoğun olarak “yaşamları tecrit, yoksunluk ve cehaletle sınırlandırılmış” bireylerde görülebileceğini savunmaktadırlar. Ancak siyasal yabancılaşma duygusunun sadece toplumdan kopmuş, ondan uzaklaşmış insanlarda görülmediğine ilişkin tespitler de bulunmaktadır. Yapılan görgül araştırmalar bağlamında bireylerin siyasal yabancılaşma tutumları ile ekonomik, kültürel ve demografik durumları arasında belirli bazı bağlar kurulabilmiştir.
Toplumsal hareket kavramı nedir?
Öncelikle bir toplumsal hareket, radikal şekilde yeni bir toplumsal düzen kurmak isteyen bir grup insandır. Bu çerçevede toplumsal hareket, toplumsal yapılara değişim getirmeyi öngören, alternatif bir düzen arayışı ile bunun için gerekli önlemleri alan bir hayal gücü ve bir dizi kolektif eylem anlamına gelir.
Robert Park toplumsal hareketleri nasıl açıklamıştır?
Robert Park, toplumsal hareketleri evrimsel bir çerçevede ele almış, onları daha sonraki kuşakların sıklıkla kullanacağı ve yararlı bulacağı birtakım politik ve kurumsal mirasların taşıyıcısı olarak değerlendirmiştir. Bu bağlamda bir yanardağ benzetmesi yaparak, her yapının bir harekete dönüşebileceğini, önce aktif hale gelip patlayacağını ama daha sonra amaçlarını yeniden tanımlayarak, toplumsal düzen içindeki yerini ve işlevini bulacağını söylemektedir.
Toplumsal hareketlere ilişkin çalışmalar nasıl gündeme gelmiştir?
Toplumsal hareketlere ilişkin çalışmalar özellikle 1930’lu yıllardan itibaren yükselmeye başlayan işçi hareketlerinin toplumsal bir olgu olarak kendini göstermesiyle gündeme gelmiştir. Bu konudaki ilk çalışmalar işçi hareketini oluşturmaya çalışan sosyalist düşünürler tarafından yapılmıştır. Özellikle Karl Marx, toplumsal sınıflar ve çatışma üzerine kurduğu teoriler ile sosyalist hareketleri işçi sınıfının toplumsal egemenliği için gerekli görmüştür. Bu çerçevede toplumsal hareketlere bir araç olarak yaklaşmış ve nihai hedefin toplumu dönüştürmek olduğunu vurgulamıştır.
Antonio Gramsci’ni toplumsal hareket teorisi nedir?
Gramsci’ye göre toplumsal hareket mutlaka devrim amacı güden ve sadece işçi sınıfı aracılığıyla yürütülen bir olgu değildir. Sosyalizme geçiş, sivil toplumun aydınlar tarafından dönüştürülmesi ile gerçekleşecek ve devlete gereksinim duyulmayacak bir özgürleşme sağlanacaktır. Yani aydınlar, toplumu ideolojik değişime uğratacaklardır. Bu çerçevede işçi hareketinin başarılı olması için bazı sosyal kesimlerle uzlaşılması kaçınılmazdır.
Yeni toplumsal hareketler ne demektir?
Endüstriyel toplumdan post-endüstriyel topluma geçişle birlikte ortaya çıkan ve genel olarak kültürel ve kimliksel özellikler taşıyan toplumsal hareketlere verilen addır.
Lelandais’a göre yeni toplumsal hareketlere geçişi nasıl açıklar?
Lelandais’e göre, aslında bu geçiş bir anlamda Keynesçi ekonomilerin ve sosyal devlet anlayışının yerini neo-liberal, serbest piyasa ekonomisine bıraktığı döneme işaret eder.
Mancur Olson toplumsal hareketleri nasıl tanımlar?
Toplumsal hareketleri bireylerin kendilerine fayda sağlayacağı zaman katıldıkları eylemler olarak tanımlar.
Göreceli yoksunluk teorisine göre toplumsal hareketler nedir?
Göreceli yoksunluk teorisine göre, toplumsal hareketler, toplumda çeşitli konularda (eğitim, iş, insan hakları vb.) yoksunluk yaşayan kesimlerin, bu yoksunluğun belli bir seviyeye ulaşmasıyla oluşturdukları kolektif eylemlerdir.
Göreceli yoksunluk teorisi neden uzun sürmemiştir?
Kendini kısıtlanmış hisseden, yoksunluk duygusu içinde olan bireyler otomatik olarak toplumsal hareketlere katılmamaktadır. Bazı kişiler kendilerini ne kadar baskı altında hissederlerse hissetsinler bu durum onları harekete geçirmemektedir. Buna karşın, yapılan araştırmalar toplumsal hareketlerin her zaman yoksunluk yaşayan bireyler tarafından gerçekleştirilmediğini, tam tersine toplumun üst kesimlerinin, eğitimli orta sınıfa ait bireylerin bu hareketlere daha kolay dâhil olup aktif rol aldıklarını göstermektedir. Bu durum özellikle Kuzey Amerika’da Olson’un yaklaşımıyla ortaya çıkan “kaynakların seferberliği teorisi”ni ön plana çıkartmıştır.
1960’lı yıllar toplumsal hareket yönünden nasıl bir dönem olmuştur?
1960’lı yıllar işçi, öğrenci ve kadın hareketleriyle geçen, toplumsal sistemin hızla değiştiği bir dönem olmuştur. Toplumsal yapılardaki değişim, kırılma ya da yeni oluşumlar, dönemin toplumsal hareketlerine de yansımış ve şiddetli çatışmalar, kutuplaşmalar ortaya çıkmıştır. Ama asıl önemlisi “ideolojiler” üzerinden şekillenen ve ekonomik-politik taleplerle güç bulan hareketlerden ziyade, “kimlik” politikaları ve kültürel-politik talepleri ön plana çıkaran grupların ağırlık kazanmasıdır. Her ne kadar altmışlı ve yetmişli yıllar planlı ekonomi programları ile somutlaştırılan kalkınmacı siyasi programların yürütüldüğü, ideolojik motivasyonu yüksek olan yıllar olsa da, özellikle seksenlerle birlikte çoğulcu demokrasi kavramı ve bireysel kimlikler ön plana çıkartılmıştır.
Alain Touraine’in yeni toplumsal hareketler teorisi nedir?
Tourine ve takipçileri her toplum tipi için tek bir merkezi toplumsal hareket öngörmüş, kolektif bir eylemin toplumsal hareket olarak tanımlanabilmesi için, ortaya çıktığı toplumu dönüştürme projesine sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Geniş kitlelerce desteklenmesinin, geniş çaplı eylemler gerçekleştirmesinin ya da somut bir amacı olsa bile amaç elde edildikten sonra sona eren kısa süreli hareketlerin, toplumsal hareket olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. İşte tam da bu nedenle, yeni toplumsal hareketler teorisini oluşturmuş ve nükleer karşıtı gibi ekolojik hareketlerin, ileride işçi hareketlerinin yerini alacağını iddia etmiştir.
Lelandais’e göre kaynakların seferberliği teorisi nedir?
Touraine’in aksine toplumsal grupların “neden” toplumsal hareket oluşturdukları ile değil, bu toplumsal hareketlerin “nasıl” oluştuğu, geliştiği, başarılı olduğu ve gerilediği ile ilgilenmiştir. İncelenen toplumsal hareketin talepleri nelerdir, kendisini kime ve neye göre tanımlar, taleplerinin hedefine ulaşması için hangi taktikleri benimser, hangi siyasi fırsatlardan yararlanır, hangi tür eylemlere başvurur vb. soruları cevaplamaya çalışmıştır.
Kaynakların seferberliği teorisi nedir?
Lelandais, toplumsal hareketi tanımlarken, kolektif aktörün sistem içinde istediği pozisyonu elde etmek ve orada kalmak için her türlü kaynağı en aktif biçimde kullanacağını varsaymıştır. Bu nedenle teoriye, kaynakların seferberliği teorisi denilmektedir.
Tarrow’a göre, toplumsal bir hareketin ortaya çıkması ve taraftar toplayabilmesi neye bağlıdır?
Tarrow’a göre, toplumsal bir hareketin ortaya çıkması ve taraftar toplayabilmesi bulundukları ortamdaki siyasal fırsatlara bağlıdır.
Siyasal fırsatların azlığı veya çokluğu ise kaç temel faktöre bağlıdır ve bunlar nelerdir?
Siyasal fırsatların azlığı veya çokluğu ise beş temel faktöre bağlıdır: Bunlar; 1. Siyasal katılımın açıklığı (Ne tamamen açıklık ne de katılımın yokluğu toplumsal muhalefet eylemlerinin artmasını cesaretlendirmemektedir.) 2. Siyasal gruplaşmaların istikrarı ya da istikrarsızlığı 3. Destek gruplarının ve etkili rakiplerin varlığı ya da yokluğu 4. Seçkinlerin bölünmüşlüğü 5. Hükümetin talep edilen konularda kamu politikaları oluşturabilme kapasitesi
Küreselleşme ile birlikte kendini gösteren unsurlar nelerdir?
1. Uluslararası ilişkilerin temel aktörleri halen ulus devletler olmakla birlikte birçok yeni aktör, özellikle resmî ya da hükümet dışı örgüt etkili bir şekilde siyaset yapmaya başlamıştır. 2. Özellikle seksenli yıllarla birlikte başlayan neo-liberal politikaların tetiklediği, ülkelerarası karşılıklı bağımlılık, gelişen iletişim ve ulaşım teknolojileri ile gerek sorunlar gerekse uygulanacak politikalar tek başına devletlerin çözüm gücünü aşmıştır.
Jackie Smith’in ulus-ötesi ağlar teorisi nasıldır?
Smith’e göre, küreselleşme süreci hem yerel hem de ulus-ötesi hareketlenmeleri şekillendirmektedir. Ulus- ötesi ortak fırsat ve tehditler yaratarak farklı ortamlarda ortaya çıkan toplumsal hareketler tarafından benzer çözümlerin öne sürülmesine ve benzer işleyiş şekillerinin benimsenmesine neden olmaktadır. Toplumsal hareketlerin, temaları, işledikleri sorunlar, talepleri, eylemleri (strateji ve taktikleri), örgütsel yapıları, sembolleri hatta eylemlerin düzenlenme tarihleri giderek birbirine benzemektedir. Aynı zamanda herhangi bir ülkede ortaya çıkmış bir toplumsal hareketin dünya çapında hızla yayılmasını ve destek bulmasını da kolaylaştırmaktadır. Ulus-ötesi ağlar oluşturarak gelişen toplumsal hareketler, bir yandan ortak bir dil kurgulayarak katılımcılarını bir hedefte buluştururken, diğer yandan da kendini tanımlayan, kendine özgü bir kimlik oluşturmaya çalışmaktadır.
2010’lu yıllarda ise toplumsal hareketlere damgasını vuran unsur nedir?
Cep telefonları, internet ve sosyal medyanın (facebook, twitter vb.) kullanımı, çok etkin ve iktidarlar tarafından engellenmesi giderek zorlaşan bir iletişim imkânı sağlamıştır. Bu imkân eylemcilerin kendi aralarındaki dayanışmayı ve farkındalığı kuvvetlendirdiği gibi, uluslararası toplumun desteğini de sağlamaktadır.
Yabancılaşma nedir?
Yabancılaşma kavramı, dilimize Batı dillerinden geçmiştir. Almancada ‘Entfremdung’ ifadesiyle karşılanan yabancılaşma kavramı Fransızcada ve İngilizcede ‘alienation’ olarak geçmektedir. İngilizceye Latinceden geçmiş olan ‘alienation’ sözcüğü Latincede yabancılaşmak, yabancılaştırmak, başkalaştırmak anlamına gelen ‘alieno’ fiilinden gelmektedir. Sözcüğün bu etimolojik karşılıklarının özünde ‘bırakma’, ‘çözülme’ diğer bir deyişle ‘uzaklaşma’ anlamı vardır. Uzaklaşma ise ilk önce yakın olunan bir şey ile araya mesafe koyarak ayrılmaktır.
Coşkun San'a göre yabancılaşma kavramını açıklayınız.
Coşkun San’a göre, yabancılaşma kavramının kökeni ve anlamı değerlendirilirken, kavramın Almanca karşılığı olan ‘entfremdung’ sözcüğünün, Fransızca ve İngilizce olarak çevirisinin aslında ‘estrangment’ olduğu da ifade edilmektedir. San’a göre, yabancılaşma, bu karşılığı ile ele alındığında, söz konusu toplumsal görüngü (fenomen) ‘yabancılaşma’ kavramından ziyade ‘yabancılaştırma’ ile tanımlanması- nın daha doğru olacağı iddia edilebilir. Başka bir deyişle bireylerin, grupların ve toplumsal sınışarın “kendiliklerinden” yabancılaşmadığı, tersine belli bir düzenin ya da sistemin hedeşeri ve zorlamaları sonucunda yabancılaştırıldıkları söylenmektedir. Yani yabancılaştırma edilgen bir süreçten çok, etkin bir süreci anlatmaktadır ki bu durumda yabancılaştırma süreci “neden”, yabancılaşma ise “sonuç”tur.
Karl Marx'a ve Robert Menton'a göre anaomi nedir?
Karl Marx anomiyi, organlar arasındaki ilişkinin düzensizliği sonucu, toplumsal dayanışmanın azalması olarak tanımlarken, Robert Merton’a göre anomi, bireyin toplumsal yapı tarafından oluşturulan kültürel hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için kullanılabilecek kurumsallaşmış araçlara güveninin ve inancının azalmasıdır.
Emile Durkheim'a göre anomi nedir?
Emile Durkheim ise anomiyi, geleneksel değerlerin ve kuralların zayıfladığı veya tahrip edildiği bir kuralsızlaşma durumu olarak tanımlamaktadır. Durkheim, geleneksel topluluklardan modern topluma geçiş sürecinde toplumsal dayanışma modellerinin de değiştiğini belirtir. Geleneksel toplulukların mekanik dayanışma modelinin yerini, modern toplumların organik dayanışma modeli almaktadır. Organik dayanışma modelinin en önemli özelliği ise toplumsal ilişkilerin birincil bağlar ve benzerlikler üzerinden değil, ikincil bağlar ve farklılıklar üzerinden kurulmuş olmasıdır. Başka bir deyişle, iş bölümünün ve mesleki uzmanlaşmanın ağırlık kazandığı, insanların farklı meslekler ile birbirlerinin eksiklerini tamamladıkları yeni bir toplumsal sistem ortaya çıkmaktadır.
Yabancılaşma kaç boyutlu bir yapıdır?
Yabancılaşma beş boyutlu bir olgudur. ‹lk olarak yabancılaşan insan, kendi davranışı sonucunda istediklerini elde edemeyeceğini düşünmesinden kaynaklanan güçsüzlük duygusuna sahip olabilir. ikinci olarak yabancılaşan insan neye inanacağına karar verememekte, anlamsızlık durumu içine girmektedir. Üçüncü olarak toplumca belirlenen amaçlara ulaşmak için toplum tarafından yasaklanan yöntemlere ve davranışlara başvurmasından kaynaklanan kuralsızlık durumu içinde olabilir. Dördüncü olarak toplum tarafından özellikle yüksek değer verilen şeylere düşük değer vermesinden dolayı tecrit edilmişlik durumuyla karşılaşabilir ve son olarak ise kendinden uzaklaşmış diğer bir ifade ile kendine yabancılaşmış olabilir. Dolayısıyla yabancılaşma kişinin tam olarak duygusal yönden toplumdan kopması anlamına gelmektedir. Yabancılaşma, insanın gerçek özünden uzaklaşmasıdır.
Siyasal Yabancılaşma nedir?
Siyasal yabancılaşma, genel anlamda yabancılaşma olgusunun siyasal yapıya yönelmiş biçimi olarak görülebilir. Tarih boyunca siyasal sistemin işleyişinde meşruiyet kavramı her zaman önemli bir faktör olagelmiştir. Otokratik ya da demokratik, tüm yönetim şekillerinde az veya çok yönetimler bu meşruiyet ihtiyacını karşılamaya çalışmışlardır. Özellikle kitlelerin desteği bu anlamda son derece önemlidir. Roma İmparatorluğu’ndan Orta Çağın köylü devrimlerine, oradan Fransız ihtilaline kadar idareciler halkın siyasal yapıya yönelik güvenini canlı tutmaya çalışmışlardır.
Siyasal yabancılaşma hangi konulara odaklanmaktadır?
Bu bağlamda, siyasal yabancılaşma araştırmaları özellikle iki konu üzerinde yoğunlaşmaktadır: İlki, seçmenlerin eğilimlerini ve ona siyasal sistem içinde sunulan seçenekler karşısındaki davranışlarını tespit etmek, ikincisi ise seçmenlerin siyasal önderlere ve onların temsil ettikleri idari rejimlere ilişkin desteğinin derecesini öğrenmektir. Böylece bazı sorulara yanıt bulmayı ümit eder.
Yabancılaşan bireyler hangi eylem metotlarını kullanmaktadırlar?
Yabancılaşan bireylerin hangi eylem türlerini benimseyeceği üzerinde de pek çok görüş ortaya atılmıştır. Seçenekler bir uçta bilinçli bir geri çekilmeden, diğer uçta siyasal şiddete kadar uzanan geniş bir yelpazede yer almaktadır. Öte yandan John Horton ve Wayne Thompson, bireylerin yabancılaştıklarında, olumsuz tutumlarını kendilerini geri çekerek ve protesto oylamalarıyla sistemli bir biçimde belli ettiklerini ifade etmektedir. Bu bağlamda, Gamson yabancılaşanların siyasetten çekildikleri görüşüne katılmamaktadır. Ona göre aksine, yabancılaşma ile siyasal şiddet arasında belirgin bir ilişki vardır. Yabancılaşan gruplar belki daha sert bir biçimde, ama yine de siyasetin bir parçası haline gelmektedir. Bu görüşü, siyasal yabancılaşma ile kent ayaklanmalarına katılım arasında yüksek düzeyde bir bağlantı olduğunu saptayan Eduard Ransford da desteklemektedir.
Toplumsal hareketler nasıl ifade edilmektedir?
Toplumsal sınıf ve siyasal temsil gibi toplumsal hareket kavramı da pek çok yazar tarafından kendine has (idiosinkratik) bir biçimde tanımlanmaktadır. Bununla birlikte, toplumsal hareket, politik bir görüngü (fenomen) olarak ele alındığında en az üç farklı unsurun, kendi özelliklerini korumakla beraber, kısmen üst üste geldiği bir durumu ifade eder.
Toplumsal hareketlerin özellikleri nelerdir?
Bir toplumsal hareket geniş çapta çeşitliliğe sahip, farklı kültürlerden ve sınıflardan gelen “sıradan insanların” politik eylemi olarak ortaya çıkar. Bu insanların normal olarak herhangi bir politik nüfuzu, saygınlığı veya serveti bulunmamaktadır ve çıkarları politik sistem içinde düzenli olarak dile getirilmemekte ya da temsil edilmemektedir. Katılımcılar genellikle geçmişlerinde kültürel olarak aşağılanmış, politik olarak baskı altında tutulmuş ve ekonomik olarak istismar edilmiş insanlardan oluşmaktadır. Hayatlarını etkileyecek büyük kararları gerçek anlamda belirleyecek imkânlardan mahrum kalmışlardır. Başka bir deyişle kendilerini etkileyecek kararlara düzenli olarak katılamamışlardır.
Toplumsal hareketler hangi bağlamlarda gerçekleşmektedir?
Toplumsal hareketlere katılanların kendilerini, karşıtlarını ve eylemlerini, “emekçi”, “tekelci kapitalizm” ve “sınıf çatışması” gibi klasik Marksgil kategoriler içinde algıladığı anlamına gelmemelidir. Gerçekten de toplumsal hareketler konusunda çalışan pek çok akademisyen, katılımcıların kendilerini böyle soyut terimler içinde görmediği konusunda hemfikirdir. Örneğin katılımcıların, toplumsal şartları tüm boyutları ile radikal bir biçimde birlikte değiştirmek konusunda istekli olmalarına rağmen, eylemlerini daha ziyade somut hedeflere, sıklıkla da yerel otoritelere yöneltmesi bunu doğrulamaktadır. Yine pek çok akademisyen toplumsal hareketlerde yer alan eylemcilerin, kendilerini hem iktidar merkezlerinin dışında hem de istismar edildiği ilişkiler içinde algıladığını düşünmektedir ki bu da katılımcıları tek boyutlu olarak değerlendirmenin doğru olmadığını göstermektedir.
Toplumsal hareketlerin etkililiği hakkında kısaca bilgi veriniz.
Robert Park’ın görüşüne göre, Fransız devrimcilerin radikal istekleri tersine bir karşı devrimi ateşlemiştir. 1940’lı, 1950’li yıllar ve 1960’ların başında pek çok Kuzey Amerikalı ve Batı Avrupalı akademisyenin, Park’ın ileri sürdüğü ve toplumsal hareketlerin tarihin akışını belirgin bir şekilde etkilediğine dair görüşe katıldığı görülmektedir. Bununla birlikte, Park’ın aksine toplumsal hareketlerin demokrasi ve özgürlüğe olumlu bir etkisinin olmadığına inanmaktadırlar. Aslında Park’ın kendisi de, düşüncesiz ve sabırsız eylemcileri beğenmemekte ve toplumsal hareketlerin bir alt grubu olarak, “kalabalıklar hareketi” (crowd movements) şeklinde isimlendirdiği hareketlerin herhangi bir olumlu değişim yaratmadığını kabul etmektedir. Bu çerçevede William Kornhauser de belli tipteki toplumsal hareketlerin sosyal dokuyu bozduğunu ve toplumsal düzenlemeleri tahrip ettiğini ifade etmektedir. Ayrıca Hannah Arendt, Eric Fromm, Eric Hoffer, Seymour Martin Lipset ve Arthur Schlesinger gibi pek çok önemli düşünür de yine, toplumsal hareketlerin olası olumsuz etkileri konusunda uyarılarda bulunmuşlardır.
Antonio Gramsci'nin toplumsal hareket teorisi hakkında kısaca bilgi veriniz.
Kendisi de bir Marksist olan Gramsci, sosyalist teoriye sadık kalmakla birlikte, toplumsal hareketler ve sivil topluma yeni bir rol atfetmiştir. Gramsci’ye göre toplumsal hareket mutlaka devrim amacı güden ve sadece işçi sınıfı aracılığıyla yürütülen bir olgu değildir. Sosyalizme geçiş, sivil toplumun aydınlar tarafından dönüştürülmesi ile gerçekleşecek ve devlete gereksinim duyulmayacak bir özgürleşme sağlanacaktır. Yani aydınlar, toplumu ideolojik değişime uğratacaklardır. Bu çerçevede işçi hareketinin başarılı olması için bazı sosyal kesimlerle uzlaşılması kaçınılmazdır.
1968'de gerçekleşen öğrenci eylemlerini toplumsal hareketleri bağlamında değerlendiriniz.
1968 öğrenci eylemleri, toplumsal hareketlerin pratik ve teorik dönüşümü açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Bir yandan yaşadıkları derin hayal kırıklığı ile sosyal demokrat iktidarlara kuşku ile bakan öğrenciler, diğer yandan da devam edegelen geleneksel toplum yapısına (aile içi ilişkiler, sert eğitim sistemi, cinsiyet ayrımcılığı, nükleer silahlanma) başkaldırmışlardır. 1968 hareketinin etkileri Avrupa’daki akademik çevrelerde toplumsal hareketlerin analizinde Marksist tezlerin etkisinin zayıflaması sonucunu getirmiştir. Bu entelektüel değişim özellikle Fransa’da Alain Touraine ve meslektaşlarının çalışmalarında göze çarpar. Toplumsal hareketlerin toplumu dönüştürme ve yeni bir düzen kurma rolleri ve amaçları sona ermiştir. Bu aynı zamanda Touraine’e göre işçi hareketlerinin de cenaze marşıdır. Bu dönemden itibaren işçi hareketi toplumsal hareketler sosyolojisindeki merkezi rolünü kaybetmeye başlar ve yerini “yeni toplumsal hareketlere” bırakır.
Toplumsal hareketleri 1960'lardan sonra ayıran özellik nedir?
İdeolojiler” üzerinden şekillenen ve ekonomik-politik taleplerle güç bulan hareketlerden ziyade, “kimlik” politikaları ve kültürel-politik talepleri ön plana çıkaran grupların ağırlık kazanmasıdır. Her ne kadar altmışlı ve yetmişli yıllar planlı ekonomi programları ile somutlaştırılan kalkınmacı siyasi programların yürütüldüğü, ideolojik motivasyonu yüksek olan yıllar olsa da özellikle seksenlerle birlikte çoğulcu demokrasi kavramı ve bireysel kimlikler ön plana çıkartılmıştır.
1960'lardan sonra toplumsal hareketlerin kimlik üzerinde dönmesinin nedeni ya da nedenleri neler olabilir?
İlk olarak, teknolojik gelişmelerin ve endüstriyel büyümenin yarattığı yeni sorunların, kapitalizmin yeniden örgütlenmesini gerektirmiş olmasıdır. İletişim ve ulaşım teknolojisindeki ilerleme ile birlikte artan küreselleşme, sermeye ve iş gücü arasındaki ilişkiyi de küresel bir düzeye yaymış, bu ise ulus-devletin bu ilişkideki etkilerini belirsizleştirmiştir.
İkinci olarak, üretim yapısında “esnek üretime” geçiştir. Yeni teknolojik gelişmeler, teknolojide ürün farklılaşmasının yüksek ve üretim süresinin kısa olduğu yeni bir üretim tarzına, “esnek üretime” geçişi mümkün kılmıştır. Böylece farklı şirketler tarafından farklı ülkelerde üretilen parçalar yine farklı bir şirket tarafından monte edilip pazara sunulmaya başlanmıştır. Bunun sonucu parça başı çalışmanın ve kısmi zamanlı işlerin artışıdır.
Üçüncü olarak, sınıf çatışmalarından farklı olarak yeni toplumsal çatışmaların ortaya çıkmış olmasıdır. Bu gelişmeler çerçevesinde sınıf çatışması yerini, çevrecilik, barış, kadın sorunları gibi daha farklı sorunlar etrafında somutlaşan toplumsal çatışmalara bırakmıştır.
Dördüncü olarak, hizmet sektörünün imalat sektörü aleyhine büyümesidir. Bu gelişme hem yüksek vasıflı profesyoneller için küresel bir pazar sağlamış hem de eğitimli bir yeni orta sınıfın gelişmesine neden olmuştur. Dolayısıyla iş gücünün sınıfsal yapısı değişirken sanayi ve imalat sektöründeki işçiler güç kaybetmeye başlamıştır.
Alain Toraine'in yeni toplumsal hareketlere ilişkin görüşleri nelerdir?
Alain Toraine, bundan böyle araştırılması gereken konunun, işçi hareketlerinin endüstriyel toplumda sahip olduğu merkezi rolün, post-endüstriyel toplumda hangi toplumsal hareket tarafından yürütüleceğinin bulunması olduğunu söylemiştir. Tourine her ne kadar Marksist teoriye karşı mesafesini çeşitli defalar dile getirmiş olsa da, toplumsal hareketler ile egemen olan toplumun dönüştürüldüğü fikrine fazla itirazı yoktur. Bu nedenle Tourine ve takipçileri her toplum tipi için tek bir merkezi toplumsal hareket öngörmüş, kolektif bir eylemin toplumsal hareket olarak tanımlanabilmesi için, ortaya çıktığı toplumu dönüştürme projesine sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Geniş kitlelerce desteklenmesinin, geniş çaplı eylemler gerçekleştirmesinin ya da somut bir amacı olsa bile amaç elde edildikten sonra sona eren kısa süreli hareketlerin, toplumsal hareket olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. İşte tam da bu nedenle, yeni toplumsal hareketler teorisini oluşturmuş ve nükleer karşıtı gibi ekolojik hareketlerin, ileride işçi hareketlerinin yerini alacağını iddia etmiştir.
Sidney Tarrow'a göre siyasal fırsatların alığı ya da çokluğu kaç faktöre bağlıdır?
- Siyasal katılımın açıklığı (Ne tamamen açıklık ne de katılımın yokluğu toplumsal muhalefet eylemlerinin artmasını cesaretlendirmemektedir.)
- Siyasal gruplaşmaların istikrarı ya da istikrarsızlığı
- Destek gruplarının ve etkili rakiplerin varlığı ya da yokluğu
- Seçkinlerin bölünmüşlüğü
- Hükümetin talep edilen konularda kamu politikaları oluşturabilme kapasitesi
Küreselleşme ile ön plana çıkan unsurlar nedir?
- Uluslararası ilişkilerin temel aktörleri halen ulus devletler olmakla birlikte birçok yeni aktör, özellikle resmî ya da hükümet dışı örgüt etkili bir şekilde siyaset yapmaya başlamıştır.
- Özellikle seksenli yıllarla birlikte başlayan neo-liberal politikaların tetiklediği, ülkelerarası karşılıklı bağımlılık, gelişen iletişim ve ulaşım teknolojileri ile gerek sorunlar gerekse uygulanacak politikalar tek başına devletlerin çözüm gücünü aşmıştır.
2000'li yıllarda toplumsal hareketlerin eyleme dönüşmesi noktasında yaşanan değişim nedir?
Toplumsal hareketlere damgasını vuran unsur, eylem pratiğindeki önemli değişikliklerdir. Özellikle cep telefonları, internet ve sosyal medyanın (facebook, twitter vb.) kullanımı, çok etkin ve iktidarlar tarafından engellenmesi giderek zorlaşan bir iletişim imkânı sağlamıştır. Bu imkân eylemcilerin kendi aralarındaki dayanışmayı ve farkındalığı kuvvetlendirdiği gibi, uluslararası toplumun desteğini de sağlamaktadır. Başta BM olmak üzere uluslararası örgütler ve ulusal devletler, baskı uygulayan ve toplumsal hareketleri şiddet yoluyla bastırmaya çalışan hükümetlere karşı, somut önlemler, ambargolar ve bazen de askerî yöntemler ile “insani müdahaleler”de bulunmaktadır