Klasik Sosyoloji Tarihi Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Klasik Sosyolojide Temel Yaklaşımlar I: Karl Marx
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Artı değeri tanımlayınız?
Zorunlu iş süresi işçinin aldığı ücrete karşılık gelir. Artı-iş süresi işgücünün yarattığı değerin kapitalist tarafından el konulan kısmını oluşturur. Artı-değer ise işçi tarafından artı-iş sürecinde (fazla çalışma) üretilen ve kapitalist tarafından el konulan değer miktarıdır.
Marx’ın tarihsel materyalist yaklaşımının temelini oluşturan düşünce nasıl ortaya çıkmıştır?
Marx’ın tarihsel gelişme sürecini anlamak ve açıklamak için geliştirdiği tarihsel materyalist yaklaşımı, Hegel tarafından geliştirilen diyalektik düşünceye dayanmaktadır. Klasik Alman felsefe geleneği içinde yer alan Hegel’in idealist diyalektiğine Marx tarafından materyalist bir içerik kazandırılmıştır.
Marx, sınıfları nasıl analiz etmiştir?
Marx Kapital adlı eserinde sınıfları analiz ederken en gelişmiş İngiliz kapitalizmini temel almıştır. Bu çalışmasında toplumsal sınıf saptaması emek, sermaye ve toprak sahipleri olmak üzere üç düzeyde yapılmaktadır. Bu sınıflar üretim araçlarına sahip olup olmadıklarına göre belirlenmektedir.
Marx’a göre kapitalist toplumda sınıfların oluşumu neye dayanmaktadır?
Marx sınıf teorisinde özellikle endüstriyel kapitalizmin sınıf yapısı ile ilgilenmiştir. Marx kapitalist toplumda sınıfların oluşumunu analiz ederken başlangıç noktası olarak sınıfların üretim süreci içindeki nesnel konumlarına bakmaktadır. Sınıflar üretim araçlarıyla kurdukları ilişkiye bağlı olarak belirlenirler. Yani sınıflar üretim araçları karşısındaki konumlarına, daha açık olarak üretim araçlarına sahip olup olmadıklarına bakılarak analiz edilmektedir. Ona göre, emeğin mülksüzleşmesi ve bunun sonucunda ücret karşılığı çalışma durumu, sınıfların oluşum sürecinin analizinde önemli bir yer tutmaktadır.
Marx’ın toplum teorisinin oluşumunda yapılan hangi tartışmalar oldukça etkili olmuştur?
Marx’ın toplum teorisinin oluşumunda Almanya, Fransa ve İngiltere’deki felsefi, politik, ekonomik gelişmeler ile bunlar üzerine yapılan tartışmalar oldukça etkili olmuştur. Bu bakımdan Marx’ın toplum teorisi, klasik Alman felsefesi, İngiliz iktisadı ve Fransız politik teorisinin bir sentezi olarak da değerlendirmek mümkündür. Marx Alman felsefesinden diyalektiği almış ve bunu materyalist felsefe ile birleştirmiştir. İngiliz iktisat teorisinde yer alan emek-değer teorisi tartışmaları içinden artı değer teorisini geliştirmiştir. Fransız sosyal, tarihsel ve politik düşüncesi içinden de sınıf mücadelesi ve sosyalizm analizini oluşturmuştur.
Kapitalistler arası rekabetin artması ya da ekonomik krizlere girmesinin nedeni nedir?
Plansız ve sürekli artı-değeri çoğaltma temelinde örgütlenmiş bir ekonomide kapitalistler arası rekabet artar. Sistemin içsel çelişkilerinden biri olan toplam kâr hadlerinin düşme eğilimi, süreç içinde ortaya çıkacaktır. Kârların düşme eğilimi kapitalist sistemin belli aralıklarla ekonomik krizlere girmesine neden olmaktadır. Kârların düşme eğilimi, ücretlerin düşmesine, ücretlerin düşmesi ise, alım gücünün zayıflamasına neden olur. Ekonominin kendi içindeki gerilim ve gerginlikleri (çelişkisi) kapitalizmin sürekli krizler yaratan bir sistem olmasına neden olur.
Marx’a göre, kapitalist toplum temel olarak kaç sınıftan oluşmaktadır, açıklayınız?
Marx’a göre, kapitalist toplum temel olarak iki sınıftan oluşmaktadır: Birincisi, üretim araçlarına sahip olan kapitalist sınıf (burjuvazi) ve diğeri ise mülksüzleşen ve ücret karşılığı çalışmak zorunda kalan işçi sınıfıdır (proletarya).
Marx’ta ideoloji ile yanlış bilinç ilişkisini nasıl kurmuştur?
Marx’ın ideoloji anlayışı, entelektüel gelişiminin belirli bir evresine kadar, insan bilincindeki tersyüz olma halinin gerçek çelişkilerinden kaynaklandığını, bu nedenle zihinsel başaşağılığın ancak gerçek çelişkileri çözmeye yönelik pratik bir etkinlikle ortadan kaldırılabileceğini savunuyordu. Bu ideoloji kuramı toplumsal yanılsamalara karşı mücadelenin fikirler âleminde değil gerçek yaşam süreçlerinde olabileceğine ilişkin vurgusuyla çığır açıcı bir nitelik taşıyordu. İnsan düşüncelerinin, insan tarafından yapılan maddi gerçekliğin bir ürünü olduğunu ve gerçekliğin devrimci pratik tarafından değiştirilebileceğini söyleyen İdeoloji, Marx’da, bütün bu bakımdan devrimci politikadan ayrı düşünülemez bir nitelik taşıyordu.
Marx, kapitalist üretim biçiminde ilk olarak neyi saptamıştır?
Marx’ın kapitalist üretim biçimi üzerine yaptığı araştırmasının başlangıç saptaması şudur: Kapitalizm diğer üretim biçimlerinden farklı olarak kendine özgü özel meta üretiminin en yüksek olduğu bir sistemdir. Diğer bir deyişle, her şeyin alınıp satıldığı ve her şeyin fiyatının olduğu bir sistemdir. Özel meta üretim sistemi olarak kapitalizmin özünü ise artı-değer (kâr) yaratma ve bu yaratılan artı-değeri sürekli çoğaltmak oluşturmaktadır.
Marx’ın kuramı hem klasik hem de modern sosyolojinin gelişimi üzerinde nasıl bir etki yaratmıştır?
Marx, çalışmalarında geleneksel olarak da adlandırılan; kapitalizm öncesi toplumdan modern-endüstriyel kapitalist topluma dönüşümü kavramsal ve yöntemsel açıdan özgün bir toplum teorisi çerçevesinde analiz etmeye çalışmıştır.
Klasik dönemde düşünürlerin çalışmalarının temel analiz konuları nelerdir?
Klasik dönem düşünürlerinin büyük bölümü, çalışmalarında oluşum halinde olan ve Literatürde modern toplum, modern kapitalizm, endüstri toplumu veya endüstriyel kapitalizm gibi çeşitli şekillerde adlandırılan yeni toplum tipini ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan analiz etme üzerinde yoğunlaşmışlardır.
Meta nedir?
Meta insan emeği tarafından üretilen, kullanım değerine ve değiş-tokuş edilebilme özelliğine (değişim değeri) sahip bir üründür. Tüm metaların ortak yanı ise, insan emeği tarafından üretiliyor olmalarıdır. Yani insan emeği tarafından yaratılan metanın hem kullanım hem de değişim değeri vardır.
Sosyolojinin temellerini atan düşünürler kimlerdir ve yaklaşımlarının etkisi ne olmuştur?
Karl Marx, Emile Durkheim ve Max Weber’in çalışmaları sosyolojinin kökleri olarak kabul edilmektedir. Bu düşünürlerin oldukça zengin bir içeriğe sahip olan çalışmaları sosyoloji teorilerinin gelişimini derinden etkilemiş ve kendi isimleriyle anılan teorik yaklaşımların oluşmasına neden olmuştur.
Marx, işgücü ya da iş yeteneğini nasıl ifade eder?
İşgücü ya da iş yeteneğini bir insanın bedeninde, canlı kişiliğinde var olan ve üretim sürecinde harekete geçirdiği fiziksel ve ruhsal yeteneklerin tümü olarak ifade etmektedir. Kapitalist meta üretiminde, basit meta üretiminden farklı olarak; işgücünün kendisi de metaya dönüşür. İşgücünün metalaşması, bir meta gibi onun da alınıp satılır hale gelmesidir.
Marx, artı-değerin yaratılma sürecini anlamak için nelerin çift yönlü özelliğine bakılması gerektiğini düşünmektedir?
Marx kapitalist üretim sürecinde, artı-değerin yaratılma sürecini anlamak için emeğin ve üretim sürecinin çift yönlü özelliğine bakılması gerektiğini düşünmektedir. İşgücü metanın hem kulanım değerini hem de değerini yaratıyor olmasından dolayı, kapitalist üretim süreci hem kullanım değeri üretme süreci hem de artı- değer üretme süreci olmak üzere ikili bir özelliğe sahiptir.
Marx’ın yabancılaşma kuramı onun din üzerine olan görüşlerini nasıl temellendirmiştir?
Marx’a göre ilkel toplumda insanlar anlayamadıkları olaylar karşısında din ve benzeri gerçek bir temele dayalı olmayan mistik açıklamalar üretmişlerdir. Bu bakımdan din ve benzeri mistik açıklamalar, aslında insanın kendi hayal ürününden başka bir şey değildir. Ancak insan kendi hayal ürünü olan dinsel ve benzeri mistik açıklamaların kaynağını kendi dışında başka yerlerde arar; böylece kendi ürettiği düşüncelerden kopmaya ve uzaklaşmaya başlar. Başka bir deyişle, din insanın kendi hayal ürünü olduğu halde, onun kaderini belirleyen bağımsız, dışsal ve yabancı bir güçmüş gibi algılanır. Sonuç olarak insanın kendi ürettiği düşünceler, kendi kontrolünden çıkmaya ve hatta onu kontrol etmeye başlar.
Marx’a göre kapitalist sistemin çelişkileri nelerdir?
Marx’a göre kapitalizmin çelişkilerini ‘sisteme dair çelişkisi’ ve ‘toplumsal çelişkileri’ olarak ayırmaktadır.
Marx, toplumsal çelişkilerin nasıl oluştuğunu açıklamaktadır?
Toplumsal hayatın maddî üretimi birbirleriyle çatışma içindeki sınırların mevcudiyetiyle ilişkilidir; çünkü tüm tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Marx’a göre, modern sınıf çatışmaları kapitalizmin temel çelişkisinden, yani proletaryanın (isçi sınıfı) gerçekleştirdiği üretimin toplumsal doğası ile kapitalist sınıfın elinde yoğunlaşan ve emeğin ürünlerinin gasp edildiği özel mülkiyet arasındaki çelişkiden kaynaklanır. Sınıf çatışması toplumsal bir çelişkidir ve kapitalizmin içinden gelişir. Bu çelişkinin gelişmesi kapitalizmin sisteme dair çelişkisiyle (ekonomik krizler) ilişkilidir. Diğer bir deyişle kapitalizmin nesnel koşullarının yarattığı krizler ve kriz analizi sınıf mücadelesinin taraflarını ve yönünü etkilemektedir.
Yabancılaşma teorisinin dört temel unsuru nelerdir?
İnsanın üretici etkinliklerine yabancılaşması, ürettiği ürüne yabancılaşması, birlikte çalıştığı işçilere yabancılaşması ve insani potansiyeline yabancılaşması. Kapitalist üretim ilişkileri çerçevesinde incelendiğinde, birincisi yani insanın üretici etkinliğine yabancılaşması kendi ihtiyaçları dışında başkası için üretmesi anlamına gelmektedir. İkincisi, yani işçilerin ürettiği ürüne yabancılaşması işçilerin ürettiği ürünlerin bilgisine ve kendisine sahip olamaması anlamına gelmektedir. Üçüncüsü, yani insanın birlikte çalıştığı işçilere yabancılaşma üretim sürecinde işçilerin birbirlerinden soyutlanarak çalışması anlamına gelmektedir. Dördüncüsü, yani insanın kendi potansiyeline yabancılaşması gittikçe insani özelliklerin azalması anlamına gelmektedir. İnsanlarla ve doğayla girilen ilişkilerden gittikçe kopulmakta ve insanlar gittikçe duyarsızlaşmaktadır.
Marx’a Sınıf teorisi içinde sınıf bilinci kavramının yeri ve önemi nedir nasıl ifade edilmektedir?
Marx’ın sınıf teorisinde sınıfların oluşumunu üretim sürecindeki ve üretim araçlarıyla olan ilişkileri çerçevesinde ele alması, sınıfların nesnel konumunu ifade etmektedir. Bu nesnel konum ‘kendinde sınıf’ kavramıyla ifade edilmektedir. Ona göre, örneğin işçi sınıfı öznel olarak ancak kendi çıkarlarının bilincinde olduğu zaman ve kendi sınıfsal örgütlenmesiyle bu çıkarlarının peşine düştüğü zaman gerçek sınıf olmaktadır. İşçi sınıfının sınıf bilincinin oluşması ve kendi çıkarlarının peşinde koşması ise ‘kendi için sınıf’ olduğunu göstermektedir. Marx’ın sınıf analizi hem ekonomik hem de toplumsal bir içeriğe sahiptir.
Marx’ın çelişki kavramı neyi ifade etmektedir?
Marx’ın çelişki kavramı bir toplumsal yapıyı içinden zayıflatan gerilim ve gerginlikleri ifade etmektedir.
Kapitalist üretim süreci hangi süreçlerden oluşmaktadır?
Kapitalist üretim süreci işçilerin sömürülmesi yoluyla sürekli bir artı-değer yaratma üzerine kurulmuştur. Ayrıca, Marx’a göre kapitalist üretim sürecinde üretici tarafından yaratılan ürün, basit meta üretimindeki gibi üreticinin kendisine ait değil, üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olan kapitaliste aittir. Basit meta üretiminden farklı olarak, üretime yaratılan sermaye artı- değer aracılığıyla sürekli çoğalmak zorundadır. Sonuç olarak, kapitalist üretim süreci kulanım değeri ve artı- değer üretme süreçlerinden oluşmaktadır.
Marx’ın kapitalizm analizi, hangi noktalarda klasik iktisatçılardan hangi noktada ayrılmaktadır?
Birincisi klasik iktisatçılar kapitalist ekonomide, ekonomiye konu olan olay ve olguların sadece görünen yönünü analiz etmişlerdir. Oysa ona göre, görüneni değil görünenin ardında yatan gerçek toplumsal ilişkilerin açığa çıkarılması gerekir. Bu anlamda Marx’ın kapitalizm analizi, aynı zamanda klasik iktisadın eleştirisini içeren bir bakış açısına sahiptir. İkincisi, klasik iktisatçılar ekonominin yasalarını evrensel görmektedir. Marx’a göre ise her ekonomik rejimin (üretim biçiminin) kendine özgü yasaları vardır. Bu anlamda kapitalist rejim kendine özgü işleyiş yasaları ile diğer sınıflı toplumlardan farklılaşmaktadır.
Marx’a göre metalaşan işgücünün değeri nasıl ölçülmelidir?
Marx’a göre metalaşan işgücünün değeri herhangi bir malın değeri gibi ölçülür. İşgücünün değeri kendisinin ve ailesinin geçinmesi için gerekli mal ve hizmetlerin miktarına denk düşer. Üretim sürecinde fiziksel, ruhsal ve sinirsel enerjinin kullanma yeteneği (yani işgücü) insana bir kerelik verilmiş değildir. Bu işgücünün sürekli yenilenmesi yani yeniden üretilmesi gerekir. Sonuç olarak, işgücünün değeri, kendisinin ve ailesinin yeniden üretimi için gerekli olan geçimlik mal ve hizmetlerin (geçinim gereçleri) değeriyle belirlenir.
Marx kaç değişim türünden söz etmektedir?
Birinci tür değişimde, yani maldan mala giden değişim; ihtiyaç olan bir mala karşı sahip olunan başka bir mal verilir. Mala karşı mal verilen değişim türünde eşitlik ilkesi vardır. Diğer bir deyişle, bu süreçte herhangi bir fazla ya da kâr elde etme durumuna rastlanmaz. İkinci tür değişimde, malın değişiminde para kullanılır ve bu değişim türü maldan geçen para olarak tanımlanmaktadır.
Marx’a göre, kapitalist toplumda işçi sınıfının sınıf çelişkilerini anlamasının ve sınıf bilincine ulaşmasının önüne geçen engeller nelerdir?
1. İşçi sınıfının toplumsal bir güç olarak bir araya gelmesini engelleyen sınıf içi bölünme ve çelişkilerdir. İşçi sınıfı içinde ayrıcalıklı konumda olanlar (ör. İşçi aristokrasisi), yaş, cinsiyet, ırk temelinde sınıf içinde oluşan bölünmeler ve çelişkiler sınıfsal bütünleşme, dayanışma ve siyasal mücadeleyi olumsuz etkileyebilmektedir. 2. Serbest çalışan, küçük ölçekli kapitalistleri içine alan mülk sahibi “orta sınıf” ile mülksüz orta sınıfların burjuvazinin egemenlik anlayışı ve siyasal ideolojisiyle bütünleşmesidir. Bu sınıflar kapitalist rekabetin etkisi altında sınıf atlama, mesleki rekabet doğrultusunda sınıfsal çıkarlardan uzaklaşabilmektedir. 3. Burjuva ideolojisinin birleştirici rolü. Egemen sınıf, maddi üretim araçlarının yanı sıra aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da elinde bulundurmaktadır. 4. Bundan dolayı, egemen sınıf emekçilerin zihinleri, bilinç biçimleri ve ideolojik ya da kültürel değerleri üzerinde güçlü bir sosyal kontrol kurmaktadır. 5. Dördüncü engel ise, kapitalist toplumda işçiler üretim sürecindeki üretici konumları ve üretici kimliklerinden uzaklaştırılmaktadır. Kendi toplumsal emekleriyle ürettikleri metalara karşı tüketici kimlikleri ön plana çıkmaktadır. Bu durum onların sermayenin egemenliğine karşı mücadele etmekten uzaklaştırmaktadır. Ayrıca Marx, sınıfsal oluşum sürecinde ideoloji kavramına özel bir yer vermektedir. Ona göre, düşünceler ve tutumlar sınıf çıkarlarının (alt yapının) bir yansımasıdır.
Kapitalist meta üretim sisteminin temel koşullarını neler oluşturur?
Kapitalist meta üretim sisteminin temel koşullarından biri üretim araçlarının özel mülkiyetinin kapitalistlerin elinde olması, diğeri ise, yaşamını sürdürmesi için işgücünü satmaktan başka çaresi olmayan özgür ücretli işçilerin olmasıdır. Marx’a göre kapitalist meta üretim sisteminde paranın sermayeye dönüşmesinin önkoşullardan biri işgücünün metalaşmasıdır. Çünkü metalaşan işgücü kapitalist meta üretim sisteminde değeri yaratmakta ve/veya değerin (kârın) kaynağını oluşturmaktadır.
Marx için dinin, yabancılaşmış bir düşünsel ürün olmasının dışında, bir başka önemli boyutu nedir?
Din, acımasız bir dünyada ezilenin sığındığı bir duygudur. Ancak din, insanların baskı ve sömürüden kaynaklanan acılarını dindirecek ve onları yoksulluktan kurtaracak gerçek çözümler sunmak yerine, dikkatlerini öte dünya üzerinde yoğunlaştırır. Bu da egemen sınıfın imtiyazlı konumunu meşrulaştırmasına ve sürdürmesine yardımcı olur. Özetle Marx için din, hakim sınıfın hakimiyetini ve baskısını meşrulaştıran bir mittir. Bundan dolayı Marx için sömürü ve yabancılaşma gibi din de tarihsel bir olgudur ve onu var eden sosyal koşullar ortadan kalkınca kaybolacaktır.
Diyalektik kavramını ilk kez kullanan kimdir ve hangi anlamda kullanmıştır?
Diyalektik kavramını ilk kez kullanan eski Yunan filozofu Herakleitos’tur. Ona göre diyalektik kavramı şu anlama gelmektedir: Evrendeki her şey, her nesne sürekli bir hareket, oluşum ve değişim içindedir. Evrenin temel yasası çatışma ve çelişmedir.
Marx’a göre, emek ile yabancılaşma arasında nasıl bir ilişki oluşmaktadır?
Marx’a göre, emek “insanın kendi kendini gerçekleştiren özü” dür. Diğer bir deyişle, kültür ancak emek aracılığıyla gerçekleşen insan faaliyetinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Marx’a göre tarihsel olarak insan, bir yandan doğa üzerinde artan bir şekilde denetim sağlarken diğer yandan da yabancılaşmaktadır. Yani, insanlık tarihi insanın doğa üzerindeki denetim sağlamasının ve yabancılaşmasının tarihidir. Yabancılaşma, “insanların kendi yarattıkları güçlerin kendi karşılarına yabancı güçler olarak çıktığı, onların egemenliğin altına girdikleri bir durum olarak” tanımlanmaktadır. Marx’ın yabancılaşma teorisi maddi ve ekonomik temellere dayanmaktadır. Kapitalist toplumda ekonomik anlamda yabancılaşma, sadece zihinsel değil, aynı zamanda insanların günlük yaşamlarında ve gerçekleştirdikleri etkinliklerinde bulunan bir durumdur.
Marx’ın devlet hakkında düşünceleri nelerdir?
Marx’a siyaset, ekonomi tarafından yönlendirilen toplumsal bir olgudur. Siyaset, toplumsal dinamizmin irdelenişidir ki bu toplumsal dinamik de temelde sınıf mücadelelerinden doğmaktadır. Üretim ilişkileri, toplumun yapısını şekillendiren sosyal sınıfların nitelik ve dağılımını biçimlendiren unsurlardır. Üretim ilişkilerinin belirli bir biçimde yapılaştırdığı toplumda belirli kurumlar ortaya çıkmaktadır. Üretim tarzı, birer üst yapı unsuru olan kurumların özelliğini irade etmektedir. Üst yapı kurumlarının toplumun temelini etkileme gücü vardır. Sonuç olarak üretim güçleri üretim tarzını belirler; belirli bir üretim tarzında belirli tipte sosyal sınıflar ve bunların mücadelesi vardır ve sınıf mücadelesi siyasal rekabete neden olur. Yani, siyasal rekabet üretim ilişkilerinin bir yansımasıdır. O halde, devlet de siyasal rekabetin odak noktası olarak üretim ilişkilerinin ürettiği bir kurumdan ibarettir.
Marx’ın tarihsel materyalist toplum analizinde kullandığı bu teoriye göre toplumsal değişimler nasıl gerçekleşmektedir?
• İnsan kendi varlığının devamı ve toplumun gelişimi için; diğer bir deyişle toplumsal yaşamın yeniden üretimi için, emeğiyle çalışmak ve üretmek zorundadır. • Bir toplumu anlamak için o toplumun altyapı ve üstyapısına bakmak gerekir. Bir toplumun altyapısı (ekonomik temel) üretim güçleri ve üretim ilişkilerinden oluşmaktadır. Üretim güçleri üretim için gerekli üretim araçlarını yani o toplumun üretim yeteneğini irade etmektedir. • Toplum analizinde altyapı ve üstyapı ayrımının yanı sıra toplumsal gerçeklik ve bilinç kavramları da önemlidir. Ona göre, gerçekliği belirleyen bilinç değildir. İnsanların bilincini belirleyen toplumsal gerçektir. İnsanların düşünme biçimi içinde yer aldıkları toplumsal ilişkiler tarafından belirlenmektedir. • Toplumsal yapının temel niteliği değişimdir. Değişim ise, o toplumdaki çatışmayı yani sınıflar arası mücadeleyi içermektedir. • Toplumların dönüşüm yaşadığı bu devrimci dönemlerde (üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkili dönem) sınıf mücadelesi temel bir unsurdur. • Marx’a göre “çatışma olmadan ilerleme olmaz” ve “uygarlığın bugüne değin izlediği yasa budur’’. • Marx insanlık tarihinin (toplumların) gelişimini (evreleri) üretim biçimine (ekonomik temel) göre ilkel komünal, asyatik, antik, feodal, kapitalist ve sosyalist toplum olarak özgül tarihsel dönemlere ayırarak sınırlandırmaktadır. • Marx, kapitalist toplumda yer alan bu iki temel sınıf arasındaki çatışmanın sonucunda sınıfsız bir toplumun oluşacağını (sosyalizm) öngörmüştür.
Tarihsel materyalizme göre toplumların evrimi ve gelişimini belirleyen yasalar, doğanın evriminden ve bu evrimi belirleyen yasaların özellikleri farklı mıdır?
Tarihsel materyalizme göre doğadaki hareketin önce nicel sonra nitel bir değişme yaratması gibi, tarihsel olarak bir toplum içindeki sınırlar arası çelişkiler, o toplumun evrimini, gelişimini ve/veya değişimini oluşturmaktadır.
Marx’ın materyalist tarih anlayışı teorisinin analizinde süreçler nasıl işlemektedir?
Tarih toplumsal kurumların birbirine nasıl bağlı olduğunu, gerilim ve seçimlerin toplumsal yapılarla nasıl iç içe geçtiğini ve toplumda sürekli ve yaygın bir değişimin olduğunu gösterir. Tarihsel materyalizm toplumsal değişim ve toplumsal yapı analizinin bir teorisidir. Tarihsel sürecin anlaşılması, bireyler üstü toplumsal koşulların anlaşılmasıdır.
Marx’a göre, toplumsal sorunların çözümü için uygulanacak olan diyalektik hangisidir?
Toplumsal sorunların çözümü için uygulanacak olan diyalektik tarihsel maddeci bir diyalektik olmalıdır. Tarihsel maddeciliğin özü, insanın duyulara ve düşünsel yeteneklere sahip olmasıdır. İnsan kendi varlığını devam ettirmek, ihtiyaç ve isteklerini karşılamak için sürekli çalışan ve üreten bir varlık olarak doğanın maddesel bir parçasıdır. “Marx’a göre insan, duyular taşıyıcı bir varlıktır; yani insanın duyulu-duyusal bir kuruluşu vardır. Ve Marx’a göre maddecilik, insanı duyusal madde olarak görmektir ve bu duyusal madde belirli bir toplumsal yaşantı içindedir” İnsanın üretmesi, bölüşmesi ve tüketmesi bu toplumsal yaşantı ve ilişkiler içinde gerçekleşmektedir. Marx’a göre, insanlar kendilerini ve toplumlarını maddi anlamda ancak toplumsal emek aracılığı ile üretmektedirler. Bundan dolayı insan, duyulara ve düşünebilme yetisine sahip bir madde olmanın yanı sıra; aynı zamanda toplumsal bir varlıktır. İnsan çalışma ve toplumsal emek aracılığıyla doğayı dönüştürürken aynı zamanda kendisi ile içinde bulunduğu toplumsal ilişkileri ve yapıları da dönüştürmektedir.
Marx, Hegel’deki idealist diyalektiğin içeriğini ve yasalarını kabul etmiş midir?
Hegel’in idealist diyalektiği maddenin düşünceden doğduğu tezine dayanmakta ve düşünsel nitelikli bir varlığı içermektedir. Marx, Hegel’den farklı olarak; maddenin ve varlığın düşünceden bağımsız olarak ele alınması gerektiğini savunmaktadır. Marx’a göre, düşünce maddeden üretilmektedir ve diyalektik maddi nitelikli bir varlığı içermektedir. Marx diyalektiği, Hegel gibi tarihi idealist açıdan değil; materyalist açıdan kavramak için kullanmıştır. Sonuç olarak, Marx tarafından Hegel’in idealist diyalektiği, maddeyi düşünceden değil; düşünceyi maddeden üreten maddeci bir diyalektiğe dönüştürülmüştür.
Hegel diyalektik kavramını nasıl bir düşünce ile ilgili bir tarih felsefesi geliştirmek için kullanmıştır?
Tarih diyalektik bir gelişme sürecidir. Bu süreç rasyonel doğruya yönelik bir ilerlemedir. Diyalektik süreç içinde her varlık ve her nesne tez-antitez-sentez aşamalarından geçerek yeni bir gerçek, yeni bir durum olarak karşımıza çıkacaktır. Bu düşünceye göre tarihsel süreç; yetersiz olan bir ilk tez (düşünce) ile başlar, daha sonra bu tez yetersizliğini aşmak için farklılaşmaya, dolayısıyla da kendi içinde karşıt tezini (anti-tez) oluşturmaya başlar. Kendini tekrar bulmak için karşıt tezi ile girdiği çelişme ve çatışma sürecinde de kendisi (tez) ile anti-tezinin rasyonel birleşimi sonucu yepyeni bir sentez ortaya çıkar. Bu yeni sentez de artık tez ile anti-tezin basit bir toplamı değil, onları aşan yeni bir gerçekliktir.
Diyalektiğin yasaları nelerdir aralarında bir ilişki var mıdır?
Diyalektiğin birbiriyle ilişkili ve birbirinden ayrılmaz dört yasası bulunmaktadır: Bunlar; bütünlük yasası, çelişme yasası, hareket yasası ve nitel değişme yasasıdır. Burada önemli olan nokta, her bir yasa ancak diğerleriyle ilişkili olarak ve bir bütün içinde ele alındığında anlam kazanacaktır. Diğer bir deyişle bir düşünüce, tutum veya bir yaklaşım bu yasalar bir bütün içinde ele alındığında diyalektik bir nitelik veya anlam kazanacaktır.
Marx’a göre, artı-değerin (sömürünün) artması için kapitalist tarafından nasıl bir yol izlenmektedir?
Marx’a göre, artı-değerin (sömürünün) artması için kapitalist tarafından iki yol izlenmektedir: Birinci yol çalışma süresini uzatmaktır. İkinci yol ise çalışma süresi değiştirilmeden emek verimliğinin artırılmasıdır. Emek verimliğinin artışında teknoloji önemli bir yer tutmaktadır. Emek verimliliğinin artışı kaçınılmaz olarak kendi değerine denk düşen zorunlu çalışma süresinin azalmasına neden olur.
Kapitalizmin ayırıcı özelliği olan Özel meta üretim sistemi nasıl açıklanabilir?
Özel meta üretim sistemi olan kapitalizmin ayırıcı özelliği maldan geçen para değişimidir ve amaç değişim süreci sonucunda başlangıçta sahip olunandan daha fazlasına sahip olmaktır. Özel meta üretim sistemi olarak kapitalizm, sadece her şeyin alınıp satılmasıyla belirlenmez. Üretim araçlarının kapitalist özel mülkiyeti ve işgücünün metalaşması, özel meta üretim sisteminin temel koşullarını oluşturmaktadır.
Marx, iş süresini nasıl tanımlamaktadır?
Marx iş süresini zorunlu iş süresi ve artı-iş süresi olarak tanımlamaktadır. Zorunlu iş süresi işçinin aldığı ücrete karşılık gelir. Ancak iş günü (süresi) devam eder ve işgücünün burada yarattığı değere kapitalist el koymaktadır. Diğer bir deyişle artı-iş süresi işgücünün yarattığı değerin kapitalist tarafından el konulan kısmını oluşturur. Artı-değer ise, işçi tarafından artı-iş sürecinde (fazla çalışma) üretilen ve kapitalist tarafından el konulan değer miktarıdır. Sonuç olarak, işçinin ücret olarak aldığı değeri üretmek için gerekli çalışma süresine zorunlu çalışma denir. Bu sürenin dışında kalan çalışmaya fazla çalışma denir. Fazla çalışmada (artı-iş süresi) üretilen değere artı-değer denir.
Marx, kapitalizm çözümlemesinde nasıl politik bir program geliştirir?
Marx, kapitalizm çözümlemesinde sınıflı bir toplum yapısına ve sınıf sömürüsüne dayanan kapitalizmi yalnızca eleştirmekle kalmaz aynı zamanda onun sömürücü ve yabancılaştırıcı yapısını tasfiye edecek politik bir program da geliştirir. Bu politik program özü itibarıyla sınıfsız bir topluma, yani sosyalizme yönelimlidir. Bu açıdan Marx’ın çalışmaları, sömürünün olmadığı ve insanların içinde özgürce yaşadıkları söz konusu bu sınıfsız topluma geçiş için gerekli olan değişmelerin oluşmasını sağlamaya yönelik önemli bir çaba içerir. Özetle, Marx’ın sosyolojisi insanlığı kapitalist toplumun köleleştiriciliğinden nihai olarak kurtararak özgürleştirmek şeklinde politik bir amaca sahiptir.
Marx, sınıflar arasındaki ilişkiyi nasıl ifade etmiştir?
Marx’ın kapitalist toplumda sınıfları emek ve sermayeden oluşan iki ana sınıfa dayandırması, diğer bir deyişle sınıflar arasındaki ilişkiyi en basit biçimlerine indirgeyerek ele alma nedeni, kapitalist sınıf ilişkilerinin özünü (bağımlılık ve karşıtlık) göstermek istemesidir. Marx’a göre sınıf, öncelikli olarak bir karşıtlığın (kutuplaşmanın) ifadesidir. Bir sınıftan söz etmek, önce onun karşıtı olan bir başka sınıfın varlığını kabul etmek demektir.
Marx’a göre orta sınıf içinde yer alan kategoriler nelerdir?
Marx’a göre orta sınıf içinde yer alan kategoriler şunlardır: Küçük üreticiler, küçük burjuvazi, metaların dolaşımıyla uğraşanlar (satın alma, pazarlama, satış), aracılar (toptancılar, dükkân sahipleri, spekülatörler), sermaye adına yönetenler (yöneticiler) ile onların yardımcıları, denetçileri; hukukçular, gazeteciler, ruhban sınıfı, ordu, polis gibi devlet görevlileridir.
Marx’ın toplum teorisi hangi kuramsal düşüncelerin bir sentezidir?
Marx’ın toplum teorisi, klasik Alman felsefesi, İngiliz iktisadı ve Fransız politik teorisinin bir sentezi olarak değerlendirilebilir. Marx, Alman felsefesinden diyalektiği almış ve bunu materyalist felsefe ile birleştirmiştir. İngiliz iktisat teorisinde yer alan emek-değer teorisi tartışmaları içinden artı değer teorisini geliştirmiştir. Fransız sosyal, tarihsel ve politik düşüncesi içinden de sınıf mücadelesi ve sosyalizm analizini oluşturmuştur.
Marx ve Hegel’in diyalektik anlayışları arasındaki farklılıklar nelerdir?
Marx, Hegel’deki idealist (düşünsel evrene öncelik tanıyan) diyalektiğin içeriğini ve yasalarını kabul etmiş, ancak onun bütünsel görünümünü tamamen değiştirmiştir. Hegel’in idealist diyalektiği maddenin düşünceden doğduğu tezine dayanmakta ve düşünsel nitelikli bir varlığı içermektedir. Marx, Hegel’den farklı olarak, maddenin ve varlığın düşünceden bağımsız olarak ele alınması gerektiğini savunmaktadır. Marx’a göre, düşünce maddeden üretilmektedir ve diyalektik maddi nitelikli bir varlığı içermektedir. Marx diyalektiği, Hegel gibi tarihi idealist açıdan değil; materyalist açıdan kavramak için kullanmıştır. Sonuç olarak, Marx tarafından Hegel’in idealist diyalektiği, maddeyi düşünceden değil; düşünceyi maddeden üreten maddeci bir diyalektiğe dönüştürülmüştür. Marx’ın maddeci diyalektiği evrendeki her olgu ve oluşumu karşılıklı ilişkiler bütünü içinde ele almakta ve bu bütünün kendine yaptığı etkiler çerçevesinde kavrayıp analiz etmektedir. Ayrıca evrenin unsurları olan doğa ve toplum arasında da diyalektik bir ilişki vardır. Ancak burada önemli olan nokta, Marx’ın diyalektiği doğa ve topluma farklı uygulamasıdır. Çünkü insan, doğadan farklı olarak düşünce ve irade gibi kendine özgü bilgi, beceri ve yeteneklere sahiptir. Bu nedenle Marx’a göre, toplumsal sorunların çözümü için uygulanacak olan diyalektik, tarihsel maddeci bir diyalektik olmalıdır.
Marx’ın tarihsel maddecilik anlayışının temel önermeleri nelerdir?
Tarihsel maddeciliğin özü, insanın duyulara ve düşünsel yeteneklere sahip olmasıdır. İnsan kendi varlığını devam ettirmek, ihtiyaç ve isteklerini karşılamak için sürekli çalışan ve üreten bir varlık olarak doğanın maddesel bir parçasıdır. İnsanın üretmesi, bölüşmesi ve tüketmesi bu toplumsal yaşantı ve ilişkiler içinde gerçekleşmektedir. Marx’a göre, insanlar kendilerini ve toplumlarını maddi anlamda ancak toplumsal emek aracılığı ile üretmektedirler. Bundan dolayı insan, duyulara ve düşünebilme yetisine sahip bir madde olmanın yanı sıra; aynı zamanda toplumsal bir varlıktır. Marx’a göre, ihtiyaçlarını karşılamak için üretmek zorunda olan insanın doğaya karşı verdiği mücadele, tarihsel materyalizmin ilk hareket noktası ve ilk diyalektik çelişkidir. Bu çelişki tarihsel gelişmenin itici gücü, diğer bir deyişle yaratıcı kaynağıdır. Ona göre, tarihi belirleyen temel unsur insanın doğadaki egemenliğinin gelişmesi, insanın hem bireysel hem de toplumsal olarak kendi kendisiyle çatışmasıdır. Tarihsel materyalizme göre doğadaki hareketin önce nicel sonra nitel bir değişme yaratması gibi, tarihsel olarak bir toplum içindeki sınıflar arası çelişkiler o toplumun evrimini, gelişimini ve/veya değişimini oluşturmaktadır.
Marx’ın altyapı ve üstyapı ayrımı toplum analizi açısından ne anlama gelmektedir?
Marx’ın tarihsel maddeci toplum analizine göre, bir toplumu anlamak için o toplumun altyapı ve üstyapısına bakmak gerekir. Bir toplumun altyapısı (ekonomik temel) üretim güçleri ve üretim ilişkilerinden oluşmaktadır. Üretim güçleri üretim için gerekli üretim araçlarını yani o toplumun üretim yeteneğini ifade etmektedir. Bu yetenek o toplumun sahip olduğu bilimsel bilgi, teknolojik örgüt ve ortaklaşa gerçekleştirilen işin örgütlenmesine bağlıdır. Üretim ilişkileri ise, üretim güçlerinin mülkiyet ilişkilerini içermektedir. Üretim ilişkileri, üretim araçlarına sahip sınıf ile üretim araçlarından yoksun sınıf arasındaki ilişkileri ifade etmektedir. Üstyapısı ise, o toplumun yasal ve siyasi kurumlarını, düşünme biçimini, ideoloji ve felsefesini içermektedir. Ona göre, toplumun altyapısı ile üstyapısı arasında ilişkiler, karşılıklı etkileşime dayanmakta ve en son noktada altyapı üstyapı kurumlarını önemli ölçüde belirlemektedir.
Marx toplumsal gerçeklik ve bilinç arasında nasıl bir ilişki kurmuştur?
Marx’ın tarihsel materyalist toplum analizinde altyapı ve üstyapı ayrımının yanı sıra toplumsal gerçeklik ve bilinç kavramları da önemlidir. Ona göre, gerçekliği belirleyen bilinç değildir. İnsanların bilincini belirleyen toplumsal gerçektir. İnsanların düşünme biçimi içinde yer aldıkları toplumsal ilişkiler tarafından belirlenmektedir.
Marx toplumsal değişmeyi hangi temelde analiz etmektedir?
Toplumsal yapının temel niteliği değişimdir. Değişim ise, o toplumdaki çatışmayı yani sınıflar arası mücadeleyi içermektedir. Doğanın diyalektiğinden farklı olarak, tarihsel olarak toplumların diyalektiğini o toplumun üretim güçlerinin gelişimi (hareketi) oluşturur. Toplumların dönüşmesinin (sosyal değişme) gücü ise, o toplumun üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasında oluşan çelişkiye dayanır. Belli devrimci dönemlerde bir toplumun üretim güçleri, o toplumun üretim ilişkileri (mülkiyet ilişkileri) ile çelişkiye düşer. Toplumların dönüşüm yaşadığı bu devrimci dönemlerde (üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkili dönem) sınıf mücadelesi temel bir unsurdur. Eski üretim güçleri yerine gelişen ve yeni üretim güçlerini destekleyen ve temsil eden sınıfın ilerici olduğu söylenebilir. Örneğin, feodal toplumdan kapitalist topluma geçiş aşamasında kapitalist sınıf, gelişen yeni üretim güçlerini temsil ettiği için ilerici bir sınıftır.
Marx yabancılaşma kuramı ile tarih arasında nasıl bir ilişki kurmuştur?
Yabancılaşma teorisi ile Marx’ın insan doğası anlayışı arasında önemli bir ilişki vardır. Ona göre insanı diğer canlılardan ayıran en önemli unsur, yaratıcı üretim faaliyeti ile içinde bulunduğu dünyayı biçimlendirme ve değiştirme kapasitesidir. İnsan kültürünün özünü emek oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle, kültür ancak emek aracılığıyla gerçekleşen insan faaliyetinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Marx’a göre tarihsel olarak insan, bir yandan doğa üzerinde artan bir şekilde denetim sağlarken diğer yandan da yabancılaşmaktadır. Yani, insanlık tarihi insanın doğa üzerindeki denetim sağlamasının ve yabancılaşmasının tarihidir. Yabancılaşma, “insanların kendi yarattıkları güçlerin kendi karşılarına yabancı güçler olarak çıktığı, onların egemenliği altına girdikleri bir durum olarak” tanımlanmaktadır.
Yabancılaşma teorisinin temel unsurları nelerdir?
Yabancılaşma teorisinin dört temel unsuru şunlardır: İnsanın üretici etkinliklerine yabancılaşması, ürettiği ürüne yabancılaşması, birlikte çalıştığı işçilere yabancılaşması ve insani potansiyeline yabancılaşması. Kapitalist üretim ilişkileri çerçevesinde incelendiğinde, birincisi yani insanın üretici etkinliğine yabancılaşması kendi ihtiyaçları dışında başkası için üretmesi anlamına gelmektedir. İkincisi, yani işçilerin ürettiği ürüne yabancılaşması işçilerin ürettiği ürünlerin bilgisine ve kendisine sahip olamaması anlamına gelmektedir. Ürettiği ürün önemli olsa bile işin sadece bir kısmıyla ilgilendiği için önemli iş yapma duygusundan yoksun kalarak ürettiği ürüne yabancılaşır. Üçüncüsü, yani insanın birlikte çalıştığı işçilere yabancılaşması üretim sürecinde işçilerin birbirlerinden soyutlanarak çalışması anlamına gelmektedir. Dördüncüsü, yani insanın kendi potansiyeline yabancılaşması gittikçe insani özelliklerin azalması anlamına gelmektedir. İnsanlarla ve doğayla girilen ilişkilerden gittikçe kopulmakta ve insanlar gittikçe duyarsızlaşmaktadır. Sonuç olarak, insan kapitalist sistemin işlemesi için gerekli unsurlardan (makine gibi) biri haline gelir ve kendine, emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır.
Marx din konusuna yönelik nasıl bir yaklaşım sergilemiştir?
Marx’a göre ilkel toplumda insanlar anlayamadıkları olaylar karşısında din ve benzeri gerçek bir temele dayalı olmayan mistik açıklamalar üretmişlerdir. Bu bakımdan din ve benzeri mistik açıklamalar, aslında insanın kendi hayal ürününden başka bir şey değildir. Ancak insan kendi hayal ürünü olan dinsel ve benzeri mistik açıklamaların kaynağını kendi dışında başka yerlerde arar; böylece kendi ürettiği düşüncelerden kopmaya ve uzaklaşmaya başlar. Başka bir deyişle, din insanın kendi hayal ürünü olduğu halde, onun kaderini belirleyen bağımsız, dışsal ve yabancı bir güçmüş gibi algılanır. Sonuç olarak insanın kendi ürettiği düşünceler, kendi kontrolünden çıkmaya ve hatta onu kontrol etmeye başlar. Marx için dinin, yabancılaşmış bir düşünsel ürün olmasının dışında, başka bir önemli boyutu daha vardır. Buna göre, dinsel ve benzeri mistik açıklamalar, özellikle sınıflı toplumlarda egemen sınıfın imtiyazlı sınıfsal çıkarlarını ve hâkimiyetini meşrulaştırma araçlarına dönüşmüşlerdir. Marx aynı zamanda dinin baskı ve sömürü altındaki kesimlerin acılarını katlanılır kılmaya çalıştığını da vurgular. Din, acımasız bir dünyada ezilenin sığındığı bir duygudur. Ancak din, insanların baskı ve sömürüden kaynaklanan acılarını dindirecek ve onları yoksulluktan kurtaracak gerçek çözümler sunmak yerine, dikkatlerini öte dünya üzerinde yoğunlaştırır. Bu da egemen sınıfın imtiyazlı konumunu meşrulaştırmasına ve sürdürmesine yardımcı olur. Özetle Marx için din, hakim sınıfın hakimiyetini ve baskısını meşrulaştıran bir mittir. Bundan dolayı Marx için sömürü ve yabancılaşma gibi din de tarihsel bir olgudur ve onu var eden sosyal koşullar ortadan kalkınca kaybolacaktır. Başka bir deyişle, Marx’ın ideal toplum tipinde ne sömürü ne yabancılaşma ne de dine yer yoktur.
Marx kapitalizm analizinde klasik iktisatçıları hangi çerçevede eleştirmiştir?
Marx, klasik iktisatçıları temel olarak iki açıdan eleştirmektedir. Birincisi klasik iktisatçılar kapitalist ekonomide, ekonomiye konu olan olay ve olguların sadece görünen yönünü analiz etmişlerdir. Oysa ona göre, görünenin değil, görünenin ardında yatan gerçek toplumsal ilişkilerin açığa çıkarılması gerekir. Bu anlamda Marx’ın kapitalizm analizi, aynı zamanda klasik iktisadın eleştirisini içeren bir bakış açısına sahiptir. Örneğin klasik iktisadın kurucularından Adam Smith, ekonomide ücret, kar ve rant olmak üzere üç tür bölüşüm ilişkisi tespit etmiştir. Ancak Smith bu bölüşüm ilişkilerinin aslında eşitsiz geliştiğini analiz etmemiştir. İkincisi, klasik iktisatçılar ekonominin yasalarını evrensel görmektedir. Marx’a göre ise her ekonomik rejimin (üretim biçiminin) kendine özgü yasaları vardır. Bu anlamda kapitalist rejim kendine özgü işleyiş yasaları ile diğer sınıflı toplumlardan farklılaşmaktadır.
Marx’a göre kapitalizm diğer üretim biçimlerinden hangi açılardan farklılaşmaktadır?
Kapitalizm diğer üretim biçimlerinden farklı olarak kendine özgü özel meta üretiminin en yüksek olduğu bir sistemdir. Diğer bir deyişle, her şeyin alınıp satıldığı ve her şeyin fiyatının olduğu bir sistemdir. Özel meta üretim sistemi olarak kapitalizmin özünü ise artı-değer (kâr) yaratma ve bu yaratılan artı-değeri sürekli çoğaltmak oluşturmaktadır.
Meta nedir?
Meta insan emeği tarafından üretilen, kullanım değerine ve değiş-tokuş edilebilme özelliğine (değişim değeri) sahip bir üründür. Tüm metaların ortak yanı ise, insan emeği tarafından üretiliyor olmalarıdır. Yani insan emeği tarafından yaratılan metanın hem kullanım hem de değişim değeri vardır.
Marx’a göre değişimin türleri nelerdir?
Marx iki değişim türünden söz etmektedir. Birinci tür değişimde, yani maldan mala giden değişim; ihtiyaç olan bir mala karşı sahip olunan başka bir mal verilir. Mala karşı mal verilen değişim türünde eşitlik ilkesi vardır. Diğer bir deyişle, bu süreçte herhangi bir fazla ya da kâr elde etme durumuna rastlanmaz. İkinci tür değişimde, malın değişiminde para kullanılır ve bu değişim türü maldan geçen para olarak tanımlanmaktadır. Özel meta üretim sistemi olan kapitalizmin ayırıcı özelliği maldan geçen para değişimidir ve amaç değişim süreci sonucunda başlangıçta sahip olunandan daha fazlasına sahip olmaktır.
İşgücünün metalaşması ne anlama gelmektedir?
Kapitalist meta üretiminde, basit meta üretiminden farklı olarak, işgücünün kendisi de metaya dönüşür. İşgücünün metalaşması, bir meta gibi onun da alınıp satılır hale gelmesidir. Basit meta üretiminde üretici hem kendi işgücünü kullanmakta, hem de üretim araçlarının sahibi durumundadır. Bundan dolayı da ürettiği ürün kendisine aittir. Kapitalist meta üretiminde ise işçi mülksüzleştiği için üretim araçlarının sahipliğinden yoksundur ve kendi işgücünden başka satacak hiçbir şeyi yoktur. Bundan dolayı da işçinin ürettiği ürüne üretim araçlarına sahip kapitalist el koymaktadır. Diğer bir deyişle, kapitalist meta üretim sisteminin temel koşullarından biri üretim araçlarının özel mülkiyetinin kapitalistlerin elinde olması, diğeri ise, yaşamını sürdürmesi için işgücünü satmaktan başka çaresi olmayan özgür ücretli işçilerin olmasıdır. Sonuç olarak, Marx’a göre kapitalist meta üretim sisteminde paranın sermayeye dönüşmesinin önkoşullarından biri işgücünün metalaşmasıdır. Çünkü metalaşan işgücü kapitalist meta üretim sisteminde değeri yaratmakta ve/veya değerin (kârın) kaynağını oluşturmaktadır.
Kapitalist üretim süreci ile değer arasında nasıl bir ilişki söz konusudur?
İşgücünün metanın hem kullanım değerini hem de değerini yaratıyor olmasından dolayı, kapitalist üretim süreci hem kullanım değeri üretme süreci hem de artı-değer üretme süreci olmak üzere ikili bir özelliğe sahiptir. Kapitalist üretim süreci işçilerin sömürülmesi yoluyla sürekli bir artı-değer yaratma üzerine kurulmuştur. Ayrıca, Marx’a göre kapitalist üretim sürecinde üretici tarafından yaratılan ürün, basit meta üretimindeki gibi üreticinin kendisine ait değil, üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olan kapitaliste aittir. Basit meta üretiminden farklı olarak, üretime yaratılan sermaye artı-değer aracılığıyla sürekli çoğalmak zorundadır. Sonuç olarak, kapitalist üretim süreci kullanım değeri ve artı-değer üretme süreçlerinden oluşmaktadır.
Marx’a göre metalaşan işgücünün değeri nasıl belirlenir?
Marx’a göre metalaşan işgücünün değeri herhangi bir malın değeri gibi ölçülür. İşgücünün değeri kendisinin ve ailesinin geçinmesi için gerekli mal ve hizmetlerin miktarına denk düşer. Üretim sürecinde fiziksel, ruhsal ve sinirsel enerjinin kullanma yeteneği (yani işgücü) insana bir kerelik verilmiş değildir. Bu işgücünün sürekli yenilenmesi yani yeniden üretilmesi gerekir. Örneğin, fabrikada çalışan bir işçi işgücünü yeniden üretebilmek için, yemek yemek, başını sokabilecek bir yere sahip olmak, uyumak, giyinmek ve bilgisini genişletmek zorundadır. İşgücünün her gün kendini yenilemesi ve ertesi gün işe başlaması için ihtiyacı olan bu geçim araçlarını (gıda, konut, ev eşyası vb.) satın alması gerekir. Sonuç olarak, işgücünün değeri, kendisinin ve ailesinin yeniden üretimi için gerekli olan geçimlik mal ve hizmetlerin (geçinim gereçleri) değeriyle belirlenir.
Marx artı-değer ve çalışma arasında nasıl bir ilişki kurmuştur?
Marx iş süresini zorunlu iş süresi ve artı-iş süresi olarak tanımlamaktadır. Zorunlu iş süresi işçinin aldığı ücrete karşılık gelir. Ancak iş günü (süresi) devam eder ve işgücünün burada yarattığı değere kapitalist el koymaktadır. Diğer bir deyişle, artı-iş süresi işgücünün yarattığı değerin kapitalist tarafından el konulan kısmını oluşturur. Artı-değer ise, işçi tarafından artı-iş sürecinde (fazla çalışma) üretilen ve kapitalist tarafından el konulan değer miktarıdır. Sonuç olarak, işçinin ücret olarak aldığı değeri üretmek için gerekli çalışma süresine zorunlu çalışma denir. Bu sürenin dışında kalan çalışmaya fazla çalışma denir. Fazla çalışmada (artı-iş süresi) üretilen değere artı-değer denir.
Marx’a göre kapitalizmin çelişkileri nelerdir?
Marx’ın çelişki kavramı bir toplumsal yapıyı içinden zayıflatan gerilim ve gerginlikleri ifade etmektedir. Sistemin içsel çelişkilerinden biri olan toplam kâr hadlerinin düşme eğilimi, süreç içinde ortaya çıkacaktır. Kârların düşme eğilimi kapitalist sistemin belli aralıklarla ekonomik krizlere girmesine neden olmaktadır. Kârların düşme eğilimi, ücretlerin düşmesine, ücretlerin düşmesi ise, alım gücünün zayıflamasına neden olur. Ekonominin kendi içindeki gerilim ve gerginlikleri (çelişkisi) kapitalizmin sürekli krizler yaratan bir sistem olmasına neden olur. Bu kapitalizmin “sisteme dair çelişkisini” oluşturmaktadır. Kapitalizmin diğer çelişkisi ise “toplumsal çelişkileridir.” Sınıf çatışması toplumsal bir çelişkidir ve kapitalizmin içinden gelişir. Bu çelişkinin gelişmesi kapitalizmin sisteme dair çelişkisiyle (ekonomik krizler) ilişkilidir.
Marx’ın sınıf kuramının temel kabulleri nelerdir?
Marx kapitalist toplumda sınıfların oluşumunu analiz ederken başlangıç noktası olarak sınıfların üretim süreci içindeki nesnel konumlarına bakmaktadır. Sınıflar üretim araçlarıyla kurdukları ilişkiye bağlı olarak belirlenirler. Yani sınıflar üretim araçları karşısındaki konumlarına, daha açık olarak üretim araçlarına sahip olup olmadıklarına bakılarak analiz edilmektedir. Ona göre, emeğin mülksüzleşmesi ve bunun sonucunda ücret karşılığı çalışma durumu, sınıfların oluşum sürecinin analizinde önemli bir yer tutmaktadır.
Marx’a göre kapitalist toplum hangi sınıflardan oluşmaktadır?
Marx’a göre, kapitalist toplum temel olarak iki sınıftan oluşmaktadır. Birincisi, üretim araçlarına sahip olan kapitalist sınıf (burjuvazi) ve diğeri ise mülksüzleşen ve ücret karşılığı çalışmak zorunda kalan işçi sınıfıdır (proletarya).