Sosyal Hizmet Etiği Dersi 1. Ünite Özet
Temel Kavramlar: Etik, İş Etiği Ve Sosyal Hizmet Etiği
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Sosyal hizmet mesleği asıl olarak veba, savaş ve kıtlık gibi sebeplerle üretimin aksaması söz konusu hâle gelince önem kazanmıştır. Bununla ilişkili olarak sosyal hizmet mesleği, İngiltere’de 14. yüzyılda engelli ve yoksullarla ilgili tedbirler alınmaya başlanması ve insan gücünün yetersiz kalması sebebiyle üretimin aksaması sonucunda ortaya çıkmıştır. İngiltere tarihsel olarak sadece sosyal hizmet uygulamalarının ilk örneklerine rastlanan bir ülke olma özelliği açısından dikkate değer değildir.
Sosyal hizmet, ele aldığı konular ve kavramlar bakımından bir insan hakları mesleğidir. İnsan hakları ihlallerine karşı mücadele etme ve insan haklarının uygulayıcılığını üstlenme iddiası, sosyal hizmetin amaçladığı bireysel ve toplumsal sonuçlarla örtüşmektedir. Buna göre, sosyal hizmet mesleği bireyleri aile, toplumsal gruplar ve siyasal hayat olmak üzere tüm düzeylerde güçlendirmeyi ve haksızlığa uğramışları savunmayı hedeflemiştir. Her insanı bir birey olarak değerli kabul etmekle birlikte, insanı toplumsal yapıdan ayrı tutmayıp çevresi içinde değerlendirir. Toplumsal, ekonomik ya da politik yapı da aynı şekilde sosyal hizmet mesleğini şekillendirmeye ya da kısıtlamaya çalışacaktır. Fakat bu karşılıklı etkileşim sosyal hizmet mesleğinin temel ilkesi olan insan onuru ve saygınlığını korumayı değiştirmez. Sosyal hizmet mesleğinin temel misyonu tüm insanların iyilik hâlini geliştirmek ve her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmaktır.
Türkiye’de sosyal hizmeti hukuken tanımlayan kanun olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’na göre sosyal hizmetler “kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi, sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözülmesine yardımcı olunması ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütünüdür”.
Etik ve Meslek Etiği
Toplumsal hayatın huzur ve refahının artırılmasını, bireylerin iyiliğinin ve aralarındaki ilişkilerin kabul edilebilir düzeyde ve sürekli kılınmasını sağlamak için, genel kabul görmüş birtakım temel ilkelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaca yönelik olarak etik bizlere bir çerçeve sunmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Etik, yol gösterici ilkeleri vasıtasıyla toplumu oluşturan tüm tarafların bir arada yaşamalarının gerçekleşmesine yardımcı olur.
Etik en basit anlamıyla hangi davranışın uygun hangisinin uygunsuz olacağını belirleyen kurallar bütünü olarak tanımlanır. Neyin uygun neyin uygunsuz olacağını belirlerken etiğin dayanağı değerler ve ideallerdir. Yani etik, değerlerin insan ilişkilerine ve davranışlarına yansıyan hâlidir. Bu nedenle etik, “davranışın bilimi” olarak da tanımlanmaktadır.
Etiğin tarihi öncelikle eski Yunan’da filozofların mutlu olmak için ne yapmamız gerektiği ya da nasıl yaşamamız gerektiği sorularına yanıt aramalarıyla başlamıştır. Sokrates ve Platon gibi filozoflar İlk Çağ’da insanın ve toplumun sorunlarını çözmek amacıyla etik alanını şekillendirmeye başlamışlar hem söylemleri hem de pratik hayatta benimsedikleri sorgulayıcı yaklaşımla etiğin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Aristo, en eski tanımlarından birini yaparak etiğin “iyi ve mutlu yaşama sanatı” olduğunu ifade etmiştir. Kant’la birlikte deontolojik etik, yani evrensel geçerliliği olan yasalar getirmeyi amaçlayan etik önem kazanmış, 20. yüzyılda ise değerler etiği devri başlamıştır. Kuçuradi’ye göre ise günümüzde etiğin ulaştığı nokta metaetik yani norm önermelerini temellendirmeye çalışan etiktir. Metaetiğin ortak normlar getirme girişimleri, birçok alanda insana dair etik sorunlarla karşılaşılmasıyla birleşince de meslek etikleri konusu önem kazanmıştır.
Etik ve etiğin sorduğu sorular evrensel olduğu hâlde, her meslek için ayrı etik kodlar oluşturulmasına gerek duyulması mesleklerin kendilerine özgü değerleri ve normları olmasından kaynaklanmaktadır. Bu süreç iki yönlü olarak işlemiştir. Öncelikle bir meslek alanında genel etiğin çözemediği sorunlar ya da ikilemlerle karşılaşılmasıyla bu alanda bir meslek etiği standardı oluşturma çabasına gidilmiştir. İkinci olarak çevrenin ya da toplumun meslek mensuplarından beklentilerinin belirlenmesi suretiyle sosyal hizmet mesleğinin saygınlığına ve toplumdaki kabulüne zarar gelmesini önlemek amaçlanmıştır.
Sosyal hizmet etiği, görevi temel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yardıma muhtaç olan ve bu ihtiyaçlar giderilmediği için doğan sorunlarla yüz yüze gelen kimselere destek olan çalışanlara pratik hayatta gereksinim duyduğu cevapları sunmakla yükümlüdür. Meslek etiği bir görevi yerine getiren kişilerin iş ilişkisi kurdukları kişilere karşı davranışlarını düzenleyen ve onların davranışlarının etik çerçevede nasıl olması gerektiği konusunda yol gösteren kurallar ve ilkeler bütünü olarak tanımlanır.
Sosyal Hizmet Etiği
Her toplumda kendileri ve aileleri için saygın bir yaşam standardı sağlayamayan bireyler vardır. Bu bireyler, görevlerinden biri vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılamak olan devletin sorumluluğundadır. Toplumun her üyesinin, özellikle ekonomik ve toplumsal olarak daha hassas durumda olan kesimlerin ekonomik koşullarını iyileştirmek ve onları diğerleriyle eşit standartlara taşımak gerekmektedir. Bu hedefe toplumsal refah adı verilir. Sosyal hizmet ise elverişsiz koşullarda olduğu için temel ihtiyaçlarını karşılayamayan her bir bireyin topluma uyumu, temel ihtiyaçlara erişimi ve yeniden ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelmesi için izlemesi gereken yol gibi konularda onlara bireysel destek veren bir meslek alanıdır.
Sosyal hizmetin temelinde, elverişsiz koşullarda olsun olmasın her bir bireyin yalnızca insanlığından kaynaklanan bir değere sahip olduğu ve bu nedenle saygınlığının korunması gerektiği düşüncesi vardır. Bu düşünceden hareketle, sosyal hizmet mesleğini uygularken bireylerin kendi tercihlerini ve kararlarını belirleme yeteneğine, farklılıklarına ve mahremiyetine saygı duymak önemlidir. Sosyal hizmet etiği de bu doğrultuda şekillenmiş, sosyal hizmet kapsamındaki tüm kararlar ve uygulamaların bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etmeme ve onlara yönelik ayrımcılık yapmama gibi ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilmesi için yol gösterici bir rol üstlenmiştir.
Sosyal hizmet mesleğinin ilkelerini dayandıkları değerler çerçevesinde incelemeliyiz. Değerler sosyal hizmette sosyal hizmetin misyonunun doğası açısından, sosyal çalışmacının (sosyal hizmet uzmanının) toplumla, hizmet alanlarla ve diğer sosyal çalışmacılarla kurduğu ilişkiler bakımından, sosyal hizmet uzmanlarının hizmet alanların hayatlarına yaptıkları müdahaleler bakımından ve pratikte karşılaşacakları etik ikilemler bakımından önemlidir. Bu değerler toplumun etik ilkelerinin mesleğe yansımasıdır.
Sosyal hizmet mesleğinin temelini oluşturan değerler Gordon tarafından şöyle sıralanmıştır:
- Toplumun birincil önemli parçası bireydir.
- Toplumdaki bireyler birbirlerine bağımlıdır.
- Her bireyin kendinden başkasına karşı toplumsal sorumluluğu vardır.
- Herkesin ortak insani ihtiyaçları vardır fakat her insan bir diğerinden farklı ve eş- sizdir.
- Demokratik bir toplumun şartı her bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi ve topluma aktif bir şekilde katılarak toplumsal sorumluluğunu yerine getirebilmesi için imkânının olmasıdır.
- Bireyin kendini gerçekleştirmesinin ve toplumsal sorumluluğunu yerine getirmesinin önündeki engellerin aşılmasında ve önlenmesinde toplumun sorumluluğu vardır.
Sosyal hizmet etiğinin önemi: Sosyal hizmet mesleğinde etik ve değerler konusu alanın tarihi boyunca hep tartışılagelmiş ve meslek örgütleri tarafından mesleği uygulayanlara rehberlik etmek için kullanılmıştır. İdeal durum, hem mesleki ilke ve değerleri gözeterek karar vermek, hem yasalara uygun davranmak hem de sizden hizmet alan vatandaşın haklarını ve mahremiyetini korumaktır. Fakat bu üçünün aynı sonuca işaret ettiği durumlar her zaman mümkün olmamaktadır. Önemli olan, bu şekilde bir ikilemle karşılaştığınızda karar verirken neleri göz önünde bulundurmanız gerektiğini bilmektir.
Meslek hayatında deneyim kazanıldıkça kendi kişisel dünya görüşünüz ile mesleğin gerektirdikleri arasındaki çatışmanın doğuracağı farkındalık düzeyinizin geçeceği aşamaları Spano ve Koenig şöyle özetlemiştir: •Kişinin kendi kişisel dünya görüşüyle ve bunu destekleyen değerlerle ilgili farkındalığı, •Kişinin kendi dünya görüşünün meslek yaşamına olan etkileri hakkında düşünebilmesi ve değerlendirme yapabilmesi, •Etik kodları inceleme; çeşitlilik, sosyal adalet, öz kararlılık, insana saygı ve bunun gibi diğer ilke ve değerlerin kodlara nasıl yansıdığını fark etme, •Dünya görüşünü mesleki kodla karşılaştırma ve ikisinin arasındaki çelişkileri fark etme, •Etik koda göre karar verme ve diğer kararların etik koda uygunluğunu kontrol etme.
Bu modele göre, etik kodların geçerliliği sorgulanmamalı ve ne olursa olsun kararlar onların çerçevesinde verilmelidir.
Sosyal hizmet alanında etiğin önemli bir yeri olmasının alandan kaynaklanan özel nedenleri vardır. Sosyal çalışmacının vardığı yargılar ve verdiği kararlar bir bireyin haklarıyla doğrudan ilgilidir ve harekete geçilmediğinde bu haklar ihlal edilmiş olur. Ayrıca, sosyal hizmet belli konularda toplumu yönlendirme ve geliştirme sorumluluğuna sahipken aynı zamanda bireylerin topluma ayak uydurma yeteneklerinin de gelişmesinden sorumludur. Toplumu geliştirme derken kastedilen sosyal hizmetin doğuşuna neden olan sosyal adalet ve eşitlik gibi değerlerin gözetilme çabasıdır.
Sosyal Hizmet Etiğinin Tarihçesi
Sosyal hizmet düşüncesi insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü insanın varlığını devam ettirebilmesi ancak başkalarının yardımı ile mümkündür. İnsanın başkalarının hizmetine muhtaç olan ve başkalarına hizmet eden bir varlık olma özelliği onu toplumsal bir varlık olarak belirlememizi mümkün kılmaktadır.
Sosyal hizmet alanında etiğe yönelik ilk vurgu 1922 yılında yazılan bir makalede yapılmış, yazarlar etik ilkelerin biçimlendirilmesinde göz önüne alınması gereken genel ilkeleri tartışmışlardır.
İlk yıllarında daha çok yoksulların yaşam koşullarını ve ahlakını güçlendirme gibi kaygılarla kurulan sosyal hizmet alanı, büyük ekonomik krizler sonrasında eğitim, sağlık, iskân gibi sosyal adalet sorunlarının artmasıyla bu sorunların çözülmesine yönelik çalışmalar yapılan bir alan hâline gelmiştir. Son yıllarda ise hem büyük işletmelerde hem de hükûmetler nezdinde ortaya çıkan yolsuzluk skandallarından sonra genel olarak etiğin önem kazanmasından dolayı, bu alanda da etik ve etik değerler konusu daha çok tartışılmaya başlanmıştır.
Sosyal hizmet etiğinin gelişimini inceleyen Reamer beş dönemden bahseder:
- Ahlâkî dönem adını verdiği ilk dönemde sosyal çalışmacıdan çok hizmet alan vatandaşın ahlakı üzerinde durulmuştur.
- Daha sonra gelen değerler döneminde ise sosyal hizmet mesleğinin üzerinde durduğu temel olarak görülen değerler hakkında pek çok çalışma yapılmıştır. Böylece sosyal hizmet etiğinde odak noktası hizmet alandan verene doğru kaymıştır.
- Üçüncü dönem etik karar verme konusunun önem kazanmasından dolayı karar verme süreci biçiminde adlandırılmıştır.
- Dördüncü dönemde ise etik standartlar ve risk yönetimi önem kazanmıştır.
- Son olarak, dijital dönem olarak adlandırılan beşinci dönemde ise teknolojinin, özellikle sosyal medyanın artan kullanımının kişilerle iletişime getirdiği hem kolaylıklar hem de riskler tartışılmaktadır.
Günümüzde teknolojiyle birlikte sosyal hizmet etiği alanında en çok tartışılan konulara duyguların ve çevresel şartların etik karar vermeye ve risk yönetimine etkisi eklenmiştir. Bu şekilde, sosyal hizmet etiği konusu yalnızca etik standartlar ve onlara uygunluk çerçevesinde tartışılmaktan çıkmıştır. Etik karar verirken durumların kendine özgülüğünün, kişileri güdüleyen koşulların ve toplumsal, kültürel ve politik şartların da göz önüne alınması gerektiği fikri öne çıkmaya başlamıştır.
Sosyal hizmet önceleri yalnızca refah odaklı ve ihtiyaç sahibi kimselere eğilen bir alan olarak görülmekteydi. Bundan dolayı bireyleri ihtiyaçları ve dolayısıyla zayıflıkları, eksiklikleri ve dezavantajları üzerinden tanımladığı eleştirisine maruz kalmaktaydı.
Refahçı sosyal hizmet anlayışı yalnızca sosyoekonomik sınıf itibarıyla yardıma muhtaç yoksul ve engelli kimselere hizmete odaklanmışken postmoderniteyle birlikte cinsiyet, kültür, ırk, yaş gibi konularda ayrımcılığa maruz kalan tüm gruplarla daha fazla ilgilenilmeye başlanmıştır. Bunun yanı sıra, iklim değişikliği, genetik teknolojisindeki gelişmeler, global terörizm gibi çevresel, bilimsel ve sosyopolitik konularda yaşanan değişim, beraberinde azalan kaynakların dağıtımında insana düşen sorumluluklar, insanın ve hayvanın hayatının değeri ve farklılıklar gibi konularda yeni etik sorular ortaya çıkışını getirmektedir.
Dünyada sosyal hizmet etiğinin günümüzde geldiği nokta dört önemli açıdan farklılaşmıştır. Bunlar, çoğulculuk, katılımcılık, güce ilişkin görüşün değişimi ve son olarak performansın belirlenmesi belirsiz, ucu açık ve uzlaşmasız durumlarla daha sık karşılaşılması nedeniyle zorlaşmasıdır.
Bugün sosyal hizmet etiği alanının içinde bulunduğu duruma bakıldığında, hesap verebilirlik ve ölçülebilirlik anlamında yaygınlaşan düzenlemeler ile kişisel bağlılık ve adanmışlık arasındaki gerilimin merkezde olduğu söylenebilir. Bunun nedeni bugünün iş hayatında sosyal hizmet mesleğinin merkezinde olması gereken bu bağlılık ve adanmışlığa pek fazla yer olmamasıdır. Aynı gerilim sosyal hizmet etiğinde de görülmekte, etikte akılcı ve hesapçı bir bakış açısıyla başkalarına karşı sorumluluğumuzun merkezde olduğu ahlaki bir bakış açısı arasında tartışmalar sürmektedir.
Sosyal Hizmet Etiğinde Farklı Yaklaşımlar
Sosyal hizmet etiğinin değerlerinin ve ilkelerinin belirlenmesi çabalarına başlangıçta, aklın ve deneyin yol göstericiliğinde evrensel bir gerçeklik tahayyül etmeyi öncelikli hedefi olarak benimseyen ‘modern etik’in kayda değer bir katkı sunduğunu söyleyebiliriz.
Kant Etiği: İnsana saygının oluşması için Kant aklın, iradenin, emirlerin ve özgürlüğün önemini vurgulamıştır. Buna göre, kendimiz için istediğimiz bir şey herkes için genelleştirilebilir ve evrenselleştirilebilir bir durumsa ve kendimiz için istemediğimizin başkasına da yapılmasını kabul etmiyorsak bu davranışın doğru olduğu sonucuna varılabilir.
Akıl sahibi varlıklar olarak insanların tümü eşit onura sahiptir ve her akıl sahibi insanın akla dayalı davranışı saygıya layıktır ilkelerini birer çıkış noktası olarak kabul eden Biestek, sosyal hizmet uzmanı ile hizmet alan arasındaki ilişkide dikkat edilmesi gereken yedi ilkeden bahsetmektedir. Bu yedi ilke şöyledir: • Bireyselleştirme •Duyguların anlamlı dışavurumu •Kontrollü duygusal katılım • Kabul etme • Yargılayıcı olmayan tutum • Hizmet alanın kendi kararını kendisinin vermesi •Gizlilik.
Faydacılık: Faydacılık, esas itibarıyla 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından geliştirilmiştir. Bir eylemin iyiliğinin o eylemden etkilenen en yüksek sayıda insanın yararına ve mutluluğuna yol açmasına bağlı olduğu sonucuna ulaşabiliyoruz. Bir başka biçimde söylenirse ne kadar çok sayıda insanı mutlu edebiliyorsak, ahlâken iyi bir eylem gerçekleştirmişizdir. Bu temel çıkış noktasından hareket edildiğinde, sosyal hizmet uzmanları açısından çatışmalı bir durum söz konusu edilebilmektedir.
Duygu temelli yaklaşımlar: Modern etiğin sınırlarını aşma çabasının en bilinen örnekleri duygu temelli yaklaşımlarda karşımıza çıkar. Duygu temelli yaklaşımlar, duygular ve etik ilkeler arasında bir bağ kurulması gerekliliğinin altını önemle çizmeleri ile kendilerine ayırıcı bir yer edinmektedirler. duygu temelli yaklaşımlara göre, sevgi, inanç ve umut gibi olumlu duyguların sosyal hizmet uygulamalarında dikkate alınması, uzmanların doğru karar vermelerini kolaylaştırmaktadır
Erdem etiği: Erdem etiği, ‘nasıl yaşamalıyız?’ sorusuna “erdem” kavramını temel alarak yaklaşır. Bu anlayışın savunucuları “erdem” kavramını başköşeye yerleştirirler. erdem etiği, insanın ahlaki açıdan yetkinleşebilmesi ya da iyi bir karaktere sahip olabilmesi için “erdem”in tam olarak neye tekabül ettiğini bilmek gerektiğinin altını çizmektedir. Kısaca belirtilirse, erdem, sosyal hizmet etiği kapsamında, şefkat ve merhamet sahibi olma, adaletle davranma, atılganlık, koruyuculuk ve gelişim için yardımcı olma gibi özelliklerle birlikte anılmaktadır.
Feminist etik: Feminizmin ortaya çıkış gerekçesi ataerkil ya da erkek egemen dünyaya yönelik itirazlarda temellenir. Feminist etik, cinsler arasındaki eşitsizliğin giderilmesi amacıyla yol almayı temsil etmektedir. Söz konusu etik, sosyal hizmet alanına uyarlandığında ise sosyal hizmet mesleğine yönelik çok temel bir itiraz ile karşılaşırız. Sosyal adaleti gerçekleştirmek, toplumsal eşitsizlikleri gidermek ve temel hak ve özgürlüklere saygı gibi temel hedeflere sahip sosyal hizmet mesleği uygulamalarında yaygın bir biçimde cinsiyet körüdür.
Bakım etiği: Feminist etik ile sıkı bir bağ içindedir ve Carol Gilligan’ın düşünceleri üzerinde temellendirilmektedir. Sosyal hizmet etiği açısından Gilligan’ın düşünceleri ya da bakım etiği nasıl bir anlam ifade etmektedir? Basitçe şöyle söylenebilir: Gilligan’ın kadınlara özgü ahlaki ilkeler olarak belirlediği ilkeler, bakım etiği yaklaşımına göre, mesleklerini icra ederken sosyal hizmet uzmanları tarafından önemle dikkate alınmalıdır. Yani mesleğin icrası bu ilkeler ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştirilmelidir.
Sosyal Hizmet Mesleğinde Etik Kodların Standartlaşması
Mesleğini profesyonel bir biçimde sürdürmek isteyen bir sosyal hizmet uzmanı gerekli bilgi ve toplumsal becerilere ve meslek örgütünün belirlediği kodlara göre hareket etmelidir. Bu kodlara sadık kalarak sosyal hizmet uzmanı zor durumdaki bireylere uygun bir tavırla yaklaşmalı, onlara karşı nazik, saygılı, güvenilir ve dürüst olarak sorunlarını ve hayatın zorluklarını aşmalarını sağlamalıdır.
Dolayısıyla meslek örgütleri mesleğe ilişkin değerlerin, kabullerin ve inançların paylaşıldığı ve bunlardan yola çıkarak normlar üretildiği kurumlardır.
Standartlar profesyonel mesleklerde iki yönlü bir rol üstlenmektedirler. Standartlar bir yandan mesleğin yeterliklerini ve sınırlarını tanımlarken bir yandan da yapılan işe hukuki bir dayanak teşkil ederek mesleğin güvenilirliğini ve prestijini artırır. Bir işin diğerlerinden ayrılması ve özel kabul edilmesi açısından bu önemlidir. Diğer bir yönüyle ise standartlar meslek mensuplarının günlük iş hayatı pratiğindeki eylemlerinin alanını daraltıp onları daha teknik bir hâle getirir.
Bir meslek örgütünün etik standartları da aynı şekilde hem mesleki gelenekten hem de toplumsal kültürün ruhundan kaynaklanan bir şekilde, mensuplarının mesleki davranışlarını insani ve sosyal adalet açılarından değerlendirir. Bunu yaparak mesleki davranış için kabul edilebilir bir çerçeve çizerken aynı zamanda sosyal hizmet uzmanlarını da etik dışı davranışlardan korur.
Her ülkede sosyal hizmet uzmanlarını bir araya getiren meslek birlikleri vardır. Bu birlikler uluslararası meslek birliklerinin tanımladığı ilkeler ve kodlarla çatışmayan fakat ülkenin kendi kültürel farklılıklarına ve toplumsal yapısına uygun olarak oluşturulmuş etik ilkeler ortaya koyma sorumluluğunu taşırlar. Buna yönelik olarak ülkemizde Türkiye Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği tarafından 1988 yılında “Sosyal Hizmet Mesleğinin Etik İlke ve Kuralları” belirlenmiştir. Bu etik kod tüm karar ve uygulamalarda meslek mensuplarından beklenen davranışları çerçevelemekte ve onaylanacak ve etik dışı olarak değerlendirilecek davranışları da sınıflandırmaktadır. Mesleki olarak neyin yapılabilir neyin yapılamaz olduğunu net bir biçimde ifade etmekte ve böylece etik ikilemlerde sosyal hizmet uzmanlarının etik olarak doğru kabul edilen sınır içinde kalarak eyleme geçmelerine olanak vermektedir. Bunu yaparken yalnızca sosyal hizmet mesleğinin değil toplumsal ve hatta evrensel insani değer ve hakların da altını çizmektedir.
Ülkelerin sosyal hizmet mesleği birliklerinin uluslararası düzlemde bir araya geldiği örgüt Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW)’dur.
Etik kodlar sosyal hizmet uzmanının işinin farklı yönlerini ele alır. Bunların başlıcaları, sosyal hizmet uzmanlarının yüksek seviyede bir profesyonel ve kişisel moralle yapmaları gereken görevleri, sürekli gelişim ve mesleki niteliklerin artırılması gerekliliği ve müracaatçılara karşı nasıl bir tutum ve tavır içinde olmaları gerektiği konularıdır. Avrupa Konseyi’nin temel belgelerinden olan ve ilk olarak 1961’de daha sonra da genişletilerek 1996’da yayımlanan Avrupa Sosyal Şartı, çalışanlardan engellilere kadar toplumda dezavantajlı olarak kabul edilebilecek tüm birey ve grupların sosyal iyileşmesinin sağlanması amacıyla herkesin sosyal hizmet yöntemlerinden yararlanma hakkını bir insan hakkı olarak öne sürmüştür. Bu belgede sosyal hizmet mesleğinin açıkça ifade edilmesi, 2007 yılından itibaren kabul etmiş bulunmamız itibarıyla iç hukuk bakımından kanun üstü konumdaki bir belgede somutlaşmasını ve hukuki olarak anlam kazanmasını sağlamıştır.