Orta Doğuda Siyaset Dersi 6. Ünite Özet
Orta Doğu’Da Enerji Kaynakları Ve Politikaları
- Özet
Küresel Enerji Piyasası Açısından Orta Doğu’nun Konumu ve Önemi
Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %57’si ve doğal gaz kaynaklarının da %41’i Orta Doğu’da bulunmaktadır. Bu olgu Orta Doğu’yu dünya siyasetinin merkez üssü haline dönüştürmekte ve önemli bir yer atfedilmesine yol açmaktadır. Dünyada enerji rezervine sahip olmayan ülkeler en büyük tüketimi gerçekleştirdiği için petrol tedarikinin önemli bir kısmını Orta Doğu ülkelerinden karşılamaktadır. OPEC üyesi 12 ülke toplam ham petrol rezervinin %81’ini elinde tutmaktadır. Bu rezervlerin önemli bir kısmı 265 milyar varili S. Arabistan, 141 milyar varili İran, 141 milyar varili Irak, 98 milyar varili BAE, 101 milyar varili Kuveyt, 5,5 milyar varili Umman, 2.5 milyar varili Suriye, 25 milyar varili Katar ve diğer Orta Doğu ülkelerinde de toplamda yaklaşık 3 milyar varillik bir rezerv bulunmaktadır. Orta Doğu bölgesi, doğal gaz rezervi bakımından da dünyanın en zengin bölgesi konumunda yer almaktadır. Doğal Gaz İhracatçısı Ülkeler Forumu (The Gas Exporting Countries ForumGECF) 2001 yılında İran’da gerçekleştirilen bir toplantıyla kurulmuş ve doğal gaz konusunda da OPEC benzeri bir kartel oluşturarak üretim ve fiyatlandırmada işbirliğini güçlendirmek hedeflenmiştir. Dünya doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %41’inin Orta Doğu’da yer alması bölgenin önemini ortaya koymaktadır.
Dünya Enerji Üretimi ve Tüketiminde Orta Doğu Ülkelerinin Rolü
Zengin rezervlere sahip Orta Doğu ülkeleri, 1960’da Irak’ta kurulan OPEC’in de üyesidirler. Petrol fiyatlarına istikrar kazandırma amacıyla kurulan OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) 1970’lerden sonra petrol fiyatlarının yanı sıra üretim ve üye ülkeler arasında petrol piyasasının istikrarını sağlama amacına yönelmiştir. OPEC kurucu üyeleri arasında İran, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Venezuela bulunmaktadır. Salt rezerv değil aynı zamanda tüketiciler açısından ele alındığında petrol ithalatı açısından da Orta Doğu oldukça yaşamsal bir öneme sahiptir. Bundan dolayı uluslararası sistemdeki ülkeler, Orta Doğu ülkelerindeki siyasal ve toplumsal gelişmelere kayıtsız kalamamaktadırlar. Petrolün güvenirliği, kolaylığı, yenilenebilir bir kaynak olmaması enerji tüketiminde petrole olan bağımlılığın sürmesine yol açmaktadır. Ancak bu faktörler tek başına yeterli olamayarak buna bir de fiyat faktörünün eklenmesi gerektiği görülmektedir. Nitekim 2008 yılında kömür ve doğalgaz tüketiminin artmasında yüksek petrol fiyatlarının önemli bir rolü olmuştur. Doğal olarak artan petrol talebinin hangi ülkeler için ne ifade ettiğinin daha iyi anlaşılabilmesi için ülkelerin tüketimini dikkate almak gerekir. Bu durumda bize en büyük tüketimi gelişmiş ülkelerin yaptığını göstermektedir.
Dünya petrol üretiminin yaklaşık %32-34’ünü karşılayan Orta Doğu ülkelerinin dünya petrol tüketimindeki payı ise yaklaşık %9 civarındadır. Ürettiği petrolün büyük bir kısmını ihraç eden Orta Doğu ülkelerinin en büyük alıcıları hem gelişmiş sanayi ülkeleri hem de petrol yoksunu ülkelerin tümüdür.
Enerji Ticaretinin Uluslararası İlişkilere Etkisi
Orta Doğu’daki enerji ile politika arasındaki ilişkinin anlaşılmasına, enerji kaynaklarının küresel ticarete etkisi katkı sağlamaktadır. Petrol fiyatlarına bağlı olarak tüketici ülkelerden üretici ülkelere her yıl ciddi bir gelir transferi yapılmaktadır. Ulaştırma, rafine sonrası petrol ve ülkeler tarafından uygulanan vergiler fiyatlara eklenince petrol piyasasını doğrudan etkileyen oranlarda paraların el değiştirdiği görülmektedir. 2008 yılında petrol fiyatlarında yaşanan istikrarsızlıklar nedeniyle Orta Doğu ülkelerinin gelirlerinde büyük bir artış yaşandı. Petrol fiyatlarındaki değişiklik Orta Doğu’daki üreticiler kadar bölge dışındaki petrol üreticisi ülkeleri de etkilemektedir. Özellikle Meksika, Venezuela, Nijerya ve Rusya Federasyonu petrol fiyatlarındaki değişimlerden etkilenen en önemli ülkeler arasında yer almaktadır. Dolayısıyla Orta Doğu’da yaşanacak olası bir kriz doğrudan bölge dışı üretici ülkelerin gelirlerini etkileyecek ve bir artışa yol açacaktır. Dolayısıyla ham petrol fiyatlarındaki artış tüm tüketici ülkeleri doğrudan etkileyecektir.
Enerji Rezervine Sahip Orta Doğu Ülkelerinin Siyasal ve Toplumsal Yapıları ve Petrol Politikaları
Petrol ve doğal gaz kaynaklarının varlığına karşın petrol zengini Basra Körfezi ülkelerinin toplumsal ve siyasal yapılarına bakıldığında, İran ve Irak dışındaki rejimlerin geleneksel krallık veya emirlikle yönetildiği, bu ülkelerdeki devlet yönetiminin belli aileler elinde olduğu görülmektedir.
Basra Körfezi ülkeleri güçlü ekonomik yapıya sahip olmalarına karşın kırılgan toplum yapıları nedeniyle rejimlerini iç ve dış tehditlere karşı koruma gereği duymaktadırlar. İran ve Irak bu noktada diğer ülkelerden farklılık göstermektedir. Her iki ülke de ciddi bir enerji rezervine sahiptir; ancak Irak Amerikan işgali sonrası, İran ise Humeyni devrimi sonrası hem bölgesel hem de ulusal sorunlar yaşamış ve barışçıl bir işbirliğine ulaşamamıştır. Suudi rejimi de Irak işgali sonrası ve İran’ın artan etkisi yüzünden sorun yaşamakta ve ciddi silahlanma projelerini gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Suudi Arabistan bir süredir artan enerji gelirlerinin bir kısmını güvenlik politikalarına yatırmaktadır. Sonuç olarak dünya rezervlerinin önemli bir kısmını barından Basra Körfezi hem rekabet halindeki rejimler hem de birbirlerinin etkisini sınırlamaya çalışan rejimleri barındırmaktadır.
Suudi Arabistan’ın rezervlerine bakıldığında dünya petrol rezervlerinin %16’sına sahip olduğu görülmektedir; üstelik en düşük maliyetlerle petrol üreten bu ülkenin tek başına ABD’nin petrol talebinin neredeyse %15-20’lik kısmını karşıladığı bilinmektedir. Umman’a bakıldığındaysa, diğer yeraltı zenginlikleri arasında doğal gazın başta geldiği ve var olan rezervlerin çok az bir kısmının bugünkü teknoloji ile üretildiği tahmin edilmektedir. Bahreyn ise, ilk petrol keşfedilen ülkelerden biridir. Düşük petrol üretimi ve diğerlerine kıyasla önemsiz bir rezerve sahip olmasına rağmen, bölgenin gelişen hizmet sektörünü elinde tutmaktaydı. Bahreyn’in stratejik konumu onun bölgenin önemli bir ticaret ve hizmet merkezi olmasına yol açmıştır. Bu durum Dubai ve Katar’ın ekonomik girişimleriyle son bulmuştur. Birkaç alanda ekonomik açılım gösteren Bahreyn, Arap Baharı ile birlikte Şii isyanı yüzünden ciddi sorunlarla yüzleşmiştir. Katar ise, hem ekonomik hem de politik liberalizasyonlar anlamında ciddi adımlar atmıştır. Umman’ın ekonomisi de büyük oranda petrol üretimi ve ihracatına dayanmaktadır. Diğer Körfez ülkeleri gibi kraliyet ile yönetilmektedir.
Kuveyt ise güçlü ekonomik yapısına rağmen, petrole olan bağımlılığını azaltmak için ekonomisini çeşitlendirme çalışmaları yapmaktadır.
BAE, petrol ve doğal gaz rezervleri açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasındadır. Aynı zamanda Rusya, İran ve Katar’dan sonra en fazla kanıtlanmış doğal gaz rezervine sahip ülkedir. Bölgedeki en liberal ekonomiye sahiptir ve BAE’de Abu Dabi toplam petrol rezervinin %95’ine sahipken, geri kalan petrolün önemli bir kısmı Dubai’ye aittir.
Orta Doğulu petrol üreticisi ülkeler, dünyanın en stratejik enerji kaynaklarından en az ikisine sahiptir. Özellikle 11 Eylül, Arap Baharı, Afganistan Savaşı ve Irak Savaşı sonrası Arap yöneticileri, ABD’nin siyasi ve askeri baskısı altında petrol üzerindeki devlet kontrolünü gevşetmeye zorlanmaktadır. İran üzerindeki siyasi ve diplomatik baskılar devam etmektedir. Artan uluslararası baskı karşısında bazı Arap üreticilerin çok uluslu petrol şirketleri ile bir anlaşmaya gidip, petrol üzerindeki devlet tekelini gevşetecekleri tahmin edilmektedir.