Turizm Sosyolojisi Dersi 2. Ünite Özet
Turizm Olgusunun Tarihsel Arka Planı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Endüstri devriminden sonra, özellikle işçi sınıfının ücretli izin haklarını kazanması ve bunun sonucunda, boş zaman elde etmesiyle, kitlesel bir nitelik kazanan ve bu anlamda, toplumsal bir olgu hâline gelen turizmin geçmişi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Ancak İlk ve Orta Çağ’daki turizmin niteliği ile modern toplumdaki turizmin niteliği hiç kuşkusuz ki çok farklıdır. Tatil ve turizm İlk ve Orta Çağ’da sadece çok sınırlı sayıdaki soylular için söz konusuyken günümüzde geniş toplum kesimlerinin katıldığı bir sosyal etkinlik durumuna gelmiştir.
Anadolu; Avrupa, Asya hatta bir ölçüde Afrika kıtasının birleşim noktasında yer almasından dolayı taşıdığı stratejik konumu nedeniyle, pek çok uygarlığın ortaya çıkıp geliştiği bir coğrafya olmuştur. Dünyanın en eski yerleşimlerinden olan Çatalhöyük, Çayönü, Hacılar, Göbekli Tepe, Yumuktepe yerleşimleri Neolitik Çağ’da Anadolu’da kurulmuş; Sümer, Asur, Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Yunan, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu, Osmanlı gibi tarihte iz bırakmış uygarlıklar da bu coğrafyada yer almıştır. Bu büyük uygarlıkları barındırması açısından, Anadolu tarihi köklü ve zengin bir geçmişe sahiptir.
Tarihte Turizm Faaliyetine İlişkin İlk Örnekler
Tarihsel süreç içinde turizm endüstrisinin kökenleri, ilk çağlara kadar uzanmaktadır. İlk çağlarda tatil ve turizm davranışı, günümüzde olduğu gibi, ekonomik anlamda bireylerin harcama imkânı ve boş zamana sahip olma durumuna göre şekilleniyordu. Tarihsel süreçte toplum bireyleri arasında ortaya çıkan sosyo-ekonomik farklılaşma sonucunda toplum içinde bir kesim zenginleşmiş, bununla birlikte toplumun çok küçük bir kesimini oluşturan yönetici sınıflar da dönemin ayrıcalıklı sınıfını oluşturmuşlardır. Bu sınıflar sahip oldukları refah sayesinde ilk turizm faaliyetlerine katılan kişiler olmuşlardır.
Turizm çeşitliliği bağlamında, ilk çağlardaki turizm faaliyetleri ile günümüzdeki turizm faaliyetleri karşılaştırıldığında, turizm çeşitleri açısından benzerlikler söz konusudur. Bu konuda dikkat çekici turizm türü, inanç turizmidir. Günümüzdeki turizm faaliyetleri arasında, önemi ve yaygınlığı giderek artan inanç turizminin geçmişi, çok eski çağlara kadar gitmektedir. İnanç turizmi bağlamında günümüzde de gerçekleşen, kutsal yerlerin ziyaret edilmesi (hac), kutsal olduğuna inanılan yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi, kutsal olduğu düşünülen davranış ve ritüellerin tekrar edilmesi gibi davranışların tarihsel arka planı, çok eski dönemlere kadar gitmektedir. Günümüzde spor turizmi açısından oldukça önemli bir yere sahip olan olimpiyatların ilk ortaya çıkışı da gene dinsel bir nedenle meydana gelmiştir.
İlk çağlardan beri var olan diğer diğer bir turizm etkinliği ise sağlık turizmidir. Sağlık turizmi içinde yer alan, özellikle termal kaplıcaların, binlerce yıldan beri ziyaret edildiği bilinmektedir. Termal kaplıcaların ziyaret edilmesi, günümüzde de birçok insanın katıldığı, yaygın bir turizm türüdür. Daha önce de değinildiği gibi, insanlık tarihinde turizm faaliyetleri ile ilgili olan en eski örnekler, Sümer, Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarının da içinde bulunduğu, Akdeniz havzasında bulunmaktadır.
Sümerler
Sümerler medeniyeti incelendiğinde en eski turizm faaliyetlerinin izlerine rastlamak mümkündür. Parayı, yazıyı ve tekerleği keşfedenler olarak seyahati de ilk keşfedenlerin Sümerliler olduğu düşünülmektedir. Böylece ilk seyahatlerin, MÖ 4000’lerde Sümerler döneminde başladığı kanısı mevcuttur.
Mısır
Turizmin ilk izlerinin görüldüğü diğer bir medeniyet ise Eski Mısırdır. MÖ 3000’lerde bilinen ve oldukça popüler bir ziyaret yeri olan Mısır, o dönemde sahip olduğu zenginlikler, özellikle piramitlerden dolayı oldukça ilgi, dolayısıyla da ziyaretçi çeken bir yerdi. Bundan dolayı Eski Mısır’da konaklama gereksinimini karşılamaya yönelik olarak çok sayıda han ve benzeri konaklama yeri inşa edilmiş ve Eski Mısır bu anlamda önemli bir gelişme kaydetmiştir.
Günümüzdeki modern anlamıyla turizme benzer faaliyetlerin ise daha çok Antik Yunan ve Roma çağında görülmeye başladığı bilinmektedir. Bu anlamda ilk dikkat çekici faaliyet ise bugün de hâlen varlığını sürdürmekte olan Olimpiyat Oyunları’dır. Olimpiyat Oyunları seyahat, konaklama, eğlence ve kültürel alışveriş gibi bugünkü turizm faaliyetlerine benzeyen birçok unsuru içinde barındırmaktadır.
Günümüzde görülen ve bir bakıma kültürel Vandalizm olarak adlandırılabilecek olan, tarihsel eserlerin üzerine yazı yazılması ve işaret bırakılması geleneğinin Yunan ve Roma çağlarından beri sürmekte olduğu görülmektedir. Yunanistan, Anadolu ve Mısır’daki önemli tarihsel eserler üzerine kazınmış olan duvar yazıları, Mısır’da olduğu gibi, Antik Çağ için de turizm olgusu açısından kanıt niteliğinde bulgular olarak kabul edilebilir. Ancak Antik Çağ’da turizm olgusunun varlığı açısından kanıt oluşturabilecek olan bulgular sadece duvar yazılarından ibaret değildir. Duvar yazıları dışında dönemin bazı edebi eserlerinde de gezip görme ve dinsel amaçlı ziyaretlerden söz edilmektedir. Tarihsel süreçte sayıları az olmakla birlikte edebî eserler, insanların tapınakları sadece görmek için değil; festivaller, ayinler ve sağlıkla ilgili nedenlerle de ziyaret ettiklerini anlatmaktadırlar. Örneğin Herodot (MÖ 484-M.Ö. 425), MÖ 5. yy. da Mısır’da yapılan festivallere ilişkin tanıklıklarını Tarih (Historia) isimli eserinde ayrıntılı olarak anlatmıştır. Tarihin babası olarak bilinen Herodot, eserlerinde sadece tarihsel konulardan ve olaylardan söz etmez; tarihsel olayların yanı sıra, gezdiği yerleri ve oralarda gördüklerini de anlatır. Bu gibi sebeplerle Herodot, ilk tarih yazarı olmakla birlikte, ilk gezi/turizm yazarı olarak da kabul edilebilir. Heredot’un yanı sıra Yunanlı Gezgin Pausanias’ın da önemli yazıları mevcuttur. Pausanias yazılarında din merkezlerini tanıtmakta ve buraları ziyaret edebilecek kişilere önemli bilgiler vermektedir. Bu açıdan Pausanias’ın eserleri günümüzün rehber kitaplarını anımsatmaktadır.
Antik Çağ’a ait gezi rehberlerinde, sıklıkla festivallerden söz edilmektedir. Bunun nedeni, Antik Çağ’da festivallerin gezi aktivitelerinden olması ve bu dönemde seyahat edenlerin önemli bir bölümünün festivallere katılmak amacıyla seyahat etmeleridir.
Sağlık Antik Çağ’daki seyahat ve turizm türlerinden bir diğerini oluşturmaktadır. Sağlık tanrısı Asklepios’un tapınakları, üretilmiş olan mucizevi iyileşme hikâyeleriyle, sağlık sorunlarına çare arayan insanların sıklıkla ziyaret ettiği yerler hâline gelmiştir. Bu sağlık merkezlerine yapılan çok sayıda ziyaretten dolayı, bu tapınakların bulunduğu yerler ve buraların çevresi ticari açıdan gelişme göstermiştir. Antik Çağ’da yukarıda değinilen; anıtların ziyaret edilmesi, festivaller ve sağlık amaçlı seyahatlerde konaklama gereksinimi, ya evlerde ya da misafirhane veya han gibi halka açık yerlerde karşılanmıştır.
Antik Roma ve Helenistik Dönemde Anadolu’da Turizm
Romalıların Anadolu’yu da kapsayacak bir şekilde ulaşım yollarını geliştirmesi, Roma döneminde bu toprakların tüm turizm faaliyetlerinde önemli bir yer tutmasına neden olmuştur. Romalılar döneminde anayol güzergahları üzerinde konaklama tesisleri inşa edilmiş ve bu tesislerle ilgili detaylı bilgilerin yer aldığı “itineria” adlı rehber kitaplar hazırlanmıştır.
Antik Çağ’daki turizm etkinliklerinde, dinsel nedenler önemli bir yer tutmaktadır. Dince kutsal sayılan yerlerin ziyaret edilmesi önemli turizm etkinliklerinden birisini oluşturmaktadır. Dinsel olarak kutsal sayılan yerler açısından Anadolu oldukça zengin kaynaklara sahiptir. Antik Çağ’da dinsel açıdan kutsal ve bundan dolayı ziyaret edilen yerler arasında, Ionia’ da bulunan Didyma (Didim) antik kenti bulunmaktadır. Anadolu topraklarında yer alan Didim, Efes, Bergama, Troya gibi kentler bu gibi amaçlarla ziyaret edilen önemli merkezler konumundaydı
. Roma döneminde seyahat ve yolculuklar açısından yapılan diğer önemli değişiklik, yol güzergâhları üzerine konaklama tesisleri yapılması ve bunların yaygınlaştırılmasıdır. Bu konaklama tesisleri, yolculukları kolaylaştırmış ve kalitesini artırmıştır. Bu konaklama tesisleriyle birlikte artık gezi ve yolculuklar uzun ve çekilmez bir hâl olmaktan çıkarak o günün koşullarında kısa ve zevkli hâle gelmiştir.
Antik çağ bağlamında sonuç olarak insanları turizm davranışına iten günümüz sebepleri ile o dönemde insanları turizm davranışa yönelten nedenlerin aynı olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra günümüzde turizm endüstrisinin terminolojisine girmiş olan bazı terim ve kavramların etimolojik kökenleri itibariyle, geçmişten ve özellikle Roma döneminden günümüze aktarıldığı görülmektedir.
Orta Çağ’da Turizm
Roma İmparatorluğu’nun V. Yüzyılda, Doğu Roma ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmasıyla birlikte, Batı Roma İmparatorluğu tamamen yıkılmış, Avrupa’da otorite boşluğu ortaya çıkmış, feodalizmin bu boşluğu doldurmasıyla seyahat faaliyetlerinde önemli azalmalar yaşanmıştır. Seyahat faaliyetlerindeki düşüş Orta Çağ’ın turizm faaliyetlerine de yansımış, feodal derebeyliklerin yol güvenliğini sağlayamaması sonucu insanlar yola çıkmaya korkar olmuşlardır.
Orta Çağ’da gezi ve seyahat faaliyetlerinin azalmasının diğer bir nedeni Hristiyanlık dinini getirdiği etkidir. Roma döneminin dinsel inancı olan paganizmin yerini Hristiyanlığın alması, bu dönemde Avrupa’da meydana gelen en köklü değişiklik olarak adlandırılabilir. Avrupa’da Hristiyanlığın yaygınlaşması ile birlikte, günlük yaşamın din tarafından daha sıkı bir şekilde kontrol altına alınması gündeme gelmiştir. Orta Çağ’da turizm faaliyetlerinde yaşanan tüm gerilemeye rağmen Müslümanlık ve Hristiyanlık dinlerinin bir gereği olan Hac ibadeti sebebiyle özellikle Orta Çağ’ın ikinci yarısında turizm faaliyetlerinde kısmen de olsa hareketlilik yaşanmıştır. Yine bu dönemde seyahatlere çıkarak yeni toprakları keşfeden ve buralar hakkında merak uyanmasını sağlayan Marco Polo, Vasco de Gama, Macellan gibi isimler seyahatlerde yaşanan kısmi hareketliliğin nedenlerindendir.
Aydınlanma ve Rönesans
Feodalizmin çökmesiyle feodalizmde etkili olan yaşam biçimleri de etkisini yitirmeye başlamıştır. Feodalizmin etkisini yitirmeye başlamasıyla birlikte uzun yıllar din ve kilisenin mutlak baskısı altında ve din ve kilisenin çizdiği çerçevede yaşamını sürdürmek zorunda kalmış olan toplum, birçok alanda olduğu gibi seyahat alanında da özgürleşmeye başlamıştır. Bu bağlamda din ve kutsallıkla temellendirilmiş varlık ve bilgi anlayışının yerini, insan aklı ile iradesiyle temellendirilmiş olan bir varlık ve bilgi anlayışı almaya başlamıştır.
Aydınlanma olarak adlandırılan bu dönem insanlığın kendi iradesiyle, içinde bulunduğu ergin olmama durumundan çıkması ya da kurtulmasıdır. Bu tanımlamayı şu şekilde açmak mümkündür: Aydınlanma ile birlikte, Orta Çağ’da geçerli olan tanrı ve kutsallıkla temellendirilmiş varlık ve bilgi anlayışının yerini insan aklı, iradesi, yetenek ve kapasiteleri ile temellendirilmiş bir varlık ve bilgi anlayışı almıştır.
Aydınlanma ile birlikte değinilmesi gereken diğer önemli bir değişim Rönesans’tır. Rönesans ile birlikte bilgi üretme, bilim, kültür ve sanat kilisenin tekelinden çıkarak yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu bağlamda bilimsel gelişmeler artmış, kültür ve sanat etkinlikleri özgürleşmiş ve sayıca artmıştır. Dolayısıyla bu alanlara ilgi gösterenlerin sayılarında da çok önemli artışlar meydana gelmiştir. Söz konusu gelişmelerin sonucunda Avrupa’da ve Avrupa’yı da taşan ölçüde, ticaret ve ekonominin yanı sıra, bilim, sanat ve kültür alanında bir piyasa oluşmaya başlamış ve oluşan bu yeni piyasanın etkisiyle de gezi ve seyahatlerde artışlar ortaya çıkmıştır.
Aydınlanma döneminde ayrıca, özellikle deniz ulaşımında ortaya çıkan gelişmeler ve teknolojiler, deniz aşırı yolculukları oldukça kolaylaştırmıştır. Yeni keşfedilen kıta olan Amerika’ya, Hindistan’a ve Uzak Doğu’ya olan, ticari, siyasi, bilimsel anlamdaki yolculukların sayılarında müthiş artışlar görülmüştür. Turizm tarihi açısından, kısaca Aydınlanma etkisi diye adlandırılabilecek bu durum dikkat çekicidir. Ayrıca Aydınlanma dönemi ile birlikte, ticaretin gelişmesi ve yaygınlaşması, yeni bir sınıfın, burjuva sınıfının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Burjuvazi sınıfında yer alanlar, içinde yer aldıkları ticaret faaliyetlerinin yaygınlaşması sonucu, daha çok seyahat etmek zorunda kalmışlar ve bunun sonucunda, konaklamaya yönelik tesislerin sayı ve niteliklerinde artış görülmüştür. Bununla birlikte, bugünkü turizm faaliyetlerinde kullanılanlara benzeyen konaklama tesisleri olan hoteller ilk kez bu dönemde kurulmaya başlanmıştır.
Osmanlı Etkisi
Osmanlı’nın XV. yüzyılda artık küçük bir beylik olmaktan çıkarak bir İmparatorluk hâline gelmesiyle birlikte, Anadolu ve Orta Doğu’daki siyasi dengeler ve siyasi iklim değişmeye başlamıştır. Böylece önemli ticaret yolları olan İpek Yolu ve Baharat Yolu’nun kontrolünün Osmanlı Devleti’ne geçmesiyle birlikte bu yolların güvenliğinin, inandırıcılığının sağlanması için, yol üzerinde çok sayıda hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler yapılmıştır. Asya’dan Avrupa’ya kadar çok önemli bir coğrafyada etki alanına sahip olan bu ticaret yollarında yapılan tesislerin varlığı, seyahatlerin ve dolayısıyla turizmin gelişmesi için zemin hazırlamıştır.
Osmanlı Devleti dönemindeki diğer bir önemli gelişme İslam dünyasında önemli seyahat turizmi ve dinsel turizm olarak adlandırılabilecek, Arabistan’daki Mekke ve Medine’ye yapılan hac ziyaretleridir. Günümüzde de sürmekte olan bu hac ziyaretleri, Osmanlı döneminde sağlanan yol ve diğer konaklama hizmetleri sayesinde düzenli ve güvenli bir şekilde yapılır olmuştur. Osmanlı Dönemi’nde yaşamış olan en önemli seyyah Evliya Çelebi’dir. Gezdiği yerleri öyküsel bir biçimde yazan Evliya Çelebi’nin yazıları daha fazla insanın bu coğrafyayı merak ederek seyahate çıkmasına neden olmuştur.
Sanayi Devrimi
Yukarıda bahsedilen ve tarihsel süreçte turizmin gelişmesine katkı sağlayan tüm gelişmeler bir tarafa, bu konudaki en önemli gelişme, Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesidir. Sanayi Devrimi ile birlikte kentlerde yaşamaya başlayan ve geniş kitleler halinde belirli merkezlerde bir arada çalışan kişiler düzenli gelir elde etmeye başlamışlardır. Her ne kadar ilk başlarda uzun saatler çalışmak zorunda kalsalar da 19. yüzyılın sonlarında sekiz saatlik iş günü için son derece zorlu mücadeleler veren işçi sınıfı önemli haklar elde etmiştir. 20. yüzyılın başlarında, işçilerin elde ettiği sekiz saatlik iş günü, beş günlük çalışma haftası ve ücretli yıllık izin haklarını elde etmeye başlamasıyla, ilk kez turizm kitlesel bir nitelik kazanmaya başlamıştır.
Sanayi Devrimi’nin ardından kitlesel bir nitelik kazanan turizm hareketleri 1950’li yıllarda önemli bir gelişme daha yaşamıştır. II. Dünya Savaşı sonrası Batı kapitalizminin ve endüstrileşmenin giderek derinleşmesi ve Batı dışı toplumlara da yayılması ile halkın refah düzeyi artmış, böylece daha fazla sayıda insan turizm faaliyetlerine katılmıştır. 1980 ve 1990’lı yıllarda ise iyice artan küreselleşme sayesinde sanayileşme dünya coğrafyasının çok önemli bir kesimine ulaşmış, ilk defa Batı dışındaki toplumlarda da sanayileşme görülmüştür. Bu dönemde tüm dünyada sayısı artan işçi sınıfının turizm faaliyetlerine katılması endüstride daha fazla insanın yer almasını sağlamıştır.