Davranış Bilimlerine Giriş Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Aile
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Evlilik nedir?
Ekonomik işbirliği, cinsel faaliyet ve çocuğun yetiştirilmesini içeren hukuki bir ilişki olarak evlilik tüm toplumlarda ailenin oluşumu üzerinde belirleyicidir. Therborn’un ifadesiyle evlilik ‘sosyo-cinsel’ bir kurum olup daha geniş bir kurum olan ailenin bir parçasıdır.
Evlilik normları nelerdir?
Bazı kültürlerde, aynı toplumsal kategorilerdeki bireylerin evlilikleri bir normdur. Endogami ve egzogami olarak iki tür norm vardır. Endogami kavramı ile ifade edilen bu norm bireyleri, aynı yaş grubuna dahil, aynı dine ya da ırka, aynı toplumsal sınıfa mensup potansiyel eşlerle sınırlar. Egzogamide ise farklı sosyal gruptan insanların evliliği söz konusudur.
Eş sayısına göre evlilik türleri nelerdir?
Ailenin şekillenmesinde önemli bir diğer evlilik türü de eş sayılarına göre değişmektedir. Tek eşlilik (Monogami), iki eşi birleştiren evlilik bağı olup Amerika, Avrupa ve Asya’nın büyük bir bölümünde geçerli olan evlilik türüdür. Çokeşlilik (Poligami) ise bireyi birden fazla eşle birleştiren evlilik bağıdır. Afrika’nın neredeyse tamamı, Ortadoğu, Hindistan, Pakistan ve Endonezya’da bu evlilik türü geçerlidir.
Çok eşlilik türleri nelerdir?
İki farklı çokeşlilik türü vardır: Polijini ve Poliandri. Polijini Yunanca çok kadın anlamına gelir. Bir erkeği iki veya daha fazla kadınla birleştiren evlilik türüdür. Poliandri Yunanca’da çok sayıda erkek, çok sayıda koca anlamına gelir. Bir kadını iki ya da daha fazla erkekle birleştiren bu evlilik türüne oldukça ender rastlanır.
Hanehalkı nedir ve kimlerden oluşur?
Hanehalkı, birlikte yaşayan ve ortak bir yaşam alanını paylaşan bireyler topluluğudur. Bu yaşam alanı aynı zamanda, küçük aile işletmeleri ya da çiftliklerde olduğu gibi çalışma ve üretim mekânı da olabilir. Hane halkı sadece çekirdek aileden oluşabileceği gibi, çekirdek aile ve çiftlerin anne babaları, çocukları ve eşleri, eşlerin kardeşleri şeklinde aynı kan bağından farklı bireyleri de içerebilir. Bunlara ek olarak hane halkına, hizmetçiler, kahyalar, çocuk ve yaşlıların bakıcıları gibi kan bağı taşımayan bireyler de dahil olabilir.
Kaç çeşit hane halkı sınıflandırması bulunmaktadır?
Hane halkı kavramı dört madde ile sınıflandırılabilir:
- Aile içermeyen hane halkı: bu grup ev arkadaşlığı şeklinde bekâr bireyleri içerir.
- Çekirdek aileler şeklinde basit hane halkı eşler ve çocukları ya da yalnız ebeveynler ve çocuklarını içerir. Başka aile bireyleri ya da dışarıdan bireyler bu gruba dâhil olmazlar.
- Geniş aileler, çekirdek ailenin yanında eşlerden birinin anne ya da babası, kardeşleri ya da yeğenlerinin bir araya gelerek oluşturduğu hane halkıdır. Geniş ailede, çekirdek ailenin yanına ek olarak yerleşen bir akrabanın varlığı söz konusudur.
- Çoklu ailelerin oluşturduğu hane halkında ise, birden fazla çekirdek ailenin bir arada yaşaması durumudur. Burada farklı kuşaktan ailelerin bir arada yaşaması gibi kardeşlerin ailelerinin de bir arada yaşaması şeklinde gerçekleşebilir.
Soy nedir ve çeşitleri nelerdir?
Soy, bir toplumda bireylerin akrabalık bağlarını nesilden nesile sürdürmelerini sağlayan bir sistem olarak tanımlanır. Ataerkil ve anaerkil olarak iki çeşidi vardır. Ataerkil soyda (Patrilineal Descent)da akrabalık erkek tarafından nesilden nesle aktarılır. Anaerkil soyun (Matrilineal Descent) yani akrabalık ilişkilerinin ve mülkiyetin anneden kıza geçtiği toplumlar da bulunur.
Aileye yönelik teorik yaklaşımlardan işlevselci yaklaşımın temel argümanı nedir?
İşlevselci yaklaşımın temel argümanı ailenin sanayi toplumunda son derece belirgin ve önemli bir konumu olduğudur. Bu yaklaşımın önde gelen teorisyenlerinden Talcott Parsons’a göre, aile toplum içinde çok çeşitli rolleri yerine getirir. Bu görüşe göre çekirdek aile çocukların sosyalleşmesi, aile üyelerinin duygusal gelişimi ve kişisel ihtiyaçlarının karşılanması açısından önemlidir.
Ailenin toplumdaki dört temel işlevi nedir?
Ailenin toplumda dört temel işlevi vardır. İlk olarak aile toplumsallaşma sürecinin temel taşıyıcısıdır. Aile çocuğun yetişmesinde ilk ve en önemli kurumdur. İkinci olarak aile, akrabalık ilişkilerinin ve mülkiyetin korunması amacıyla cinsel faaliyetlerin denetim altına alındığı bir kurumdur. Ensest tabusu akrabaların birbiri ile evlenmelerini yasaklayan bir normdur. Ailenin üçüncü işlevi de ailenin toplumsal konumunun sonraki kuşaklara aktarılmasıdır. Irk, cinsiyet gibi doğuştan kazanılan kimliklerin yanında toplumsal sınıf gibi sonradan edinilen kimlikler vardır. Son olarak, aile bireylerin maddi ve duygusal açıdan güvenliğini sağlayan bir kurumdur. Aile, fiziksel korunma, maddi dayanışma ve duygusal destek açısından temeldir.
Aileye yönelik teorik yaklaşımlardan çatışmacı yaklaşımın temel argümanı nedir?
Çatışmacı yaklaşım, aile içinde ve aile kurumunun işleyişi sonucu eşitsizliklerin nasıl sürekli kılındığının üstünde durur. İşlevselciliğe yönelik getirilen eleştirilerin gelişmesinde çatışmacı yaklaşım önemlidir. Bu yaklaşım çerçevesinde Marksist düşünürler, aile kurumunun genel olarak toplumun ihtiyaçlarını değil ama özelde kapitalist sistemin gerekliliklerini yerine getirdiğini savunurlar.
Aileye yönelik teorik yaklaşımlardan radikal yaklaşımın temel argümanı nedir?
Radikal yaklaşım, işlevselci yaklaşımın ve Marksist yaklaşımın aile olgusunu bir bütün olarak aldığı ve aile içindeki sorunsal ilişkileri ihmal ettiği eleştirisinden yola çıkar. Eleştirel okulun genel olarak topluma yönelttiği eleştirileri aile düzlemine taşırlar. Geniş ailedeki akrabalık ilişkilerinin modern toplumlarda çözülmesi, psikolojik desteğin ve duygusal dayanışmanın sorumluluğunun sadece eşler ve çocuklar üzerinde kalmasının olumsuz sonuçlarına dikkatleri çekerler. Radikal yaklaşımlar, işlevselciliğin iddia ettiği gibi aile kurumunun toplumsallaşma sürecini ve kişilik gelişimini olumlu yönde etkilediği savına da karşı çıkar.
Aileye yönelik teorik yaklaşımlardan feminist yaklaşımın temel argümanı nedir?
Feminist yaklaşım, işlevselci yaklaşımın verili ve doğal kabul ettiği aile içi cinsiyet rollerine karşı çıkar. Bu düşünürler işlevselci yaklaşımın aile içindeki iktidar ilişkilerini ve bu ilişkilerde kadının dezavantajlı konumunu görmezden gelmesini eleştirirler. Marksist feministler de daha bütüncül açıdan, ailenin kapitalist sistemin mevcut gereksinimlerine hitap ettiğini, egemen ideolojinin içselleştirilmesinde ve otoriteye uyum sağlayan bireylerin yetişmesinde ailenin büyük bir rolü olduğunu savunurlar. Marksist feministler, kadın emeğinin aile içi sömürüsünün kapitalist sistemin çıkarlarına işlediğini öne sürerler. Radikal feministler kadının ev içi emeğinin ücretlendirilmesi gerektiğini savunurlar.
Aile ideolojisinin kapsamında neler vardır?
Aile türlerindeki tüm çeşitliliğe ve aile konusundaki yaklaşımların tüm farklılıklarına rağmen, aile içinde rol dağılımının, aile yapısının nasıl olması gerektiğine dair egemen görüşler varlığını sürdürmektedir. Bu ideolojide ideal aile formunun çekirdek aile olduğu öne sürülür. İdeal iş bölümünün de kadınların ailenin özel alanında ev kadını ve anne olarak kalmaları, erkeklerin yerinin de kamusal alandaki çalışma hayatı olması gerektiği savunulur. Bu aile ideolojisi, ailenin biyolojik olarak belirlendiği varsayımı üzerinden meşruluk kazanır. Gerçekten de erkeklerin dayanıklı, güçlü doğalarının dışarıda çalışıp para kazanmaya ve evin geçindiricisi olmaya daha uygun, kadınların kırılgan, zayıf yapısının da ev içinde eşin ve çocukların bakılmasında daha uygun olduğu görüşü genel olarak kabul edilir. Bu görüşün hâkim olduğu toplumsal ve resmi kurumlar da bireylerin nasıl aile kurmaları ve nasıl bir aile hayatı yaşamaları gerektiğini belirler. İşgücü piyasası, sosyal güvenlik sistemi, eğitim sistemi işleyişlerinde bu aile şeklini temel alır.
Sanayileşme aile üyelerini nasıl etkilemiştir?
Sanayileşme ev ve işin mekânsal olarak ayrışmasıyla da aile içi ilişkileri etkilemiştir. Üretim sanayi öncesinde ve sanayileşmenin başlarında tüm ailenin katıldığı tarımsal üretim ve aile işletmelerinden oluşan atölyelerde gerçekleşiyordu. Tarımda ve birçok sanayi sektöründe kadın ve çocuklar için çalışma olanakları oldukça daralmaya başladı. Sanayileşmenin getirdiği değişimle evli kadınlar ve çocuklar üretim alanından dışlandılar. İşçi sınıfı aileleri için bu süreç daha farklı bir şekilde deneyimlendi. Üretim biriminin aile olduğu sanayileşme öncesinde, cinsiyete dayalı bir işbölümü olsa bile bu durum kadınları erkeklere ekonomik olarak bağımlı kılmamaktaydı. Sanayileşmenin ilk dönemlerinde de erkek, kadın ve çocukların fabrikalarda işgücüne birlikte katılmaları söz konusuydu. Bu dönemde, zorlu çalışma şartları, sağlıksız yaşam koşulları işçi ailelerini olumsuz yönde etkilemekteydi.
Aile ücreti nedir?
Aile ideolojisinin yaygınlaşması ve toplumun tüm kesimlerince benimsenmesindeki bir önemli faktör aile ücreti uygulamasıdır. Aile ücreti, erkeğin aldığı ücretin bir aileyi geçindirecek miktarda olması gereken ücrettir. Bu ücretlendirme, evin geçindiricisi/ aile reisinin erkek olduğu görüşünü güçlendirdiği gibi kadın ve çocukların dışarıda çalışma şansını da ortadan kaldırmıştır.
Kadın ve erkeklerde zaman algısı nasıldır?
Kadın ve erkeklerin toplumsallaşma süreçlerindeki farklılık onların zaman algısını ve zaman kullanımını şekillendirir. Kadın ve erkeklerden toplumun farklı beklentileri cinsiyetçi bir zaman algısını da beraberinde getirmektedir. Örneğin, erkekler için gelecekte elde edilecek başarılı bir kariyer vurgusu yapılırken, kadınlar için çevresindekilerin günlük gereksinimlerini gidermenin önemli olduğu vurgusu yapılır. Bu da erkeklerde gelecek odaklı ve gelecek için hazırlığa yönelik bir zaman algısı yaratır. Kadınlarda ise, şimdiki zaman ve gündelik deneyimler çerçevesinde bir zaman algısı oluşur.
Monokronik ve polikronik zaman kavramları nedir?
Hall, kadın ve erkeğin cinsiyete dayalı farklı zaman deneyimlerini Monokronik ve Polikronik zaman kavramları ile açıklar. Monokronik zaman geleneksel olarak erkek egemen iş dünyası, siyaset alanı ve uzmanlık alanlarında geçerlidir. Polikronik zaman da geleneksel olarak kadınların bulunduğu ev ve aile alanlarında geçerli bir zaman kullanımı olarak ifade edilir. Monokronik zaman daha çok görev odaklı, planlanmış birbirini takip eden davranış kalıplarını içerirken polikronik zaman, birçok işin aynı anda yürütüldüğü, kişiler arası etkileşimlerin devreye girdiği şimdiki zamanı içerir.
Zaman kullanımının cinsiyete göre farklılığı neyden kaynaklanır?
Zaman kullanımının cinsiyete dayalı farklılığı, iş yükünün kadın ve erkekler arasındaki dağılımından kaynaklanır. Günümüzde kadınların işgücüne katılımında yoğun bir artış gözlemlense de geleneksel iş bölümü geçerliliğini korumaktadır. Çalışma hayatına katılmalarına rağmen kadınların birincil sorumluluklarının ev işi olması devam eder. Erkekler halen evin geçindiricisi olarak görülürken, çalışan kadınlar da ücretli iş ve ev işini bir arada yürütme ve bu süreçte ev işini ihmal etme endişesini erkeklerden daha yoğun bir şekilde hissederler.
Sanayileşmeyle birlikte iş bölümü nasıl değişmiştir?
Aile çerçevesinin dışında kalmak kaydıyla, kadınların üretiminin bir mübadele değeri vardır. Sanayileşmeyle birlikte, aile üretimi ev işiyle sınırlandırılır, kadının buna indirgenmiş karşılıksız üretimine ev işi denir. Günümüzde, kadının emek gücünün bir bölümüne hala el konulmuş durumdadır, aile yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Dışarıdaki işi ev işlerinden muaf kılmadığı gibi, ev işlerine zarar da vermemelidir.
Patriyarki nedir?
Patriyarki, ataerkilliktir. Erkek egemenliği ortak paydasında ataerkilliği ortaya çıkaran etkenler toplumsal, kültürel, ideolojik, politik, ekonomik, cinsiyetçi ve biyolojik olarak oldukça geniş bir çerçeveye yayılır. Cinsiyetçi iş dağılımı, kadına ve erkeğe biçilen farklı roller ataerkillik sistemini yeniden üretir ve kadınları erkeklere bağlı ve pasif bireylere dönüştürür. Kültürel olarak belirlenen normlar bu sistemi meşrulaştırır. Kendi rollerinin dışına çıkan kadınlar cezalandırma ya da baskı gibi toplumsal tepkilere maruz kalırlar. Annelik, ya da evin geçindiricisi gibi kadınlara ve erkeklere atfedilen roller de bu ataerkil ideolojiye dayanır. Yine bu roller, kimin çalışıp para kazanacağını kimin evde kalıp aile üyelerinin bakımını sağlayacağını belirler.
Feminizm türlerinin ortak özellikleri nelerdir?
Feminizm, toplumda cinsler arası ilişkileri ve erkekle kadın deneyimlerinin farklılıklarını açıklayan çeşitli toplumsal teorilerdir. Feminizminin birçok türü ve çok farklı yaklaşımları vardır. Ortak özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Feminizmin tüm türleri kadınları erkeklere bağımlı kılan ilişkilerin değiştirilmesini savunur.
- Çeşitli toplumlarda, normalleştirilen, doğal sayılan ve arzu edilir bulunan birçok durumu sorgular.
- İnsanlığın tüm tarihini ve geleceğini sorgular.
- Politik pratiği vardır.
- Erkek-kadın ilişkilerinin dönüştürülmesini, herkesin olanaklarını geliştirebilme fırsatına sahip olabilmesi için dünyanın değiştirilmesini savunur.
- Politik pratikler: kadınların kendi yaşamlarına hâkim olmasını ve kadın-erkek ilişkilerini değiştirmeyi hedefler.
- Bu hedeflere yönelik çağrıları her zaman direnişle karşılanır.
- Kadın-erkek ilişkilerinin niteliği açısından tarafsız değillerdir.
- Bildiğimizi sandığımız şeyleri nasıl bildiğimiz konusunda ciddi sorular ortaya atar.
Feminist yaklaşım türleri nelerdir?
Feminist yaklaşımlar liberal feminizm, radikal feminizm, Marksist feminizm olmak üzere üç türe sahiptir.
Liberal feminizm, toplumun var olan yapısını fazla sorgulamadan eşit haklar ve olanaklar etrafında kampanyalar yürütmüştür. Cinsiyet rolleri ve eşitsizliğin kökeninde yatan nedenler de liberal feministlerce sorgulanmamış, kamusal alanda eşit haklar için mücadele ile sınırlı kalınmıştır. Liberal feminist hareketler, kadınların daha iyi yaşam koşulları için mücadele verirken sorunların kökenine inip, bu eşitsizliğe neden olan anlayışları sorgulamamışlardır.
Radikal feminizmde, erkek egemen toplumda kadınların ortak bir ezilmişlik deneyimlediği vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra ‘kişisel olan politiktir’ sloganıyla en mahrem insan ilişkileri, şiddet ve cinsellik politik alana taşındı. Tecavüz ve kadına yönelik şiddetin kamu politikalarına dönüştürülmesi sağlandı.
Marksist feminizmde, kendi politik örgütlerinde ve hareketlerinde erkeklerin arkasında kaldıkları ve ikincil roller oynadıkları fark edilmiştir. Bu cinsiyetçiliğe karşı oluşan tepkide kadın-erkek arasındaki çıkar çatışmaları gündeme geldi. Sosyalizmin, erkek egemenliği sorununa bir çözüm getiremediğini anlayan bu grup feministler, Marksist teori ve uygulamalarının yeterliliğini sorguladılar.
Aile ücretinin kadınlara etkisi nelerdir?
Aile ücreti uygulaması yani erkeklerin tüm ailenin bakımını sağlayacak ücret almaları kadınların tam gün ev kadını olmalarını ekonomik olarak mümkün kılar. Bu aile ücreti prensibi, cinsiyete dayalı işbölümüne dayandırılır. Kadını ekonomik olarak erkeğe bağımlı kılan bu işbölümü beraberinde tahakküm ilişkilerini de dayatır. Aile ücreti kadınlarda işsizlik oranının yüksek olmasında etkilidir. Ekonomik kriz dönemlerinde, erkeklerin evin geçindiricisi olduğu ve ailenin geçiminin kocanın ekonomik faaliyetine bağlı olduğu gerekçesiyle işyerlerinde ilk işten çıkarılanlar kadınlar olur. Son olarak kadınların birincil rollerinin annelik olması ve doğurganlık özelliklerine toplum tarafından verilen değer, kadınların dışarıda çalışmasını kısıtlayıcı bir etken haline gelir.
Ücretli kadın emeğinin özellikleri nelerdir?
Aile çerçevesinin dışında kalmak kaydıyla, kadınların üretiminin bir mübadele değeri vardır. Kadının cinsel iş bölümü sürecini iki durumda yaşadığını söyler: ev işi ve çocuk bakımı; ev dışında ücret karşılığı çalışma. Yazara göre kadının toplumsal konumunu belirleyen de cinsiyete dayalı olarak verilen kadının ‘ikili emeğidir’. Ücretli kadın emeğinin özelliklerini Ecevit şu şekilde sıralar:
- Ekonomik yapı içinde bazı sektörler ve bazı sektörler içinde belirli meslekler kadınlaşmıştır. Örneğin hizmet sektörü, sağlık sektöründe hemşirelik gibi kadınlar belirli alanlarda yığılmıştır.
- İşyerlerinde de kadınlar daha çok, en düşük ücretli ve en az beceri gerektiren bölümlerde çalışırlar.
- Kadınların çalıştıkları işler yükselme imkanı vermez, kadınlar başladıkları statünün çok az üstüne çıkabilirler. Kadınlar karar verici, sorumluluk gerektiren pozisyonlardan çok yönetilen, emir alan konumundadır.
- Kadınlar, aynı işte çalışan erkeklere göre daha düşük ücret alırlar.
- Çoğunlukla yarı-zamanlı olarak çalışan kadınların istihdam edildiği hizmet sektörü, genelde düşük ücretlidir, örgütsüzdür ve sosyal güvencesi yoktur.
- Kadınların örgütlenme ve sendikalaşma oranları düşüktür. Ailenin temel geçindiricisi sayılmadıkları için işten çıkarılma riskleri daha fazladır.
Kadına yönelik şiddet nedir?
Kadına yönelik şiddet, bireyin sadece kadın olmasından ötürü, aile içinde, işyerinde ya da çevresindeki kişilerden gördüğü bedensel bütünlüğüne, hayatına, onuruna, özgürlüğüne ve güvenliğine yönelik her türlü saldırıdır. Bu saldırı, kadınları bastırma, cezalandırmak, fiziksel ve psikolojik bütünlüklerini bozmak amacıyla, tehdit ve zor yoluyla fiziksel, cinsel ve psikolojik acı veren tüm eylemleri kapsar. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 20 Aralık 1993’te kabul edilen “Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi”nin ikinci maddesine göre kadına yönelik şiddet:
“Aile içinde cereyan eden ve dayak atmayı, evdeki küçük kız çocuklarına yönelik cinsel suiistimali, çeyize ilişkin şiddeti, evlilikte ırza geçmeyi, kadınların sünnet edilmesini ve kadınlara zarar verici her türlü geleneksel uygulamaları, eş dışındakilerin şiddetini ve suiistimale yönelik şiddeti de içeren fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddettir.”
4320 sayılı kanuna göre tanımlanan şiddet türleri nelerdir?
4320 Sayılı Kanun dört tür şiddet tanımlar:
- Fiziksel şiddet, vücut bütünlüğüne zarar veren her türlü davranışı içerir.
- Duygusal şiddet, ruhsal açıdan acı ve zarar veren her türlü söz ve davranıştır.
- Ekonomik şiddet, maddi açıdan kişiyi ve emeğini sömüren her türlü davranıştır.
- Cinsel şiddet, kişinin isteği dışında ilişkiye zorlanması, ilişki sırasında fiziksel ve duygusal zarar verilmesidir.
4320 sayılı kanunla şiddeti uygulayan eşe ya da aile bireylerine yönelik gerçekleştirilen düzenlemeler nelerdir?
4320 sayılı kanun, şiddeti uygulayan eşe ya da aile bireyine yönelik aşağıdaki düzenlemeleri getirmiştir:
- Aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması,
- Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerin tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması,
- Aile bireylerinin eşyalarına zarar vermesi,
- Aile bireylerini iletişim araçları ile rahatsız etmemesi,
- Varsa silah veya benzeri araçlarını genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi,
- Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması,
- Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurmasını sağlayıcı tedbirler getirir.
Boşanma nedir ve hangi durumlarda boşanma yoluna gidilebilir?
Boşanma, değer yargısız bir şekilde ele alınırsa, sadece bir anlaşmanın feshi olarak doğal bir süreçtir. Boşanma yoluna gidilebilecek durumlar kanunda şu şekilde belirtilmiştir:
- Eşlerden biri kötü muamele ediyorsa;
- Hayata kast edecek ya da onur kırıcı davranışlar varsa;
- Küçük düşürücü bir suç işlenmiş ya da haysiyetsiz bir yaşam sürdürülüyorsa;
- Evlilik dışı ilişki varsa;
- Eşlerden biri evliliğin yükümlülüklerini yerine getirmemek için evi terk etmişse
- Tedavisi imkansız akıl hastası ise ve bu durum evliliği çekilmez hale getirmişse;
- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede sarsılmışsa eşler boşanma davası açabilir.
Medeni Yasa’nın evlilik içinde kadın ve erkeğe getirdiği hak ve yükümlülükler nelerdir?
Ocak 2002’de yürürlüğe giren Medeni Yasa’nın evlilik içinde kadın ve erkeklere getirdiği hak ve yükümlülükler şu şekilde sıralanabilir:
- Kadın ve erkekler 17 yaşını doldurmadan evlenemezler. Ancak çok önemli durumlarda ve hakim kararıyla 16 yaşını dolduran bireylerin evlenmesine izin verilebilir.
- Kadınlar evlendikten sonra eşlerinin soyadları ile birlikte önceki soyadlarını da kullanabilirler.
- Yeni yasa ile koca artık oturulacak konutu tek başına seçme hakkına sahip değildir, eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Aile konutu şerhi, eşlere oturulacak konuttan yararlanma ve bu konutu kullanma konusundaki hukuki işlemlerde beraber hareket etme hakkı verir.
- Meslek seçiminde eşin izni alınması zorunlu değildir.
- Çocuğun velayetinde kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.
- Eşler beraber ya da ayrı yaşarken (boşanma davası açmadan) nafaka talep edilebilir.
Türk Ceza Kanunu’nun kadının ve çocuğun bedensel ve cinsel bütünlüğünü korumaya yönelik olarak aldığı kararlar nelerdir?
Türk Ceza Yasası’nın kadının ve çocuğun bedensel ve cinsel bütünlüğünü korumaya yönelik maddeleri:
Töre sebebiyle işlenen cinayetler kasten adam öldürmek suçu kapsamında değerlendirilip, bu cinayetlerde verilecek ceza arttırılır.
Çocuklara karşı işlenen her türlü cinsel davranış, çocuğun rızası olsa da suçtur.
Birden çok kişi ile evlenmek ve resmi nikah olmaksızın imam nikahı yapmak yasaklanmıştır.
Beraber yaşayan kişilerin birbirlerine kötü muamelesi cezalandırılmaktadır.