aofsoru.com

Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetleri Dersi 1. Ünite Özet

Yaşlı Bakımında Temel Bilgiler

Yaşlanma ve Yaşlılıkla İlgili Tanımlar

Yaşanılan yıl açısından bakıldığında 60 ya da 65 yaşın üzerindeki kişiler yaşlı kabul edilir. Genel olarak kabul gören 65 yaş ve üzeridir; bu yaş grubu kronolojik olarak yaşlı olarak tanımlanır.Yaş ilerledikçe bireylerde biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik değişiklikler görülmektedir. Dolayısıyla yaşlanma biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik yaşlanma olarak da tanımlanmaktadır. DSÖ yaşlılığı çevresel etmenlere uyum sağlayabilme yeteneğinde azalma olarak tanımlamaktadır. Ancak bu biyolojik yaşlanma hızı herkeste aynı değildir. Pek çok etmen yaşlanma hızını etkilemektedir. Genetik özellikler, yaşanılan çevre, yaşam biçimi, ekonomik durum, beslenme özellikleri, sigara, alkol gibi alışkanlıklar, yaşanılan çevrenin kirliliği, var olan hastalıklar, geçirilen kazalar gibi faktörler yaşlanmada rol oynayabilen etmenlerdir.

Birey yalnız biyolojik olarak değil, aynı zamanda psikolojik olarak da yaşlanabilir. Psikolojik yaşlanma, bireylerin davranışsal uyum yeteneğindeki değişimler olarak tanımlanmaktadır. Sosyal statü ve rollerde değişimlerle birlikte sosyal yaşlanmadan söz edilebilir. Sosyal ilişkilerde azalma, sosyal çevrede daralma, yeni ilişkilerin kurulmasında sorunlar görülebilir. Emeklilikle birlikte çalışma yaşamının sonlanması ya da emekli olabilecek düzenli bir işi olmasa da çalışamaz duruma gelme genellikle gelir kaybına yol açmaktadır. Bu durum ekonomik yaşlanma olarak tanımlanır. Altmış beş yaş ve üzeri bireyler yaşlı olarak tanımlanır.

Ancak yaşlıların sorunları ve gereksinimleri birbirine benzemez. Yaş ilerledikçe sağlık ve sosyal sorunlar belirginleşir, bağımlılık ve bakım gereksinimi artar.

Yaşlılar kendi içinde genç yaşlı (65-74 yaş), yaşlı yaşlı (75-84 yaş) ve çok yaşlı (85 yaş ve üzeri) olarak gruplandırılabilir.

Kadın yaşlılar toplumdaki eşitsizliklerden daha fazla etkilenmektedir. Toplumda yaşlılık dönemi ile ilgili bazı önyargılar, yanlış bilinen inanışlar şöyle sıralanabilir:

  • Yaşlılarda fiziksel ve zihinsel gerileme kaçınılmazdır.
  • Yaşlıların gereksinimleri birbirine benzemektedir.
  • Üretkenlik ve yaratıcılık genç bireylere özgüdür.
  • Modern toplumlarda yaşlıların deneyimlerinin pek önemi yoktur.
  • Çoğu yaşlı sakin ve sessiz bir yaşam istemektedir.
  • Yaşlıların temel gereksinimleri hastaneler ve hemşirelerdir.
  • Yaşlılara sunulan hizmetler gençlere ayrılan kaynakları azaltmaktadır.
  • Yaşlı bakımı için yapılan harcamalar kaynakların yok edilmesine yol açar.
  • Yaşlılar modern çalışma alanları için uygun değildir.
  • Yaşlılar yeni şeyleri öğrenemez.
  • Yaşlılar her şeyden çekilmelidir.
  • Yaşlılarla ilgili pek çok sorun kendiliğinden çözülür.

Yaşlılıkla ve yaşlılarla ilgili yanlış inanışlar, ön yargılar yaşlıların damgalanmasına, soyutlanmasına, yaşa bağlı ayrımcılığa uğramasına yol açar.

Toplum yaşlanmasında rol oynayan etmenler doğurganlıktaki azalma ve azalan ölümlülükle birlikte beklenen yaşam süresinin uzamasıdır.

Bir toplumda yaşlı nüfusun tüm nüfus içindeki oranı toplum yaşlanması göstergelerinden birisidir. Altmış beş yaş ve üzeri yaşlı nüfusun genel nüfus içindeki oranına göre toplumlar şöyle gruplandırılmaktadır:

  • genç toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %4’ünden az)
  • olgun toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %4-6.9’u)
  • yaşlı toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %7- 10’u)
  • çok yaşlı toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %10’undan çok)

Altmış beş yaş ve üzeri nüfus oranı dışında toplum yaşlanması hakkında fikir verebilecek başka göstergeler de bulunmaktadır. Bu göstergeler şunlardır:

  • Ortanca yaş: Bir toplumda yaşayan tüm bireyler en küçük yaştan en büyüğe sıralandıklarında tam ortada yer alan yaş ortanca yaştır.
  • Yaşlanma indeksi: Bu indeks 0-14 yaş grubu 100 çocuk başına 65 yaş ve üzeri yaşlı sayısını gösterir. 65 yaş ve üzeri yaşlı sayısının çocuk sayısına bölünmesi ve 100 katsayısı ile çarpılması ile hesaplanır.
  • Bağımlılık oranı/ Yaşlı bağımlılık oranı: Bağımlılık oranı 15-64 yaş grubundaki 100 kişi başına bağımlı nüfus sayısını gösterir. Bağımlı nüfus 0-14 yaş grubu çocuklar ve 65 yaş ve üzeri yaşlılardır. Çocuk ve yaşlı sayısının 15-64 yaş grubu sayısına bölünmesi ve 100 katsayısı ile çarpılmasıyla hesaplanır.
  • Doğuşta beklenen yaşam süresi: Bir toplumda doğan bir çocuğun kaç yıl yaşayacağı hakkında bilgi verir. Nüfus ve ölüm verileri kullanılarak, toplumda değişik yaş gruplarındaki ölüm olasılıkları üzerinden doğan bir bebeğin kaç yıl yaşayacağı hesaplanır.
  • Çok yaşlı (80 yaş ve üzeri) nüfus oranı: Toplam nüfus içindeki çok yaşlı nüfus oranı hakkında bilgi verir.
  • Potansiyel destek oranı: Bir toplumda yaşlı (65 yaş ve üzeri) başına kaç erişkin (15-64) düştüğünü belirtir ve erişkin nüfusun yaşlı nüfusa bölünmesi ile hesaplanır.
  • Ebeveyn destek oranı: Ebeveyn destek oranı yaşlılar tarafından desteklenen çok yaşlı oranı hakkında fikir veren bir göstergedir ve toplum yaşlandıkça bu oran artmaktadır.

Toplum yaşlanması son yüzyıldaki önemli gelişmelerinden birisidir ve gelecekte de bu önemini koruyacağı söylenebilir. Zaman ve süreç olarak toplum yaşlanması ülkelere göre farklılıklar göstermektedir. Yaşlanma süreci en erken Kuzey Avrupa ülkelerinde başlamıştır; en geç ise Afrika ülkeleri bu süreci yaşamaya başlamışlardır. Yaşlanmada birincil rol oynayan etmen doğurganlıktaki azalmadır. Dünya genelinde doğurganlıktaki azalma 1950’lerden beri belirgin olarak gözlenmektedir. Gelecek elli yılda gelişmiş ülkelerde doğurganlıkta azalma değil artma beklenmektedir.

Bin dokuz yüz ellilerden beri dünya genelinde beklenen yaşam süresi de uzamaktadır. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren sosyoekonomik gelişmeler, sağlık alanındaki ilerlemelerle birlikte enfeksiyon hastalıkları ve bunlara bağlı ölümlerde azalma, beklenen yaşam süresinin uzamasına yol açmıştır. Yalnızca doğuşta beklenen yaşam süresi değil, ileri yaşlardaki yaşam süresi de uzamaktadır. Doğurganlık ve ölümlerdeki azalma ve beklenen yaşam süresinin uzaması ile birlikte yaşlı nüfus sayısal ve oransal olarak artmaktadır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında 65 yaş ve üzeri nüfusun tüm nüfus içindeki oranı %5.2’den %6.9’a çıkmıştır.

Ülkemizde de yirminci yüzyılın başındaki yüksek doğurganlık ve ölümlülük düzeyi zamanla azalarak 1980’lerden itibaren düşük düzeylerde seyretmeye başlamıştır. TDH, 1950’lerde 6.9 ile oldukça yüksek düzeylerde iken 1960’lardan itibaren düşüşe geçmiştir. Sosyo-ekonomik gelişmeler, kentleşme gibi etkenler yanı sıra ülkede nüfus politikası değişimi ve gebeliği önleyici yöntemlere erişimin sağlanması bu düşüşte rol oynayan etmenlerdir. Yapılan projeksiyonlara göre 2050 yılında toplumdaki beş kişiden biri çocuk, biri yaşlı, üçü erişkin olacaktır.

Yaşlılık Dönemi Özellikleri

Yaşlılık dönemi biyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyal değişimlerin olduğu bir dönemdir. Bu değişimlerle birlikte bazı sorunlar bu yaş grubunda daha sık ortaya çıkmaktadır. Yaşlılıkta sık görülen sağlık sorunları ve özellikleri kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Kalp-damar hastalıkları
  • Yüksek tansiyon (hipertansiyon)
  • Şeker hastalığı (diabet)
  • Kanserler
  • Kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH)
  • Kas iskelet sistemi hastalıkları
  • Bunama ( demans)
  • Depresyon
  • Görme- işitme bozuklukları
  • Kazalar

Yaşlılar, aynı zamanda, sosyal statü kaybı, sosyal ilişkilerde gerileme, gelir kaybı gibi deneyimler de yaşamaktadır.

Yaşlılık döneminde gelir, eğitim ve sağlık güvencesi yoksunluğu en temel sorunlardır. Sosyo-ekonomik dezavantajlar dışında günlük yaşamını kendi başına sürdürmede yetersizlik ve sonuçta bakım gereksinimi bu yaşta ön plana çıkabilecek sorunlardır. Yaşlı ihmal ve istismarı da gözden kaçmaması gereken bir sorundur.

Yaşlılıkta sağlığı korumanın temel hedefi sağlık ve sosyal sorunlar nedeniyle yaşam kalitesindeki bozulmayı önlemektir. Düzenli ve yeterli bir gelire sahip olma yaşlı sağlığının korunmasında son derece önemlidir. Sağlığı koruma amacıyla yapılacak girişimler ileri yaşlara gelmeden çok önce, çocukluk yaşlarından itibaren başlamalı ve yaşam boyu sürdürülmelidir.

Sağlığı koruyucu önlemler birincil, ikincil ve üçüncül koruma önlemleri olarak üç düzeyde ele alınır. Birincil koruma hastalıklar ortaya çıkmadan önce alınması gereken önlemleri içerir. İkincil koruma hastalıklara erken tanı konulması amacıyla yapılan taramaları kapsar. Hastalıklar ortaya çıktıktan sonra ise ikincil sağlık sorunlarının, sakatlıklarının engellenmesi amacıyla yapılan uygun tedavi ve kontroller üçüncül koruma önlemleridir.

Yaşlı Bireylerin Temel Gereksinimleri

Dünya genelinde 20. yüzyılda dikkati çekmeye başlayan toplum yaşlanması uluslararası düzeyde ilk kez Viyana’da 1982 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Dünya Yaşlanma Asamblesi’nde gündeme gelmiştir. Daha sonra 1991’de Birleşmiş Milletler genel kurulu yaşlılar için ilkeleri belirlemiş ve bu ilkeleri ülkelerin ulusal programlarına adapte etmelerini önermiştir. Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği yaşlı ilkeleri şunlardır:

  • Bağımsızlık
  • Katılım
  • Bakım
  • Kendini gerçekleştirme
  • İtibar, saygınlık

Toplum yaşlanmasının giderek artan önemi ile birlikte DSÖ tarafından 1999 yılı uluslararası yaşlılar yılı olarak ilan edilmiş; üretken ve aktif yaşlılık süreci önemi üzerinde durulmuştur. Viyana’da yapılan ilk toplantıdan 20 yıl sonra, 2002 yılında, Dünya Yaşlanma Asamblesi Madrid’te toplanmış ve 2002 eylem planı yürürlüğe konulmuştur. Birleşmiş Milletler yaşlı ilkeleri, DSÖ uluslararası yaşlı yılı gerekçeleri, uluslararası eylem planı ve ulusal eylem planı hedefleri incelendiğinde yaşlıların temel gereksinimlerinin şu başlıklarda toplandığı söylenebilir:

  • Ekonomik yeterlilik
  • Sosyal güvence varlığı
  • Toplum tarafında kabul görme, saygınlık
  • Toplumsal yaşama katılım
  • Toplumdaki karar verme mekanizmalarına katılım
  • Toplum içinde kendi ortamında yaşam
  • Bağımsız yaşamın sürdürülmesi
  • Güvenli barınma koşulları
  • Sosyal destek sağlanması
  • Sosyal bakım hizmetlerine evde ve kurumda erişim
  • Sağlık hizmetlerine evde ve kurumda erişim

Yaşlı Bakımında Temel Uygulamalar

Yaşlı bakımı sadece sağlık bakımı değildir, sosyal bakımla birlikte ele alınmalıdır. Yaşlı bakımını sadece ailenin sorumluluğunda olduğunu düşünmek doğru değildir. Daha geniş ve bütüncül bir yaklaşımla yaşlı bakımı ele alınmalıdır.

Toplum temelli bakım sağlığın sürdürülmesi, geliştirilmesi, hastalık ve yetersizliklerin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi amacıyla yaşlı bireylere ve ailelerine, kendi yerleşim yerlerinde sağlık ve sosyal hizmetlerin harmanlanarak birlikte sunulmasıdır. Bu bakımda amaç yaşlıların kendi evlerinde olabildiğince bağımsız kalmalarının sağlanmasıdır. Bu amaçla yaşlılar düzenli olarak izlenmelidir. Yaşlının risk durumuna göre izlem sıklığı artırılmalıdır. Bu izlemlerde yaşlının şu özellikleri değerlendirilmelidir:

  • Sosyal durum; bu başlık altında sosyo-ekonomik koşullar, çevresel özellikler, sosyal destek ve sosyal ilişikler değerlendirilmelidir.
  • Sağlık durumu, hem fiziksel hem de zihinsel açıdan değerlendirilmelidir. Tanı almış hastalık öyküsü ve ilaç kullanımı sorgulanmalıdır.
  • Fonksiyonel durum, değerlendirilerek yaşlının günlük yaşamını kendi başına sürdürmedeki yeterliliği ve destek gereksinimi belirlenebilir.
  • Eviçi kaza riski; değerlendirilerek yaşlıların kaza geçirmelerine yol açabilecek sorunlar belirlenmeli ve bu risklere yönelik önlemler alınmalı ya da önerilmelidir.
  • Bakım verenler ; yaşlıyı evinde destekleyen aile bireyleri ya da ücretli olarak hizmet sunan kişilerin de değerlendirilmesi gerekir.

Yaşlıların sosyal hizmet açısından kurumsal bakımında, ülkemizde de bulunan, iki farklı kurum ağırlıklı olarak yer almaktadır. Bunlar huzurevleri ya da bakımevleridir. Bakımevleri, tıbbi hizmetler, hemşirelik bakımı ve diğer destek hizmetleri de sunan uzun veya kısa süreli bakım kuruluşlarını içeren geniş kapsamlı bir terimdir. Evde bakılamayan, hastanede yatışı da gerektirmeyen kişilerin bakımının sağlandığı birimlerdir. Huzurevleri bakım gereksinimi olmayan ve tıbbi tedavi gerektirmeyen yaşlıların günlük yaşamlarını sürdürdükleri, uzun süreli bakımın olduğu toplu yaşam yerleridir. Ülkelere göre farklılıklar olmasına karşın, genellikle, uzun süreli kurum bakımı alan yaşlıların yaklaşık üçte ikisi huzurevlerinde üçte biri bakımevlerinde kalmaktadır.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email