aofsoru.com

Orta Doğuda Siyaset Dersi 3. Ünite Özet

Soğuk Savaş Döneminde Orta Doğu

Soğuk Savaşın İlk Yıllarında Orta Doğu

Orta Doğu’da soğuk savaşın ilk yıllarına siyasi açıdan bakıldığında İngiltere ve Fransa’nın bu bölgede etkili olduğu görülmektedir. ABD ise ekonomik anlamda bu bölgede etkili bir konumdaydı. Türkiye ve İran bu dönemde Orta Doğu’nun korunması için cephe olarak görünen ülkelerdi. ABD ve İngiltere Sovyetlerin Orta Doğu’ya girmemesi için çalışmalar yapılıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası dinamiklerin etkisiyle gerçekleşen Türkiye ve İran’a yönelik askeri yardımlarla birlikte bölgesel silahlanmada belirli bir yol kat edilmişti. Bunun yanı sıra, Orta Doğu’daki bölgesel dinamikler de uluslararası dinamiklerle eş zamanlı olarak devreye girmişti.

Yahudi ve Arap toplumları arasında Filistin sorunu çerçevesinde başlayan çatışma ve İngiltere’nin bölgedeki hâkimiyetini kaybetmeme çabaları ile gerilim kaçınılmaz olmuştu. İngiltere İkinci Dünya Savaşı’ndan oldukça yıpranmış çıkmasına rağmen, Mısır, Irak, Ürdün, Kuveyt ve Filistin üzerindeki denetimini korumak istiyordu. Mısır’ın İngiliz stratejisindeki önemi, Süveyş Kanalı şirketi ve Süveyş’teki askeri üstü. Süveyş’teki İngiliz üssü 38 askerî üs ve 10 askerî havaalanından oluşan yapısıyla 80,000 İngiliz askerini barındırmaktaydı. Bu üs, o dönemde dünyanın en büyük dış askerî üssünü oluşturmaktaydı. İngiltere, 1954’te Mısır’la yaptığı anlaşmayla bu üssü boşaltı.

İngiltere için en kötü senaryo, belirtilen ülkelerdeki hâkimiyetinin kaybolması ve bu boşluğun Rusya tarafından doldurulmasıydı. ’de bunun olmaması için gerekli önlemleri almaya çalışıyordu. Bu nedenle İngiltere, bölgede kendisine bağlı rejimleri desteklemek ve iktidarda kalmalarını sağlamak için bu ülkeleri silahlandırma yoluna gitti. Bu dönemde bölgedeki silahlandırma faaliyetlerinin yüzde 50’sinden fazlasını yapmıştı.

Birinci Arap-İsrail Savaşı

Filistin’de Araplar ve Yahudiler arasındaki gerginliğin artması ve iki ülke örgütlerinin İngiliz hedeflerine saldırması üzerine, İngilizler konuyu Birleşmiş Milletlere (BM) taşımışlardı. BM, 1947’de aldığı bir karar ile bir Arap devleti, bir Yahudi devleti ve özel statülü Kudüs bölgesi olacak şekilde Filistin’in üçe bölünmesini kararını almıştı. Bu karar doğrultusunda, İngiltere 1 Ocak 1948’de

Filistin Manda Yönetimi’ni 14 Mayıs’ta sona erdireceğini ve bölgeden çekileceğini duyurdu. İngiltere’nin çekilmesine saatler kala, Yahudilerin İsrail devletinin kurulduğunu ilan etmesiyle Mısır, Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün ve Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki Birinci Arap-İsrail Savaşı başlamış oldu.

Birinci Arap-İsrail Savaşı; Mısır’la 24 Şubat 1949’da, Lübnan’la 23 Mart 1949’da, Ürdün’le 3 Nisan 1949’da ve Suriye ile 20 Temmuz 1949’da ateşkes imzalanarak son buldu.

Savaş’ın sonuçlarına bakacak olursak, Filistin topraklarının % 80’i İsrail’in denetimi altına girmiştir. İnsani açıdan savaşın en önemli sonucu 700.000’den fazla Filistinli ülkesini terk ederek mülteci konumuna düşmüştür. Günümüzde ise bu sayı 4.500.000’i bulmuştur.

Bu savaş bölgede yaşanan gerginlikler ve ittifaklar bakımından bir dönüm noktası teşkil etmektedir. ABD, SSCB ve İngiltere’nin de bu savaşta takındığı tutumlar önemlidir. ABD, İsrail Devletinin ilanından 11 dakika sonra İsrail devletini tanıyıp destek vermiş, SSCB ilandan üç gün sonra İsrail’i tanımış ve İngiltere Ocak 1949’da fiilen, Nisan 1950’de ise resmi olarak İsrail devletini tanımıştır.

Stratejik açıdan bakıldığında bu savaşın zamanlaması İsrail için oldukça avantajlıdır. Çünkü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan silah fazlalığı ve Soğuk Savaşın başlaması, Yahudi örgütlerinin silahlanmasını sağlamıştır. Arap ülkelerinin bu dönemde bağımsız eylemler geliştirememesi, İsrail’in kuruluşunu ve genişlemesini sağlamıştır.

Süveyş Savaşı ve Bölgesel Etkileri

Birinci Arap-İsrail savaşından sonra Sovyetlerin bölgeye kayması endişesi ABD, İngiltere ve Fransa’yı yeni kontrol mekanizmaları oluşturmaya yönlendirmişti. Bölgeye yönelik silah satışını kontrol edebilmek amacıyla Üçlü Deklarasyon girişimi yapılmıştır. Üçlü Deklarasyon: ABD, İngiltere ve Fransa tarafından 25 Mayıs 1950’de açıklanan Üçlü Deklarasyon, Orta Doğu’daki silahlanmayı ilk kontrol girişimidir. Deklarasyon, Orta Doğu ülkelerine yönelik bir silah ambargosundan ziyade kontrollü silah satmayı amaçlıyordu. Buna göre Orta Doğu’ya üç ülkenin onayı olmadan silah satışı yapılmayacaktı. Ancak gerek üç ülkenin farklı çıkarlara sahip olmaları gerekse Mısır’ın Sovyetlerden silah alımı, bu mekanizmanın ortadan kalkmasına neden olmuştur.

Mısır ordusunda 22 Temmuz 1952’de Hür Subaylar isimli bir grubun askeri darbe ile yönetimi ele geçirmesi ile dengeler tekrar değişmiştir. Hür Subaylar hareketine General Muhammed Necip önderlik etse de, Albay Cemal Abdül Nasır yönetimde kontrolü sağlamıştır. Nasır yönetimindeki Mısır, 1970’li yıllara kadar Orta Doğu’da yaşanan birçok gelişmede önemli rol oynamıştır. Bunların başında da Süveyş Savaşı gelmektedir. Süveyş Savaşı’nın temel nedeni, ABD ve İngiltere’nin Naasır yönetiminin oldukça önem verdiği Asvan Barajı projesinin finansmanından çekilmesi olmuştur. Bu ülkeler finansmandan çekilince Hür Subaylar 26 Temmuz 1956’da Süveyş Kanal Şirketini millileştirmişlerdir. 29 Ekim 1956’da İsrail ’a saldırmış ve savaş başlamıştır. Bir gün sonra İngiltere ve Fransa ve İsrail’e ültimatom vermiş, Mısır buna uymamış ve 31 Ekim’de ’a saldırılmaya devam edilmiştir. 2 Kasım’da BM tarafından ateşkes çağrısı yapılmış ancak saldırılar devam etmiştir. ABD ve SSCB’den gelen baskılarla 7 Kasım’da ateşkese uyulmuştur. Süveyş Savaşı, kazananları ve kaybedenlerinin, farklı açılardan değişkenlik gösterdiği bir savaştır. İsrail, bu savaştan kısa vadeli ve doğrudan en kazançlı çıkan taraftır. İngiltere ve Fransa, savaştan askerî anlamda kazançlı çıkmakla beraber, orta ve uzun vadede siyasi açıdan mağlup olmuşlardır. Bu savaş, İngiltere’nin Orta Doğu’dan tasfiye edilme sürecini başlatmıştır. Yerini Amerikan nüfusuna bırakmıştır. Fransa, Nasır’ı devirememiş ve 1962’de Cezayir’in bağımsızlığını tanımak durumunda kalmıştır. Fransa ve İngiltere’nin yarattığı boşluk, ABD tarafından doldurulmaya çalışılmıştır. ABD artık bölgede kendi güvenlik politikalarını uygulamaya başlamıştır. Fakat Sovyet etkisi artınca Moskova silah kartını devreye sokmuş ve 1956-1967 sürecinde Sovyetler Birliğinin bölgede angajmanı artmıştır. Bu savaş ile Nasır, savaştan bir zafer ile çıkmış ve milliyetçi söylemleri daha geniş kitleleri etkilemeye başlamıştır.

ABD bu soruna önlem almazsa Batı’nın Orta Doğu’daki hayati çıkarları oldukça zedelenecekti. Bu nedenle ABD Başkanı D. Eisenhower 5 Ocak 1957’de Kongre’de verdiği mesajda açıklanan Eisenhower Doktrini ile ABD, Orta Doğu’ya yönelik net taahhütlerde bulunmaktaydı. Buna göre ABD bölge ülkelerine yapacağı ekonomik ve askerî yardımın yanı sıra talep edilmesi halinde doğrudan Amerikan askerlerini gönderip rejimleri koruyacaktı.

1869’da hizmete açılan Süveyş Kanalı, Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında Kızıldeniz üzerinden bir bağlantı kurmakta ve önceleri Batı Avrupa’ya ulaşmak için Afrika kıtasını dolaşan ticari gemilerin yolunu kısaltmaktaydı. Bu nedenle kanal, stratejik açıdan oldukça önemliydi. Kanalın kontrolü, 1956’da Mısır’ın millileştirme kararına kadar Kanal Şirketi’nin elinde olup çoğunluk hisseleri İngiltere ve Fransa’ya aitti.

Savaş sonrası dönem, kısa vadede ilişki ve ittifakların değişkenlik gösterdiği bir dönemdir. Geleneksel yönetimler, Doktrinin de etkisiyle Batı Blokuyla yeniden ilişki geliştirmişler ancak Ürdün ve Lübnan da yaşanan halk hareketleri bastırılsa da Irak’taki İngiliz yanlısı monarşinin bir askeri müdahale ile devrilmesi önlenememiştir. Yanı sıra, Suriye ve Mısır’ın Birleşik Arap Cumhuriyeti altında birleşmesi ve bölge içi çatışmalar bölgenin güvenliğini etkilemiştir.

Orta Doğu’da Mikro Savaş Ve İdeoloji

Mısır ve Suriye 1 Şubat 1958’de Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) altında birleşince, Arap ülkeleri arasında güvenlik parametreleri değişmiştir. BAC yapısı itibariyle Suriye’nin Mısır’a katılması anlamına gelmekteydi. Böylece Nasır’ın bölgedeki etkisi oldukça artmıştı. ABD ve İngiltere, BAC’a alternatif olarak Arap Birliği Federasyonu’nun kurulmasını desteklemişlerdi. Böylece Irak ve Ürdün 14 Şubat 1958’de Arap Birliğini kurduklarını ilan ederler. BAC’ın tersine Arap Birliği gevşek ve konfederal bir yapıdaydı. BAC’dan daha kısa ömürlü oldu ve 1958’de bir darbe ile son buldu. 1958’de Tuğgeneral Abdülkerim Kasım önderliğinde bir grup subay yönetimi devralmış ve böylece Monarşi, bir daha dönmemek üzere sonlanmıştır.

Orta Doğu, 1960’lı yıllarda bölgesel dinamiklerin getirdiği kamplaşmaların önemli bir sahnesi olmuştur. BAC ve Irak, bölgedeki geleneksel yönetimleri zor duruma sokan politikalar izlemekte, Suudi Arabistan ve Ürdün ise geleneksel yönetimleri korumaya çalışmaktaydı. Kısacası bu dönemde Arap ülkeleri arasında mikro düzeyde bir Soğuk Savaş yaşanmaktaydı. Bu bağlamda Suudi Arabistan, Mısır’la ilişkileri geliştirmek için Irak karşında Mısır yanlısı bir tutum izlerken Ürdün, Irak ile Mısır arasında bir denge politikası izlemeye çalışmaktaydı. Ancak 1961’de General Kasım yönetiminin Kuveyt’i ilhak etme girişimleri karşısında bu hareketin herkesin çıkarlarına bir tehdit olduğunu düşünen BAC, Suudi Arabistan ve Ürdün, Kuveyt’in ilhakını önlemek için geçici de olsa Irak karşısında birleşmiştir. Böylece Mısır, bir yandan Yemen ve Suriye’nin katılımıyla BAC’daki başat konumunu sürdürürken diğer yandan Suudi Arabistan ve Ürdün’le ilişkilerini geliştirmekte ve liderlik kaygısı nedeniyle Irak’ı bölgede izole etmekteydi.

1961’de Suriye’de bir grup subay darbe sonucunda yönetimi devralmışlardır. Subayların ilk işi Suriye’nin BAC’tan ayrıldığını ilan etmek olmuştur. Suriye’nin ayrılmasını fırsat bilen Yemen’de BAC’tan ayrılmış ve Suudi Arabistan ve Ürdün’le Mısır arasındaki ilişkiler yine gerilmiştir. 1962’de Nasır yanlısı bir grup subay yönetimi ele geçirerek Yemen Arap Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan etmiştir. Ancak el Bedir yanlısı güçler buna karşı çıkına 1967’e kadar sürecek bir iç savaş başlamıştır. Nasır bu aşamada Cumhuriyetçi grupları desteklemiştir.

8 Mart 1963’de Suriye’de Selahaddin Bitar öncülüğünde Ulusal Cephe Hükümeti kurulmuştur. İsrail’in Ürdün nehri ıslah planı, bölge dinamiklerini ortak bir noktada toplamıştır.

Suriye ve İsrail arasındaki gerilimin artması, savaşa giden yolun açılmasına sebep olmuştur. İki ülke arasındaki gerilimin üç temel nedeni vardır. Bunlardan ilki, Filistinli grupların organize bir yapıya gelmeleri, gerilla taktiği ile İsrail’e saldırmaları, ikincisi, Ürdün nehrinin ıslah planı ve üçüncüsü, iki ülke sınırındaki askersizleştirmiş bölgelerde iki ülkenin de denetimi ele geçirme çabalarıdır.

1967 Savaşı Ve Bölgesel Sonuçları

5 Haziran 1967’de İsrail savaş uçakları Mısır, Suriye ve Ürdün hava gücünü hava saldırılarıyla etkisi hale getirmiştir. Arap orduları hava gücünün desteğinden yoksun kalmışlardır. İkinci günde Gazze Şeridi, üçüncü günde Batı Şeria ve Kudüs İsrail tarafından işgal edilmiştir. Mısır ve Ürdün etkisiz hale getirilenince Suniye cephesinde çatışmalar artmış ve askersizleştirilmiş bölgeler ve Golan tepeleri İsrail işgaline uğramıştır. Kudüs ve Ürdün’le 7 Haziran, Mısır’la 8 Haziran ve Suriye ile 11 Haziran’da ateşkes imzalanmış, savaş toplam altı gün sürmüştür. Bu nedenle Altı Gün Savaşı olarak da adlandırılır.

Savaş Arap ülkelerinin siyasi arenada suçlu görünmemek için ilk adımı atmak istememeleri nedeniyle İsrail için çok avantajlı olmuştur. Zamanlamadan başlayıp yürütülme aşamasında İsrail’in inisiyatifiyle gerçekleşmiştir. Savaşın, gerek askeri ve gerekse siyasi sonuçları günümüze kadar etkisini sürdürmüştür. Bu savaş sonrasında İsrail’in büyük toprak kazanımları olmuştur. Araplar sadece altı gün içerisinde 10.000 asker kaybı yaşamıştır.

ABD krizin savaşla sonlanmaması için çabaları dikkat çekmiştir. Bu tutumun sebebi bölgedeki Sovyet nüfusunun artması olasılığıydı. Savaş sırasında ABD’nin İsrail için keşif uçuşları yaptığı iddia edilmektedir. Sovyetler Birliği ise krizin ilk dönemlerinde Mısır’ın Suriye’ye destek vermesine çalışmıştır.

1962’de Küba krizinden sonra kurulan ABD ile SSCB arasındaki kırmızı hat, ilk defa 1967 Savaşıyla beraber kullanılmıştır.

1967 Savaşı’nın bölgesel sonuçlarından bir tanesi, Nasırizm akımının sona ermesidir. Bu anlamda Mısır’ın bölgedeki merkezi rolü, petrol üreticisi Arap ülkelerinin eline geçmiştir. Suudi Arabistan bölgesel süper güç haline gelmiştir.

Savaş İsrail açısından değerlendirildiğinde, askeri açıdan İsrail’in bölgede sürdürmeye çalıştığı caydırıcılık devam edegelmiştir.

Bu savaş sonrasında küresel güçler bölgesel ilişkilere daha fazla angaje olmuşlardır.

Mısır, İsrail’le planlı ve düşük yoğunluklu bir savaş içerisine girmiştir. Mısır’ın Yıpratma Savaşındaki amaçları, Sina’nın işgalinin kabul edilemeyeceğini göstermek, İsrail’in hareketlerini sınırlamak ve ordusunun hazırlık derecesini arttırmaktır. İki ülke için bu savaş katlanılmaz bir hal almaya başladığında 1970 Ağustosunda bir ateşkes anlaşmasıyla son bulmuştur. 28 Eylül 1970’de Nasır’ın ölümü ile yine dengeler değişmiştir.

1973 Arap-İsrail Savaşı

Altı Gün Savaşlarının ardından yeni dönemde Arap ülkeleri birbirlerini daha az tehdit algılamakta ve İsrail’e yönelik ortak bir konjonktür doğmaktaydı. Mısır için Altı Gün Savaşları “geçici bir başarısızlık” olarak değerlendiriliyordu. Suriye ise başta Mısır olmak üzere diğer Arap ülkeleri ile ilişkisini arttırmıştı. İsrail ise, savunma harcamalarını arttırmıştı. Güvenlik stratejisi açısından büyük bir özgüven oluşturmuştu.

1973 Ekim Savaşı, Arap-İsrail sorununda ve Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerde oldukça önemli bir yere sahiptir. 1973 Ekimi, 1967 Savaşında İsrail’i tarafından işgal edilen Arap topraklarının kurtarılmasına dönük Mısır ve Suriye tarafından başarılı bir silahlanma, strateji, gizlilik ve işbirliği ile Israil’e savaş açılmış olunması itibarıyla de ayrıca önemsenmektedir.

Savaş, Israil’in beklemediği ve savunmasının nispeten daha zayıf olduğu bir gün olan 6 Ekim’de başlamıştır. Savaşın başlaması noktasında işin ironik tarafı, 1967 Savaşı’nda İsrail, Mısır komuta kademesini çok hazırlıksız bir şekilde yakalamışken aynı durumun bu kez İsrail için geçerli olmasıydı.

Nitekim, savaşın başlamasıyla birlikte 1948’den beri agresif politikalar yürüten İsrail, ilk defa saldırı pozisyonunu bırakıp savunma pozisyonuna geçmiştir. Öyle ki savaşın üçüncü gününe gelindiğinde Mısır ve Suriye açısından zafer olarak adlandırılabilecek bir durum söz konusuydu. Ancak, bu süreç ¸ İsrail’in yaptığı seferberlikle rezervlerini toparlaması sonucu değişmeye başlayacaktı.

Toparlanmaya başlayan İsrail, önceliği Suriye cephesine vererek önce direnişe sonrasında ise karşı saldırıya geçmeye başlamıştır. Bu noktada Mısır ve Suriye’nin taktik ve stratejik planlamaları, İsrail’in toparlanmasına ve karşı saldırıya geçmesinde etkili olmuştu.

Savaş’ı fiilen sonlandıran ateşkes büyük güçlerin arabuluculuğu çerçevesinde 25 Ekim 1973’te olmuştur.

1973 Arap-İsrail Savaşı, literatürde Ramazan ayında olduğu için Ramazan Savaşı, Yahudilerin kutsal günü Yom Kippur gününde yaşanması sebebiyle Yom Kippur Savaşı ve ekim ayında yaşanması sebebiyle Ekim Savaşı olarak da adlandırılır.

Orta Doğu’da Yeniden Şekillenen Dengeler

Savaş sonrası gelişmelerde Mısır’ın İsrail’le yaptığı barış anlaşması sonucunda Suriye ve Filistin İsrail karşısında yalnız kalmıştır. Savaş sonrasında, savaş sırasında uygulanan petrol ambargosu petrol fiyatlarında artış yaratmıştır. Bölgesel silahlanma açısından farklı aktörler ön plana çıkmıştır.

Mısır açısından, ABD ile temasları arttırıp güvenliğini sağlamaya yönelik anlaşmalar yapmıştır. ABD ise Mısır’ın Sovyetler’den uzaklaşması karşılığında Mısır’a destek sağlamıştır.

İsrail açısından, en büyük tehdit olarak gördüğü Mısır’ın devreden çıkması ile güvenlik politikalarında daha agresif adımlar atmıştır. İsrail Mısır’la anlaşma yaptıktan sonra Kudüs’ü başkenti ilan etmiştir. Güney Lübnan’ı işgal etmiş ve Filistin’e uyguladığı baskıyı arttırmıştır.

Savaş sonrası petrol fiyatlarının artmasıyla bazı petrol üreticisi Arap ülkelerinin gelirleri büyük ölçüde artmıştır. Petrol fiyatları artışı ile askeri harcamalar da büyük oranda artmıştır. Mısır’ın Sovyet denkleminden çıkması ile bölgede ABD’nin etkisi artmıştır.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email