Güzel Sanatlar Dersi 4. Ünite Özet
Tiyatro
- Özet
Giriş
Toplumlar ister basit ister en yalın yapıya sahip olsunlar her toplumda teatral ve dramatik ögeler bulunur. Bu ögeler ilkel toplumların danslarında, ritüellerinde, festivallerde, geçit alaylarında, spor müsabakalarında, dinî törenlerde ve çocuk oyunları gibi birçok etkinlikte karşımızda çıkar. Tiyatronun kökenine dair birçok kuram ortaya çıkmıştır. Bu kuramların en kalıcı ve yaygın olarak kabul edileni tiyatronun mitoloji ve ritüelden geliştiği ile ilgilidir. Tiyatronun kökenini, kaynağını araştırmak için o toplumda yaşamış ritüellerin mutlaka araştırılması gerekir.
16. yüzyıla kadar tiyatro şenliklerin, festivallerin bir parçası olarak var olmuştur. Yerli halk tarafından finanse edilmiş ve o toplum için oynanmıştır. Her yıl sadece belli bir zaman diliminde, bir takvime bağlı olarak tanrıları onurlandırmak veya halkı eğlendirmek, eğitmek için oynanmıştır. Bu tiyatro anlayışı Antik Yunan, Roma ve Orta Çağ Avrupası’nda hakim olmuştur.
Antik Yunan, Roma ve Orta Çağ Tiyatrosu
Antik Yunan Dönemi’nde büyük bir coşkuyla düzenlenen şenliklerde yapılan yarışmalarla ödüllendirilen tiyatro, halk tarafından çok sevilen sanatlardan biriydi . Başlangıcından itibaren Yunan tiyatrosu, Tanrı Dionysos’u onurlandırmak için düzenlenen şenliklerde sunulmuştur. Dionysos adına her yıl dört şenlik düzenlenirdi. Bu şenlikler aynı zamanda her yazarın üç tragedya ve bir satir oyunuyla katılabildiği yarışmalardır. Bu şenlikler sırasıyla Kent Dionysiası, Lenaia, Anthesteria ve Kır Dionysiası’dır. İlk tragedya Kent Dionysiası’nda M.Ö. 534 tarihinde oynanmıştır. 1000 yıllık Yunan tiyatro tarihinde yazılmış binlerce oyundan sadece 46 tanesi günümüze gelebilmiştir. Tragedya ve komedya türünün en büyük yapıtları 5. yüzyılda yazılmıştır. Oyunların çoğu dört oyun yazarına aittir. Bu yazarlardan Aeschylus’un yedi, Sophokles’in yedi, Euripides’in on sekiz ve Aristophanes’in on bir eseri günümüze ulaşmıştır. Antik Yunan oyun yazarlarından Aeschylus (M.Ö. 523-456) Atina soylularındandır ve Perslere karşı yapılan savaşlarda kendini ön plana çıkarmıştır. En önemli özelliği, oyunlarında ikinci oyuncuyu kullanan kişi olmasıdır. Oyunları; Yalvaran Kızlar, Zincire Vurulmuş Prometheus, Persliler, Thebai Karşısında Yediler ve bir üçleme olan Oresteia’dır. Sophokles (M.Ö. 496-406) zengin bir aileden gelmiştir ve iyi eğitimlidir. Yüz yirmiden fazla oyun yazmış ve bu oyunlarıyla yirmidört yarışma kazanmıştır. Antik Yunan oyun yazarları arasında en çok yarışma kazanan kişidir. Eserlerinden sadece yedi tanesi günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlar Aias, Antigone, Kral Oidipus, Elektra, Trakyalı Kadınlar, Philoktetes ve Oidipus Kolonos’ta adlı oyunlarıdır. Euripides (M.Ö. 480-406) en büyük tragedya yazarlarının sonuncusudur. Yaşadığı dönemde kıymeti bilinmese de öldükten sonra hak ettiği değer verilmiştir. Doksan tane oyun yazmıştır. Bunlardan sadece on sekiz tanesi günümüze ulaşmıştır: Alkestis, Medea, Hippolytos, Herakles’in Çocukları, Andromak, Hekabe, Herakles, Yalvaran Kızlar, İyon, Troyalı Kadınlar, Elektra, İphigenia Tauris’te, Helena, Fenikeli Kadınlar, Orestes, Bakkhalar, İphigenia Aulis’te ve Kikloplar. 5. yüzyılda birçok komedya yazılmasına karşın elimize sadece Aristophanes’e ait olanlar ulaşmıştır. Aristophanes (M.Ö. 448-380) yaklaşık kırk oyun yazmıştır ancak bunlardan sadece onbir tanesi günümüze gelmiştir. Eski Komedya türünde eserler veren Aristophenes’in oyunları: Zenginlik, Acharnlılar, Atlılar, Bulutlar, Eşek Arıları, Barış, Kuşlar, Lysistrata, Thesmophaia Şenliğini Kutlayan Kadınlar, Kurbağalar ve Parlamentoda Kadınlar. Tragedya, Yunanca tragoidia sözcüğünden gelir. Tragos (keçi) ve oidia (ezgi) sözcüklerinin birleşmesiyle ‘keçilerin ezgisi’ anlamında kullanılır. Koro, tragoi yani keçi derisi giyerek oyuna çıktı ğı için tragedya ‘keçi derisi giyenlerin konuşmalı türküsü’ anlamında tragoidia (tragedya) olarak adlandırılır. Satir oyunları, üç tragedyanın ardından gösterinin mutlu bitmesi amacı ile gösteri sonuna eklenen komik oyun olarak da tanımlanır. Komedya, Kent Dionysiası şenliği yarışmalarında tragedyaların oynanmasından yaklaşık elli yıl sonra (M.Ö. 487-486) kendine yer bulmuştur. Yunanca komos, ‘halk, cümbüş, curcuna’ anlamına gelir. Oidia ise ezgi anlamındadır. Komedyanın tanrı Dionysos’u onurlandırmak için düzenlenen bağbozumu şenliklerinin eğlence ve kutlamalarından doğduğuna inanılır. Köylerde yapılan bolluğu, üremeyi kutsayan halk geçit törenlerine “komos” denirdi. Komedyanın da bu eğlenceli geçit törenlerinde yapılan açık saçık taklitlerin düzenli bir biçim kazanmasıyla oluştuğu düşünülür. 5. yüzyıldan önce oyuncu ve yazar aynı kişiydi. Aiskhylos ikinci oyuncuyu ekleyinceye kadar yazarlar kendi oyunlarında oynamaya devam ettiler. Sophokles’in üçüncü oyuncuyu tanıtmasıyla bu durum değişti. Oyuncular Yunan tiyatrosunda dört kategoriye ayrılırdı: oyuncular, koro, figüranlar ve müzisyenler. Hepsi erkekti. Kadın rolleri dahil tüm roller erkekler tarafından oynanırdı. Genellikle bir oyuncu birden fazla rol oynamak zorunda kalırdı. Antik Yunan tiyatroları açık hava yapılarıydı. Yapısal olarak üç temel ögeden oluşurdu: Orkestra, skene ve teatron. İlk görünümlerinde ortasında tanrı Dionysos için bir sunağın olduğu, bir tepenin yamacının çukurunda veya en alt bölgesinde sıkıştırılmış topraktan yapılmış daire şeklindeki bir sahneydi. Bu sahneye orkestra deniyordu. Orkestra dans edilen yer anlamına gelmektedir. Çapı yirmiiki metre olan sahne yani orkestra Yunan tiyatro mimarisinin en önemli ögesidir. Orkestranın yaslandığı yamaca teatron ‘bakılan yer’ deniyordu. Teatron günümüzde seyir yeri olarak adlandırılan, seyircinin oturma yeridir. Roma, M.Ö. 146 yılında Yunanistan’ı ele geçirdikten sonra Yunan sanatı ve tiyatrosu ile tanışır. Yunanistan’da olduğu gibi Roma’da da tiyatro gösterileri dinî festivallerin ve şenliklerin bir parçası olarak sunulurdu. Roma Dönemi’nde tiyatro sanatı en önemli eserlerini M.Ö. 205-159 yılları arasında verir. Komedya, tragedyadan daha popülerlik kazanır. En önemli komedya yazarları, Plautus ve Terentius’tur. En önemli tragedya yazarı ise Seneca’dır. Plautus, Antik Yunan oyunlarını Roma halkına uyarlamaya çalışmıştır. Latin komedyasının ilk ve en önemli komedya yazarıdır. Oyun yazarlığının yanı sıra, oyuncu ve sahneye koyucu olarak da görev yapmıştır. Yazdığı yüz otuz oyundan, yirmi tanesi günümüze ulaşmıştır. Oyunları arasında Palavracı Asker, İp, Çömlek, Eşekler, Kartacalı, Mücevher Kutusu, Üç Akçelik Kişi, Köylü, Çifte Bakkhisler, Amphitryon, Urgan, Tacir, Hortlak, Persli, Köleler, İkizler, Epidicus, Casina ve Virdularia yer alır. Terentius, Kartaca’dan köle olarak getirilmiş ve sonradan özgürlük verilmiştir. Altı oyun yazmıştır: Andros Güzeli, Kaynana, Hadım, Özünün Celladı, Kardeşler ve Phormio. Seneca, İspanya’da doğmuş, genç yaşlarında Roma’ya taşınmıştır. Bir filozof olarak düşünsel, bilimsel eserleriyle tanınır. Neron’un öğretmenliğini yapmıştır. M.S. 54’te Neron imparator olunca dönemin en etkili kişilerinden biri olmuştur. Ancak Seneca’ya olan güvenini yitirip, ondan korkmaya başlayan Neron, Seneca’yı intihara zorlamıştır. Seneca’dan günümüze dokuz tragedya ulaşmıştır: Agamemnon, Öfkeli Hercules, Thyestes, Troyalı Kadınlar, Medeia, Fenikeli Kadınlar, Oidipus, Phaedra ve Hercules Eta’da. Roma Dönemi’nden tiyatro sanatıyla ilgili günümüze kalan en önemli eleştiri ve kuram eseri Horatius’un Ars Poetica’sıdır. Bu eser, oyun yazmak isteyenlere kılavuz olma niteliğindedir. Roma Dönemi’nin son yıllarında bitme noktasına gelen tiyatro sanatı Orta Çağ’da yeniden canlanır. Orta Çağ’da tiyatro iki farklı kategori altında karşımıza çıkar: Din-dışı tiyatro ve Dinsel tiyatro. Din-dışı tiyatro kategorisi altında yer alan türlerden biri, Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde iyice yozlaşan, açık saçıklığı sapkınlığa dönüşmüş, düşüncenin tamamen ortadan kalktığı, tek amacın seyircide şehvet duygusu uyandırmak olduğu mim, bir diğer adıyla fabula attelana’dır. Bunun yanı sıra pantomim ve jonglörlük de dindışı tiyatro kategorisindedir. Dinsel tiyatro kilisedeki ayinlerden geliştirilmiştir. Bunlar Şükran ve Saatler ayinleridir. Şükran ayini iki bölümden oluşur. İlk bölüm ibadet, ikinci bölümü ise kutsanmadır. İlk bölümde İncil’den dualar okunur. İkinci bölümde ise ayine katılanlar ekmek ve şarapla kutsanır. Şükran ayini değişikliğe pek açık olmadığından, bu ayinlerde oynanması için çok az oyun yazılmıştır. Tiyatro oyunlarının ortaya çıkmasına olanak sağlayan ayin, Saatler ayinidir. Oyunlar kiliselerin, manastırların veya katedrallerin içinde oynanırdı. Bu binaların kendilerine has iç mekân özellikleri oyunlara dahil edilirdi. Örneğin, kilise korosu için yapılan balkon, bu oyunlarda cenneti, kilisenin mahzenine giden kapı cehennemi simgelerdi. İki oyun yeri bulunurdu. Bunlardan biri mansiyondur. Mansiyonlar küçük sahne yapılarıdır. Özel bir yeri veya olayın geçtiği mekânı belirtmek için kullanılır. Genel oyun alanına verilen isim ise Platea’dır.
Altın Çağ’da Tiyatro
Rönesans İtalyası’nda gelişen en önemli dramatik türlerden biri operadır. İlk opera 16. yüzyılın sonunda yazılmış Dafne operasıdır. Akademi ve saray çevrelerinin eğlencesi olarak başlamış, bu zümrenin sanatı olarak kalmıştır. 1637 yılında Venedik’te ilk opera binasının açılması ile opera ilk kez geniş seyirci kitlelerine ulaşma olanağı bulmuştur. 1700 yılına gelindiğinde Venedik’te düzenli temsiller veren dört opera binası daha açılır. Böylece opera Venedik’ten, önce tüm İtalya’ya, daha sonra da Avrupa’ya yayılır. İngiltere’de Rönesans 1558 tarihinde, I. Elizabeth’in tahta çıkmasıyla başlar ve 1603’te ölümüne kadar devam eder. Elizabeth Dönemi olarak adlandırılan bu dönemin en önemli özelliği, İngiliz dramının altın çağı olmasıdır. Dönemin öne çıkan ismi, tüm zamanların en büyük oyun yazarı kabul edilen William Shakespeare’dir. En önemli oyunları arasında Romeo ve Juliet, Hamlet, Othello ve Kral Lear yer alır. İspanya’nın Altın Çağı’nda binlerce oyun yazılmıştır. Comedia, auto sacramentales, capa y espada, teatro ruido veya cuerpo, loa ve entermezze gibi birçok dramatik tür popüler olmuştur.
19. ve 20. Yüzyılda Tiyatro
19. ve 20. yüzyıl tiyatrosunu hazırlayan sanat akımları Neoklasisizm ve Romantizm’dir. Neoklasisizm kelime anlamı ‘Yeni Klasikçilik’tir. Neoklasik düşünce Antik Yunan yazar ve kuramcılarını otorite olarak kabul eder, yapıtlarında Antik Yunan ve Roma Dönemi’nin örnek alınmasını ister. Neoklasik tiyatro sanatı üç temel ilkeye dayanır: Ahlak açısından eğitici olmak, biçim kurallarına uymak, aşırılıktan kaçınmak. Neoklasik akım tiyatroda en başarılı ürünlerini 17. yüzyıl Fransız tiyatrosun da vermiştir. Bu dönemde Racine ve Moliere gibi büyük oyun yazarları yetişmiştir. Fransız tiyatrosunun en parlak dönemidir. Romantizm 18. yüzyılın sonlarında ilk önce Almanya’da ortaya çıkmış ve 19. yüzyılın ilk yarısında en parlak dönemini yaşamıştır. Berlinli bir grup yazar Romantizm adını Das Athenaeum (1798-1800) adlı dergide tanımlamışlar, roman tik sanatın kuramlarını açıklamışlardır. Romantik akımın oluşmasında, Jean Jacques Rousseau’nun büyük katkısı vardır. Akla ve sağduyuya karşı duygusal ve içgüdüsel olanı yücelten Rousseau’ya göre insan doğru yolu akıl ile değil vicdan ile bulabilir. Romantik düşünce Neoklasizmin benimsediği Antik Yunan hayranlığına da karşı çıkar. Yunan mitolojisinden alınan konular yerine yerli efsanelerden alınan konuları önceler. Bu yüzden ulusçudur. Romantik tiyatro ayrıcalıklı sınıfların klasik ölçülerine, saptanmış kurallarına ve biçimine başkaldırır. Romantik yazarlar için bütün bunlar kısıtlayıcı birtakım niteliklerdir. Bu yüzden oyunlarında zaman ve yer birliği, türlerin kesin çizgilerle birbirinden ayrılmasını reddetmişlerdir. Ülkemizde Romantizm, Namık Kemal’in 1885 tarihinde yayınlanan, 15 perdeden oluşan Celaleddin Harzemşah adlı okunmak için yazdığı oyununun önsözünde sanat dünyasına tanıtılmıştır. 1850’li yıllarda başlayıp 1950’lere kadar devam eden Realizm (Gerçekçilik), Romantizm’e tepki olarak doğmuştur. Realistler, romantikleri yaşamdan kopuk, toplum sorunlarına duyarsız, yapay ve aşırı duygusal bularak eleştirmişlerdir. Gerçekçi tiyatroyu savunanlar günlük yaşam gerçeklerine eğilen, bunları bilimsel yöntemle irdeleyen ve sonuçları yalın bir biçimde seyirciye sunan bir yaklaşımı benimsemişlerdir. Bu yaklaşımda sosyolojinin kurucusu Auguste Comte’un yazılarının büyük etkisi vardır. 19. yüzyılın sonuna geldiğimizde yıldız oyuncular dönemi başladığını görürüz. Fransa sahnelerinin bu dönemdeki en ünlü yıldızı ilk kez 1862 yılında sahneye çıkan Sarah Bernhardt’tır. Dönemin Gerçekçi oyun yazarları arasında Tolstoy ve Turgenyev yer alır. 1890 ile 1960 yılları, izmlerin çoğaldığı dönemdir. Kaynağını 19. yüzyıldan alan Fütü rizm, Ekspresyonizm, Dadaizm ve Sürrealizm; Modernizm’in en üst aşaması, 20. yüzyıl sanatının en belirgin dönemecidir. Gerçekçi-doğalcı tiyatro düşüncesine karşı çıkan bir akım olarak tanımlansa da avangard sanatın amacı tüm geleneklerle bağını koparmaktır. Fütürizm (Gelecekçilik), I. Dünya Savaşı öncesinde başlayıp, savaş sırasında gücünü yitirmiştir. İtalyan şair Marinetti, akımın teorisini oluşturan kişidir. 20. yüzyılın başında teknolojideki hızlı gelişimden etkilenmiş, sanatın makine çağına uygun özellikler taşıması ilkesini benimsemiştir. Bu yüzden hızlılık ve devingenlik ön plana çıkar. Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) avangard sanat içinde tiyatro sanatını en uzun süre etkileyen akımlardan biridir. Özellikle Almanya ve Avusturya’da etkin olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan önce başlamış; ütopya, yeni insan, başkaldırı kavramlarını sıklıkla kullanmış; 1925 yılında gücünü yitirmiştir. Ekspresyonizm 1901 yılında Fransa’da Empresyonist (İzlenimci) resim sanatına tepki olarak doğar. 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında başlayan yeni bir sanat arayışıdır. Gerçekçi sanat anlayışına şiddetli biçimde karşı çıkar. Savaş sırasında birçok politik muhalif ve sanatçı artan baskılar sonucu 1916 yılında İsviçre’ye sığınır. Dadacılık bu sanatçıların girişimi ile Zürih’te başlatılır. Sürrealizm (Gerçeküstücülük) savaş sonrası düş kırıklığını, kuşkularını, güvensizliğini ifade etmek için yeni anlatım yolları arayan bir yenilik hareketidir. Sürrealizm, Dadaizm’in açtığı yolda, 1924 yılında Fransa’da gelişmiştir. Akımın öncüsü Andre Breton’dur.
Türk Tiyatrosu
‘Türk Tiyatrosu’ Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinden itibaren Türkiye olarak anılan topraklarda var olagelmiş tiyatroyu tanımlamakta kullanılır. Anadolu Türklerinin kültürü, dolayısıyla dramatik sanatı beş önemli etkenin bir araya gelmesiyle olmuştur. Kısaca bu etkenler şunlardır: Yer, soy, İmparatorluk, İslam ve Batılılaşma. Köylü Tiyatrosu, kaynağını eski ritüellerden aldığı düşünülen, belirli takvim zamanlarında profesyonel olmayan oyuncularca oynanan, yazılı bir metne dayanmayan, “ak- kara karşıtlığı” olarak adlandırılan bir çatışma unsuru içeren dramatik oyunlardan oluşmuş ve varlığını çağlar boyunca korumuş bir tiyatro geleneğidir. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun Halk Tiyatrosu geleneğinde yer alan türler, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük kentlerinde ve özellikle de İstanbul’da varlık göstermiştir. Halk Tiyatrosu türlerinin başlıcaları: Meddah, Karagöz ve Orta Oyunudur. Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren Batı’ya açılma ve çeşitli reformlarla kurumların Batılılaştırılması çabaları görülmektedir. Batı’nın etkisi sanat alanında da kendini göstermiştir. 1839-1871 yıllarını kapsayan Tanzimat Dönemi’nde askerî alandan, vergi sistemine ve bürokrasiye kadar pek çok alana yayılan reformlar, Batılılaşma yolunu açmıştır. Tanzimat, tiyatromuz açısından da bir dönüm noktasıdır. Tanzimat Dönemi’nde tiyatro oyunları yazmış isimlere Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Ebuziya Tevfik, Muallim Naci örnek olarak gösterilebilir. Büyük dönüşümlerin ve arayışların yeni türler, tiyatro binaları, oyun metinleri ve yeni sanatçılar doğurduğu Tanzimat Dönemi’nin, İstibdat Dönemi olarak anılan ikinci yarısı, her türlü tiyatro faaliyetini sınırlandırmıştır. Bu tarihlerden Meşrutiyet’in ilan edildiği tarih olana dek; 1908 yılına dek ‘olumsuz’ çağrışımlar taşıdığı gerekçesiyle pek çok oyun yasaklanmış, pek çok yazar sürgüne gönderilmiştir. 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanıyla İstibdat Dönemi son bulmuş, bu durum toplumda büyük bir coşku ve iyimserlikle karşılanmıştır. İstibdat’ın sona ermesiyle kapanan tiyatrolar açılmış, tiyatro toplumdaki coşkunun ifade araçlarından biri olarak tekrar canlanmaya başlamıştır. Hem eski dönemin yasaklanmış oyunları hem de yeni yazılan oyunlar Meşrutiyet’in ilk yıllarında sahnelenen eserler olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde, yapılan pek çok köklü değişiklik, toplumsal yaşamı tümden dönüştürdüğü gibi Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılı Türk Tiyatrosu açısından da bir dönüm noktası olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte tiyatro faaliyetlerinin Ankara’ya ve diğer Anadolu şehirlerine kaymaya başladığı görülmektedir. 1958 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’nde, Prof. Dr. Bedrettin Tuncel ve Prof. Dr. İrfan Şahinbaş öncülüğünde Tiyatro Enstitüsü kurulmuştur. 1960’lı yıllar genel olarak Türkiye’nin kültürel ve düşünsel gelişimi bakımından bir altın çağ niteliğindedir. 1950’li yıllarda tiyatro alanında yaşanan olumlu gelişmelerin de etkisiyle bu dönemde tiyatromuz büyük bir atılım göstermiştir.