Türk Siyasal Hayatı Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tek Partili Dönem (1923-1946)
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Mustafa Kemal Paşa seçimden sonra kuracağı Halk Fırkasının dayandığı anlayışı nasıl açıklamıştır?
Mustafa Kemal Paşa seçimden sonra kuracağı Halk Fırkasının dayandığı anlayışı 16-17 Ocak 1923’te İzmit’te İstanbul basınının temsilcileriyle yaptığı görüşme sırasında açıkça ifade etmiştir. “Ben Halk Fırkası adı altında bir parti kuracağım dediğim zaman zannolunmasın ki milletin çeşitli sınıflarından bir veya iki sınıfın menfaatlerini veya refahını sağlamaya dayanan bir gaye takip edeceğim ve çeşitli sınıfların çıkarlarını düşünmeyeceğim ve onlarla mücadele edeceğim. Böyle bir şey yoktur. Partinin programı bütün milletin refah ve saadetini sağlamaya dayanacaktır”.
Halk fırkasının kurulmasına temel olan anlayışın ayrıntıları nelerdir?
Mustafa Kemal Paşa, 19 Ocak’ta İzmit’te halkla doğrudan yaptığı görüşmede, ülkedeki sınıfları tek tek ele alarak Halk Fırkası’nın kuruluşuna temel oluşturan anlayışı ayrıntılı olarak şöyle ifade etmiştir.
- Parti iktisat amacına dayanarak kurulur, aksi menfaat, çapulcu partisidir.
- Kurulacak parti bütün milletin çıkarını temsil edecektir.
- Toplumun çoğunluğunu halkın içinde olan köylüler oluşturur ve parti onların çıkarını gözetecektir.
- Köylünün çıkarı savunulursa sanayiyle uğraşanlarınki ihlal edilmiş olmaz çünkü bunlar birbirlerine lazımdır ve onların da hakkını vermek gerekir.
- Kasabalardaki orta tüccar da köylü ve halka gereklidir. İmha edilemez, zarara uğratılamaz. Daha çok zenginleştirmelidir.
- Büyük tüccar ve büyük sermaye sahiplerinin sayıları çok azdır. Bunlara hücum etmenin gereği yoktur. Bunlar daha çok zengin edilmelidir ki banka, fabrika, şimendifer, şirket, sanayi kurumları yaparak ülkeyi yabancı sermayeye muhtaç olmaktan kurtarsınlar.
- İşçilerin de sayısı çok azdır, kendi partilerini kursalar bu parti güçsüz olacaktır ve kendi başına çıkarlarını koruması imkânsızdır. İşçinin köylüden farkı yoktur ve ülke için gereklidir.
- Ülkede bunlardan başka sınıf yoktur. Ulema ve aydınlar kendi çıkarını düşünen bir sınıf olamaz. Kendi partisini kurup mecliste kendi çıkarı için temsil etmeye kalkışsalar, çıkarlarını koruyamazlar. Onların görevi halkı aydınlatmaktır.
- O hâlde kapsayıcı bir Halk Fırkası olmalıdır ve bu parti birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olan tüm halkın çıkarını gözetmelidir.
Cumhuriyetin ilan edilmesi öncesinde yaşanan olaylar nelerdir?
29 Ekim’de Halk Fırkası Meclis grubu toplanarak Mustafa Kemal Paşayı heyeti vekile sorununu çözmekle görevlendirdi. Mustafa Kemal Paşa konunun daha geniş kapsamlı olarak ele alınması gerektiğini vurgulayarak, asıl sorunun Anayasa’dan kaynaklandığını, vekillerin tek tek meclis tarafından seçilmesinin heyet-i vekile içinde arzulanan görüş birliğini sağlayamadığını belirtti ve cumhuriyetin ilanına yönelik anayasa değişikliklerini içeren önergesini açıkladı. Önce Halk Fırkası Meclis Grubu, ardından TBMM Genel Kurulu anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesini benimsedi ve cumhuriyet resmen ilan edildi.
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra Anayasa’nın birinci ve ikinci maddelerinde yapılan değişiklikler nelerdir?
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra Anayasa’nın birinci maddesinde yapılan değişiklikle Türkiye devletinin yönetim biçiminin cumhuriyet olduğu vurgulandı. İkinci maddede yapılan değişiklikteyse Türkiye Devleti’nin dininin İslam, resmî dilinin Türkçe olduğu belirtildi.
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen yasalarla hangi reformlar gerçekleştirilmiştir?
3 Mart 1924 tarihinde yapılan görüşmeler sonrasında meclis iki kanun daha kabul etti. Bunlardan birincisi ile Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılıp yerine Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği ile Vakıflar Umum Müdürlüğü örgütleri kuruldu. Kabul edilen ikinci yasa ise “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” idi. Ülkede eğitim ve öğretim birliğini sağlamak amacıyla çıkartılan Tevhid’i Tedrisat Kanunuyla bütün okullar Maarif Vekâletine bağlandı. Maarif Vekâleti de kısa bir süre sonra bütün medreseleri kapattı.
Yeni anayasa hangi tarihte kabu edilmiştir?
Yeni anayasa 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilmiştir.
1921 anayasası ile kabul edilen yeni Anayasa arasında ortaklıklar ve farklar nelerdir?
Kabul edilen yeni Anayasa’da, 1921 Anayasası’nda olduğu gibi egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu belirtilmiş (madde 3) ve egemenliği millet adına kullanma hakkı milletin tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM’ye verilmiştir (madde 4). Yine, yasama organının üstünlüğüne dayanan bir sistem kurulmuş ve kuvvetler birliği ilkesinden hareket ederek yasamanın yanı sıra yürütme gücü de TBMM’ye verilmiştir (madde 5). Bununla birlikte yedinci maddede meclisin yürütme erkini kendi seçtiği cumhurbaşkanı ve onun atayacağı bir bakanlar kurulu eliyle kullanacağının belirtilmesi, yeni sistemde, 1921 Anayasası’ndaki katı güçler birliği ilkesinin belli ölçüde yumuşatıldığının göstergesidir. TBMM’nin sahip olduğu yürütme yetkisinin kullanımını cumhurbaşkanı ve bakanlar kuruluna bırakan Anayasa’ya göre yasama yetkisini meclisin bizzat kullanması gerekmektedir ve bu yetkinin herhangi bir şekilde başka bir organa devri söz konusu değildir ve meclisin hükûmeti her zaman denetleyip düşürme yetkisi vardır (madde 6 ve 7).
1924 Anayasası’nın öngördüğü sistem, güçler birliği ile güçler ayrılığı açısından nasıl değerlendirilir?
1924 Anayasası’nın öngördüğü sistem, güçler birliği ile güçler ayrılığı arasında bir karma sistem olarak nitelendirilebilir Yürütme yetkisinin kullanımında, cumhurbaşkanına siyasal açıdan sorumsuzluk tanınması, ona karşı imza yetkisi verilmesi ve hükûmetin kuruluş yöntemi ve ortaklaşa sorumluluğu açısından parlamenter esasların benimsenmesi bir ölçüde güçler ayrılığına doğru atılmış adımlar sayılabilir.
1924 Anayasası’nda öngörülen yargı yetkisinin kullanımı nasıldır?
1924 Anayasa’sında yargı yetkisi, bunu millet adına ve kanuna göre kullanacak olan bağımsız mahkemelere verilmiş ve hâkimlerin görevlerinde bağımsız olacakları ilkesi benimsenmiştir (madde 8 ve 54). Ama Anayasa’da, yargı bağımsızlığının en önemli göstergelerinden biri olan hâkim güvencesi tam değildir. Örneğin 55. maddede hâkimlerin kanunda gösterilen usul ve hâllerde azledilebilecekleri, 56. maddede de hâkimlerin hukuki statü ve özlük haklarının kanunla düzeltilebileceği belirtilmektedir. Bu durum, hükûmetin, siyasi mülahazalarla ve çoğunluğunu elinde bulundurduğu yasama organı kanalıyla yargıya müdahale edebilmesinin önünü açmıştır.
1924 Anayasası’nda öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kullanımı nasıldır?
Anayasa’nın 68 ile 88. maddeleri arasında temel hak ve özgürlükler, tam bir liberal anlayışla sayılmıştır. Türkler’in kamu hakları başlığını taşıyan bu bölümde kişi dokunulmazlığı, can ve ırz dokunulmazlığı, mal dokunulmazlığı, kanun önünde eşitlik, keyfi yakalama ve tutuklama yasağı, işkence, angarya ve eziyet yasağı, konut dokunulmazlığı, yazışmaların dokunulmazlığı ile kişi, vicdan, din, basın, düşünce, söz, yayın, seyahat, sözleşme, çalışma, mülk edinme, toplanma, dernek kurma, şirket kurma, eğitim, mahkemelerde hak arama özgürlükleri birer birer sayılmıştır.
Terakkiperver cumhuriyet fırkası neden ve nasıl kurulmuştur?
1923’te Müdafaai Hukuk adayları olarak seçilen ve Halk Fırkası içinde yer alan milletvekillerinden bir bölümü zamanla bu partiden istifa ettiler ve istifa edenlerin bir bölümü de 17 Kasım 1924’te muhalefet etmek üzere Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) adıyla bir muhalefet partisi kurdular.
Terakkiperver cumhuriyet fırkasının programı ve parti beyannamesi nelere önem verilmiştir?
Terakkiperver cumhuriyet Fırkası’nn 58 maddelik programında ve basına açıklanan parti beyannamesinde, halk hâkimiyeti (demokrasi), hürriyetperverlik (liberalizm), umumi hürriyetler (genel özgürlükler) kavramlarına özel önem verilmiştir. 64 maddelik tüzükte de iç işleyişinde oldukça demokratik bir yapı gösteren bir parti resmi çizilmiştir.
Şeyh Sait ayaklanması olarak bilinen ayaklanma nasıl başlamış ve gelişmiştir
Şeyh Sait Ayaklanması olarak da bilinen ayaklanma, eşkıya oldukları gerekçesiyle haklarında tutuklama kararı bulunan on kişinin jandarmaya teslim olmayıp, ateşle karşılık vermeleriyle başladı. Bu ilk kıvılcımın ardından ayaklanma geniş bir alana yayıldı ve ilk üç hafta boyunca ayaklanmacılar hükûmet kuvvetlerine karşı üstünlük sağladılar. Şeyh Sait’e bağlı kuvvetler, 17 Şubat’ta Genç vilayetinin merkez kazası olan Darahini’yi basarak vali ve diğer yetkilileri tutukladılar. Şeyh Sait, halkı İslam adına dinsel kökenli bir ayaklanmaya çağıran bir bildiri de yayımladı. Bazı aşiretlerin desteğini de alan Şeyh Sait, kısa sürede Genç, Maden, Siverek ve Ergani’yi ele geçirip Diyarbakır’a yürüdü. Bir başka grup da Varto’yu alıp Muş’a yöneldi.
Şeyh Sait ayaklanmasını engellemek için ne tür önlemler alınmıştır?
Şubat ayı biterken Şeyh Sait’in adamları Doğu’da geniş bir alanda üstünlük sağlamışlardı. Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, Mart başında, Başbakan Fethi (Okyar) Bey’in istifasını istedi. Hükûmetin istifa etmesi üzerine, 3 Mart’ta başbakanlık görevi İsmet (İnönü) Paşa’ya verildi. 4 Mart’ta meclisten güvenoyu alan hükûmet, aynı gün Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkarttı. İki yıl yürürlükte kalmak üzere çıkartılan bu yasa hükûmete olağanüstü hâl yetkileri tanıyordu. Hükûmet, bu Yasa’yla, huzur ve sükûnu bozmaya yönelik her türlü girişim, örgüt ve yayını yasaklama yetkileriyle donatıldı.
15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Fırkası ikinci Büyük Kurultayında kabul edilen nizamnamenin içerdiği önemli konular nelerdir?
1927 seçimlerinden hemen sonra 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Fırkası ikinci Büyük Kurultayı Ankara’da toplandı. Kurultay’da partinin ilkelerini sistemleştiren, bu ilkelerin değiştirilemeyeceğini belirten ve Mustafa Kemal Paşayı değişmez genel başkanlığa getiren yeni bir nizamname kabul edildi. Nizamnamenin ilk maddesinde CHF Cemiyetler Kanunu’na dayanarak kurulmuş cumhuriyetçi, halkçı ve milliyetçi siyasi bir cemiyet olarak tanımlandı. Üçüncü madde de partinin devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmayı en önemli esaslardan saydığı vurgulanarak, kelime olarak telaffuz edilmemekle birlikte laiklik ilkesi de getirildi. Nizamnameye bu ilkelerin değiştirilemeyeceğine dair bir hüküm de kondu. Kongre sonrasında yayımlanan genel başkanlık bildirisinde de partinin cumhuriyetçi, laik, halkçı ve milliyetçi bir cemiyet olduğu belirtildi. Böylece 1923 Nizamnamesi’nde yer alan halkçılık ve milliyetçilik ilkelerine 1927’de cumhuriyetçilik ve laiklik ilkeleri de eklenmiş oldu. Partinin öteki iki ilkesi devletçilik ve inkılapçılık ise 1931’de benimsenen parti programında yer alacaktır.
Serbest Cumhuriyet Fırkası nasıl kurulmuştur?
1920’li yıllar sona ererken ülke içindeki bütün muhalefet odakları artık kesin olarak susturulmuş ve katı bir tek parti yönetimi kurulmuştu. Buna karşılık ekonomik ve toplumsal alanlarda, 1929 dünya ekonomik buhranının da etkisiyle çeşitli sıkıntılar yaşanmaktaydı. Bu sorunların giderilebilmesi için hükûmeti eleştirecek ve denetleyecek kontrollü bir muhalefete ihtiyaç olduğunu düşünen Mustafa Kemal Paşa, 1930 yılının yaz aylarında bu görevi üstlenecek, sınırlı ve denetim altında tutulabilecek bir muhalif partinin kurulmasına karar verdi. Böyle bir partinin kurulmasıyla varlığını gizli olarak sürdüren muhalefetin gücü de açık olarak görülebilecekti Nihayet beklenen muhalefet partisi 12 Ağustos’ta Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) adıyla kuruldu. İzleyen günlerde CHF’den istifa eden toplam 15 mebus yeni muhalefet partisine katıldı. Yeni parti liberal bir siyasi programı benimsedi.
İsmet İnönü 25 Ekim 1937’ de başbakanlık görevinden neden ayrılmıştır?
1924 sonu ile 1925 başı arasındaki üç buçuk aylık Fethi Okyar hükûmeti dönemi dışında, cumhuriyetin ilanından beri başbakanlık görevini yürütmekte olan İsmet İnönü, 1937 sonbaharında Cumhurbaşkanı Atatürk ile anlaşmazlığa düştü. Anlaşmazlık iyice açığa çıkınca 20 Eylül 1937’de İnönü başbakanlıktan izinli olarak ayrıldı ve bu görevi Celal Bayar vekâleten üstlendi. Çok geçmeden 25 Ekim 1937’de İnönü resmen istifa etti ve görev asaleten Celal Bayar’a geçti. İnönü CHP genel başkan vekilliği görevini de Bayar’a devredince üzerinde sadece Malatya milletvekilliği unvanı kaldı. Bir buçuk yıldan biraz uzun süren Bayar hükûmeti döneminde gerek siyasi gerekse ekonomik alanda İnönü hükûmetinden çok farklı bir yol izlenmedi ve temel politikalar sürdürüldü.
İsmet İnönü hangi tarih ve koşullarda Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı olmuştur?
Atatürk’ün sağlığı 1937’de bozuldu ve 1938 yılı içinde hastalığı hızla ilerlemeye başladı. 1938 yazında hastalığın ciddi ve tehlikeli olduğunun anlaşılması üzerine parti içinde özellikle yeni cumhurbaşkanının kim olacağı sorusu etrafında bir iktidar mücadelesi yaşanmaya başladı. 15 yıllık genç cumhuriyetin, ilk ve tek Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de hayata veda ederken arkada Çankaya’nın kim tarafından ve nasıl doldurulacağı gibi önemli bir soru bırakıyordu. Son dönemde üzerinde sadece Malatya milletvekilliği unvanı kalmış olmasına rağmen meclis, ordu ve bürokrasi içinde tartışmasız gücü olan İsmet İnönü 11 Kasım 1938’de, mecliste oy kullanan 348 milletvekilinin tamamının oyunu alarak Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı seçildi.
İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde yaşanan olaylar nelerdir?
İnönü’nün cumhurbaşkanlığı dönemi ikinci Dünya Savaşı’nın yoğun sorunları içinde geçti. İç siyasette Atatürk dönemi politikaları özüne fazla dokunulmadan olduğu gibi sürdürüldü.
Asıl önemli gelişmeler dış politika alanında gerçekleşti. İnönü ülkeyi ikinci Dünya Savaşı’nın dışında tutabilmek için Batılı devletler karşısında tam bir denge politikası izledi. Savaşan tarafların her ikisine de tam anlamıyla yanaşmadı, görünürde de onların hiçbirinden uzak durmadı. Savaş bittikten sonra da yenidünya düzeni kurulurken söz sahibi olabilmek için Almanya’ya savaş ilan etti. 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılması da İnönü döneminde yaşanan önemli bir gelişme oldu. Savaş döneminde devletin gelirlerini artırabilmek için ekonomik alanda da birçok karar alındı. Bunların başlıca olanları Millî Korunma Kanunu, Toprak Mahsulleri Kanunu ve Varlık Vergisi’dir. Bu arada inkılabın ideolojisini kırsal kesime de götürebilmek için 1940 ilkbaharında köy enstitüleri kuruldu.
Demokrat parti ne zaman ve kimler tarafından kurulmuştur?
Dörtlü Takrir’i imzalayan ve ardından yaşanan hızlı gelişmeler sonucunda kendilerini CHP dışında bulan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946’da Demokrat Partiyi (DP) kurdular.
Demokrat partinin parti programı hangi konuları içermekteydi?
DP kurulduğu gün, partinin merkez yönetimi ile tüzük ve programı da kamuoyuna açıklandı. Parti programında esas olarak ekonomik ve siyasal alanlarda liberalleşme politikası benimseniyordu. Programa göre partinin asıl amacı ülkede demokrasinin geniş ve ileri düzeyde gerçekleştirilmesiydi. Programda, temel hak ve özgürlüklere de geniş bir yer verilirken tek dereceli seçim sistemine geçilmesi ve yönetimin halkın buyruğunda ve denetiminde olması isteniyordu. Ekonomik alanda ise özel girişim ve sermayenin esas tutulduğu bir liberalleşme amaçlanıyordu.
Devletin laikleştirilmesi yönünde atılan önemli adımlar nelerdir?
Devletin laikleştirilmesi sürecinde 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edilmiş, 3 Mart 1924’te halifelik kaldırılmış, 20 Nisan 1924’te yeni anayasa yürürlüğe girmişti. Bu süreç, 11 Nisan 1928’de, Türkiye devletinin dininin İslam olduğu hükmünün anayasadan çıkarılmasıyla ve nihayet 5 Şubat 1937’de laikliğin bir ilke olarak anayasaya girmesiyle tamamlandı. Yine de 3 Mart 1924’te Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılarak yerine Başbakanlığa bağlı Diyanet işleri Reisliği ile Vakıflar Umum Müdürlüğünün kurulmuş olması devlet-din işlerinin birbirlerinden tamamen ayrılmadığının; dinin devlet denetimi altına alındığının bir göstergesidir.
Toplumsal yapının laikleştirilmesi ve İslami simgelerin Batılı simgelerle değiştirilmesi sürecinde atılan adımlar nelerdir?
Toplumsal yapının laikleştirilmesi ve İslami simgelerin Batılı simgelerle değiştirilmesi sürecinde ise birbirini izleyen birçok adım atıldı. İlk önemli adım, başta fes olmak üzere her türlü başlığın yasaklanması ve memurların şapka giymelerinin zorunlu hâle getirilmesidir. 25 Kasım 1925’te çıkan bir yasayla memurlara şapka giyme zorunluluğu getirildi ve diğer bütün başlıklar yasaklandı. Bu yasanın çıkmasından beş gün sonra, 30 Kasım 1925’te bir başka yasayla tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleri olan tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, müritlik, dervişlik gibi unvanlar yasaklandı. 3 Aralık 1934’te de bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunla dinî giysilerin toplum içinde kullanımı yasaklandı ve sadece din adamlarının dinî giysilerini sadece görev sırasında ibadet yerlerinde giyebilecekleri hükme bağlandı.
Camilerde ezan ve Kuran’ın Türkçe okunması sürecinde atılan adımlar nelerdir?
1932’den itibaren camilerde ezan ve Kuran Türkçe okundu. 1932 yılı devlet bütçesinde hadis derlemeleri, Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi ve hutbelerin basılması için bir ödenek ayrıldı. Türkçe Kuran ilk olarak 23 Ocak 1932’de İstanbul’da Yerebatan Camiinde okundu ve kısa sürede İstanbul’un camilerine yayıldı. Ceza Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle Arapça ezan ve kamet okumak yasaklandı. Uzun yıllar süren bu uygulamaya, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra Demokrat Partinin iktidara gelmesinin hemen ardından, 16 Haziran 1950’de TBMM’nin bu yasağı kaldırmasıyla son verildi ve ezan yeniden Arapça okunmaya başlandı.
Soyadı kanununun çıkarılması sürecinde atılan adımlar nelerdir?
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu’nun benimsenmesiyle bütün vatandaşların ön adlarıyla birlikte bir soyadı kullanmaları zorunlu hâle getirildi. Kanun altı aylık bir hazırlık döneminden sonra 24 Aralık 1934’te yürürlüğe girdi. Bu arada TBMM 24 Kasım 1934’te Mustafa Kemal Paşa’ya, Atatürk soyadını verdi. 17 Aralık 1934’te bir başka Türk vatandaşının Atatürk soyadını alması yasaklandı. Bu dönemde başta İsmet İnönü olmak üzere birçok kişinin soyadını Atatürk verdi. Bu kanunla eş zamanlı olarak 26 Kasım 1934’te çıkan bir başka kanunla “bey”, “efendi”, “paşa”, “ağa”, “hoca”, “hacı”, “hafız”, “molla”, “hanım”, gibi bütün geleneksel unvanlarla, savaşta alınanlar dışındaki madalya ile nişanların kullanımı yasaklandı. Bu iki değişiklikle toplumdaki geleneksel hiyerarşik ve dinsel içerikli unvanlar, yerini bu unsurlardan arındırılmış modern soyadına bırakmış oldu.
Gelenekselin yerini modernin alması sürecinde yaşananlar nelerdir?
Gelenekselin yerini modernin alması sürecinde 26 Aralık 1925’te saat ve takvim, 20 Mayıs 1928’de rakamlar değiştirildi. Bunları 1 Kasım 1928’de Arap harflerinin yerine Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabul edilmesi izledi. Buna göre 1 Aralık 1928’den başlayarak gazete, dergi ve kitap dışındaki bütün yayınlar Latin harfleriyle yayımlandı. Kitapların basımında yeni harflere tamamen geçiş 1 Ocak 1929’da gerçekleştirildi. Ayrıca yine 1 Ocak 1929’dan itibaren bütün kamu kuruluşları ile özel kuruluşların işlemlerinde Latin harflerinin kullanılması zorunlu hâle getirildi. Okullarda Latin harfleri kullanılmaya başlandı ve eski yazıyla yayımlanmış kitaplarla öğretim yasaklandı. Eski harflerden yeni harflere geçiş süreci, halkın Latin harfleri dışındaki başvurularının kabul edilmeyerek geri çevrilmeye başlandığı 1 Haziran 1929’da tamamlandı. Bu önemli reforma paralel olarak 1 Ocak 1929’dan itibaren halkın yeni harfleri öğrenmesini sağlamak amacıyla Maarif Vekâletinin denetiminde Millet Mektepleri açıldı ve ülke genelinde bir okuma-yazma seferberliği başlatıldı. Bir yıl içinde yaklaşık altı yüz bin kişi Millet Mekteplerinden diploma aldı, bu sayı 1936 sonuna kadar iki buçuk milyonu aştı.
Ölçüler kanununun çıkarılması sürecinde atılan adımlar nelerdir?
26 Mart 1931’de kabul edilen Ölçüler Kanunu’yla, geleneksel ağırlık ve uzunluk ölçü birimleri olan okka, dirhem, arşın, endaze ve kulacın yerini, metre, gram, litre gibi ölçü birimleri aldı. Bu sayede uzunluk, hacim ve ağırlık ölçümlerinde ülkenin çeşitli yerlerinde kullanmakta olan farklı farklı ölçüm birimleri ulusal birimlerle değiştirilmiş oldu. Yine de halkın yeni ölçüler sistemine alışabilmesi için Kanun’un yürürlüğe girişi 31 Aralık 1933’e kadar ertelendi.
Ulusal bayramlar ve genel tatiller kanununun çıkarılması sürecinde atılan adımlar nelerdir?
27 Mayıs 1935’te Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’la hafta sonu tatili cuma gününden, cumartesi günü öğleden sonra başlamak üzere pazar gününe alındı.
Hukuk alanının değiştirilmesi sürecinde atılan adımlar nelerdir?
Hukuk alanında da temelinde laikleşme olan bir dizi yasa çıkartılarak geniş kapsamlı bir reform gerçekleştirilmiştir. İlk olarak 8 Nisan 1924’te, önceleri Şeriye ve Evkaf Vekâletine bağlı olarak çalışan ve din yasalarını uygulayan Şeriye Mahkemeleri kaldırıldı ve bu tür davaları görme yetkisi Adliye Vekâletinin Nizami Mahkemelerine devredilmesiyle eğitimden sonra yargı organlarının da birliği sağlandı. Bu önemli adımı 1926’da Batılı ülkelerden çeviri ve uyarlama yoluyla alınan dört yeni kanun izledi. Bunlar, 17 Şubat 1926 tarihli Medeni Kanun, 1 Mart 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu, 22 Nisan 1926 tarihli Borçlar Kanunu ve 29 Mayıs 1926 tarihli Türk Ticaret Kanunu’dur. İsviçre’den alınan Medeni Kanun’la kişiler, aile, miras ve eşya hukuku alanlarında geçerli olan dine dayalı hukuk kuralları, yerini laik ve çağdaş hukuk kurallarına terk etti. Yine İsviçre’den alınan Borçlar Kanunu’yla bu alan da laikleştirildi. Ceza Kanunu, İtalya’dan, Ticaret Kanunu ise Almanya ve İtalya’dan alındı. Bu kanunları 23 Mayıs 1928’de Türk Vatandaşlığı Kanunu, 4 Nisan 1929’da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 18 Nisan 1929’da icra ve iflas Kanunu ve 13 Mayıs 1929’da Deniz Ticaret Kanunu izledi. Böylece üç yıl gibi kısa bir süre içinde hukuk sistemi kökünden değiştirilmiş oldu.
Mustafa Kemal Paşa, Halk Fırkası’nı hangi cemiyetin dönüştürülmesi ile kurulacağını açıklamıştır?
Mustafa Kemal Paşa, nihayet, 8 Nisan 1923’te de, Halk Fırkası’nın, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin (A-RMHC) bir fırkaya dönüştürülmesi yoluyla kurulacağını açıkladı ve partinin ilkelerini oluşturan Dokuz Umde bildirisi yayınlandı.
Dokuz Umde neyi içermektedir?
Birinci ilkede ulusal egemenliğe bağlılık, ikinci ilkede saltanatın kaldırılması kararının değiştirilemeyeceği, üçüncü ilkede iç güvenlik ve asayişin sağlanması, dördüncü ilkede mahkemelerin hızlı işlemesi, beşinci ilkede alınacak ekonomik ve toplumsal önlemler, altıncı ilkede zorunlu askerlik süresinin kısaltılması, yedinci ilkede yedek subaylara, malul gazilere, emekli, dul ve yetimlere yardım edilmesi, sekizinci ilkede bürokrasinin düzeltilmesi ve dokuzuncu ilkede bayındırlık işleri için ortaklıklar kurulması vurgulandı.
Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar anayasanın birinci maddesine ne eklenmesini kararlaştırdılar?
“Yarın cumhuriyeti ilân edeceğiz!” Yemek sonrasında Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar cumhuriyetin ilânını sağlayacak anayasa değişikliği önerisi üzerinde çalıştılar ve anayasanın birinci maddesine “Türkiye devletinin şekl-i hükümeti cumhuriyettir” maddesinin eklenmesi konusunda görüş birliğine vardılar.
“Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmani’nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair” 431 sayılı yasanın ne içermektedir?
Yasada halifeliğin hükümet ve cumhuriyet kavramlarının özünde bulunduğu vurgulanıp, halifelik makamının kaldırıldığı ve halifenin “hal” edildiği belirtildi. Halife Abdülmecid, bu yasaya dayanılarak aynı günün gecesi yurtdışına çıkartıldı.
1924 anayasasının öngördüğü karma sistem nedir?
1924 anayasasının öngördüğü sistem, güçler birliği ile güçler ayrılığı arasında bir karma sistem olarak nitelendirilebilir.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kuranlar kimlerden oluşmaktadır?
1923’te ikisi dışında tümü Müdafaa-i Hukuk adayları olarak seçilen ve Halk Fırkası içinde yer alan milletvekillerinden bir bölümü zamanla bu partiden istifa ettiler ve istifa edenlerin bir bölümü 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) adıyla bir muhalefet partisi kurdular.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF)'nın yönetim kadrosu kimlerden oluşmaktadır?
17 Kasım’da Kazım (Karabekir) Paşa’nın başkanlığını, Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) Beylerin ikinci başkanlığını, Ali Fuat Paşa’nın genel sekreterliğini yaptığı TpCF kuruldu. Partiye Halk Fırkası’ndan istifa eden 28 milletvekili ile Gümüşhane’den bağımsız seçilen Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey olmak üzere 29 toplam
milletvekili katıldı.
4 Mart 1925’te başbakan olan İsmet Paşa bu görevini hangi tarihe kadar kesintisiz sürdürmüştür?
Mart 1925’te kurulan hükümette başbakan olan İsmet Paşa başbakanlık görevini bu tarihten 1937 yılının sonlarına kadar kesintisiz olarak sürdürdü.
Şeyh Sait ile adamlarının ayaklanması nasıl sonlanmıştır?
Ayaklanmanın baş sorumlusu Şeyh Sait ile adamları Diyarbakır’da görev yapan Şark İstiklal Mahkemesi’nde yapılan yargılanması sonucunda, 28 Haziran’da ölüm cezasına çarptırıldı. Cezalar bir gün sonra yerine getirildi.
TpCF’nin, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak kapatılması nasıl etkilere sebep olmuştur?
TpCF’nin, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak kapatılması ve muhalif basının aynı yasanın verdiği yetkilerle tamamen susturulmasıyla Türkiye’de çok partili hayat oldukça uzun sürecek bir kesintiye uğradı.
Mustafa Kemal Paşa Nutuk boyunca amacının ne olduğunu tekrarlamıştır?
Mustafa Kemal Paşa Nutuk boyunca amacının “devrimimizin incelenmesinde tarihe kolaylık sağlamak” olduğunu sık sık tekrarlamıştır.
Nutuk Mustafa Kemal Paşa’nın hangi sözleri ile başlar?
Nutuk Mustafa Kemal Paşa’nın “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlar.
Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle Nutuk neyi anlatır?
Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle Nutuk, “milli hayatı hitam bulmuş farz edilen büyük bir milletin istiklalini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenit, milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu” anlatır.
Nutuk ne ile sona erer?
Türkiye’nin en sancılı günlerinin dönemin en sorumlu kişinin ağzından anlatımı olan Nutuk “Türk Gençliğine Hitabe” ile sona erer.
Mustafa Kemal Paşa'nın 25 Mart 1931 tarihli hangi gazetede yayınlanan mesajı ülkedeki bütün örgütlerin CHF içinde bütünleştirileceğinin habercisiydi?
Mustafa Kemal Paşa'nın 25 Mart 1931 tarihli Vakit gazetesinde yayınlanan mesajı ülkedeki bütün örgütlerin CHF içinde bütünleştirileceğinin habercisiydi.
19 Şubat 1932’de, Türk Ocakları’nın yerini, doğrudan CHF’ye bağlı olarak
çalışan hangi birim yapı almıştır?
19 Şubat 1932’de, Türk Ocakları’nın yerini, doğrudan CHF’ye bağlı olarak çalışan ve giderleri hem devlet hem de CHF tarafından karşılanan halkevleri aldı.
Türk Mason Locaları, hükümetin isteği üzerine ne zaman faaliyetine son vermiştir?
10 Ekim 1935’te de Türk Mason Locaları, hükümetin isteği üzerine faaliyetine son verdi.
Genel (Umumi) Müfettişlikler nedir?
Genel (Umumi) Müfettişlikler (1927-1952) İlki Birinci Umumi Müfettişlik olarak 1927’de, sonuncusu da Beşinci Umumi Müfettişlik olarak 1945 yılında kurulan, fiilen yirmi yıl, hukuken de yirmi beş yıl yürürlükte kalan, tek parti dönemine özgü birden fazla ili kapsayan bölgesel bir örgütlenmedir.
6 Ok anayasal olarak ne zaman devletin ilkeleri haline getirildi?
5 Şubat 1937’de yapılan Anayasa değişikliğiyle 6 Ok anayasal olarak da devletin ilkeleri haline getirildi ve böylece parti–devlet bütünleşmesi tamamlandı.
İsmet İnönü ne zaman ikinci cumhurbaşkanı seçildi?
İsmet İnönü 11 Kasım 1938’de, mecliste oy kullanan 348 milletvekilinin tamamının
oyunu alarak Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı seçildi.
II. Dünya Savaşı döneminde devletin gelirlerini artırabilmek için alınan ekonomik kararlar nelerdir?
Savaş döneminde devletin gelirlerini artırabilmek için ekonomik alanda da birçok kararlar alındı. Bunların başlıcaları Milli Korunma Kanunu, Toprak Mahsulleri Kanunu ve Varlık Vergisi’dir.
Tek parti döneminin son yıllarında CHP içinde alttan alta gelişen muhalefet hangi görüşmeşlerle yeni partinin kurulma sürecine taşındı?
Tek parti döneminin son yıllarında CHP içinde alttan alta gelişen muhalefet, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’yla (ÇTK) ilgili meclis görüşmeleri sırasında açığa çıktı ve hızla gelişen olaylar Demokrat Parti’nin kurulmasıyla sonuçlandı.
Dörtlü Takrir nedir?
Dörtlü Takrir: Takrir sözcüğü burada önerge anlamında kullanılmıştır. 7 Haziran 1945’de CHP’li Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından CHP Meclis Grubu’na verilen önergedir. Dört kişi verdiği için Dörtlü Takrir diye anılır.
CHP’den ayrılanlar hangi tarihte Demokrat Parti’yi kurmuşlardır?
CHP’den ayrılanlar 1946 başında Demokrat Parti’yi kurarak Türkiye’nin siyasal yaşamında yeni bir döneme damga vurdular.
DP Parti programında esas olarak ne benimseniyordu?
DP kurulduğu gün, partinin merkez yönetimi ile tüzük ve programı da kamuoyuna açıklandı. Parti programında esas olarak ekonomik ve siyasal alanlarda liberalleşme politikası benimseniyordu.
Kadınlara seçme hakkı ne zaman tanındı?
1935 genel seçimlerine kadar sadece erkeklerin seçme ve seçilme hakkı vardı; 1935’ten başlayarak bu hak kadınlara da tanındı.
Camilerde ezan ve Kuran ne zaman Türkçe okundu?
1932’den itibaren camilerde ezan ve Kuran Türkçe okundu.
Türkçe Kuran ilk olarak nerede okundu?
Türkçe Kuran ilk olarak 23 Ocak 1932’de İstanbul’da Yerebatan Camii’nde okundu ve kısa sürede İstanbul’un camilerine yayıldı.
Mustafa Kemal Paşa’ya Atatürk soyadı ne zaman verildi?
TBMM 24 Kasım 1934’te Mustafa Kemal Paşa’ya Atatürk soyadını verdi.
İsviçre’den alınan Medeni Kanunla ne değişti?
İsviçre’den alınan Medeni Kanunla kişiler, aile, miras ve eşya hukuku alanlarında geçerli olan dine dayalı hukuk kuralları, yerini laik ve çağdaş hukuk kurallarına terk etti.