Gelişmekte Olan Ülkelerde Siyaset Dersi 4. Ünite Özet
Afrika: Güney Afrika Örneği
- Özet
Siyasal Sistemin Şekillenmesine Etki Eden Dinamikler
Altın ve Elmasın Bulunuşu: Apartheid’a Giden Yol (1867-1948)
Elmas ilk olarak 1867 yılında bugünkü Cape Town şehrinin kuzeyinde keşfedilmesine rağmen, 1869-1870’lere kadar Güney Afrika’ya ciddi bir nüfus göçü olmamıştır. Bu tarihlerde aniden birkaç bini aşan hazine avcıları özellikle Avrupa’dan elmasın bulunduğu bölgeye göç etmişlerdir (Beinart, 2001:27).
Elmas endüstrisi bir anda ülkenin en büyük ticari geliri hâline gelmiş ve özellikle İngilizlerin kontrolünde olan Cape Kolonisinde ekonomik gelişmenin temel kaynağı olmuştur. 1870’lerde Cape Kolonisi’nin toplam ithalatı yaklaşık 2 milyon pound iken, 1890’ların sonuna doğru bu rakam 4 milyonu elmastan olmak üzere 15 milyon pounda çıkmıştır.
Güney Afrika’da meydana gelen bu maden devriminden sonra madenlerin kontrolü için iç mücadele dönemi başlamıştır. 1900’lerden sonra sömürge valilerinin beyazları açıkça destekleyen politikaları siyahların direnişlerine yol açtı. 1902 yılında Cape Town’da Melez (Coloured) kökenli bir grup, İskoçya eğitimli bir doktor olan Abdullah Abdurrahman önderliğinde Afrika Siyasal Organizasyonu’nu kurdu. Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress-ANC) ilk başlarda ılımlı bir politika izlemesiyle dikkat çekiyordu. Özellikle Hıristiyanlık ve eğitim İngiliz sömürgesinin getirdiği iki önemli değer olarak addedilmekteydi. Bu sebeple İngiliz sömürgesinin sona ermesini istemelerinden ziyade ırk ayrımcılığı yapmadan herkesin eşit haklara sahip olduğu bir toplum istiyorlar ve bu çerçevede sorunların diyalog yoluyla çözülebileceğine inanıyorlardı.
D.F. Malan ve Afrikaans milliyetçiliğini savunan grup Malan liderliğinde Ari Ulusal Partiyi kurdu. Malan tarihte Büyük Göç (the Great Trek) olarak adlandırılan ve Afrikaansların içinde yaşadıkları İngiliz Kolonisini beğenmeyip Güney Afrika’nın iç bölgelerine doğru göç etmeleri sonucu bir çok kişinin ölümüne yol açan acı hatıralar anısına bir gün düzenledi. Aynı şekilde 16 Aralık 1938 tarihinde Afrikaansların Zuluları yendiği Kanlı Nehir (the Blood River) Savaşının 100. yıl dönümünde, Malan Pretoria’da bir festival düzenleyerek Afrikaans halkının milliyetçilik eğilimlerini güçlendirmeye çalıştı.
İktidarda olan Hertzog ve Smuts koalisyonu her ne kadar Malan’nın savunduğu etnik milliyetçiliği reddetse de aslında onların da siyahlara yönelik politikası Malan’ın düşündüğünden farklı değildi. Hükûmet 1936 yılında yaptığı bir düzenlemeyle zaten Cape Eyaleti’nde sınırlı olarak oy kullanan siyahların oy kullanma haklarını tamamen kaldırdı. 1900’lerin başından beri her geçen yıl pekişen ırk ayrımcılığı politikası Afrikaansların 1948 yılında tek başlarına iktidar olmasıyla yeni bir dönemece girdi.
Apartheid’ın Kurumsallaşması (1948-1990)
Daha çok yasalarla uygulanan apartheid sistemi, 1950’lerdeki yapılan bir dizi düzenlemeyle resmî devlet politikası olmuştur. Bu dönemde bir beyazın başka bir ırktan birisiyle cinsel ilişkiye girmesinin yasaklanmasını düzenleyen yasadan, herkesin ırkına göre nüfus müdürlüklerine kaydını yaptırmasını zorunlu kılan düzenlemeye kadar toplumsal hayatı her boyutuyla düzenleyen yasalar çıkarılmıştır. Apartheid’in ‘köşe taşı’ olarak kabul edilen Grup Bölgeleri Yasasıyla Güney Afrika bölgelere ayrılarak her etnik grubun yaşayacağı bölgeler ayrı ayrı tespit edildi. Buna göre, her etnik grup kendine ayrılan bölge dışında bir yerde yaşayamıyor ve eğer bölge başka bir etnik grup için ayrılmışsa oradan taşınmak zorunda kalıyordu.
Apartheid rejimi gerek kurumlarıyla ve gerekse toplumsal desteğiyle kendini sağlamlaştırmış, sahip oldugu altın rezervleri ise ekonomik alanda ciddi bir büyümeye yol açmıştı. Apartheid’e karşı mücadele eden gruplar açısından ise 1960’lar silahlı mücadelenin basladığı yıllardı. 1961 yılında ANC, Umkhonto we Sizwe (MK) adı altında silahlı örgütlenmeyi başlattı. ANC’nin bombalama ve sabotaj eylemlerini artırmasından sonra 11 Temmuz 1963 tarihinde Rivonia denilen bölgeye yaptıgı bir baskın sonucu ANC’nin önde gelen liderleri tutuklandı. Nelson Mandela, Govan Mbeki, Walter Sisulu gibi önde gelen ANC liderlerinin tutuklanması ve yargılanması Güney Afrika siyasi hayatında çok meşhur bir siyasi yargılama sürecidir. Mandela’nın da aralarında bulunduğu bir grup lider 12 Haziran 1964’te ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
Siyah Bilinçlenme Hareketi (Black Consciousness Movement) olarak adlandırılan Steve Biko’nun siyasi hareketi ve başkanlığını yaptığı SASO özellikle öğrenciler arasında taraftar buldu ve kısa bir sürede yaygınlaştı. 1970’lerin ortalarından itibaren Apartheid rejimi için artık zor günler başlıyordu. Bir tarafta Steve Biko’nun Siyah Bilinçlenme Hareketi her geçen gün yayılıyor, diğer tarafta ise yeni nesil Apartheid rejimine karşı mücadele için çeşitli yollar buluyordu. Özellikle bu gençliğin birçoğu ANC’ye katılıyor ve çeşitli sabotaj ve bombalamalarla Apartheid rejimine zarar vermeye çalışıyorlardı.
Petrol ihraç eden ülkeler örgütü (OPEC) üyelerinin Güney Afrika’ya petrol ambargosu uygulamalarından dolayı Güney Afrika petrol için hem daha fazla ödemeye hem de sadece İran’dan almaya zorlandı. 1979 İran Devrimine kadar süren bu durum Güney Afrika’nın ekonomisini daha da kötüleştirdi. 1970’lerin ikinci yarısından itibaren eskiden olduğu gibi yabancı yatırım ülkeye gelmemeye ve uluslararası ambargolar sonucunda zaten ülkede var olan yatırımlar ise ülke dışına çıkmaya başladı. 16 Haziran 1976’da Soweto denilen ve daha çok siyahların yaşadığı bölgede yüzlerce lise öğrencisi Bantu eğitim sistemini protesto için yürüyüş düzenledi. Polislerin göstericileri dağıtmak için göz yaşartıcı bomba ile beraber ölçüsüz şiddet kullanması üç kişinin ölmesine ve onlarca kişinin yaralanmasına yol açtı. Bu durumu gören Soweto halkı devlete ait binaları ateşe verdi. Polisin buna daha çok şiddetle karşılık vermesi sonunu yüzlerce kişi olaylarda hayatını kaybetti.
1980’ler Apartheid rejimi için artık zorlu yıllardı. Bir taraftan içeride ANC ve diğer muhalefet etkisini artırıyor, diğer taraftan ise uluslararası ticari ve siyasi ambargolarla ülke izole ediliyordu. 1983 yılında Apartheid rejimi olaganüstü hal ilan etmek zorunda kaldı. Olaganüstü hâl ilanına tepkiler uluslararası alanda daha da arttı ve bu daha çok izolasyon getirdi. 1980’lerde rejimi uygulayanlar artık büyük bir çıkmaza girmişti. İç ve dış baskılar Apartheid hükûmetini yıldırdı ve sertlik yanlısı P.W. Botha sağlık durumunun da etkisiyle istifa etmek zorunda kaldı.
Apartheid’in Sonu ve Demokrasiye Geçiş (1990-1994)
Apartheid döneminde yıllarca bakanlık yapmış olan fakat reformlara açık bir eğilim gösteren De Klerk’in devlet başkanı seçilmesi, Apartheid rejimi için sonun başlangıcıydı. 1990’lar Güney Afrika tarihinde bir dönüşüm periyodu olması açısından çok karmaşık yıllardı. Bir taraftan ikili görüşmeler için zemin yoklanırken diğer taraftan şiddet olayları her geçen gün artıyordu. Bu defa şiddet olayları daha çok Apartheid rejimi ile ANC arasında değil, ANC ile Zulu kabilesinin partisi olan Inkhata Özgürlük Partisi (IFP) taftarları arasında kendini gosterdi. Demokratik Bir Güney Afrika İçin Kongre (Convention for a Democratic South Africa- CODESA) adı verilen bu toplantılar daha sonra Güney Afrika’da demokratik bir yapının kurulmasında kilit rol oynadı. CODESA toplantıları sonucunda oluşan uzlaşma sonrası, 22 Aralık 1993’te Geçici Güney Afrika Anayasası ilan edilmiştir.
Güney Afrika’daki ilk demokratik seçimler 27 Nisan 1994’te gerçekleştirildi ve seçim sonuçları da 6 Mayıs 1994’te açıklandı. Buna göre, oyların %62,6’sını alan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) seçimden zaferle çıktı.
1994 Sonrası: Mandela, Mbeki ve Siyasal Dönüşüm
27 Nisan 1994 seçimlerinden sonra Güney Afrika siyasi hayatı ANC partisinin kontrolü altına girmiştir. Yıllarca Apartheid rejimine karşı mücadele veren ve Afrika kıtasının en eski siyasi örgütü olan Afrika Ulusal Kongresi (ANC), Güney Afrika’nın sosyal ve siyasi dönüşümü için hizmet vermektedir. Güney Afrika’da Apartheid sonrasında kurulan ANC hükûmetleri toplumun barışcı bir şekilde dönüşmesine ciddi şekilde katkıda bulunmuştur. Nelson Mandela’nın kendisi bu sürecte örnek bir rol oynamış, barış ve uzlaşmanın sembolü olmuştur.
Bugün itibarıyla her ne kadar işsizlik, adaletsiz gelir dağılımı, AIDS gibi bazı toplumsal problemler olsa da, siyasi sistem sağlıklı bir şekilde işlemektedir. Temel sosyal hizmetlerin yaygınlaşması ve halkın eğitim ve sağlık hizmetlerinden daha iyi yararlanabilmesi için hükûmet gerekli düzenlemeleri yapmaya çalışmaktadır. Fakat her şeye rağmen Aparheid rejiminin bıraktığı sosyal, psikolojik ve ekonomik yapının değiştirilmesi uzun vadeli bir hedef olarak düşünülmekte ve buna yönelik planlar yapılmaktadır. Siyahların Ekonomik Kalkınması (Black Economik Empowerment-BEE), siyahlara öncelik tanıyan işe alımlar ve siyahların sahip ya da ortağı olduğu şirketlerin devletten daha kolay yatırım kredisi alabilmeleri gibi düzenlemeler Apartheid rejiminin geride bıraktığı ekonomik dengesizliği gidermeye yönelik çalışmaların yalnızca bazılarıdır.
Sosyoekonomik Yapı
Güney Afrika’nın siyasal ekonomik tarihi özellikle düzensiz gelir dağılımının ortaya çıkmasında ana rol oynamış, bununla birlikte tüm toplumsal grupların ekonomik aktivitelere katılımının engellenmesi bu durumun derinleşmesine yol açmıştır. Güney Afrika’da bugün hala geçmişten devralınan adaletsiz gelir dağılımının izlerini bütün çıplaklığıyla görmek mümkündür. Ülkedeki gelir dağılımı hâlâ beyazların yararına çalışmaktadır. Her ne kadar ANC 1994 yılında iktidara geldikten sonra ‘Pozitif Ayrımcılık’ (Affirmative Action) ve ‘Siyahların Ekonomik Kalkınması’ (Black Economic Empowement-BEE) gibi bazı düzenlemelerle ekonomik gelir dağılımına müdahale etse de durum hâlâ eski hâlini korumaktadır.
Güney Afrika toplumunda adaletsiz gelir dağılımının bir boyutu da genellikle diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi kırsal-kesim şehirsel-kesim ikilemidir. Ekonomik aktiviteler Güney Afrika’da genellikle şehirleşmiş kesimlerde yoğunlaşmış ve yoğunlaşmaktadır. Güney Afrika ayrıca yüksek bir işsizlik oranıyla karşı karşıyadır. Resmî rakamlara göre işsizlik oranı %33 ile %40 arasında değişebilmektedir fakat gayri resmi tahminlere göre bu rakam daha da yüksektir. İşsiz nüfusun yarısından fazlası marjinal sektörlerle hayatını devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu kesimin büyük bir kısmı sokaklarda sebze ve meyve satımı gibi fakirlik oranının azalmasına herhangi bir katkısı olmayan işlerle hayatlarını kazanmaktadır.
Güney Afrika hükümeti 1994 yılından sonra bir dizi düzenlemeler yaparak bozuk olan gelir dağılımını düzeltmeye çalışmaktadır. Bu düzenlemelerin başında devlet ihalelerinin tarihsel olarak dezavantajlı (historically disadvantaged people) gruplara verilmesi gelmektedir. Devlete ait çeşitli işyeri kontratlarının verilmesi ve devlet kullanımı için mal satın alma öncelikleri bu tanımlanan sınıfa ayrıcalıklıdır. Hükûmet ayrıca BEE düzenlemeleriyle birlikte şirketlerde çalışan kişilerin ırklara göre dağılımını düzenleyen bir uygulama da getirerek, siyahların iş bulmasını desteklemektedir.
Güney Afrika ekonomik ve siyasal sisteminin temel problemlerinden bir tanesi yolsuzluktur. Güney Afrika’da Apartheid döneminde özellikle gizli operasyonlar için ayrılan paralardan ciddi şekilde yolsuzluk yapıldığına inanılmaktadır. Bununla beraber 1994 yılında demokrasiye geçişten sonra ülke daha şeffaf bir yönetime geçmiştir. Medyanın ve ilgililerin bilgiye daha rahat ulaşabilmesi ve bu şekilde yolsuzluk iddialarının ortaya atılması ilk görünüşte Apartheid sonrası dönemde ciddi bir yolsuzluk varmış gibi bir görüntü vermektedir.
Yolsuzluk olaylarının yaşandığı diğer bir hükûmet birimi olan polis teşkilatı ise aynı şekilde inceleme altındadır. Sadece 1998 yılında 10 bin polis çeşitli yolsuzluk suçlamalarıyla soruşturma geçirmiştir. Güney Afrika’da yolsuzluk iddiaları çeşitli yerel idarelerde ve bakanlıklarda da sık sık bahsedilmektedir. Güney Afrika siyasi hayatını son birkaç yıldır en çok meşgul eden konu üst düzeydeki siyasilerin yolsuzluklara karıştıkları iddiasıdır. Bu konuda en iyi örnek devlet eski Başkan Yardımcısı Jacob Zuma’nın Ekonomik İşler Danışmanı Shebir Sheik ile ‘genel bir yolsuzluk ilişkisi’ içinde olduğuna dair Durban mahkemesinin 2005 yılında vermiş olduğu karardır.
Güney Afrika’nın ekonomik ve sosyal hayatının en önemli problemlerinden birisi de AIDS’tir. Güney Afrika, Afrika kıtasında AIDS’in rakamsal olarak en yüksek oldugu ülkedir. İstatistiklere göre Güney Afrika’da yaşayan her beş kişiden birisi HIV ya da AIDS virüsü taşımaktadır. Güney Afrika sosyo-ekonomik hayatı Apartheid sonrası dönemde suç olaylarının ciddi oranda artmasına şahit olmuştur. Hırsızlık, adam öldürme gibi suçlar Güney Afrika’da hayatın bir parçası olmuştur adeta. Sosyal Güvenlik şu an itibarıyla Güney Afrika siyasetçilerinin çözüm üretmeleri gereken en temel sorundur. Güney Afrika sosyoekonomik yapısı çeşitli toplumsal ihtiyaçların bir an önce karşılanması için çalışmakla beraber bazı konularda özellikle yetişmiş insan unsurunun azlığı dolayısıyla sıkıntılar yaşamaktadır. Güney Afrika’da hâli hazırda en temel sorunlar evsizlik, eğitim, sağlık olarak sıralanmakta ve bu sorunlar daha çok siyah halkı etkilemektedir.
Uluslararası Sistem ve Güney Afrika
1948-1994 arası dönemi temsil eden Apartheid döneminde Güney Afrika’nın dış politikası tek kelimeyle ‘güvenlik arayışı’ olarak ifade edilebilir. Güney Afrika dış politikasının temel ilkesi insan hakları ve demokrasiyi ilerletmek, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak Afrika’nın yeniden dünya siyasetindeki yerini almasını sağlamaktır. Bu çerçevede Thabo Mbeki’nin 1997 yılında açıkladığı ve her geçen gün popülerlik kazanan Afrika Rönesansı tezi, Landsberg ve Hlophe’ye (1999) göre Güney Afrika dış politikasının temel direğini oluşturmaktadır.
Güney Afrika’nın dış politikasına yönelik en büyük eleştiri onun Zimbabve’ye yönelik dış politika yaklaşımı dolayısıyladır. Güney Afrika’nın ‘sessiz diplomasi’ (quite diplomacy) adını verdiği Zimbabve dış politikası temel olarak, Zimbabve’yi dışlamadan ülkedeki krizin çözümüne katkıda bulunmaktır. Güney Afrika bu çerçevede Zimbabve’deki iktidar ve muhalefeti bir araya getirerek ülkedeki soruna ortak bir çözüm bulunmasını önermektedir.
1995-1996 yıllarında Nijerya’daki askeri hükümetle ilişkilerdeki yanlış stratejiler bugün Güney Afrika’nın Zimbabve ile ilişkilerinde neden bu kadar çekingen ve dikkatli bir yönelim sergilemeye çalıştığının temel açıklamasıdır. Güney Afrika’nın Mandela dönemindeki ikinci başarısız dış politika yaklaşımı, Lesotho’da 1998 yılında askerlerin darbe tehdidine karşı Güney Afrika’nın bir nevi tek yanlı olarak oraya aceleyle bir grup asker göndermesiydi.
Mandela’nın emekli olmasından sonra iktidara gelen Thabo Mbeki, bir yandan kendisinden önceki yapılan hataları tekrar yapmamak ve bir yandan da tutarlı bir dış politika yaklaşımının temellerini atmak için işe koyuldu. Güney Afrika’nın 2002 yılında Afrika Birliği’nin yeni bir isim ve yapı ile ortaya çıkması için çalışması ve NEPAD adlı kıtasal bir ekonomik gelişme programının hazırlanmasında ortaya koyduğu çaba çok uluslu örgütlere verdiği önemin göstergeleriydi.
Siyasal Kurumlar
Güney Afrika’da halk 27 Nisan 1994’te ülke tarihindeki ilk demokratik seçim için sandık başına gittiği zaman Geçici Anayasa ile yönetiliyordu. 1994 seçimlerinden sonra oluşan Anayasal Meclis 490 kişiden oluşmakta ve 7 parti mecliste temsil edilmekteydi.
Mayıs 1994’te başlayan ve tam olarak iki yıl süren bu süreç sonucunda yeni anayasa Mayıs 1996’da kabul edildi ve 4 Şubat 1997 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu anayasaya göre Güney Afrika Cumhuriyeti çok partili bir parlamenter demokrasi olup, siyasi güç parlamento ile devlet başkanı arasında paylaştırılmıştır.
Meclis
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Meclis, Ulusal Meclis ve Ulusal Eyalet Konseyi olmak üzere ikili bir yapıdan oluşmaktadır. Ulusal Meclis 400 kişiden oluşur. Ulusal Meclis için seçime katılan her parti aday listesini sıralar ve her parti aldığı oy oranına göre Mecliste temsil hakkını kazanır.
Güney Afrika’da Ulusal Meclis beş yıllığına seçilir. Meclis ancak iki durumda feshedilebilir. Meclisi feshetme yetkisi devlet başkanına aittir. Ulusal Meclis yasaların hazırlanmasında ve yapımında yetkilidir. En yüksek yasal organ olarak yasaları değiştirebilir, onaylayabilir ve reddedebilir. Ulusal Meclis kararlarını oy çokluğuyla alır.
Parlamentonun ikinci ayağını temsil eden Ulusal Eyalet Konseyi 90 kişiden oluşmaktadır. Dokuz eyaletten oluşan Güney Afrika’da her eyalet, Ulusal Eyalet Konseyi’ne eşit sayıda temsilci gönderme hakkına sahiptir. Ulusal Eyalet Konseyi ulusal ve eyaletleri ilgilendiren konularda yasa teklifi hazırlayabilir ya da süreci başlatabilir. Daha çok yerel eyalet meclisleriyle ortak çalışarak, parlamentoda görevini yapar.
Ulusal Eyalet Konseyi üç şekilde yasama yetkisine sahiptir. İlk olarak eyaletleri direkt olarak etkilemeyen fakat savunma, dış işleri ve adaletle ilgili kanun tasarılarında, Ulusal Eyalet Konseyi, Ulusal Meclis gibi yetki sahibidir. Her iki meclis de bu tür bir kanun tasarısını onaylayabilir, reddedebilir ya da değişiklik yapabilir. İkinci olarak eyaletleri direkt olarak etkileyen konularda Ulusal Eyalet Konseyi öncelikli olarak söz sahibidir. Üçüncü olarak Ulusal Eyalet Konseyi Anayasa değişikliklerinde kritik rol oynar.
Devlet Başkanı
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde devlet başkanı hem hükümetin hem de devletin başıdır. Bundan dolayı devlet başkanı bir çok yetkiyle donatılmıştır. Bu çerçevede yasaların onaylanması, Anayasa Mahkemesi gibi bir çok devlet organına atama yapma ya da atama yapılacak kişiyi tavsiye etme yetkisi ona aittir. Devlet başkanı ordunun başı olarak da görev yaptığı gibi, dış politika yapımında en yetkili kişidir.
Yargı: Yüce Divan Mahkemesi
Merkezi hükûmetin üçüncü ayağını oluşturan organ, Güney Afrika’da da her demokratik ülkede olduğu gibi bağımsız yargıdır. Anayasa Mahkemesi anayasa’nın yorumlanması ve anayasal konularda karar verme konusunda en yetkili organdır. Anayasal olmayan konularda Yüce Divan Mahkemesi (Supreme Court of Appeal) en yetkili organdır.
Siyasal Partiler ve Siyasal Hayatın Gelişimi
Demokrasiye geçtikten sonra Güney Afrika’da halk dört kez sandık başına gitmiştir: 1994, 1999, 2004 ve 2009. Her beş yılda bir yapılan genel seçimler şu ana kadar Apartheid rejimine karşı mücadele eden en büyük örgüt olan Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) zaferiyle sonuçlanmıştır. Güney Afrika siyasi hayatını şekillendiren ANC yönetimi o tarihten bugüne kadar kurulan hükûmet kabinelerinden farklı toplumsal kesimleri temsil eden kişilerin bulundurulmasına özen gösteren bir politika izlemiştir.
Güney Afrika siyasetinde Afrika Ulusal Kongresi şu ana kadar yapılan her demokratik seçimde en yüksek oyu alarak baskın bir rol oynamasına rağmen, Apartheid sonrası kendisine ilke edindiği farklı partileri hükümet içine çekme eğilimini 2004 seçimlerinden sonra da devam ettirmektedir. Güney Afrika siyasi hayatı üçlü ittifak (the tripartite alliance) denilen bir yapının önderliğinde şekillenmektedir. Apartheid rejiminin sona ermesinden sonra gayri resmi olarak ülkeyi üçlü bir yapı yönetmektedir. ANC, Güney Afrika Komünist Partisi (South African Communist Party-SACP) ve Güney Afrika Sendikaları Birliği (Congress of South African Trade Unions-COSATU)’dan oluşan bu üçlü ittifak her ne kadar 1990’ların başında ancak resmiyet kazansa da üçlü ittifakın temelleri 1985 yılında COSATU’nun kurulmasına kadar gitmektedir.
Güney Afrika seçmeninin kararlarında ırk unsuru hala önemlidir. Halk ANC’yi bir siyasi partiden ziyade hâlâ bir özgürlük hareketi olarak görmekte ve sandık başına gittiği zaman bu kabul oy verme yöneliminde önemli rol oynamaktadır. Güney Afrika’da siyasi partiler sağ-sol ya da merkez diye bir yapılaşma içerisinde değildir.